SS20
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5321
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
bir Külhan Beyi olmuş, sonra da yaman bir kalpazan olarak Rodos Zindanına atılmışdır (B.: Külhan Beyleri; Riza, Külhanbeyi).
Eski esnafda görülen en büyük meziyetlerden biri, çırağın kalfasına, kalfanın ustasına, ustanın da lonca ihtiyarlarına sonsuz itaatidir. Zâten eski terbiye usûlümüzde bir çocuk mektebde hoca ve bir dükkânda, imalâthanede usta eline verilirken velîsi tarafından «Eti senin, kemiği benim» denilirdi. Çırak çocuğun içtimaî mevkii ne kadar yüksek olursa olsun o mevki hoca ve usta önünde hiçe merdi. Evliya Çelebinin naklettiği şu fıkra hakikat olmasa da esnaf hayatımızda bir terbiye örneği olarak güzel misaldir; büyük muharrir şöylece anlatıyor:
«Kuyumcular esnafına şöhret veren Birinci Sultan Selim ile Kanunî Sultan Süley-mandır, çünki bu iki pâdişâh Trabzonda kuyumculuk tahsil etmişlerdi, Istanbulda Unka-panının iç yüzünde Kostantin adında bir rum kuyumcu vardı ki Sultan Süleymanın ustasıydı. Bir gün Kostantin çırağı şehzadeye kızmış, sana bin değnek vuracağım diye yemin etmiş, şehzadenin anası Sultan Süleymanın suçunu affettirmek için Kostantine bin altın göndermiş, usta da bu altınları alıp ondan (saç teli kadar) ince beşyüz tel çekdirmiş, ve Sultan Süleymanı falakaya yatırarak çıplak tabanlarına bu tellerle iki defa vurmuş ve yemininden kurtulmuş..».
İtaatsizliği veya herhangi bir suçu görülen çıraklar ustası tarafından loncaya şikâyette bulunur, çırak oğlana loncada falaka dayağı atılırdı. Suç ağırca olduğu zamanlar bu dayak da pek yaman olurdu.
Esnafda bu itaat, esnaf çıraklarının ve kalfalarının yeniçeri taslakcı olmalarından sonra bozulmuştur.
Esnafın sekir verici içkiler kullanması da en büyük kusurlardan, esnaflığa asla yakışmayan hallerden bilinirdi; içki içen, beş vakit namazda ihmâli görülen çırak ve kalfalar ten-bih ile uslanmazlarsa lonca kararı ile iğden derhal atılırlar idi. Esnafın arasında ayyaşlığın yayılması da yeniçeri taslaklığı ile başla-
mışdır.
Yine o zaman sonradır ki esnaf çırakları ve kalfaları arasında okur yazarların sayısı hemen hiçe inmişdir. Esnaf çıraklarının okutulması yeniçeri ocağının.. kaldırılmasından.
1828 dan sonra İkinci Mahmud tarafından ele almmışdır (B,: Sibyan Mektepleri; İlk Tahsil Mecburiyeti; Çırak Mektebi, cild 7, sayfa 3941)
Osman Nuri ERGİN
Feştmaİ Kuşatma ve Çırak Çıkarma Merasimi •— Tanzimatdan önceki esnaf hayatında bir zanaata, işe intisab eden çırak çocuğun, delikanlının, ozanaat, iş için kabul edilmiş çıraklık müddetini tamamlayarak kalfasının ve ustasının tensibi ile aynı zanaata mensup bir heyet huzurunda meslekî bir imtihanla, zamanımızın diploması yerine beline bir peştemal kuşatılırdı. Peştemal kuşanan çırak oğlan kalfa olur, o zanaatın, işin loncasında kayıtlı esnafından sayılır idi.
Esnaflık Gedik usulü ile sınırlanmış olduğuna göre, müstakil dükkân sahibi usta olması bir dükkân gediğinin mahlûle çıkmasına kahk-dı (B.: Gedik).
Bir kalfa, ya varis bırakmadan ölen ustasının yerine, yahut aynı zanaat, iş üzerinde diğer bir ustanın ölümü üzerine, mensub olduğu lonca erkânınca ustalığa lâyık görülürse ikinci defa olarak bir de ustalık peştemalı kuşanırdı. Esnaf arasında bu ustalık peştemalı kuşatma merasimine «Çırak Çıkarma» denilirdi.
Çırak çıkarılan, yani dükkân sahibi olan kalfa da peştemal kuşanır iken, İslâmî akide ve geleneklere dayanan esnaflık ahlâk ve terbiyesinden bir imtihan verir, bu vesile ile bir nevi tarikat âyinine benzeyen merasim yapılırdı.
Tanzimattan önceki devirde her müslü-man esnaf zümresinin, kadim hâtıralara dayanarak dinî bir tarikat ile yakın münasebetleri vardı, îslânıî esnaf teşkilâtı, Islâmî akide ve geleneklere dayanan esnaflık ahlâk ve terbiyesinin esasları ve peştemal kuşanma, çırak çıkarma gibi merasim, bir nevi esnaf ilmihali diyebileceğimiz kitaplarda tesbit edilmişdi ki, evvelce kaydettik, o kitaplara «Fütüvvetnâ-me» adı verilmiştir. Çırak çıkarma merasimin-deki imtihan, işte bu Fütüvvetnâmelerdeki malûmat, bilgi üzerinden olurdu.
Esnaf peştemâlım hamam peştemalmdan ayırdetmek için, müteassıp, titiz yazarların elinden çıkmış eski metinlerde, esnafa kuşatılan peştemal, aynı anlamda «Şed» kelimesi ile ifade edilmiştir. Fütüvvetnâmelerde de bu
kelime kullanılmıştır.
Evliya Çelebi, Fütüvvetnâmelerin kaydı ile kendi müşahedelerini birleştirerek çırağa Peştemal, Şad kuşanma merasimini şöylece anlatıyor:
«Evvelâ o esnaf zümresinin nakibi, şakirdin (çırak) sağ elini kendi sol eline alıp mecliste hazır olanların huzurundan geçirip seccadesinde oturan Pirin (şeyhin) önüne getirir ve:
— Esselâmü aleyküm yâ ehlüşşeria!...»
der.
«Pîr de:
— Aleykümüsselâm yâ ehlüttarika vel
marifet vel hakikat!...» diyerek dört kapu se
lâmlarını ifa ederler (Dört kapu: Şeriat, Tari
kat, Marifet, Hakikat).
«Sonra gâkird besmele çekip geri geri giderek kapu yanına varır ve orada durur. Şakirdin sağ tarafında nakib ve sol tarafında çavuş olduğu halde tekrar ortaya gelirler ve şâkird meclis huzurunda zanaatı, işi üzerine marifetini (yaptığı bir eseri) arz eder. Makbule geçerse meclisi teşkil edenler!...
— Bu zâti posta müstahak gördük. Al
lah mübarek eyleye!» der.
«Fatiha okunur. Ali ahu Ekber Allahü Ek-ber diyerek Peygamberimizin dört yâri aşkına zikredilir. Kerbelâ Şehidleri ve Oniki İmam yâd olunur. Nakib, yüzyetmiş tarikatın kurucularını teker teker yâd ederek ruhlarını şad eder. Sonra Şakirdi ustasına teslim eder.» Ustası da artık manen evlâdı olan şakirdini tekrar meydana getirerek kendi belindeki Şed'i (Peştemalı) şakirdin beline bağlar. Sağ el sağ ele, iki baş parmakları dışarda kalmak üzere biat ve aht ederler (sadakat yemini verirler). Sonra mecliste bulunanlardan biri «İnnelleziyne yübâyîûııeke...» âyeti kerîmesini tilâvet edip Fatiha ile merasim bitmiş olur. Pîr şakirdi ö-nüne alır ve şu nasihatta bulunur:
— Ey oğul!... Evvelâ harama bakma, ya
lan söyleme, haram yeme, haram giyme, ha
ram içme, ekmek tuz hakkına ihanet etme; ih
tiyarları hor görme, uluların önünden gitme,
sabretmesini bil, tahammül etmesini bil, bir şey
koymadığın yere el uzatma, emanete ihanet
etme, kanaat sahibi ol!... diyerek bu sözleri
min kulağına küpe olması için şakirdin kulağı-
nı çekerek ensesine bir tokat atar, ve:
— Gaafil olma, gözünü aç, gün akşam
lıdır!...» der.
Yine Evliya Çelebi, kalfayı çırak çıkarmada, dükkân sahibi usta yapmada bağlanan şed için, bunun ayrı bir tören olduğunu aydınlatmadan, belirtmeden şunları yazıyor:
«Ustanın şakirdi (çırağı) beline bağladığı şedden gayri bir şed daha vardır. İpekten, kutnudan, sofdan bu ikinci şed şakirdin (şâkird kelimesi burada artık çırak değil, kalfadır) beline değil, sağ koltuğu altından ve sol omuzu üstünden geçirilerek hamaylı tarzında bağlanır. Bu şed bağlandığı zaman meclisde hazır bulunanlar:
— Yürü Allah yardımcın olsun postun
mübarek olup kazancın helâl olsun! diye hayır
dua ederler.
«Şâkird besmele çekerek kendi pîrinin, nakîbinin, çavuşunun ve kethüdasının ve meclisde misafir olarak bulunan sair esnaf pirlerinin ve esnaf âmirlerinin ellerini öper, sonra arka arka yürüyüp kopudan edeple çıkar ve bu meclisde bulunanlar için bir ziyafet verir. Benim üstadlarımdan gördüğüm budur, Fü-tüvvetnâme de böyle yazar.»
Evliya Çelebinin ikinci şed tâbirinden şöyle bir mâna çıkarmak mümkündür. İlk sahne bir çırağın peştemal kuşanma merasimi olmakla beraber, aynı tören kalfaya ustalık peştemalı kuşatılmasında tekrar edilerek de, fakat kalfaya ikinci bir şed, peştemal da hamaylı gibi bağlanmaktadır.
Evliya Çelebinin kullandığı «Post» kelimesi, dükkân, tezgâh, iş anlamındadır. Bir kalfa usta olurken Fütüvvetnâme ile verdiği imtihanda sorular ve cevaplar muayyen olup şunlardı:
-
Eşrefi mahlûkat olan beni Âdemin ced
di Âdem Safiyyullahdan Hâtemülenbiya Efen
dimiz hazretlerine kadar peygamberler hangi
sanatı işlediler?
-
Hazret-i Âdem ekinci ve çiftçi idi, Haz-
reti Şît kazzaz ve hallaç idi, Hazreti Hûd tüc
car idi, Hazreti İbrahim Halepte sütçü idi,
Mekke-i Mükerremede Kâbe-i Muazzamayı ya
parken mimar oldu, Hazreti İsmail avcı idi,
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
— 5833 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5323
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
Hazreti îshak çoban idi, Hazreti Yusuf zindanda günlerini bilmek için saat yapardı, Zül-küfül Peygamber ekmekçi idi, Üzeyir Peygamber bahçıvan idi, Hazreti îşmuil tercüman, Hazreti îlyas çulha idi, Hazreti Dâvud zırh, Hazreti Süleyman hurma yaprağından zenbil yapardı, Ermiya Peygamber cerrahdı, Hazreti Daniyal falcı idi, Hazreti Lokman hekimdi, Hazreti Yunus balıkçı idi, Hazreti Musa çoban idi. Hazret-i îsa seyyahdı; Mefhari Mevcudat Efendimiz de mücahidi fî sebilülâh idi.
Sanat sahibi olmak için ne lâzımdır?
— Söz sahibi ve şed sahibi olmak lâzım
dır...
—• Söz kimden kaldı?
-
Efendimiz Muhamnıed Mustafa'dan
kaldı...
-
Şed kimden kaldı?
-
On kişiden kaldı: Hazreti Âdem cen
netten çıkınca melâikelerden utanıp edeb ye
rine incir yaprağı kuşandı, ikinci Hazreti ib
rahim Kâbeyi yaparken şed kuşandı, üçüncü
sü Nuh Peygamberdir ki gemi yaparken ku
şandı, dördüncüsü Efendimizdir ki Miraç ge
cesi şed kuşandı, beşinciden onuncuya kadar
Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali,
Hazreti Hamza, Hazreti Halid bin Velid, pey
gamberden mezun olup şed kuşandılar...
-
Şedin mânası nedir?
-
Şeytanî nefis ile daim mücadele edip
vesveseden kurtulmadır...
-
Sanat karındaşlığı kimden kaldı?
-
Hazreti Âdemden kaldı ki Cebrail A-
leyhisselâm ile karındaş oldular.
-
Dört kapu selâmı nedir?
-
Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifettir.
—•. Marifet nedir?
-
Kendi nefsindeki eksikliği bilmektir.
— Bunu bilmiyenin kazandığı para ne o-
lur?
—• Haram olur...
Evliya Çelebi kaydetmiyor. Fütüvvetnâme-lerde yazılıdır; çırak oğlan kalfalık imtihanında meclis huzuruna mutlaka yalın ayakla çıkardı. Eşiği atlamadan yüksek sesle şu kıt'ayı söylerdi:
Eşiğimde komuşum 'ben eânü ser Tâ vücudum ola safi hem çü zer Eşiğimde üıâcetun budur benim Kim kılasm ben fakire bir nazer
Sonra eşiği, önce sağ ayağını atarak atlardı, ve:
Selâmü aleyküm ey erenler Ki dünya varlığını terk edenler.
derdi. El öpmek üzere Pîrin (Şeyhin) önüne vardığı zaman da şu kıt'ayı söylerdi:
Şem'i tevfîki bidayetdir yüzün Sureti Hakdan işarettir yüzün Ehli tevhide beşarettir yüzün Haccü ihrâmü ziyarettir yüzün
Bu merasim esnaflığın Tariki Fütüvvet-Hirfetler devrine âiddir. Hiç bir kayıd olmamakla beraber Loncalar devrinde terk edilmiş olduğunu zannediyoruz.
Esnafın Mesire Eğlenceleri — Çok eski bir gelenek olarak istanbul Esnafının hemen her zümresi yılda bir defa bütün çırakları, kalfaları, ustaları, âmirleri ve ihtiyarları ile toplu olarak, aralarında sureti mahsusada topladıkları para ile Haydarpaşa Çayın, Küçüksu Çayın, Beykoz Çayırı, Büyükdere Çayırı, Florya ve Kâğıthane mesirelerine gider, çadırlar ve lonca malı vakıf mutfak ve sofra takımları götürerek bir iki gece orada kalırlar, gençler türlü oyunlar, yaşlılar arifane sohbet ile eğlenirlerdi. Her esnaf zümresinin her yıl aynı mesireye gitmesi de gelenek icabı idi; meselâ Ter-likçi esnafı daima Beykoz Çayırına on senede, bazan yirmi senede bir mesirede 15 - 20 gün kalırlar, zamanımızın tâbiri ile Çadırlı Kamp hayatı geçirirlerdi.
Esnaf Nizâmı — Yüzyıllar boyunca istanbul Esnafının tâbi olduğu nizamlar istanbul Kadılığı tarafından tesbit edilmiş ve Esnaf Kethüdaları ile esnafa tebliğ edilmişdir; ve devir devir bu tenbihler tazelenir, esnafın ten-bihlere, nizama riayet edip etmediği istanbul Kadısı adına Ayak Naibi tarafından teftiş e-dümişdir. Esnaf nizamlarının birer suretleri de büyük şehrin diğer üç kadılığı olan Eyyub, Galata ve Üsküdar Kadıları tarafından kendi bölgelerindeki esnafa bildirilmiştir. Bu eski esnaf nizâmnâmeleri için zamanımızın tâbiri Belediye Zabıtası Talimatnamesi denilebilir. Örnek olarak aşağıdaki satırları Hicrî 1040 (M. 1630 - 1631) ve Hicrî 1091 (M. 1680) tarihli nizâmnâmelerden alıyoruz:
EKMEKÇİLER, ÇÖREKÇİLER — Ekmekçinin ekmeği ve çörekçinin çöreği çiy, kara, ekşi ve noksan olmaya, olursa dirheminden l akçe ceza alına (o devrin parasına göre çok ağır bir cezadır). Elekleri sık olup ekmek kepekli olmaya, olursa ekmekçiye muhkem siyâset oluna.
KASABLAR — Koyunu keçiden ve erkeği dişiden ayırd edip satacaklardır. Koyunun semizi saklanıp arığı kesilmeyecekdir. Dükkânlarında her zaman et bulundurmaya mecburdurlar. Bunlara riâyet etmeyen kasabın hakkından geline.
AŞÇILAR — Yemekleri çiy ve tuzlu olmaya. Kâseleri temiz, kazanları kalaylı, çanakları yeni ve sırçalı, ve aşçının, yamağının, uşağının futaları yeni ve temiz ola.
BÖREKÇİLER — Koyun eti kıyması kullanacaklar, böreğin soğanı çok, eti az, ve ekseri yeri boş olmayacakdır, ve iç yağı karış-dırılmayacakdır.
LOKMACILAR — işledikleri lokmanın hamuru çiy olmaya ve balı akîdeli ola.
BAKKALLAR — Malın iyisini fenasını ayırd edip satacaklardır. Terazileri çok doğru olacakdır, eksik tartıp satan bakkalın hakkından geline.
YOĞURTÇULAR — Sütleri gözlene, su katılmış sütten yoğurt yapılmaya ve yoğurda nişasta katılmaya.
KAYMAKÇILAR — Kaymağa nişasta katmayacaklar.
HELVACILAR —- Helvanın her çeşidinde balın en iyisini kullanacaklardır.
ŞERBETÇİLER — Şerbetlerin miski ve gülsuyu ve lezzeti yerinde olacak, karlı buzlu satılacaktır.
TURŞUCULAR — Turşularını iyi ve âlâ sirke ile yapacaklardır, turşuda kepek ekşisi kullamlmayacakdır.
TERZİLER — Dikişlerini sık dikecek, ve esvabı vaad ettikleri günde yetişdireceklerdir, ziyade iş alıp gününde yetiştirmeyen terziler tâzir edilir (falakaya yatırılıp dayak atılır), bir kimsenin esvabını sakat diken terziye keza dayak atılır.
ABACILAR — Abanın sıkını, iyisini sa-talar.
ÇÖMLEKÇİLER — Dikişlerini sağlam di keler ve âdet üzere gömleklerin yenleri bol ola.
ESİRCİLER — Cariyeyi ve köleyi üzerlerindeki esvabla satarlar, esirleri süslü esvab-la gösterip satarken o esvabları soyup alamazlar, cariyelere aklık ve kızıllık sürülmeyecek-dir.
ÇUHACILAR, KEMHACILAR, ATLAS-CILAR, BÜRÜNCÜKCÜLER — Çuhayı, kemhayı, atlası, bürüncüğü tesbit edilmiş en ve boyda işleyeceklerdir, ondan eksik dokumaya-caklardır.
PABUÇÇULAR — Sağlam pabuç dikeceklerdir, bir pabucu kaç akçeye satarlar ise pabucun mîâdı akçe başına iki gündür, bu tez sökülür ise pabuçcuya dayak atılır.
ESKİCİLER — Yamaları sahtiyandan koyacaklardır, meşin yama olmaya, ve dikişi sık dikeceklerdir.
MUMCULAR — iyi yağdan mum yapacaklardır, kokmuş bozuk yağdan mum yapıl-mayacakdır.
HAMAMCILAR — Hamamlar çok temiz, suyu mutedil, hamamın içi sıcak olacakdır. Dellâkler cüstü çâlâk (eline ayağına çabuk, canlı, hareketli) olacak, usturaları keskin olacak, ziyade hizmet edip muhkem kese süreler; anın usturası ayrı ola, o usturayı başa sürme-yeîer. Tasları kalaylı, peştemalları çok temiz ve sağlam ola, Natırlar müşteriye pak futalar ve silecek vereler.
BERBERLER — Üstleri temiz, elleri, a-yakları temiz, usturaları keskin, peşkirleri, makremeleri temiz ola.
BOYACILAR — Sabit boya kullanacaklardır, boyadıkları şeyleri yol üstüne asmayacaklardır.
DEBBAGLAR —- Taşradan getirilmiş deriyi ve kurban derilerini işleyemezler; İstanbul salhanelerinde kesilen hayvanların derilerini işlerler, işledikleri derileri iyi pişireler (pis kokulu olmayacakdır).
KEÇECİLER — Keçeyi çiy pişirmeyeler,
HALLAÇLAR — Muhkem pamuk atalar, 50 dirhem pamuğu l akçeye.
DEMİRCİLER, KAZANCILAR, KALAYCILAR — işlerini kalp işlemeyeler, işlerinde özür bulunmaya.
KILIÇÇILAR, BIÇAKÇILAR — Firenk demirinden kılıç ve bıçak yapıp Şam demiri diye satmayalar, cinsi cinsine satalar.
DÜLGERLER, MİMARLAR, DUVARCILAR — İşlerinin başına gün doğarken gelecek-
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
— 5324 —
tSTANBUL
5325 —
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
lıklar, gönül alâkaları ve daha türlü sebebler ile türlü uygunsuzluklar, çirkin, kirli, kanlı vak'alar olmuşdur.
Tanzimatdan önceki devirde esnafın ahvâlinin teftişi, İstanbulun idare âmirleri Sadırâ-zam, Yeniçeri Ağası, Ihtisab Ağası, semt semt Kolluk Çorbacıları, esnafın kendi teşkilâtı içinde esnaf Kethüdaları (Kâhyaları) şer'î ve adlî vazifeleriyle birlikde büyük şehrin belediye işlerine bakmak ile de görevli bulunan İstanbul Kadısı, Eyyub Kadısı, Galata Kadısı ve Üsküdar Kadısı, ve dört kadı efendinin bilhassa esnafı teftişe memur geniş yetkili vekilleri olan Ayak Nâibleri tarafından yapılmışdır (B.: Sadırâzam; îhtisab; Yeniçeri Ağası; Kolluk; Çorbacı, cild 7, sayfa 4098; Çardak Kolluğu cild 6, sayfa 3748; istanbul Kadısı; Eyyub Kadısı; Galata Kadısı; Üsküdar Kadısı; Ayak Naibi, cild 3, sayfa 1427).
Esnafın mutlak şekilde riâyete mecbur
ler ve gün batmadan işi bırakmayacaklardır.
ODUNCULAR — Odunun boyu deve yükü olursa 4, katır yükü olursa 6 karış ola, ve yük, devenin ve katırın taşıyabileceği kararda olacak, eksik olmayacakdır.
Ve bütün esnaf narha mutlaka riayet edeceklerdir, etmeyenlerin hakkından geline, tâ-zîr olunalar...
Esnafın tâziri dayak; esnafın hakkından gelme hapis, zindan; ve esnafa siyâset idam demekdir. Bâzan dayakda, sopa başına l akçe alınır, dayak cezası nakdî cezaya çevrilirdi,
Esnaf Teftişi ve Cezalan — Esnaf ahlâk ve terbiyesine ne kadar dikkat edilse, devir devir ve her zaman için esnaf arasında narha riayet etmeyen, eksik mal satan, terazisi, kantarı, arşını, ölçeği hileli bir takım adamlar çık-mışdır ve esnaf arasında rekabetler, kıskanç-
Kadı Teftişinde Hilekâr Esnafa Dayak (Bir XVII, asır minyatüründe B, Camtok eli ile)
oldukları narh defterleri İstanbul Kadılığınca tanzim edilir, ve Divan-ı Hümâyunda pâdişâh adına tasdik edildikten sonra tebliğ ve ilân o-lunurdu; bu defterlerde sadece eşya ve mal fi-atlarmın tesbiti ile yetinilnıez, esnafın riayete mecbur olduğu nizam da kaydedilirdi.
Hilesi, hırsızlığı, yolsuzluğu ve şâir uygunsuzluğu görülen, tutulan esnafa verilen cezalar yazılı bir nizama değil, geleneğe dayanırdı ve dayak ile hapis cezaları idi. Bozuk, eksik, hileli tartı ve ölçü âletleri müsadere e-diiir, bozuk ve hileli mallar da müsadere olunurdu. Hapis cezaları esnafın yerinin, dükkânının bulunduğu bölgenin şer'î mahkemesince verilir, dayak cezaları da ekseriya ve bilâ muhakeme, hemen yerinde tatbik edilirdi, esnafın servetine, yaşına bakılmaz, suçlu ve suç ortakları, usta, kalfa, çırak dükkânından çıkarılıp dükkân kapusu önünde, sokakda falakaya yatırılırdı. Çıplak ayak tabanına vurulan sopa, değnek sayısı, suçun ağırlığına göre teftiş âmirinin keyfî takdirine bağlıydı.
Mutlaka bir mahkemede verilen hapis cezalarının infaz yerleri, birkaç gün için kolluk bodrumları, mahkeme binası bodrumları, uzunca, uzun ve hattâ bilâhapisler için de Babacâ-fer Zindanı, iplikhane, Tersane Zindanı idi.
Yeniçerilerin de esnaflık yapmaya başladığı devirlerde, bir yeniçeriyi kendi zabitlerinden başkası tedip edemeyeceğinden dolayı, hile, hırsız veya herhangi bir uygunsuzluk suçu ile yakalanan yeniçeri esnaf, eğer sadece dayak yemesi gerekiyorsa Ağakapusuna teslim edilir, dayak orada atılırdı; mahkemece hapse mahkûm edilirse yine önce Ağakapusuna gönderilir, Yeniçeri Ağası tarafından da bir Yeniçeri Hapishanesi olarak kullanılan Rumeli Hisarı Zindanına attırılırdı (B.: Babaeâfer Zindanı, cild 4, sayfa 1734; İplikhane; Tersane Zindanı; Boğazkesen Kalesi, cild 6, sayfa 2910).
Esnaf Loncası ve Kethüdası, kadimden beri devam edegelen usûl ve nizâma aykırı hareket eden, hilekârlığı, hırsızlığı huy edindiği meslekdaşlarınca da * söylenen ve birkaç defa zabıtaca da yakalanan, dayak veya hapis cezalarına çarpdırılan esnafı bir müddet için zanaatdan veya tiearetden men ederdi.
Esnafa verilen hapis cezaları onu sâdece bir müddet zindanda kapatmaktan ibaret kalmazdı, gündüzleri Tersanede veya İplikhanede ağır işlerde amele yerine çalıştırılırdı.
Geçen asır sonlarında yaşamış ünlü halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzinin evrakı metrûke-si arasından çıkmış ve bir Çardak Kolluğu Çorbacısı ağzından yazılmış bir destanda da gene bir helvacıya atılan dayak tasvir edilmişdir:
1. îderdim o şaha türlü tekâpû Gazeble kaşların çatardı âhû Hâlim nice olur dir idim yahu İşler durur idi gönül yâresi
g, Güngünden ziyâde bende endîşe Çıkdı sahibi devlet teftişe Şad hezâran hayret bak sen şu işe DüşdS pençemize o meh paresi
-
Helvacı eş'behi şûhi didârâ
Meğer kârı imiş hîle dubara
Tecziye oldu vâcibül icra
Yokdur (halâsının aslaa çâresi
-
Büyükdür didiler bunun günâhı
Yüz değnekle te'dib gerek gümrâhı
Şehrâha yıkdılar ol dem o şahı
Dayakla pak olur bu yüz kaaresi
-
Pâyi dilberine geçdi bukağı
Gaayetle yamandır vezir dayağı
Kan revan içinde iki ayağı
Bîhuş kaldı yerde ciğerparesi
-
Fakire eyledi devletli ferman
Çardak Çorbacısı kaldursun heman Altı aydan noksan olmasun zindan Pranga zincire urun teresi
-
Didim başım üzre sâlhibi devlet
Bendene sipariş malısı keramet
Terbiyemiz ile ider nedamet
Habsimizle yok mu bir idaresi
-
Vezir af eyleyüfo zindan maddesin
Didi beîî olur sen habsidesin
Kolluğa fcaldırub o nûrdîdesiıı
Bir âlâ timar et güli nevresi
Ordu Esnafı, Esnaf ve Yeniçerilik — Yeniçeri Asker Ocağının kaldırıldığı 1826 tarihine kadar bütün zanaat ehli ve esnaf, ordu sefere çıkdığı zaman, seferin devamı müddetince ordunun ihtiyaçlarım temin ile mükellef tutulmuş idi.
Bu bakımdan zanaat ehli ve esnaf, Türk Ordu
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
— 5326 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5327 —
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
sunun seferi kadrosunda müstakil ve önemli bir birlik teşkil ederdi. Ordu esnafının büyük kısmı istanbul esnafı arasından seçilirdi. Sefer yolunda ilk büyük konak yeri Edirnede bir noksanlık görülürse, o da Edirne esnafından seçilen esnafla doldurulurdu.
Ordu Esnafı, her esnaf zümresinin kendi loncaları tarafından tâyin ve tesbit edilirdi. Seferli olarak seçilen kimselerin sefere gitmesi mecburî değildi, bu işi kabul eden giderdi. Sefere çıkan orduda zanaatini işlemek ve esnaflık etmek elbet ki tehlikeli idi, fakat nimetleri de o derecede çok idi, şöyle bir sermâye ile gidenler zengin olarak dönerlerdi.
Ordu esnaflığı avâmî tâbiri ile bir bakıma «tatlı iş» idi. Zaferlerde büyük ganimetlere konarlardı. Asker delinmiş çizmesini atar, bir çift yeni çizme alır, bedeli olarak hissesine düşen esirlerden bir hasnâ ve müstesna «câriyei peri oyker», yahud bir «gulâmı sim endam» verirdi. Bir bakıma da çok tehlikeli, yine avâmî tâbir ile «Can Pazo» idi, bozgunlarda bütün malları, ağırlıkları, çadır - dükkânları, düşmandan evvel, düşmana kalmasın diye bozulan asker tarafından yağma edilirdi.
Ordu esnafı sefere pek tabiidir ki pür silâh giderlerdi, icâbında cenk saflarına girerlerdi. Bundan ötürüdür ki ordu esnafının, esnaf ve zanaat ehlinin sefer meşakkatlerine dayanacak yaşda olanlarından seçilirdi.
Bilhassa fütuhat devrinde ordunun peşi sıra terzisinden, aşçısından, bakkalından, kasabından hamamcısına, berberine varınca koca bir çarşı yürürdü. Malları ve konaklarda dükkân olarak kuracakları çadırları develere katırlara, yüklenmiş koca bir çarşı. Meselâ hamamcılar, büyük hamam çadırlarını ve su kazanlarını ve hamam takımlarını develer üstünde götürürler, konak yerlerinde iki üç hamam çadırı derhal kurulur, kazanlar kaynar ve asker şef erli dellâklar tarafından yıkanırdı; o devir için hamam, yalnız Türk ordusunda görülen bir şeydi, fakat unutmamalıdır ki Türk ordusunun bu seyyar hamamları sâdece vücud temizliği için değil, şer'î temizlik için lüzumlu görülmüşdü. O devirde gusül abdesti almamış, alamamış bir müslüman günlük işine başlayamazdı, ve murâkibi kendi nefsi idi, hele gaza-
ya giden bir müslüman asker için bu seyyar ordu hamamları çok lüzumlu bilinmişdi.
istanbul Kadılığına hitaben yazılmış Hicrî 19 Receb 1108 (M. 1967) Şubat tarihli fermanda îstanbuldan istenilen Ordu Esnafı çadır sayısı hesabı şöyle tesbit edilmişdir :
2 çadır Hallaç
3 » Kılıççı
2 » Yaycı
2 » Semerci
2 » Saraç
4 » Bezzaz
4 » Eskici
6 » Berber
4 » Nalband
2 » Mumcu
2 » Başçı-Aşçı
2 » Nalçacı
4 » Bakkal
4 » Muytab (Mutaf)
8 » Kavaf
-
» Kazaz
-
» Çaksırcı
3 » Kaftancı
1 » Bakırcı
l » Kalaycı
4 » Ekmekçi
Hicrî 28 Zilkaade 1213 (M. Haziran 1799) tarihli diğer bir fermanda da seferli olmuş Ordu Esnafı yine çadır hesabı ile şöyle tesbit edilmişdir :
8 çadır 7 nefer Kavaf
6 » 6 » Berber
4 » 4 » Ekmekçi
4 » 4 » Saraç
4 »4 » Bezzaz
4 » 4 » Attar
4 » 4 » Arpacı
4 » 4 » Nalbant
2 » 4 » Bakkal
2 » 3 » Yaş Yemişçi
4 » 3 » Muytab
-
» 2 » Demirci
-
» 3 » Çamaşırcı
3 » 3 » Terzi
2 » 2 » Tüfek kundakçısı
2 » 2 » Kılıççı
2 » 2 » Tabancacı
2 » 2 » Mumcu
2 » 2 » Yaycı
2 » 2 » Hallaç
2 » 2 » Kasab
l » l » Kalaycı
l » l » Kazancı
l » l » Aşçı
l » l » Hamamcı
4 » 4 » Eskici
» Semerci
» Çaksırcı
» Çuhacı
» Kazaz ile Kolancı
Bu fermanda tesbit edilmiş seferli esnaf sayısı 86 kişidir, aslında bu seksen altı kişi orduda Çadır - Dükkân sâhibleridir ki yanlarında götürdükleri çırak, kalfa vesâir müstahdemleri kaydedilmemişdir. Meselâ mutablar 4 çadır 3 nefer, Yaş Yemişçiciler 2 çadır 3 nefer gösterilmişdir ki Muytablardan biri sefere iki çadır dükkânla, Yaş Yemişçilerden ikisi de ortaklaşa bir çadır dükkânla katılmış demek-dir. Sefere l çadırla l hamamcı çıkmışdır, fakat o çadır hamamda askeri yıkayacak olan seferli hamam müstahdemleri, dellâklar fermanda kayıdlı değildir. Bu bakımdan seferli esnafın hakikî sayısı 86 kişinin çok üstüne, en azdan üç misline çıkar.
Esnafın cebren sefere götürülmediğini beyan için istanbul Kadılığında bir höccet imzalanır, seferli esnaf «Orduculuğu kabul ve elimizden gelen hizmeti ifâ etmeği taahhüd eyledik diye bu höccete mühürlerini basarlardı, Ordu Esnafı îstanbuldan, şehirde kalan diğer bütün esnafın da iştiraki ile bir alan göstererek ayrılırdı (B. : Esnaf Ordu Alayları).
Devşirme Kanunu kalkdıktan ve Yeniçeri Asker Ocağı kadrosu İmparatorluk tebaasının ayak takımına rnensub gençlerle dolduru-iub beslenmeye başladıktan sonra, bu orducu-hık gelenek ve hâtıralarına doyulmayacak İstanbul esnafının gençleri, bu gençler arasında da eşbek delikanlılar yeniçeri Taslakçısı oldular; bilhassa Hammal, Manav, Deliâk, Fırın Uşağı, Debbağ, Saraç şahbazları, Yeniçeri Çorbacılarının (Tabur Kumandanları), Odabaşıla-rmm (Takım inzibat Zabitleri) ve Ustalarının (Takım Aşçıbaşıları) : «Gel şehbazım, seni Yeniçeri yazalım!..» davetini kabul ederek yeniçeri kışlalarına gittiler, hangi Ortanın (Ta-lenrun) Çorbacısı, Odabaşısı, Ustası tarafından götürülmüşîerse kollarına, bâzûlarına, baldırlarına o ortanın «nişanı» denilen alâmeti farikasını dövdüler ve ellerine, Çorbacı, Odabaşı, Usta tarafından mühürlenmiş sözde Yeniçeri olduklarına dâir «Sofa Tezkiresi» denilen bir belge aldılar. İsimleri Ağa kapusunda bulunan ana kütük defterine kaydedilmediği
için kendilerine «Yeniçeri Taslakçısı» denildi. Ocak disiplinin bozulduğu ve yeniçerilerin bir eşkiyası olduğu yeniçeriliğin son devrinde bu yeniçeri taslakçıları eski esnaf teşkilâtının disiplini, âdâb ve ahlâkını bozdular. Kolları, bâ-zûları, baldırları, sineleri dövmeli fetâlara, yiğitlere, şehbazlara, Eşbeklere hattâ şıkırdım-lara loncalarının erkânı söz geçiremez oldular, itlik nümayişleri önlenemedi, hattâ bir ara, yeniçeri dövmeleri ile yalın ayak, yarı çıplak pırpırlık Istanbulda bir genç tuvaleti, modası oldu (B.: Cezayir Kesimi, cild 7, sayfa 3531). Ocak kütüğüne kayıdlı yeniçeriler de esnaflık yapmaya başladı. Kışlalarda yatar kalkar yeniçeri azaldı, çoğu dükkân şirvanlarında, bekâr odalarında ve hanlarında, hamamlarda yatar kalkar oldular. 1826 da Vak'ai Hayriye de ikinci Sultan Mahmudun kılıcı ile kırılan yeniçerilerin çoğu bu yeniçeri taslakçılarıdır (B.: Yeniçeri; Vak'ai Hayriye).
Aşağıya bir Sofa Tezkiresi örneğini alıyoruz :
«Mü'miniz Kaalûbelâdan beri, Hakkın birliğini eyledik ikrar; bu yola vermişiz seri, nebimiz var cenabı Ahmed Muhtar; ezelden beri müstâneleriz, nûri ilâhîde pervaneleriz, bir bölük bu cihanda divâneleriz. Sayılmayız parmakla, tükenmeyiz kırılmakla, eksüirse birimiz, hadis olur binimiz. Taşramızdan sormakla kimse bilmez hâlimiz.
«Oniki imam oniki tarik, cümlesine didik beli. Üçler, Yediler, Kırklar; Nuri Nebi, keremi Ali, pirimiz sultânımız Hacı Bektaş Velî.
«Cennetmekân firdevs âşiyan kanun sahibi Elgaazi Sultan Süleyman Han Hazretlerinin kurduğu nizâmı müstahsene üzere 56 Bölüğün çorbacısı Hüseyin Ağanın izni ile Aşçı. Usta ve Odabaşı. Ağa ve cümle ihtiyarların marifeti ile' Büyükgümrük iskelesi gedikli ham-mallarmdan Bitlisi Mustafa bin Mustafa ortamıza giyinik bırakıp başı bozuk elbisesini çıkarıp asker elbise giymek ocağımıza duhûle tâlib olmakla yedine işbu Sofa Tezkiresi verildi.»
Esnafın eclâfından sayılmış Kayıkçı, Ma-vunacı, Salepuracı güruhu da aynı yoldan Tersane Çavuşlarından aldıkları tezkirelerle Kalyoncu Taslakçısı oldular.
— 5328 —
5329 —
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
Esnaf Ordu Alayları — Yeniçeri Asker Ocağının Kaldırıldığı 1826 tarihine kadar bütün zanaat ehli ve esnaf, ordu sefere çıkdığı zaman, seferin devamı müddetince ordunun ihtiyaçlarını temin ile mükellef tutulmuşdu. Bu bakımdan esnafın bir kısmı asker sayılır ve «Ordu Esnafı» adını alırdı. Ordu esnafı, Türk Ordusunun seferi kadrosunun müstakil ve önemli bir birliğini teşkil ederdi. Ordu ile sefere gidecek esnafın büyük kısmı da Istanbul-dan seçilir, sefer yolunda ilk büyük konak yeri Edirnede bir noksan görülürse, o da Edirne-den seçilen esnaf ile tamamlanırdı (B.: Esnaf. Ordu Esnafı).
Türk Ordusunun ana çekirdeğini teşkil eden ve başda yeniçeriler bulunan kapukulu asker ocaklarının îstanbulu terk edeceği gün şef erli esnaf büyük şehirde parlak bir alay gösterirdi ki buna «Esnaf Ordu Alayı» denilirdi.
Fütuhat devrinin son büyük seferi olan XVII. yüzyılın ikinci yansında, (1683), ikinci Viyana Seferine kadar îstanbulda türlü vesilelerle yapılmış esnaf alaylarının en muhteşemleri Esnaf Ordu Alayları olmuşdur.
Alayın geçdiği yol Sirkeci civarında De-nıirkapu'dan başlar, 1934 Belediye Şehir Rehberine göre saray avlusu duvarı 'boyunca Da-yahâtun Caddesi, Alemdar Caddesi, Divanyolu Caddesi, Yeniçeriler Caddesi, Bayazıd Meydanı, Ordu Caddesi (Bayazıd - Aksaray arası, Lâleli), Aksaray Meydanı, Şehremini - Topka-pusu Caddesi ile Topkapusuna ulaşır, kale duvarı dışında Davudpaşa Sarayı sahrasında sona ererdi.
Pâdişâh Esnaf Ordu Alayını Soğukçeşme-de sarayın şehir içine bakan tek binası olan Alay Köşkünün bir penceresinde seyrederdi, ve istanbul esnafının en coşkun nümayişleri Alay Köşkü altından pâdişâh huzurundan geçerken olurdu (B.: Davudpaşa Sarayı, cild 8, sayfa 4308; Alay Köşkü, cild 2, sayfa 582). Davudpaşa Sahrası istanbul sefere çıkan ve ordunun ana çekirdeğini teşkil eden başda yeniçeriler kapu kulu asker ocaklarının ilk konak yeri idi ve burada en çok bir hafta çadırlı ordugâhda kalır, her hangi ciddî sebeble geciken seferliler beklenirdi, ve Ordu ile Serdar Davudpaşadan pâdişâh ve îstanbulda kalan
İSTANBUL
•devlet erkânı, ulemâ ve meşâyih ve halk tarafından uğurlanırdı.
Esnaf Ordu Alayının yukarda tesbit ettiğimiz yol boyunca geçişi iki gün, üç gün sürer, şehir içinde ve o uzun yol boyunca bütün istanbul halkı tarafından dualarla, göz yaşları ile ve alkışlarla seyredilirdi.
Târih kaynaklarımız arasında en muhteşem esnaf ordu alaylarından birini seyahatnamesinin Istanbula tahsis ettiği birinci cildinde Evliya Çelebi anlatırki Dördüncü Sultan Mu-rad zamanında hicrî 1048 (M. 1638) yılında nisan ayının ilk günlerinde Bağdad Seferi için yapılmışdı; alay fevkalâde tantanasına rağmen Demirkapu ile Sultanahmed Meydanı arasında kısa bir yol boyunda gösterilmiş, tahmin ediyoruz ki seferli esnaf oradan Ahırkapusu iskelesine inerek takım takım Üsküdara geçmişlerdir. Sefere bizzat iştirak eden Sultan Murad da 8 nisan perşembe günü an'anevî merasimle Istanbuldan ayrılarak Üsküdara geçmişdir.
Evliya Çelebinin bu alay münâsebeti ile İstanbul Esnafı hakkında verdiği malûmat, tarif ve tasvirleri bu istanbul Ansiklopedisinde istanbul Esnafının kendi isimleri ile kaydedilen maddelere alınmışdır. Burada büyük yazar seyyahın zikrettiği esnafın bir cedvelini koymakla yetiniyoruz ve örnek olarak da ancak bir kaç sahne alıyoruz.
Cedvele rakamlar koyduk. Bâzı esnafı kendilerine yamak esnaf ile aynı rakamda topladık. Evliya Çelebi istanbul Esnafı arasına, işleri esnaf işine benzeyen bâzı askerî birlikler, ocaklarla mîrî müesseseler işçilerini de almış-dır, aşağıdaki cedvelde onların isimlerini de muhafaza ettik :
-
Alay Çavuşları
-
Çöplük Sübaşısı ve adamları (B.: Çöpçü,
Çöpçüler, cild 8, sayfa 4122)
-
Efendi kapularında çalışan oğlanlar, uşak
lar (B.: Uşak, Uşaklar); Direkler arasında Uşaklar
Kahvehanesi, cild 8, sayfa 4604)
-
Acemioğlanları (B.: Acemioğlanı cild, l, say
fa 186)
-
Arayıcılar (B.: Arayıcı Esnafı, cild 2, sayfa
970)
-
Mezarcılar
-
Lağımcılar
-
Salahorlar (İstihkâm ve yolamele bölükleri)
-
Esesbaşı ve Asesler (B.: Ases, Asesler, cild
2, sayfa 1097)
10, Subaşı ve adamları
ANSİKLOPEDİSİ
-
Cellâdlar (B.: Cellâd, Cellâd Ocağı, cild 6,
sayfa 3426)
-
Yankesiciler
-
Hırsızlar
-
Zenkahbegân Esnafı (Kadın temin eden mu
habbet dellâlları B.: Muhabbet Dellâlları)
-
Kasımpaşa Mukdimleri (Harp gemileri için
kâfi mıkdarda kürekci esir bulunamadığı zaman İs-
tanfouldaki işsiz toy bekâr uşaklarını kandırıp Tersa
neye kürekci olarak getiren adamlar; B.: Tersane;
Forsa; Kadırga; Kasımpaşa Mukdimleri)
-
Hîzan Dilberan (Vücudlarını satan uygunsuz
delikanlılar; B. Sikirdim)
-
Araba seyisleri (B.: Seyis)
-
Mekkâreciler
-
Bekçiler (B.: Bekçi, cild 5, sayfa 2411)
-
Ordu Kadısı ve adamları
-
Sancakdarlar
-
Ulaklar
-
Muhrizler
-
Sefere çıkan vezirlerin imamları
-
Seferli hatibler
-
Seferli mollalar
-
Seferli şeyhler, vaizler, müfessirler, muhad-
disler
-
Seferli müezzinler, hafızlar
-
Seferli yazıcılar (kâtipler, arzuhalciler)
-
Seferli sahhaflar (kitabcılar)
-
Halk şâirleri
-
Meddahlar
-
Hanendeler
-
Müneccimler ;
-
Remilciler
-
Esnaf nakibleri
-
Esnaf reisleri
-
Esnaf şeyhleri
-
Esnaf çavuşları
-
Ölü yıkayıcılar
-
Mekteb hocaları
-
Medrese talebeleri
-
Dilenciler (B.:Dilenci, Dilenciler, cild 8, say
fa 5472)
-
Seyyidler
-
Hekimbaşı ve hekimler
-
Göz hekimleri
-
Sürmeciler
-
Macuncular
49. Cerrahlar (B.: Cerrah, Cerrah Dükkânları,
cild 7, sayfa 3499)
-
Devâlı meşrubat satıcıları
-
Gülsuyu satıcıları
-
İlâç - Yağ satıcıları
53. Bîmarhâneciler (B.: Timarhâne) ve bîmar-
hâne - hastahâne hademeleri
-
Çiftçiler (B.: Çiftçiler, cild 7, sayfa 3967)
-
Bağçıvanlar
-
Meyva ağaçları aşıcıları
-
Sebzeciler
-
Ekmekçiler
-
Yeniçeri ekmekçileri
-
Tuzcular î
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
-
Çörekçiler
-
Börekçiler (B.: Börek, Börekçi, cild 6, sayfa
3085)
-
Gevrekciler
-
Kâhiciler
-
Kurabiyeciler
-
Simitçiler
-
Kadayıfcılar
-
Lokmacılar
-
Gözlemciler
-
Yeniçeri sakaları
-
Şehir sakaları
-
Değirmenciler (B.: Değirmen, Değirmenci
ler, cild 8, sayfa 4348)
-
Uncular
-
Un elekcileri
-
Buğday çalkalayıcılar
-
Kalburcular
-
Elektiler
-
Nişantacılar
-
Güllâçcılar
-
Peksimedciler
-
Akkâmlar (deve kiracıları; B.: Kervan)
-
Meşaleciler
-
Satırlar
-
Karadeniz gemicileri
-
Kalafatçılar
; 86. Gemi marangozları
-
Urgancılar
-
Kendirciler
-
Yelkenciler
-
Serenciler
-
Pusulacılar
-
Kum saatçileri
-
Haritacılar
-
Dalgıçlar (B.: Dalgıç, cild 8, sayfa 4208)
-
Gemi navluncuları
-
Karadeniz bezirganları
-
Akdeniz gemicileri, reisleri
-
Pereme ve kayık marangozları
99. Mavunacılar
• 100. Kayıkçılar
101. Peremeciler >
102. Mısır ve Akdeniz tüccarları
103 Pirincciler
-
Mercimekoiler
-
Kınacılar
-
Mısır hasırcıları
-
Ketenciler
-
Şekerciler
109. Kahveciler
110. Kasablar
111 Salhâneciler
; 112. Sığır kasabları
-
Yahudi kasabları
-
Mandıracılar
-
İstanbul civarı çiftlikleri ırgadları
-
Ağılcılar
-
Egrekciler
-
Çobanlar
-
Sütçüler
İSTANBUL ÎSNAFÎ
— £330 —
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |