Denek rızası
Yine Birleşik Devletlerde William Beaumant (1785-1853), 1833'de insan üzerinde deneyin önemi üzerinde durmuştu. Beamont, deneğin gönüllü rızasının gerekli olduğunu ve eğer deneğe ıztırap veriyorsa veya denek durumundan hoşnut değilse tecrübenin bırakılmasının gerekli olduğunu ileri sürmüştü.
Sadece bilime hizmet eden insan üzerindeki tıbbi araştırmalar devam ediyordu
İnsan üzerinde tıbbi araştırma ile ilgili yeni kavramların tartışıldığı 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nde de insan üzerinde araştırmalar yapılıyordu. Hekimler sıcağın travmatik etkisini incelemek için köleleri fırınlara koydular. Tifoda bir şifa metodu denemek üzere deneklerin üzerine kaynar su döktüler. Bir kölenin iki parmağı kontrollü deney ile kesildi. Biri anestezili, diğeri anestezinin etkisini kontrol etmek için anestezisiz. Köleler üzerinde başka cerrahi tecrübeler de yapılıyordu. Deneğin sağlığı düşünülmüyordu ve tedavi edici amaçtan yoksundu. Bilim ve deneğin menfaati nadiren birlikte olabiliyordu. Bunlardan biri,köle kadınlara uygulanan vesikovaginal fistül ameliyatıydı. Ama bu kadınlardan bazıları 30 defadan fazla deneysel amaçla ameliyat edildi.
Almanya’da ilk tıbbi etik kodların belirlenmesi
20. yüzyılda sistematik araştırmalarla birlikte ilk ulusal ve uluslararası etik kodlar belirlenmeye başladı. Almanya, ulusal etik kodu formüle eden ilk ülkeydi. Daha çok Paul Ehrlich'in çalışmaları sonucu 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında farmasötik endüstride Almanya dünyada başı çekiyordu. Ehrlich, ilaçları test etmede denekler üzerinde yapılacak tecrübelerin kötüye kullanılması ihtimali üzerinde durdu. Kullanılan tecrübe ilaçlarının riskleri konusunda gönüllüleri etraflı şekilde aydınlatmanın gerekliliğinin bilincindeydi. Konuya hassasiyeti ve ilgisi denekleri korumak için etik kod geliştirilmesinde etkili olmuş olabilir.
Prusya Din, Eğitim ve Tıp işleri Bakanlığı'nın (Prussion Minister of Religious, Educational and Medical Affairs) bir kararnamesi 1900'de klinik başkanlarına bildirildi. Meydana çıkabilecek olumsuz akıbetin uygun açıklamasından sonra rıza vermiş ehil erişkin üzerinde tıbbi tecrübelere (teşhis ve tedaviden başka tıbbi müdahalelerin tanımını da içine alan) sınır kondu. Tecrübeler, direktör tarafından veya yetkilendirilmiş kişi tarafından yürütülmeliydi ve direktiflere uygun olduğunu gösteren bir kayıt tutulmalıydı.
1900 direktifine rağmen, 1920'lerde Almanya'da ilaç araştırmalarında zorluklar vardı. Bu zorluklar bilim, toplum ve denek arasında kuvvetli gerginliğe yol açıyordu. Alman tıp meslek mensupları tecrübe deneklerini (çocuklar da dahil) bilim adına açıkça kötüye kullanmakla itham edildiler. Alman farmasötik endüstrisi hızla gelişiyordu. Hastaneler bu endüstri için çalışmakla suçlandılar.
Yapılan tartışmalardan sonra Almanya İç İşleri Bakanlığı Şubat 1931'de yeni tedavi ve insan denekleri üzerinde tecrübelerle ilgili Richtlinien tüzüğünü yayınladı. Tıp ilerleyecekse, yeni tedavi edici maddelerin test edilmesi zorunluydu ve insan üzerinde tecrübeden vazgeçilemezdi. Fakat tecrübe öncelikle hayvan üzerindeki testleri içine alan bir seri çalışmayla yürütülmeliydi. Uygun aydınlatmadan sonra rıza alınmalıydı. Çocuklar üzerinde tecrübe yapılmamalıydı. Bu tüzükler yasal olarak bağlayıcıydı ve hatta Üçüncü Reich döneminde de değişmedi.
İlk tıbbi etik kodları belirleyen Almanların 2. Dünya Savaşında insanlar üzerinde yaptıkları tıbbi araştırmalar
Oluşturdukları insan üzerinde araştırma ile ilgili ilk etik kodlarına rağmen Almanlar tarihte kaydedilen tıbbi tecrübelerin en gaddarına aktif olarak katılacaklardı.
Erdem sadece bir söz onlar için Ve kutsal orman sadece odun
Horatius
İnsan deneklerinin tıbbi araştırmalarda daha geniş kapsamlı bir şekilde kullanılması 2. Dünya Savaşı sırasında oldu. 2. Dünya Savaşı’nda araştırmaların odak noktası savaştı ve esas amaç, özellikle cephede savaşan askerlere daha iyi tıbbi imkanlar sağlamaktı.
Dünya, Nazi Almanya'sında araştırıcıların insanlar üzerinde yaptığı gaddarca tecrübeleri Nuremberg duruşmaları sırasında öğrendi. Kobay olarak kullanılan mahkumlar alçak basınçlı odalarda tutuluyor ve ölümleri izleniyordu. Bu tecrübe ile yüksek irtifada uçuşu esnasında insanın mukavemet sınırı hakkında bilgi ediniliyordu. Soğuk su ve havaya maruz kalan pilotlara tıbbi yardım geliştirmek için çeşitli metotlar denekler üzerinde test ediliyor, soğuk hava ve suda tutuluyorlardı. Tifo ve malarya ile enfekte edilen denekler üzerinde çeşitli ilaçlar test ediliyordu. Çeşitli amaçlarla sterilizasyon ve kastrasyon yapılıyordu. İnsanlar, çocuklar da dahil, anatomik örnek elde etmek için öldürülüyorlardı. Savcı süratle ölüm üreten bilimi ifade etmek için "Thanatology" kelimesini icat etti. Irk hijyeni amacı güden bu programda istenmeyen gruplar imha ediliyordu.
Alman doktor ve bilim adamlarının savunmalarında ileri sürdükleri fikirlerden biri, daha sonra konan araştırma etik kodlarının odak noktasını teşkil edecekti: "Bilim ve toplum bireyin önüne geçemez". Bu araştırıcılar savunmalarında çok sayıda hayatı kurtarmak için birkaç kişinin hayatının feda edilmesinin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmüşlerdi. Savunmalarında başka hususlar da vardı. Nobel ödülü kazananlar da dahil tarih, bütünüyle ünlü tıp öncülerinin insan denekleri üzerindeki araştırmalarının etik olarak şüpheli tecrübeleriyle yürütüldüğünü gösteriyordu. Fakat, Alman Toplama Kamplarında insan denekleri üzerinde yapılan tecrübelerde önemli bir fark vardı. Bu fark gaddarca yapılan bu tecrübelerde acı vererek yaralama ve ölüme sebep olmada kasti maksat oluşuydu.
Dostları ilə paylaş: |