Yukarı katta, Lou, Suzi'ye onu çok arzu ettiğini, ama yeterli derecede başarılı bir performans gösteremeyeceğini söylüyordu, "içkiyi biraz fazla kaçırdım" diyordu büyük bir keşif yapmış gibi.
- Aldırma. Nasıl olsa yarın papaya gitmek için tüm gücümüzü toplamamız gerekecek, diye yanıtladı Suzi.
- Aman Tanrım, papa belasını unutmuştum, dedi Lou, birden uykuya dalmadan önce.
Bill Burke ile Lizzie soyunmadan uyuyakalmışlardı. Sabahın beşinde soğuktan titreyerek uyandılar.
- Bugün sakin bir gün mü ? diye sordu Bili.
- Papayı ziyaret ettikten sonra sanırım başka bir programımız yok, dedi Lizzie. Başı çok ağrıyordu.
Barry sandalyeye takılıp düşünce Fiona korkuyla uyandı. "Kaldığımız yeri şaşırdım" dedi Barry.
- Ah, Barry, pub'dan dümdüz yürüyüp sola dönecektin.
- Hayır, otelin içinde demek istiyorum. Durmadan yanlış kapılan çaldım.
- Çok sarhoşsun, dedi Fiona şefkatle. İyi vakit geçirdin mi?
- Evet ama bir şır var...
- Bence de vardır. Biraz su iç.
- Bütün gece tuvalete taşınacağım.
- Ne yapalım, gidersen git. O kadar bira içince taşınman normal...
- Ya şen, şen nasıl döndün? diye sordu aniden Barry.
- Dediğim gibi. Dümdüz yürüyerek. Hadi iç şu suyu.
- Kimseyle konuştun mu ?
- Sadece Bay Dunnela. Yolda rastladım.
- Signora'yla yatıyor, dedi Barry gururla.
- Hiç sanmam. Hem sen nereden biliyorsun?
- Kapının önünden geçerken konuşmalarını duydum, dedi Barry.
- Ne diyordu ?
- Mars Tapmağı'yla ilgili bir şeyler...
- Konferansta söylediklerine benzer bir şeyler mi ?
- Aynen. Signora'ya aynı konferansı baştan veriyordu sanırım.
- Aman Tanrım, dedi Fiona. Acayip bir şey değil mi ?
- Şana daha acayip bir şey söyleyeyim mi ? O bardaki adamların hiçbiri buralı değil. Hepsi başka bir yerden gelmiş...
- Ne demek istiyorsun ?
- Messagne denilen bir yerden geliyorlar. İtalya'nın en güney ucunda, Brindisi'ye yakın bir yerden. Gemilerin kalktığı bir limandan... İncir ve zeytin dolu bir yer diyorlar. Kafası çok karışmış gibiydi.
- Bunda ne var? Hepimiz bir yerlerden gelmiyor muyuz? Fiona bir bardak su uzattı.
- Roma'ya ilk gelişleriymiş. Öyleyse daha önce tanışmış olamayız, değil mi ?
- Oysa ne kadar samimiydiniz, dedi Fiona hüzünlü bir sesle.
- Biliyorum.
- Başka bir bar olabilir miydi ?
- Bilmiyorum. Hayal kırıklığı duyduğu seziliyordu
- Belki daha önce Roma'ya geldiklerini unutmuşlardır, dedi Fiona umutla.
- Belki. Ama bence kolay unutulacak bir şey değil...
- Seni hatırladılar ama.
- Ben de onları hatırladım.
- Hadi gel, yat. Papaya giderken dinlenmiş olmalıyız, dedi Fiona.
- Aman Tanrım. Papa'yı unutmuştum, dedi Barry.
Odaya döndüklerinde Connie Signora'nm sürprizini verdi. Ai-dan'ın konferansını kaydettiği kasetti bu sürpriz. Sabah, bir teyp satın alarak Signora için tüm konferansı kaydetmişti.
Bu davranış Signora'yı derinden etkiledi. "Seni rahatsız etmemek için yastığımın altına koyar öyle dinlerim" demişti kısa bir denemeden sonra.
- Hayır, ben de seve seve ikinci kez dinlerim, demişti Connie. Signora karşısındaki kadına baktı. Gözleri pırıl pınldı, yanaklarına renk gelmişti. "Her şey yolunda mı, Constanza?"
- Efendim? Ah, evet, Signora. Tamamen yolunda...
Sonra karşılıklı oturdular. Bu akşam ikisi de hayatlarının akışını değiştirecek olaylar yaşamışlardı. Connie Kane, aklî dengesini yitirmiş Siobhan'dan zarar görebilir miydi ? Nora Donoghue ise yirmi üç yıl yaşadığı Sicilya'daki o küçük köye geri dönecek miydi ? Birbirlerine biraz açılmış olmalarına karşın ikisi de özel hayatlarını başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanmayan insanlardı. Connie, Signora'yı Aidan'ın konferansına gitmekten alıkoyan ve otele o kadar geç dönmesine neden olan olayı merak ediyordu. Signora da o korkunç mektubu yazandan yeni bir haber çıkıp çıkmadığını öğrenmek istiyordu.
Yatarlarken saati kaça kurmaları gerektiğini tartıştılar.
- Yarın papa bizi kabul edecek, dedi Signora aniden.
- Aman Tanrım. Unutmuştum, dedi Connie.
- Ben de unutmuştum. Ne ayıp, değil mi? dedi Signora gülerek.
Papayı görmek çok hoşlarına gitti. Biraz zayıf görünse de kendini iyi hissettiği belliydi. Karşılarında duruyordu. San Pietro Meydanı'nda yüzlerce ve yüzlerce kişi vardı, ama yine de çok özel olan bir yakınlık içindeydiler sanki. Papa sanki teker teker gözlerinin içine bakıyordu.
- Özel bir kabul olmadığına sevindim, dedi Laddy sanki böyle bir şey olabilirmiş gibi. Kalabalıkla birlikte büyük bir kabul töreni çok daha etkili gibi geliyor bana. Hem din denen şeyin ölmediğini kanıtlıyor hem de insan papanın karşısında ne diyeceğini şaşırabilir.
Lou ile Bill Burke yola çıkmadan üçer tane buz gibi bira içmişlerdi. Bu durumu gören Barry de onlara katılmadan duramadı. Suzi ile Lizzie ise ikişer soğuk dondurma yediler. Hepsi resim çekti. Hepsi, katılma zorunluğu olmayan öğle yemeğine gitti. Çoğu ya akşamdan kalma olduklarından veya canlan bir şeye sıkıldığından o sabah sandviç hazırlamayı unutmuştu.
Laddy, onaylamayan bir edayla Kathy ve Fran'e, "Yarın akşam Signor Garaldi'nin evindeki partide daha iyi durumda olmaları için dua ediyorum" dedi.
O sırada yanlarından geçen Lou bu sözleri duyunca, "Aman Tanrım! Parti!" dedi elleriyle başım tutarak.
- Signora?
Öğle yemeğinden sonraydı. Aidan'ın sesini duyan Signora, "Biraz resmî kaçmıyor mu, Aidan? Bana Nora demiyor muydun?" diye sordu.
-Ah... Neyse...
- Neyse ne ?
- Dünkü toplantın nasıl geçti, Nora?
Bir süre sustu. "İlginçti. Hem bir lokantada olmamıza rağmen diğerleri gibi içkiyi fazla kaçırmamayı da başardım. Papa Hazret-leri'nin bizim grubun oluşturduğu alkol bulutu arasında sandalyesinden uçmadığına şaşıyorum."
Aidan gülümsedi. "Bense bir barda oturup üzüntülerimi içkiyle boğmaya çalıştım."
- Boğulması gereken hangi üzüntülerden söz ediyorsun ? Konuşmasına hafiflik vermeye çalıştı. "En önemlisi konferansımı dinlemeye senin gelmemen..."
Signora'nın yüzü bir anda neşelendi. Elini çantasına daldırdı. "Ama ben oradaydım. Constanza'nın benim için ne yaptığım biliyor musun? Hepsini dinledim. Bütün söylediklerini... Harika bir konuşmaydı, Aidan. Sonunda ne kadar çok alkışladılar değil mi? Herkes bayıldı... Öylesine açık ve berraktı ki sanki oradaymışım gibi hissettim... Aslına bakarsan, boş bir anımda o yere gidip teypi tek başıma dinlemeye karar verdim. O zaman sanki sadece benim için hazırlanmış özel bir tura katılmış hissedeceğim kendimi..."
- İstediğin anda senin için özel olarak tekrar etmeye hazırım. Bunu biliyorsun, değil mi? Kadının gözleri şefkat ve sevgi doluydu. Elini tutmaya çalıştığında Signora kolunu çekti.
- Hayır, Aidan. Lütfen yapma. Haksızlık olur. Bana gerçekdışı duygular yaşatmaya hakkın yok. Sanki... sanki bana, geleceğime önem verdiğini düşünmeme izin vermemelisin.
- Nora... Aslında neler düşündüğümü, sana ne kadar değer verdiğimi çok iyi biliyorsun.
- Evet, bir yıldan fazla bir süredir birbirimizden hoşlanıyoruz. Ama olanaksız. Senin karın ve ailen var, onlarla birlikte yaşıyorsun.
- Bu durum kısa zamanda değişecek.
- Ah, evet, Grania evlenecek, ama başka değişecek bir şey yok.
- Hayır var. Çok şey değişti.
- Seni dinlememeliyim, Aidan. Benim çok çok önemli, büyük bir karar almam gerekiyor.
- Sicilya'ya geri dönmeni istiyorlar, değil mi ? Kalbinde sanki bir bıçak vardı. Yüzü kapalı ve sert görünüyordu.
- Evet. Bunu istiyorlar.
- Oradan neden ayrıldığını daha önce hiç sormamıştım. -Hayır.
- Orada neden o kadar uzun zaman kaldığım da sormadım.
- Bu da bir şey gösteriyor, değil mi? Ben de sana hiç soru sormadım. Yanıtlarını bilmek istesem de sana soru sormamaya özen gösteriyorum.
- Oysa ne sorarsan yanıtlamaya hazırım. Senden hiçbir şey saklamayacağıma söz veriyorum.
- Biraz bekleyelim. Roma'da oturup birbirimize sorular sorup cevaplar vermemiz saçma...
- Yapmazsak, sen kalkıp Sicilya'ya gidebilirsin, sonra da...
- Sonra ne olur? Signora'nm sesi çok yumuşaktı.
- Sonra hayatımın en anlamlı bölümünü kaybetmiş olurum, dedi Aidan. Gözleri yaşla dolmuştu.
Garaldilerin kırk iki konuğu perşembe günü saat beşte kapıdan içeri girdiler. Hepsi en güzel giysilerini giymiş, fotoğraf makinelerini almayı da unutmamıştı. Aralarında gittikleri yerin Hello ! dergisinde resimleri çıkan evlerden biri olduğuna dair söylentiler yayılmıştı. Kendileri de bu tür bir evi belgelemek istiyorlardı.
Kathy Clarke, "Lorenzo, resim çekmemize izin verirler mi dersin?" dedi.
Bu ziyaretin her yönünden sorumlu ve tek yetkilisi Laddy'ydi. "Bana kalırsa ziyaretimizi kanıtlamak için en azından bir grup resmi çekeriz. Sonra da dış mekânları istediğimiz kadar çekebiliriz. Ancak eşyaların ve antikaların hiç resmini çekmemeliyiz. Ne olur ne olmaz, ilerde resimleri görüp çalmaya kalkan birileri çıkmasın..."
Herkes başıyla bu sözleri onayladı. Laddy her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Evi görünce herkes şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Harika evler görmeye alışık olan Connie Kane bile donakalmıştı.
Lou, "Bizi buraya sokmazlar" dedi Suzi'ye fısıldayarak. Bir taraftan da boğazını sıkan kravatın düğümünü gevşetiyordu.
- Saçmalamayı kes ve sus. Biraz para ve klas insanlar görür görmez korkacaksak hayatta nasıl ilerleyeceğiz ? diye yanıtladı Suzi dişlerini sıkarak.
Lizzie Duffy ise kapıyı açan hizmetkârları eğilerek selamlarken, "îşte ben de böyle bir hayattan geliyorum" diyordu.
- Saçmalama, Lizzie. Komik oluyorsun, dedi Bili korkuyla. İş hayatında yükselmesini sağlayacak uluslararası bankacılık konusunda hiçbir yeni deyim öğrenmeyi başaramamıştı. Lizzie'yi hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordu.
Garaldi ailesi eksiksiz kapıda bekliyordu. Onlar da bir fotoğrafçı çağırmışlardı. Resimlerinin çekilmesinde sakınca gören var mıydı ? Yoksa, gecenin sonunda resimler davetlilere dağıtılacaktı. Sakmca görmek mi ? Hepsi mutluluktan uçuyordu. Önce Lorenzo ile Signor Garaldi'nin resmi çekildi. Sonra Lorenzo ile tüm Garaldi ailesi... Sonra onlara Signora ve Aidan katıldı sonra herkes merdiven basamaklarına sıralandı. Grup resimlerinin önemi ve ayrıntıları inceden inceye ayarlanmış bir evdi burası.
Laddy'nin Dublin'deki snooker salonlarında eğlendirdiği asık suratlı iki oğlan daha neşeli kişiliklere kavuşmuşlardı. Kendi oyunlarını göstermek için Laddy'yi odalarına sürüklediler. Etrafta şarap ve alkolsüz içecek dolu tepsiler dolaşıyordu. Uzun, zarif bardaklarda bira vardı, tabaklarda da crostini'ier, küçük tartalet-ler ve pastalar diziliydi.
- Yemeklerin resmini çekebilir miyim? diye sordu Fiona.
- Lütfen, rica ederim, dedi Signor Garaldi'nin eşi.
- Kayınvalidem için. Bana yemek yapmayı öğretiyor da... Onun böyle zarif hazırlanmış tabakları görmesini istiyorum.
-La suocera... kayınvalideniz... iyi, merhametli biri mi? Signora Garaldi'nin merak ettiği belliydi.
- Evet. Çok iyi, çok candan biridir. Aslında önceleri biraz dengesizdi. Kocasının karşıda duran o adamın karısıyla ilişkisi olduğunu düşündüğü için intihar etmeye kalktı. Ama şimdi her şey halloldu. Aslında ben hallettim. Ben, tek başıma! Fiona'mn gözlerinin içi heyecandan ve içtiği marsala şarabından pırıl pırıl parlıyordu.
- Dio mio. Signora Garaldi'nin eli boğazmdaydı. Bütün bunlar o kutsal, Katolik İrlanda da mı oluyordu?
- Ben de onu intihar edince tanıdım, diye devam etti Fiona. Çalıştığım hastaneye getirmişlerdi. Bir bakıma onu kurtaran, sorunlarını halleden benim. O yüzden bana minnettar, karşılığında da klas yemekler öğretmeye çalışıyor.
- Klas yemekler, diye mırıldandı Signora Garaldi.
O sırada yanlarından geçmekte olan Lizzie, gözleri hayranlıkla dolu, "Che bella casa," dedi.
Signora Garaldi, sıcak bir ilgiyle, "Parla bene İtaliano," dedi.
- Evet. Guglielmo uluslararası bir bankadan, belki de Roma'dan gelen teklifleri kabul ederse İtalyanca konuşmam şart... dedi.
- Gerçekten Roma'ya atanması söz konusu mu?
- İstersek Roma'yı seçebiliriz. Daha doğrusu istediği herhangi bir yeri. Ama burası o kadar güzel bir şehir ki... Lizzie'nin övgü-
sü cana yakınlık, şirinlik taşıyordu.
Konuşmalar yapılacaktı. Herkes toplanmıştı, Laddy oyun odasından gelmişti, Connie de resimlerin asılı olduğu galeriden dönmüştü, Barry ise yer altındaki garajda bulunan arabaların ve motosikletlerin yanından yukarı çıkmıştı.
Signora grubun toplanmasını beklerken Aidan'ın koluna girdi. "Garaldilerin bizler hakkında ne düşündüklerini çok merak ediyorum. Karısını, birilerine grupta hayat kurtaran uluslararası çapta bir operatör olduğunu söylerken duydum. Elizabetta ise Guglielmo'nun Roma'ya yerleşmeyi düşünen tanınmış bir uluslararası bankacı olduğunu anlatmış."
Aidan gülümsedi. "Peki sence bütün bunlara inandılar mı?"
- Sanmam. Bir kere Guglielmo "Üç kez çekle para çekebilir miyim" diye sordu. Sonra "Bugünkü kur ne kadar" dedi. Bunları duymak çok büyük güven uyandırmış olamaz. O da Aidan'a gülümsedi. İkisi diğerinin söylediği her şeyi eğlenceli, komik veya çok derin buluyorlardı.
- Nora! dedi.
- Daha değil... Önce şu davet alnımızın akıyla bir bitsin. Konuşmalar son derece sıcaktı. Garaldiler hiçbir yerde İrlan-
da'daki konukseverliğin benzerini görmemişlerdi. Hiçbir yerde İrlanda'daki dostluğu ve ahlaklı insanları bulamamışlardı. Bugün ise söylediklerinin yeni bir örneğini yaşamıyorlar mıydı ? Bu eve yabancı gibi girenler dost olarak ayrılacaklardı. Dost sözcüğünü duyan gruptan bir çok kişi, "Amici" diye tekrarladı.
Signor Garaldi de, "Amici sempre" dedi.
Laddy'nin başı dikti. Hayatının sonuna kadar girip çıkacağı bir evdi burası. Garaldiler, Laddy'nin yeğeninin oteline tekrar gelmeye söz verdiler.
- Dublin'e geldiğinizde biz de sizin onurunuza bir davet düzenleriz, dedi Connie Kane. Hepsi birden bu sözleri başlarıyla onaylayarak ellerinden geleni yapacaklarını bildirdiler. Sonra çekilen resimler geldi. İç avludaki zarif merdivenlerde çekilmiş harika büyük resimler... Viaggio sırasında çekilen, güneşe karşı gözlerini kırpıştıran insanların binlerce pozunun arasında Dublin'deki birçok evin baş köşesinde bu resimlerin yer alacağı kesindi.
Sonra, bir sürü cioo'lar, arrivederci'ler ve grazie'ler arasında Mountainview gece kursunun öğrencileri kendilerini Roma caddelerinde buldular. Saatler on biri gösteriyordu, halk akşam gezintilerine, passeggiata'larma çıkmaya başlamıştı. Kimsenin cam
otele dönmek istemiyordu, hepsi hâlâ çok heyecanlıydı.
- Ben otele dönüyorum. İsterseniz resimlerinizi götürürüm dedi Aidan aniden. Cevap bekler gibi gruba ve Signora'ya bakıyordu.
Signora alçak bir sesle ve teker teker konuşarak, "Ben de dönüyorum. İsterseniz verin, otele biz götürürüz. Böylece sarhoş olsanız bile kaybetmemiş olursunuz."
Herkesin yüzünde büyük bir anlayış belirmişti. Bir yıldır kuşkulandıkları şey gerçekleşmek üzereydi.
El ele, masaların arasında müzisyenlerin gezdiği bir açık hava lokantası buluncaya dek yürüdüler. "Bizleri bunlar konusunda uyarmıştın" dedi Aidan.
- Sadece pahalı olduklarını söyledim. Harika değillerdir demedim, dedi Nora O'Donoghue.
Sonra oturup konuştular. Signora, Mario ve Gabriella'dan söz etti, onların gölgesinde onca yıl nasıl mutlu bir yaşamı olduğunu anlattı.
Aidan da Nell'den, evliliklerinin hangi anda ve neden bozulduğunu anlamadığından bahsetti. Ama evliliğinin tüm iyi yönleri artık yok olmuşu. Şimdi aynı çatının altında yaşayan iki yabancıdan farksızdılar.
Signora, önce Mario'nun sonra Gabriella'nm öldüğünü, çocukların otele yardım etmek için onu geri çağırdıklarını anlattı. Alfredo, ona hep bir anne gözüyle baktıklarını söyleyerek yıllar boyunca duymak için can attığı sözleri dile getirmişti.
Aidan da Nell'in bir ilişkisi olduğunu yeni öğrendiğini, bunu duyunca sarsılıp üzülmediğini, sadece şaşırdığını söyledi. Tepkisinin duygusuz ve yüksekten bakan çok erkekçe bir tepki olduğunu bildiğini de ekledi.
Signora, Alfredo'yu tekrar görmesi ve onunla bir kez daha konuşması gerektiğini söyledi. Yanıtının ne olacağım henüz bilmediğini ilave etti.
Aidan, geri döndüklerinde Nell'le konuşacağım, evi satıp paranın yarısını ona vereceğini söyleyeceğini anlattı. Kendisinin nerede yaşayacağını daha bilmediğini ekledi.
Birlikte yavaş yavaş Francobollo Oteli'ne döndüler. Nereye gidelim gibi bir sorunları olacak kadar genç değillerdi. Oysa karşılarında böyle bir sorun vardı. Laddy'yi gece boyunca odasından edemezlerdi. Ne de Constanza odasız kalabilirdi. Birbirlerine baktılar.
- Buona sera, Signor Buona Sera, dedi Nora O'Donoghe. C'e un piccolo problema... .
Problemin çözümü kısa sürdü. Signor Buona Sera gün görmüş biriydi. Hiç bekletmeden, sorgu sual sormadan bir oda buldu.
Roma'da günler çok çabuk geçti. Göz açıp kapayana dek Floransa trenine binmek üzere Termini'ye gelmişlerdi.
İstasyondaki tabelada Floransa'nm adını görünce hep bir ağızdan, "Firenze," diye bağırdılar. Nasıl olsa tekrar geleceklerinden emindi hepsi, onun için Roma'dan ayrıldıklarına üzülmüyorlardı. Hepsi de Trevi Çeşmesi'ne para atmamış mıydı ? Sonra, orta ve ileri derece kurslara katılınca İtalyanca'yı kim bilir ne kadar iler-leteceklerdi... Aslında yeni kursa ne ad verileceğini kendileri de bilmiyordu, ama hepsinin yazılacağı kesindi.
Ellerinde piknik sepetleri, trene yerleştiler. Buona Sera'lar o sabah sandviç yapmaları için çok bol malzeme hazırlamışlardı. Gruptan o kadar hoşnut kalmışlardı ki... Bir de grup başkanlarının arasındaki o beklenmedik duygusal bağa ne demeliydi ? İkisi de bu işler için çok yaşlı olsalar bile... Ülkelerine ve eşlerine döndüklerinde bu iş nasıl olsa bitecek olsa bile... Tatile çıkmanın deliliklerinden biri de bu değil miydi?..
Gelecek yıl çıkacakları viaggio''da Roma'nın kuzeyine değil güneyine gideceklerdi. Signora, Napoli'yi görmeleri gerektiğini söylüyordu. Sonra Sicilya'da yaşadığı yıllardan bildiği bir otele gideceklerdi. Aidan Dunne'la ikisi Alfredo'ya söz vermişlerdi. Ai-dan'm kızı Brigid'in de Sicilya'ya gideceğini ve o otele turlar düzenlemek üzere hazırlık yapacağını söylemişlerdi Alfredo'ya.
Signora'nm ısran üzerine Aidan karısına telefon etmişti. Nell'le konuşması beklediğinden kısa ve kolay olmuştu.
- Nasıl olsa öğrenmen gerekecekti, dedi Nell sert bir sesle.
- Dönünce evi satışa çıkartır parayı bölüşürüz.
- Tamam, dedi Nell.
- Hiç üzülmüyor musun, Nell ? Bu kadar yıllık bir beraberliğin hiç mi anlamı yok senin için ?
- O yılların bittiğini söylemiyor musun ?
- O yılların biteceğini aramızda konuşmamız gerektiğini söylemek istiyordum.
- Konuşacak ne var, Aidan ?
- Sadece benim dönüşümü beklememeni, hazırlık yapmanı sağlamak istiyorum.... Ayrıca, gelir gelmez bomba gibi patlamamasını istedim. "Belki daima herkesten önce kendimi düşündüğüm için böyle saygılı ve nazik davranırdım" diye düşündü.
- Seni üzmek istemem, ama açıkçası hangi gün döneceğinden bile haberim yok, dedi Nell.
Trende herkesten ayrı oturdular. Kendilerine özgü bir dünyada, gelecekle ilgili planlar yapıyorlardı.
- Fazla paramız olmayacak, dedi Aidan.
- Benim hiç param olmadı ki... Onun için eksikliğini hissedeceğimi sanmam. Signora içtenlikle konuşuyordu.
- İtalyan odamdaki bütün eşyaları alacağım. Masayı, kitapları, perdeleri ve kanepeyi.
- Evi satmadan önce o odaya bir yemek masası koymaya bakmalısın. Birisinden ödünç alsan bile... Signora çok gerçekçiydi.
- Ufak bir daire buluruz. Döner dönmez bakarız. Sicilya'ya, bugüne kadar ev diye bildiği tek yere gitmekten vazgeçtiği için pişman olmasından korkar gibiydi.
- Bir oda bulmamız yeterli, dedi Signora.
- Hayır, hayır. Bir oda yetmez, diye karşı çıktı Aidan.
- Seni seviyorum, Aidan, diye yanıtladı Signora.
Bilinmez bir nedenle diğerleri çok sessizdi, tren de her zamankinden farklı olarak gürültüsüz ilerliyordu. Herkes bu sözleri duydu. Bir an için bakıştılar. Karar alınmıştı. İhtiyatın ve ketumluğun canı cehennemeydi. Olayı kutlamak çok daha önemliydi. Trenin diğer yolcuları, yakalarında Vista del Monte yazılı kırk kişinin neden hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atarak aralannda This is Our Lovely Day gibi şarkılardan başlayarak Arrivederci Roma adlı şarkının kötü bir örneğini söylediklerini bir türlü anlayamayacaklardı.
Bir de çoğunun gözlerinde biriken yaşları neden gizlice sildiğini...
A 13S04
İTALYANCA AŞK BAŞKADIR
MAEVE BİNCHY
7. BASKI DOĞAN KİTAP
İtalyanca Aşk Maeve Binchy
Yaşam yorgunu iki kişi karşılaştığında, omuzlarında dünyanın tüm dertlerini taşıyor olabilirler. Buna rağmen mucizeler gerçekleşebilir...
"Tüm incelik ve duyarlılığıyla büyük bir roman. Yayımlandığı 18 ülkede çok satan kitaplar listesine giren İtalyanca Aşk Başkadır, İrlanda edebiyatının ustalarından Maeve Binchy'nin yeteneğini bir kez daha çarpıcı bir şekilde sözler önüne seriyor."
Graham Hamer, Amazon.com
"Çekici... insanı saran... unutulmaz
bir roman."
The Philadelphia Inquirer
Hikâye anlatımı son derece güzel... Binchy her birinin yaşamındaki gizli
dramları inceleyerek karakterleri üzerinde başarılı bir şekilde
yoğunlaşmasını biliyor."
Chicago Tribune
"Maeve Binchy'nin romanlarını okumak
eve dönmek gibi birşey."
The Washington
Dublin'de doğan Maeve Binchy, 1969'da Irish Times yazarları arasına katıldı. End of Term ve Half Promised Land adlı iki oyunu Dublin The Peacock Thearre'da sahnelendi. Depply Regretted By adlı televizyon oyunu Prag Film Festivali'nde En İyi Senaryo Ödülü'nü aldı. Aralarında İtalyanca Aşk Başkadır ve Yalnız Kadınlar Sokağı'nın da bulunduğu son beş romanı en çok satan kitaplar listesine girdi.