Arap alfabesi: Arap alfabesi Türklerin İslam dinini kabulünden sonra kullanılmaya başlamıştır. Yaklaşık bin yıl boyunca kullanılan bu alfabenin ünlüleri yetersizdir. Türkçenin sekiz ünlüsünü karşılayan sadece üç harf vardır. Arap alfabesi, Türklerce en fazla benimsenen ama okuma-yazmayı çok düşük seviyelere indiren bir yazıdır ve bu özelliğiyle her zaman sosyal bir çelişki içermiştir.
Latin alfabesi: Türkçenin Latin harfleriyle yazımı 14. yy.’a uzanmaktadır. Bu yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan, Kuman Türklerini Hıristiyanlaştırmak üzere faaliyetlerde bulunan İtalyan ve Alman misyonerlerce kaleme alınan Codex Cumanicus, Latin harfleriyle yazılan ilk Türkçe yapıttır. Cumhuriyet’in ilanından beş yıl sonra ulusal devlet politikasının bir sonucu olarak Latin asıllı Türk alfabesi 1 Kasım 1928’de kabul edilmiştir. Bu alfabe bugüne değin kullanılan alfabeler içinde Türkçenin yapısına en uygun olanıdır. Latin yazısı Türkçenin ses yapısına sağladığı uyumla ve inançların belirleyiciliğinden uzakta seçilmesi sebebiyle sosyolojik ve siyasi açıdan kısmen tarafsız ve laik olma özelliği taşır.
Kiril alfabesi: Türkiye dışındaki Türklerin kullandığı alfabedir. Sovyetler Birliği döneminde Stalin’in direktifleriyle her Türk topluluğu için ayrı Kiril alfabesi düzenlenmiştir. Yakın çağ alfabeleri arasında seçilen değil seçtirilen tek yazı durumundaki Kiril, hem siyasi hem dini hem de kültürel eritme stratejilerinin ana eksenlerinden birini oluşturur. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türk toplulukları da alfabelerini değiştirmeye başlamıştır. Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan Latin alfabesine geçmiştir.
Yunan (Grek) alfabesi: Türk dilinin yazımında Yunan harfleri özellikle Karaman Rumları tarafından yaygın olarak kullanılmıştır.
İbrani alfabesi: Musevi inancına sahip Türk topluluğu Karaylar tarafından kullanılmıştır.
***
Bilimsel Bakımdan Türkçenin Zenginliği ve Büyüklüğü
Buradaki zenginlik ve büyüklük kavramı dil yetisinin değil, dil kullanımının bir göstergesi olarak algılanmalıdır. Öte yandan Türkçe söz varlığı bakımından yoksul değildir. Çünkü insan aklının ortaya koyduğu her kavramın Türkçede ya bir karşılığı vardır ya da bu karşılığın üretilmesi mümkündür. Buna göre Türkçe;
-
Yaşayan diller arasında en eski yazılı eserlere sahip dillerden biridir.
Türkçenin M.S. VIII. yy. ait yazılı belgeleri bulunmaktadır. Köktürk Anıtları (Göktürk Abideleri/Yazıtları, Orhun Abideleri/Anıtları) olarak bilinen bu yazılı belgeler, günümüzden 1200 yıl önce yaşayan gelişmiş ve olgunlaşmış bir Türkçenin varlığını ortaya koymaktadır.
Anıtlarda kullanılan alfabenin, en azından bir bölümünün Türk damgalarından çıktığı düşünülmektedir. Örneğin “s” harfi süngü ׀; “b” harfi stilize edilmiş eb (çadır) veya balık ; “k” harfi ok ; “y” harfi yay D sembolleriyle gösterilmektedir.
Not: M.Ö. 3100-1800 yılları arasındaki döneme ilişkin Sümerce metinlerde 168 Türkçe kelimenin yer aldığı, bu sözcüklerin ya ortak kökenden gelebileceği ya da Türkçeden alıntı olduğu yönünde görüşler vardır.
-
Çok geniş bir coğrafyada konuşulan dildir. Türkçe, Almanya içleri ve Doğu Avrupa’dan Kore yarımadasına kadar çok geniş bir coğrafyada konuşulur.
-
Konuşan insan sayısının çokluğu ile büyük bir dildir. Yaklaşık 220 milyon kişi Türkçe konuşmaktadır.
-
Türkçe sözcük sayısının çokluğu ile büyük bir dildir. 600 bin söz varlığı içerir.
Dil ile kültür arasındaki yakın ilişki, dilin söz varlığında kendisini gösterir. Örneğin Türk ulusunun doğayı bir renk armonisi içinde değerlendirişi dilinde kendisini göstermiştir.
siyah: kuzgunî, kara, barudî, karaşın; abanoz gibi, katran gibi, kestane karası, kömür gibi, marsık gibi vb.
beyaz: ak, akçıl, fildişi, sütkırı, sütbeyaz; kaymak gibi vb.
yeşil: fıstıkî, zümrüt, cam göbeği vb.
kırmızı: al, kızıl, lâl, tunç, siklamen (eflatuna çalan kırmızı renk), şarabî, bordo, güvez (mora çalan kırmızı renk), hamra, kan kırmızısı, kiremit rengi, vişne çürüğü, tavşan kanı, pancar gibi, nar çiçeği, nar gibi vb.
mavi: turkuvaz, firuze, lacivert, gök mavisi vb.
kahverengi: bej, esmer, çikolata rengi, buğday rengi, ten rengi vs.
pembe: toz pembe, çingene pembesi, gül rengi, gül pembesi, gül kurusu vs.
Renk adları dışında akrabalık terimleri, hayvan ve bitki adları ile bu alanlara ilişkin binlerce sözcük bulunmaktadır.
Akrabalık adları: Tü. dayı, amca → İng. uncle; Tü. hala, teyze → İng. aunt; Tü. baldız, görümce, yenge, elti → İng. sister in law; Tü. kayınbirader, enişte, bacanak → İng. brother in law. Türkçe “dünür”ün ise İngilizce hiç karşılığı yoktur. Bu akrabalık ilişkileri pek çok toplumda varsa da ya tek kategoride toplanmış ya da hiç ifade edilmemiştir.
Ayrıntılı anlatım özelliği bitki ve hayvanların adlandırılmasında da görülür.
At, koyun, keçi, sığır gibi hayvanların nitelikleri en eski kaynaklardan bugüne ayrı ayrı kelimelerle karşılanır. Bugün Anadolu’da yalnızca koyunların yaşları, cinsleri ve çeşitli nitelikleriyle ilgili 80 kadar kelime bulunmaktadır: merinos, karaman, tiftik, körpe (yeni doğan keçi), oğlak (iki-üç aylık körpe), çebiç (bir yaşındaki oğlak), teke (erkek keçi) vs.
-
Doğada bir bütün halinde bulunan mekân “bura, şura, ora” olarak, zaman da “geçmiş, şimdi, gelecek” olmak üzere Türkçede daha fazla kategoriye ayrılır: Tü bura → İng. here, Tü, şurayı, orayı → İng. there
Örneğin; Almancada da ayrı bir şimdiki zaman yoktur, geniş zamanla birlikte ifade edilir. Yine pek çok kabile dilinde zaman kavramı görülmez.
-
Bunun dışında birbiriyle anlam bakımından bir ilgisi olmayan kelimeler bir araya getirilerek akbaba, kırkayak, delikanlı, alışveriş, içgüdü gibi birleşik kelimeler yaratma imkânı da vardır.
-
Türkçenin anlatım gücünü ve zenginliğini artıran bir diğer etken de ikilemeler (hendiyadyoin) dir. İkilemeler, bir kavramın daha kapsamlı bir şekilde dile getirilmesine yarar ve dünya dillerine göre (Korece ve Japonca bir yana bırakılırsa) çok fazla örneği Türkçede bulunmaktadır: Aşağı yukarı, doğru dürüst, açık seçik, utana sıkıla, ayda yılda, ev bark, yol yordam, yorgun argın vs.
-
Türkçe yakın ve eşanlamlı kelimeler bakımından zengindir. İşitmek, duymak, dinlemek gibi kelimelerin yanı sıra; kulak vermek, kulak kesilmek, kulak kabartmak, kulağına gelmek, kulağına çalınmak, kulak misafiri olmak gibi aktarmalarla deyimleşmiş anlatım biçimlerinin varlığı Türkçenin zenginliğinin kanıtları arasındadır.
Örneğin; dövüşmek kavramı ile ilgili bazı sözcük ve deyimler de şunlardır: arbede etmek, atışmak, cebelleşmek, çarpışmak, çatışmak, çekişmek, dalaşmak, didişmek, tepişmek, savaşmak, vuruşmak, hırlaşmak, kavga etmek; bıçak bıçağa gelmek, birbirine düşmek, boğaz boğaza gelmek, gırtlak gırtlağa gelmek, itişip kakışmak, kanlı bıçaklı olmak.
TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ
a. Kalınlık-incelik uyumu vardır:
Türkçede kök hecede kalın/ince ünlü varsa diğer hecelerde de kalın/ince ünlü bulunur: Türkçede, derinliklerinden, kulaklarına, köprülerin, karanlıklarından gibi.
İstisnalar:
-
-daş (-taş), -ken, -ki, -(i)yor, -gil, -mtrak, -gen ekleri
meslektaş, koşarken, sınıftaki, sabahleyin, altıgen, geliyor, yeşilimtrak gibi
Bu eklerin istisna olmalarının nedeni nispeten geç dönemde yazı dilinde yer almaları ya da -ken zarf fiil ekinde olduğu gibi ekleşmemiş biçimiyle de kullanılabilmelerindendir.
-
Türkçe kökenli olmalarına rağmen uyum dışına kalan az sayıda kelime vardır: anne, elma, hani, hangi, kardeş, inanmak, dahi, şişman vb.
-
Bazı yabancı kökenli kelimelerin son hecesinde kalın ünlü bulunmasına karşın bu kelimeye gelen eklerin ünlüsü ince olur; bunun nedeni /k/ ve /l / ünsüzleri ile söz içindeki ince /a/dır:
hArf-in, hArp-ten, sıhhAt-li, alkOl-lü, kontrOl-süz, hAl-siz vb.
-
Uzun zaman önce yabancı dillerden Türkçeye girmiş ve yaygın kullanım alanı bulmuş yabancı kökenli sözcüklerin bir bölümü kalınlık-incelik uyumuna uyar:
çeyrek > fars. çehâr+yek
zeytin > ar. zeytûn
dürbün > fars. dûr-bîn
b. /o/, /ö/ ünlüleri yalnızca ilk hecede bulunabilir.
Fransızca > atom, banliyö, tiyatro, şato, kolon, makyöz, baron, mimoza
Farsça > horoz
c. Düzlük-yuvarlaklık uyumu/küçük ünlü uyumu vardır.
Türkçe kökenli kelimelerde düz ünlülerden sonra düz ünlüler, yuvarlak ünlülerden sonra dar-yuvarlak ünlüler ya da düz-geniş ünlüler gelebilir.
Düz ünlüler: a, e, ı, i
Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü
Dar-yuvarlak ünlüler: u,ü
Düz- geniş ünlüler: a, e
Örn: kara, sarı, dere, yeni, soluk, duman, dilek, körük, gümüş, kürek, bulut, suna
Not: “avuç, avun-, çamur, kabuk, kavun, kavur-, savur-, yağmur” vb. kelimeler yanlarındaki ünlüleri yuvarlaklaştırıcı etkisi olan b, m, v ünsüzlerinin etkisiyle bu uyumun dışında kalır. Ancak bu ünlüler Anadolu ağızlarının çoğunda dar ünlüyle söylenir.
-
Yabancı kökenli kelimelerin büyük bir bölümü bu uyumun dışında kalır: terörist, jüri, radyo, süit, türbin, televizyon, mühimmat, ümit, sürahi vb.
ç. Birincil (aslî) uzun ünlü bulunmaz.
Ana Türkçenin uzun ünlüleri Eski Türkçe döneminden itibaren Türkmence ve Yakutça dışındaki Türk dil ve lehçelerinde kısalarak kısa ünlülerle bir ve aynı olmuştur. Bir iki istisnanın dışına (yad, yarın) dışında uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı kökenlidir.
Örn: âlem, tarih, mesafe, peşinat, tatil, vali, müzakere sabıka vs.
-
Konuşma dilinde ses düşmesi, ulama, tonlama vb. ses olayları sonucunda ortaya çıkan ancak yazıda gösterilmeyen ikincil uzunluklar vardır. var+ol > va:r o, yağ > ya:, bağ > ba:, dağ > da:
-
Uzun bir zaman önce Türkçeye girmiş ve yaygın kullanım alanı bulmuş kimi yabancı kökenli kelimelerdeki uzun ünlüler kısalabilir. Bu tür kelimelere, ünlü ile başlayan bir ek geldiği zaman ünlüler tekrar ortaya çıkabilir: devam > deva:m-ı, hukuk > huku:kun, usul > usu:lü
d. Söz başında c, l, m, n, p, r, ş, v, z, ğ, h, j ünsüzleri bulunmaz.
Yansımalar (cıvıl cıvıl, lıkır, lıkır, püfür püfür, rap rap, zangır zangır vb.) ve birkaç istisna dışındaki kelimeler bu ünsüzlerle başlamaz.
c- cilve ( < Ar.), cadı (< fars.), ceylan (< Moğ.), cips (< İng.)
m- miting (< İng.), matine (< Fr.), muhtıra (< Ar.)
l- lüfer (< Yun.), lojman (< Fr.)
r- rende (< fars.), roket (< İng.), rektör (< Fr.)
ş- şiş (< fars.), şırınga (< İt.), şövalye (< Fr.), şifa (< Ar.)
z- zabıta (< Ar.), zinde (< Fars.)
-
Türkçede söz başında /p/ nin genellikle yabancı kökenli kelimelerde görülmesine karşılık yine b ile başlayan yabancı kökenli bazı sözcüklerin p şeklinde gelişimi ilgi çekicidir:
potin < Fr. bottine poyraz < Yun. boreas
potkal < İt. boccale, pusula < İt. bussola
pırlanta < İt. Brillant pirinç < Fars. birinc
paha < fars. behâ pazar < Fars. bâzâr
-
“Ne” sözcüğü ve bundan türeyen; niçin, nere, neye, nasıl, neden, neyle sözcükleri dışında söz başında n bulunmaz.
-
“Var, var-, ver-, vur-” ile bunlardan türeyen kelimelerin dışında söz başında /v/ bulunmaz. Bunlarda da (vur- dışında) söz başında Eski Türkçe döneminde /b/ vardır.
-
Söz sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz.
Yad ‘yabancı’, ad ‘isim’, od ‘ateş’, sac ‘plaka halinde metal’ kelimeleri bu kuralın dışındadır.
-
Yan yana iki ünlü bulunan kelimeler yabancı kökenlidir: ait, fiil, reel, sual, şiir, teferruat, zayiat, şair, suare, saat vb.
-
Söz başında iki ünsüz bulunmaz: plato < Fr. Plateau, trafik < Fr. trafic
VURGU VE TONLAMA
Konuşma sırasında sözcüklerdeki bir hecenin diğerlerine göre daha yüksek bir ses tonuyla, daha baskılı bir biçimde söylenmesidir. Böylece konuşma monoton bir seyir takip etmekten kurtulur. Vurgu, ilk, orta ya da son hecede bulunabilir. Türkçenin vurgu sistemi şu ana değin tam olarak çözümlenememiş olmakla birlikte vurgu genellikle son hecededir.
Türkçede vurgu değişikliği sözcük türünü ve anlamını değiştirebilir.* Örneğin sen-DE sözcüğünde vurgunun son hecede olması bulunma durumunu, SEN de söyleyişi ise ad ve edat birlikteliğini göstermektedir.
Vurgu değişikliklerinin sözcük türünü değiştirmesiyle ilgili kimi örnekler de şu şekildedir:
YALnız (edat) yalNIZ (sıfat)
AYdın (şehir adı) ayDIN (sıfat)
ORdu (şehir adı) orDU (silahlı güç)
GElin! geLİN (isim)
Herhangi bir ibaredeki vurguyu doğru olarak belirleyebilmek için çok duyarlı bir ölçme işlemi gerekmektedir. Herhangi bir hecedeki vurgu, anlam kaymasına bağlı olarak veya amaca göre değişebilir. Örneğin normal koşullarda soru eki vurgusuz olmasına karşın vurgulu söylenmesi anlatıma farklı bir boyut katar: “Gördün mü?” cümlesi “Gördün mü!” cümlesinden farklıdır. İkinci cümlede soru niteliği kaybolmuş “Sana görürsün dememiş miydim, işte gördün ya!” anlamı ortaya çıkmıştır.
Mevcut Türkçe söyleyiş sözlüğünün daha da geliştirilip işlevselleştirilerek dilin bu kayıt dışı boyutu bilim süzgecinden geçirilerek dili kullananların hizmetine sunulmalıdır.
Türkçede sözcüklerde soluk baskısı son hecede çok, ilk hecede az, orta hecede çok azdır.
Vurgusu ilk hecede olan sözcüklere örnekler: arma, arsa, aslen, astım, Asya, azıcık, bambaşka, bando, banka, banyo, barmen, filtre, ranza, rota, Türkçe, maske, tempo, tablo, yenge…
Vurgusu ikinci hecede olan sözcüklere örnekler: ajanda, akvaryum, alenen, antika, bilardo, çekirge, fakülte, harika, misina, işkembe, palavra, sandalye, sigorta, kamelya, kabine, konserve…
Vurgusu diğer hecelerde olan sözcüklere örnekler: geliŞİgüzel, manifaTUra, maniFESto, poliTika, limoNAta, İngiLİZce, parlaMENto, romaTİZma…
-
Cümle vurgusu: Cümle vurgusu yükleme en yakın olan kelime üzerindedir:
Hasan yarın trenle İstanbul’a gidecek.
Yarın trenle İstanbul’a Hasan gidecek.
Hasan trenle İstanbul’a yarın gidecek.
Hasan yarın İstanbul’a trenle gidecek.
SÖZCÜK YAPMA/TÜRETME YOLLARI
Bütün dillerde söz varlığını geliştirme, yeni türevler yaratmada kullanılan birtakım yollar vardır. Bu yollar üç başlık altında toplanabilir:
-
Türetme, birleştirme veya ödünçleme (alıntılama) yoluyla yeni sözcükler edinme
-
Sözcüklerin sınıfını değiştirme
-
Anlam değişiklikleri
Eklemeli bir dil olan Türkçenin söz varlığı önemli ölçüde türetme yoluyla oluşur.
Sözcük üretim yolları:
-
Kalıplaşma: Çekim ekleri ya da belirli sözcüklerin kalıplaşmasıyla olur: girdi, çıktı, yakacak, gecekondu, hünkârbeğendi, Dursun vb.
-
Türetme: İsim ve fiil köklerine yapım ekleri getirerek yapma işidir. Eklerle türetilen sözcükler kök ya da gövdedeki temel anlamı yansıtır. Örneğin gel- kökünden türeyen “gelir, gelişim, gelenek ve gelin” ; eğit-im, sat-ış, sark-aç, yok-la-ma vb. Bu yolla sayısız sözcük türetilebilir.
-
Örnekseme: Yabancı sözcüklere benzetme yoluyla da sözcük üretilebilir: Fr. école > okul, Fr. image > imge, Ar. cümle > tümce, Fr. général > genel
-
Birleştirme: İki sözcüğün genellikle tamlamayla bir araya gelip yeni bir kavramı karşılamasıdır: sağlık ocağı, hissetmek, çekyat, örtbas, biçerdöver*
-
Karma: İki sözcüğün hecelerini ya da parçalarını bir araya getirerek yeni sözcük oluşturma yoludur: orgeneral < ordu+general, elmek < elektronik+mektup, gerzek < geri+zekalı, arge < araştırma+geliştirme
-
Kısaltma: Sözcüklerin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle oluşan kısaltmalar bir süre sonra dilin söz varlığına sözcük olarak katılabilir: ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi), TED (Türk Eğitim Derneği), GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi), TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu)
Kimi zaman bir sözcüğün ilk hecesi ya da bir bölümü ile aynı kavram ifade edilebilir:
İbrahim>İbo, kilogram>kilo, İng. Elizabet>Liz, İng. lab>laboratory, İng. pop>popular
-
Derleme: Yazı dilinde unutulduğu için kullanılmayan ve genellikle yerlerini yabancı kkenli sözcüklerin aldığı ağızlarda bulunan sözcüklerin tekrar yazı diline kazandırılmasıdır. TDK tarafından hazırlanan 12 ciltlik derleme sözlüğüyle halk ağızlarından yazı dilimize; alan, araç, asalak, aylak, denetlemek, deprenmek, kavşak, kınamak, doruk, güleç, güney, onarmak, uyarmak, umarsız, ürün, yatak, yazboz, yavan, yazgı, yitirmek, yozlaşmak gibi pek çok sözcük kazandırılmıştır.
-
Uydurma: Şekil bilgisi kurallarına uyulmaksızın oluşturulan sözcüklerdir. 1930’lu yıllarda Türkçeye mal olmuş bu türlü türetilen pek çok kelime vardır: uygar, bay, bayan, işlev, sınav, görev, özgür, saptamak, teğet vs.
-
İşlev değişimi: Aynı biçimin farklı işlevlerde kullanılmasıdır. “Kumsal” ve “uysal” örneklerinde yer alan –sal ekinin sıfat yapma eki işlevinde yaygın olarak kullanımı buna örnek gösterilebilir. “Türkçeyi sala koyup sele verdiler.” ifadesi konunun ulaştığı boyutu özetlemektedir.
Not: “sorunsal, bağlamsal, ussal (akılcı)” gibi ifadeler Türkçenin ifade imkânlarını hiçe sayan bir tercihtir. Bilimsel, duygusal, küresel ve görsel örneklerinde ise bu ekin artık kalıplaştığı görülüyor.
Kitlesel hareket yerine kitle hareketi
Parasal konu yerine para konuları
Kamusal alan yerine kamu alanı
Evsel atık yerine ev atığı ya da çöp
Bölgesel sorun yerine bölge sorunu denmelidir.
* Fr. national > Tü. ulusal // universal > evrensel (Bu ekin yaygınlaşmasına neden olan bulaşmalara örnektir.)
-
Ödünçleme (Alıntılama): Ödünçlemeler bir kaynak dilden ya doğrudan ya da aracı diller aracılığıyla yapılmaktadır. Örneğin ahtapot, körfez, demet Yunancadan; futbol, egzoz, damper İngilizceden; derya, arzu, müjgan Farsçadan doğrudan; mokasen “Kızılderilililerin giydiği giysiden yapılmış tek parça ayakkabı”, domates, patates Amerikan yerlilerinin dillerinden dolaylı olarak ödünçlenmiştir.
Bugün bir dünya dili konumuna gelen İngilizce yüzyıllar boyunca Fransızca ve dolaylı olarak Latincenin etkisinde kalmasına, dünyanın pek çok dilinden on binlerce sözcük almasına karşılık bugün Fransızca dahil olmak üzere bütün dünyaya sözcük ihraç etmekte, âdeta dünyanın her köşesinde karma diller yaratmaktadır.**
***
TÜRKÇE İLE YABANCI DİLLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Diller arasındaki ilişkiler kaçınılmazdır. Bütün diller, ilişkide bulundukları diğer dillerle etkileşim içindedirler. Birbirlerinden dil unsurları alırlar ve birbirlerine verirler. Tarihin en eski dönemlerinden beri bu doğal alış-verişlerin olduğu bilinmektedir. Türk dili için de durum böyledir.
Ancak, Türkler, tarih boyunca çok farklı coğrafyalarda çok değişik halklarla (Çin, Moğol, Tunguz, Fars, Arap, Ermeni, Yunan, Rus, Fransız, İtalyan, Alman, Bulgar, Romen Arnavut, İngiliz vs.), dillerle, dinlerle, kültürlerle komşuluk yapmış veya bir arada yaşamış olduklarından dolayı, belki de alış-veriş yaptığı dil sayısı en çok olan milletlerden biri durumundadırlar.
Yeryüzünün bütün dilleri gereksinim duydukları çoğu zaman kendi dillerinde bulunmayan kimi sözcükleri birbirlerinden almışlardır. Yabancı dillerden kelimelerin, kelime çevirilerinin, deyimlerin ve terimlerin alınması ödünçleme olarak adlandırılmaktadır. Bu tür kelimelere de ödünç kelime veya alıntı denilmektedir.
Alıntılar iki yolla yapılır:
1. Bilgi alıntıları: Temelinde öğrenme vardır. Alıntılar kültürle ilgilidir. Bu tür alıntılar bize bir milletin diğerine neler öğrettiğini gösterir. Yeni dinlerle ve kültürlerle tanışma, tarihi dönemlerdeki bilgi alıntılarımızın önemli bir nedeni olmuştur. İslamiyet’in kabulünden sonra Arapçadan (farz, sünnet, ezan vs.) ve Farsçadan (namaz ‘Tü. yükünmek’, oruç vs.) alınan dini kavramlar, Anadolu Türkçesindeki yabancı unsurların önemli bölümünü oluşturur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, Fransızcadan (ampul, telgraf, akvaryum vs.) ve İtalyancadan (acenta, balo, banka, vs.) alınan kelimelerin ‘bir bölümü’ de bilgi alıntısıdır. Bugün ise bilgi alıntıları, daha ziyade İngilizce kelimeler olarak Türkçeye girmektedir. (air-conditioner, printer vb.) Bilgiyi ve teknolojiyi üretenlerin yaptığı adlandırmalar, diğer dillere olduğu gibi geçebilir. Ancak, teknolojiyi veya bilgiyi alıcı dil, kendi kurallarına ve işleyişine göre o kelimelerin yerine kendi sözlerini yerleştirebilir.
Nitekim, bazı kelimeler için Türkçede de bu yapılmıştır. “Computer” yerine “elektronikbeyin” sözü türetilmiş ve bir müddet kullanılmıştır. Daha sonra bunun da yerine “bilgisayar” sözü türetilmiş ve bu kelime yaygınlaşmıştır. (Bu kelime, Hacettepe Üniversite Bilgisayar Mühendisliği Bölümü kurucularından Prof. Dr. Aydın Köksal tarafından türetilmiştir.) “refrigerator” veya “icebox” yerine, Türkçe kurallarla “buzdolabı” yapılmıştır.
Bugün “bilgisayar” ve “buzdolabı” kelimeleri tutunmuştur ve kimsenin bunların yerine “computer”, “refrigerator” demesi beklenemez.
2. Özenti alıntıları: Özenti ve modalaşma gibi dil dışı konular alıntılara sebep olur. Bu tür alıntıları kullananlar, daha bilgili ya da herhangi bir sosyal gruba mensup görünmek, ilgi çekmek vs. gibi beklentilerini gidermektedir. Birlikte yaşanılan halkların dilleri çoğu zaman üst katman dili etkisiyle, ‘özenti alıntısı’ olarak dili etkiler. Baskın kültür ya da yönetici halkın dili, bilgi aktarımı ve öğrenmenin dışında da, alt katman diline girer. Bu, dilbilim teorileri bakımından son derece normaldir.
Ar. şems “güneş” > Tü. şems “güneş; Ar. kamer “ay” > Tü. kamer “ay”
Fars. horşid > Tü. hurşit “güneş” , Fars mah/meh > Tü. mah “ay” gibi alıntılar Türkçeye yeni bilgi getirmeyen özenti alıntıları olarak Arap ve Fars dünyasının Türklerce özenilecek bir yanı kalmayınca, son yüzyıl içinde söz dünyamızdan çekip gitmişler; fakat Ar. şemsiye “güneşlik” > Tü. şemsiye “şemsiye” / Ar. kameriye > Tü. kameriye “çardak” gibi alıntılar Türkçeye yeni bilgiler getiren bilgi alıntıları olarak, Türkçenin söz varlığının birer öğesi haline gelmişlerdir.
Bütün dünyaya Türklerin öğrettiği kahve ve yoğurt kelimelerini, cafe/caffe ve yoghurt şeklinde söyleyip yazmaya çalışanlar kendileriyle ve bizimle barışamayıp başkalarına özenerek onların peşlerine takılan ve aramızdaki en güçlü bağ olan Türkçemizi bırakarak bizden kaçıp kurtulmak için çırpınan kayıplarımızdır.***
Özellikle 1950’lerden sonra Amerikan ve İngiliz etkisi, birçok konuda olduğu gibi Türkçede de kendini göstermeye başlamış ve maalesef son yıllarda özenti alıntıları olarak dilimizi işgal eder duruma gelmiştir. İngilizcenin Türkçeyi işgal etmesinde ana neden, Türkçenin zayıflığı, eksikliği, yetersizliği değildir. Çünkü, Amerikan kültürünün etkisi ve “Amerikalı gibi olma /görünme / konuşma /yazma” modası dil dışında da kendini yoğun bir biçimde göstermektedir. Zaten, Türkçesi varken İngilizcesini kullanmak, bir ihtiyaçtan değil, özentiden ibarettir. Kaldı ki, eskiden alınmış Fransızca “plaj” (Fr. plage) yerine İngilizce olarak “beach” yazıp /bîç/ okumak, hangi “bilgi alıntısı”dır, hangi ihtiyaçtan doğmuştur?
Yeryüzünde bütün diller şu ya da bu ölçüde, başka dillerle kelime alışverişinde bulunmuşlardır. Kimi dillerde yabancı kelimelerin oranı %50’yi geçebilmektedir. İngilizcenin söz varlığının %50’si Latin, %15’i Grek (Antik Yunanca), %10’u diğer diller kaynaklıdır; ancak %25’i Anglosakson kökenlidir; yani %75’i yabancı kökenlidir.
Yapı bakımından Hint-Avrupa dileri ailesinin bir üyesi olan Farsçanın söz varlığının çok büyük bir bölümü Arapça kökenlidir.
Söz varlığının niteliği yani yabancı kökenli kelimelerin ve bunların yerli sözcüklere oranı iki yönlü etki yaratabilir. Alıntı kelimelerin oranca fazla olması dili alıntı yapılan dilin dolayısıyla kültürün etkisi altına alabilir. Kimi durumlarda ise alıntı yapan dil, sayısı ve oranı ne olursa olsun yabancı kökenli kelimeleri içselleştirebilir. Birinci duruma örnek Osmanlıca, ikinci duruma örnek de İngilizce gösterilebilir.
Diller arasındaki kelime düzeyinde etkileşim şu yollardan biriyle ortaya çıkar:
|