Demiryolları ve Cumhur Kaptan üstüne...
Baskın Oran
5 Ocak Pazartesiye Mülkiye’de sınavlar başlıyor. En geç pazar günü Ankara’da olmam gerek. Her yılbaşını birlikte geçirdiğim ablama bu sefer arabayla gitmek için 3,5 gün çok az. Onun için, salı gecesi eşim, kızım ve ben saat 21.15’te atladık İzmir Mavi Trenine.
Demiryollarının tekrar gündeme geldiği günlerde bu seyahat çok iyi oldu.
Ankara-İzmir yataklısı gidiş-dönüş 7 milyon. Yani, Varan’la aynı fiyat. Çarşaflar tertemiz. Vagon restoranda yemek fiyatları ehven; mezeler 125.000, şiş kebap 500.000. Trenin o tatlı tıngırmıngırı içinde yiyip içmek hoş oluyor. Yalnız, yolculuk 14 saat sürüyor. Dönüş yerinizi önceden ayırtamıyorsunuz. Çay içenlerden, restoranda masa bulmak zor. Bildiğim için, daha bavulları bırakmadan yerimizi ayırttım.
Feyhan’ın gözlemleri doğru: Trene vagon-restoran’ın yanısıra bir de “vagon-cafe-bar” eklemek gerek. Hem insanlar otobüsün 8,5 saatine karşılık 14 saat süren bu yolculukta sıkılmazlar, hem de DDY para kazanır. Ayrıca, vagonlara da ikişer TV monitörü, koltukların arkasına da birer kulaklık koyup herkesin seyredebileceği filmler oynatmak hiç de fazla bir masrafı gerektirmez.
Türkiye topografya bakımından arızalı bir ülke. Demiryolu yapmak zor iş. (Bu nedenle, cumhuriyetin kurucularının büyük adamlar olduğunu bir kere daha teslim etmek lazım). Bugün bile yepyeni hatlar yapıp ulaşımın büyük ağırlığını oraya yöneltmenin maliyeti çok yüksek.
Herbişeyini dış borçla yapan, küreselleşmenin bütünüyle teslim aldığı bir ülkede, size otomobil ve petrol kakalamaktan yoksun kalmaları anlamına gelecek böylesine radikal bir değişikliğe Batılıların değil kredi vermeleri, seyirci kalmaları bile düşünülemez.
Bu gezi süreci içinde görüştüğüm çeşitli DDY yetkileri şöyle dedi: “Hocam, biz şu anda Atatürk’ün yaptığı demiryollarını kullanıyoruz; üzerine hiçbişey yapmadık”. Bu böyle mi devam edecek? Yani sıkışıklıkların kafamızı yemesi, karayollarının mezbahaya dönmesi sürüp gidecek mi?
Batıdaki deneyimlerden de biliyoruz, çok yakın bir gelecekte insanlar bu gidişten çok rahatsız olacak. Benim bu kısa gezide arabamı Ankara’da bırakmam gibi, başka ulaşım araçlarını arayacaklar.
İşte demiryollarında büyük masraf gerektirmeyen, ama büyük değişiklikler yapan reformlar bu nedenle şimdiden ve hemen yapılabilir. Ankara-İzmir arasına saatte 300’le gitmeye olanak veren yepyeni bir hat çekemezsiniz ama, yolu kolaylıkla 100 km kısaltıp trenin hızını da inip-binişler dahil saatte 100’e çıkartmanız çok mümkün. Böyle bir trene cafe-bar ve film eklediniz ve bilgisayarla dönüş yerinizi ayarladınız mı, o rezil otobüslerle rekabet edersiniz. İnsanlar yollarda sinek gibi ölmezler, ülke de muazzam tasarruf eder.
Bir de DDY’yi içten kemiren, Türkiye’deki devlet girişimlerinin ezelî derdi kayırmacılık var. Sırf bunu önlesen, DDY’de büyük reform olur. Yetkililer şöyle diyor:
“Milletvekili büyüklerimizin yakınlarını işe almayalım demiyoruz, alalım. Ama hiç olmazsa izin versinler, dağıtımı ihtiyaca göre bölge yetkilimiz yapsın. İşe girmek isteyen herkes, nerede adam lazım değilse, kolay iş diye orayı istiyor. Mesela Alaşehir’e 3 makasçı bol bol yetecekken, şu anda orada tam 14 makasçı var. Tabii, bu adamlar mesai zamanı gidip kahvede taş oynuyorlar, müdür de telefona sarılıyor, beş paralık oldum, üstelik kimseyi çalıştıramaz oldum diye şikayet ediyor”.
* * *
Yılbaşı gecesini Cumhur Kaptan’da yiyip içerek geçirdik.
“Cumhur da kim?” diye sormazsınız inşallah. Daha önce Aydınlık’ta size ondan çok söz etmiş, hatta bir keresinde turna buğulamasının bile tarifini vermiştim Cumhur’un ağzından.
“Cumhur’un Yeri”, Türkiye’nin balıkçı kasabası özgünlüğünü nadir koruyabilmiş yerlerden Urla İskelesinde, girerken hemen denizin kenarındadır. Açılışını bildiğim için kendi yerim sayarım. Bu sefer Ankara’dan telefon ettim, yer ayırttım. (Cuma-cumartesileri kalabalık olur, yazın biyere: 232-7522064). Telefona çıkan başgarson Emin Bey eski bir dostun Ankara’dan geleceğine memnun oldu:
“Program da var hocam, bizim Roman çalıyor” dedi.
“Bizim Roman” dediği, hani şu anda gözde film “Ağır Roman” var ya, oradaki Romanlardan. Kendisi Cumhur’un Yeri’nde, bir köşeye oturur, efendi efendi ut çalar ve söyler.
Girince bir gördüm ki, bizim Roman hakikaten program yapmış bu sefer! Kendisi ut değil bir keman yakalamış (ve arasıra havaya atıp, nasıl beceriyorsa, yayının etrafında fır döndürüyor!), yanına da iki Roman arkadaşını daha almış. Biri darbuka, biri tef çalıyor. Darbuka çalanın tek gözü ve enfes sesi var. Üçü birden çalıyorlar ve bi söylüyorlar, o kadar olur. Sulukule’deki âlemlerin tamamen ticarileştiği dönemde, bu fasıl alabildiğine özgündü. Rahatsız etmeden masa masa da dolaştılar. Zaten bizim Roman rahatsız etmez. Kim çağırırsa, onun masasına gider.
Yalnız, artık Türkiye’de herşey maalesef “eller havada”ya dönüşüyor, kültür bu ne yapalım, orada da aynı akıbete uğradık. Geceyarısına doğru bir de baktık, bizim Roman (herhalde akraba-yı taallûkattan) bir de dansöz lanse etti! Az sonra dansözün koydurduğu kaset, evet evet, Arapça sözlü yâlelliye döndü! Ama kardeşim, insanlar (özellikle kadınlar!) bir memnun, bir memnun, sormayın. Güzel halkım benim! Canlarım benim! Kendilerinden geçtiler. Dıfk oldular.
Ben usulca Kaptan’ı bir kenara çektim. Yahu, burası Ege Denizi kıyısı, Arap müziğini niye koydular? Türk müziği bittiyse Rum müziği, göbek atmak gerekiyorsa Çiftetelli buraya daha çok yaraşmaz mı, dedim. “Valla hocam, Rum müziğinin bende daniskası var ama, insanlar bunu istiyor. Ama gelecek sefer kontrola alırız” dedi.
Bilirim, alır. “Halkın zevkine saygı” gerizekâlılığı altında halk dalkavukluğu yapanlardan değildir Cumhur. Hem sapına kadar eğlendirir, hem de mis gibi Çiftetelli çaldırır gelecek yıl. Arap müziği isteyenler yılbaşına Mardin’e falan buyursunlar; bu ülke bitmez tükenmez bir kültür mozaiğidir.
İnanır mısınız, o herbiri damak bayramı olan binbir çeşit soğuk mezeden, kalamardan, karides güveçten ve sardalye dolmasından gık diyene kadar yedik, rakı içtik, 7 kişinin hesabı 11,5 milyon geldi bir yılbaşı gecesinde. Hadi, Cumhur Kaptan eski tanışa biraz ikramda bulunmuş diyelim, siz 7 kişinin karnını bu fiyata öğle vakti bolkepçe aşevinde doyuramazsınız. Garson Kenan’ın güler yüzü bile Cumhur’a gitmeye değer!
Dostları ilə paylaş: |