Karagün dostuyum (II) tasavvufda aşk ve göNÜl yazan: Nusret Tura Uşşâkî İstanbul 1965


Yâ rabbi senin nûruna ben bir fener oldum



Yüklə 0,81 Mb.
səhifə17/46
tarix09.01.2022
ölçüsü0,81 Mb.
#91827
növüYazı
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   46
Yâ rabbi senin nûruna ben bir fener oldum

Görmek dileyen gözlere gûya hedef oldum

Her kim ki bakar Nusrete mutlak seni gördü

Müştâkın olan; döndü sana bendeni gördü

Şimdi bu sözleri inkâr eden çok olacak, belki tenkit de edeceklerdir. Fakat kırk küsur sene Hakkın aşkiyle yana yana yokluk mektebinin son sınıfını da bitiren herkes böyle konuşabilir. Bunda şaşacak şey yok.

Ananın, babanın konuşmalarından 3-4 yaşındaki çocuklar bir şey anlamazlar. Aşk logaritmasinden, kuş dilinden konuşmaları da, âşık olmayanlar anlayamazlar, yaşları ne kadar yüksek olursa olsun.

Herkes az zamanda istediği bir lisanı öğrenebilir. Bu gönül lisanı kolay kolay öğrenilmez. Hidâyet, şefaat, istidat ve nihayet baht işidir.

ALLAH ile kul arasında ne münasebet olur demeyin. Bütün nisbetler, mertebeler, dedikodular bu ikisi arasındaki uzaklık ve yakınlık derecelerinin izahıdır, ifadesidir.

Çünkü biri tam mânâsiyle vardır. Biz o varlık karşısında kendimizi yok görürüz. Onun nûruna bir fener olduğumuzu idrâk ederiz. Biz biliriz ki, vücûdumuzdaki hikmet, ilim, aşk, O’nun nûrunu isbat etmektedir.

Ey çocuklar! Gözünüze görmek kabiliyeti verildi mi, kendinize bakarsınız, sizi yaşatacak, eğlendirecek, oyalayacak şeyleri görür, onların peşinde koşarsınız. Onu göremezsiniz, düşünemezsiniz. En tecrübeliniz de, aklımızın ermediği şeyle ugraşıp deli divâne olacak değilim ya, der.

Biz O'nun yolunda aklı terk etmiş, divâneliği, zilleti, fakirliği kabul etmiş ve kendimizi de inkâr etmiş kimseleriz. Gözlerimiz, O’nun varlığından başka birşey görmez. Nakşa bakınca nakkaşa secde ederiz.

Heykellere bakın! Onların kanun ve nizam altındaki hareketleri doğup, büyüyüp yaşamak halleri, heykeltraşın azametini gösterir. Onu tesbih, takdis, tekbir, tâzim, tahmid ederek ALLAH ALLAH der ve can verirler.

Biz biliriz ki, onun sevgisi yolunda her can verişimizde bize daha tazesi ikram olunur. Gökyüzündeki yıldızlarda hayat varmış yahut yokmuş, bunun tahkiki bizim işimiz değil. Onlarla da ehli ugraşsın.

Bizim işimiz, onları da yaratan, kudreti, kuvveti, azameti sonsuz olan Hazreti ALLAH’a ulaşmaktır. Arzımızı bir tiyatro sahnesi seyreder gibi seyredelim. Rububiyet ile ubudiyet arasında birçok makamlar ve o makamların üzerinde mücadele edenlerle doludur.

Bir çocuğun önüne serpilen oyuncaklarla oynaması gibi herkes bir işle meşguldür. Kimsenin hatırına gelmez ki, kendisini bu dünyaya getiren var. Ödünç olarak bir ömür sermayesi vermiştir. Oyuncaklar da o zatındır. Mal sahibi memnun edilirse bütün oyuncakları size bağışlar.

«Ben damarlarınızdan yakınım» diyor da kimse bu kadar yakın olan zat kimdir? Niye göremiyorum demiyor ve aramıyor. (Milyonda bir müstesnalar vardır ki, onlar da sözümüzün dışındadır.)

Cânan bazı âşıklarının gönlünde tahtını kurar. O vücûdda tasarruf eden O’dur. O’nun nûru gözden, sözden bir pınar gibi fışkırır. İlk defa Fahr-i Âlem efendimiz de böyle olmuştur. Ve bizleri Kur’an ile bu keyfiyetlerden haberdar etmiştir. Bazan da cânan, gözü ile göz kapağı arasına yerleşir.

O zaman âşıkın uykusu kaçar, gözünü açar açmaz da cânanı görür. O da Mevlânâ Celâleddin Rûmi Hazretlerinde vâki olmaktadır.

Bizler de o mübarek zevatın izlerinden giderek «damarları-nızdan yakınım» sözüne mim koyduk, ezberledik, izahını bir türlü bitiremiyoruz. Biz değil, o yakınlığı, kâinat kitap olmuş yazılmış. Bir yaprağı bile elimize alsak doğuşunu, hayatını, ölümünü, rengini… tetkik etsek, orada da sır denebilecek bir takım gizlilikler var.

O zaman da (Ey Habibim, onları bırak. Kendi kitabını oku, bugün için bu sana yeter) diyen Hâtifî bir ses duyuyoruz. Bakınız küçük yaşta çiçek hastalığı ile gözlerini kaybeden Kemâli isminde Mevlevi dedesi aşk hakkında neler söylüyor.

Aşktır hayvânı insân eyleyen, insânı nûr

Bu rumuzatın basiret ehline pünhânı yok

Aşksız âlemde âdem olmanın imkânı yok

Dert devâdır âşıka bî dertlerin dermânı yok

Aşktır her müşkülün miftâhı, fethi, fatihi

Aşk sergerdânının bil! Müşkül-ü, âsânı yok

Nârı unsur; nûrı aşk ile olur gülzarı tâm

Serveri hûbânı aşkın nûru var; nirânı yok

Sen seni bilmek dilersen, aşka terk et sen seni

Anda mahv ol kim Kemâli şan-ü âdı, sânı yok

Bizler de Kemâli dedenin nağmelerine, duygularına iştirak ederek:

Kendi sevmiş, kendi yapmış, kendi bilmiş kendini

Kendi zâtında sıfâtın eylemiş seyrânı Hakk

diyebiliriz.

Aziz okuyucularım,

Elbette anlamışsınızdır ki (kara gün dostuyum) serisi altında hamdım, piştim yanıyorum diye birinci kitapta olsun, münâcat, vecizeler ve nihayet kendimi açığa vurarak gönül ve aşk diye yazmak hevesine kapıldığım şu kitapcıklarda sözleri, dönüp dolaşıp ALLAH sevgisine getiriyorum. Bu nedendir bilemiyorum.

Cayır cayır yanan bir gönül, enerjisini ALLAH’dan alıyor. Sonsuzluğa doğru inliyor, ağlıyor, feryâd ederek koşuyor. Sevginin ve muhabbetin çok şiddetlisine aşk denir. Bunu siz de bilirsiniz. Vahdeti vücûd nazariyesine ve hakikatine göre «bu âlem tek bir vücûddur» diyenler aşkı düşünerek söylüyorlar. Fakat kendileri de o vücûddan dışarı değillerdir.

Hazreti ALLAH’ın aşkı tabiatta başlıyor, insanda kemâlini buluyor ve vücûdlarda devrediyor. Gönülleri arınmış vücûdların misafirlik müddeti dolunca hazreti aşk, kendisine me’va olabilecek diğer bir vücûddan doğuyor. Âşıklık, mâşûkun yaralı halidir. İştiyakın tahammül edilmez olduğu bir zamanda gurbetin ve hasretin son demleridir. İnsan da kendini yaradana, kendini ve âlemleri yaşatana ve bir nizam tahtında cereyan eden bu kâinat manzumesinin bir tek sahibine âşık değilse âşık olmalıdır.

Vefakârlık, sadakat ve olgunluk nişânesidir. Âşık olmıyanlar, olamıyanlar tam devrini yapamıyan varlıklardır.

Vücûdlarımız nedir?

Ruh kâğıdının üzerine yazılmış satırlardır, ayetlerdir. Kur’ân-ı Kerim'de olduğu gibi hikâyeleri, ibretleri, takdis, tesbih, tenzih, tahmid, tâzim satırlarını gösteren vücûdlarımız vardır. Cennet ve cehennem hâlâtını gösteren vücûdlarımız da vardır. Yine o Kur’ân-ı Kerim’de heva ve hevese uyarak azgınlıklar yapanların âkıbetleri yazılıdır. Bugün de aynı âkıbetler tecelli edebilir.

Yine o Kur’ân-ı Kerim’de ismi âzam gibi gizlenmiş inciler bu âlemdeki aşk ve irfan sahiplerinin vücûdları gibidir. Netekim bir insanın da muhtelif sıfatları vardır. Eski zamanların Musevileri, İsevileri, Muhammedileri bugün de vardır. İşte aşk ehli, gönül ehli olanlar da o Kur’ân-ı Kerim’i gönlünde bulmuş, okumuş, okutma yolunda gayret göstermiş kimselerdir. Bu âlemde onlar da gizlenmiştir.

Psikolojik bir keyfiyet vardır ki verem hastaları nasıl olsa yolcu olduklarını bilirler, başkalarına da kendi hastalıklarını aşılamak için başkalarının bardaklarından su içerler ve birçok teşebbüslerde bulunurlar. Bu halleri gazetelerde okuduk durduk. Âşık olanın da başkalarına aşk aşılamaları gayet tabiidir ve kudsi bir arzudur bu.

Aşk bütün vücûdu istilâ ederse, ALLAH’ın ve Peygamberinin rengine boyanmış olur. O vücûdun uzuvlarından işleyen Cenâb-ı Hakktır. O vücûd sâhibine, konuşan Kur’ân derler. Çünkü sözü Kur’ân’dan hariç değildir.

Variyette âriyet sırrını temaşa etmek lâzımdır. Yani var olarak görülen bu vücûdun bize âriyet olarak ödünç verildiğini hakkiyle idrâk etmek lâzımdır.

Eğer temiz bir gönülle bir âşıkın huzurunda bulunursanız, onun gözlerindeki nûr, sizin gözlerinizden gönlünüze akar ve yakar. Âşıkın sözleri de tesirlidir. O da kulak yoluyla gönlünüze girer ve istilâ eder. Yazıları tam bir dikkatle ve feragatle okunursa, o âşıka peyk olmağa mahkûmsunuz. Bu keyfiyetler talih işidir. Çünkü herkese âşık aynı gözle bakmaz. Sizin alıcı vaziyetinde temiz bir gönüle sâhip olmanızın saati de eşref saate mütevakkıftır. Çünkü dünya gailesinden kurtulmak zordur.

İşte size yine Mevlevi âşıklarından âmâ olan Kemâli Hazretlerinin sâkin bir halde iken söylediği sözler:

Âh etme gönül âh ile hûbân ele girmez

Feryad mı o? Feryâd ile Cânan ele girmez

Varlıkla varılmaz deri ihsânına yârin

İhsân ile ol sahibi ihsan ele girmez

Derd ehline derman yine derd içre nihândır

Erbâbı dile derd gibi derman ele girmez

Can baş ile bil hizmeti pîrânı ganimet

Her şey bulunur sohbeti pîrân ele girmez

Kaldırma yüzün hâki rehî Şâhı Necef'den

Haydar gibi sultanlara sultan ele girmez

Ey nutfe iken ahseni takvim olan insan

Bil kadrini! Bil! Sûreti insan ele girmez

Tek bir nefesin gâfil olup verme hevâya

Sıhhat gibi bir nimeti sübhan ele girmez

Her bir güzele meylederek ateşe yanma

Yûsuf çok olur. Yûsufı Kenân ele girmez

Âmâlığıma, hırkai peşminime bakma

Osman gibi bir sahibi irfân ele girmez

Bir âh edeyim âhı da cangâhı da yaksın

Eflâke çıkup şu’lesi tâ arşa dayansın

Ahvâli perişânıma dildârım inanmaz

Yâ Rab! O sitemkârı inandır da inansın

Yok bende liyâkat bilirim vuslatı yâra

Amma nideyim? Talii nâsâzım utansın

Madâmeki cânân, talebi candan usanmaz

Bâri dilizârım tamaı candan utansın

Ey bâdı saba! Zârımı neşreyle cihâna

Aşk ehli sükûtı ebediyyetten uyansın

Gözyaşım ile aktı gözüm rehgüzarinde

Fermân ediyor hâki tenim kana boyansın

Canını feda eylemeyen yâre Kemâli

Beyhude figan eylemesin ateşe yansın

Kemâli’nin bizlere de güzel bir nasihati var:

Aşkın beni rüsvâyı cihan eyledi gitti

Yaktı ciğerim bağrımı kan eyledi gitti

Efgan ne büyük hâil imiş râhı talebde

Hep ehli taleb geldi figân eyledi gitti

Erbâbı dili gör ne taleb var, ne emel var

Hakk ile gelüp Hakkı beyân eyledi gitti

Cânân yüzünün sırrını fâş etmedi kimse

Erbabı sefâ dilde nihân eyledi gitti

İrfansız eğer şâhı cihân olsa da insan

İnsanlığı âlemde ziyân eyledi gitdi

İnsan ikiden hâli değil işbu cihanda

Ya cânını ten, ya teni cân eyledi gitti

Onlar ki bu âlemde gelüp daldı sivâya

Hayvan gibi her işi yaman eyledi gitti

Esmâda müsemmâyı görüp fakre erenler

Ecsâda nihân sırrı âyân eyledi gitti

Cânân ile cân birliğini buldu rızada

Rûhunu rızasiyle revân eyledi gitti

Âmâ ise de nûru bâsiretle Kemâli

Nâmını melâmette nişan eyledi gitti

Kur’ân-ı Kerim hakkında da bakın ne güzel söylemiş.

Anlamaz Kur’ânı bil Kur’ânla tev’em olmayan

Cismü cân kâim biiznillâh olan insan gerek

Eylemez Kur’ân nüzul ruh olmasa rûhul’emin

Kalbi ârif âşinayı münzil Kur’ân gerek

Aşkı Rahmân şeklidir insandaki şeklü suver

Dahili arş olmağa fânii firrâhmân gerek

Gönül hakkında Kemâlinin şu sözlerine kulak verirseniz birşey kaybetmezsiniz.

Zâhidâ Hakkı ararsan Hakka Burhandır gönül

Ara bul Hakkı gönülde beyt-i Rahmândır gönül

Vüs’atı arz ü semâvâtı geçen cennet nedir?

Gönlüne gir kim tecelligâhı sübhandır gönül

Vâriyette âriyet sırrı tahakkuk etmeden

Kenzi lâ yüfna bilinmez mahzı zindandır gönül

Unsurı idrâke sığmaz macerâyı aklı kül

Mâverâyı aklise dergâhı insandır gönül

Gâh olur bir dilberin zinciri zülfünde esir

Gâh külli âleme hakim Süleyman’dır gönül

Terkizan, kat’ı izafat etmeden mahvı vücûd

Ol ne bilsin mahzeni esrârı Yezdândır gönül

Sıdkı hizmetle ülül’elbâba dahil olmiyan

Zahir olmaz sinesinde lübbi Kur’ândır gönül

Her nefeste duymayan «ikr’a kitabek» sırrını

Bilmez ol ümmülkitabı kevnü fürkandır gönül

Hayy ve Kayyum sırrını serde emânet bilmiyen

Bilmez ol; esrârı Hakka bir nigehbandır gönül

Olalı mehcûr gönülden kalalı âmâ, gârib

Ey Kemâli derd ile her bâr nâlândır gönül

Sabahları erken kalkmayı âdet edinin ve hakikî âşıkların yazılarını okuyun, ruhunuzun ne kadar hafiflediğini, nerelere yükseldiğini göreceksiniz. Bu konforlu, altınlı, gümüşlü âlemin kıymet derecesini o zaman anlayacak ve gafletinizden utanacak-sınız.

Bu hususta en kestirme sözü uşşaki meşayihinden, âlîm, fâzıl, mütefekkir, zamanının bir tanesi, 40-50 sene evvel rahmeti rahmana kavuşan Mustafa Sâfi hazretleri «Sen çık aradan - Kalsın yaradan» diye mahvu perişân olmağa mahkûm bulunan bu sûret âleminde ölmeden evvel öl, yâni bütün beşerî hallerinden ve emellerinden soyun, «Yaradan kalsın» demek istiyordu.

Netekim «Etle kemiğe büründüm, Yûnus oldum göründüm» diyen zâtı şerif de koca kitapların özünü iki cümlede tamamlamıştı. Diğer bir zâtı şerif de (âlem yahşi men yaman, âlem buğday men saman) demek sûretiyle tevazuunu ve mahviyetini göstermiştir.

Bu Nusret kulunuz da,


Yüklə 0,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin