Her şeye mahlûk göziyle baksan o mahlûk olur
Hakk göziyle bak ki bi şek nûri yezdan andadır
Mâşûk aynası kâmil bir insan olursa âşık, nûru Muhammediyi taşıyan ve etrafa ziyâ saçan bir vârisi hakikati Muhammediye karşısında demektir. Bu keyfiyet târikat ile hasıl olur.
Âşıkın karşısında mâşûk telâkki edilen bir kadın, bir erkek, bir put olabilir. O zaman âşıka âşık denemez. Öyle bir aşkla şehevi bir feveran, şûursuz bir hastalık denilir. Onun aşkı sabun köpüğü gibi sönmeye mahkûmdur.
İnsan düşünceleriyle, istekleriyle ölçülür. Fikri ne ise insan odur.
------------------
Ey canlar, cân geliyor. Çabuk olun! Gönüllerinizi temizleyin. Temiz olmayan yere girmek değil, cânân nazar bile etmez. Eğer gönlünüzde diğer bir cân dahi varsa onu da çıkartıp atın, çünkü cânandan gayridir, çünkü o cânan birdir, hepdir, rakipsizdir.
------------------
Aşktan anlamayanların yanında âşıkların susması daha hayırlıdır. Çünkü karşısındakinin gönlünde bir toz koparır. Hayatını zehir eder. Akıllılar arasında bir delinin mevcudiyeti nasıl hande uyandırırsa, deliler arasında bir akıllının mevcudiyeti de acımak uyandırır.
------------------
Un almağa giderken elinizdeki çantanın balık kokmaması lâzımdır. Pekmez almak için boya kokusu veya gaz şişesiyle gitmeyin. Aşk, şevk, cezbe istiyorsanız, bütün evham ve hayallerden temizlenmek lâzımdır.
------------------
Ben sarrafım, siz çantanızı lahana, pırasa veya çimento ile doldurmuşsunuz. Oraya ne kadar altın konur? Size ne verebilirim?
Aşk hocasının karşısına gittiğiniz zaman da boş çanta ile gidiniz, alacağınız şey az olmasın. Gönül kabınız sâdakat tahiniyle, yarım da olsa aşk pekmeziyle imtizaç edebilir. Pekmez su kabul etmez, netekim tahin de sirke kabul etmez.
------------------
Muhabbet, âşık ile mâşûk arasında bir perdedir ki, ancak seherde gözyaşlariyle o perde yırtılabilir.
Hakkın sıfâtının nûru tecelli ederse, her âzâ kendi lâyıkını, kendi hissesini alır. Eğer zâtının nûru tecelli ederse, tecelli mahalli neresi olursa olsun orası göz olur.
------------------
Mâşûktan lebbeyk sedâsı gelinceye kadar âşıkın yanması, yakılması, incelmesi, ah etmesi, ağlaması icab eder. Bir damlaya bir deniz satın almak buna derler.
------------------
Âşıkın zâri zâri ağlama vakti belli olmaz. Eğer seher vakti ise o yaşlarla mâşûkun da yanağı ıslanır.
------------------
Hakikî âşık, mâşûkun gayrisiyle teselli bulmaz. Şayet beşeriyet icâbı gözleri başka şeylere takılsa da ağlamaktan kalsa bu defa mâşûkun gözyaşları âşıkın yanaklarını ıslatır.
------------------
Hariçten gelen sesleri, kulak zarı titreyerek bize haber verir. Cânândan gelen sesi de evvelâ gönül duyar. Kulak zarını içerden titretir. Âşık olmıyanların kulağı gönülden gelen sesleri duymaz. Âşık olanlar da dışardaki gürültü ile alâkalanmaz, çünkü gözü kulağı içeriye, gönül âlemine müteveccihtir.
Gerek ziyâ veren, gerekse sıcaklık dağıtmak için yanan herşey, ömrünün son zamanlarını yaşıyor demektir. Elbette akümülâtör boşalacak veya zengin bir enerjiden hasıl olmuşsa ampul yanacak, tel çürüyecektir.
Yanmakta olan odun ve kömür ise, onun ömrü daha kısadır. Lâmbaların ve ocakların, sobaların da bir gün yâ işi bitecek, söndürecekler veya gazları bitecektir.
Bütün bu maddeler kendilerini feda ediyorlar. Neden? Isıtmak veya aydınlatmak için yâni insanlara faydalı olabilmek için kendilerini feda ediyorlar demektir.
İşte âşıklar da böyle, Hakkın tecellisine mazhar olan mürşitler de böyle.
Dünyaya gelmekten maksat nedir? Bunu öğrenesin, öğretmek yolunda bulunasın. Kemâl ve irfan ehli kimselerin bu âlemde rolleri bitince nöbet teslim etmektedirler. Yanmaları kendileri için değil, etrafındakileri ısıtmak veya nurlandırmak içindir.
Meselâ: Aklıma şu çeşit bir yanma ve itiraf teranesi geldi.
Dostları ilə paylaş: |