BİRİNCİ PERDE:
KARAKTERLER:
Nezihe Araz: başrol oyuncusu
Aysel, Nezihe Araz’ın arkadaşıdır.
BİRİNCİ PERDE DEKORU:
-
sahne
(Atatürk’ün sevdiği şarkılardan olan ‘’kırmızı gülün alı var’’ ile birinci perde başlamaktadır. Işıklar kapalıdır ta ki şarkının ikinci nakaratı duyuluncaya kadar. Işık yanar. Perdenin hemen önüne konulmuş bir masa ve iki sandalyede vardır. Nezihe ARAZ ve en yakın arkadaşı Aysel masada kahve içmekte ve sohbet etmektedirler. Aysel paketinden bir sigara çıkarıp yakar ve sohbete devam eder. )
Aysel: (Aysel üzerinde ceket, altında diz altı bir etek ile saçları taranmış, içine gömlek giymiş, babet ayakkabıları olan, çok uzun olmamak ile beraber güçlü bir kadın portresi çizen bir karakterdir )
-
Bu kadar emek ettin nezihe eline ne geçti? Geriye dönüp baktığında bir arpa yolu kadar yol gidemedin. Bu millet değişmeyecek! Vaz geç artık bu davadan. Kendini çok yıpratıyorsun.
Nezihe: (Nezihe üzerinde önü açık pardösüsü ile içinde hâkim yaka balıkçı kazağı olan altında ise kumaş pantolonu, ayağında babet ayakkabı olan orta boylu biraz daha zayıf bir kadındır.)
-
Ölürüm yine vaz geçmem. Bizim ailede vaz geçmek diye bir şey yok. Babam aldığı tüm kararları uygulamak için ömrünü feda etti gitti. Amaçsız bir insan neye yarar?
Aysel:
-
Doğru diyorsun fakat başaramayacaksın. Demek istediğim amaçsız yaşaman değil. Kendine başka bir amaç bul! Onun için yine beraber mücadele verelim.
Nezihe:
-
Olur mu öyle şey Aysel? Bu kadar emek, çaba hepsini bir anda silemem.
Aysel:
-
Peki neden başarısız oldun? Bunu hiç düşündün mü?
Nezihe:
-
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kadın haklarını bile savuna bilmek için bir erkeğe ihtiyacın var. Ve benim arkamda rahmetli babam hariç hiçbir erkek olmadı.
Aysel:
-
Yahu kadınlara ilk defa seçme seçilme hakkının tanındığı bir ülkede senin gibi beş altı isimden başka kimseler olmazken, o dönemde nasıl olurda bu inkılap yapılabilmiş? Kimler arkasında durmuş? Kimi örnek olarak göstermişler de kitleler bu inkılabı kabul etmişler?
Nezihe:
-
Burada konuşmak istemiyorum bunları. Havaya bak ne kadar güzel bir sonbahar günü hadi biraz yürüyelim.
(Aysel başı ile olur hareketi yapar. Sigarasını söndürür.)
Nezihe:
Aysel:
-
Kalk kalk. Hesabı kasada öderiz.
(Çantalarını alırlar ve kasaya doğrun ağır adımlarla yürürler. Bu esnada nezihe sohbeti yeniden başlatır.)
Nezihe:
-
Benim bildiğim kadarıyla gazi paşa, ismet başkan, Fevzi paşa, mebus Rıfat ve diyanet başkanı Ahmet Rıfat hoca ile kuleli köşkte toplanmışlar. Bu toplantının sebebi yapılacak olan yeni birkaç inkılâpmış. Bilirsin gazi paşa yeni inkılâpların hiç birisini bu milletin gelenek ve inancından ayrılması için yapmadı. Her halde onun için köşke Ahmet Rıfat hocayı da çağırmış. Fakat burada farklı olan bir durum var.
Aysel:
Nezihe :
-
Bu toplantıyı her zamankinden daha farklı kılan detay şu: Toplantı odasında latife hanımda oturuyormuş. Bunu içeri girenler şaşkınlıkla karşılasa da paşanın tepki vermediğini görünce herkes sıra ile yerlerine geçip oturmuşlar.
(sahneden çıkarlar)
(Spot söner sahnenin önündeki küçük dekorlar kaldırılır.)
Konuşmacı:
-
Tarihler 5 Aralık 1934 tarihini gösterdiğinde yeni Türkiye Cumhuriyeti yepyeni bir inkılâba daha gözlerini açtı. Dünya tarihinde ilk defa cumhuriyet rejimi ile idare edilen bir ülkenin kadın vatandaşları, diğer tüm hukuk sistemlerinden daha üst seviyeye taşınarak, onlara kendi kendilerini yönettikleri bu sistemin en önemli iki anahtarını kullanma hakkı verildi. Bu haklardan birincisi seçmen olma hakkı idi diğeri ise ülke yönetimine katılabilecekleri seçilme hakkıdır. Ulu önder yüce Atatürk Anadolu insanına o kadar güveniyor ve bağlı idi ki, Anadolu kadınının kurtuluş mücadelesinde başka hiçbir ulusun kadınlarının başaramayacağı kadar üstün bir fedakârlık özveri ile geçmiştir ki, bu toprakların üzerinde yaşayan herkesin bir biri ile eşit ve yardımlaşarak bu ülkeyi kurma hakkına sahip olduğunu kanıtlamıştırlar. Şimdi birkaç hafta öncesine kasımın sonları 1934 tarihine kuleli köşke gidiyoruz.
-
Sahne
KARAKTERLER:
Gazi paşa: Mustafa Kemal Atatürk.
Latife: Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi.
Fevzi: mareşal Fevzi çakmak, Atatürk’ ün hem silah hem dava arkadaşı.
İsmet: Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Fevzi Çakmak’ın silah ve dava arkadaşı.
Müftü: dönemin diyanet işleri başkanı
Mebus: Rıfat Araz. Nezihe Araz’ın babası
Kahya: kuleli köşkün kahyası
Ahşap sandalyeler veya koltuklar kullanıla bilir. Ortada ahşap bir sehpa, yüksek pencereler yere kadar uzanan perdeler, halı ve şamdanlar vardır. 6 kişilik bir oturma düzeni içerisinde iki koltuk diğerlerinden daha ağrı konulmuştur.
(perde açılır, spot yanar)
( gazi paşa bacak bacak üzerine atmış elinde kahve fincanı ile koltuğunda oturmaktadır. Latife hanım, paşanın yanında oturmaktadır. Aralarında sessiz fakat şiddetli bir tartışma geçmektedir.)
Latife: (hanım üzerinde siyah bir elbise ile elbisesinin açık yakasından dışarıya yakalarını çıkarttığı gömleği olan. Başının yarısını bir şal ile örtmüş ayağında yüksek tabanlı siyah renkli beyaz çoraplı bir kadındır.)
Gazi paşa: (Atatürk her zaman ki klasik takım elbisesi beyaz gömleği ve papyonu ile başroldedir.)
-
Bak latife bu ülkenin kadınları dünyada eşi benzeri görülmemiş bir fedakarlık ile Anadolu topraklarının Anadolu’da yaşayanlara ait olduklarını ispat ettiler. Bunu hem Anadolu erkeği hem de kadını yaptı. Şimdi yeni Türkiye cumhuriyetinin yönetim ve idaresinde de kadınların hakkı vardır. Bu hakkı onlardan almak ya da esirgemek cumhuriyet ve demokrasi ile bağdaştırılamaz.
Latife :
-
Mustafa dediklerinde haklısın fakat ben tek bir kadın olarak ne gibi bir etki yaratabilirim ki. Burada bir zümre ya da guruptan değil, tüm ulustan söz ediyorsun.
Gazi paşa:
-
Erzurum’un kurtuluşunda emzikteki bebeğini kundağına bırakarak, elindeki satır ile koca Rus birliğine kafa tutanda bir kadındı hatırlatırım.
Latife :
-
Sen şimdi böyle ulusa örnek olacaksın deyince bir an cesaretim kırıldı. Hem kadınlar ile erkeklerin aynı ortamda bulunmaları ne kadar doğru olabilir ki? Bu konuda bence diyanetin de görüşünü almalısın.
(Kapı çalınır ve Kahya içeriye girer)
Kahya : (Kâhya üzerinde cepken ve takım elbisesi olan ellerinde beyaz eldivenleri ile saçları güzelce taranmış bir karakterdir.)
-
Efendim Fevzi paşa ve başbakan ismet beyler geldiler.
Gazi paşa :
( bu esnada latife hanım yerinden kalkar ve kapıya doğru yönelir.)
Gazi paşa:
-
Latife nereye gidiyorsun? Bu toplantı senin nezdinde tüm ulus kadınlarını ilgilendiriyor. Şimdi onların adına seninde görüşlerini alacağız ve ortak bir karara varacağız. Lütfen otur ve konuşmalarımıza katıl. İnanıyorum ki bizim de göremeyeceğimiz birçok noktayı sen görecek, hatalarımızı sen düzelteceksin.
(Latife hanım gazi paşa ile yalnız kaldığında Atatürk’e Mustafa, topluluk içinde ise paşam diyerek seslenmektedir.)
Latife:
-
Paşam tek kadın ben olacağım.
( bu esnada içeri ye başbakan ismet ve Fevzi paşa girer. Gazi paşa ayağa kalkar ve tokalaşırlar.)
Gazi paşa:
İsmet:
Fevzi:
-
Hoş bulduk paşam. Dışarıda güneşli ve çok güzel bir hava var. Aralık ayında böyle hava gerçekten veli nimet.
(Latife hanım da hafifçe eğilerek misafirlerine)
Latife :
-
Hoş geldiniz ismet bey. Sizde hoş geldiniz sayınFevzi paşa.
İsmet:
Fevzi:
-
Hoş bulduk latife hanım. Nasılsınız bu gün bize eşlik edeceğinizi duydum.
Latife:
-
Evet bu günkü konuşmalarınıza bende katılacağım. ( istemeyerek ve biraz daha düşük bir ses tonu ile)
(İsmet ve Fevzi bir birlerine bakarak onaylamadıkları bu davranışı gazi paşadan saklar vaziyette başlarını sağa sola sallarlar.)
Gazi paşa:
-
E ayakta devam edemeyeceğimize göre oturalım.
İsmet:
-
Yine neler geçiyor aklından paşam?
Gazi paşa:
-
Aklımdan geçenler inşallah bu ulusu diğer dünya uluslarından daha ileri ve ferah bir mertebeye taşıyacak olan daha önce hiçbir yönetim şeklinde uygulanmamış yepyeni bir inkılâptır. Diğer misafirlerimizde gelince konuşmaya başlayacağız.
Fevzi paşa:
-
Daha önce örneği yok ile ne kastettiniz paşa hazretleri?
Gazi paşa:
-
Evet beyler daha önce hiçbir ulusta ve yönetim şeklinde uygulanmadı.
(kahya kapıyı çalar ve içeriye girer)
Kahya:
-
Gazi paşa hazretleri diyanet müftüsü ve mebus Rıfat beyler geldiler.
Gazi paşa:
-
Gelsinler, gelsinler. (müftü ve mebus içeri girerler)
Müftü:
-
Selamın aleyküm efendiler.
Mebus:
(Odada kiler aleyküm selam)
Gazi paşa:
-
Efendiler hoş geldiniz. Buyurun oturun lütfen.
Müftü:
-
Hoş bulduk paşa hazretleri.
Mebus:
-
Paşam bizi bu hafta sonu köşke çağırdığınız davet mektubunu aldım. Fakat mektupta konu ile alakalı herhangi bir not yoktu. Yolda gelirken müftü efendiye de sordum oda bilmiyormuş meseleyi? Gerçekten çok merak buyurduk. Başka hiçbir ulusta eşine rastlanmayan bir inkılâp için görüş alış verişin de bulunmak üzere geliniz diye buyurmuşsunuz. Eğer başka kimse gelmeyecek ise bir an önce başlayalım. Çünkü meraktan dün gece uyuyamadım.
Gazi paşa:
-
Bu ne acele Rıfat bey? Önce ne ikramda bulunulmasını istersiniz? Zaten genelkurmay başkanımız ile ismet beyler de yeni teşrif ettiler. Önce bir soluklanın. Sonra meseleyi anlatacağım.
Fevzi:
-
Meseleyi anlatmadan önce bir şey sormak istiyorum. Latife hanım daha önceki toplantılarımız da salonda bulunmuyordu. Şimdi ise hâlâ bizimle beraber. Gazi paşa nın bizlere bu yönde bir bilgilendirmesi olmadı. Bu yeni bir uygulama mı?
İsmet:
-
Evet benimde bu yönde bir merakım oluştu. Gazi paşa ile göz göze gelemediğimden soramadım. Yoksa bizlerin fikri alınmadan yeni bir inkılap mı yapıldı? (tebessüm ederek sorulur) ( salondaki diğer kişiler de yok canım olmaz öyle şey dercesine hareketlerde bulunurlar)
Gazi paşa:
-
Evet efendiler, sizler gelmeden önce latife hanım ile bende tam bu konuyu konuşuyordum. Bizimle beraber bu toplantıya katılacak ve toplantı sonunda alacağımız kararın onaylanmasında onun da bir ve eşit oy hakkı olacak. Çünkü mesele latife hanım nezdinde tüm ulus kadınlarını ilgilendirmektedir. ( arkasını dönerek)
Cemal efendi!
Kahya: (kapıyı açarak içeri girer ve)
Gazi paşa:
-
Sor bakalım efendiler ne arzu ederler? Hanımına da sor.
Kahya : (bekler)
Fevzi:
İsmet:
Mebus:
Müftü:
(gazi paşaya döner)
Gazi paşa:
Latife:
-
Bir gül şerbeti de bana getir cemal efendi.
(Kahyabaşıyla onaylayarak dışarı çıkar.)
(Herkes susar ve gazi paşanın konuşmaya başlamasını beklerler.)
Gazi paşa:
-
Bildiğiniz gibi bu ülke için bir çok adımlar attık. Attığımız bu adımları sadece başkent veya çevresinde yaşayanlara değil tüm ulusumuza yayarak Anadolu’nun en ücra köşelerini götürdük. Şimdi ise bu topraklar üzerinde yaşayan her insanın da eşit haklara sahip olduklarını cinsiyet ayrımı yapmadan yeni cumhuriyetimizin garantisi altına alacak yepyeni bir inkılâbın temelini atmak için sizleri buraya çağırdım.
Fevzi:
-
Gazi paşam az önce cinsiyet ayrımı yapmadan dediniz. Burada tam olarak neyi kastettiğinizi anlayamadım.
Mebus:
-
Mustafa bey cinsiyet ayrımından kastınız herhalde kadınların da yürütme yada başka bir organda temsil edileceği anlamında mı? Yoksa bir zümre ile bizim altımızda söz haklarının olacağı anlamına mı geliyor? Bu çok açık uçlu bir tarif oldu.
Müftü : ( başını yerden kaldırarak)
-
Sayın paşam kadınların erkekler ile eşitliği söz konusu ayetlerde belirlidir. Burada cinsiyet eşitliğinden söz ederseniz binlerce yıllık bir kuralı yok saymış olursunuz. Bunu milletimize anlatmak veya kabul ettirmek inanın ki bir bu kadar daha süre ister.
Gazi paşa:
-
Bende tam bu konuda sizin görüşünüzü alacaktım. Muhterem Mehmet Rıfat hoca, Mümtehine Suresi 12. Ayet. Bu ayeti bizlere açıklar mısınız?
Müftü:
-
Sayın paşam bu ayette yüce Allah şöyle buyurmakta:
“Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Gazi paşa :
-
Ayeti kerimeyi biraz daha açıklar mısınız? Nüzul sebebini de anlatırsanız daha iyi olacaktır.
Müftü:
-
Mümtehine suresi 12. Ayette kadınların biatlerinin - o yılların oy kullanma şekli - kabul edileceği belirtilmiş ve bu hak kur'an ile 1400 sene önce kadınlara bir hak olarak tanınmıştır! Hz. Resul'de akabe biatlerinde kadınlardan biat - oy - almıştır. Ama daha sonra padişahlık, emirlik gibi makamlar ile oy -biat sistemi kullanılmadığı için, hem erkek hem kadın oy haklarından mahrum kalmıştır.
Fevzi:
-
Yani İslamiyet’te kadınların seçme hakkının olduğunu mu söylüyorsunuz?
Müftü:
-
Evet paşam aynen öyle. Kadınların seçme hakkın ayet ile sabittir. Fakat kullanılmamaktadır.
İsmet:
-
Peki sayın müftü efendi bu güzel dinin bu önemli parçasını daha kadınlar eşlerini bile seçmekte kullanamazken nasıl oluyorda bu hak ellerinden alına biliyor. Bunları neden dile getirmezsiniz?
Mebus :
-
Aslında latife hanım gibi kadınlarımız bu konularda seçme haklarını kullanıyorlar. Bu biraz da aile ve kültür ile alakalı bir durum gibi görünüyor. Yani kadının seçme hakkı sadece belirli bir zümre yada guruba ait ise ve en önemlisi aile reislerinin müsaadesi ile elde edile biliyor yada yok sayılıyor.
(kapı çalınır. İçeri kahya elinde tepsi ile herkesin istediklerini önce gazi paşa ve latife hanımdan başlayarak sırası ile Fevzi paşa, ismet İnönü, müftü ve mebus Rıfat beylere taktim ederek gazi paşaya ve misafirlere döner)
Kahya:
-
Efendim sizin veya misafirlerinizin başka bir isteği olursa sadece seslenin.
Gazi paşa:
-
Şimdilik yok cemal efendi.
(kahya diğer misafirlere de döner)
(onlarda bir iki ağızdan “teşekkür ederiz kahya efendi” dedikten sonra kahya arkasını dönmeden kapıdan çıkar)
Gazi paşa :
-
Efendiler az önce de söylediğim gibi: yönetim şekli cumhuriyet olan bir ülkede hiçbir ırka yada zümreye ayrıcalık tanıyamayız. Eğer bir hak doğacak ise bu hak tüm ülke kadınlarının ve çocuklarının olacaktır. Sayın hocam bu konuyu ulusumuza daha iyi anlata bilmek için bize yardımcı olmanızı istiyorum. Latife bu kadınların hem islamiyette hem de cumhuriyet rejiminde ne denli önemli ve ayrılmaz bir parça olduklarının bir simgesi olacaktır. Fakat önce bizleri bu konuda biraz daha aydınlatmanızı istiyorum.
Müftü:
-
Sayın paşam kadınlar ile ilgili sorunuz ne ise ona göre cevaplayayım. Çünkü gerçekten islamiyette kadınlara çokça yer verilen ayetler kıssalar var.
Latife:
-
Öncelikle eş seçiminden başlayalım hoca efendi. Kadınların eşlerini seçme hakkı gerçekten var mı?
Müftü:
-
Medine’nin yerlilerinden olan Hidam’ın kızı Hansa, bir gün Aişe validemize gelir ve sorusunu şöyle sorar: Valide, der. Babam beni itibarlı bulduğu akrabasıyla evlendiriyor. Bana sorma gereği duymuyor. Ben de bundan rahatsızlık duyuyorum. Ben bir kız olarak hayat arkadaşımı seçme hakkına sahip değil miyim? İslam bana bu hakkı tanımıyor mu? Babamın seçtiğini seçmeye mecbur muyum? Aişe anamız konuyu efendimize aktardığında, efendimiz bu konuya özel bir ilgi gösterir ve ilk emrini verir: Hemen kızın babası Hidam’ı bulup getirin! Ensar’dan Hidam aranıp bulunur.Resulullah seni istiyor, derler. Telaşla huzura giren Hidam’aEfendimiz’in ilk sorusu: Hidam! Sen kızına sorma gereği duymuyor da kendi beğendiğini mi beğenmeye zorluyorsun? Baba Hidam’ın cevabı hazır: Ya Resulullah, der. Benim beğendiğim iyi bir ailenin akıllı bir çocuğudur. Kızıma layık olan da odur!
İsmet: (sinirli bir şekilde)
-
İşte bin yıldır yapılan ve görmezden gelinen nokta budur.
Gazi paşa: (elini kaldırarak ismete müftünün lafını bölme gibisinden bir işaret yapar ve müftü efendiye dönerek)
Müftü:
-
Efendimiz ise: Hidam, seçtiğin bu gençle hayatı yaşayacak olan sen misin, yoksa kızın mı? Kızımdır ya Resulullah! Öyle ise hayatı kim yaşayacaksa son söz de onun hakkı değil mi? Kızın yaşayacağı genci beğenme hakkına sahip olmazsa, beğenmediği gençle nasıl mutlu yaşayacak?
Gazi paşa: (elini kaldırır ve müsaade ister.)
-
Evet efendiler burada çok mühim bir ders vardır. O ders şudur ki: bir kadın kendi hayatını ve mutluluğunu seçme hakkına sahiptir. Peki, sizlere sorarım. Bizim ülkemizde, cumhuriyet rejiminde kadınların nasıl yönetilmek istediklerine kara verme hakkı neden olmasın?
( herkes susar ve düşünür)
İsmet:
-
Evet bence bu hak tanınmalı.
Mebus: ( ellerini yana açar ve )
-
Yönetimi kadınlara mı bırakacağız?
Fevzi:
-
Bu çok büyük bir risk değil mi? Ülkeyi, kadınlara teslim etmek? Biz erkekler bunca işin altından kalkamazken onlar nasıl bu yönetime katılacaklar?( gülümseyerek) Hem böyle olursa, ilerde askerlik mesleğine de el atmak isterler sayın paşam.
Gazi paşa:
-
Kendi eşini seçme hakkına sahip bir insan eğer demokrasi ile yönetiliyorsa kendisinin nasıl yönetilmesine de karar vermeye ve oy kullanma hakkına sahiptir. Amacımız hem dini hem de ulusu yozlaşmış uygulamalardan ve ananelerden temizlemektir. Ancak bu sayede ulusumuzu müsterih devletler seviyesine ulaşabilir.
Latife:
-
Dediklerin çok güzel şeyler gazi paşam. Fakat bu dediklerinin daha önce hiçbir millet yapmamış. Daha önce böyle bir hak hiçbir ulus kadınına verilmemiş. Evet Anadolu kadını bir çok zor işler başarmıştır. Fakat burada ulusun kaderini belirleyen meclise mebus seçmek gibi ciddi bir işten bahsediyoruz.
Gazi paşa:
-
Sadece seçmen olma hakkı değil. Eğer isterlerse mebusta olabilmeliler. Meclis çatısı altında bölgelerinin ve kadınların eksik olan her neleri var ise haklarını savunmalı hizmet götürmeliler.
Fevzi:
-
Sayın paşam siz neler söylüyorsunuz. Kadınlar ile aynı sırada mı oturacağız. Bunu meclise götürsek üzerimize gülerler.
Mebus:
-
Bence kimse gülmez. Aksine bu konuda ilk adımı Latife Hanım atarsa herkes iki kez düşünmek zorunda kalır.
Gazi paşa:
-
Sayın hocam senin sözün yarım kaldı. Efendimizin bu olay üzerine son sözü ne olmuştur?
Müftü:
-
İşte bu sırada ötelerden beklenmedik bir ses gelir: “Ya Resulullah!” Seslenen Hansa kızdır. “Babamın kendi seçtiğini seçmeye beni mecbur bırakması, şehirde, ‘Kızların seçme hakkı yoktur.’ gibi bir düşüncenin yayılmasına sebep oldu. Bu yüzden sorma gereği duydum. Şimdi anlaşıldı ki, kızların seçme hakkı vardır. Ailesi kendi seçtiğini seçmeye kızlarını zorlayamaz. Artık ben babamın seçtiğine kendi isteğimle evet, diyorum. Sözünden dönme durumunda kalmasın babam! Elbette hiçbir baba kızına kötü aday seçmez.” Der.
İsmet:
-
İşte buradan Gazi Paşa’ nın da dediği gibi; eğer kadın kendi hayatını birleştireceği erkeğini seçe biliyorsa, kendisini yönetenleri de seçme hakkına sahip olmalıdır. Hatta aday olarak mebusluk mertebesinde kendilerini mecliste temsil ettirmelilerdir. (Fevzi paşa ya dönerek) ne o Fevzi paşam sizi bir korku aldı. ( gülümseyerek söyler.)
-
Kadınların sizden daha iyi askerler olacaklarını mı düşünüyorsunuz?
Fevzi:
-
Hayır tabii ki? Hiçbir kadın bir erkekten daha üstün savaşamaz. Öyle olsaydı samsundaki amazonlar varlıklarını hâlâ sürdürüyor olurlardı.
Gazi paşa:
-
Aslında ismet güzel bir noktaya değindi. Kadınların da harp okullarına girme zamanı gelmiştir. Madem meclise giriyorlar, bu tarihten itibaren tüm harp okullarına genç kızlarımızın başvurularını kabul etmeni istiyorum Fevzi paşa.
Müftü:
-
Sayın paşam kadınların askerlikte ne işi olur?
Gazi paşa:
-
Bu ülke bu topraklarda şehit düşen binlerce Mehmetçiğin yanında onlarla omuz omuza mücadele veren, cepheye sırtında mermi taşıyan on binlerce fedakâr ve cefakâr Anadolu kadınını ne çabuk unuttunuz. Bizim kadınlarımız ihtiyaç olduğunda değil! Bu cumhuriyet yaşadığı sürece, her zaman en önde, erkekler ile beraber mücadele vermeye hazırdır, verecektir.
Latife:
-
Gazi paşam kadınların askerlik yapmasına sizce gerek var mı?
Gazi paşa:
-
Elbette şuan mevcut imkânlar içerisinde kadınlarımızı eğitebileceğimiz bir kurumun olmayışı bu durumu biraz zora sokabilir. Fakat Fevzi paşa bu konu ile ilgilenirse 10 yıla kalmaz kadın subaylarımızda Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde hem eğitmen kadrolarında hem cephe saffında hizmet verecek düzeye geleceklerdir.
İsmet :
-
O halde herkes kendi üzerine düşeni yapmaya hazır olduğuna göre artık oylamaya geçelim ve dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Anadolu kadınlarına ilelebet yaşatacak ve yüceltecekleri bu hakkı ellerinde tutma imkanını tanıyalım.
Gazi paşa:
-
Efendiler; kadınlar demokratik yönetim sistemimizde, seçme ve seçilme hakkına sahip olacakları yasa tasarısı yarın meclis gündemine alınıp oylansın mı? Kabul edenler? (her kes elini kaldırır) oy birliği ile kabul edilmiştir.
Latife: (gülümseyerek)
-
Evet bende ilk oyumu sizlerin sayesinde kullanmış oldum. Gazi paşaya, sizlere ve tüm Türk ulusuna teşekkür ederim.
(latife hanım, gazi paşanın elinden tutar her kes ayağı kalkıp alkışlarlar.)
(Perde kapanır.)
Konuşmacı:
-
Tüm bu toplantılar ve tartışmalar günler hatta haftalar boyunca sürmüş meclis çalışmaları başarı ile tamamlanarak Türk kadını 5 Aralık günü dünyada bir ilk gerçekleştirerek seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. Yine Atatürk’ün emri ile latife hanım ve bazı kuvvet komutanlarının eşleri ile mebus ve bakan eşleride meclise gelerek oturumları izlemiş, hem yerel basında hem de yabancı basında daha çiçeği burnunda ki cumhuriyetimizden övgü ve örnek olarak bahsedilmiştir. 1934 senesinden günümüze kadar gelişen ve örnek olan Türk kadınları havacılıktan ekonomiye, askeriyeden toplumsal örgütlere siyasi partilere başkanlık hatta Türkiye cumhuriyetine başbakanlık dahi yapmaları onların ne denli başarılı ve mücadeleci olduklarının göstergesidir. İşte bu örnek kadınlardan birisi olan Nezihe araz ve arkadaşı dışarıda ki havayı değerlendirmek için şöyle bir sokak gezisi yapmaya karar verirler.
İKİNCİ PERDE:
KARAKTERLER:
Karakterler:
Nezihe hanım: baş rol oyuncusu.
Aysel hanım: nezihe hanımın yakın arkadaşı.
Simitçi: sokakta simit satan bir karakter.
Boyacı: boya sandığı ile ayakkabı boyayan şarapçının oğlu.
Şarapçı: alkolik bir baba.
Kız: şarapçının kızı boyacının ablası.
Paltolu adamlar: mahallenin delikanlıları.
İKİNCİ PERDE SAHNE DEKORU:
(2. perde bir sokak dekoru vardır. Park gibi bir yerde bir bank sahnenin diğer ucunda duran bir simit arabası. Arkalarda duran bir boyacı çocuk vardır.) ( kaldırım taşı ve yolda dekorda kullanıla bilir) (Aysel ve nezihe yan yana yürümektedirler. Konuşmaya başlayınca bir iki adam atarlar ve durarak sohbete devam ederler.)
Aysel:
-
Yahu nezihe hanım o yıllarda bu kadar cesaret latife hanımda nasıl olmuş hayret doğrusu.
Nezihe:
-
Koskoca gazi paşaya hanımlık etmiş. Bu yeterli bir cesaret örneği değil mi zaten?
Aysel:
Nezihe:
-
Ee o kadar Avrupa’da eğitim görmüş, üstelik latife hanım gayet demokratik ve kültürlü bir ailenin kızı. Bence garipsememesi gerekiyordu bu durumu.
Aysel:
-
Tabii sana söylemesi kolay. Sen olsan en başta istersin bunu.
Nezihe:
-
Keşke o dönemde ben olsaydım. O toplantılara kayılabilseydim. Aaahhh ah keşke. Gazi paşanın son zamanlarına rast geldim ben. Babam o zamanlar mebustu Konya ilinden.
(ağır adımlar ile yürümeye başlarlar.)
Simitçi: ( üzerinde şişme bir yelek olan sade giyimli kadife pantolonlu oduncu gömlekli, başında simit yazan şapkası ile orta yaşlarda bir karakterdir.)
Aysel:
-
Evet benimde genç kızlık yıllarımdı. O dönem muallim mektebine gidiyordum bende. Radyodan dinlemiştik bu haberi, ertesi gün lisede bütün kızlar toplanarak erkeklerin üzerine o kadar çok gittik ki öğretmenlerimiz az daha hepimizi okuldan atıyordu.
( gülüşürler)
Simitçi:
-
Tazeeeeelerburdaaaaaatazeeesimiiiiit…..
Nezihe:
-
Gel şu bankta biraz oturalım.
( beraberce geçip otururlar) ( çantalarını bankın birer yanına koyarlar) (Aysel çantasından bir sigara çıkartıp yakar) ( derin bir nefes çekerek dumanını havaya üfler)
Nezihe:
-
Ne oldu Aysel öyle bir yaktın ki sigaranı sanki bir derdin varmış gibi?
(Aysel susar bir nefes daha çekip üfler.)
Nezihe:
Aysel:
-
Dedemin anneanneme yaptıkları geldi bir an için gözünüm önüne… seferberlik görmüş bu kadına hak olmayacak o denli işkenceler yaptı durdu bu adam. Onu hiç affetmeyeceğim. Annemi anneannem okuttu. Beni de annemle ikisi. Zorluklar, yetim kalmak, hepsi üstüste geldi yine bu günümüze şükür. Fakat dedem…. Onunla bunları hiç konuşamadık neden böyle davrandığını da hiç bilemedim. Fakat aklıma yatan tek cevap o dönemde eşini kızını dövmeyenin dizini döveceğine inanmasıydı.
Nezihe:
-
Bunu hala yapanlar varken niye bu kadar kafana takıyorsun ki? Benim ailem dergaha bağlıydı. Şimdi din adına atıp tutanları cebimden çıkarırım. Fakat bu millet her zaman en zayıf olduğu noktadan alıyor darbesini.. Neden sanıyorsun gazi paşa her inkılabını yapmadan önce ve halka açıklarken yanına bir din görevlisini de aldığını? Çünkü bu millet yüzyıllar boyunca din kisvesi altında sömürüldü. En büyük yalanlarını bu kılıfın içinde inandi durdu. Şimdi sen yapacağım atacağın yeni adımı din ile birleştirmezsen onu bu millete kabul ettiremezsin.
Aysel:
-
Eee peki senin çözüm önerin ne?
Nezihe:
-
Kadınların eğitimine daha çok önem verilmeli çünkü eğer anneler eğitimli olursa toplum eğitilmiş olacaktır. Her çocuğun ilk öğretmeni annesidir de ondan.
(boyacı çocuk içeri girer.) (boya sandığı kolundan çapraz asılmıştır.) yerde bulduğu bir izmariti alır ve arkasını bankta oturan Nezihe ve Aysel’e döner. İzmariti cebine koyar.)
Aysel:
(çocuk iyice sırtını döner)
Boyacı: (üzerinde yırtık kazağı elleri ve yüzü kir içinde ayağında teki yırtılmış bir terlik olan 7 – 8 yaşlarında bir erkek çocuğudur.)
Aysel:
-
Çabuk bırak o elindekini yere.
Boyacı: (çocuk yüzünü dönerek gülümser )
Nezihe:
-
Hadi evladım o yerden aldığın sigarayı bırak. Hem mikrop yuvasıdır o hem kötü bir alışkanlıktır.
(Aysel elindeki sigarayı yere söndürür ve izmariti elinde saklar.)
Aysel:
-
Hem daha senin yaşın kaç başın kaç ki birde sigara içiyorsun?
Boyacı:
-
Yaaa teyze git işine yaa kaç yaşına gelmişsin sen de hala sigara içiyorsun.
Nezihe:
-
Ne biçim konuşuyorsun sen? Terbiyesiz!
(Aysel şaşırmış ve utanmıştır tam bir şeyler söyleyecekken susar. Ellerini sinirli bir şekilde açıp kapatır.)
Boyacı:
-
Yalan mı teyze bana kızıyor kendi içiyor AllahAllah…
Simitçi:
-
Ulan bacaksız! Sen ne geziyorsun buralarda? ( çocuğun üzerine yürüyerek) Ben sana demedim mi bir daha seni burada görmeyeceğim diye!...
(Aysel ve nezihe bir anda ayağa kalkarak adamın önüne geçerler) (kollarını açarak adama engel olurlar.) ( çocuk yere kapanarak başını dizlerinin arasına alır ve titremeye başlar.)
Nezihe:
-
Sen ne yaptığını zannediyorsun? Bir parça çocuğa vuracak mısın?
Simitçi:
-
Onun bir o kadar da yerin altında var hanım efendi. Hırsızın teki. Geçen gün simit çalarken yakaladım. (Elini sallayarak) Hem de kaç kere!..
nezihe:
-
Banabak! kendine gel! bacakkadarçocuğavurulur mu hiç?
Aysel:
-
Kendi boyunda birine bulaşsana sen?
( çocuk yerden kafasını kaldırır. )
(ağlamaklı bir ses tonu ile)
Boyacı:
-
Beni her gün dövüyor abla!
Aysel:
-
Sen de sus bakayım. az önce bana söylediklerini unutmadım.
( çocuk yerden kalkar arkasını döner)
( nezihe adamı kolundan hafifçe iterek )
Nezihe:
-
Hadi kardeşim hadi... hadi tezgahının başına git.
Simitçi:
-
Abla siz bunu tanımadığınız için böyle davranıyorsunuz. hem dayak cenneten çıkmadır!
(Aysel ve nezihe bir birlerine bakarak)
Aysel:
-
Az önce ne konuştuk? bak yine aynısı işte görüyor musun? hep bu eski ve geri kalmış zihniyet? ( simitçiye döner ellerini beline koyar)
-
bu güne kadar dayak ile neyi hallede bildiniz beyefendi?
Simitçi:
-
Biraz sonra görürsün neyi hallettiğimi! ( arkasını döner ve tezgâhın başına gider)
Nezihe:
-
Hey sen şimdi bizi tehdit mi ediyorsun?
Aysel:
-
Ne kadar kaba ve saygısız bir insansın sen?
Boyacı:
-
Abla hep böyle...( susar ve sinirli bir şekilde çocuğa parmağını sallar)
(nezihe ve Aysel aynı anda)
(simitçi başını sağa sola sallar) ( bir kaç saniye sonra ben size gösteririm der gibi başını öne doğru sallar)
Simitçi:
-
Simiiiiiiiiit... Tazeler burada simiiiiiiiiiiiiiiiiittt...
(nezihe arkası dönük çocuğu omuzlarından tutup çevirir.)
Nezihe:
-
Küçüğüm senin sıkıntın ne? Neden sigara içiyorsun neden büyüklerine saygısızca davranıyorsun?
Boyacı:
-
Öyle olmasaydım şimdi burada olmazdım.
Aysel:
-
Bak seeen? Neredesin ki? Senin yaşıtların şuan okulda ve ders görüyorlar!
Boyacı:
-
Eğer eve akşam elli lira götürmezsem babam beni ne yapar biliyor musun?
Nezihe:
-
Baban senin çalışmanı mı istiyor?
Aysel:
-
Bu yaptığı babanın suç biliyorsun değil mi?
Boyacı:
-
Evet biliyorum. Fakat annem yatalak hasta ve evde başka kimse yok. Babam da olmazsa anneme kimse bakamaz.
Nezihe:
-
Annen hasta. Sen evde ki tek çocuksun. Baban seni çalıştırıyor.
Boyacı: (Nezihe Hanımın lafını keserek)
-
Hayır bir de ablam var. İşte çalışıyor oda fabrikada.
Aysel:
Boyacı:
-
Yok o ilkokulda annem sakatlanınca bıraktı.
Simitçi:
-
Ablası da bunun aynısı! Bir hırsız da o...
Aysel:
-
Şuan sizinle konuştuğumuzu sanmıyorum. Beyefendi.
Nezihe:
-
Siz lütfen karışmayın beyefendi.
Boyacı:
-
Benim ablam namusu ile para kazanıyor. Senin eşinde çalışıyor hem bu ayıp bir şey değil!..
( içeriye elinde şarap şişesiyle aksak aksak yürüyen bir adam girer ve sahnenin ortasında yere düşer) ( bir süre hareketsiz kalan adama doğru simitçi nezihe ve Aysel yönelince) adam yerden kalkmaya çalışır fakat başaramaz.) adama kimse dokunmamaktadır.)
Şarapçı: ( üzerinde yırtılmış eski ve kir içinde bir pardösü, ayağında yırtılmış ve çamur içinde ki botları saçı sakalı birbirine karışmış başında gözlerinin önüne kadar inen kirli gri renkte bir beresi olan bir tiptir.)
-
Lanet olsun dünya sanaaaaaa....Her şeyimi aldın ulan!...
(nezihe ve Aysel geriye doğru çekilirler.) ( simitçi adamı olduğu yerde doğrultur.)
Simitçi:
Şarapçı:
-
Heee iyiyim ne olacak... (boyacı çocuğa dönerek?)
-
Hani lan paralar?
Boyacı:
-
Baba daha biriktiremedim!
Şarapçı:
-
Ulan sabah beri ne bok yedin sokaklarda? Git eve çabuk! Annen yere düşmüş. Ben gidemiyorum. Git bak!.. Git bak ne olmuş.. Gel bana haber ver!...
Boyacı: ( yerinden ok gibi fırlayarak boya sandığını yere atar ve koşmaya başlar ve koşarken)
-
Anneeeeeeeeeeeee(bağırarak diğer köşeden çıkar)
Aysel:
-
Sen o giden çocuğun babası mısın?
Şarapçı:
(Aysel ve nezihe banka geri, otururlar) ( adam yerinden kalkar ve simitçinin yanındaki kaldırıma oturur.)
Nezihe:
-
Çok insan tanıdım. Çok insan gördüm. Fakat senin kadar vicdansız ve umursamaz birini hiç bu kadar yakından görmemiştim. Gerçekten gece uyurken huzur buluyor musun? Bu yaptıklarının Allah katında cezasını hem bu dünyada hem de ahirette fitil fitil çekeceğini biliyor musun? Çocuklarının ve eşinin hakkını bu şekilde haram ile yerken bunların hesabının sorulacağını biliyor musun? ( gözleri dolar ve konuşamaz)
Aysel:
-
Sana hiç bir şey söylemek gerekmiyor aslında... Nezihe sen neden hırpalıyorsun ki? Baksana adam şimdiden yaptıklarının cezasını çekmeye başlamış. Haline bir bak. Pislik içinde. Kokusu ta buraya geliyor. Allah’ın cezası yok diyemez hiç kimse!
Simitçi:
-
H
-
Herkes ezberden, ezberden konuşuyor! Bu adam bir zamanlar bu muhitin ez zengin adamıydı. Oğlu okula gönderirken kaçırdılar ondan sonra böyle oldu.
Aysel:
Şarapçı:
Aysel:
Şarapçı:
Nezihe:
Şarapçı:
-
Eeeee o zaman ne halt etmeye yorum yapıyorsunuz.. (şişesini havaya kaldırarak içinde kalan şarap damlalarını diliyle yalar) ( şarap şişesini yere atar)
Simitçi:
-
Abi bak burada ne var (diyerek. Tezgâhın altından bir şarap şişesi çıkarır.)
Aysel:
-
Sen ne biçim bir insansın yaaa?
Nezihe:
-
Sok hemen o şişeyi yerine adam ayakta duramıyor! Görmüyor musun?
Şarapçı: ( gülerek söyler )
-
Getir bakalım arif onu babasınaaaa
Nezihe :(ayağa kalkar ve simitçinin elinden şişeyi alır Aysel’e verir.)
-
Şunu kaldır. Gözüm görmesin.
Aysel: (şişeyi alır)
Simitçi:
-
Sen ne yaptığını zannediyorsun? Be kadın.
Nezihe:
-
Ağzını topla! Terbiyesiz herif seni!
Paltolu adamlar:
(içeriye iki tane adam, üzerlerinde koyu renkte palto takın elbiseleri ile kollarından tuttukları dayak yemiş bir genç kızı getirir ve şarapçının yanına bırakırlar.)
Paltolu adam1:(sahnenin diğer köşesinde durarak simitçiye)
(nezihe ve Aysel bir birlerine bakarak olanlara bir anlam vermeye çalışmaktadırlar) ( şarapçı adam yanın duran kıza dönerek)
Şarapçı:
Kız: ( üzerinde kot pantolonu ve kazağı olan kazağının üzerine de ince bir hırka giymiş, ayağında yarım boğazlı eski botları olan. Saçı başı dağılmış yüzünde hafif morluklar bulunan makyajı akmış 16 - 17 yaşlarında genç bir kızdır.)
Şarapçı: ( sinirli bir şekilde)
Kız:
Şarapçı: (elini havaya kaldırır. yumruğunu sıkar kıza vuracakken ıskalar ve yere yığılır)
paltolu adam1:
-
Efendiii kızın yanlış işler peşinde koşuyor! işten çıkarken arabaya binerken gördük. engel olduk. adamın yolunu verdik. kızını da zorla aldık arabadan!
Nezihe:
Paltolu adam2: (alaycı bir tarifle)
-
Pardon hanım efendi siz kimsiniz?
(simitçi Aysel ve Nezihe Hanımın yanına gelerek)
Simitçi:
-
Bayanlar yerinizde olsam karışmam!
Paltolu adam2:
-
Biz mahallenin namus bekçileriyiz. Bu sahipsiz kızı zengin piçlerine yedirmeyiz abla!
Kız: ( zorlanarak ayağa kalkar )
Şarapçı:
Kız:
-
Allah senin belanı versin! sen ne biçim bir insansın ( oturmakta olan şarapçıya bir iki tekme atarak ) beni ne hale getirdin cani adam!
(Aysel ve nezihe ayağa kalkarak kızı durdururlar.) ( oturdukları banka oturturlar.)
nezihe:
-
Sakin ol evladım. istersen hemen bir taksi çağırıp buradan gide biliriz.
Aysel:
-
Evet, evet gidelim hemen buradan.
Boyacı: (boyacı çocuk koşarak içeri girer.)
-
Babaaaaaa.....Babaaaaa....
(aniden babasının önünde durur. ve ablasını görür.)
(arkasını döner ve paltolu adamları görünce adamlara koşarak, adamlara yumruk atmaya çalışır.)
(adamlar çocuğu engeller ve yere iterler sonra arkalarını dönerek sahneden çıkarlar.)
Boyacı: (ağlamaklı ses tonu ile.)
-
Baba bütün bunları sen yaptın. Ablamı okuldan aldın. Kendini alkole verdin. Beni okuldan aldın. Yeter artık.senin acını bizde yaşıyoruz. Fakat şu halimize bak.
( ağlar ) (iç çekerek)
-
Annemi hastaneye götürdüler. Git bir bak yanına! Yeter artık!
Kız:
-
Ne? Ne dedin sen arif? Annemi hangi hastaneye götürmüşler?
Boyacı:
-
Numune hastanesine yataktan düşünce kafasını çarpmış. Ben gittiğimde ambulans gidiyordu yetişemedim. ( ağlar yine)
Nezihe: Hadi hadi hadi kalkın hastaneye gidiyoruz.
(Ayselçantaları toplamaya başlar.)
Kız:
Boyacı:
-
Neden? burada kalıp babamın başında ona destek mi olacaksın? Bıraksanaaaaaa bırak bırak! Sende giderek ona benziyorsun!
Kız:
-
Ne yapayım arif? Okutmadı. yaşım geldi geçti. Arkadaşlarım üniversiteye gidiyorlar. onların içinde olmak istemiyorum artık. Benim ait olduğum yer burası.
Şarapçı: (yerinden kalkarak kızına döner )
-
Sen ne halt ediyordun o arabada?
Kız:
-
Sana ne? seni ne ilgilendirir.
Şarapçı:
-
Bana cevap ver! Ne yapıyordun arabada?
Kız:
-
Baba her şeyime burnunu soktun. Şu yaşıma kadar hep senin dediğin oldu! Yeter bırak yakamı. ya benimle kalırsın. Ya da burada kalır ne halin varsa görürsün!
Nezihe:
-
Kızım sen neler diyorsun? Aysel taksiyi arar mısın?
Aysel:
-
Hemen arıyorum hemen. (arkasını döner ve taksiyi ara)
Simitçi:
-
Hayır hayır da size ne oluyor? Bırakın aile meselesi sizi ne ilgilendirir kardeşim?
Nezihe:
-
Ben kadın der. derneğinin başkanıyım. Bu gibi sorunları çözmek ve kadın haklarına sahip çıkmak için hizmet veriyorum.
Aysel:
-
Sana ne be adam? Senin ne faydan var bu insanlara?
Kız:
-
Siz karışmayın ben ne yapacağımı biliyorum sizlere ve sizin gibilere ihtiyacım yok.
Boyacı:
-
Ben gidiyorum hastaneye abla! sen bilirsin.
( babasına dönerek)
-
Senin zaten gelecek halin yok. (sahneden çıkarken yerde duran sandığa bir tekme atar ve çıkar)
Şarapçı:
-
Git. Giiiiiiit... Ananın yanına git! O bakar sana...
Aysel:
Simitçi:
-
Hanım efendi sizde şu kızı da alıp götürün.
kız:
-
Neden herkes benim hakkında karar veriyor?
Şarapçı:
-
Kalk git. sende git... Gidin başımdan?
Nezihe: ( simitçi tezgâhına kadar kızın koluna girerek yürürler.)
-
Tamam hadi şuradan gidelim.
Şarapçı: Nereyeeeee?
Kız: (kız arkasını dönerek)
Aysel:
Simitçi:
-
Boş ver abi. biz biraz burada duralım. Sonra bizde gideriz.
(şarapçı yerinden doğrulur.)
Nezihe:
-
Önce hastaneye. sonra kızını kadın der. derneğine götüreceğim. Bu şekilde bir hayat yaşamasına göz yumamam! Artık bir kızın yok. Onunda hakları var ve onları artık özgürce kullanabilecek.
Şarapçı:
-
Benden son kalan varlığımı da alamazsınız.
(şarapçı paltosunun cebinden bir bıçak çıkartarak Nezihe, Aysel ve kızının üzerine yürür.)
( nezihe, Aysel ve kız geri geri giderken düşerler. Simitçi Şarapçının üzerine atılmaya çalışır.) olacakları engellemeye çalışırken, sahnedeki herkes bir anda donar.) ( spotların hepsi söner sadece hareketli spot Nezihe Hanımın üzerindedir.)
(Nezihe yerden kalkar.) ( Sahnenin önüne doğru gelir)
Nezihe:
-
Ülkemizde her yıl yüzlerce cinayet vakası işlenmektedir. Sadece bu yıl sekizyüzkırkiki kadın cinayeti işlendi. Bunların büyük bir çoğunluğu kıskançlık ve cinnet vakaları olarak kayda geçti. Çocuklarımızın ilk öğretmenlerine olan bu şiddet eğilimini önlemek öncelikle kadınlarımızın eğitimine daha fazla önem verilmesi gerekiyor.
Aysel: ( Aysel yerinden kalkar ve spot Aysel’i takip eder. Aysel Nezihe Hanımın yanına gelir.)
-
Kadınlarımızın uğradığı bu şiddet hem ailelerin parçalanmasına hem yetişecek olan yeni nesiller üzerinde bir çoktravmatik vakaya yol açmaktadır. Bunun önüne geçilmesinin tek yolu toplum olarak kadınlarımıza daha saygılı ve duyarlı olmaktan geçiyor. Farkında olmasanız bile, çocuklarınızı yetiştirecek olan anneler, kadınlardır. kadınların haklarını kısıtlamak, geleceğinizi kısıtlamak ile aynı anlama gelir.
Kız: ( kız yerinden kalkar.) ( spot kızı takip etmektedir.) ( zaten perişan halde olan kız başını yerden kaldırmadan nezihe ve Aysel’in yanına gelir.)
-
Eğer sizler bu tür olaylara engel olmazsanız geleceğinizi yani bizleri kaybedeceksiniz.
(nezihe, Aysel ve kız bir ağızdan)
-
Biz kadınlar sizlerin aydınlık olan yüzünüz olarak, tek bir isteğimiz var! Geleceğinizi karartmayın! (ele ele tutuşurlar)
(nezihe ve Aysel diz çöker ve kıza doğru dönerler)
Kız:
-
Eğitimsiz, haklarından mahrum bir kadın ancak kendisine verilen acılar ile sizlere böyle bir gelecek verebilir. (spot simitçi ve Şarapçıya döner) karanlıkta kalan nezihe ve Aysel ayağa kalkarak kız ile bir adım daha öne gelirler) (spot bir kez daha nezihe Aysel ve kızı gösterir)
Hepsi bir ağızdan:
-
Bizim karanlıkta olmamız demek....
spot söner perde çekilir.
Dostları ilə paylaş: |