KAZIYYE 270 KAZIMIRSKI
Albin (Albert) de Biberstein (1808-1887) Polonya asıllı Fransız şarkiyatçısı.
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Fransa'da yaşamış, eserlerini çoğunlukla Fransızca yazmıştır. Asıl şöhretini borçlu olduğu Kur'an tercümesinin kapağında isminin altına koyduğu unvan kaydından Fransa'nın İran büyükelçiliğinde mütercimlik yaptığı anlaşılmaktadır.
Kazimirski'nin çalışmalarının en önemlisi LeKoran'dır (Paris 1840). Tercümenin henüz müellif hayatta iken on sekiz defa basılması 271 ve ölümünden sonra da -bazısı Georges Henri Bousquet ve Muhammed Erkün (Arkoun) gibi ilim adamlarının önsözleriyle- basılmaya devam etmesi 272 gördüğü yoğun ilgiyi yansıtmaktadır. Regis Blachere, 1840 yılının Kur'an'ın Avrupa dillerine çevrilmesi tarihi bakımından hayli önemli olduğunu belirtip bu yıl yapılan iki çeviriden birinin Ludwig Ullmann'a ait olduğunu, en çok rağbeti ise Kazimirski çevirisinin gördüğünü söyledikten ve eserin yeni baskıları sırasında yazarı tarafından sürekli iyileş-tirildiğini ifade ettikten sonra başlıca özelliklerini şöylece özetler: "Çok titiz olmayan bir okuyucu için Kur'an'a saygılı bir şekilde hazırlanmıştır; dili ve üslûbu zarif olup okunması nisbeten rahattır.273 İspanyolca'ya ve Rusça'ya da çevrilen eser 274 Jule la Baume'un Kur'an üzerine hazırladığı konu indeksinde de 275 esas alınmıştır.276
Âyetlerin numaralandırılmasında Flü-gel'in mushafındaki sistemi benimseyen Kazimirski. çalışmasının başına Hz. Mu-hammed'in hayatı ile Kur'an ve İslâm hakkında kendi görüşlerini içeren otuz dört sayfalık bir giriş koymuş, ayrıca çevirinin hemen her sayfasına ilgili âyetlerin yorumu niteliğinde notlar düşmüştür; kaynak göstermemekle birlikte bu notların büyük ölçüde klasik tefsirlerden faydalanılarak yazıldığı anlaşılmaktadır. Maracci'nin Latince ve George Sale'in İngilizce tercümeleri ve açıklamalarından faydalanmakla birlikte tercüme doğrudan doğruya Kur'an'dan yapılmış ve bu durum, Avrupa dillerine daha önce yapılan Kur'an tercümelerinin çoğu birbirinden istifadeyle hazırlanmış olduğu için kitabın kapağına, "Arapça aslından tercüme edilmiştir" şeklinde bir not konularak belirtilmiştir. Titiz bir çalışmanın ürünü olan eserde benzerlerine göre ilmî tarafsızlık ilkelerine daha çok sadık kalınmışsa da girişte İslâm dini, Hz. Peygamber ve Kur'an hakkında bazı yanlış bilgi ve değerlendirmelerin yer alması dikkat çeker. Müellif Kur'an'ın ahlâkî, dinî, medenî ve siyasî emirlerin rastgele ve
irtibatsız şekilde harmanlanmasından ibaret olduğunu, bunların arasına âhiret hayatına dair bazı müjdelerin ve uyanların serpiştirildiğini söylerken âyetlerin geliş sistemi, nüzul sebepleri, metnin üslûbu gibi konularda yeterli birikime sahip bulunmadığını ortaya koymaktadır. Yine geçmiş peygamberler ve kavimlerle İlgili kıssaların bazan aynen, bazan da küçük farklarla Kitâb-i Mukaddesken aktarıldığı yolundaki ifadesi. Kur'ân-ı Kerîm'in Kitâb-ı Mukaddes gibi bir tarih kitabı üslûbu taşımadığı ve olaylardan alınması gerekli dersleri öne çıkardığı gerçeğini göremediğini göstermektedir. Hz. Mu-hammed'in Araplar'ın peygamberi ve Kur'an'ın da Allah'ın bu millete mesajı olduğu. Peygamber'in mucizesi bulunmadığı, kendisine nisbet edilen mucizelerin sonradan uydurulduğu gibi temelsiz görüşleri yanında Vehhâbî mezhebinin Kur-'an'm i'câzını kabul etmediği yolundaki iddiasının da gerçekle ilgisi yoktur. Bazı âyetlerin yorumları sırasında verdiği ön yargılı ve yanlış bilgiler de tercümenin ihtiyatla okunmasını gerektirmektedir.
Kazimirski Le Korctn'dan sonra, büyük ölçüde Alman şarkiyatçısı George Wilhelm Freytag'ın Arapça-Latince sözlüğüne dayanarak hazırladığı İki ciltlik bir Arapça-Fransızca sözlükle 277 notlar ve Fransızca çevirileriyle birlikte binbir gece masallarından bazı parçaları 278 yayımlamış. Sa'dî-i Şîrâzî'nin Gülistân'tn-dan Polonya diline yaptığı bir çeviriyi (Paris 1876), İranlı şair MinûçihriDâmegânf-nin divanından bazı parçaları (Versailles 1876) ve ardından başına 154 sayfalık bir giriş koyarak divanın tamamını yine Fransızca çevirileriyle birlikte neşretmiştir (Paris 1886). Kazimirski'nin bir de Fransızca -Farsça sözlüğü bulunmaktadır (Beyrut1975, 1992).
Bibliyografya :
M. Kasimirski, Le Koran, Paris 1869, s. [-XXXIV; V. Chauvin. Bibliographie des ouurages arabes, Liege 1903, X, 79-84, 11l;Ebü'[-Kâsim-ı Sehâb, Ferheng-i Hâoerştnâsân, Tahran, ts., s. 207; R. Blachere, Introduction au Coran, Paris 1959, s. 271-272; Necîb e!-Akiki. el-Müsteşri-kûn. Kahire 1980, II, 498-499; WoridBiblİog-raphy Transtations ofthe Meanings oflhe Holy Qur'an(haz. ismet Birıark-Halit Eren], İstanbul J986, s. 187-194; Muhammed Hamîdullah, Kur'ân-ı Kerîm Tarihi[trc. Salih Tuğ], İstanbul 1993, s. 105, 146, 194. Suat Yıldırım
KAZVİN
İran'da şehir ve aynı adı taşıyan idarî bîrimin merkezî.
Elburz dağlarının güney eteğinde, Tah-ran'ın 150 km. kuzeybatısında ve denizden 1290 m. yükseklikte kanalların suladığı bağlar, bahçeler arasında yer alan bir tarım pazarı ve sanayi merkezidir. Nüfusu 309.500'dür (2001 tah.). Sâsânî Hükümdarı I. Şâhpur tarafından milâdî250 yılına doğru, Deylemîler'in akınlarına karşı imparatorluğun kuzey sınırlarını koruma amacıyla bir garnizon olarak kurulmuştur.
Hz. Ömer zamanında Berâ b. Âzib tarafından bir süre kuşatıldıktan sonra sulh yoluyla ele geçirildi (24/644) ve halkı İslâmiyet'i kabul etti. Buraya ilk defa bir şehir görünümü kazandıran kişi, Hz. Osman döneminde İrak genel valisi olan Velîd b. Ukbe'nin tayin ettiği vali Saîd b. Âs'tır. Hârûnürreşîd'in başlattığı surların yapımı 254'te (868) Mu tez- Billâh zamanında tamamlandı. Hârûnürreşîd şehre bir de cuma camisi yaptırıp bakımına çeşitli vakıflar tahsis etmiştir. Kazvin, Abbasîler döneminde Hazar kıyısındaki Şiîler'le halifelik kuvvetleri arasında mücadele alanı oldu. Kevkebîler'le Şiîler'in burada çıkardıkları isyanlar Mu'tez-Billâh'in kumandanı Mûsâ b. Boğa tarafından bastırıldı. Bu dönemde özellikle surların tamamlanmasından sonra şehrin artan nüfusu esas itibariyle Arap'tı ve şehirliler kendilerinin fâtih Araplar'ın çocukları olduklarını söylerlerdi. Mu'tasım-Billâh'in vali tayin ettiği Fahrüddevle Ebû Mansûr el-Kûfî. Kazvin'i kısa bir süre hariç yaklaşık kırk yıl yönetti. Şehir 251'de (865) Ali evlâdının, 293'te (905-906) Sâmânîler'in hâkimiyeti altına girdi. Ertesi yıl Hamdullah el-Kaz-vînî'nin mensup olduğu Müstevfîler ailesi şehrin yönetimini ele geçirdi ve yirmi yedi yıl boyunca elinde tuttu. 304'te (916-17) Sâcoğulları'ndan Yûsuf b. Ebü's-Sâc'ın saldırısını püskürten Esfâr b. Şîreveyh kendisini Kazvin hâkimi ilân etti. Şehir 318'de (930) Büveyhîler'in, 420'de de (1029) Gazneliler'in idaresine girdi.
Tuğrul Bey zamanında Kazvin'i alan Selçuklular, XI. yüzyılın ortasından XIII. yüzyılın başına kadar burayı çok azı günümüze ulaşan çeşitli mimari eserlerle süs-lediler; bunlardan Mescid-i Cum'a ve Med-rese-i Haydariyye hâlen ayaktadır. Şehir daha sonra Hârizmşahlar'la Moğollar arasında hâkimiyet mücadelesine sahne oldu. Moğollar Alamuftaki İsmâilîler'in sonunu getirmeden Önce 617'de (1220) Kazvin ahalisini kılıçtan geçirdiler ve birçok Türk- Moğol kabilesini buraya iskân ettiler. Bu durum Türkçe'nin nüfusun büyük bir bölümü tarafından kullanılmasına yol açtı. Mengü Kağan 651'de (1253) İftihârüddin Muhammed'i buraya vali tayin ederekyaklaşıkyarım asır sürecek olan İftihârîler dönemini başlattı. Gâzân Han zamanında karışıklıklar çıktı ve halkın çoğu şehri terketti; cuma namazları kılmarnadı.
Karakoyunlu Kara Yûsuf'un İrâk-ı Acem'i fethetmekle görevlendirdiği Bis-tam Bey tarafından Karakoyunlu topraklarına katılan Kazvin, Timur'un oğlu ve halefi Şâhruh zamanında el değiştirdi. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah, Şâh-ruh'un vefatı üzerine (851/1447) Kazvin'i ülkesine kattı.
Kazvin Safevîler'in yönetiminde önem kazandı; zira batıda Osmanlılar'a. kuzeydoğuda Özbekler'e karşı önden giden savaşçılar için bir üs durumunda idi. Tebriz Osmanlilar'ca ele geçirildiğinde Şah Tahmasb idare merkezini buraya taşıdı (1555). Kazvin başşehir iken Rusya ile Avrupa arasındaki ticaretin gelişmesinde aktif rol oynadı ve büyük bir refaha kavuştu. XVII. yüzyılın başında buraya gelen çok sayıda Avrupalı seyyahın gözlemlerine göre Kazvin İsfahan'dan sonra imparatorluğun İkinci büyük şehriydi. 1674'te şehri ziyaret eden Chardin surların yıkıntı halinde olduğunu söyler. Safevî döneminden bugüne kalan tek önemli yapı, eski şehrin doğusundaki harap vaziyette bulunan Şah Tahmasb Sarayı'dır. Afganlar 1722'de Kazvin'e girdilerse de ertesi yıl İsfahan'a doğru çekilmek zorunda kaldılar. Şehir 1726'da Osmanlılar'a boyun eğdi, fakat kısa sürede geri alındı.
XIX. yüzyılda Kaçarlar'ın hâkimiyetinde Kazvin biri TYabzon. diğeri Hazar üzerinden Avrupa'ya giden başlıca iki ticaret yolunun kesişme noktasında bulunmasından dolayı çok parlak günler yaşadı. Yüzyılın sonunda Tahran Kazvin telgraf hattının ve şehri Tahran. Tebriz, Hemedan ve Enzeli'ye bağlayan modern yolların inşa edilmesi durumunu daha da güçlendirdi. Fakat Kazvin'de nüfusun yavaş arttığı görülür; XIX. yüzyılın başında25.000 civarında iken XX. yüzyılın başında ancak 40.000'e çıkmıştır. 1966"da 88.106 olan nüfus 1976'da 139.258'e, 1986'da 248.591'e ulaşmıştır. Mescid-i Nebî (Şah Camii), Şehzade Hüseyin Türbesi gibi dikkat çeken yapılar bu dönemde inşa edilmiştir. Şehir 1906 İran Meşrutiyet İnkı-lâbı'nda önemli bir rol oynamamakla beraber 1918'de Gîlân'da patlak veren Cen-gelîler isyanına karşı mücadelede temel hizmet gördü. Kazvin 196O'lı yılların başında endüstrileşme sebebiyle büyük bir gelişme gösterdi; burada özellikle makine ve elektrikli aletler üzerine çeşitli tesisler kuruldu. Ayrıca Tahran- Kazvin otoyolu hizmete girdi. Kazvin'den hemen her ilim dalında birçok âlim çıkmış ve Kazvînî nisbesiyle meşhur olmuştur.279
Bibliyografya :
Belâzürî, Fütûfru'l-büldân(nşr. deGoeie), Le-iden 1866, s. 280, 318, 321, 324; "teberi. Târih (Ebü'l-Fazi), bk. İndeks; Mes'ûdl. Mürûcü'z-ze-/leb(Meynard), bk. İndeks; Sem'ânî. el-Ensâb, X, 136-139; Yâkût Mu'cemü'l-büldân(Cündî). IV, 389-391; Bündâri, Zübdetü'n-Nusra (Bursları), bk. İndeks; Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âsârü'l-büâd (nşr. F. Wüstenfeld), Lei-den 1848, bk. İndeks; Müstevfî. Târih-i Güzide (Nevâî), s. 13, 205, 219, 328, 409, 412, 762, 764; a.mif., Nüzhetü'l-kulüb{St:an%e). s. 36, 53, 55-60, 195, 203, 217, 220-223, 281-282; M. AIİ Gülrîz, Minudâryâ Bâbü'l-cennâ-yi ffaz-uın. Tahran 1969-70, İV/4, s. 97-132; 1V/5-6, s. 156-210; R. N. Annells v.dğr., Expianatroy Text of the Qazuin andRasht Quadrangles Map 1:250.000, Teheran 1975; Hüseyin Müderrisi Tabâtabâî, Berki ez Târîh-İ Kazuîn (nşr. Seyyid Mahmûd Mar'aşî). Kum 1361; Fr.de BIois.'The I ftikh ariyan of Qazvin", iran and iranian SLu-dies, Essays in Honor oflraj Afshar, Princeton 1998, s. 13-23; A. Amirshahi. "Le developpe-ment: de la ville de Qazwin jusqu'au milieu du V1II7X1VC siecle",/?£/, XLIX/1 (1981), s. 1-42; Hüseyin Kulî Sütûde, '"Târîhçe-iKazvîn", Berre-sihâ-yi Târihî, IV/4, Tahran 1969, s. 97-132; İV/ 6 (1970), s. 165-210; Cl. Huart, "Kazvin", İA, VI, 527-528; A. K. S. Lambton, "Ka2Wm", El2 (Ing.]p IV, 857-862; R. M. Hillenbrand, "Kazwin |Monuments|", a.e., !V, 862-863. Marcel Bazın
Dostları ilə paylaş: |