Sözcükler; canlı, cansız, soyut, somut bütün varlık ve nesnelerin, bu varlık ve nesnelerle ilgili durumların, niteliklerin dildeki karşılıklarıdır.
Nesnelerin, duygu ve düşüncelerin zihindeki tasarım biçimine kavram denir.
Sözcükler, bir kavram birimidir.
Dil, göstergelerden oluşur.
Her kelime bir göstergedir.
İletişimde göndericinin alıcıya gönderdiği ileti göstergelerden oluşur.
Göstergenin gerçek dünyadaki karşılığına gönderge denir.
Söz gelimi “masa” kelimesi bir gösterge, masanın kendisi ise göndergedir.
Her gösterge, gösteren ve gösterilen olmak üzere iki ögeden oluşur.
Bir sözcüğe iki farklı yönden bakılabilir:
Biçim yönünden: Biçim, sözcüğün, herhangi bir şeyin duyular aracılığıyla algılanabilen yönünü gösterir. Sözcüğün biçim yönü kişiden kişiye değişmez. “t.a.v.ş.a.n” seslerinden oluşan gösteren sözcüğün biçim yönüdür.
Anlam yönünden: Sözcüklerin biçim boyutunun yanında bir de anlam boyutu vardır. Sözcüğün anlamı ise kullanıldığı cümleye göre değişir.
KAPSAM: kavram bir varlığın adıdır, buna sözcük diyoruz. Bir de sözcüğün anlam kapsamı var: Sözcüğün cümle içinde, bağlamda, öteki sözcüklerin varlığıyla kesinleşerek beliren kavramların her birine kapsam denir.
Gerçek anlam temel anlam ve yan anlam olmak üzere iki alt başlıkta incelenir.
TEMEL ANLAM ve YAN ANLAM
A)TEMEL ANLAM
İLK ANLAM
Bir sözcüğün zihinde yarattığı ilk çağrışım, akla getirdiği ilk anlama temel anlam denir.
Konuluş anlamı da denilen temel anlam, sözcüklerin başlangıçta yansıttıkları ilk ve asıl anlamlarıdır.
Boğazı yırtılırcasına bağırıyordu.
Bu sene tarlaları geç ektik.
Kuşun kanadındaki yarayı temizleyip bir güzel sardılar.
Mavi gömleğin üzerine yeşil kravat bağlanır mı hiç?
B) YAN ANLAM
Bir sözcüğün biçim ve işlev benzerliğinden dolayı bir başka nesne ya da kavrama ad olarak verilmesiyle, kazandığı yeni anlamlara yan anlam denir.
İniş sırasında yan yatan uçağın kanadı parçalandı.
İstanbul’da boğaz manzaralı ev bulmak kolay değil.
Köprünün ayaklarını sağlamlaştırma çalışmaları başlamış.
Nehrin kollarından biri de bu köyden geçiyor.
2.MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yeni anlamdır.
Bir kelimenin cümle dışında tek başına mecaz anlamı karşılaması mümkün değildir. Kelime cümle içinde diğer kelimelerle birlikte kullanıldığında mecaz anlam söz konusu olabilir.
Yıllardır tek başına beş boğaza bakar.
Dün yine bizi ektin, alacağın olsun.
Hâlâ ailesinin kanatları altında yaşıyor.
Senin söylediklerin bizi bağlamaz.
MECAZ ANLAM KAZANMA YOLLARI
Mecaz, bir dilde, daha çok söz ve anlam sanatlarından yararlanarak oluşturulur.
Mecaz, bir anlatımı daha güçlü, daha güzel ve canlı kılar.
Mecazlar sayesinde bir duygu ya da düşünce çok daha kısa yoldan, yoğun bir biçimde ifade edilir.
Anlatımı güçlü ve çarpıcı kılmak için aralarında ilişki bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü olana benzetme söz sanatıdır.
Benzetme sanatında ikisi temel, ikisi de yardımcı olmak üzere dört öge bulunur. Benzeyen ve kendisine benzetilen, temel ögelerdir.
Benzeyen
Nitelikçe zayıf olan öge
Kendine Benzetilen
Nitelikçe güçlü olan öge
Benzetme Yönü :
Aktarılan özellik (Benzetme nedeni)
Benzetme Edatı :
Benzetmede ilgiyi kuran öge (gibi, sanki, misali, kadar...)
Annesinin elleri pamuk gibi yumuşaktı.
Ana sütü kadar temiz türküler
Kömür gibi kara gözlerin
Değirmen misali döner başım
Sükut su gibi dolar
Benzeyen
Kendisine Benzetilen
Benzetme yönü
Benzetme edatı
annesinin elleri
pamuk
yumuşaklık
gibi
türküler
Ana sütü
temizlik
kadar
gözler
kömür
karalık
gibi
başım
değirmen
döner
misali
sukut
su
dolamak
gibi
TEŞBİH-İ BELİĞ
(Güzel Teşbih)
Yalnızca “kendisine benzetilen” ve "benzeyen" unsurlarıyla yapılan benzetmelere "teşbih-i beliğ" (güzel benzetme) denir.
"Gülünce inci dişleri ne güzel parlıyor. "
Dünya zindan görünüyor gözlerime
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Benzeyen
Kendisine Benzetilen
diş
İnci
dünya
zindan
vatan
cennet
KISALTILMIŞ BENZETME
Bazı benzetmelerde benzetme yönü kullanılmayabilir. Buna kısaltmış benzetme denir.
Kutu gibi bir dairede oturuyordu
Rüya gibi bir yazdı
Benzeyen
Kendisine benzetilen
Benzetme edatı
daire
kutu
gibi
Türkiye
cennet
gibi
PEKİŞTİRİLMİŞ BENZETME
Kimi benzetmelerde benzetme edatı kullanılmayabilir. Bu tür benzetmelere pekiştirilmiş benzetme denir.
Sen gönlümde açmadan solan bir gülsün
Ufuk bir tilkidir kaçak ve kurnaz
Benzeyen
Kendisine Benzetilen
Benzetme yönü
Benzetme edatı
sen
gül
Açmadan solması
-
ufuk
tilki
Kaçak ve kurnaz
-
İSTİARE ( Eğretileme)
Bir sözü benzetme amacı güderek başka bir sözün yerine kullanmaktır.
İstiare de benzetmeye dayalı bir sanattır. Ancak benzetmede iki temel öge olan benzeyen ve benzetilen bir arada kullanılırken istiarede bu ögelerden sadece biri kullanılır.
A)AÇIK İSTİARE: Yalnızca kendisine benzetilenin kullanıldığı istiaredir.
B)KAPALI İSTİARE:
Benzetmenin temel ögelerinden benzeyenin kullanıldığı istiaredir.
Kapalı istiarede genellikle benzetme yönü kullanılır ve biz benzetme yönünden yola çıkarak hangi kavramlar veya varlıklar arasında bir ilişki kurulduğunu anlarız.
Her teşhiste, bir kapalı istiare vardır çünkü bu tür benzetmelerde kendisine benzetilen bir insandır ve söylenmemiştir. Her kapalı istiarede ise teşhis yoktur.
Gökten bereket yağıyor. (Yağmur yağınca toprak bereketlenir.)
Ölüm indirmede gökler. (Bomba, ölüme yol açar.)
Sanatçı - yapıt ilişkisi:
Duvardaki Picasso'yu hayranlıkla izliyorduk. (Picasso değil, Picasso’nun tablosu)
Orhan Veli'yi okumaktan hoşlanıyorum. (O. Veli değil, O. Veli’nin şiirleri)
Eşya - kullanıcı ilişkisi:
Raketler kıyasıya yarıştı. (Raket değil, tenisçi)
Edebiyatımızın güçlü kalemleri bir araya geldi. (Kalem değil, yazar.)
Yer - insan ilişkisi:
Köy erkenden uyanıp tarlaya gider. ( Köy kasıt, köyde yaşayan halktır)
Taksim yeni yılı coşkuyla kutladı. (Taksim’den kasıt, Taksimdeki insanlardır.)
Yön - yer ilişkisi:
O yıllarda Türkiye yönünü Batı'ya çevirmişti. ( Batı’dan kasıt Avrupa’dır.)
TEŞHİS
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları, insan gibi düşünerek insana özgü nitelikleri o varlıklara aktarmaya teşhis (kişileştirme) denir.
UYARI: Kişileştirme ve intak bir varlığa ya da nesneye insan özelliği kazandırır, bu nedenle de insana benzetilir. Benzetilen insan söylenmediği için de kişileştirmeler aynı zamanda kapalı istiareye örnek oluşturur.
Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti, eli kolu bağlıydı, ağlıyordu.
Vapurun vurulması, elinin kolunun bağlı olması, ağlaması teşhis söz sanatıdır
Sokak lambaları öksürüyordu
Yukarıda bulutlar yürüyordu
Sokak lambalarının öksürmesi, bulutların yürümesi teşhis söz sanatıdır.
İNTAK
İnsan dışındaki varlıkların konuşturulmasıdır. Özellikle fabllarda bu sanata sıkça rastlarız.
Konuşma insana ait bir özellik olduğu için her intak aynı zamanda bir teşhis (kişileştirme) sanatıdır.
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Beyitte Tuna nehri konuşturulmuş böylelikle intak ve teşhis yapılmıştır.
TARİZ
(İğneleme)
Söylenen sözün ya da kavramın tersini kastederek anlatma sanatıdır.
Tarizde sözün gerçek anlamı verilse de asıl amaç ters anlamının düşündürülmesidir.
Genellikle bir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak, eleştirmek için tarize başvurulur.
Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik
Şair "Neler yapmadık şu vatan için" derken aslında bazılarının hiçbir şey yapmadığını, ortalıkta nutuk atıp vatanını sever göründüğünü, her şeyin lafta kaldığını tariz yoluyla anlatmıştır.
KİNAYE
(Değinmece)
Bir sözü hem gerçek hem mecaz anlama gelebilecek şekilde kullanma sanatıdır.
Kinayede asıl anlatılmak istenen, mecaz anlamdır.
Atasözlerimizde de kinaye örneği çoktur.
Gözü karadır benim yârimin
Aşar gelir engellerin
“Gözü karadır” sözü korkusuz anlamında kullanılmıştır. Aynı zamanda yârin gözü kara olabilir.
Dikensiz gül olmaz.
Gerçek anlam : Gülün dikeni vardır.
Mecaz anlam : Her güzelliğin bir kusuru vardır.
3.DEYİM ANLAM
Deyim, birden çok sözcüğün bir araya gelerek yen bir anlam oluşturduğu söz öbekleridir.
Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, üzerinde değişiklik yapılamaz.
Deyimlerde öğüt kavramı yoktur, kişinin o andaki duyguları ve düşünceleri dile getirilir. Atasözü ve deyimlerin arasındaki en temel fark da bu özelliktir.
Sözcükler genellikle mecaz anlamlıdır.
Kısa ve özlüdür. En az iki sözcükten oluşur.
Bazı deyimler bir öyküye dayanarak meydana getirilmiş olabilir.
Bazı deyimler karşılıklı konuşma biçiminde yapılanmıştır.
Bazı deyimler cümle biçimindedir.
Deyimlerin bir kısmı sadece gerçek anlam ifade eder.
Deyimlerin çoğu fiilleri karşıladıklarından mastar biçimindedir.
Deyimler ad, sıfat, zarf ve eylem olarak kullanılabilir.
Bir Köroğlu bir ayvaz. ( bir öyküye ve olaya dayanan deyim)
Çayı görmeden paçaları sıvamak.
Pireyi deve yapmak.
Gözden düşmek
Takke düştü kel göründü.
Doluya koydum olmadı, boşa koydum dolmadı.
Ne şiş yansın ne kebap.
Dostlar alışverişte görsün
Tencere dibin kara / Seninki benden kara.
Aslan payını o aldı. (ad görevinde)
İşin püf noktasını unutmuş. (ad görevinde)
Kulağı delik kişidir o. (sıfat görevinde)
Suya sabuna dokunmadan bu iş de bitti. (zarf görevinde)
4.TERİM ANLAM
Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir.
Felsefe kavram, sanat imge, bilim ise terimler üzerine kurulmuştur. Terimlerin anlamı kesin ve değişmezdir.
Eksen, paralel, kutup (Coğrafya terimi)
Edat, yüklem, tamlama (Türkçe terimi)
Korner, smaç, set (Spor terimi)
II. SÖZCÜKLERDE ANLAM İLİŞKİSİ
5. EŞ ANLAMLI KELİMELER
(Anlamdaş)
Aynı kavramı karşılayan sözcüklere eş anlamlı sözcük denir.
Eş anlamlı sözcüklerin yazılışları aynı anlamları farklıdır.
Bugün Türkiye Türkçesinde kullanılan, her ikisi de Türkçe olan eş anlamlı sözcük sayısı oldukça azdır.
Eş anlamlılık genelde Türkçesiyle birlikte kullanılan yabancı sözcükler arasında görülmektedir.
Mecaz kullanımlı sözcüklerin eş anlamlısı aranmaz / olmaz.
Ses yapısı (yazılışı) aynı, anlamları ayrı olan sözcüklere sesteş sözcük denir.
Dil içinde birbiriyle anlam bakımından hiç ilgisi olmayan iki varlık, nesne ya da kavramın ses ve yazım yönünden aynı niteliğe sahip olması eş sesli sözcükleri oluşturur.
gül → çiçek gül → gül(mek) eylemi, çay → dere çay → bitki, sır → gizli kalan sır → bir çeşit boya, yaz → mevsim yaz → yaz(mak) eylemi
Aşağıdaki sesteş sözcüklerin anlamlarını siz belirleyiniz.
yan (………………) yan (………………)
var (………………) var (………………)
kır (………………) kır (………………)
iç (………………) iç (………………)
dal (………………) dal (………………)
8. YAKIN ANLAMLI KELİMELER
Türkçede bazı sözcükler, aynı anlamı karşılamasa da cümlelerde aynı anlamı karşılayacak şekilde kullanılabilir.
Eş anlamlı sözcüklerde birebir anlam eşitliği varken yakın anlamlı sözcüklerde anlamca yakın olma özelliği vardır.
UYARI: Yakın anlamlı sözcükler cümlede eş anlamlı olarak değerlendirilirse cümlede anlatım bozukluğu oluşur.
Açıklamak: anlatmak, ayrıntıları vermek, öğretmek
Yaklaşık: aşağı-yukarı, hemen hemen
Kavga: döğüş, didişme, çekişme
Fiyat: ücret
9. SOYUT
ve
SOMUT ANLAM
“dokunma - görme - işitme - koklama ve tat alma” duyularından biriyle algılanabilen kavramlar “somut anlamlı” dır.
“Rüya, düşünce, aşk, menfaat, güzellik, sevgi, bilinç” göstergeleri ise beş duyudan biri yoluyla algılayabileceğimiz kavramları işaret etmez, bunların varlıklarını akıl yoluyla algılayabiliriz. Bu nedenle bu sözcükler soyut anlamlıdır.
Ortak özellikleri olan birden çok varlık türünü zihnimizde canlandıran sözcükler genel anlamlı, bir tek varlık türünü düşündüren sözcükler özel anlamlıdır.
UYARI: Bir sözcüğün genel ya da özel anlamlı olması cümle içindeki kullanımına göre belirlenmelidir.
Çocuk, düşe kalka büyür. (genel anlamlı, tüm çocukları gösterir.) Çocuk, bu yıl okula başlayacak. (özel anlamlı, belirlenmiş bir çocuk.)
Genelden özele: Bitki, ağaç, meyve ağacı, elma
Özelden genele: Yaban, roman, edebiyat
Şiir herkes tarafından yazılabilecek bir tür değildir. Bu cümlede “şiir” sözcüğü genel anlamlı kullanılmıştır.
Yazdığım son şiirde seni anlattım. Bu cümledeki “şiir” sözcüğü belli bir şiiri karşıladığı için özel anlamlıdır.
11. NİCELİK ve NİTELİK ANLAMLI KELİMELER
Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen özelliklerini gösteren sözcükler nicel anlamlıdır.
Çocuğun sırtında ağır bir çanta vardı, çocuk iki büklüm olmuştu.
Bahçedeki uzun kavak ağaçları, eve ışığın girmesini engelliyordu.
İş yerine yakın bir evde oturduğum için yollarda zaman kaybetmiyorum.
Kapıyı açan küçük kızın elinde büyük bir hediye paketi vardı.
Yola çıkacağımız sabah hava oldukça soğuktu.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi “ağır” miktarı, “uzun, yakın, küçük, büyük, soğuk” sözcükleri ölçüyü ve ölçülebilen dereceyi belirttiği için nicel anlamlıdır.
Varlıkların nasıl olduğunu, durumunu, rengini, sayılamayan, ölçülemeyen bir özelliğini, niteliğini gösteren sözcükler nitel anlamlıdır.
Cömert bir insan olduğu için yaşamı boyunca para biriktiremedi.
Ne geniş adam, hiçbir şeye aldırdığı yok.
Ekşi yoğurdun ayranı da güzel olmaz, derler.
Kapının önünde duran arabanın rengi kırmızıydı.
Asık suratıyla herkesin moralini bozdu, sabah sabah.
Sözcüklerin nicel ya da nitel anlamlılığı çoğu kez cümle içindeki kullanımıyla belirlenir.
Bahçeye derin bir çukur açmışlar. (nicel anlam)
Edebiyatımızın derin yazarlarından biriydi. (nitel anlam)
Ailesi okula yakın bir ev tutmak istiyordu. (nicel anlam)
12. YANSIMA SÖZCÜKLER
Doğadaki seslerin yansımasıyla oluşan sözcüklere tabiat taklidi sözcükler ya da yansıma kelimeler adı verilir.
Tıkırtı, patırtı, vızıltı, gümbür, melemek, şırıltı vb.
13. İKİLEMELER
İkilemeler, tekrarlar şu şekilde yapılır:
Aynı kelimelerin tekrarıyla: yavaş yavaş
Zıt anlamlı sözcüklerle: az çok, aşağı yukarı
Yakın anlamlı sözcüklerle: doğru dürüst, yalan yanlış
Yansıma sözcüklerle: şırıl şırıl
Biri anlamlı biri anlamsız kelimelerle: çoluk çocuk, eğri büğrü
İkisi de anlamsız sözcüklerle: ıvır zıvır, abur cubur
III. SÖZCÜKTE ANLAM OLAYLARI
14. DOLAYLAMA
Bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı birden çok sözcükle anlatmaktır.
Altın yumruk, bu turnuvada tüm rakiplerini yenmeyi başardı. (boksör)
Yıllardır aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşı da artık yoktu. (eşlerden her biri)
Biz de yedi tepeli şehre gider, ekmeğimizi orada ararız. (İstanbul)
Ünlü roman beyaz perdeye de aktarıldı. (sinema)
Ülkemizin döviz gelirlerinin çoğu bacasız sanayi sayesinde sağlanıyor. (turizm)
Büyük kurtarıcı sayesinde ülkemizde özgürüz. (Atatürk)
Her yaz tatil için yavru vatana gidiyor. (Kıbrıs)
Meşin yuvarlak: top
Beyaz altın: pamuk
Marmara’nın incisi: İstanbul
Altın Boynuz: Haliç
15. DEYİM AKTARMASI
İNSANDAN DOĞAYA AKTARMA: İnsana özgü niteliklerin, organların özellikle vücutla ilgili kullanımların doğaya aktarılması yoluyla yapılır. Bu aktarmalara “ölü deyim aktarması” da denmiştir.
UYARI: Bu yüzden bu tür deyim aktarmaları kişileştirme (teşhis) olarak da anılır. Deyim aktarmalarını eğretileme olarak da değerlendirebiliriz.
Dağın başı, kapının ağzı, çarkın dişleri, masanın gözü, geminin burnu, yorganın yüzü, bilgisayarın beyni, şişenin boğazı gibi ifadeler kalıplaşmış deyim aktarması yoluyla yan anlamlanmıştır..
Baharı göremeyen ağaçlar hüzünlendi.
Ruhumun güvertesine şen martılar konmuyor.
Emektar arabam artık vaktini doldurdu.
Gökyüzü sabaha kadar öfkesini kustu.
Güneş erkenden bütün sevecenliğini gösterdi.
DOĞADAN İNSANA AKTARMA: Doğaya ait niteliklerin ve nesne isimlerinin insanlara aktarılması yoluyla yapılır.
Sert davranışları öğrenciyi korkutuyordu.
İçimdeki fırtına dinmek bilmiyor.
En ufak eleştiride hemen parlar.
Gel de bu durumu bizim keçiye anlat.
Böyle pişkin bir adam görmedim.
Olgun insanlar kolay kolay hata yapmaz.
DOĞADAN DOĞAYA AKTARMA: Doğaya ait niteliklerin doğadaki başka varlık ya da nesnelere aktarılması yoluyla yapılır.
Bulutlar birden kükremeye başladı.
Uluyan rüzgarı herkes dinliyordu.
Ay gökyüzünden yere damlıyordu.
Gökyüzünün kandilleri söndü.
16. SOMUTLAMA
Soyut bir kavramın somut anlamlı bir sözcükle anlatılmasıdır. Somutlaştırmanın en yaygın olarak görüldüğü dil ögeleri “deyim”lerdir.
Kaş yaparken göz çıkar(mak)
İpin ucunu kaçır(mak)
Baltayı taşa vur(mak)
İğneyle kuyu kaz(mak)
Ayakları yere basma(mak)
Kabına sığma(mak)
17. ANLAM GENİŞLEMESİ
Bir kelimenin zamanla bir varlığın bütün çeşitlerini anlatır duruma gelmesine anlam genişlemesi denir.
“Yıldız” kelimesi temel anlamının yanında “meşhur sinema sanatçısı” için de kullanılır olmuştur.
Eskiden sadece güreş müsabakalarında galip gelene verilen “ödül” bugün çok geniş bir alanda kullanılmaktadır.