Hazırlayan: Hasan kirkan insan yetiŞTİrme modeliMİZ (terbiYE) nasil olmali?



Yüklə 45,34 Kb.
tarix24.11.2017
ölçüsü45,34 Kb.
#32821

Hazırlayan: Hasan KIRKAN
İNSAN YETİŞTİRME MODELİMİZ (TERBİYE)

NASIL OLMALI?
Dilimize Arapçadan geçen terbiye kelimesi “rab ve riba” köklerinden gelir. Bunların anlamları beslenmek, tamamlanmak, ziyadeleşmek, toplanmak, artmak ve çoğalmaktır. Terbiye de lügat anlamıyla kısaca tamamlatmak, ıslah etmektir. Terim olarak da bir şeyi derece derece olgunluğa eriştirmek, yetiştirmektir.1

Rab Arapçada malik, sahip, ulu manalarına sıfat olarak kullanılır. Yine Rab, Allah’ın Kur’an’da geçen güzel isimlerinden biridir. Kur’an’da Rab kelimesi Allah’ın adı olarak 965 defa anılmıştır. Bu kelime Kur’an’ın ilk tebliğ edilen

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ(1)

“oku”2 emriyle başlayan ilk beş ayeti içinde geçer.3

Rabbin, Allah ismi olarak terim anlamı “bir şeyi derece derece, halden hale, nitelikten niteliğe geçirerek olgunluk amacına eriştirinceye kadar yetiştiren yaratıcı mutlak kudret sahibidir.”

Rab kelimesinin bu anlamıyla Kur’an’da Allah’ta sonra en çok tekrarlanmış olması, bize islma dininde eğitim-terbiye sisteminin Allah inancına dayandığı ve ilk, mutlak yetiştiricinin Allah olduğunu açıkça anlatıyor. Kur’an bütünüyle bu sistemi kapsar. Hz.Muhammed’in (sav) peygamberlik hayatı da bu sistemin uygulama örnekleriyle doludur. Bu rneklerin başında ise ilk yetişen olarak kendisi sonra da kendisinin yetiştirdiği kişiler vardır. Çünkü ayeti kerimede

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ(4)

Şühesiz Sen büyük bir ahlak üzeresin,”4 buyurulmuştur. Kur’an’ın bütününe yayılmış bulunan eğitim sisteminin başlıca ilkeleri yine Kur’an’ın tertibine göre birinci suresi olan ve beş vakit namazın her rekatinde okunan fatiha suresinde toplanmıştır. Fatiha Kur’an’ın özetidir. Bunun için Peygamberimiz bu sureye “Ümmü’l-Kur’an (Kur’an’ın anası)” demiştir. Bu surenin meali şöyledir:

“Hamd (bütün gönül hoşluğu, tam hoşnutluk), âlemlerin yetiştiricisi olan (bitin genişliğiyle ve iceliğiyle) yarlığayan, acıyan, din gününün sahibi (hakimin yargılayıcısı) olan Allah içindir. Biz ancak sana kulluk ederiz. Biz ancak senden yardım dileriz. Bizi en doğru yola eriştir. Kendilerini nimetlendirdiklerinin gazabına uğrayanlardan başkasının yoluna ulaştır, sapıtanların yoluna da değil.”

Bu ayetlerden çıkan terbiye ilkeleri şöyle sıralanabilir:



  1. Âlemi bütünüyle yetiştiren Allah’tır.

  2. Allah, bütün etkinliğiyle, bütün inceliğiyle acıyan ve yarlığayandır.

  3. Bu acımak ve yarlığamak sorumsuzluk değildir. Bir sorum günü vardır. Allah o günün hakimidir. O günün sahibidir.

  4. Şu halde yalnız Allah’a sığınmalıdır. O’na tapmalıdır. Yardımı da yalnız O’ndan istemelidir.

  5. Bu yardım istemede esas, âlemde yetiştirici tarafından gözetilerek, kayırılarak korunarak, nimet içinde yaşayanların tuttukları yola erişmek dileği olmalıdır.

  6. O yol, beğenilmedikleri için gazaba uğrayanlardan başkasının yoludur. O yol, sapıtanların şaşıranların yolu da değildir.5

Kur’an’ın insan yetiştirmeyi amaç tutan bütün hükümleri şu mealdeki ayetlerde yeralan “istikamet-dosdoğru olmak” emrinde toplanmıştır:

وَإِنَّ كُلًّا لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ(111)فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ(112)

Senin Rabbın onların amellerinin karşılığını tamamıyla verecektir. O halde sen, Allah’a dönenlerle birlikte sana emrolunduğu gibi dosdoğru davran, talkınlıktan da sakınınız. Allah bütün işlediklerinizin görücüsüdür.”6 Hz.Muhammed (sav), bu emre uymak için nasıl uğraştığını, bazı arkadaşlarının, “size ihtiyarlık pek çabuk çöktü” demeleri üzerine “Beni Hud suresi ihtiyarlattı.” Cevabını vererek anlatmak istemiştir. Bu ayetteki “istikamet-dosdoğru olmaktan maksat, aşırılıktan, geriliklerden çekinerek orta yoldan ilerlemektir. Taşkınlıktan sakınılmasında ayrıca emrolunması bunu gösterir.

Peygamberimiz, “Beni Hud suresi ihtiyarlattı” derken, Kur’an’a ilk inanan kendisi olduğu için bir yandan onun feyziyle yetiştiğini, öte yandan da bütün inanan insanları yetiştirdiğini anlatmak istemiştir.

Hz.Ömer’in İslam dinine girişi, girdikten sonraki yüksek insanlık seviyesi, bu yetiştirme işinde gösterilen başarının en parlakm örneklerinden biridir. Hak ile batılı ayırtetmekteki ince anlayışı dolayısıyle kendisine “faruk-ayırdedici” ünvanı verilen Ömer, islamdan önceki cahiliyet devrinden bahsederken, “… O zaman iki adetimiz vardı. Bunlardan birini hatırladıkça gülerim. Ötekini andıkça gözyaşlarım ırmaklar gibi akar. Güldüğüm adet şudur: Helvadan putlar yapar, onlara tapardık, acıkınca da o taptıklarımızı yerdik. Öteki adet de kızlarımızı diri diri toprağa gömmekti. Bu melun adeti yetişmiş bir kızımı diri diri toprağa gömerek tatbik etmiştim.” Diyerek kızını nasıl gömdüğünü tasvir eyler ve ağlarmış.7

Çocuğun gördüğü ilk şey, içinde yaşadığı ev ve aile çevresidir. Aile içinde gördüğü şeyler, onun zihninde hayatın ilk şekilleri, tabloları olarak iz bırakır. Çocuğun her şeyi kabul eden esnek yapısı, bu ilk çevre ile şekillenir. İmam Gazzali şöyle der: “Çocuk ebeveyninin yanında bir emanettir. Onun temiz kalbi, işlenmemiş sade bir cevherdir; kendisine verilecek herşeyi kabul edecek durumdadır. Ona doğru şeyler öğretilir ve iyi alışkanlıklar kazandırılırsa, bu duygu içinde gelişir. Çocuğun ebeveyni ve çğretmeni de dünya ve ahirette mutlu olur. Ama o, hayvanlar gibi başıboş bırakılır, kötü alışkanlıklar kazandırılırsa bahtsız olur, helak olur. Bu kötü akibetin günahı da velisinin boynuna olur. Rasululllah (sav) şöyle buyurur:8

كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ وَيُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ

Her çocuk islam fıtratı üzere doğar, Ancak ana-babası onu yahudi, mecusi veya hristiyan yapar.”9

Ebu’l-Âlâ da bu hususa işaret etmiştir:

“Yetişir, bizim çocuklar babasının kazandığı alışkanlık üzere,

Tefekkürle din edinmez onlar ama yakınları alıştırır onları dine.”

Çocuğun hayatında ev bu denli etkili olunca söz konusu gayeyi gerçekleştirmek için din ve fazilet ruhunu canlandıracak her şeyle onun kuşatılması gerekir.10


Eğitim sorumluluğu:

Yüce Allah ana babaya çocukalrın eğitimini emretmiş, onları buna teşvik etmiş ve şu sözleriyle de onlara sorumluluk yüklemiştir.11

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ(6)

Ey iman edenler kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında iri gövdeli, sert yapılı Allah’ın kendilerine emrettiklerine isyan etmeyen ve emrolunduklarını yapan melekler vardır.”12

Hz.Ali bu ayet hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun demek, kendinize ve ailenize hayrı öğretiniz demektir.” Fahreddin er-Razi de şunları söylemiştir: “Ayet, Allah’ın yasakladığı şeylerden vazgeömek suretiyle kendinizi koruyun demektedir.” Mukatil ise “Müslümanın kendisini ve aile fertlerini eğitmesi, onlara iyiliği emretmesi ve kötülükten alıkoyması şeklinde anlarız.”demiştir. Zemahşeri de Keşşaf’da şu izahı yapar: “Günahları bırakmak ve ibadetleri yapmakla kendinizi koruyun, kendinizi sorumlu tuttuğunuz şeylerle onları sorumlu tutmakla da aile fertlerinizi koruyunuz. O halde çocukların ıslahı, yanlışlarının düzeltilmesi ve onlara iyi alışkanllıklar kazandırma hususunda devamlı gayret sarfedilmelidir. Zaten peygamberlerin de yolu budur. İmam Nevevi Şafii’nin Fudayl’dan şu nakilde bulunduğunu kaydeder: “Davud peygamberin “Allah’ım bana lütfunla muamele ettiğin gibi oğluma da lütfunla muamele et” diye dua etmesi üzerine Allah (cc) ona şöyle vahyetti: “Ey Davud. Oğluna söyle senin bana davrandığın gibi o da bana öyle davransın. Bu durumda sana yaptığım gibi ona da lütfumla muamele ederim.” Bundan dolayı İmam Gazali Ey Oğul adlı kitabında şu tespitte bulunuyor: “Eğitim işi verimin artması için ekinlerin arasından yabani otları ve dikenleri temizleyen çiftçinin durumuna benzemektedir.

İbnu’l-Kayyım de bu sorumluluğun altını çizerek ifade etmiş ve gerçekten çok faydalı bilgiler vermiştir. O der ki: “Bazı alimler şöyle demiştir: Allah kıyamet gününde babasından ötürü çocuğunu hesaba çekmeden önce, çocuğundan ötürü babasını hesaba çeker. Zira babanın oğlu üzerinde bir hakkı olduğu gibi, oğlunun da babası üzerinde bir hakkı vardır.

İbnu’l-Kayyım şöyle devam eder: “Çocuğuna faydalı bilgiler öğretmeyi ihmal eden ve onu başıboş bırakan kimse, şüphesiz en kötü şeyi yapmış olur. Çocukların bozulması babalarından; babaların onları ihmal etmelerinden, dinin farz ve sünnetlerini öğretmemelerinden kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle veliler, küçüklüğünde gereken aile terbiyesini vermeyince çocuklarda büyüdüklerinde velilerine yararlı olamamaktadırlar. Nitekim karşı gelen çocuğuna sitem eden bazı babalar ondan şu cevabı almıştır: “Babacığım! Küçük iken sen beni ihmal ettin, ben de seni yaşlı iken terkettim.”13
Evlilik İçin Terbiye Görmüş İyi Bir Eş Seçimi:

İslam bir aile dinidir. Müslümanın aile içindeki sorumluluğunu ve evi içindeki görevini islam belirler. Müslümanın evi islam toplumunun çekirdeğidir. Ayrıca o herşeyin özü ve temelidir. Çocuğun bakımı ve eğitimi hususunda babaya yardımcı olacak olan şüphesiz görevini bilen ve bunu en güzel şekilde yerine getirecek olan iyi bir eştir. Evin hanımı bu eğitim faaliyetinde temel direktir. Toplumların hayatında onun faaliyetinin tarihi bir rolü vardır. Toplumu ıslah eden ve ümmeti daha iyiye ve daha güçlü olmaya götüren lideri de o dünyaya getirir. İşte ev bu inanç ve düşüncenin kalesidir. İçerden ve dışardan bu kalenin sağlam olması gerekir. Kalenin her ferdi, dışarıdan sızılması için gediklerin önünde durur. Aksi halde, düşman saldırısı karşısında kalenin savunması zorlaşır.

Müminin görevi bu kalenin iç güvenliğini sağlamak ve davetini uzaklara götürmeden önce oranın gediklerini kapatmak olmalıdır. Bunu yapabilmek için de islama gönül vermiş bir ana gerekir. Bu kalenin güvenliğini sağlamak için tek başına müslüman bir baba yeterli olmaz. Kız ve erkek çocuklarını gereği gibi yetiştirebilecek ana ve babaya ihtiyaç vardır. Bir erkek, bir grup erkekle birlikte islam toplumunu inşa teşebbüsünde başarılı olamaz. Bu toplumda kadınlar da mutlaka katkıda bulunmalıdır. Onlar geleceğin tohumu ve meyveleri olan neslin bekçileridir.

Evlenilecek kadının en iyi özelliği dinine bağlılığı, takvası, Allah’a (cc) olan yakınlığıdır. Böyle bir kadın neşe ve saadet vesilesi olur. Kendisi, kocasının serveti ve çocuklarının terbiyesi hususunda ona güven duyulur. Böyle bir ana, çocuklarının karnını doyururken onları aynı zamanda iman ve ahlak umdeleriyle de besler. Yanlarında Allah’ı (cc) anar, Rasulüne salat ve selam getirir. Onlara takvayı zerkeder ve hayatları boyunca islam sevgisini kazandırır. Kişi, çocukluk ve gençliğinde aldığı eğitim tarzına göre hayat sürer. Ana-babanın nitelikleri hiç şüphesiz çocuklarına intikal eder.

Karısının kültürlü olmasını istemek kocasının hakkıdır. Zira kültür, evin idaresi ve çocuğun iyi bir şekilde eğitilmesinde çocuğa yardımcı olur. Kadın, yapısına ve kemaline uygun bir metotla dilediği ilmi tahsil edebilir. Şu da akla gelmektedir: “Erkek ile kadın, şiirin beyti gibidir. Şiirin beytinin yarısının sağlam, öbür yarısının da zayıf olması güzel olmaz.”

Kadının çocukların eğitimini üstlenmesi ve kocasının hizmetini yerine getirmesi onu en yüksek derecelere yükseltir. Büyük hanımların safına koyar. Kadının bu ameli erkeklerin savaş meydanındaki cihadına, mescitteki cuma namazına denktir.

Yezid b. es-Seken’in kızı Esma (ra) Rasulullah’a (sav) gelerek şöyle demişti: “Ben, arkamda bulunan müslüman kadınlar topluluğunun elçisiyim. Hep birlikte biz şöyle düşünmekteyiz. Şüphesiz Allah (cc) seni hem erkeklere hem de kadınlara gönderdi. Biz sana iman ettik ve sana tabi olduk. Biz kadınlar, kocalarına bağlı, kılık-kıyafetine dikkat eden tesettürlü hanımlarız, evlerde oturmaktayız. Erkekler ise cuma ve cenaze namazlarını kılarak ve cihada katılarak bizden daha fazla faziletli durumdalar. Ama onlar cihada çıktıklarında mal ve servetlerini biz korumaktayız, çocuklarını da biz terbiye etmekteyiz. Acaba sevap ve mükafatta onlara ortak olabilir miyiz? Ey Allah’ın elçisi. Bunun üzerine Rasülullah (sav) ashabına yönelerek “Siz, bir kadının, diniyle ilgili bundan daha güzel bir sual sorduğunu duydunuz mu? deyince, onlar: “Evet (öyle) ya Rasulullah (sav) dediler. Rasulullah da (sav): “Ey Esma! Git ve arkada bulunan kadınlara şunu bildir: Sizden birinizin kocasına itaat ederek iyi davranması, onun hoşnutluğunu istemesi ve ona tabi olması söylediklerinin hepsine bedeldir.

Ebu’l-Hasen el-Maverdi, iyi bir eş seçmenin, çocuğun babası üzerindeki hakkı olduğu görüşündedir. O, bu kanaate varırken Hz.Ömer’in şu sözünü dikkate almıştır: “Çocuğun babası üzeürndeki ilk hakkı, evlat istemeden önce ona dindar, iffetli, akıllı, tecrübeli, güzel ahlak sahibi ve her halükarda kocasıyla uyuşabilen olgun bir ana seçmesidir.”


Netice itibariyle saliha bir eş, erkeğin sakladığı gerçek bir dünya ve ahiret hazinesidir. Sevban der ki: “Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlara elem verici bir azabı müjdele (Tevbe,34) ayeti nazil olduğunda Rasulullah (sav) ile beraber bir yolculukta idik. Sahabeden bazıları “Ayet altın ve gümüş hakkında indirildi. Hangi malın daha hayırlı olduğunu bilseydik onu edinirdik.” deyince Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “En hayırlı varlık, zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve imanı hususunda mümine yardımcı olan saliha bir eştir.” (Tirmizi, Tefsir,9)14

Başarılı Bir Eğitimcinin Vasıfları:


Çalışmasında eğitimciye yardımcı olacak temel bir takım vasıflar vardır. Beşeri olgunluk peygamberlere hastır. Fakat iman, tüm güç ve imkanını seferber ederek sözü edilen temel vasıflar konusunda bizzat kendisini kontrol eder. Bütün bunları güzel ahlakı ve iyi vasıfları kazanmak için yapar. Eğitimde hocası ve rehberi olması itibariyle yeni neslin kendine bakarak örnek, model olacağı bir konumda olan insanın bu hususta daha da dikkatli olması gerekir.15

Eğitimcinin kazanması gereken en önemli vasıflar



  1. Yumuşak ve sertlikten uzak olmak:

Hz.Aişe’nin (ra) rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “Şüphe yok ki Allah (cc) refiktir, rıfkı sever. Sertlik ve daha başka şeylere vermediği sevabı yumuşaklığa verir (Müslim, Birr,77)

Yine Hz.Aişe’den rivayet edilen bir hadis de şudur: “Yumuşaklık, bulunduğu şeyi güzelleştirir. Yumuşaklığın olmaması ise o şeyi çirkinleştirir.” (Müslim, Birr,78)

عَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ مَنْ يُحْرَمِ الرِّفْقَ يُحْرَمِ الْخَيْرَ

Cerir b. Abdillah (ra) Rasulullah’dan (sav) şu hadisi işittiğini söylemiştir. “Yumuşaklıktan mahrum olan kimse, bütün hayırdan mahrum olur.” (Müslim, Birr, 74)

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Rasulullah (sav) ile birlikte yatsı namazını kılıyorduk. Namaz esnasında Rasulullah (sav) secdeye vardığında (torunları) Hasan ile Hüseyin sırtına binerlerdi. Rasulullah da (sav) başını secdeden kaldırdığında onları alır, yumuşaklıkla yere koyardı fakat onlar secde esnasında aynı şeyi tekrar yaparlardı. Rasulullah (sav) namazı tamamlayınca torunlarından birisini bir yanına, diğerini de öbür yanına aldı. O esnada Rasulullah’a geldim ve dedim ki: Ya Rasulallah! Onları analarına götürsem? Rasulullah (sav) “hayır” dedi. Tam o esnada bir şimşek çaktı ve Rasulullah (sav) torunlarına: “Haydi artık analarınıza gidin” dedi. Hasan ile Hüseyin şimşeğin aydınlığında yürüyerek analarına vardılar.16

2. Merhametli bir kalp:

Ebu Süleyman Malik b. el-Huveyris anlatıyor.

Yaşça akran gençler olarak Rasulullah’ın (sav) huzuruna gelmiştik. Onun yanında yirmi gün kaldık. Rasulullah (sav) çok merhametli ve yumuşak idi. Ailemizi özlediğimizi söyleyince geride kimleri bıraktığımızı bize sordu. Biz de haber verdik. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Ailenize dönünüz Onların yanında kalınız. Onlara iyi davranınız ve (dini) öğretiniz. Şöyle şöyle şu vakitlerde namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun. Sonra en büyüğünüz size imam olsun ” buyurdu. (Buhari, Ezan,18)

3.Öfkeden Uzaklaşmak:

Sinir ve öfke, eğitim faaliyetinde olumsuz sıfatlardandır. Sosyal açıdan da öyledir. İnsan kendisine hakim olup öfkesini yutması halinde, bu hem kendisi, hem de çocukları için bir kurtuluş olur. Bunun aksi ise huzursuzluk getirir. Rasulullah (sav) kendisinden özel tavsiye isteyen bir şahsı öfkelenmekten sakındırmış ve üç defa “öfkelenme” demiştir. (Buhari, Edeb,76)

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Güçlü, güreşte başkalarını yenen kimse değildir. Asıl güçlü, öfke halinde kendisine hakim olan kimsedir.” (Buhari, Edeb,102)

4.Vaaz ve irşad için zaman kollamak:

Fazla konuşmak çoğu zaman meyvesini vermez. Vaaz ve irşad için zamanlamayı iyi yaptığımız takdirde Allah’ın izniyle meyvesini verir. Bundan dolayı İmam Ebu Hanife (ra) öğrencilerine şu nasihatte bulunmuştur: “Arzu etmeyenlere ilmini verme.” Nitekim sahabe bunu Rasulullah’ın (sav) bir tatbikatı olarak görmüşlerdir.

Ebu Vail Şakik b. Seleme anlatıyor: İbn Mesud (ra) her perşembe yalnız bir defa vaaz ederdi. Bir adam ona “Ey Abdullah. Ne olur bize her gün vaaz ve nasihatta bulun,” dedi. İbn Mesud bu teklife şu cevabı verdi. Sizi usandırma endişesi beni bundan alıkoyuyor. Vaaz ve irşad için ben zaman kolluyorum. Nitekim Rasulullah da (sav) bize bıkkınlık gelmesinden korktuğu için zaman kollardı. Belli zamanlarda nasihat ederdi. (Buhari, İlim,11)17





1 Ayasbeyoğlu, Nevzat, İslamiyetin Eğitimimize Getirdiği Değerler ve Kur’an-ı Kerim’in Eğitimle İlgili Ayetlerinin Tahlili, MEB Yay., İst., 1991, s.16.

2 Alak,1.

3 Ag.e. s.16.

4 Kalem,4.

5 A.g.e. s.17-18.

6 Hud, 111-112.

7 A.g.e. s.22.

8 Muhammed Nur Suveyd, Peygamberimizin sünnetinde çocuk eğitimi, Trc., Dr.Zekeriya Güler, Uysal Yay, Konya, 1994.

9 Buhari, Cenaiz, 92.

10 A.g.e. s.26.

11 A.g.e. s.27-28.

12 Tahrim,66/6

13 a.g.e. s.28,29.

14 A.g.e. s.30,31,32,33.

15 A.g.e. s.39.

16 a.g.e. s.40,41.

17 A.g.e. s.41-44.

Yüklə 45,34 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin