ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Safiye AKDENİZ
Gittikçe küçülen başka bir deyimle küreselleşen dünyamızda ekonomik ve teknolojik açıdan üstünlüğe sahip olan ülkeler, hemen hemen her konuda belirleyici bir güç haline gelmiştir. Kişilerin nasıl düşüneceği, nasıl hareket edeceği, neleri beğenip neleri terk edeceği bu güçler tarafından belirlenmektedir. Benzer veya öngürülmüş niteliklere sahip insanlar veya toplumlar yaratmayı hedefleyen bu anlayış, her konuda olduğu gibi çocuklarımız üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. Çocuklarımızın neleri okuyup neleri izleyeceği, hangi oyuncaklarla oynayacakları, geleceğe dair kurdukları hayaller bu odaklar tarafından belirlenmekte ve çağdaş teknolojinin de yardımıyla tüm dünya çocuklarına empoze edilmektedir. Gelişmiş bir teknolojiye ve güçlü bir film sanayisine sahip olan başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeler, özellikle çizgi filmler ve bunların türevleri olan oyuncaklarla çocuk dünyasındaki tüm modaları yaratmakta, gündemi belirlemektedirler. Ülkemizde çocuklar tarafından beğenilen ve izlenen çizgi filmlerin neredeyse tamamı Batı kaynaklıdır: “Batman”, “Süperman”, “Örümcek Adam”(Spiderman), “He-Man”, “Ben Ten”, “Ninja Kaplumbağaları”, “Bakugan”, “Sünger Bob”, “Tom ve Jerry”, “Tweety ve Sylvester”, “Winx Kızları”, “Scooby Doo” vb. bunlardan sadece birkaçıdır. Çocuklar arasında beğenilen ve okunan masal kitaplarında da durum çok farklı değildir. Çocuklara bildikleri masallar sorulduğunda alınan cevap genelde “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”,“Hansel ve Gretel”, “Kurşun Asker”, “Çizmeli Kedi” vb. olmaktadır.
Türkiye’de genellikle velilerin okuma alışkanlığına sahip olmaması ve televizyona yönelmesi, çocukların da boş zamanlarını değerlendirmede ilk etkinlik olarak televizyona yönelmesi alışkanlığını yaratmıştır. Son yıllarda televizyona, internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgisayar oyunları da eklenmiştir. Apartmanlarda yaşayan çocuklar, açık havada oyun oynamak yerine zamanlarının büyük bir bölümünü kapalı mekanlarda televizyon veya bilgisayar karşısında geçirmektedir. Çocukların televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdikleri zaman göz önüne alındığında görsel kültürün çocuklar üzerindeki etkisi daha iyi anlaşılacaktır. İnsan kişiliğinin şekillendiği ve belli değer yargılarının oluştuğu çocukluk döneminde çocuklarımız kendi kültürlerine ait kahramanlar, kavramlar, değerler yerine Batılılar tarafından yaratılmış kahramanlar ve onlar vasıtasıyla benimsetilmeye çalışılan değerlerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Dolayısıyla geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz ve bizim için her şeyden kıymetli olan çocuklarımız bizim tarafımızdan değil başkaları tarafından ve onların istediği biçimde şekillenmektedir. Durumun üzücü tarafı ise tüm bunların velilerin, öğretmenlerin ve bu konuyla ilgili tüm resmi kurumların ve sorumluların gözü önünde gerçekleşmesidir. Ancak bu sadece Türkiye’de değil az gelişmiş veya gelişmekte olan tüm dünya ülkelerinde gözlemlenen bir sorundur.
Batılı ülkelerin eğitimde başvurduğu başlıca yöntem, kendi geleceğini şekillendirirken, geçmişine, tarihî kültür ögelerine yaslanmak, onu temel veya bitmez tükenmez bir kaynak kabul edip oradan sürekli beslenmek ve bu şekilde hayatındaki devamlılığı ve milli bilinci korumaya çalışmaktır. Çünkü başka türlü bir ulusun dünya üzerinde gerçek anlamda varlığını koruması ve sürdürmesi mümkün değildir. Bu, tüm zamanlar için geçerli değişmez bir kuraldır. Batılılar bu kuralı geçmişte uygulamış ve günümüzde de uygulamaya devam etmektedirler. Örneğin kendi sanatlarını yaratırken daima eski Yunan mitolojisine yaslanmışlardır. Resim, edebiyat, müzik gibi sanat dalları kendilerini besleyecek malzemeyi büyük ölçüde bu kaynaktan almıştır. Hatta yeni kurulan bilimlerinin konularını, terimlerini (örneğin psikoloji biliminde bir terim olarak kullanılan Oedipus vb.) de buradan seçmişlerdir. En basitinden bir keşfe ( gezegen adlarının Yunan mitolojisinden seçilmesi vb.), bir nesneye vb. isim verirken daima geçmişle bir bağlantı kuran mitolojiden yararlanmışlardır. Böylece bu kahramanları ve kavramları bir şekilde yaşatmayı, insanların zihninde geçmişe dair hatırları canlı tutmayı hedeflemişlerdir. Her bilim dalının tarihini yazarken başlangıcı belirlemek üzere eski Yunan’a kadar gitmelerinin veya onunla bir şekilde hesaplaşmaya çalışmalarının da bu anlayışla yakından ilişkisi vardır. Kısacası, kültürde esas olan devamlılıktır. Bunu klasik bir benzetmeyle bir zincir gibi düşünürsek, zincirin tüm halkalarının birbirine bağlı olması ve sürekli güçlendirilmesi gerekir. Zayıflamış veya kopmuş halkalar zincirin bütünlüğün1e büyük zarar verir. Zincire bir taraftan yeni halkalar eklemek bir taraftan da eskimiş halkaları güçlendirmek gerekir. Unutulmamalıdır ki bir zincirin gücü en zayıf halka kadardır.
Batılılar tarihî ve milli kaynaklarından beslenirken yöntem olarak özü kaybetmeden yenileştirmeyi esas almışlardır. Bizde bu durumun ilk farkına varanlar, Milli Edebiyat Dönemi sanatçıları olmuştur. Ziya Gökalp’in ünlü “ t e h z i p”2 formülü, bu fikre dayanır. Gökalp’e göre orijinal sanat eserlerine ulaşmak için yapılacak şey, evrensel olan tekniklerle milli olan malzemenin birleştirilmesidir. Buna örnek olarak da “Faust”u verir. Faust bir halk hikayesi kahramanıdır, ancak bugün evrenseldir. Milli kaynaklardan yola çıkmak aynı zamanda evrensel olana, hümanizme ulaşmak anlamına gelir. Mesela milli bir kahraman olan Keloğlan’ın da iyi işlenmek şartıyla evrensel kültüre katkısı olacaktır. Mehter Marşından etkilenerek Türk Marşı’nı besteleyen Mozart, evrensel kültüre bu türden bir katkı sağlamıştır. Bu sebeple yerli Mozartlar şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz insan tipinin başında gelmektedir.
Bir problemin varlığını hissetmek veya tespit etmek önemlidir ancak ondan daha önemli olan problemin çözümü yolunda atılacak adımların, alınacak tedbirlerin genel bir uzlaşmayla hızla belirlenmesi ve uygulamaya konulmasıdır. Önemli bir sorun olarak gördüğümüz bu durum karşısında belirli bir devlet politikası henüz üretilmemiştir. Ancak zaman zaman bireysel çabalarıyla çözüm üretmeye çalışan yerel yetkililerle karşılaşmaktayız. Bazen bir ilin Milli Eğitim müdürü, anasınıfı öğrencilerinin müfredatına milli kahramanları dahil etmekte bazen bir belediye başkanı veya vali, çocukların okul çantalarının üzerine Örümcek Adam yerine Keloğlan’ın çıkartmalarının resmedilmesini teklif etmekte veya bu şekilde hazırlattığı okul araç ve gereçlerini kendi yetki sınırları içindeki okul çocuklarına dağıtarak sınırlı bir alanda ve sınırlı bir düzeyde de olsa bu büyük problemle başa çıkmaya çalışmaktadır. Fakat bu çabaları anlamsız veya hedefine ulaşamayacak gayretler olarak algılayıp eleştirenler veya alay edenler de bulunmaktadır. Hatta bu iki taraf arasındaki tartışmaların zaman zaman mahkemelere yansıdığını gazete haberlerinden okumaktayız.
Bir eğitimci ve veli olarak biz de uzun zamandır bu konu üzerine zihin yormakta ve öğrencilerimizi de bu konu üzerinde düşünmeye sevk etmekteyiz. Bu amaçla öğrencilerimize bu konuyla ilgili düşüncelerini zaman zaman sormakta milli kahramanlarımızın çocuklarımızın dünyasında daha fazla yer edinmesinin mümkün olup olmadığını, konuyla ilgili olarak kendilerinin önerilerinin neler olduğunu öğrenmeye çalışmaktayız. Böylece bir farkındalık yaratmaya, ileride okulöncesi veya sınıf öğretmeni olacak gençlerimizin zihinlerinde bu konuyu canlı tutmaya ve mesleklerini gerçekleştirirken bu amaçla alacakları tedbirleri şimdiden düşünmelerine vesile olmaya çalışmaktayız.
Bu konuyla ilgili olarak öğrencilerimizden edindiğimiz izlenimleri şu şekilde özetleyebiliriz: Öğrencilerimizin çok büyük bir bölümü bu problemin aşılabileceği yönünde iyimser bir görüşe sahipler. Yine bu görüşü savunan öğrenciler bu amaçla bazı tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorlar. Daha az sayıdaki öğrenci bunun uzun ve yorucu bir süreç olduğunu ifade ederken birkaç öğrenci ise bunun mümkün olmadığına inanmaktadır. Aşağıda bu görüşler maddeler halinde ifade edilmeye çalışılacaktır:
-
Batının yaratmış olduğu çizgi filmlerdeki kahramanlar- Süpermen, Örümcek Adam vb.” genelde çok güçlüler ve görünüş açısından kusursuzlar. Çağın tüm teknolojik araç ve gereçleriyle donatılmış bu kahramanlar, kötülerle savaşmakta ve daima kazanmaktadırlar. Okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocuklar daha çok güçlü ve başarılı olanla özdeşleşme eğilimi içindedirler. Bu sebeple kusurlu veya eksik bulduğu Keloğlan yerine gücün ve başarının simgesi durumundaki Süpermen veya Örümcek Adam’ı kendine daha yakın bulmakta ve bu kahramanlarla daha kolay bütünleşmektedir.
-
Milli kahramanlar, daha çok çocuğun zihnine ve iç dünyasına hitap etmekte, onlara günlük hayatta karşılaşabilecekleri problemlere dair pratik çözüm önerileri sunmaktalar. Ancak söz konusu mesajların mevcut halleriyle çocuklar tarafından algılanması pek mümkün değildir. Çünkü çocuklar henüz zihinsel ve duygusal açıdan bu olgunluğa erişmemişlerdir ve çocuklar genelde nasihatten değil hareketten hoşlanırlar. Hareketin ve görsel uyaranların azlığı çocukları milli kahramanlardan uzaklaştırmaktadır.
-
Batılı kahramanlar sürekli günlük hayatımızın içindeler, sadece televizyon veya bilgisayar ekranında değil aynı zamanda oyuncaklarıyla oyunlarımızın içinde, çıkartmalarıyla bardaktan çarşafa kadar evde kullandığımız tüm eşyaların üzerinde, çocukların çok sevdiği dondurma, sakız vb. tüm yiyeceklerin ambalajında yer almaktalar. Hatta çocukların bir ürünü tercih etmesinde bu kahramanların çıkartmasının olup olmaması büyük rol oynamakta ve buna paralel olarak fiyatı da değişmektedir. Oysaki bizim kahramanlarımız yaşadığımız hayatın içinde değiller. Kitap sayfalarının arasında kalan kahramanlarımız bu sebeple tanınmışlık ve güncellik açısından Batılı kahramanlara göre bir hayli gerideler.
-
Çocuklar espirili, zeki, eşeğine ters binmiş Nasrettin Hoca’yı sevmekte, sevimli bulmakta ancak örnek almamaktadır. Yine benzer bir biçimde Keloğlan da yoksul ve ve yeterince yakışıklı olmayan görüntüsüyle çocukların dikkatini çekememektedir. Çocuklar ulaşılmaz ve güçlü olanın ardından gitmeyi tercih etmektedirler.
-
Milli kahramanlarımızın mevcut özellikleriyle Batılı çizgi film kahramanları kadar popüler olması mümkün değil, ancak tanınmışlıklarının arttırılması için biraz daha çaba sarf edilebilir. Çünkü çocuklar Batı kökenli kahramanlarla mükemmeliyete, başarıya ve güce fazlasıyla alışmış durumdalar. Bunlara göre daha insani ve kusurlu bir görünüm sergileyen milli kahramanları benimsemeleri zor görünmektedir.
-
Batılı kahramanlar mevcut dünyanın ve teknolojinin ürünüdürler. Bu sebeple sunuluş biçimleri de çağın beğeni anlayışına uygundur. Bunlarla kıyaslandığında yerli kahramanların sunuluş biçimi eskimiş, tekdüze ve sıradandır. Batılı kahramanlar üç boyutlu sunulurken bizim kahramanlarımız hala teknolojinin sunduğu yeni imkanlarla tanışamamıştır. Bu sunuluş biçimiyle yerli kahramanların söz konusu yarışta başarılı olması mümkün görünmemektedir.
Öğrencilerimizin getirmiş olduğu çözüm önerilerini ise şu şekilde sıralayabiliriz:
-
Nasrettin Hoca fıkraları çocuklar tarafından hemen algılanamamaktadır. Bu sebeple fıkralar çocukların gelişim özelliklerine uygun olarak yeniden düzenlenmeli veya sadeleştirilmelidir. İçeriğinin mesaja zarar vermeden çocuğun algılayabileceği sadelikte ifade edilmesi çocuğun çok daha küçük yaşlarda Nasrettin Hoca’yı tanıması ve sevmesine imkan hazırlayacaktır.
-
Milli kahramanlarımız çağın gerekleriyle donatılmalı, teknolojinin sağladığı yeni imkanlardan faydalanır bir hale getirilmelidir. Örneğin Nasrettin Hoca eşeğinden inip arabaya binmeli, maceraları devam ettirilmelidir. Bu amaçla küçük Nasrettinler yaratılabilir. Çocuklar bir yaşlıyla değil kendi yaşıtları olan Küçük Nasrettinlerle daha kolay özdeşim içine girebilirler. Benzer bir uygulama Keloğlan için de yapılabilir. Keloğlan da yaşadığı sınırlı çevreden kurtarılabilir.
-
Milli kahramanların çocuğun günlük hayatında kendine daha geniş bir ifade alanı bulması için çizgi filmleri, bilgisayar oyunları yapılmalı. Bu şekilde daha popüler hale gelen kahramanlar her türlü ürünün üzerine resm edilmeli. Özellikle çocukların kullandığı araç gerecin üstünde milli kahramanların çıkartmaları kullanılmalı.
-
Okul çantalarının üzerine Keloğlan resimleri yapıştırmak bu önemli ve çok boyutlu meseleyi çözmek için iyi niyetli bir adım olmakla birlikte sorunun çözümü için tek başına yeterli değildir. Nasrettin Hoca’nın çantaların üzerinde değil, zihinlerde hak ettiği yere gelmesi gerekir. Bu ise uzun vadeli bir planlama gerektirmektedir. Sadece ailelerin veya öğretmenlerin gayretleri de yeterli olamaz. Bu aynı zamanda kalıcı ve değişmez bir devlet politikasını zorunlu kılmaktadır. Kısacası bu, çok uzun ve yorucu bir süreci göze almayı gerektirmektedir.
-
Milli kahramanlarımızı daha fazla tanıtmanın yanı sıra yeni kahramanlar yaratma yoluna gitmeliyiz. Türk kültür öğelerini üzerinde taşıyan ancak çağa ve teknolojiye uyumlu bu kahramanlar güçlerini kötüye karşı iyi için kullanmalılar.
-
Milli kahramanlarımızı değiştirmek, çağa daha uygun hale getirmek yerine çocuklarımızın beğeni anlayışını, değer yargılarını değiştirmeye çalışmalıyız. Dış görüntünün ve gücün yerine bize daha çok yakışan düşünce gücünü ve özümüzde zaten var olan hümanist bir dünya görüşünü çocuklarımıza aşılamalıyız. Milli kahramanlarımız, geçmişimize aitler ve mevcut halleriyle bir anlam ifade etmekteler, onları değiştirmekle taşıdıkları anlamı da yok edebiliriz.
-
Milli kahramanlarımız yenilenmez ve çağa daha uygun bir hale getirilmezse zaman içerisinde unutulup gidecekler. Bu yüzden acaba bu aşamada özlerinden bir şey kaybederler mi diye düşünmemeliyiz.
-
Çocuklar, çizgi film kahramanlarının kökeniyle değil, kendisiyle ilgililer. Bu sebeple kahramanların kökenine değil özelliklerine dikkat etmeli, çocuklar üzerinde yaratacağı etkiyle ilgilenmeliyiz.
-
Çocukların Keloğlanı veya Nasrettin Hoca’yı bilmedikleri doğru değildir. Çocuklar bu kahramanları bilmekte, sevimli bulmakta ancak günlük hayatlarında yer vermemektedirler.
-
Gelişen teknolojiyle birlikte iletişim araçları -yazılı, sözlü ve görsel basın- insanları harekete geçirmede, gündemi belirlemede büyük rol oynamaktadır. Bu sebeple medya desteğini almak bir hareketin başarılı olması için neredeyse bir zorunluluk halini almıştır. Medyanın bu konuya yeterince ilgi duyması ve desteklemesi sorunun çözümünde çok önemli etken olacaktır. Aynı şekilde eğitim sistemimiz bu konuya biraz daha duyarlı olmalı ve daha aktif bir rolü benimsemelidir.
Yukarıda öğrencilerimizin sorunun sebepleri ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini özetlemeye çalıştık. Bu görüşler kendileri de Batı kaynaklı çizgi film kahramanlarıyla yetişmiş gençlerin görüşleri olması ve ilerde okul öncesi ve ilk öğretimin ilk kademesinde öğretmenlik yapacak sınıf öğretmenlerinin çözüm önerilerini içermesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu görüşlerle ilgili bir değerlendirme yapmadan önce konunun çok kapsamlı bir mesele olduğunu ve değişik yönleriyle sosyal bilimlerin her dalıyla (edebiyat, folklor, tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe vb.), iletişim sektörünün hemen her alanıyla (radyo, televizyon, gazete, internet vb.) ve güzel sanatların değişik kollarıyla (tiyatro, resim, müzik vb.) bir şekilde ilgili ve ilintili olduğunu belirtmek isteriz. Dolayısıyla bizim edebiyatın veya folklorün bir parçası olması açısından ilgilendiğimiz ve mesleğimizin bir gereği olarak çocuğun eğitimi açısından ele almaya çalıştığımız bu konu çok boyutludur ve disiplinler arası bir çalışmayı gerektirmektedir. Ayrıca benzer problemlerle karşılaşmış ülkelerde ve özellikle gelişmiş ülkelerde bu türden problemlerin var olup olmadığı var ise nasıl çözümler üretildiğini de tarihsel süreci içinde ortaya koymayı gerekli kılmaktadır. Kısacası bu kadar kapsamlı ve dünya siyasetiyle, ekonomisiyle çok yakından ilişkili olan bu konu hakkında söylenecek şeyler, bu konuya sadece dikkat çekmeyi amaçlayan bu yazının amacını ve sınırlarını aşmaktadır. Bu sebeple burada ifade edilen görüşlerin sadece mevcut bilgi, gözlem, birikim ve bakış açımızla sınırlı olduğu ve konuya dikkat çekmeyi amaç edindiğini bir kez daha belirtmek isteriz. İlerde yukarıda bahsi geçen her sahanın kendisiyle ilgili kısmı aydınlatmasının ardından sorunu bir bütün halinde değerlendirebilecek, çözüm önerileri sunabilecek bilimsel yayınların ortaya konabileceğini ümit etmekteyiz. Bu gerekli açıklamadan sonra konumuza tekrar dönebiliriz.
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere şu an yirmili yaşlarını sürmekte olan ve Batılı çizgi kahramanlarla büyüyen gençlerimiz milli kahramanlarımızı bilmekte, sevimli olduklarını düşünmekte ancak mevcut halleriyle onları çekici bulmamakta ve hayatlarının bir parçası olarak görmemektedirler. Bunun başlıca sebebi, aslında beğeni ve estetik anlayışlarının bu kahramanlar ve onların gerisindeki zihniyet tarafından şekillendirilmiş olmasıdır. Ancak çağın değiştiğini her şeyin biraz eskidiğini ve teknolojiye çok fazla direnç gösteremediğini de kabul etmemiz ve bunu tabii bulmamız gerekir. Dolayısıyla bu durumu küreselleşmenin, kültür emperyalizminin bir sonucu olarak görmenin yanı sıra değişen sosyo-ekonomik şartların bir sonucu olarak da değerlendirmeliyiz.
Ancak sevindirici olan şey, geleceğin öğretmenlerinin kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan milli kahramanlarımızın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda fikir birliği içinde olmalarıdır. Gençlerin büyük bir çoğunluğu kültürün devamlılığı için bunun gerekli olduğuna inanmakta ve bu yönde önlemler alınması gerektiğini düşünmektedir. Fakat bunun yöntemi konusunda bazı görüş ayrılıkları göstermektedirler. Bir grup, milli kahramanların çağa uygun olarak modernize edilmesini ve teknolojinin de yardımıyla çocukların seveceği bir forma büründürülmesini isterken diğer bir grup kahramanları yenilemek yerine yeni kahramanlar yaratılmasını daha uygun bulmaktadır.
Gençlerimizin de soruna yaklaşım biçimlerini göz önünde bulundurarak konunun çözümü ile ilgili fikirlerimizi görüşlerinize sunuyoruz. Tekliflerimiz şunlardır:
1. Bu sorunun kendisinin, tabiatı gereği çok boyutlu, çok taraflı olduğunu ve bu sebeple çözümünün de farklı profesyonellik alanlarının işbirliğini gerektirdiğini daha önce belirtmiştik. Şimdi özellikle vurgulamak istediğimiz husus ise tüm bu sahaları eş güdümlü bir biçimde harekete geçirecek, aradaki koordinasyonu sağlayacak, tarafların birbirinden haberdar olmasını, elde ettikleri sonuçları paylaşmalarını ve kullanmalarını temin edecek otoritenin gerekliliğidir. Bu da ancak değişmeyen bir devlet politikası veya iradesiyle mümkün olabilir. Bu amaçla bir enstitü kurulmalı konunun bilimsel altyapısı için gerekli veriler burada çalışan bilim adamlarından sağlanıp bunun değişik sahalara uygulanması ise ilgili uzmanlara devredilmelidir.
2. Yukarıda bahsettiğimiz uzmanlık alanlarından en önemlisi kuşkusuz ki iletişim sektörüdür. Mevcut sözlü ve yazılı iletişim araçlarına televizyonun yanı sıra yakın dönemde bilgisayar da eklenmiştir. Bizlerin yetişkinlik döneminde tanıştığımız ve şu an hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen bilgisayarlarla, çocuklarımızın bir çoğu doğar doğmaz tanışmakta ve onu günlük yaşamlarının bir parçası olarak benimsemektedirler. Bu sebeple bu kahramanların muhakkak televizyonda ve internet ortamında kendine uygun bir temsil biçimi -çizgi film, bilgisayar oyunu, sinema filmi, karikatür vb.- bulması gerekmektedir. Bu türden denemeler zaman zaman yapılmaktadır. Ancak teknik açıdan arzu edilen kaliteyi yakalayamadığı için çocukların dikkatini çekememekte ve istenen başarı sağlanamamaktadır. Çizgi film başta olmak üzere görselliğin ağır bastığı diğer ürünlerin hem sanatsal hem de teknik bir tarafı olması ve büyük finansman gerektirmesi bu sorunun çözümünde büyük güçlük çıkarmaktadır. Bu sebeple Kültür Bakanlığı tarafından bu türden projelerin her açıdan desteklenmesi ve bu sektörün bir sanayi haline gelmesi için büyük gayret sarf edilmesi gerekmektedir.
3. Milli kahramanlar, sözlü, yazılı ve görsel ortamda mevcut halleriyle mi var olsunlar yoksa bazı değişiklikler yapılsın mı? Bizim düşüncemiz çocukların bu kahramanlarla ilk önce orijinal halleriyle ve düzeylerine uygun örneklerle karşılaşmalarıdır. Şahsi tecrübelerimizden de gördüğümüz kadarıyla okul öncesi ve ilköğretimin ilk basamağındaki çocuklar Nasrettin Hoca fıkralarını anlamakta güçlük çekmekte ve bu sebeple de bunları okuma konusunda çok istekli olmamaktadırlar. Nasrettin Hoca’nın kişiyi düşünmeye sevk eden espiri anlayışı da çağımız çocukları tarafından çok komik bulunmamaktadır. Ancak çocuklarımızı bu kahramanlarla tanıştırmak için 12-13 yaşına gelmelerini bekleyemeyeceğimize göre Nasrettin Hoca’nın nispeten daha basit ve mesajını çocukların kolayca anlayabileceği fıkralarını çocukların seveceği renkli, resimli kitaplar biçiminde düzenlemeli ve okul öncesi ve ilköğretimin ilk basamağındaki çocuklara bu kitapları okumalıyız. Keloğlan masalları ve fıkraları için de benzer bir uygulama yapılabilir.
Bu aşamada velilere ve öğretmenlere büyük iş düşmektedir. Bu kahramanların maceralarını içeren kitapları basitleştirerek ve canlandırarak okutmak küçük çocuklara bu kahramanları sevdirmek açısından büyük önem taşımaktadır.
4. Çocuklar okuldan önce görsel uyaranlarla karşılaştıkları için önceliği iletişim sektörüne verdik, ancak en az onun kadar önemli bir diğer kurum ise eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştiği okullardır. Bu aşamada eğitim sistemimiz ve onun gerisinde yatan zihniyet, öğretmenlerimizin eğitimi ve bu konudaki tavırları ile eğitim sırasında kullanılan kitaplar büyük önem taşımaktadır. Öncelikle eğitim sistemimiz öğrenciyi düşünmeye ve öğrenmeye sevk eden bir anlayışı benimsemeli, çocuğa kültürel değerlerimizin korunması ve devam ettirilmesinin önemi iyice öğretilmelidir. Öğretmenler bu anlayışla yetiştirilmeli müfredat ve ders kitaplarının içeriği belirlenirken bu hususa dikkat edilmelidir. Özel günler ve haftalar daha yaratıcı ve işlevsel etkinliklerle kutlanmalı, yasak savma zihniyeti terk edilmelidir. Örneğin Nasrettin Hoca, 1 Nisan şaka gününde anılabilir. Çocuklar bu fıkraları skeçler halinde sergileyebilirler veya fıkralar modern dünya içerisinde yeniden düzenlenebilir.
5. Milli kahramanları mevcut halleriyle korumak ve zaman zaman bazı düzenlemelerle modern hayata adapte etmenin yanı sıra yeni kahramanların yaratılması da büyük bir ihtiyaç olarak kendini göstermektedir. Bizim kendi değerlerimizi üzerinde barındıran, hem kültürümüze katkıda bulunan hem de bazı değerlerin yeni formlar altında temsiline ve devamlılığına imkan tanıyan, çocukların kolaylıkla seveceği ve benimseyeceği kahramanlar yaratmak günümüz şartlarında çok zor görünmemektedir. Ülkemizde hızla gelişmekte olan ve büyük başarılara imza atan reklam sektörü bir çok kurum ve kuruluş için çocukların da hoşuna gidecek bir çok kahraman yaratmakta bunları reklamlarda kullandığı gibi, çıkartma, şapka, oyuncak, kumbara vb. yan ürünleriyle piyasaya sürmekte ve çocuklar tarafından da çokça beğenilmektedirler. Bunların içinde en dikkat çekici olanlarından biri bir beyaz eşya firmasının reklamlarında yer alan Çelik’tir. Çelik bir robot olmasına rağmen çok şefkatli ve sevecen bir görüntü çizmekte, robot görüntüsünün altında sıcak bir kalp taşımaktadır. Görüntü olarak çağı, içerik olarak bizim insanımızın kıymet verdiği değerleri taşıyan kahramanımız bu haliyle iyi bir örnek oluşturmaktadır. Cep telefonu firmaları, bazı spor takımları vb. de çocukların hoşuna gidecek sevimli kahramanlar yaratmaktadırlar. En son Avrupa Basketbol Şampiyonası için tasarlanan Van kedisi şeklindeki maskot, Van kedisinden esinlenilerek yaratılmış olması açısından dikkat çekicidir. Buna başka örnekler de eklemek mümkündür. Bütün bunlarla söylemek istediğimiz ülkemizde en azından reklam sektöründe kendilerinden istenildiği takdirde talebi karşılayabilecek yaratıcılık kabiliyeti yüksek, eğitimli bir kitle mevcuttur ve farklı sektörlerden gelen farklı istekler için güzel örnekler oluşturmaktadırlar. Şu an ihtiyaç duyulan ise tarih bilgisi ve bilincine sahip aydınların ve sanatçıların sayıca arttırılmasıdır. Çünkü geçmiş değerlerimizin güncellenerek devam ettirilmesi, kültürüne sahip çıkan, onunla barışık bilim adamları ve sanatçılar tarafından sağlanabilir.
6. Üzerinde durmak istediğimiz bir başka husus ise Batılı güçler tarafından benimsetilmiş değer yargılarıyla nasıl mücadele edileceğidir. Batılı kahramanların ortak özelliği çok güçlü ve kusursuz olmaları, teknolojinin tüm imkanlarıyla donatılmaları ve çoğu kez şiddeti bir yöntem olarak benimsemeleridir. Oysa bizim kahramanlarımız gerçek hayatın bir parçası oldukları için insani özellikler taşımakta, güzellikeri ve kusurları birlikte barındırmaktadırlar. Amaçlarına varmada güçleri değil zekaları rol oynamaktadır. Özde mesaj vermeyi hedeflemekte, eğlendirmeyi veya heyecanlandırmayı temel amaç olarak görmemektedirler. Bu aşamada ebeveynlere ve eğitimcilere düşen görev gücün, kaba kuvvetin veya şiddetin değil zekanın, düşünce gücünün, kendi beğenmişliğin değil alçak gönüllülüğün, görüntünün değil iç güzelliğin önemli olduğunu çocuğa kavratmaktır. Rekabete ve yarışmaya dayalı bir eğitim sistemi içinde yardımlaşma ve dayanışma duygularından gittikçe uzaklaşan çocuklarımızı bir de bu büyük yükün altında ezmemek için büyük gayret sarfetmeliyiz. Dünyamızın kurtuluşu da şiddet ve kaba güçde değil sevgi, saygı ve alçakgönüllük gibi erdemlerin muhafazası ve yüceltilmesindedir.
Hayali bir kahraman olan ve gerisinde hiçbir felsefe taşımayan hatta bazı açılardan gülünç bulabileceğimiz Amerikalı Süpermen yerine kötülerle mücadele eden gerçek bir çok kahramanı barındıran köklü bir tarihe sahibiz. İhtiyacımız olan şey, tüm bu kahramanları tanıyan, bilgi ve tarih bilincine sahip bilim insanları ile bu zenginlikleri yeniden işleyip güncelleştirecek veya ondaki özü koruyarak yeni kahramanlar yaratacak sanatçılar ve bunun için gerekli zemini ve finansmanı sağlayacak olan iradedir.
Dostları ilə paylaş: |