Kerbela olayında, su ve susuzluk, vazgeçilmez temalardır. Eba Ebdillah’ın kafilesi Fırat kenarında konaklamıştı ancak İbni Sad’ın ordusu, Fırat’ı kuşatarak imam Hüseyin a



Yüklə 1,81 Mb.
səhifə21/26
tarix31.05.2018
ölçüsü1,81 Mb.
#52222
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

Bir kişiye toplu saldırı: Teke tek ve kendi denginde rakip, bu savaşların geleneği olmasına rağmen, Kerbela’da bazen bu ihlal edilip toplu halde bir kişiye saldırılıdığı görülmüştür. Hz. Abbas (a.s)’a toplu bir şekilde saldırma ve onu taşlama kararı gibi.

  • Kadın ve çocuklara silahlı saldırı: Kadın ve çocukların savaşlarda dokunulmazlıkları vardır. Ancak Kerbela’da Şimr’in emri üzerine çadırda bulunan kadın ve çocukların içeride olmasına rağmen ateşe verilmiş ve savunmasız kadın ve çocuklara saldırılmış ve onları sahraya dağıtmışlardı.

  • Müslüman kadının esir alınması: Müslüman kadın esir alınamaz. Hz. Ali (a.s) Sıffın savaşında kadınları serbest bırakmıştır. Ancak Yezit, İmam Hüseyin (a.s)’ın Ehl-i Beyt’i ve ashabından orada bulunan (Hz. Zeynep, Ümmü Kulsum, Sakine (s.a) ve…) kadınları esir almış Kufe ve oradandan Şam’a getiritmiştir. Yezid’in sarayında oradaki Şamlılardan biri Seyyid-i Şuheda’nın kızlarından Hz. Fatime’yi kendisi için keniz olarak istemiş Hz. Zeynep (s.a) da buna şiddetle karşı çıkarak izin vermemiştir.

  • Yağmalama: İmam Hüseyin (a.s)’ın şahadetinden sonra çadırlara saldırılmış herne varsa yağmalanmış hatta kadınların üzerinde bulunan giysileri dahi bundan nasibini almıştır, İmam Hüseyin (a.s)’ın elbiseleri ve küçük kız çocukların kulaklarındaki küpeleri dahi bu yağmalamada alınmıştır. 848 Bunların hepsi asıl hedefleri olan hakk ve adaletin önderi İmam Hüseyin (a.s)’ı öldürme planlarına ilaveten yapılmıştır. Böylece yalnız savaş kanunlarını değil İslam ve Kuran-ı Kerim’in emirlerini de çiğnemişlerdir. Bundan dolayıdır ki o taşkalpli Beni Ümeyye ve Yezidilere karşı kıyamete kadar kalplerde kin ve nefret olacaktır. Bu hadisede Kufeli ve Yezidilerin yaptıkları şeyler insani ve İslami kanunlarından çok uzak olup bazıları da daha önce hiç görülmemiştir. Başkalarını korkutmak için şiddetli bir yıkıma gitmiş, şehitlerin başlarını bendenlerinden ayırmış ve mübarek bedenlerini atların nalları ile çiğnemişlerdir. Kufe’de, Abdullah B. Begter’i sarayın üzerinden yere atmış ve henüz canı çıkmadan canlı canlı başını bedeninden ayırmışlardır. Kays B. Musahher’i Dar-ul İmare’nin üzerinden yere fırlatmış ve bedenini darmadağın etmişlerdi. Muslim B. Akil’i de Sarayın üzerinde başını kesip daha sonra mübarek bedenini aşağı attılar. Hani B. Urve’yi de elleri bağlı bir şekilde pazarın içinde başını vurmuş ve daha sonra ayaklarını bağlamış ve pazarda öylece gezdirmişlerdi.849 Yine onbinlerden oluşan bir orduyu sayı bakımından çok az olan bir topluluk karşısında bulundurarak onları korkutma politikası, suyollarını onların üzerine kapatarak susuz öldürmeleri ve önde gelen şahsiyetlerin başlarını bedenlerinden ayırıp şehir, şehir dolaştırmaları savaş kanunları ve insan ahlakından çok uzaktır.

    NAMAZ

    Din, namaz üzere kurulmuştur. Peygamber efendimiz (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hüseyni kıyam, namazın ikamesi ve Yaratan ile mahlûk arasında kulluk görevini en güzel şekilde yerine getirmek için yapılmıştır. Aşura kıyamında namaz, çok önemli bir konumdadır. Kufe’ye doğru yol alırken Hürr’ün ordusu İmam (a.s)’ın kafilesine vardığında namaz vakti girmiş ve ezan okunduktan sonra İmam Hüseyin (a.s)’ın imamlığında Hürr’ün ordusu namazı cemaetle kılmışlardı. Ömer Sa’ad’ın ordusu Aşura günün öncesinde çadırlara yöneldiğinde, İmam Hüseyin (a.s) kardeşi Hz. Abbas’ı onlara göndererek o geceyi namaz, dua ve ibadet için mühlet almasını istedi ve şöyle buyurdu: “Onlara git ve (savaşı) yarına ertelemeye çalış, böylece bu geceyi Rabbimiz için namaz, dua ve istiğfar ile geçirelim ve o da benim namaz, Kuran tilaveti, dua ve çok istiğfarı sevdiğimi bilir.”850 Yine o gece Habib İbni Mezahir düşman ordusuna şöyle seslenmişti: “Gece ibadetini seven ve ibadet ehl-i bu insanlarla neden savaşmak istiyorsunuz?”851

    İmam Hüseyin (a.s)’ın şehit yarenlerinde, maneviyat ruhu ve ibadet aşkı Aşura gecesi onların çadırlarıdan yükselen namaz ve dualarından anlaşılmaktaydı. Arı kovanından yükselen sesler gibi ibadet sesleri kulaklara ulaşıyordu. Tarihçiler onların bu yakarışlarını şöyle nakletmişlerdir: “Onlar arı kovanları gibi, ruku, secde ve Kuran tilaveti halinde idiler.” 852 Bütün geceyi namaz kılarak geçirdiler. Tarih kitabı olan İbni Esir, bu konuyu şöyle nakleder: “Akşam olduğunda, bütün geceyi namaz, istiğfar ve dua ile geçirdiler.” Aşura günün sabahında Hüseyin B. Ali (a.s), sabah namazını kıldıktan sonra yarenlerinin saflarını düzenledi. 853 Aşura günün öğlen namazı vaktini Ebu Sumame Saidi, İmam Hüseyin (a.s)’a hatılatınca İmam (a.s) onun hakkında şöyle hayır duada bulundu: “Allah seni namaz kılanlardan eylesin.” Daha sonra ashabıyla cemaet namazını “Huf namaz”ı olarak kıldı. 854 Said B. Abdullah, İmam Hüseyin (a.s)’ın ashabındandı, İmam Hüseyin (a.s) namaza başladığında kendisini İmam’a doğru gelen oklara siper etmiş ve İmam (a.s)’ın namazı bittiğinde vucuduna isabet eden oklardan dolayı olduğu yere düştü ve namaz şehidi oldu. 855 İmam Hüseyin (a.s) ve yarenleri namaz yolunda şehit oldular. Bundan dolayıdır ki İmam (a.s)’ın Varis ziyaretnamesinde ona şöyle sesleniyoruz: “Şahadet ederim ki, sen namazı (ayakta tutun) kıldın, zekâtı verdin, iyiliğe emrettin ve kötülükten alıkoydun.”

    Allah yolunda cihad, namaz ile manadar olacaktır. Aşura irfan ve kıyamın birleştiği noktadır. Aşura kıyamı ilahi vacibatlar ve sünnetlerin tekrardan canlandırılması içindi ve namaz da bunların başında yeralmaktaydı. Onun Şia’sı da namaza sıkı sarılmalı ve yalnız matem meclisleri ile yetinmemelidir. İmam Hüseyin (a.s)’ın şefaetini uman ve sıkıca ona ümit bağlayanlar da namaz ehli olmalıdırlar. Çünkü şefaet, namaz ehli olmayanlara ulaşmayacaktır. Ne yazıktır ki, Matem ve yas günlerinde İmam (a.s)’ın matemi için sinezeni ve diğer matem merasimlerin de zahmet çekiyorlar fakat namaza karşı gerekli itina ve özeni göstermeyenlere ne yazık. Zira bu vacip olan namazı bırakıp sünnet olanla yetinmektir.

    NEVAVİS

    İmam Hüseyin (a.s)’ın Mekke’den Irak’a doğru yolculuğu sırasında yapış olduğu hutbesinde zikrettiği bir yerin ismidir. Bu hutbe “Huttu-t Mevt” olup İmam (a.s), bu hutbesinde mübarek bedeninin bütün uzuvlarının Nevavis ile Kerbela arasında parça, parça edileceğine değinmiştir. 856 Nevavis’in sözcük anlamı; Hırstiyanların mezarlığı ve taştan yapılan tabuta da denilmektedir.857 Burada Nevavis’ten maksat, Kerbela yakınlarıda terkedilmiş Hırstiyan köyüdür.



    NEVHE

    Musibeti beyan etme, sesli bir şekilde ağlama, matemde yüksek sesle ağlama, çığlık ve feryat etme, yüksekten ağlama, ölmüş birine figan etme, matem ve yas merasiminde hüzün ve kederli bir şiir okumadır ki, bu dünyadan yeni göçmüş birine veya masum İmamlara olabilir.858 Nevhe için başka tabirlerini de şöyle sıralamak mümkündür: “Nevhe süslemek, Nevhe yapmak, Nevhe söylemek, Nevhe okumaktır. Ölen birine nevhe okumak, cahiliyet adetlerinden olduğundan dolayı mekruh ve İslam’ın hoş görmediği geleneklerdendir.” 859 Bu mevzu Masumlar hakkında geçerli olmayıp aksine onlar için nevhe ve gözyaşı dökmek önemli şiarlardandır, çünkü insanların kemala varması için kendilerine örnek aldıkları şahsiyetlerin hatıralarını canlı tutmaları gerekir. Masum İmamların kendileri de Seyyid-i Şuheda’ya ağlamış ve onun için Nevhe okutulmasını emretmişlerdir. İslam’ın önemli şehitlerinden olan Cafer-i Teyyar ve Hz. Hamza (a.s)’a Nevhe okutulmuştur. Rivayetlerde adı geçen Nevhe’nin mekruhluğu ve bu işin iyi mesleklerden olmadığı yerler, bu işin cahiliye döneminde olduğu gibi icra edilmesi ve batıl şeylerle karıştırılıp sunluması durumundadır.860

    İmam Hüseyin (a.s)’ın matem geleneğinde “Nevhe” kendine has bir konuma sahiptir, bir nevi şiir olup, toplumun hazır bulunduğu cemaetlerde mersiye şekilinde okunmaktadır. “Nevhe şiirlerini sinezeni için hazırlıyorlardı. Biri Nevhe okuyor diğerleri de onun okuduğu makama göre düzenli bir tarzda sinelerine vuruyorlardı. Ancak Mersiye şiirlerinde güzel bir seslendirme yapılarak, matem merasiminde hazır bulunanların hüzünlendirip ağlatılması ve dinleyicilerin Kerbela şehitlerinin öldürülme sahnelerinden etkilenip kederlendirilmesi hedeflenirdi ve bunlara “Ruze” denilmezdi.”861 “…Gaçarlar döneminde Nevhe ve Mersiye okuyan en meşhur Şairler Yeğmayi Çendegi ile Visal-i Şirazi olarak nakledilir.”862 Bu tarz Araplar arasında da yaygındır. Zira mersiye ve nevhe okumak yalnız Seyyid-i Şuheda’ya özel bir durumdur. Bu merasimlerin yıl boyunca süren yaygınlığı göz önünde bulundurulduğunda, içerik bakımından çok sağlam ve her türlü tahrifden uzak nevhe ve mersiyelerin ortaya konulma gereksimi daha aşikâr olacaktır. Aşura kültürü nevhe şekilinde de yaygınlaştırmalı ve nevhe okuyanlar da, hedeflerini yalnızca ağlatma yerine, daha ötelere yani Ehl-i Beyt (a.s)’ın faziletlerini insanlara ulaştırma hedefini taşımalıdırlar.

    NEVHE OKUYAN

    Matem günlerinde sinezen grupları için musibet içerikli şiirler okuyarak onların belirli bir düzen ve ahenk içerisinde sine vurmalarını sağlayan kimseye denir. 863

    NEVHE SARAY

    Nevhe okunan yer, ezahane, matemkede, matemsaray ve ğemkede anlamı içermektedir. Yine Nevhe ve Mersiye okuyan kimseye de söylenilmektedir.

    ELKAME NEHRİ

    Elgeme veya Elgemi Nehri, Fırat’tan ayrılan bir kol olup berrak suyu Kerbela ve onun etrafında bulunan yerelereden geçmekteydi. Elgemi adı bir şahsa dayandırılır. Muyiddin Elgemi’nin dedesi, bu nehri açan kimsedir. 864 Mersiyelerde Abbas B. Ali (a.s)’ın Nehri Elgeme kenarında şehit edildiği anlatılır (Nehri Elgeme yanında düştü Abbas’ın kolları). Günümüzde de böyle bir isimde bir Nehir Kerbela’nın ortasından geçmektedir.

    KIYAM MI YOKSA AYAKLANMA MI?

    İmam Hüseyin (a.s), Yezid’e biat etmeyerek, Mekke’ye doğru hicrete çıkmış ve oradan da Kerbela’ya gitmişti. İmam (a.s)’ın hareketi Kuran-ı Kerim ve Peygamber efendimiz (s.a.a)’in sünnetinden ilham almış ve zalim hükümet ile fasıkın vilayeti altına girmeme görevi ile yükümlü olduğundan dolayı ve dine sokulmak istenen bidatlar, geri döndürülmek çabası içine girilen cahiliyet adetlerine karşı kıyam etmişti. Bunların hepsini İmam (a.s)’ın konuşma, hutbe ve kıyam edişinin nedenlerini açıklayan beyanatlarında bulmak mümkün olmakla birlikte Emevilerin bıraktığı kötü izlenimlerden sonra bu konu herkes için açıklığa kavuşmuştu. Diğer tarafdan değişmesi mümkün olmayan asıl olan “Salihler Vilayeti (Hükümeti)” ve İslam’ın siyasi felsefesi üzere, İmam Hüseyin (a.s), sadece yerine getirmekle yükümlü olduğu İmamet görevi ve iyiliğe emretme ve kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirerek Peygamber efendimiz (s.a.a)’in sünnetini tekrardan canlandırmak için böyle bir harekete koyulmuştu. İmam (a.s)’ın bu hareketi “İdolojik kıyam” olarak görülmektedir. Ancak Beni Ümeyye tarafdarları, o zamanda, daha sonraki asırlarda da ve hatta bugünde bu hareketin hükümet aleyhine karşı yapılmış bir ayaklanmadan ibaret olduğunu ve hedefinin de ümmet arasında tefrika salarak hilafet makamına karşı bir ayaklanmayı hedeflediğini ileri sürmüşlerdir. Böylece yaptıkları cinayetlerin üstünü kapatmak ve Yezid’i haklı çıkarmak istemişler ve İmam (a.s)’ın kıyamını hilafet makamına karşı başkaldırı olarak değerlendirerek bundan dolayı öldürüldüğünü kanıtlamak istemişlerdir. Bunu ispatlamak içinde Peygamber efendimiz (s.a.a)’in şu hadisini ileri sürmüşlerdir: “Ümmet’in birliğini bozmak isteyenin, başının vurulması gerekir.” Ve şöyle demişlerdir: “Hüseyin, Ceddi Peygamber’in kılıçı ile öldürüldü.” Eğer hadisin doğruluğu ispatlansa bile, uygulancağı yer İslam Hükümetinin hükmettiği ve adil bir hâkimin de başında olduğu zaman olacaktır ki o zaman bu düzene başkaldıranların öldürülmesi bu hadis doğrultusunda hak olacaktır. Ancak ne Emevilerin hükümeti hak üzere idi ve ne de bu zalim hükümetin hâkimi Yezit halkın özgür iradesi ile seçilmişti. Hâkimlerin adalet ile hükmetmediği ve ilahi emirlerin yerine getirilmediği, haramların kolayca yapıldığı ve müslümanların kanı, malı ve canları Yezit ve onun valileri tarafından çok rahatça çiğnemekteydi. Dolaysıyla böyle bir hükümet aleyhine kıyam etmek dinin vacip ettiği vazifelerdendir. Bundan dolayı da Aşura kıyamının fıkhı boyutunun da ele alınması gerekmektedir. Böylece asılsız şüpheler ortaya atan kimselerin cevapları verilmiş olacaktır.

    İmam Hüseyin (a.s), o şartlarda hernekadarda nizami bir galibiyeti çok yakın bir zamanda elde edemeyeceğini bilse dahi, fakat bu haraketi bir düzen, düşünce ve programa dayalı olup kendisini öylesine rastgele bir ölüme atmamıştır. Bu kanlı kıyamın kısa ve uzun müddet içerisinde doğuracağı sonuçlar ve onun neticesinde halkın aydınlatılması, zalimin gerçek yüzünün ortaya çıkarılması, halk arasında zulme başkaldırı zihniyetinin oluşturulması, dini ortadan kaldırmak isteyenlerin önünde durulması ve herşeyden daha önemlisi İmam (a.s)’ın üzerine düşen vazifeyi yerine getirmesi, İmam (a.s)’ı bu kıyama mecbur kılmış ve bunlar İmam (a.s) için “Galibiyet”tir. Bu hernekadar da kendi ve yarenlerinin kanı dökülmesi pahasına olsa bile bu kıyam yapılmalıydı. Diğer tarafdan İmam Hüseyin (a.s) herneye mal olursa olsun zalim hükümetin onu öldürüleceğini çok iyi biliyordu ve bunun için kendi şahadeti için hazırlık yapmış ve bu şahadeti en etkileyici ve gelecek nesillerin ondan ilham alması için en güzel şekilde hazırlamıştı. İşin aslına bakılırsa onun asıl silahı “Şahadet” ve cihat planında ise “Kan”, “Kılıç”a galip gelmişti.

    NEY VE MIZRAK

    Ney, su kenarında yetişen içi boş ve düz bir bitkidir. Gövdesi yaklaşık olarak bir parmak kalınlığında veya biraz daha kalın olup içi boş ve genellikle de sarı renkte olur. Mızrak, meşhur savaş aletlerinden olup uzun ince bir şekildedir. Ney dalı gibi uzun başında mızrak ucunu taşır ve arapça ona “Rumh” denilir. Bayrak anlamında da kulanılmaktadır.865 Aşura’da kullanılan savaş aletlerinden birisi olup şehitlerin başlarını mızrağın ucuna takarak saraya ve oradan da şehir, şehri gezdirdiler. Muhteşem’in dediği gibi:

    ……………. …………………………….ŞİİR

    Edebi beytlerde Ney, mızrak olarak kullanılmıştır:

    ………….. ………………………………ŞİİR

    Bazı şiirlerde de Ney ile Neyneva arasında bir bağlantı kurulmak istenmiştir. Bu dönemin şaiirlerinden birinin dediği gibi:

    …………. ………………………………ŞİİR

    NEYNEVA


    İmam Hüseyin (a.s)’ın şehit edildiği yerdir. Kufe’de bulunan bir yerin ismi olup Dicle ve Kerbela’nın doğusunda yer almış, Taf bölgesinde bulunan köylerden birinin adıdır. Neyneva, tarihi kalıntılardan oluşan bir takım tepelerden oluşmuş ve Elgeme nehri buraya kadar uzanıp dökülür. Burası, Hz. Yunus B. Meta’nın şehridir. O, burada bulunan halkın içerisinden şehrin dışına çıkmıştı. 866 Neyneva bugün “Tuveyriç” olarak meşhur olup Kerbela’nın doğusunda yeralmaktadır. 867 Kufe şehrinin kenarında bulunan ve Kerbela nahiyesinden sayılır. Musul şehrinin ismi ve Hz. Yunus (a.s)’ın şehridir ki oranın halkını hakka davet etmek için oraya gitmişti.868 İmam Hüseyin (a.s), buraya vardığında İbni Ziyad tarafından Hürr’e yazılmış mektubu taşıyan süvari elçi ile karşılaştı. Mektubun içeriği şöyle idi: “Hüseyin’i muhasere altına al ve onu susuz ve kupkuru bir yerde konaklamaya mecbur et.” İmam (a.s)’ın kafilesi biraz ilerledikten sonra Kerbela’ya varıp orada konakladılar.869

    Ney kelimesinde açıkladığımız gibi “Ney” sözcüğü Aşura hakkında yazılan birçok edebi şiirin ilham kaynağı olmuş ve Ney ile Neyneva arasında irfani tabirlerin sıkça kullanlıdığı şiirler vardır. Kerbela sahrasını hak arayan ve söyleyen Neylerden ibaret olduğu söylenmiştir.

    ………………………… …………ŞİİR

    Ney’in değeri şairlerin gözünde o kadar yüceliyor ki Kerbela’da hasır haline gelerek İmam Hüseyin (a.s) mübarek benedini sarma şerifine ulaşır. Bu kültür, edebi içerikli şiirlerde kendine yer edinmiştir.

    AKİK VADİSİ

    Vadi, iki dağ arasında bulunan yola denir. “Akik Vadisi” İmam Hüseyin (a.s)’ın Mekke’den çıktıktan sonra konakladığı menzillerden birisinin adıdır. İmam Hüseyin (a.s), buradan geçerek “Zatı Irg” menziline doğru yola koyulmuştur. Burada bazı hacılar ihram bağlıyorlardı. Burası, Zul Halife’den Mekke’ye daha yakın bir yerdedir. 870

    VARİS

    Miras alan, Mirasdar. Mal, ev, toprak ve bir takım sıfat veya iftiharları baba veya dedelerinden miras alan kimse. Ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında rivayet edilen meşhur ziyaretnamenin ismidir ki İmam Hüseyin (a.s)’ı bu ziyaretname ile ziyaret etmek mümkündür. Merhum “İbni Guluvey” bu ziyaretnamenin senedini İmam Sadık (a.s)’ın ashabından olan Cabir Cufi’ye dayandırır ve onu İmam Sadık (a.s)’dan rivayet eder. Bu ziyaretneme şöyle başlar: “Ey Allah’ın seçtiği Âdem’in varisi! Allah’ın selamı senin üzerine olsun.”871 Varis, Seyyid-i Şuheda’nın lakaplarından birisidir ki ziyaret ve dualarda İmam Hüseyin (a.s) hakkında onun Âdem (a.s)’in varisi, Nuh (a.s)’ın varisi, İbrahim (a.s)’in varisi, Musa (a.s)’nın varisi, İsa (a.s)’nın varisi, Muhammed (s.a.a)’in varisi, Ali (a.s)’ın varisi ve İmam Hasan (a.s)’ın varisi olduğu geçmektedir. 872



    Hüseyin B. Ali (a.s)’ın Enbiya ve Evliyalardan olan bu varisliğinin nedeni hiç şüphesiz onun hak yolunda cihadı, batılın karşında durması, tağutun zulmüne boyun eğmemesidir ki bu bütün ilahi davetçilerin getirmiş oldukları risaletin başında yer alan ilk hedeftir. Kerbela, tarih boyunca süren hakk ile batıl savaşında, hakkın tecellisi olmuştur. Aşura, Hz. Âdem (a.s), Hz. Nuh (a.s), Hz. İbrahim (a.s), Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa (a.s)’ın yeniden batıl karşısında durmasıdır. İmam Hüseyin (a.s)’ın Hz Âdem (a.s)’ın varisi olarak adlandırması ve “Varis” ziyaretnamesinde ilahi davetçilerin varisi olarak başlamasının nedeni de onun bütün ilahi hareket ve inkılaplar ile aynı noktada birleşmesinden dolayıdır. Yeniden bir canlamanın adı Kerbela’da Aşura günü Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed, Ali, Fatıma ve Hasan (a.s) ilkelerinde olmuştur…”873

    Ziyaretnamelere bakıldığında Hüseyin B. Ali (a.s)’ın Enbiyalara varis olduğu şu tabirlerle görülmektedir: “Ona Temiz ve pak doğumla ikramda bulundun ve Enbiyaların miraslarını ona bağışladın.”874 Ve şu ayete göre: “Şüphesiz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye…”875 Toplumsal adaleti sağlamak bütün peygamberlerin üzerine farz olan görevlerden biri olduğundan ve İmam Hüseyin (a.s) da bütün peygamberlerin varisi olduğundan dolayıdır ki adalet yolunun da varisidir. Kerbela kıyamı da adaletin uygulanmasına davet ediyor ve adaletsizliğin baş düşmanı olarak onunla savaşmayı hedeflemiştir. Bundan dolayı toplumsal günahlar, İmam Hüseyin (a.s)’ın vazifesi doğrultusunda ortadan kaldırması ile yükümlü olduğu şeyler arasındadır. Zira peygamberler varisliğinin gereğide bundan başka bir şey değildir.

    VAİZ

    Vaaz veren, konuşmacı, nasihatçı, İmam Hüseyin (a.s)’ın matem meclisi ve başka münasebetlerden dolayı düzenlenen merasimlerde minbere çıkarak vaaz veren ve konuşmasının sonunda da Ehl-i Beyt’e yapılmış musibetleri zikreden kimseye denir. Minbere çıkan kimseler, ahlakı değerleri en üst düzeyde kendilerinde bulunduran ve halk arasında saygınlığı olan kimselerdir. Bundan dolayı dinleyicilerin kalplerinde taht kurmuşlardır. Vaiz lakabı daha önceleri belirli şahıslar hakkında örneğin; Vaiz-i Kaşani, Vaiz-i Gazvini … vb. Kullanılırdı.



    VAGİSE

    Mekke ile Kufe arasında bulunan konaklama yerlerinden birisi olup Kufe ile arasında yaklaşık olarak üç günlük bir yol mesafesi vardır. Hüseyin B. Ali (a.s) Kerbela yolculuğunda buradan da geçmiştir. Bu isim adı altında Mekke yolu ve Yemame arasında başka konaklama yerleri de vardır. Orada çöl hayvanlarının boynuzlarından yapılmış bir minare vardı ve onun temellerini Selçuklu hükümranları atmıştır. 876

    HARRE VAKIASI

    Harre Vakiası, Medine halkının Yezit hükümetine karşı başlattığı kıyamdır. Hüseyin B. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra Yezid’in zulmü hertarafa yayılarak daha aşikâr hale gelmişti. Halk onun ve valilerinin yaptığı zorbalık ve sitemlerini görmüş ve Medine’de bu durumdan haberdar olanlar halkı Yezid hükümetinin zorbalıkları hakkında aydınlatmışlardı. Medine valisi o zaman “Osman B. Muhammed B. Ebi Süfyan” idi. Medine halkı onun aleyhine karşı ayaklanarak onu, Mervan’ı ve diğer Emevi zorbacılarını Medine’den dışarı atmışlardı. Daha sonra da “Abdullah B. Henzele” ile biatlaştılar. Medine halkının kıyamı, Mervan’ın yazmış olduğu haberler doğrultusunda Yezid’e ulaştırıldı. O, Muslim B. Akabe komutasında çok büyük bir ordu hazırlatarak Medine’ye doğru saldı. 877 Saldırganlar “Harre Vagim” bölgesinde konuşlarnarak üç gün boyunca Medine şehrinde katliam yapmış, müslümanların mallarını yağmalamış, kadın ve kızlarına tecavüz etmişlerdi. Medine halkı, Peygamber efendimiz (s.a.a)’in mübarek kabrine sığınmışlar, fakat Yezid’in ordusu Peygamber efendimiz (s.a.a)’in hareminin saygınlığını çiğneyerek atları ile o mübarek haremin içine girmiş ve Medine halkını orada kılıçtan geçirmişlerdi. Bu katlimanda öldürülenlerin sayısı binleri bulmuştur. Bu hadisede “Abdullah B. Cafer” de şehit edilmiştir. Harre vakıası Hicri 63.cü Yılın zilhecce ayında vuku bulmuş ve bu olaydan iki buçuk ay sonra Yezid ölmüştür. 878

    Bu kıyam, Harre kıyamı, Harre Vagim ve Medine halkının kıyamı olarak tarihte geçmektedir. Aşura hadisesinin bıraktığı etkilerden biri olarak sayılmış ve Medine’de Ehl-i Beyt (a.s)’ın yapmış oldukları taziye meclisleri ve Hz. Zeynep (s.a)’ın insanlar için aydınlığa kavuşturduğu Kerbela hadisesi, bu kıyamın oluşumunda önemli rolü olmuştur.879

    Harre, siyah ve yanmış çakıl taşlarından oluşan yere denilmektedir. O bölgede ve Medine etrafında bu çakıl alanlardan oluşan “Harre’ler” vardı. Herbirinin kendine has farklı bir isim bulunmaktaydı. Bunlar orada yaşayan insanların bıraktığı eserler doğrultusunda oluşmuştur. 880 Günümüzde de büyüyen Medine şehrinin köşe, bucaklarında onlara rastlamak mümkündür.

    VEFA

    Aşura kültürünün elifbası “Vefa”dır. Kerbela şehitlerinin sözlüğünde yüce bir yere sahiptir. Vefa, verilen sözün yerine getirlimesi, insani ve İslami görevlere diğerleri hakkında amel edilmesi ve özelikle de “İmam”a karşı varolan vazifelerin yerine getirilmesi, insanın en güzel ahlakından olup mertliğin nişanesi, Allah’a inancın göstergesi, Nefsin şerafet ve sadakatındandır. İmam Ali (a.s)’ın buyurduğu üzere: “Vefa, mahlûkatlar arasında en şerafetli olanıdır”881



    Aşura, vefa ve vefasızlık örneğinin sergilendiği farklı sahnelere tanıklık etmiştir. Seyyid-i Şuheda (a.s) Kufe’ye doğru süren yolculuğu sırasında elçisi “Kays B. Musahhar”ın şahadet haberini aldığında şu ayeti Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de beklemektedir. (Ahitlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.” Tilavet ederek onun vefasının ne kadar büyük olduğunu bu ayetle açıklamıştır. Aşura gecesi de, kendi ashabını en sadık ve vefalı kimseler olarak övmüştür: “Benim ashabımdan daha hayırlı ve daha vefalı bir ashap daha bilmiyorum…” Onlar, İmam Hüseyin (a.s)’ın defalarca biatını üzerlerinden kaldırdığını buyurmalarına rağmen her defasında vefadarlıklarını ifade edici konuşmalarda bulunmuşlar ve İmam Hüseyin (a.s)’ı yalnız bırakmamışlardır. Hz. Abbas (a.s), düşmanın getirdiği güven mektubunu (emannameyi) geri çevirerek kardeşini yalnız bırakmamıştır. Aşura günü de susuz dudaklarla Fırat nehrini girmiş ama İmam Hüseyin ve çocuklarını susuzluklarını hatırlayarak su içmeden Fırat nehrinden ayrılmıştır.

    Onların tam aksine, Kufe’lilerin büyük çoğunluğu vefasızlık öreneği olmuşlardır. İmam Hüseyin (a.s)’a mektuplar göndererek davet etmişler ve daha sonra onun karşısında durarak savaşmışlardı. Bir kısmı da vermiş oldukları sözün üzerinde durarak canlarını İmam Hüseyin (a.s) yolunda feda etmişlerdir. “Selam olsun sana ve senin hareminde yatanlara…”882 İmam Hüseyin (a.s) yol boyu ve Aşura günü buyurduğu hutbelerinde Kufelilerin vefasızlığını çeşitli tabirlerle dile getirmiş ve onları biat ve antlaşmaları bozmalarından dolayı aşağılamıştır.

    Seyyid-i Şuheda (a.s), Allah (c.c) ile arasında olan ahde vefa etmiştir. Onun ziyaretnamesinde şu tabirler: “Şahadet ederim ki, gerçekten sen ulaştırdın, nasihatta bulundun, vefa ettin ve vefa olundun.” 883Geçmektedir. Hz. Abbas (a.s)’ın ziyaretnamesinde de şöyle okumaktayız: “Şahadet ederimki sen… Biatına vefa edenlerdendi, onun (İmam Hüseyin “a.s”ın) davetini kabul ettin ve vilayet sahiplerinin emirlerine itaat ettin…”884 Bu tabirler Hz. Abbas (a.s)’ın ne kadar biat ve sözüne karşı vefalı olduğunu vurgulamaktadır. Aşuracılar Şehitlerin kanı ile biatlaşıp onların yollarını devam ettireceklerdir.

    Sakın ahdimizi bırakmayalım

    İmamımızı yalnız bırakmayalım

    VAKIF


    Vakıf’ın Şeriat terimindeki manası şöyledir: “Malı bağlamak, Menfaet ve geliri bağışlamak” örneğin bir mülk veya toprağı Allah yolunda belirli bir hedef doğrultusunda ayırıp gelirlerini onun için bağışta bulunmaktır. Burada malın asılı korunmak sureti ile onun getirisinden hayır işlerde yararlanılmasına vakıf denir. Bu bir çeşit halka yardım ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu İlahi amaç doğrultusunda vakfedilen mallara “Mevkufe” denilir. Vakıfların gelirini, vakfeden şahsın istediği yerlerde kullanmak gerekir bunun aksini yapmak günah ve ihanettir. Vakıf, sürekliliği olan bir hayır ameldir ki halkın geneli bu hayırdan yararlanır. Hatta bu hayır işi vakfeden kişinin ölümünden sonra da, o hayır işlerin sevabı ona ulaşır. Varlıklı kişiler mallarını Allah yolunda harcayarak sürekli bu hayır işleri üstlenmiş ve bu gelirlerden; Köprüler, yollar, Camiler, okullar, kütüphaneler ve hastaneler yapılmıştır. Vakfedilen Mescitler, okullar, kütüphaneler ve diğer amaçlar için vakfedilen yerlerin doğru şekilde yöneltilip, kötü amaçlı kişilerin eline düşmemesi ve yerinde kullanılması için vakıflar idaresi kurulmuş ve bütün vakıflar onların yönetiminde idare edilmektedir.

    Ehl-i Beyt dostları ve Seyyid-i Şuheda (a.s)’ın âşıkları tarih boyunca bu güzel sünnet ışığında birçok mülk ve emlakı Eba ebdillah (a.s) için vakfetmiş ve buradan elde edilen gelirler İmam Hüseyin (a.s)’ın matem meclislerinin masraflarında, haremlerin tamirinde, ziyaretçilere hizmette, fakirlere yardımda ve yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılmaktadır. İmam Hüseyin (a.s) için vakfedilen yerler çok büyük bir bütçeyi teşkil etmektedir. Zira herzaman ve heryerde Aşura hadisesinin yaşatılmasında büyük katkıları olmuştur. İmam Hüseyin (a.s)’ın yas merasimlerinde dini konuların işlenmesi, İslam ve ilahi ahkâmların canlı tutulmasında büyük rolü olmuştur. İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin din yolundaki fedakârlıkları, insanlara izzet ve özgürlük dersi vermiştir. Sadakat ile vakfedilmiş böyle yerler sağlam ve temiz inançtan ilham almış ve birçok dini merasimlerin oluşumunda katkısı olmuştur. Birtarafdan halk arasında yardımlaşma hislerini canlandırmakta ve diğer taraftan halkın birbirleri ile daha iyi kaynaşmasına vesile olmuş ve Ehl-i Beyt (a.s)’a karşı olan aşkın göstergesi sayılmış ve onun yayılmasında etkin olmuştur. Bundan dolayıdır ki herzaman kendine has bir değer ve özelliği sahip olmuştur. Vakıf, bazen vakfeden kimsenin sağlığında kendisinin bizzat bağışlaması ile bazen de öldükten sonra geride bıraktığı malından bir kısmını vasiyeti üzere İmam Hüseyin (a.s)’ın matem meclislerinde kullanılması için veya diğer hayır işlerde harcanılması için vakfedilmektedir. Böyle hayır işlerin temel kaynağı insanlara hizmetin önemi hakkında rivayet olunan bazı hadislerdir ki onlardan birinde şöyle geçmektedir: “Âdemoğlu öldüğünde üç şey dışında amel defteri kapanır; Sürekliliği olan sadaka, faydalanılan ilim ve onun için dua edecek salih evlat.”885 Bu kültür sayesinde çok büyük okullar, medreseler, kütüphaneler, camiler, Hüseyniyeler ve görkemli matem meclisleri yapılmış ve yapılacaktır da. Eba Ebdillah (a.s)’ın Aşurası hakkında yapılan vakıfların dikkat çekici özelliği halkın böyle meclislerin giderlerini üstlenmesi için gösterdikleri özen ve çabasıdır ki bu da İmam Hüseyin (a.s)’ın nekadar sevildiğinin en büyük nişanesidir. Örneğin Kaşan şehrinde vakfedilen bir emlakta şöyle yazılmıştır: “Âl-i Abanın beşincisinin taziyesi için… heryıl taziyedarların için yapılan masrafların karşılanması ve Mersiyeci, Aş, Helva, Tütün, Kahve ve çay gibi gerekli gördüğünüz yerlerde…”886

    Vakıf, mal ve mülk dışında da kullanılır. Örneğin kendini İslam’a vakfeden kimse gibi veya ömrünü dini öğretilere vakfeden kimse gibi veyahut kalemini gerçeklerin yayılmasında kullanmak üzere vakfeden biri gibi.

    VALİD B. UTBE

    Medine’nin valisi idi. Muaviye öldüğünde de bu görevi yapmaktaydı. Yezid, babasının ölüm haberini içeren bir mektup yazmış ve Velit’ten kendisi için İmam Hüseyin (a.s)’dan biat almasını ve biat etmediği taktirde boynun vurulmasını emretti. İmam Hüseyin (a.s)’dan biat almak Velid için zor bir durumdu ve o bu işi akıllıca yapıp kan dökülmesinden yana değildi. Fakat Mervan ile yapmış olduğu istişarede, onun bu tutumunu Mervan alay konusu ederek onu sert ve katı davranmaya teşvik etmiş ve bu işin geceleyin Dar-ul İmarede yapılmasını önermişti. Seyyid-i Şuheda, Geceleyin Dar-ul İmareye gitmiş ve Medine valisi ve Mervan ile aralarında geçen konuşmalardan sonra İmam (a.s) biat etmeden oradan dışarı çıkmıştı. 887

    VEHEB B. ABDULLAH KELBİ

    Kerbela şehitlerindendir. Annesi ve hanımı da Kerbela’da bulunmuş ve şehit olmuşlardır. Kufe’li olan Veheb, Kerbela’da İmam Hüseyin (a.s)’ın saflarında yeralmıştı. Aşura günü Hürr ve Herir’den sonra savaş meydanına gitti. Annesi savaş meydanına gitmesinde onun teşvikçisi idi. Bir müddet savaştıktan sonra annesinin yanına dönerek şöyle dedi: “Razı oldun mu? Annesi ona şöyle cevap verdi: “Hüseyin’nin saflarında şehit olduğunda senden razı olacağım.” Tekrar savaş meydanına dönerek savaşmaya başladı. Hanımı da bir sopa alarak meydana gitti. Veheb o kadar savaştı ki sonunda şehit düştü. Hanımı onun başucuna gitti ve yüzündeki kanları temizledi. Bu olaylara tanık olan Şimr, hizmetçisine bir gürz vererek onu bu gürz ile şehit etmesini söyledi. Veheb’in hanımı, İmam Hüseyin (a.s)’ın ordusunda şehit olan ilk kadındır. 888 bazı kaynaklarda bu olaya benzer fakat farklı anlatımlar vardır. Bu olay Abdullah B. Umeyr Kelbi (Veheb’in babası) hakkında rivayet edilmiş ve onun hanımını da “Ümmü Veheb” olarak nakletmişlerdir.

    HANİ B. URVE MURADİ

    Hüseyni kıyamın öncü şehitlerindendir. Muslim B. Akil’den önce şahadete kavuştu. “Hani”, Peygamber efendimiz (s.a.a)’in ashabından olup onun konuşmalarında bulunmuştur. Murat kabilesinin büyüğü idi ve Kufe’de yaşıyordu. Hz Ali (a.s)’ın üç savaşı; Cemel, Sıffın ve Nehrivan’a katılmıştır. Hicr B. Edi’nin, Ziyad B. Ebihe’nin aleyhine başlattığı inkılabı hareketinde önemli bir konuma sahipti. İbni Ziyad’ın Kufe valisi olarak tayin edilişinin ilk günlerinde Muslim B. Akil, binlerce kişinin kendisinden biatlaşmasından sonra saklanma yeri olarak Hani’nin evini seçmişti. Kufe valisi, Hani’nin Muslim B. Akil’in kıyamında önemli rolü olduğunu öğrendiğinde onu tutuklatıp zindana attı ve sonra da şehit etti. 889 Hani, Kufe’de özel bir konuma sahipti. Binlerce silahlı kişi onun emrinde bulunuyor ve Kufe’nin de önde gelen büyüklerindendi. 890 Hatta İbni Ziyad, Basra ve Kufe de vali olduğunda Hani’nin ziyaretine gider ve ona karşı saygılı davranırdı. Ancak Hani, Muslim B. Akil’i kendi evinde barındırıp ve onu İbni Ziyad’a teslim etmeye razı olmadığından valinin tepkisini üzerine çekmiş ve buyüzden tutuklanarak zindana atılmış ve sonunda da şehit edilmiştir. 891 Hani’nin tutuklanmasından sonra İbni Ziyad ile aralarında geçen sert konuşmalardan ardından, ellerini bağlayarak koyun satılan pazara götürüp orada öldürdüler. Katili İbni Ziyad’ın hizmetçisi “Reşit Türki” oldu. Şahadeti Hicri 60.ci Yılın Zilhecce ayının sekizinde olmuştur. Onun hakkında Abdullah B. Zübeyr-i Esedi şöyle bir şiir söylemiştir:

    …………. ………………………ŞİİR

    Hani şehit edildiğinde 83 ve bir başka görüşe görede 90 yaşında idi. Şehit edildiği günde İmam Hüseyin (a.s), Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmıştı. Onun kabri Muslim B. Akil’in kabrinin arkasında ve Kufe Mescidine bitişiktir. Kabri Ehl-i Beyt dostları tarafından ziyaret edilmektedir. Mefatih-ul Cinan ve diğer ziyaret kitaplarında onun hakkında ziyaretname naklolunmuştur: “Allah’ın yüce selam ve salâvatı senin üzerine olsun Ey Hani B. Urve…”892

    HANİ B. HANİ SEBUİ

    İmam Hüseyin (a.s)’ın Kufe ehline yazmış olduğu mektubu oraya götüren habercilerden birisidir. Ona bu yolculuğunda Said B. Abdullah Hanefi eşlik ediyordu. Bu ikisi, İmam Hüseyin (a.s)’ın son gönderdiği habercilerdi. İmam (a.s)’ın onlarla gönderdiği mektup şöyle başlar: “Hüseyin B. Ali’den Mümin (erkekler) ve mümineler (kadınlar) topluluğuna…893

    HİCRET


    Birçok kıyamda hicret önemli faktörlerden olmuştur. Aşura kıyamında da Seyyid-i Şuheda dedesinin şehri Medine’den Mekke’ye ve oradan da Kerbela’ya hicret etmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.a)’in Mekke’den hicret edip Medine’ye gelmesi çok büyük değişimlerin başlangıcı olmuş ve bir tarihin başlamasına neden olduğu gibi, İmam Hüseyin (a.s)’ın hicreti de Peygamber (s.a.a)’in getirmiş olduğu dinin ayakta tutulmasında çok etkin rolü olmuştur. Muharrem ayı, Hicri Kameri tarihin başlangıç ayı olmuş ve her iki hicretin hedefi din ve risalet görevinin sürekliliği içindi. Hz. Musa (a.s), Mısır’dan hicret ettiğinde korku dolu bir kalple ayrılmıştı bu konu Kuran-ı Kerim de şöyle geçmektedir:
    Yüklə 1,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin