Kirgizistan-tüRKİye manas üNİversitesi



Yüklə 1,84 Mb.
səhifə23/28
tarix16.06.2018
ölçüsü1,84 Mb.
#53763
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28

Şimdiki zaman eki

455. Bu ek de hem şekil, hem zaman ifade eden eklerden biridir. Şekil eki olarak bildirme, zaman eki olarak da şimdiki zaman ifade eder. Yani bu ek hareketin şimdiki zamanda ortaya çıktığını bildirir. Belirli bir zaman gösteren kesin bir bildirme ekidir.

456. Bugün Türkçede şimdiki zaman eki -yor’dur. Bu ek Türkçede sonradan ortaya çıkmış yeni bir ektir. Batı Türkçesi dışında eskiden beri şimdiki zaman eki olarak -a, -e görülür. Eski Anadolu Türkçesinde de şimdiki zaman ile geniş zamanın bazen -a, -e ile karşılandığını görüyoruz. Fakat şimdiki zaman eki olan bu -a, -e Batı Türkçesinde istek eki olan ve Eski Türkçedeki -ġa, -ge (ġay, -gey)’den gelen -a, -e ile karışmış ve daha Eski Anadolu Türkçesinde iken şimdiki zaman eki hüviyetini kaybetmiştir. Eklerin başındaki ġ ve g’leri düşürmeyen diğer Türk şivelerinde ise -a, -e şimdiki zaman eki ile -ġa, -ge istek eki birbirine karıştırılmadan yan yana kullanıla gelmiştir.

457. Türkçede birçok defa şimdiki zaman için geniş zaman eklerinin kullanıldığını görüyoruz. Zaten bir şekil veya zamanın kendisine yakın başka bir şekil veya zaman eki ile ifadesi daima ola gelen bir hâldir. Geniş zaman eklerinin şimdiki zaman için kullanılması bilhassa belirli bir şimdiki zaman ekinin bulunmadığı eski devrelerde çok görülür. Batı Türkçesinde -yor’un teşekkülünden önce şimdiki zaman bu şekilde geniş ölçüde geniş zaman ekleri ile karşılanmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde niye ağlarsın «niye ağlıyorsun», qanda gidersin «nereye gidiyorsun» gibi misallerle sık sık karşılaşırız. -yor’un teşekkülünden sonra bu kullanış gittikçe azalmış olup bugün artık büsbütün ortadan kalkmıştır. Yalnız bazı ağızlarda bugün de yaşamaktadır. Edebî dilde geniş zaman ekindeki şimdiki zaman ifadesi bugün ancak geniş zaman çerçevesi içinde bir şimdiki zamandan, her zaman’ın parçası olan bir şimdiki zamandan ibaret kalmıştır.

458. Eskiden şimdiki zaman için bir yandan doğrudan doğruya geniş zaman şekline baş vurulurken bir yandan da bazı birleşik fiil geniş zamanlarından faydalanma yoluna gidilmiş, böylece daha hususî şimdiki zaman şekilleri yapılmıştır. Bu yolda bilhassa dur- yardımcı fiilinden faydalanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesindeki baqa dururam «bakıyorum», qana durur «kanıyor» misallerinde olduğu gibi. -yor eki de böyle bir birleşik fiil şeklinden doğmuştur.

459. -yor şimdiki zaman eki yorı- «yürümek» fiilinin yorı-r geniş zaman şeklinden çıkmıştır. Batı Türkçesinin başında yorı- fiilini, geniş zamanı ile, bağlandığı asıl fiilin şimdiki zamanını ifade eden bir yardımcı fiil olarak görüyoruz: gelü yorır, geli yorır «geliyor», gide yorır «gidiyor» misallerinde olduğu gibi. İşte Eski Anadolu Türkçesinde hep birleşik fiil çerçevesi içinde kullanılan bu yorır Osmanlıcada haploloji yolu ile ekleşmiş ve böylece -yor eki ortaya çıkmıştır. -yor ekinin bugün vokal uyumu dışında kalmasının ve ek olduğu hâlde o vokalini taşımasının sebebi de bir kelime kökünden kalmış bulunmasıdır. Azeri sahasındaki ağızlarda ekin darlaştırıldığı ve vokal uyumuna bağlandığı görülür.

Misallerde de görüldüğü gibi yorır Eski Anadolu Türkçesinde asıl fiil köklerine -u, -ü,; -ı, -i; -a, -e şeklinde çeşitli gerundium vokalleri ile bağlanırdı. Ekleşme olup -yor teşekkül ettikten sonra bu gerundium ekleri hüviyetlerini kaybetmiş ve yardımcı ses durumuna düşmüşlerdir. Yardımcı ses durumuna düşünce de -a, -e değişmiş, sonra geriye kalanları da vokal uyumuna bağlanmıştır. Tabiî, bu yardımcı sesler yalnız konsonantla biten fiillerde kullanılmakta, vokalle biten fiillere -yor eki doğrudan doğruya eklenmektedir: al-ı-yor, ver-i-yor, gör-u-yor, bulun-u-yor, di-yor, oku-yor misallerinde olduğu gibi.

-yor eki bugün eklendiği fiilin açık orta hece durumunda kalan a, e vokalini y tesiriyle çok belirli bir şekilde darlaştırmaktadır: başlıyor (< başla-yor), titriyor (< titre-yor), uğruyor (< uğra-yor), kükrüyor (< kükre-yor), açmıyor (< açma-yor), düşmüyor (< düşme-yor) misallerinde olduğu gibi.

-yor eki de birinci tipteki şahıs eklerini alan şekil ve zaman eklerindendir. Yani şimdiki zaman çekimi şöyledir:

gel-i-yor-um

gel-i-yor-sun

gel-i-yor

gel-i-yor-uz

gel-i-yor-sunuz

gel-i-yor-lar

uyu-yor-um

uyu-yor-sun

uyu-yor

uyu-yor-uz

uyu-yor-sunuz

uyu-yor-lar

Osmanlıcada farklı olarak yalnız ikinci şahıs ekleri bir müddet sağır kef’li olmuştur: gel-i-yor-suñ, gel-i-yor-suñuz gibi.



-yor eki de bir şekil ve zaman eki olarak vurguludur. Müsbet fiillerde vurguyu üzerinde tutar. Menfi fiillerde tabiî, vurgu menfi ekinin önüne atıldığı için, vurgusuzdur.

Fiil isimleri ile yapılan şimdiki zaman

460. Şimdiki zaman için bugün bu fiil çekiminden başka bir de iki fiil isminin lokatifine bildirme şahıs ekleri getirilerek yapılan bir şekil kullanılmaktadır: gelmekte-y-im, gelmekte-sin, gelmekte-dir, gelmekte-y-iz, gel-mekte-siniz, gelmekte-dirler ve gelmede-y-im, gelmede-sin vs. gibi. Bu -maqta, -mekte ve -mada, -mede’li şekille -yor çekimi arasında belirli bir fonksiyon farkı yoktur. Her ikisi de hareketin şimdiki zamanda yapılmakta olduğunu gösterirler. Yalnız -maqta, -mekte ve -mada, -mede’li şekilde bildirilen hareketin mutlaka başlamış olduğu mânâsı bulunur. Bu mânâ lokatifin «bulunma», «içinde bulunma» fonksiyonu ile ilgilidir. -yor ise bazen başlamamış, fakat başlamak üzere olan hareket için de kullanılabilir: Biraz, sonra geliyorum misalinde olduğu gibi. Biraz sonra gelmekteyim diyemeyiz. Demek ki -yor’da başlamak üzere olan bir gelecek zaman ifadesi de vardır. Yani lokatifli şekil daha belirli, daha kesin bir şimdiki zaman bildirir. İşte bu iki şekil arasındaki başlıca fark zaman farkıdır. Arada bir devamlılık farkı yoktur. Devamlılığı, hareketin devam etmekte olduğunu her ikisi de ifade ederler. Hareket bitmemiştir. Çünkü şimdiki zaman içindedir. Şimdiki zaman gösterdiklerine göre her ikisi de devamlılık ifade ederler. -maqta, -mekte ve -mada, -mede’li şekil hemen hemen yalnız yazı dilinin malı olup konuşma dilinde pek kullanılmaz.

461. Şimdiki zaman eklerinin devamlılık fonksiyonu onlara bir geniz zaman ifadesi de verir: her zaman görüyorum, her zaman görmekteyim misallerinde olduğu gibi. Fakat bu geniş zaman hareketin şimdiki zamanda devam ettiği esasına dayanır. Yani yine de şimdiki zaman ifadesi hakimdir.

Görülen geçmiş zaman eki

462. Bu ek de hem şekil, hem zaman ifade eden bir ektir. Şekil bakımından bildirme, zaman bakımından görülen geçmiş zaman ifade eder. Yani bu ek hareketin görülen geçmiş zamanda ortaya çıktığını haber veren bir şekil ve zaman ekidir. Bu ekin ifade ettiği zamana görülen geçmiş zaman dememizin sebebi hareketin geçmiş zamanda, konuşanın gözü önünde yapılmış olmasıdır. Bu gözü önünde sözünü tabiî, dar mânâsiyle almamak lâzımdır. Konuşanın gözü önünde demek konuşanın gözü, bilgisi, şuuru önünde demektir. Yani geçmişte olan bir hareket bizim önümüzde olmuşsa o hareketi ifade için görülen geçmiş zaman ekini kullanırız.

Görülen geçmiş zaman eki hareket bakımından ise hareketin olup bitliğini bildirir. Şu hâlde bu ek geçmişte göz önünde olup biten bir hareketi bildirmek için kullanılan bir şekil ve zaman ekidir.

463. Görülen geçmiş zaman eki bugün -dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü şeklindedir. Eski Türkçede -tı, -ti, -dı, -di şeklinde idi. Eski Anadolu Türkçesinde esas itibariyle -dı, -di (bazen -tı, -ti) şeklinde görüyoruz. Fakat bu ilk devrede yanına gelen şahıs ekleri dolayısıyla ayrı şahıslarda ayrı ayrı şekillere girmiştir. Konsonant ve vokal uyumlarına bağlanarak t’li ve yuvarlak şekillerinin ortaya çıkması çok sonra Osmanlıca içinde olmuş, böylece Osmanlıcanın sonlarında bugünkü çok şekilliliğe kavuşmuştur. Ek fiillerin müsbet ve menfi şekillerine ayni şekilde getirilir ve hiçbir kök değişikliğine sebep olmaz.

Görülen geçmiş zaman çekiminde iyelik eki menşeli olan ikinci tipteki şahıs ekleri kullanılır. Bu çekim bugün şöyledir:

sev-di-m

sev-di-n

sev-di

sev-di-k

sev-di-niz

sev-di-ler

qoş-tu-m

qoş-tu-n

qoş-tu

qoş-tu-q

qoş-tu-nuz

qoş-tu-lar

Eski Anadolu Türkçesinde ise şöyle idi:



açdum

açduñ

açdı

açduq (açduh)

açduñuz

açdılar

gördüm

gördüñ

gördi

gördük

gördüñüz

gördiler

Yani teklik birinci şahıs m tesiri ile, çokluk birinci şahıs -duq, -dük partisipine benzetilerek, ikinci şahıslar da belki bir şekil benzerliği yüzünden daima yuvarlak vokalli olmuş, üçüncü şahıslarda ek hep düz kalmıştır. Osmanlıcaya da böyle geçen çekim zamanla vokal ve konsonant uyumlarına uyarak ve sağır kef’leri atarak bugünkü şekle gelmiştir.

Eski Türkçedeki başlıca ayrılık çokluk birinci şahıslarda -q, -k yerine şahıs ekinin -mız, -miz olmasıdır. Batı Türkçesi -duq, -dük partisipinin tesiri ile bu eki değiştirmiş, görülen geçmiş zamanla başlayan bu -q, -k eki ileride göreceğimiz diğer bir kısım çekimlere de geçmiştir.

464. Görülen geçmiş zaman çekiminde kullanılan şahıs eklerinin iyelik eki menşeli olması bu çekimin isim asıllı olduğunu hatıra getirmektedir. Böyle olunca -tı, -ti, -dı, -di eki de -t fiilden isim yapma ekinden çıkmış görülüyor: bil-i-t-i-m misalinde olduğu gibi. Yani görülen geçmiş zaman çekiminin -t’li bir fiil isminin iyelik şekillerinden gelişmiş olduğu düşünülmektedir. Fakat bu izahın Türkçenin karanlık devrelerine çıktığını unutmamalıyız. Türkçenin bilinen devrelerinde, görülen geçmiş zaman şekli daima bir fiil çekimi olarak karşımıza çıkar. Sonra bu şekil isim gibi kullanılmağa Türkçenin hiçbir devresinde elverişli bulunmamıştır. Bugün görülen kül-bastı, dalbastı, şıp sevdi gibi yeni isimler partisipten çok birer kısaltma klişelerine benzemektedir.

465. Görülen geçmiş zaman eki de bir şekil ve zaman eki olarak müsbet fiillerde vurguyu üzerine çeker.

Öğrenilen geçmiş zaman eki

466. Bu ek de hem şekil, hem zaman ifade eden bir ektir. Şekil olarak bildirme, zaman olarak görülmeyen, öğrenilen geçmiş zamanı anlatır. Yani bu ek görülmeyen geçmiş zamanda yapılan bir hareketi haber veren şekil ve zaman ekidir. Görülmeyen geçmiş zamanda yapılan hareket demek geçmişte olan ve konuşanın, o hareketi bildirenin önünde cereyan etmeyen hareket demektir. Konuşanın gözü, bilgisi, şuuru önünde vuku bulmamıştır. Konuşan onu sonradan duymuş, öğrenmiş veya onun sonradan farkına varmıştır. Demek ki geçmişte yapılmış olan ve yapıldığı anda görmediğimiz, bilmediğimiz bir hareketi anlatmak, bildirmek için öğrenilen geçmiş zaman ekine baş vururuz. Bu noktaya çok dikkat etmek lâzımdır. Görülen geçmiş zamanla öğrenilen geçmiş zaman arasındaki tek fark bu vukuunda görülen, idrak edilen—görülmeyen, idrak edilmeyen farkıdır. Onun içindir ki bu iki geçmiş zamanı adlandırırken biz burada en uygun tabir olarak görülen—öğrenilen kelimelerini seçtik. Eskiden beri bu zaman için kullanılan «naklî mazî» tabiri yetersizdir. Çorabım kaçmış, A! qar yağmış gibi misallerde başkasından nakil yoktur, sonradan farkına varış, idrak ediş, sonradan görüş, öğreniş vardır.

467. Öğrenilen geçmiş zaman eki bugün -mış, -miş, -muş, -müş şeklindedir. Eski Türkçede ekin yalnız -mış, -miş olarak düz şekilleri vardı. Batı Türkçesinde de ilk devirlerde böyle yalnız düz şekilli olmuştur: gör-miş, ol-mış misallerindeki gibi. Eski Anadolu Türkçesinden başka Osmanlıcanın ilk devirlerinde de hep bu şekil devam etmiş, ekin yuvarlak şekilleri ancak Osmanlıcanın sonlarına doğru ortaya çıkarak bugünkü çok şekillilik meydana gelmiştir.

Öğrenilen geçmiş zaman çekimi de birinci tipteki şahıs ekleri ile yapılır, Bu çekim bugün şöyledir:



yaz-mış-ım

yaz-mış-sın

yaz-mış

yaz-mış-ız

yaz-mış-sınız

yaz-mış-lar

dön-müş-üm

dön-müş-sün

dön-müş

dön-müş-üz

dön-müş-sünüz

dön-müş-ler

Zaman ve şahıs eklerinin değişikliği dolayısıyla çekim tabiî, Eski Anadolu Türkçesinde bulmışam (-van, -vanın), bulmışsın, bulmış, bulmışuz, bulmışsız, bulmışlar; Osmanlıcada son zamanlara kadar gezmişüm, gezmişsiñ, gezmiş, gezmişüz, gezmişsiñiz, gezmişler şeklinde idi.

Bugün çokluk birinci şahıslarda çok az olarak, görülen geçmiş zamandan geçen -q, -k de kullanılmaktadır: yapmışıq, gelmişik gibi. Ağızlarda ise bu kullanış çok olup yalnız bu şekli kullanan ağızlar vardır.

468. Türkçede, öğrenilen geçmiş zaman için bir de -ıp, -ip, -up, -üp gerundiumu kullanıldığını görüyoruz. Eski Anadolu Türkçesinde bu gerundiumlu şekil daha çük üçüncü şahıslarda kullanılmıştır. Diğer şahıslarda bu şekille daha az karşılaşırız. yazupvan, gelüpsin, girüpdür gibi misallerde öğrenilen geçmiş zaman için kullanılan gerundium şekilleri görülmektedir. Şüphesiz aslında gerundium şekli bir çekimli fiil gibi kullanılamaz. Bu gerundiumların çekimli fiil yerini tutmaları kendilerinden sonra gelen yardımcı fiillerin düşmesi yüzünden ortaya çıkan bir şekildir: gelüpsin > gelüp durursın misalinde olduğu gibi. Üçüncü şahıslar bu durur yardımcı fiilinin ekleşmiş şekillerini daima muhafaza etmişlerdir: olupdur, gelüpdür misallerinde olduğu gibi. Öğrenilen geçmiş zaman için kullanılan bu gerundiumlu şekiller Eski Anadolu Türkçesinden sonra Osmanlıca içinde de tek tük, fakat uzun müddet kullanılmış, ancak Osmanlıcanın sonlarında ortadan kalkmıştır. Bugün artık Osmanlı sahasında bu şekil kullanılmamaktadır. Buna karşılık Azeri sahasında bu kullanış gittikçe kuvvet bulmuştur. Bugün Azeri sahasında ikinci, üçüncü şahıslarda, öğrenilen geçmiş zaman için tamamıyla bu gerundiumlu şekiller kullanılmaktadır.

469. -mış, -miş, -muş, -müş eki de bir şekil ve zaman eki olarak vurguludur. Müsbet fiillerin öğrenilen geçmiş zamanında vurgu bu ek üzerinde bulunur. Tabiî menfi fiillerde, vurgu menfi ekinin önüne atıldığı için, öğrenilen geçmiş zaman eki vurgusuzdur.

Gelecek zaman ekleri

470. Bu ekler de hem şekil, hem zaman ifade eden eklerdir. Şekil olarak bildirme, zaman olarak da gelecek zaman ifade ederler. Yani bu ekler hareketin gelecek zamanda olacağını bildirirler.

Yukarıda geniş zaman ekleri ile şimdiki zaman ekinin de bazen gelecek zaman ifade ettiklerini söylemiştik. Geniş zaman eklerinin bildirdiği gelecek zaman ihtimalî bir gelecek zaman, şimdiki zaman ekinin bildirdiği gelecek zaman çok yakın, daha doğrusu şimdiki zamanla birleşmiş bir gelecek zamandır. Asıl gelecek zaman eklerinin bildirdiği gelecek zaman ise niyetli, istekli, belirli gelecek zamandır. Bu gerçek gelecek zamanda ihtimal değil, kesinlik vardır. Hareketin olabileceği değil, olacağı bildirilir. Öte yandan bu gelecek zaman şimdiki zamana karışmış bir gelecek zaman değil, şimdiki zamandan sonra başlayan tam ve açık bir gelecek zamandır. Şimdiki zaman eki ile ifade edilen gelecek zaman yakın ve kısadır, fazla uzaklara gitmez ve hareket şimdi başlamış gibi çok kesin bir oluş ifadesi taşır. Gelecek zaman eki ile ifade edilen gelecek zaman ise şimdiki zamandan sonraki bütün zamanı içine alan geniş, tam bir gelecek zamandır ve hareket başlamış gibi birçok kesinlik değil, istekli, belirli bir gelecek zaman hareketi kesinliği ifade eder. Kısacası, geniş zaman eklerinin karşıladığı gelecek zaman geniş zaman ifadesi içinde bir gelecek zaman, şimdiki zaman ekinin karşıladığı gelecek zaman şimdiki zaman ifadesi içinde bir gelecek zaman, gelecek zaman eklerinin karşıladığı gelecek zaman ise tam bir gelecek zaman ifadesi taşıyan asıl gelecek zamandır.

471. Bugün kullanılan gelecek zaman eki -acaq, -ecek’tir. Müsbet ve menfi fiil köklerine bu ek getirilerek gelecek zaman şekli yapılır: yap-acaq, başla-y-acaq, di-y-ecek, durma-y-acaq, sevinme-y-ecek misallerinde olduğu gibi. Bu ek de kendisinden önce gelen açık orta hecenin a, e vokalini bugün değiştirerek daraltmaktadır: başlıyacaq, durmuyacaq, sevinmiyecek misallerinde olduğu gibi. Fakat bu değişiklik karşısında a, e’yi muhafaza etmek kulağa meselâ şimdiki zaman çekimindeki kadar aykırı gelmemektedir. Onun için bu değişiklikleri yazıya geçirmemek daha iyidir.



-acaq, -ecek ekinin q, k’si çekim sırasında iki vokal arasında kalınca sedalılaşır ve yumuşar: bulacağım, çekeceğim misallerinde olduğu gibi. q eskiden beri sedalılaşıp yumuşayarak ğ (ğı) ola gelmiştir. k ise eskiden bu durumda yalnız sedalılaşarak g olmuş, ancak son zamanlarda iyice yumuşayarak ğ (y)’ye çevrilmiştir. Ağızlarda bugün de g’yi yumuşatmayanlar vardır: gelecegim’de olduğu gibi. İstanbul Türkçesinde bu yumuşatma bugün çok ileri gitmiş, ğ ve ğ (y) çok hafiflemiştir. Fakat bu seslerin büsbütün erimiş olduğu sanılmamalıdır.

-acaq, -ecek eki de Türkçede sonradan ortaya çıkmış yeni bir ektir. Eski Anadolu Türkçesinin sonlarında görülmeğe başlamış, önce yalnız partisip eki olarak kullanılmış, sonra devre sonunda Osmanlıcaya ayni zamanda gelecek zaman çekim eki olarak geçmiştir. Osmanlıca ile Türkiye Türkçesinin tek gelecek zaman ekidir. Nereden geldiği belli değildir. İki heceli yapısı ile bir birleşmeden doğduğu hissini vermektedir. -ıcaq, -icek gerundiumu ile de bir ilgisi olabilir. Önce, Eski Anadolu Türkçesinin sonları ile Osmanlıcanın başlarında -açaq, -eçek şeklinde ç’li idi. Osmanlıca içinde c’li olmuştur.

Gelecek zaman çekimi de birinci tipteki şahıs ekleri ile yapılır. Bugün bu çekim şöyledir:



yap-acağ-ım

yap-acaq-sın

yap-acaq

yap-acağ-ız

yap-acaq-sınız

yap-acaq-lar

gülme-y-eceğ-im

gülme-y-ecek-sin

gülme-y-ecek

gülme-y-eceğ-iz

gülme-y-ecek-siniz

gülme-y-ecek-ler

Osmanlıcada farklı olarak tabiî ikinci şahıs ekleri önceleri sağır kefli idi: yap-acaq-sıñ, gül-ecek-siñiz misallerinde olduğu gibi. Bugün ağızlarda da bazen çokluk birinci şahıslarda -q, -k şahıs ekinin kullanıldığı görülür: yap-acağ-ı-q, gel-eceğ-i-k misallerinde olduğu gibi.

472. Eski Türkçede gelecek zaman eki -ġay, -gey idi. Sonradan -ġa, -ge şekli de ortaya çıkan bu ek Batı Türkçesine, ġ ve g’nin düşmesi ile, -a, -e şeklinde geçmiş, fakat bu arada fonksiyon değiştirerek istek eki olmuştur. Zaten gelecek zaman şeklinde bir istek ifadesi, bir tasarlama kipi olarak istek şeklinde de kapalı bir gelecek zaman ifadesi vardır. Onun için ek zaman fonksiyonunu kaybedip şekil fonksiyonunu kuvvetlendirerek kolaylıkla kip değiştirmiştir. Eski Anadolu Türkçesinde bir kelimede de eski -ġay, gey’in devamı olduğu söylenebilir. Gerçekten bolay ki (bolay kim) «ola ki, kâşki, belki, galiba, olur ki» sözünde görülen bolay’ın eski bolġay «olacak»’dan geldiği anlaşılmaktadır. bolay ki yerine bazen bola ki şeklinin kullanılmış olması da bunu göstermektedir.

473. Eski gelecek zaman ekini istek eki olarak kullanan, -acaq, -ecek ekini de henüz ortaya çıkarmamış bulunan Eski Anadolu Türkçesinde gelecek zaman eki -ısar, -iser idi: yan-ısar-am (-van, -vanın), başar-ısar-sın, gid-iser, ol-ısar-uz, bulma-y-ısar-sız, yi-y-iser-ler misallerinde olduğu gibi. Eski Türkçenin sonlarında ortaya çıktığı anlaşılan ve hem Kuzeydoğu Türkçesinde, hem Batı Türkçesinde bulunan bu gelecek zaman ekinin de nasıl türediği belli değildir. İlk bakışta -sar, -ser şart eki ile ilgisi olduğu düşünülebilir. Fakat böyle bir ihtimalin izaha pek tahammülü yoktur. -ısar, -iser eki Eski Anadolu Türkçesinde en geniş ölçüde kullanıldıktan sonra yerini -açaq, -eçek’e bırakmış, böylece Batı Türkçesinin eski ve yeni devrelerinde iki ayrı gelecek zaman eki olmuştur. -acaq, -ecek Eski Anadolu Türkçesinin sonlarında ortaya çıktığı zaman henüz tam hakimiyet -ısar, -iser’de idi. Osmanlıcaya geçince -ısar, -iser unutulmuş ve -acaq, -ecek tek gelecek zaman eki durumuna geçerek kullanıla gelmiştir.

474. Eski Anadolu Türkçesinde gelecek zaman için -ası, -esi partisipinden de faydalanılmış ve bu partisip eki bazen gelecek zaman çekim eki olarak kullanılmıştır: gör-esi-ven, gid-esi-dür misallerinde olduğu gibi. Eski Anadolu Türkçesinden sonra bu kullanış kalkmış ve -ası, -esi yalnız partisip eki olarak kalmıştır.

475. Şekil ve zaman ekleri olarak tabiî, gelecek zaman ekleri de vurguludur. Müsbet fiillerde vurguyu daima üzerlerine çekerler. -ısar, -iser’de bu vurgunun hangi hecede olduğu kesin olarak belli değilse de ikinci hece üzerinde bulunduğu söylenebilir. -acaq, -ecek’te vurgu ikinci hece üzerindedir.



Emir ekleri

476. Emir ekleri yalnız şekil bildiren eklerdendir. Tasarlama kipi eklerinden biri olan bu ekler tasarlanan hareketi emir şeklinde ifade eder, hareketin emirle yapılmasına işaret ederler.

Emir şeklinde diğer fiil çekimlerinden çok farklı olarak şahısların ayrı ayrı ekleri vardır. Yalnız çokluk üçüncü şahıs emir eki teklik üçüncü şahıs ekinin çokluk şeklidir. Bunun dışında diğer beş şahısta her şahıs için ayrı bir emir eki vardır. Her şahsın ayrı bir emir eki olması demek her emir ekinin ayni zamanda bir şahıs ifade etmesi demektir. İşte emir ekleri bu şekilde ayni zamanda şahıs da ifade eder, bu sebeple ayrıca şahıs eki almazlar. Onun için birinci, ikinci tipteki şahıs eklerinin yanında emir eklerini de üçüncü tip şahıs ekleri olarak sayabiliriz.

Emir ekleri Türkçenin başından beri tam bir fiil çekim eki durumunda bulunmuşlar, fiil karakterlerini hiç bozmamışlar ve hiçbir zaman partisip şeklinde kullanılmamış, bir isim havası taşımamışlardır.

477. Bugün emir ekleri şöyledir:

Teklik 1. şahıs: -ayım, -eyim

2. şahıs: —

3. şahıs: -sın, -sin, -sun. -sün

Çokluk 1. şahıs: -alım, -elim

2. şahıs: -ın, -in, -un, -ün



-ınız, -iniz, -unuz, -ünüz

3. şahıs: -sınlar, -sinler, -sunlar, -sünler

Bu ekler müsbet ve menfi fiil kök ve gövdelerine getirilerek emir çekimi yapılır. Bu çekim şöyledir:

dur-ayım

dur

dur-sun

dur-alım

dur-un, dur-unuz

dur-sunlar

bekle-y- eyim

bekle

bekle-sin

bekle-y-elim

bekle-y-in, bekle-y-iniz

bekle-sinler

Türkçenin uzun tarihi boyunca tabiî bu eklerde de birtakım değişiklikler olmuştur. Şöyle ki:

478. Teklik birinci şahıs emir eki başlangıçta Eski Türkçede -ayın, -eyin şeklinde idi. Devrenin sonlarında bunun -ayı, -eyi şekli de ortaya çıkmıştır. Bu -ayın, -eyin Batı Türkçesine de aynen geçmiştir: di-y-eyin, gör-eyin misallerinde olduğu gibi. Fakat Batı Türkçesinde -ayın, -eyin’in yanında ekin birinci şahıslardaki m tesiri ile -ayım, -eyim şekli de ortaya çıkmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde bu iki şekil, -ayın, -eyin ile -ayım, -eyim karışık olarak kullanılmış, Osmanlıcada da bir müddet bu böyle devam etmiştir. Fakat bu yan yana kullanışta -ayın, -eyin gittikçe azalmış, -ayım, -eyim çoğalmıştır. Sonunda -ayın, -eyin Osmanlıcada yerini tamamıyla -ayım, -eyim’e bırakmıştır. -ayım, -eyim’i Eski Anadolu Türkçesinde bazen -ayum, -eyüm şeklinde görüyoruz: yan-ayım, gös-der-eyim, uyan-ayım yanında di-y-eyüm, gör-eyüm, sürme-y-eyüm misallerinde olduğu gibi. m tesiri ile böyle bir yuvarlaklaşma o devirde mümkündü. Fakat yan yana kullanılan bu iki şekilde normal olmayan bir taraf vardır. Bu yuvarlaklığın başka birinci şahıslara karıştırılmaktan ileri gelen bir yanlışlık, bir imlâ benzerliği olması da düşünülebilir. Osmanlıcada bu karışıklık ortadan kalkmış ve ek -ayım, -eyim şeklinde kullanıla gelmiştir. Bu ekte eskiden beri görülen bir hususiyet de ekin ilk vokali ile kök vokalinin vezin icabı bazen kaynaştırılmasıdır: neyleyim, başlayım misallerinde olduğu gibi. Bu Eski Türkçede de görülür: tileyin «dileyeyim» gibi.

479. Teklik ikinci şahsın bugün eki yoktur. Eksiz olarak tek başına kullanılmayan fiil kök ve gövdeleri kullanış sahasına çıkarılarak emir ikinci şahıs hüviyetine sokulurlar: gel, git, yaz, vur gibi. Burada emir ikinci şahısla fiil kök ve gövdelerinin ses sayısı bakımından ayni, fakat mânâ bakımından çok farklı olduklarına dikkat edilmelidir. Birisi hiçbir şeye bağlamayan mücerret hareketi, öteki bir şahsa ve şekle bağlanan bir hareketi karşılar. Emir ikinci şahıs ekini «sıfır» olarak kabul edebiliriz. Fakat bu sıfır ek şahıs ve şekil ifade ederek fiil kök ve gövdesini kullanış sahasına çıkarır. Eskiden Türkçede bu şahıs için de emir eki vardı. Eski Türkçede, Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcanın başlarında kullanılan bu ek -ġıl, -gil’dir: aç-ġıl, dön-gil, gel-gil, bil-gil, ol-ġıl, bağışla-ġıl, di-gil misallerinde olduğu gibi. Yalnız düz şekilleri olup daima uyum dışında kalmıştır. Sonradan Osmanlıcada unutulan bu ek bugün bazı ağızlarda, bilhassa Azerî sahasındaki ağızlarda hâlâ yaşamaktadır. Eskiden beri bir yandan bu ek kullanılırken bir yandan da eksiz şekiller kullanılmıştır. Fakat aslında yalnız ekli şeklin var olduğu, eksiz kullanışın sonradan ortaya çıktığı muhakkaktır. Eksiz kullanışın ortaya çıkışında belki de çokluk ikinci şahıs emir eki ’nin yalnız sayı ifade ettiği şeklinde yanlış bir umumî telâkki rol oynamıştır.

480. Teklik üçüncü şahıs emir eki Eski Türkçede -zun, -zün; -sun, -sün şeklinde idi. Devre içinde sonradan -zu, -zü; -su, -sü; -sunı, -süni şekilleri de ortaya çıkmıştır. Devre başında -çun, -çün şeklini de görüyoruz. Batı Türkçesine bunlardan -sun, -sün şekli geçmiştir. Uzun zaman bu şekilde yalnız yuvarlak olarak kullanılan (bil-sün, aç-sun, ol-sun, dön-sün misallerinde olduğu gibi) bu -sun, -sün Eski Anadolu Türkçesinden sonra Osmanlıcada da son devirlere kadar böyle kalmış, ancak Osmanlıcanın sonlarında vokal uyumuna bağlanarak bugünkü -sın, -sin, -sun, -sün şekillerini almıştır.

481. Çokluk birinci şahıs emir eki Eski Türkçede de bugünkü gibi -alım, -elim şeklinde idi. Vokalle biten fiillere gelince bazen ilk vokali kök vokali ile kaynaşırdı: bolmalım «olmayalım» misalinde olduğu gibi. Batı Türkçesinin ilk devirlerinde ekin son vokali yuvarlaklaşmıştır. Eki Eski Anadolu Türkçesinde hep -alum, -elüm şeklinde görürüz: di-y-elüm, ol-alum, id-elüm misallerinde olduğu gibi. Osmanlıcada da uzun müddet böyle devam etmiş, ancak Osmanlıcanın sonlarında düzleşerek bugünkü -alım, -elim şekline geçmiştir.

482. Çokluk ikinci şahıs emir eki Türkçede aslında şeklinde idi. Eski Türkçede buna çokluk ifadesini kuvvetlendirici bir belirti olarak -lar, -ler eki getirilirdi: bar-ı-ñ-lar «varınız» tıñla-ñ-lar «dinleyiniz» gibi. Bu şekil sonradan diğer şivelere de geçmiştir. Batı Türkçesinde ise bu -lar, -ler’in yerini öteki kiplerin ikinci şahıslarındaki gibi -z çokluk belirtisi tutmuş, böylece Eski Anadolu Türkçesinde ikinci şahıs emir eki bir yandan -ñ, bir yandan -ñuz, -ñüz olarak kullanılmıştır: esirge-ñ, di-ñ, qo-ñ, bekle-ñ, bil-ü-ñ, at-u-ñ, sanma-ñuz, gör-ü-ñüz misallerinde olduğu gibi. Çokluk ikinci şahıs emir eki olarak bu ile -ñuz, -ñüz Eski Anadolu Türkçesinden sonra Osmanlıcada da uzun zaman devam etmiştir. Misallerde de görüldüğü gibi Batı Türkçesinde uzun müddet konsonantla biten fiillerde bu eklerin önündeki yardımcı vokal daima yuvarlak olmuş, bu arada -ñuz, -ñüz, de hep yuvarlak vokalli kullanılmıştır. Bu vokallerin vokal uyumuna bağlanması ancak Osmanlıcanın son devirlerinde olmuştur. Bu arada -ñ’nin önündeki yardımcı vokalin yardımcı seslikten çıkarak ekin bünyesine dahil olduğunu görüyoruz. Böylece Osmanlıcanın son devirlerinde çokluk ikinci şahıs emir eki -ıñ, -iñ, -uñ, -üñ; ıñız, -iniz, -uñuz, -üñüz şekillerini almış, İstanbul Türkçesi de sağır kef’leri atınca bugünkü -ın, -in, -un, -ün; -ınız; -iniz, -unuz, -ünüz şekilleri ortaya çıkmıştır.

483. Çokluk üçüncü şahıs emir eki başlangıçtan beri teklik üçüncü şahıs emir ekinin çokluk eki almış şeklinden ibaret olarak kullanıla gelmiştir. Eski Türkçede -zunlar, -zünler; -sunlar, -sünler; -sular, -süler, Batı Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesi ile Osmanlıcanın ilk devirlerinde -sunlar, -sünler (di-sünler, gel-sünler misallerinde olduğu gibi) şeklinde olmuş, Osmanlıcanın son devirlerinde vokal uyumuna bağlanarak bugünkü -sınlar, -sinler, -sunlar, -sünler şekilleri ortaya çıkmıştır.

484. İşte emir ekleri ile onların gelişme seyri budur. Görülüyor ki Türkçede bütün şahıslar için emir eki vardır. Böyle olduğu hâlde birinci şahıs kendi kendisine emredemez şeklinde yanlış bir düşünce ile öteden beri emir birinci şahıslarının mevcut olmadığı ileri sürülür. Yabancı gramerlerin tesiri ile yerleştiği anlaşılan bu kanaat tamamıyla yanlıştır. Yabancı dillerde emir birinci şahısları olmayabilir. Fakat Türkçede böyle bir durum yoktur. Türkçede emir birinci şahıslar için, gördüğümüz gibi, ayrı ayrı ekler vardır. Gerçi bu ekler son zamanlarda, düşen istek birinci şahıs eklerinin yerini de tutmuş, bu yüzden istek ve emir şekilleri karışmıştır. Fakat bugün istek birinci şahıslan için kullanılan ekin istek fonksiyonunda emir eki olduğunu unutmamak, bu eklerin doğrudan doğruya birinci şahıs istek ekleri olduğunu zannetmemek lâzımdır. Biraz sonra göreceğimiz gibi emir kipinin öteki şahıslarından da bugün istek şekline geçenler vardır. Ayni şekilde şart çekiminden de istek için faydalanıldığı görülür. Bütün bunlar yakın kiplerin birbirinin yerini tutmasından, bir ekin ;ayni zamanda başka bir fonksiyon için kullanılmasından ibarettir. Kısacası birinci şahıs da kendi kendisine emredebilir ve bunu karşılamak üzere Türkçede emir birinci şahıs ekleri vardır. Bu ekler ayni zamanda istek şekli için de kullanılırlar.

485. Emir şeklinin çokluk ikinci şahsının sonunda, çok nadir olarak, ekleşmiş bir hitap unsuru görülür. Bugün kullanılan bakındı hele! ile son devirlerde kullanılmış durundu gibi sözlerde böyle bir -dı, -du unsuru vardır. Bu unsurun hadi, haydi kelimelerinde de bulunan ve bazen de onların yerine tek başına kullanılan di! hitap edatından geldiği anlaşılmaktadır. Gerçi bu kelimelerdeki n sesi eski yazıda sağır kef’ile değil nun ile yazılırdı. Buna göre çokluk değil de teklik emir şekline ındı, indi gibi bir unsur getiriliyor demektir. Bu unsur ise imdi’ye bağlanır. Esasen şimdi ve imdi’nin ağızlarda çok defa şindi ve indi şekline geçtiği görülmektedir. Böylece bu hitaplı emir şekillerinin di ile değil imdi ile yapıldığını kabul etmek gerekir. Fakat durundu çocuklar! gibi kullanışlar da teklik değil, çokluk emir şekli karşısında bulunduğumuzu gösteriyor. Bu takdirde kelimenin eski yazıda nun ile yazılması asıl şeklin unutulup klişeleşmesinden doğan bir imlâ karışıklığı olabilir. Böyle olunca da bu hitaplı şeklin di ile yapıldığını kabul etmek gerekir. Hülâsa bu şekillerde bir hitap edatı bulunduğu anlaşılmaktadır. Eskiden ve bugün böyle kullanılan başka hitap edatları da görülür: Eski Anadolu Türkçesindeki gel-e!, qoñ-a! ve bugün Azeri sahasında görülen al-a! misallerinde bulunan e!, a! gibi. Bu a!, e! hitap edatlarının Batı Türkçesinde eskiden beri bilhassa emir fonksiyonuna bürünen şart şeklinde kullanıla geldiğini aşağıda göreceğiz. Eski Türkçede teklik üçüncü şahıs emir şeklinin sonuna bazen geldiğini gördüğümüz i’nin de böyle bir hitap edatı olduğu anlaşılıyor: bilsün-i misalindeki gibi. Bütün bu hitaplı şekillerin kullanılmasında emir şeklinin bir hitap kipi olmasının büyük bir rolü olmalıdır. Gerçekten emir kipi fiil çekimleri arasında tam bir hitap kipidir.

486. Emir şeklinin vurgu bakımından çok hususî bir durumu vardır. Müspet fiillerde emir eklerinin bazıları vurgulu, bazıları vurgusuzdur. Teklik ve çokluk birinci şahıslarda emir eki vurgulu olup vurgu bu eklerin ilk hecelerinde, yani a, e üzerinde bulunur. Teklik ve çokluk ikinci şahıslar tam bir hitap karakteri taşıdıkları, hitaplarda da vurgu daima başa alındığı için bu şahıslarda ekler vurgusuzdur. Bu şahıslarda vurgu ekten önceki kök hecesi üzerinde bulunur. Teklik ve çokluk üçüncü şahıslarda ise vurgu yine ek üzerindedir. Çokluk üçüncü şahısta bu vurgu asıl emir eki üzerinde, yani ekin ilk hecesinde bulunur.


Yüklə 1,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin