4. Fiilden fiil yapma ekleri
317. Fiilden fiil yapma ekleri fiil kök ve gövdelerinden fiil yapmak için kullanılan eklerdir. Bu ekler fiil köklerine, fiilden yapılmış fiil gövdelerine ve isimden yapılmış fiil gövdelerine eklenirler. Yani fiilden fiil yapma ekleri isimden fiil yapma eklerinden ve fiilden fiil yapma eklerinden sonra gelebilirler. Sayıları azdır. Fakat işleklik dereceleri çekim eklerine yakın bir genişliktedir. İçlerinde hiçbir fiil kök ve gövdesini işleklik sahası dışında bırakmayacak kadar şümullü olanları da vardır. Bu eklerin bir hususiyeti de belirli fonksiyonları bulunmasıdır. Bir fiilden yine bir fiil yaptıkları için fonksiyonlarının belirli olması tabiîdir. Fiilden fiil yapma ekleri şunlardan ibarettir:
318. -ma-, -me-
Bu ek Türkçede eskiden beri kullanılan ve işleklik derecesi en geniş olan fiilden fiil yapma ekidir. Aşağıda fiil bahsinde de göreceğimiz gibi fiiller arasında hususî bir durumu olan i- fiili hariç bütün fiil kök ve gövdelerini işleklik sahası içine alır. Fonksiyonu menfi fiil yapmaktır. Fiil kök ve gövdeleri -ma-, -me- eki almadan yalnız müsbet hareketleri karşılar, olma veya yapma ifade ederler. Menfi hareketleri karşılamak, olmama veya yapmama ifade etmek için onlara -ma-, -me- eki getirilir: yap-ma-, ol-ma, aç-ma-, başla-ma-, durdur-ma-, geçir-me-, bil-me-, erit-me-, gezin-me-, düzel-me- misallerinde olduğu gibi.
Bu ekin vurguyu üzerinden atmak gibi umumiyetle çekim eklerinde görülen, fakal yapım eklerinde çok nadir bulunan hususî bir durumu vardır. Gerçekten -ma-, -me- eki daima vurgusuzdur ve vurguyu kendisinden önceki hece üzerine atar. Menfi fiil gövdelerinde vurgu daima -ma-, -me’den önceki hece üzerindedir. Bunda her hâlde menfisi ifade edilen asıl hareketi belirtmek istemenin tesiri vardır. Fiilden isim yapma eki -ma, -me ile karıştırılmamak düşüncesi de bir rol oynamış olabilir.
Bu ek Türkçe’de eskiden beri hiç değişmemiştir. Yalnız orfa hece durumunda kaldığı için ve y tesiriyle fiillerin birçok çekimli şekillerinde bugün vokali değişmekte ve bu değişikliklerin çok belirlileri yazıya da geçirilmektedir: gel-mi-yor (gel-me-yor), aç-mı-y-acak (< aç-ma-y-acak), ol-mu-yor (ol-ma-yor), düş-mü-y-ecek (< düş-me-y-ecek) misallerinde olduğu gibi. Demek ki -ma-, -me- ekinin bugün çekim sırasında -mı-, -mi-, -mu-, -mü- olarak dört şekli daha ortaya çıkmaktadır. Yalnız, bu değişiklikleri yazıya mümkün olduğu kadar az geçirmeğe dikkat etmek lâzımdır. Gerçi bu değişiklikler normal ses hadiseleridir ve bir kısım çekimli şekillerde açık bir gelişme olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Fakat ekin diğer bir kısım çekimlerde değişmeden kalan (gel-me-di, yap-ma-mış misallerinde olduğu gibi) asıl şekilleri ile ilgisini muhafaza etmek ve kulağa çok aykırı gelmeyen değişiklikleri yazıya geçirmemeğe çalışmak daha doğrudur. Meselâ -yor eki ile yapılan çekimde değişiklik çok belirlidir ve -ma-, -me-’yi olduğu gibi muhafaza etmek kulağı çok tırmalar. Onun için bu çekim şeklinde değişikliği yazıya da geçirmek ve meselâ gel-me-yor yerine gel-mi-yor yazmak doğrudur. Fakat meselâ -an, -en eki almış şekilde, değişiklik yine var olmakla beraber, -ma-, -me’yi olduğu gibi muhafaza etmek kulağa pek aykırı gelmez. Onun için değişikliği yazıya geçirmeyip meselâ gel-mi-y-en yerine gel-me-y-en şeklinde aslını yazabiliriz. Yazıda yüzde yüz fonetik bir imlâ. tatbik etmeğe lüzum da, imkân yoktur. Yazı dili ile edebî konuşma dili arasındaki farklar pek az olan Türkçe’de bu gibi küçük aykırılıkların hiçbir mahzuru yoktur. Tersine, ekleri uyumlar dışına çıkan aşırı birçok şekillilikten uzak tutmuş oluruz. Türkçe’de bugün eklerin normal çok şekilliliği uyumlara göre ortaya çıkan çok şekilliliktir. Böyle, ayni tip çekimlerin, ayni çeşit kelimelerin bazısında olan, bazısında olmayan hususî ve geçici değişiklikler çok şekillilik sayılmaz.
-ma-, -me- eki de bir yapım eki, bir gövde eki olarak doğrudan doğruya fiil kök ve gövdelerine eklenir. Araya başka bir unsur giremiyeceği gibi her hangi bir yabancı ses de getirilmez. Fiillerin menfi iktidarî şekillerinde buna aykırı bir durum var gibi görünür: gel-e-me-, yap-a-ma- gibi. Fakat bu şekillerin iki kelimenin birleşmesi ile meydana gelmiş olduğu, ikinci kelimedeki fiil kökünün unutulmuş bulunduğu düşünülürse ortada aykırı bir durum olmadığı ve -ma-, -me-’nin aslında buraya doğrudan doğruya bir fiil köküne (Eski Türkçedeki u- «muktedir olmak» fiiline) eklenmiş olduğu anlaşılır: yap-a u-ma- > yap-a-ma- gibi. İleride fiil bahsinde iktidarî şeklini incelerken bunu daha yakından göreceğiz. Burada sadece -ma-, -me- yapım ekinden önce gelen bir sesin aslını belirtmiş olduk.
-ma-, -me- ekinden sonra hiçbir fiilden fiil yapma eki getirilemez. Bu ekten sonra ancak fiilden isim yapma ekleri ile çekim ekleri getirilebilir. Menfi eki bulunduğu fiil gövdesinin daima en sonunda bulunan gövde ekidir.
319. -n-
Bu ek de Türkçe’de eskiden beri kullanılan çok işlek bir fiilden fiil yapma ekidir. Fonksiyonu kendi kendine yapma veya olma ifade eden fiiller yapmaktır. Bu kendi kendine yapma veya olmanın iki cephesi vardır: bir kendi kendine, kendi başına yapma veya olma; bir de kendisine yapma veya olma. Yani bu ekle yapılan fiiller failin kendi kendisine yaptığı hareketi ve kendisine tesir eden, kendisi için yaptığı hareketi ifade ederler. Bu fiillerin asıl vazifeleri şüphesiz failin kendisine tesir eden, failin üzerine dönen hareketi karşılamalarıdır. Bu arada, hareket fail üzerine döndüğü için, bir kendi kendine olma veya yapma da ifade ederler. Karşıladıkları hareket o hareketi yapan veya olan nesnenin üzerine döndüğü için -n- eki ile yapılan bu fiillere dönüşlü fiiller ve -n- ekine de dönüşlülük eki (mütavaat eki) adı verilir.
Dönüşlülük ifade ettikleri için dönüşlü fiillerin büyük bir kısmı olma ifade eder, yani geçişsizdir. Fakat pek az olmakla beraber yapma ifade eden, yani geçişli olanları da vardır. Diğer taraftan, dönüşlü fiiller umumiyetle geçişli fiillerden teşkil edilir. Fakat geçişsiz fiillerden yapılanları da vardır. Bütün bunları şu misallerde görmek mümkündür: al-ı-n-, sal-ı-n-, gez-i-n-, giy-i-n-, dola-n-, tıqa-n-, bul-u-n-, aç-ı-n-, öğre-n-, tut-u-n-, döv-ü-n-, saqlan-, ara-n-, taşı-n-, sürü-n-, söyle-n-, qaç-ı-n-, mırılda-n-, tap-ı-n-.
-n- ekinden önce diğer fiilden fiil yapma eklerinden biri getirilmez. Bu ek daha çok fiil köklerinden, biraz da isimden yapılmış fiil gövdelerinden fiil yapar. Kendisinden sonra ise diğer fiilden fiil yapma ekleri getirilebilir. Yalnız bunlardan -ş- ekinin -n-’den sonra getirilmesi çok azdır.
Evvelce -la-, -le- ekinde de gördüğümüz gibi -n- ekinin getirildiği bazı fiiller asıl şekilleri ile kullanıştan düşmüş olabilir veya kullanılmazlar: kederle-n-, güzelle-n-, hastala-n-, evle-n-, akılla-n- misallerinde olduğu gibi. Böyle misallerin dönüşlü fiiller olduğu unutulmamalı ve -lan-, -len- gibi bir isimden fiil yapma eki bulunduğu zannedilmemelidir. Bu şekilde aslı kullanılmayan başka yapılı -n- fiilleri de vardır: ina-n-, öğre-n- gibi. Bunlara karşılık aslı kullanıldığı hâlde kendisi unutulan -n-’li şekiller de vardır: qorq-u-n-ç ismindeki qorq-u-n- fiili gibi.
Misallerde de görülüyor ki -n- eki vokalle biten fiillere doğrudan doğruya, konsonantla bitenlere ise yardımcı sesle bağlanmaktadır. Bu yardımcı sesler Eski Türkçede de vokal uyumuna bağlı idi. Fakat Eski Anadolu Türkçesinde bu uyum bozulmuş, belki ekin bünyesine dahil sayılarak, yardımcı seslerin bir müddet yalnız düz şekilleri kullanılmıştır: bul-ı-n-, gör-i-n misallerinde olduğu gibi. Eski Anadolu Türkçesinden sonra bu yardımcı sesler tekrar vokal uyumuna bağlanmıştır.
-n- eki ile yapılan fiillerin bir kısmı dönüşlülük değil, pasiflik ve meçhul ifade ederler: başla-n-, ye-n-, de-n-, öl-ü-n-, bil-i-n-, gül-ü-n-, yürü-n-, ara-n- (ev arandı), söyle-n- (söz söylendi), süsle-n- (şehir süslendi), sil-i-n- (camlar silindi) misallerinde olduğu gibi. Böyle fiillerde -n- eki bir dönüşlülük eki değil, pasiflik ve meçhul ekidir. Türkçe’de asıl pasiflik ve meçhul eki biraz sonra göreceğimiz -l- ekidir. Fakat -l- eki her fiile getirilememekte, sonu vokalle biten fiiller, sonu -l- ile biten fiiller bu eki almamakta, bu fiillerin pasif ve meçhul şeklini yapmak gerekince sonlarına -l- yerine -n- eklenmektedir. Bu yüzden dönüşlülük eki -n- ile pasiflik ve meçhul eki -n- birbirine karışmakta, ancak kullanıldıkları yere dikkat edilince ne oldukları anlaşılmaktadır. Meselâ ara-n- (çok arandı, belâsını buldu sözündeki «istemek» mânâsına), söyle-n- (söylene söylene gitti), süs-l-e-n- (kadın süslendi), sil-i-n- (silindim kurulandım), yala-n- (kedi yalanıyor), del-i-n-(yüreğim delindi) fiillerinde -n- dönüşlülük ekidir. ara-n- (her taraf arandı), söyle-n- (iyiliği söyleniyor), süsle-n- (duvarlar süslendi), sili-n- (yerler silinmiş), yala-n- (tabaklar yalandı), del-i-n (duvar delinip içeri girildi) fiillerinde ise -n- pasiflik ve meçhul ekidir. Bu karışıklığı gidermek isteği iledir ki -n- ile yapılmış pasif ve meçhul fiillerin pasif ve meçhul olduğunu iyice belirtmek için bir de -l- getirilerek onlar ikinci defa pasif ve meçhul yapılırlar: de-n-i-l-, başla-n-ı-l-, ye-n-i-l-, ara-n-ı-l-, söyle-n-i-l- gibi. Hülâsa -n-’nin bazı fiillerde pasiflik ve meçhul eki olduğu unutulmamalı ve bu -n-‘ler dönüşlülük eki ile karıştırılmamalıdır. İkisi şekil bakımından bir, fonksiyonları ayrıdır.
-n- eki n ile biten fiil köklerine getirilememektedir. Bugün kökün bir sesi gibi görünen bu n’lerin aslında -n- eki olduğu anlaşılmaktadır. Böyle fiillere -n- eki getirilememesi de her hâlde bundandır. Böyle fiillerin mânâsında da kendiliğinden bir dönüşlülük ifadesi vardır.
320. -l-
Bu ek de Türkçe’de eskiden beri işlek olarak kullanılan fiilden fiil yapma eklerinden biridir. Fonksiyonu pasiflik ve meçhul ifade eden fiiller yapmaktır. Asıl pasiflik ve meçhul eki -l-’dir. Fakat -l- eki vokalle veya l ile biten fiil kök ve gövdelerine getirilememekte, böyle fiillerin pasif ve meçhul şekilleri -n- ile yapılmaktadır. Bu -n-’nin aslında dönüşlülük eki olduğu, dönüşlü fiil şeklinden alındığı, sonradan pasiflik ve meçhul eki hâline geldiği muhakkaktır. Eski Türkçede ve diğer Türk şivelerinde vokalle veya l ile biten fiillere de pasiflik ve meçhul eki olarak -l- getirildiğinin görülmesi bunu göstermektedir. -n- eki -l-’nin kullanılmadığı yerlere getirilerek ancak sonradan pasiflik ve meçhul eki hâline geçmiş, böylece Türkçe’de aslında yalnız -l- iken sonradan -l- ve -n- olarak iki pasiflik ve meçhul eki kullanıla gelmiştir. Fakat -n-’nin pasiflik ve meçhul ekliği bugün bile -l-’ninki kadar sağlam bir duruma ulaşmış değildir. -n-’li pasif ve meçhul fiillerin çok defa -l- ile tekrar meçhul yapılarak (başla-n-ı-l-, de-n-i-l-, ye-n-i-l-, bul-u-n-u-l-, oqu-n-u-l- gibi) kullanılması bundandır. -n-’nin pasiflik ve meçhul eki olarak durumunun bugün bile sağlam olmaması şüphesiz onun dönüşlülük eki -n-’ye karıştırılmasından, dönüşlülük ekinin şeklini muhafaza etmesindendir. Asılları gibi, fiilden fiil yapma eki olarak cinsleri de ayni olan bu iki ekin şekilleri de bir olunca karıştırılmaları, bu yüzden -n-’nin pasiflik ve meçhul eki olarak durumunun çok sağlam olmaması pek tabiîdir. Bu durumda, yukarıda dönüşlülük ekinde de işaret ettiğimiz gibi, fonksiyon farkına iyice dikkat edilmeli ve bu iki ek birbirine karıştırılmamalıdır. Hülâsa Türkçe’de pasiflik ve meçhul eki -l-, -l-’nin kullanılmadığı yerlerde ise -n-’dir. Bu -n- ayrı bir ek değil, -l-’nin bir şekli sayılmalıdır.
Pasiflik ve meçhul eki geçişli fiillere de, geçişsiz fiillere de getirilmektedir. Bu ek geçişsiz yani olma ifade eden fiillerden meçhul fiiller yapar. Meçhul fiiller fail istemeyen, çekim sırasında faili olmayan, gösterdiği hareketin kimin tarafından yapıldığı belli olmayan fiillerdir: dur-u-l-, gid-i-l-, düş-ü-l-, yat-ı-l-, qalq-ı-l-, qorq-u-l-, öl-ü-n-, gül-ü-n-, çekin-i-l-, sus-u-l-, giriş-i-l-, yetiş-i-l-, eğlen-i-l- gibi. Meselâ adaya gidildi, eğlenildi sözündeki fiillerin faili yoktur. Meçhul eki, eklendiği fiil kök ve gövdelerinin faillerini meçhul yapmak, belirsiz yapmak için getirilir. Meçhul fiillerin çekimli şekillerinde hiçbir fail belirtisi bulunmaz. Çekimli şekilleri de her kipin yalnız üçüncü teklik şahsıdır. Çünkü yalnız bu şahısta fail belirtisi bulunmaz. Meçhul fiillerin tek çekimli şekilleri olan bu teklik üçüncü şahıs da diğer fiillerın teklik üçüncü şahsına benzemez. Diğer fiillerin teklik üçüncü şahsında fail belirtilmese bile daima bir şahıs ifadesi vardır. Meselâ gitti teklik üçüncü şahısı tam bir üçüncü şahıs ifade eder ve o gitti demektir. Meçhul fiillerin teklik üçüncü şahısları ise şeklî bir üçüncü şahıstan, daha doğrusu fiillerde teklik üçüncü şahıslar için kullanılan kip şeklinden ibarettir. gidildi hiçbir şahıs ifade etmez, fail meçhuldür.
Pasiflik ve meçhul eki ile yapılan fiillerin yalnız meçhul olanlarına dayanılarak, pasifliği göz önüne alınmadan bu eke sadece meçhul eki adı verilir. Ekin iki fonksiyonundan biri düşünülerek verilen bu ad kısa olduğu için bir tabir olarak kabul edilebilir ve kullanılabilir. Fakat bu, ekin pasiflik fonksiyonunu hatırdan çıkarmağa sebep olmamalıdır. Meçhul eki önce, hiç değilse ayni zamanda bir pasiflik ekidir. Hatta meçhul fiillerde bile bir pasiflik kokusu vardır. Onun için meçhul eki her şeyden önce bir pasiflik ekidir. Geçişsiz fiillerden meçhul fiiller yapan bu ek geçişli fiillerden de pasif fiiller yapar. Pasif fiiller bir uğranılma, bir maruz kalma ifade ederler. Bu fiiller fail isterler, bu fiillerde fail vardır. Fakat bu fail pasiftir. Pasiflik ekinin getirildiği geçişli fiilin gösterdiği harekete maruz kalır. O hareketi pasif fiilin faili yapmaz, o hareket kendisine yapılmış olur. Demek ki pasiflik eki yapma ifade eden fiillerden yapılma ifade eden fiiller yapar: yap-ı-l-, kes-i-l-, aç-ı-l-, gör-ü-l-, giyin-i-l-, gezdir-i-1-, görüş-ü-l-, ürküt-ü-l-, uçur-u-l- gibi. Bunların hepsi fail isterler. Meselâ ev yapıldı, su kesildi, iş görülüyor sözlerinde ev, su, iş faildir. Çifte pasiflik ve meçhul eki almış fiillerde ilk meçhul ekini almış fiil gövdesinin değil, asıl fiil kök ve gövdesinin geçişliliği veya geçişsizliği rol oynar. Yani pasiflik ve meçhul ekleri getirilen asıl fiil geçişsiz ise arka arkaya gelen her iki ek de meçhul, geçişli ise her iki ek de pasiflik ifade ederler. Zaten arka arkaya gelen iki pasiflik ve meçhul eki sadece şekil bakımından birbirini destekledikleri için mânâ bakımından tek ek yerini tutmaları, birbirlerinin fonksiyonunu değiştirmemeleri tabiîdir. Ayni fiile bunlardan biri veya ikisi getirilmek suretiyle yapılan iki fiil arasında hiçbir mânâ farkı yoktur: de-n- ile de-n-i-l- gibi. Onun için, dediğimiz gibi, çifte pasiflik ve meçhul eki alan fiillerde asıl fiilin geçişliliği veya geçişsizliği esastır. Meselâ de-n-i-l-, ye-n-i-l-, söyle-n-i-l-, sil-i-n-i-l- fiilleri de de-n-, ye-n-, söyle-n-, sil-i-n- fiilleri gibi pasif fiillerdir. Çünkü de-, ye-, söyle-, sil- fiilleri geçişlidirler.
Pasif fiiller bir maruz kalma, bir uğrama, bir olma ifade ederler. Fakat bu olmada ya başkası tarafından yapılma veya kendi kendisine olma vardır. Meselâ başkası tarafından gör-ü-l-, tut-u-l-, kes-i-l- vardır, kendi kendisine tut-u-l-, kes-i-l-, çek-i-l- vardır. Şüphesiz pasif fiillerin asıl mânâsı başkası tarafından yapılma ifade etmektedir. Kendi kendisine olma ifade edenlerin böyle bir mânâyı sonradan kazandıkları anlaşılmakta, bunlarda başkası tarafından yapılmış farzedilmek şeklinde gizli bir mânâ da sezilmektedir. Bu kendi kendisine olma ifade etmek bazı fiillerde o kadar ileri gitmiştir ki pasiflik mânâsı tamamiyle kaybolmuş ve pasiflik eki adetâ bir dönüşlülük eki hâline gelmiştir: üz-ü-l-, sıq-ı-l- misallerinde olduğu gibi. Hatta böyle fiillerin dayandığı asıl fiillerin dönüşlü, yani -n-’li şekilleri de kullanılmaz. Fakat tabiî yine de -l- eki bir dönüşlü eki sayılamaz. -l-’li fiillerin bu kendi kendisine olma ifade etmeleri dönüşlülük değil, geçişsizliktir. Bu kendi kendisine olma dönüşlü fiillerdeki gibi failin yaptığı işin kendisine dönmesi değil, bir kendiliğinden olmadır. Yani dönüşlü fiillerdeki aktiflik bunlarda yoktur. aç-ı-n-, aç-ı-l-; tut-u-n-, tut-u-l-; dök-ü-n-, dök-ü-l- arasında daima bir aktif, pasif farkı vardır.
Pasiflik ve meçhul eki ile yapılan bütün fiiller olma ifade eder, yani gcçissizdirler. Bu yüzden pasiflik ve meçhul ekine geçissizlik eki de denir.
Pasiflik ve meçhul eki her çeşit fiil kök ve gövdesine getirilmekte, bu arada -ma-, -me- hariç diğer fiilden fiil yapma eklerinden sonra gelebilmektedir. Kendisinden sonra ise yalnız -ma-, -me- gelmekte, diğer fiilden fiil yapma ekleri getirilememektedir.
-l- ekinin Batı Türkçesinde vokalle biten fiillerden sonra getirilememesi bu ekin gelişme seyrini aydınlatmak ve şeklini tesbit etmekte ortaya birtakım güçlükler çıkarmaktadır. Eski Türkçede ekin yalnız -l- olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü Eski Türkçede, misalleri çok az olmakla beraber, ek vokalle biten fiillere de getirilirdi: ye-l- «yenilmek (yemek)» gibi. Batı Türkçesine gelince, ek Eski Anadolu Türkçesinde de çok nadir olarak vokalle biten bazı fiillere getirilmiştir. Fakat o fiillerde eki -l- olarak değil, önündeki yardımcı vokali bünyesine almış olarak -ıl-, -il- şeklinde görüyoruz: di-y-il- misalinde olduğu gibi. Bu şekil bugün Azeri sahasındaki ağızlarda da vardır. Eski Anadolu Türkçesinden sonra vokalle biten fiillerdeki kullanışları kalktığı ve bugüne kadar konsonantlarla biten fiillere eklenmek suretiyle kullanıla geldiği için kendisinden önce gelen vokallerin ekin bünyesinden mi, yoksa yardımcı ses mi oldukları açıkça anlaşılmamaktadır. Fakat bu vokallerin ekin bünyesine dahil bulunmadıklarını, bunların yardımcı sesten başka bir şey olmadıklarını söylemek her hâlde yanlış olmaz. Çünkü ek aslında zaten -l-’dir. Konsonantlardan sonra araya yardımcı vokallerin getirilmesi de tabiîdir. Gerçi Eski Anadolu Türk'çesinde ve bugün bazı ağızlarda vokalle biten bir iki misalde eki -ıl-, -il- olarak görüyoruz. Fakat bunları yardımcı sesi eke dahil sanmaktan doğan ve klişeleşmiş olarak bir iki misalde kalan çok hususî bir şekil saymak daha doğrudur. büyü-l-, qoca-l-gibi fiillerdeki ekin ise fiilden fiil yapma eki olarak değil, isimden fiil yapma eki gibi göründüğünü yukarıda söylemiştik.
-l- ekinin önündeki yardımcı vokaller Eski Türkçede vokal uyumuna bağlanmıştı. Eski Anadolu Türkçesinde ise bunlar bir müddet vokal uyumu dışında kalmış ve yuvarlak fiilerde de düz şekilleri kullanılmıştır: düz-i-l-; tut-ı-l- gibi. Böyle, uyum dışında kalmalarına bakarak Eski Anadolu Türkçesinde bunların yardımcı ses sayılmadığı ileri sürülemez. Çünkü Eski Anadolu Türkçesinde diğer bazı şekillerde de yardımcı seslerin uyum dışında kaldığı görülür. Eski Anadolu Türkçesinden sonra -l-’nin önündeki yardımcı sesler uyuma bağlanmış ve bu şekilde kullanıla gelmiştir.
321. -ş-
Bu ek de Türkçede eskiden beri çok işlek olarak kullanılan fiilden fiil yapma eklerinden biridir. Yaptığı fiiller bir ortaklaşma veya bir oluş ifade ederler. Ortaklaşma ifade eden fiiller müşterek yapılan, ortaklaşa yapılan, birden fazla fail tarafından yapılan fiillerdir. Bir oluş ifade eden fiiller ise dönüşlü fiillerle bazı pasif fiillere benzer şekilde bir kendi kendine olma bildirirler. Tek fail tarafından, fakat bu failin geniş ve sıkı bir iştiraki ile, birçok taraflarının iştiraki ile yapılırlar. Yani bir fail içinde adeta birden fazla fail olduğu ve onlar tarafından ortaklaşa yapıldıkları hissini verirler. Demek ki -ş- eki ile yapılan ve oluş ifade eden fiillerde de gizli bir ortaklaşma ifadesi vardır. Şu hâlde -ş- ekinin asıl fonksiyonu ortaklık ifade etmek, ortaklaşma ile yapılan fiiller meydana getirmektir. Oluş fonksiyonu bu ortaklaşma fonksiyonuna dayanmakta, ondan çıkmış görünmektedir. Bu sebeple -ş- ekine ortaklaşma eki (müşareket eki) adı verilir.
-ş- ekinin asıl ortaklaşma fonksiyonu iki şekilde ortaya çıkar, iki tip ortaklık ifade eder: karşılıklı yapılma, birlikte yapılma. Karşılıklı yapılma îfade eden fiiller faillerin hareketi birbirlerine karşı yaptıklarını gösterirler: vur-u-ş-, döv-ü-ş-, at-ı-ş-, sözle-ş-, qucaqla-ş-, il-i-ş-, çek-i-ş-, gör-ü-ş-, dayan-ı-ş- gibi. Birlikte yapılma ifade eden fiiller ise faillerin hareketi birlikte yaptıklarını gösterirler: qoş-u-ş-, uç-u-ş-, böl-ü-ş-, gül-ü-ş-, ağla-ş-, ulu-ş-, bekle-ş-, dur-u-ş- gibi. Misallerden de anlaşılıyor ki karşılıklı yapılma ifade eden fiiller umumiyetle geçişli fiillerden yapılmaktadır, geçişsiz fiillerden yapılanları nadirdir. Birlikte yapılma ifade eden fiiller ise umunuyetle geçişsiz fiillerden yapılmaktadır, geçişli fiillerden yapılmaları nadirdir. Ortaklaşma ifade eden fiiller bu bakımdan umumiyetle ayrı ayrı olmakla beraber bir fiil hem karşılıklı yapılma, hem birlikte yapılma mânâsı da taşıyabilir: qap-ı-ş- gibi.
-ş- ekinin oluş fonksiyonunu da şu misallerde görebiliriz: gel-i-ş-, qız-ı-ş-, yat-ı-ş-, gir-i-ş-, bit-i-ş-, bula-ş-, ula-ş-, er-i-ş-, zorla-ş-, iyile-ş-, ağırla-ş-, uğra-ş-, dola-ş-, tut-u-ş-. Misallerden de anlaşılıyor ki -ş- ekinin gösterdiği oluş gizli bir ortaklaşma ifade etmektedir. Olma ifade etmek geçişsiz fiillerin müşterek vasfıdır. Fakat bu olma fiil çeşitlerine göre değişir. Meselâ -n-’li fiillerin ifade ettiği olma dönüşlü bir oluş, -l-’li fiillerinki pasif bir oluş, -ş-’li fiillerinki ise içten ortaklaşmalı bir oluştur: tut-u-n-, tut-u-l-, tut-u-ş- misallerinde görüldüğü gibi. Bu oluş farklarıdır ki ayni fiilden hep oluş ifade eden, fakat ayrı ayrı mânâlara gelen ayrı ayrı fiiller ortaya çıkarır. İçten ortaklaşma ifade eden oluşta failin bütün bünyesini saran bir iştiraki, sıkı ve aktif bir hissesi vardır. Yalnız, bu içten ortaklaşma ifadesi bu çeşit fiillerin hepsinde ayni derecede hissedilmez. Bazılarında bu kuvvetli iştirak hissesi kaybolmuş ve ifade ettikleri oluş dönüşlü fiillerinkine benzemiştir. Bunu bilhassa isimden -la-, -le- ile yapılmış fiillerden yapılanlarda görüyoruz: güzelle-n-, güzel-le-ş-; hoşla-n-, hoşla-ş-; çirkinle-n-, çirkinle-ş- misallerinde olduğu gibi.
-ş- ekinin ortaklaşma ve oluş fonksiyonları umumiyetle ayrı ayrı fiillerde görülmekle beraber çift mânâya gelen ayni fiilde de bulunabilir: tut-u-ş-«karşılıklı tutmak», tut-u-ş- «yanmak»; sıq-ı-ş- (el sıkışmak), sıq-ı-ş- (bir yerde sıkışmak) gibi.
Misallerde de görülüyor ki -ş-’li fiiller hem geçişli fiillerden, hem de geçişsiz fiillerden yapılabilmektedir. Kendileri ise esas itibariyle geçişsiz olurlar. Fakat nadir olarak geçişli olanları da vardır: böl-ü-ş-, payla-ş-, üle-ş-, qap-ı-ş-, gör-ü-ş- gibi. Tabiî bunlar ortaklaşma fonksiyonundakiler arasında bulunur ve geçişli fiillerden yapılmış olurlar.
-ş- eki ancak fiil köklerinden ve isimden yapılmış fiil gövdelerinden fiil yapabilir. Esas itibariyle diğer fiilden fiil yapma eklerinden sonra getirilmez. Yalnız çok nadir olarak -n- ekinden sonra getirildiği görülür: daya-n-ı-ş-, soy-u-n-u-ş- misallerinde olduğu gibi. Eski Türkçede -l- ekinden sonra geldiği de olmuştur: aq-ı-l-ı-ş gibi. Bugün dc dağ-ı-l-ı-ş-, dök-ü-l-ü-ş- gibi nadir kullanışlar çok yadırganmaz. Kendisinden sonra ise -n- ve faktitif eklerinin büyük bir kısmı getirilmez. Ancak -l-, bir faktitif eki ve menfi eki getirilebilir: gör-ü-ş-ü-l-, ara-ş-tır-, iyile-ş-me- gibi.
Vokalle biten fiillere doğrudan doğruya eklendiği için bu ekin Türkçe’de eskiden beri -ş- olduğu açıkça görülür. Yalnız Eski Anadolu Türkçesinde oqı-y-ış-, yüri-y-iş gibi normal olmayan şekillerle de karşılaşmak mümkündür. Bugün de Azeri sahasındaki bazı ağızlarda de-y-i-ş- gibi kullanışlar görülür. de- , ye- gibi vokalle biten fiillere bugün bu ek esas itibariyle getirilmemekle beraber, getirilirse yine de-y-i-ş-, yi-y-i-ş- gibi şekiller ortaya çıkar. Fakat bu misallere bakılarak ekin -ış-, -iş- olduğu söylenemez. Çünkü bu misallerin kullanıldığı devir ve sahalarda vokalle biten fiillere umumiyetle -ş- getirildiği açıkça görülür. Bu istisnalar klişeleşmiş hususî şekillerden ibarettir. Yardımcı sesin eke dahil sayılmasından doğan böyle bir durumu -l- ekinde de gördük. Burada de-y-iş, yürü-y-üş, oqu-y-uş gibi isimlerdeki -ış, -iş, -uş, -üş fiilden isim yapma ekinin de tesiri olmuş olabilir. Hülâsa ek -ş-’dir ve vokalle biten fiillere doğrudan doğruya, konsonantla bitenlere yardımcı sesle eklenir.
-ş-’den önce gelen yardımcı vokaller Eski Türkçede vokal uyumuna bağlı idi. Eski Anadolu Türkçesinde bir müddet uyuma aykırı olarak yalnız düz şekilleri kullanılmıştır: uy-ı-ş-, ur-ı-ş-, gül-i-ş- misallerinde olduğu gibi. Eski Anadolu Türkçesinden sonra uyum çerçevesine sokulmuş ve bu şekilde kullanıla gelmiştir.
322. -r-
-r- eki de Türkçe’de eskiden beri görülen ve işlek olarak kullanılan bir fiilden fiil yapma ekidir. Bu ek fonksiyonları tamamiyle birbirinin ayni olan ve bu yüzden ayni isim altında toplanan bir kaç ekten biridir. Faktitif ekleri denilen bu ekler oldurma ve yaptırma ifade ederler. Yani olma veya yapma ifade eden fiillerden oldurma veya yaptırma ifade eden fiiller yaparlar. Onun için bu eklere oldurma ve yaptırma ekleri adını verebiliriz. İşte -r- eki bunlardan biri, yani bir oldurma ve yaptırma eki’dir.
Faktitif ekleri geçişli, geçişsiz bütün fiillere getirilir. Yaptığı fiillerin ise hepsi geçişlidir. Böyle fiiller hiçbir oluş ve pasiflik ifade etmezler. Tam aktiftirler ve asıl hareket daima fail dışında bir varlığa yönelmiş bulunur. Hiçbir zaman failde kalmaz, fâile tesir etmez, fâile dönmez. Onun için faktitif ekleri ile dönüşlülük, meçhul ve ortaklaşma ekleri, apayrı iki gurup teşkil ederler. Dönüşlülük, meçhul ve ortaklaşma ekleri esas itibariyle geçişsizlik ekleridir, nadir olarak geçişlilik ifade eder, daha doğrusu asıl fiilin geçişliliğini değiştirmezler, muhafaza ederler. Faktitif ekleri ise tamamiyle geçişlilik ekleridir. sal-dır-, seğirt-t- gibi geçişsiz misalleri pek nadir olup sonradan geçişliliklerini kaybetmişlerdir.
Faktitif eklerinin iki fonkoyonu vardır. Biri geçişsiz fiilleri geçişli yapmak, ikincisi de geçiçli fiillerden asıl hareketin başkalarına yaptırıldığını gösteren geçişli fiiller yapmaktır. Kısacası faktitif eklerinin vazifeleri geçişlilik ve başkasına yaptırma ifade etmektir.
Bu başkasına yaptırma işi başkası vasıtası ile bir başkasına; ikinci, üçüncü nesnelere de geçirilebilir. Bunu ifade etmek için faktitif eklerinin birden fazlası üst üste gelebilirler.
Her fiile faktitif eki getirilebilir. Fakat her faktitif eki her fiile gelmez. Bir kaç faktitif eki olduğu için bunlar fiilleri adeta aralarında taksim etmiş durumdadırlar. Hangisinin hangi fiillere getirildiğini kendi sıralarında göreceğiz.
İşte faktitif, yani oldurma ve yaptırma eklerinden biri olan -r- konsonantla biten fiillerin bir kısmına getirilir. Vokalle biten fiillere eklenmez. Konsonantla biten fiillerden de en çok ç, ş, t ile bitenlere getirilir: göç-ü-r-, geç-i-r-, uç-u-r-, iç-i-r-, aş-ı-r-, düş-ü-r-, şaş-ı-r-, piş-i-r-, yat-ı-r-, bit-i-r-, bat-ı-r- misallerinde olduğu gibi. Bunlardan başka ğ, p, y ile biten fiillere de eklenir: doğ-u-r-, köp-ü-r-, duy-u-r-, doy-u-r- misallerinde olduğu gibi. Eski Türkçede başka konsonantlardan sonra da gelebilirdi: öl-ü-r-, bas-u-r-misallerinde olduğu gibi. Eski Anadolu Türkçesinde de bugünkünden farklı bazı kullanışlarını görüyoruz: ir-ü-r-, «ulaştırmak», dur-u-r-, bas-u-r- «gömmek, saklamak» gibi. Bugün ağızlarda da bas-ı-r- gibi misaller vardır. Görülüyor ki -r- ekinin kullanışı her hangi bir kaideye bağlı olmayıp dilin keyfî temayüllerine dayanmaktadır. Onun için daha başka bir konsonantla biten her hangi bir fiilin -r-’li faktitifi ile karşılaşmak her zaman mümkündür.
-r- eki misallerde de görülüyor ki tek heceli fiil köklerine getirilmekte, kendisinden önce -z- faktitif eki hariç (em-i-z-i-r- > emzir- fiilinde olduğu gibi) hiçbir fiilden fiil yapma eki getirilememektedir. Kendisinden sonra ise menfi ekinden başka -l- ve -t- ekleri de getirilebilir: uç-u-r-ma-, düş-ü-r-ü-l-, piş-i-r-t- misallerinde olduğu gibi. Yani -n-, -ş- ekleri ile diğer faktitif ekleri -r-’den sonra gelmemektedir. Aldığımız misalde de olduğu gibi, -r-’den sonra -t- getirmek suretiyle yapılan katmerli faktitifte araya yardımcı ses girmez.
-r- ekini fiil köklerine bağlayan vokalin Eski Türkçede ve Eski Anadolu Türkçesinde hep yuvarlak olarak uyum dışında kalmış olması bu vokalin yardımcı ses olup olmadığı hususunda tereddüt doğuracak mahiyettedir. Ek vokalle biten fiillere getirilmediği için buradaki vokalin ekin bünyesine dahil olup olmadığını kestirmek güçtür. Fakat konsonantla biten fiille
ek arasında yardımcı sese de ihtiyaç vardır ve buradaki vokalin yardımcı ses olduğunu kabul etmek en doğrusudur. Eskiden bu yardımcı sesin uyum dışında kalmış olmasında kendisine benzeyen başka eklerin tesiri olsa gerektir.
323. -t-
Bu ek de haklarındaki umumî bilgileri -r- ekinde verdiğimiz faktitif eklerinden biridir. Yani fiillerden oldurma ve yaptırma ifade eden fiiller yapar. Türkçe’de eskiden beri görülen ve işlek olarak kullanılan bir fiilden fiil yapma ekidir.
-t- eki de -r- ekinde gördüğümüz gibi her fiile getirilmez. İşleklik sahasına ancak vokalle biten birden fazla heceli fiillerle daha çok l, r ve biraz da q, k, p, ç, m konsonantları ile biten fiil kök ve gövdeleri girer: uza-t-, dire-t-, acı-t-, ara-t-, söyle-t-, yürü-t-, düzel-t-, inci-t-, azal-t-, yük-sel-t-, darıl-t-, qızar-t-, bildir-t-, ör-t-, sür-t-, dür-t-, aq-ı-t-, qorq-u-t-, sarq-ı-t-, ürk-ü-t-, sap-ı-t-, sürç-ü-t-, dam-ı-t-, avu-t- misallerinde olduğu gibi. Görülüyor ki -t- eki için de kesin bir kaide yoktur. Onun için başka bir konsonantla biten her hangi bir fiilin, veya vokalle biten tek heceli bir fiil kökünün faktitif şeklinde -t- eki ile karşılaşmak her zaman mümkündür. Nitekim Eski Türkçede ti-t- «dedirmek», sev-i-t- gibi misaller de görülür.
-t- eki vokalle biten fiillerden sonra geniş ölçüde kullanıldığı için ekin -t- ve konsonantla biten fiillerle -t- arasındaki vokalin yardımcı ses olduğu açıkça bellidir. Bu yardımcı ses eskiden beri vokal uyumuna bağlı olarak kullanıla gelmiştir.
-t- eki misallerde de görülüyor ki -l- ve -r- konsonantları ile biten fiillere duğrudan doğruya bağlanmakta, yardımcı vokal almamaktadır. Fakat Eski Anadolu Türkçesinde dur-u-t- şekli de vardır.
-t- eki fiil kök ve gövdelerine getirilebilmekte, fakat fiilden fiil yapma ekleri içinde yalnız faktitif ekleri kendisinden önce gelebilmektedir. Yani -t- katmerli faktitif yapmak için diğer faktitif eklerinden sonra getirilir: geç-i-r-t-, bil-dir-t- misallerinde olduğu gibi. -t- ekinden sonra ise -r- hariç hemen hemen bütün fiilden fiil yapma ekleri getirilebilir. Yalnız bunlardan -ş- ile -n- ancak tek heceli bir kaç misale (sür-t-ü-n-, sür-t-ü-ş- gibi) gelebilirler ki bunlarda faktitif fonksiyonu kalmamıştır denilebilir. Fakat -l- ve -dır-, -dir- ekleri -t-’den sonra çok kullanılırlar. Menfi eki ise zaten işlekliği hudutsuz olan bir ektir.
-t- eki Eski Anadolu Türkçesinde çekim sırasında iki vokal arasında bazan sedalılaşarak -d- olmuştur: aq-ı-d-u-r, ağla-d-an misallerinde olduğu gibi. Bugün de ağızlarda bu çeşit değişiklikler görülür. Normal bir ses hadisesi olan bu değişmeler dışında -t- eki eskiden beri hep -t- şeklini muhafaza etmiştir.
324. -dır-, -dir-, -dur-, -dür-, -tır-, -tir-, -tur-, -tür-
Bu ek de -r- ekinde umumî olarak ele aldığımız faktitif eklerinden biridir. Yani bu ek de -r- ve -t- gibi bir oldurma ve yaptırma ekidir. Türkçede eskiden beri bulunan ve işlek. olarak kullanılan fiilden fiil yapma eklerinden biridir. Faktitif ekleri içinde bugün en işlek olanı, en çok kullanılanı bu ektir. İşleklik sahası vokalle biten tek heceli fiillerle konsonantla biten bütün fiil kök ve gövdelerini içine alır: ye-dir-, de-dir-, aç-tır-, seç-tir-, değ-dir-, yağ-dır-, boğ-dur-, sök-tür-, gecik-tir-, yaq-tır-, bul-dur-, öl-dür-, em-dir-, dön-dür-, bulun-dur-, öp-tür-, ör-dür-, as-tır-, vuruş-tur-, yatış-tır-, qoş-tur-, at-tır-, aqıt-tır-, düşürt-tür-, sev-dir-, say-dır-, yaz-dır- misallerinde olduğu gibi.
Misallerde de görülüyor ki bu ekten önce fiilden fiil yapma eklerinden -n-, -ş- ve faktitif -t- eki gelebilmektedir. Gerçi -r- de daha önce geliyor görünmektedir. Fakat -r- -t-’nin önüne gelmekte ve tabiî -dır-, -dir- eki ile ilgili bulunmamaktadır. -dır-, -dir- ekinden sonra ise menfi ekinden başka yalnız -l- ve -t- ekleri getirilmektedir: bildir-i-l-, yap-tır-t- misallerinde olduğu gibi.
Bu ek isimden fiil yapma eklerinden sonra çok az kullanılır: gec-i-k-tir- misalinde olduğu gibi. Çünkü isimden fiil yapma eklerinin çoğu vokalle veya l, r ile bitmekte, bunlarla yapılan fiillerin ise faktitifleri -t- ile yapılmaktadır.
-dır-, -dir- ekinden önce ve sonra -t- eki getirilince katmerli faktitif yapılmaktadır. Katmerli faktitiflerde -r- ve biraz sonra göreceğimiz -ar-, -er-'den sonra -t- (geç-i-r-t-, çıq-ar-t-); -t-’den sonra -dır-, -dir- (uza-t-tır-); -dır-, -dir-'den sonra -t- (öl-dür-t-) gelebilir. -r- ve -ar-, -er- ekleri -t-’den sonra; -dır-, -dir-’den ise önce de sonra da gelemez. -r- eki ancak -z- faktitifinden sonra gelebilir: em-i-z-i-r- misalinde olduğu gibi. İşte faktitif ekleri bu sıra dahilinde üst üste gelebilirler. Bir faktitif fiilde birden dörde kadar faktitif eki bulunabilir: geç-i-r-, geç-i-r-t-, geç-i-r-t-tir-, geç-i-r-t-tir-t-; başla-t-, başla-t-tır-, başla-t-tır-t-; öl-dür-, öl-dür-t-, öl-dür-t-tür-, öl-dür-t-tür-t- misallerinde olduğu gibi. Dörtten fazla faktitif eki kulağa hoş gelmediği için üst üste gelmez. Dörtlü faktitif bile fazla kullanılmaz. En çok birli, ikili ve üçlü faktitifler kullanılır.
Bu ek tabiî eskiden bugünkü kadar çok şekilli değildi. Eski Türkçede ekin -tur-, -tür-, -dur-, -dür- olarak yalnız yuvarlak şekilleri vardı. Bunlardan da -tur-, -tür- daha eski ve aslî şekil olup -dur-, -dur- sedalılaşma ile sonradan ortaya çıkmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde ise ekin yalnız yuvarlak ve d’li şekilleri ile kullanıldığını görüyoruz: yan-dur-, it-dür- misallerinde olduğu gibi. Bu d’li ve yuvarlak şekillerin Eski Anadolu Türkçesinden sonra da uzun müddet devam ettiği anlaşılmaktadır. Bilhassa konsonant bakımından ekin son zamanlara kadar değişmeden d’li olarak kullanılmış bulunduğunu eski yazı bırakılıncaya kadar hep d ile yazılması da göstermektedir. Hülâsa ek vokal ve konsonant uyumlarına son zamanlarda bağlanmış, böylece bugünkü sekiz şekli ile tam birçok şekillilik içine girmiştir.
325. -dar-, -der-
Bu ek çok az kullanılan, işlek olmayan bir faktitif ekidir. -dır-, -dir’in bir başka şeklidir. Eski Anadolu Türkçesinde ve bugün bazı ağızlarda görülür: dön-der- «döndürmek» misalinde olduğu gibi. Bugün yazı dilindeki gön-der- (gön- «yola çıkmak») fiilinde de klişeleşmiş olarak kalan bu ek vardır. Tabiî bu ek de katmerli faktitiflere iştirak eder: gön-der-t- misalinde olduğu gibi.
Bu ekin -dur-, -dür-’ün düzleşmesi ile ortaya çıkmış olduğu düşünülebileceği gibi gönder- fiilinin Eski Türkçedeki köndger- (< kön-d-ger-) şekline bakılarak eski -©ar-, -ger- faktitif ekinin © ve g’sinin düşmesi ile meydana gelmiş olduğu da düşünülebilir.
326. -ar-, -er-
Bu ek de eskiden beri kullanılan, fakat işlek olmayan, misalleri az bulunan bir faktitif ekidir. qop-ar-, çıq-ar-, gid-er- misallerinde bu ek vardır. Sonu r ile biten bu ek katmerli faktitiflerde -r- eki gibi muamele görür: çıq-ar-t misalinde olduğu gibi.
Bu ekin eski -©ar-, -ger-’den geldiği anlaşılmaktadır. Hiç değilse onunla ilgili görünmektedir. Fakat daha, Eski Türkçe devresinde eki -ar-, -er- şeklinde gördüğümüz de unutulmamalıdır.
327. -©ur-, -gür-
Bu ek de faktitif eklerinden biridir. Eski Türkçede işlek olarak kullanılırdı. Batı Türkçesine geçerken başındaki g ve © düşeceği için Batı Türkçesinde -r- faktitifine karışmış olması lâzım gelirdi. Birçok misallerde böyle olduğu da söylenebilir. Fakat bu eki eski şekli ile Batı Türkçesinde de görüyoruz. Gerçekten Eski Anadolu Türkçesinde bir kaç misalde bu ekle karşılaşılır: ir-gür- «erdirmek, ulaştırmak», tur-©ur- «durdurmak», dir-gür- «diriltmek» misallerinde olduğu gibi. Eski Türkçenin bir kalıntısı olarak karşımıza çıkan bu ek Eski Anadolu Türkçesinden sonra kaybolmuş, fakat ırgür- fiilinde klişeleşmiş olarak bir müddet daha yaşamıştır. Bu ek canlı olmadığı için divan şiirindeki irgür- fiilinin ir gör- veya er gör- gibi yanlış şekillerde okunmamasına dikkat etmek lâzımdır.
328. -z-
Bu ek de Türkçe’de eskiden beri görülen bir faktitif ekidir. İşlek değildir. Eski Türkçede daha çok kullanılırdı. Batı Türkçesinde adeta unutulmuş olup misalleri çok azdır. ut-u-z- «kumarda kaybetmek», em-i-z- (emzir- < em-i-z-i-r- şekli kullanılır), Eski Anadolu Türkçesindeki tamzır- «damlatmak» (< tam-ı-z-ı-r-) fiillerinde bu ek vardır.
İşte Batı Türkçesinde kullanılan faktitif ekleri bunlardan ibarettir. Türkçe’nin belli başlı fiilden fiil yapma ekleri olan dönüşlülük, meçhul, ortaklaşma ve faktitif eklerini bu suretle ayrı ayrı inceledikten sonra şimdi bunların yanında ehemmiyetsiz kalan ve sayıları gibi misalleri de bir kaçı geçmeyen ve umumiyetle fiili kuvvetlendirme fonksiyonu olan fiilden fiil yapma eklerine geçiyoruz.
329. -a- -e-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. tıq-a- misalinde bu ek vardır.
330. -ı-, -i-, -u-, -ü-
İşlek olmayan fiilden fiil yapma eklerinden biridir. qaz-ı-, sür-ü- (< sür-i-) misallerinde bu ek vardır.
331. -q-, -k-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. Bugün unutulmuştur. Eski Anadolu Türkçesinde bir kaç misali vardır: dur-u-q- «duraklamak», sür-ü-k- «sürülmek» gibi. Azeri Türkçesindeki doluq- «dolu dolu olmak, yaşla dolmak» fiili de eğer dolu-q- değil de dol-u-q- ise bu ekle yapılmış demektir. qır-q- ve sar-q- fiillerinde de belki bu ek vardır.
332. -p-
İşlek olmayan bir ektir. ser-p-, kır-p- fiillerinde bu ek var gibidir.
333. -y-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. qo-y-, do-y- (do- < to- «doymak», to-q ismi buradan gelir) misallerinde bu ek vardır. Bu ek Eski Türkçe’de -d- idi: qo-d-, to-d- misallerinde olduğu gibi. Eski Türkçedeki d’ler Batı Türkçesinde y olduğu için bu ek de y’ye çevrilmiştir.
334. -sa-, -se-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. Eski Anadolu Türkçesi ile bugün bazı ağızlarda bulunan gör-se-t- «göstermek» fiilinde bu ek vardır. Bu ek -sa-, -se- isimden fiil yapma ekinin tesiriyle ortaya çıkmış olabilir.
335. -msa-, -mse-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. gül-ü-mse- misalinde bu ek vardır. Bu ek de -msa-, -mse- isimden fiil yapma ekinden benzetme yolu ile fiile geçmiş olmalıdır.
336. -ası-, -esi-
İşlek olmayan bir fiilden fiil yapma ekidir. Bazı ağızlarda görülen gör-esi- «göreceği gelmek» fiilinde bu ek vardır. Bu ek de -ası-, -esi- partisip ekinden geçmiş görünüyor.
337. -ala-, -ele-
Bütün bu kuvvetlendirme ekleri içinde en işlek ve canlı olan, misali en çok bulunan ek bu ektir. qov-ala-, ov-ala-, silk-ele-, eş-ele-, şaş-ala-, dur-ala, gev-ele- fiillerinde bu ek vardır.
*
Yapım eklerinde dikkat edilecek nokta
338. İşlek olmayan, tek tük misalde görülen yapım ekleri karşısında çok ihtiyatlı olmak lâzımdır. Bunlar gerçekten yapım ekleri olabileceği gibi başka bir şey de olabilirler. Meselâ boynuz ve erkek kelimelerindeki -z ve -kek ekleri gibi eklere daima şüpheyle bakmak lâzımdır.
*
339. Böylece kelimeleri yapı bakımından etraflı bir şekilde incelemiş olduk. Bünyelerinde ses yapısı bakımından heceler, şekil yapısı bakımından kök ve ekler bulunan kelimeler, görmüş olduk ki, isim ve fiil kök ve gövdeleri ile bunların çekimli şekillerinden ibarettir. Yapıları böyle olan kelimeleri şimdi de mânâları ve vazifeleri bakımından inceleyelim.
*
MÂNÂ VEYA VAZİFE BAKIMINDAN KELİMELER
340. Mânâ veya vazife bakımından üç çeşit kelime vardır:
1. İsimler
2. Fiiller
3. Edatlar
Türkçedeki her kelime muhakkak bu üç, kelime çeşidinden birine girer. Bunlardan isimler ve fiiller mânâları olan, edatlar ise vazifeleri olan kelimelerdir. İsimlerin ve fiillerin tek tek mânâları vardır, her biri bir nesneyi veya hareketi karşılar. Edatların ise tek başlarına mânâları yoktur. Onlar mânâlı kelimelerin, yani isimlerin ve fiillerin yanında bir dereceye kadar mânâlanan, hiçbir nesneyi veya hareketi karşılamayan, fakat böyle olduğu hâlde dilde vazife gören kelimelerdir.
341. İsimler nesneleri karşılayan kelimelerdir. Nesne tabirini hareket dışında kalan şeylerin hepsi için kullanıyoruz. Nesneler canlı cansız bütün varlıklar, mefhumlar, vasıflar, şahıslar, durumlar, hülâsa zaman ve mekân içinde ve insan kafasında mevcut olan bütün maddî ve manevî varlıklardır. İşte isimler bütün bu nesnelerin dildeki karşılıkları olan kelimelerdir. Burada isim tabirini geniş mânâsı ile kullandığımız görülmektedir. Yani fiil dışında kalan mânâlı kelimelerin hepsi için kullanıyoruz. Tabiî, nesneler de kendi aralarında birtakım sınıflara ayrılırlar. Çeşit çeşit nesneler vardır. Bu çeşit çeşit nesneleri karşılayan isimler de karşıladıkları nesnelere, yani mânâlarına göre kendi aralarında birtakım kelime çeşitlerine ayrılırlar. Geniş mânâsı ile isim, hareket yerine nesne ifade ettiği için fiile göre isim adı altında topladığımız bu kelime çeşitleri dilde çeşitlerine göre ayrı ayrı vazifeler görürler. Tek tek hepsini isim adı altında toplayabiliriz. Fakat dilde kelimelerin birbirleriyle olan münasebetleri sırasında her isim çeşidi ayrı bir fonksiyonla, ayrı bir hüviyetle karşımıza çıkar. Onun için nesne karşılayan kelimeler olarak isim adı altında topladığımız bu kelimeleri kendi aralarında smıflara ayırmak ve her kelime çeşidini ayrı ayrı ele almak lâzımdır. Bunlardan varlık ve mefhumların adı olarak nesneleri karşılayan isimlere dar mânâsı ile isim, vasıflandırmak veya belirtmek suretiyle nesneleri karşılayan isimlere sıfat, temsil veya işaret suretiyle nesneleri karşılayan isimlere zamir, hâl ve durumları karşılayan isimlere zarf adı verilir. Demek ki geniş mânâsı ile isim adı altında topladığımız kelimeler isimler, sıfatlar, zamirler ve zarflar olmak üzere dört çeşittir.
342. Fiiller hareketleri karşılayan kelimelerdir. Hareket kelimesini de tabiî geniş mânâsı ile kullanıyor ve nesnelerin zaman ve mekân içindeki her türlü oluş ve yapışları veya olmayış ve yapmayışları karşılığı olarak alıyoruz. Kâinatta bir nesne, bir de hareket vardır. İşte nesne dışında her türlü hareketi karşılayan kelimeler olarak fiiller nesneleri karşılayan isim cinsinden bütün kelimeler karşısında apayrı bir yer işgal ederler.
343. Edatlar tek başlarına hiçbir şeyi karşılamayan kelimelerdir. Yani edatların tek başlarına mânâları yoktur. Edatlar ancak isimler ve fiillerle birlikte kullanılırken bir mânâ kazanan, bir şey ifade eden kelimelerdir. Demek ki edatlar mânâlı kelimelerin, yani isimlerin ve fiillerin münasebetleri sırasında onlara yardım eden, böylece bazı gramer vazifeleri gören kelimelerdir. Dildeki kelimelerin büyük kısmını mânâlı kelimeler yani isimler ve fiiller teşkil eder. Mânâsı olmayan, gramer vazifesi bulunan kelimelerin, yani edatların sayıları çok azdır. Edatlar mânâlı her iki kelime çeşidinden çok farklı olmakla beraber bazı bakımlardan isimlere daha yakın sayılabilirler. Hatta ayni kelimenin bazen isim, bazen edat olarak kullanıldığı bile görülür.
344. İşte kelimeleri mânâ veya vazife bakımından ele alınca karşımıza çıkan kelime çeşitleri bunlardan ibarettir. Ana çizgileri ile kısaca belirttiğimiz bu kelime çeşitlerini şimdi teker teker daha yakından ve dildeki kullanışları ile birlikte gözden geçirebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |