LALE
180
181
LALE
İstanbul lalesi
Turhan Baytop
çiçek zevkini geliştirdiği, halkın, Tanrı'mn sonsuz gücünü doğaya bakarak özellikle de lale-i rumînin güzelliğinde algıladığı, eskiden beri lale yetiştirmenin bir uğraş ve zevk olageldiği, ancak önceki dönemlerde İstanbul'da çiçek alım satımının normal fiyatlarla olmasına karşın, sağlanan barış ve refah sonucu, rağbetin arttığı ve karaborsanın başladığı, bu nedenle de bir narh defteri düzenlenip Serşükufeciyan Şeyh Mehmed Efendi'nin, çiçekçileri toplayarak her bir lale ve çiçek türüne narh koyacakları, bunun üstünde fiyatla satanların sürgüne gönderileceği vb açıklanmıştı.
1725'ten itibaren uygulanan lale narhlarının yıllara göre giderek yükselen bir fiyat çizgisi izlediği görülmektedir. 1726'da 239 çeşit lale arasında en yüksek narh, soğan başına 50 kuruş (günümüzün 7,5 Cumhuriyet Altını olarak hesaplanmıştır) ile ni-ze-i rümmanî'ye konulmuştu. Oysa 1727' ye ait narh defterinde 306 çeşit lale arasında yine ilk sırayı alan aynı lale için 200 kuruş, "sahib-kıran"a 150 kuruş, "gül-rîz"e de 100 kuruş narh verilmiştir. En ucuz lale soğanı ise Kasımpaşalı Boşnak Mahmud Efendi'nin yetiştirdiği l kuruş narh konan "âl-i boşnak"tı. ibrahim Paşa'nın çuhadarı Taşovalı Mustafa Ağa'nın yetiştirdiği "mahbûb-ı zaman" adındaki lalenin 1.000 altına satıldığına ilişkin kaynaklara giren bilginin doğruluğu kuşkuludur. Bu, mor fitilli gülpembe-beyaz bir türdü. Bir süre sonra kayboldu. Yetiştirilen benzerine
"mahbûb-ı sânî" denmişti. Üçüncü kez bulunuşunda (1776) "mahbub-ı ata" adı verilmiştir.
İstanbul'da lale fiyatlarının astronomik rakamlara ulaştığı bu dönemde, Avrupa' da da yüksek fiyatların oluşması dikkat çekicidir. Örneğin "van eyck" adlı lale soğanının 25.000 gulden gibi inanılması zor bir fiyatla satılması yanında, "vive le roi" adlı lale de bir meraklısı tarafından 2 ton buğday, 4 ton çavdar, 4 öküz, 8 domuz, 12 koyun, 2.000 litre şarap, 4 ton bira, 2 ton tereyağı, 500 kilo peynir ve birtakım kadın elbisesi verilerek alınmıştı. Zengin Avrupalılar birer lale koleksiyonuna sahip olabilmek için binlerce filorini gözden çıkarmaktaydılar. Örneğin, 40 değişik lale soğanı 100.000 filorine alıcı bulmuş, "sem-per augustus"un fiyatı 5.500 filorine kadar çıkmıştı.
Lale Devri'ni kanlı bir şekilde kapatan Patrona Halil Ayaklanmasından sonra, İstanbul genelindeki tahribat ve yaratılan korku sonucu lale tutkusunun da giderek soğuduğu saptanmaktadır. Diğer yandan lalenin İstanbul'daki evrimi, 1730 sonrasında, Hollanda'dan getirtilen türlerin revaç bulmasıyla köken değişimine uğramış, eski lale-i rumî soğanları yitirilmiştir. 200 yıl boyunca İstanbul'da geliştirilen lale kültürü açısından bu olgu olumsuz bir sonuçtur. Avrupa kökenli yeni kırmızı lale (Tulipa acuminata), soğanının bolluğu ve kolay üretimi ile İstanbul lalelerini tamamen unutturmuştur. Risalelerdeki tanımlamalardan ve resimlerden, yitirilen bu özgün türün bütün çeşitleri badem biçimli, çiçek yapraklan mekikvari ince u-zundu. Bu nedenle de halk, Avrupa'dan getirtilen laleye "kaba lale" adını vermişti.
Yitirilen İstanbul lalesi için, kütüphanelerde belge nitelikli risaleler ve mecmualar vardır. Bunların en eskisi olan ve Cerrah Mehmed Paşa Camii imamı Mehmed Efendi'nin l699'da yazdığı "Netayicü'l Ez-har"dır. Bu risale, Şeyhülislam Ebussuud Efendi'den başlayarak 200 dolayında çiçekçinin ve lalecinin adını, lale ve zerrin türlerini verir. Üçanbarlı Mehmed ise "La-lezâr-ı İbrahim" adlı eserinde 850 lale a-dından söz etmektedir. 1727'de yazılan bu eserle, aynı yıllarda yazılan Mehmed Rem-zi'nin "Defter-i Lâlezâr-ı İstanbul" adlı eserinde, 1681-1727 arasında İstanbul'da yetiştirilen 1.108 lalenin adları ve özellikleri verilmiştir. Şeyh Mehmed Lalezârî'nin 1730 tarihli "Mizanü'l-Ezhar"ında ise iyi bir lalenin 20 niteliği, ekileceği toprağın özelliği, ekim tarzı anlatılmıştır. Şeyh Mehmed 1726'ya değin kendisinin de 100 ayrı çeşit lale yetiştirdiğini, bunların bazılarının adlarını Sadrazam İbrahim Paşa'nın verdiğini yazar. Babası Tefsiri Ahmed Efendi'nin eski bir mescit yerine yaptırdığı mescit ise Mehmed Efendi'nin lakabından ve buraya gömülmesinden dolayı Lalezarî Mescidi olarak ünlenmiştir. Ahmed Kâmil Belg-radî'nin 1750 tarihli "Risale-i Esami-i Lâ-le"si, 1764 tarihli "Fehrengiz", Tabib Mehmed Aşkî'nin 1779 tarihli "Takvimü'1-Ki-bar fî Miyari'l-Ezhar"ı ile tarihsiz "Şükufe-name-i Musawer"de de İstanbul laleleriy-
le ilgili önemli bilgiler ve adlar vardır. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin yayımladığı ve 1725'te hazırlandığı sanılan (aslı 1960'ta yurtdışına çıkartılmıştır) Lale Mecmuası'n-da ise 49 lalenin resmi ve bunlara verilen isimler vardır. "Enva-ı lale tamam elli tanedir" kaydını taşıyan bu mecmuanın diğerlerinden farkı, İstanbul lalelerini gerçekçi bir üslupla renkli olarak vermesidir. Resimleri bulunan laleler şunlardır: Mu-hayyiru'1-ukûl, gül-rîz, sahib-kıran, pençe, gülreng-i feyz, zevk-bahş, bahâ-pira-i İsmail, revnak-bahş, hüseynî, ferah-fezâ, subh-i bahar, mir'at, işve-baz, âl-i kadr, turuncu şeyhi, hâlet-efzâ, nûr-i cenan, zî-şan, şevk-bahş, âl-i sân, cücemoru, mor-yusufî, turuncu uşşaki-zâde efendi, fürû-zende, nîze-i gül-gûn, nîze-i sinân, nîze-i gül-gûn yek-renk, ibrahimbey alı, dil-sûz, nâz-dâr, şevk-bahş. nâzende al, nîze-i gül-gûn, bezm-i efzâ-i ahmed efendi, ferah-engiz, nahl-i erguvan, gül-ruhsâr, nergis, buhur-ı meryem, fürûğ-i âsâfî, muattar, lale. Millet Kütüphanesi'ndeki "Risale-i Esâ-mî-i Lale"de de enteresan lale isimleri vardır. Bu ve diğer risalelerde dikkati çeken lale adları arasında, aşçı moru. kalaycı beyazı, altın sarısı, gülcübaşı, kızıl bıyıklı, keresteci, erik dibi, nar çiçeği, pabuççu vb Türkçe olanlar da bulunmaktadır. Şairlerin, şeyhlerin din bilginlerinin verdikleri lale adlarından bazıları ise berk-i râna, câm-ı gülrenk, câm-ı hurşid, cevher-i zerrin, dürr-i yekta, ârayiş, hümâyun, akik, şûride, yakut, vâlâ, hilâliye, velvele, lâ-nazîr, nâhîd, mah-ı nev, bahşende fâhir-dir.
Bolu tarafından hediye gelen bir lale soğanından ilk lale-i rumîyi yetiştiren Ebussuud Efendi'nin buna, "nûr-ı adn", Molla Çelebi diye tanınan Veli Mehmed Efendi'nin (ö. 1603), tohumunu Avrupa'dan
Rüstem Paşa Camii'nin mihrabmdaki lale
motifli çini.
Çelik Gülersoy, lale ve İstanbul, İst., 1990
getirttiği ve kendi bahçesinde yetiştirdiği lalesine "nûr-bahş" adını uygun gördükleri, biliniyor. İstanbul lale kültürünün gelişmesinde rolü olan Aziz Mahmud Hüdaî' nin(-») zamanında elde edilen yeni lalelere "vusat-ı turuncu", "çemen-ârâ", "dihkânî" vb adlar verilmişti. İstanbul'un eski çiçekçilerinden İbrahim Paşazade Mehmed Bey (ö. 1689) en güzel lale ve çiçek tarhlarına sahip olup 13 yeni lale yetiştirmişti. "Tez-kire-i Şükûfeciyan"daki bilgilere göre en ünlü lalesi de "şems-i hâledâr"dı. Fennî Çelebi'nin "Tuhfetü'l-İhvan"da belirttiğine göre Mahmud Ağa, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın kethüdası olarak gittiği Girit'ten getirdiği, Kandiye kırlarında yetişen ortası siyah tohumlu, beyaz katmerli laleyi, İstanbul'da ıslah etmiş ve buna giritlalesi denmişti.
Türk çiçekçilik tarihi üzerinde araştırmaları olan Cevad Rüşdî'nin Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası'ndaki yazılarında belirttiğine göre laleler, özellikleriyle uyumlu veya yetiştiricilerine göre isimlendiriliyordu. İbrahim Çelebi adlı çiçekçinin yetiştirdiği bir türe "alkavuklu lale", Kethüda-zade'ninkine "al kebiri", Şeyhî'ninkine "al mergubî", Veli Çelebi'nin ürününe de "al yusufî" adları uygun görülmüştü. "Netayi-cü'l-Ezhar"da Tezkireci Memekzade'nin, 7 ayrı çeşit rumî lale ve l çeşit giritlalesi türettiği; "Tuhfetu'l-Ezhar" adlı bir de risale yazdığı açıklanmıştır. İksirci Ahmed, çıra-ğan eğlenceleri için "şeb-renk" adı verilen ünlü laleyi yetiştirmişti. "Ahter-i bahar"ın yetiştiricisi bir başka zarif İstanbulluydu. Üsküdarî Mahmud Efendi "sağar-ı şinas"ı, İbrahim Efendi "sagar-ı rengîn"i, Çelebi Efendi "sagar-ı sim"i, Kapudan Paşa "sağar şâdî'yi, Hacı Musa "sagar-ı gülsen"! ve "sagar-ı neşat"ı, Beşiktaşî İbrahim Efendi "sagar-ı gülgûn"u, Hacı Molla "sagar-ı sah-bâ"yi, Hacı İsmail Lalezarî "sagar-ı garra" yi ve "sagar-ı müstesnâ"yı, Rasih Hisarî "sagar-ı lebriz"i, Eyyubî Kara Mustafa "sagar-ı musaffa"yı, Biraderzade "elmas-pâ-re"yi, Ataullah Efendi "iksir-i hayaf'ı, 18. yy'da yetiştiren ünlü lalecilerdi.
Lale Devri'nde çiçek ve lale ile uğraşan yüzlerce aydın vardır. Ataullah Efendi bunlardandır. Yeni çiçek ve lale yetiştiren İstanbullular arasında ilk sırayı alan Ataullah Efendi, bu ürünlerine kendi adını çağrıştıran "rağbet-i ata", "nimet-i ata", "hü-ma-yı ata" vb isimler vermişti. "Şükufe-i Musawere"de açıklandığına göre, ulu şeyhlerden ve bilginlerden, saygıdeğer beylerden pek çoğu, laleyi ve çiçeği yaşamın biricik amacı saymaktaydılar. Lale yetiştiricileri de fulyacılar gibi, Kasımpaşa, Eyüp, Beşiktaş'ta bahçelere sahiptiler. Örneğin, IV. Mehmed döneminin sonlarında Kasımpaşalı Ahmed Efendi, gerçek bir lale uzmanıydı. Elde ettiği bir laleye de "ahme-diye" denmişti.
İstanbul'da 16. yy'dan 18. yy'm sonlarına kadar süren lale kültürüne hizmet edenlerden bazıları özgeçmişleriyle, bazıları ise yalnızca adlarıyla unutulmamıştır. Subaşı, İmam Salih Efendi, Süleyman Ağa, Tophaneli Hafız Efendi, Kavukçu, Şeyhî Efendi, Küçük Hacı Ahmed, Osman Efen-
Laledan içinde nize-i
rummani (nar
çiçeği mızrağı)
(üstte solda),
Alpaslan
Babaoğlu'nun
çiçekli ebrusu
(üstte sağda)
ve M. Fuad
Başar'm hatipli
çiçek ebrusu.
Dostları ilə paylaş: |