KirkçEŞme tesisleri


MAHMUDI 252 253 MAHMUD ü



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə386/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   382   383   384   385   386   387   388   389   ...   889
MAHMUDI

252


253

MAHMUD ü

tu ki, bir evden birbiri ardınca, sonraki bir öncekinin vârisi 4 ölünün çıktığı oldu. O yıl 25 Ekim'de (ruz-i kasım girmezden önce) İstanbul'a kar yağdı. Rüzgârla birlikte ulu ağaçlar devrildi. Saray bahçelerindeki servilerin yüzlercesi kırıldı. Karın kalınlığından damlar çöktü. Fırtınadan, Karadeniz'de 200, İzmit Körfezi'nde 40 gemi battı. İstanbullular bu fırtınaya da "ağaç kıran" dediler.

1752 başında, Malatya yöresinde, Ka-lenderî tarikatına mensup olup yeni bir mezhep kurmaya uğraşanlardan idam edilen 53 kişinin başlan İstanbul'a getirildi ve ibret taşlarına kondu.

Sadrazam Divitdar Mehmed Emin Paşa, bakımsız kalmış olan Küçüksu Mesire -si'ne yeni bir kasır ve bahçe yaptırttı. Bahçede havuzlar, köprüler vardı. Padişah için bu yeni bahçede verilen ziyafette elliden fazla şair "nüzhet-gâh-ı safa" denen burası için yazdıkları kasideleri okudular. Yine hadaik-i hassadan olan Kandilli Bah-çesi'ndeki saray harabesi de yıkılarak arsası evkaf-ı hümayuna katıldı. Halktan ihtiyacı olanlara ev arsaları dağıtıldı. Bir hamam ile dükkânlar yapıldı ve hem Nev' âbâd, hem Kandilli denen kasaba oluşturuldu. 1752'de çıkan Gedikpaşa yangını, Kumkapı'ya kadar büyük zarar verdi. 20 saat süren bu yangından sonra, Beyazıt'ta, Koska'da da yangınlar çıkınca halk arasında "Bugün de falan yer yanıyormuş!" asılsız haberleri eksik olmadı. Yaygın kanıya göre yangınlar, kundaklamalar sonucu çıkmaktaydı.

I. Mahmud, l Temmuz 1752'de yine ani bir kararla o sırada Paşa Kapısı'nda ulufe sergisi başında olan Sadrazam Divitdar Mehmed Paşa'yı görevden aldı ve Bahir Mustafa Paşa'yı atadı. Başlatılan soruşturma sonunda da tarihe "Saray Ağaları Vak' ası" olarak geçen olay ortaya çıkarıldı. Kız-larağası Beşir Ağa'nın, Sadrazam Divitdar Mehmed Emin Paşa'yı, padişahı ikna edip görevden aldıramayınca yeniçeri ağası ile gizlice anlaşıp yer yer yangınlar çıkarttığı ve bu yangınlardan birinde sadrazamın Süleymaniye'deki konağının da yandığı, Mehmed Paşa'nın yeniçeri ağasına, sık sık yangın çıkmasının nedenini sorduğunda ise ondan "Elimden bu kadarı gelir!" cevabını aldığı anlaşıldı. Yeniçeri Ağası Macar Hasan Paşa sürgüne gönderildiği gibi, sarayda da soruşturma başlatıldı.

Darüssaade Ağası Beşir Ağa'nın adamları olan Hazinedar Süleyman, Arnavut Mehmed, kethüda ve Hasan Efendi bir şebeke kurmuş, herkesten haraç almaktaydılar. Mansıpları satmakta, nüfuz ticareti yapmaktaydılar. Hiç kimse sadrazama başvurmaz olmuştu. Herkes işini bunlarla ve Beşir Ağa aracılığı ile görmekteydi. Beşir Ağa, her gün padişaha da hediyeler, paralar sunuyordu. Gerçi kendisi hadımdı. Fakat adamları, edindikleri cariyelerle yetinmeyip "Rum kızları ile zina, dilrübâ oğlanlar ile livata" etmekteydiler. Yine da-rüssaade ağasının çuhadarları, baltacıları da aynı yoldaydılar.

I. Mahmud, bunları saptadıktan sonra

tebdil gezip halktan da bilgiler aldı ve şeyhülislamın konağına gitti. Durumu ondan da dinledi ve Beşir Ağa'nın adamlarının Üsküdar kadısına yaptıkları hakaretleri öğrendi. 11 Temmuz 1752'de Beşir Ağa'yı Kız Kulesi'nde tutuklattı. Hazinedar Süleyman Beşiktaş'taki sarayından alındı. Ötekiler de bulundukları yerlerde yakalandılar. Beşir Ağa'nın kesilen başı Bâb-ı Hümayun önünde teşhir edildi. O gün Divan-ı Hümayun toplantısına gelenler görüp ibret aldılar. İdam edilen Hazinedar Süleyman ile Sarraf Agop'un, Beşiktaş, Sütlüce, İstanbul ve Üsküdar'daki malları müsadere edildi. Soruşturma sürdükçe Arnavut Mehmed, Köstendilli Hasan, Rahtvan Çerkeş Hasan, Çuhadar Arap İsmail, Gürcü Mustafa gibi daha pek çok soygun işbirlikçisi ortaya çıktı. Bunlar da idam edildi. Beşir Ağa'nın adamlarından olan eski Galata kadısı, cerrahbaşı, birkaç hekim, meşk hocası, imam-ı sani vb de sürgüne gönderildiler.

1753 ilkbaharında, bostancıbaşının Üsküdar'da İbrahim Ağa Çayırı'nda verdiği geleneksel "mirî mandıra çemen-safâ-i sahra" ziyafetine, ardından mirahor ağanın, İmrahor Köşkü'ndeki ziyafetine katılan I. Mahmud, İstanbul kültürüne yeni bir hizmeti daha gerçekleştirdi ve Galata Sarayı Ocağı'nda yaptırttığı 2 çeşme ile dershane ve kütüphaneyi, Ekim 1754'te açtı. Buraya bağışladığı kitaplar saraydan alınıp sepetlerle kayıklara yerleştirildi. Tophane İskelesi'den de yukarıya taşındı. O gün, halka şerbetler ikram edildi ve Galata Sarayı Ocağı'nda bu tarihte yeni bir eğitim ve öğretim düzenine geçildi. I. Mahmud da o-cağı ziyarete geldi. Nakşibendî Şeyhi Mehmed Muradî'nin önerisi üzerine, Kurşunlu Mahzen'i tahtani bir cami olarak onartan I. Mahmud, Galata Gümrüğü duvarı üzerindeki ziyaretgâh olan mezarları da caminin içine aldırttı (bak. Yeraltı Camii).

Yapımı iki yıldan fazla süren üç ambarlı kalyon, padişahın ve devlet erkânının gönderdiği, bohçalar, askılar ile süslendi ve büyük bir törenle de denize indirildi. Aynı günlerde bostancılar tulumbacısı Mehmed Ağa "hezar-fen'lik edip kuyudan su çeken ve püskürten yeni bir tulumba geliştirdi. Bununla gösteriler yaptı ve çok takdir topladı. Tophane'deki top dökümü törenine de katılan I. Mahmud, sadrazamın Dolmabahçe'de, Gümrükçü İshak Ağa' mn Beykoz'da verdikleri ziyafetlerde can-baz gösterilerini izleyerek hanende ve sazendeleri dinleyerek eğlendi. 3 Eylül 1754' te gece saat 3.30'da deprem oldu. Fatih ve Bayezid camilerinin kubbeleri, bazı camilerin minareleri ve pek çok kagir ev yıkıldı. Aynı gece Beşiktaş'ta Yusufefendi-zade'nin "kırk pencereli" denen yalısı ile çok nadir yazmalardan oluşan kitaplığı yandı.

Uzun zaman fistülden rahatsız olan I. Mahmud, kış mevsimine girerken hastalandı. Birkaç hafta süren hastalığı sonunda 13 Aralık 1754'te cuma selamlığı için saraya yakın Ağa Camii'ne gitti. Dönüşünde Demirkapı'dan girerken atının üstün-

de yığılı kaldı. Rikâb ağalan kucaklarına aldılar ve öldüğünü gördüler. Taht sırası gelmiş bulunan kardeşi III. Osman (hd 1754-1757) için cülus hazırlıkları yapılırken, kış gününün kısalığı hesaplanarak I. Mah-mud'un cenazesi de ivedilikle kaldırıldı ve yaptırttığı caminin avlusundaki türbesine değil, III. Osman'ın buyruğu ile Bah-çekapı'daki türbede babası II. Mustafa'nın yanına gömüldü. I. Mahmud'un, uzun bir baygınlık ya da kriz geçirdiği, ölü sanılıp gömüldüğü, gömülmesi ardından ba-şucunda Kuran okuyan hafızların boğuk sesler duyup kaçıştıkları İstanbul'da uzun zurnan konuşuldu.

Zayıf bünyeli, hastalıklı ve kambur olan I. Mahmud'un 6 kadın efendisi ile 4 ikbalinden çocuğu olmamıştır. Harem yaşamını seven bu padişahın kadın efendileri ve gözdeleri ile sık sık halvet eğlenceleri düzenlediği bilinmektedir. Saray Şimşirlik bahçesinde sık sık yinelenen bu halvetlerden, nevruz münasebetiyle yapılanını anlatan Fransız Flachat, tahta perdelerle çevrili galerinin içinin çiçek ve lale vazoları, kuş kafesleri, su dolu renkli kâseler, askı ve kandillerle süslendiğini, kadınlardan başka harem ağalarının da katıldıklarını anlatmıştır.

Yabancı kaynaklara geçen gözlemlere göre halvet yapılan bahçe kesiminin çevresi yüksek paravanlarla kapatılıyor ve padişah "sofa" denen perdelerle kapalı özel bir locada, harem cariyelerinin oynaşmalarım, rasklarını izliyor, şarkılarını dinliyordu. Bunlardan hangisine fazla ilgi duyarsa işareti üzerine kâhya kadın onu getirip sofasına sokuyor ve ön perdeyi de kapatıyordu. Saray haremindeki cariyelerin sayısı konusunda en eski listeler I. Mahmud dönemine ait olup bunlara göre 17'si kiler, 6'sı külhan, 23'ü diğer hizmetlerde, 79'u şehzadelerin, 98'i kadın efendilerin dairelerinde olmak üzere Topkapı Sarayı'nın harem dairesinde 456 cariye vardı. Bu dönemde haremdeki Kafes Kasrı'nda tutuklu bulunan ve hepsi de yetişkin olan 6 şehzade Osman (III.), Mehmed. Mustafa (III.), Bayezid, Numan ve Abdülhamid (I.) idi. Saray hareminin yaz mevsiminde Beşiktaş Sahilsarayı'na göçmesi de ilk kez I. Mahmud zamanındadır.

İstanbul'un sorunlarına ilgi gösteren ve saltanatı boyunca başkentten ayrılmayan L Mahmud'un en büyük zevki, sık sık binişe çıkmaktı. Hastalığında, mehtap sefasına doyamadığını ve çocuğunun olmamasından duyduğu mutsuzluğu açıkladığı tarihlere geçmiştir.

Kafes Kasrı'ndaki şehzadelik yıllarında daha çok mücevhercilikle uğraşan I. Mahmud, törenlerde selimi kavuğuna, mücevherlerle işli üç sorguç takar, omzu, yaka ve kenarları siyah kürklü kumaşı murassa işlemeli üstlük giyerdi. Kent güvenliğine çok önem verdiğinden, kapıkullarının ayaklanma çıkartmamaları için önlemler almış, İstanbul'a göçleri ve kaçak girişleri önlemiştir. 24 yıllık saltanatı İstanbul için bir huzur dönemi sayılabilir. Arapça şiirleri olan ve besteler de yapan I. Mahmud, diplomatik belgelere imzasını Arapça ola-

rak "el-Müeyyedü'1-Müsteîn Billâhi'1-Meli-ki'd-Deyyân" veya "Hâdimü'l-Haremey-ni'1-Muhteremeyn es-Sultanü'1-Gazi Mahmud Han İbnü's-Sultanü'1-Gazi Mustafa Han" diye atardı.

Bibi. Mür'i't-Tevarih, I; Tarih-i Samî-Şakir-Subhi, İst., 1198; Tarih-i Vâsıf, I; M. Aktepe, "Mahmud I", LA, 158-165; Ç. Uluçay, Harem, II, Ankara, 1985; Uluçay, Padişahların Kadınları; G. Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi? Osmanoğullan, Ankara, 1969.

NECDET SAKAOĞLU

Bayıldım Caddesi'ndeki I. Mahmud Çeşmesi.

Banu Kutun / Obscura, 1994


Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   382   383   384   385   386   387   388   389   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin