Kktc yakin doğU ÜNİversitesi sağlik biLİmleri enstiTÜSÜ



Yüklə 1,12 Mb.
səhifə3/10
tarix07.01.2019
ölçüsü1,12 Mb.
#90777
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

2.3. Kalabalık Kavramı

Erkal, kalabalığı; "ortak fikirlerle hareket eden, aynı heyecanı taşıyan, teşkilatsız ve sürekli olmayan bir grup olarak” tanımlarken, Enç, "toplumsal örgüt ya da amaç söz konusu olmadan bir araya gelen topluluk" olarak tanımlamıştır. Hortatçu ise "rastlantısal olarak bir arada olan, ortak bir amacı paylaşmayan topluluklar "olarak tarif etmişlerdir (Hortatçu, 1998, s.85-86).

Kalabalığı meydana getiren fertlerin birbirlerinden haberdar oluşları, aynı gelip geçici heyecanı paylaşmalarındandır. Bir örnek verilecek olursa, bir otobüs durağında tesadüfen bir araya gelmiş bulunan ve birbirinin varlığından habersiz görünen fertlerin bir kaza olması halinde gelip geçici olan heyecanları başka bir konuya kayacaktır. Gelip geçici bir sosyal grup olan kalabalığın içinde bulunduğu maddi ve fiziki alan da sınırlıdır. Lideri bulunmayan bu grubun iş bölümü ve statü sistemi de yoktur. Bu haliyle tek düze bir sosyal birim olmayan kalabalığa mensup fertlerin hepsi de ne yaptıklarını bilmeksizin birbirlerine uyum göstermektedirler. Bu uyumda aslında sürekli ve bilinçli değildir (Erkal, 1986, s.58).

2.4.Taraftarlık Kavramı

Aslında taraftar, tanımı zor bir kavram. Ömründe tuttuğu kulübün hiçbir maçına gitmemiş biri de kendini taraftar olarak görebilir, hiçbir maçını kaçırmayan fanatik te kendini taraftar olarak görebilir (Ünsal, 2005, s.197).

Sporun heyecan ve seyir aracı olmasında kuşkusuz en önemli faktör kulüpler ve kulüplerle birlikte taraftarlık olgusudur. Taraftar; yandaş, sporcunun veya sporcuların, temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse anlamına gelmektedir . Bir spor taraftarı için tuttuğu takımın başarısı, kendisi için bir çeşit güven ve iftihar duygusu uyandırmaktadır (Demirel, Karahan, Ünlü, 2007, s.77).

Taraftarlık bireylerin kendilerini takıma veya oyunculara adama derecesi olarak ifade edilmiştir. Taraftar; spor kulüplerinin faaliyetlerini destekleyen, kulübün hizmetlerini belirli bir ücret ödeyerek satın alan ve kulübün esas pazarını oluşturan halk kitlesi olarak tanımlanmıştır (Aycan, Polat, Uçan, 2009, s.170).

Savaş’ a göre; bir spor kulübüne bağlı olan, onunla ilgilenen, onu destekleyen kimseler için kullanılır (Savaş, 1995, s.294 ).

Sosyologlar, tarafından; "Türk popüler futbol kültürünün, toplumun mikro ekonomik bir temsilini ve yeniden kuruluşunu ifade eden bir cemaat türü" şeklinde ifade etmektedirler (Kurtiç, 2008, s.13).

Taraftar bir (veya birkaç) spor takımıyla yada belli sporcularla özellikle ilgilenen, onlara olumlu duygular besleyen ve onları destekleyen kişidir. Hemen anlaşılacağı üzere, spor izleyicilerinin çoğu, taraftar olsa bile hepsi taraftar değildir. Başka bir deyişle, belli bir takımın taraftarı olmadan da sportif olayları izleyen küçümsenmeyecek oranda insan vardır. Ya da kişi bir takımın taraftarıdır, ama yalnızca kendi takımının maçlarını izlemez; başka karşılaşmaları izlediğinde yalnızca bir spor izleyicisidir. Bu şekilde özellikle televizyonlar yoluyla sportif olayları izleyen kitlelerin çoğunluğu, o olaydaki takım veya sporcuların taraftarı olmayabilir de (Arslanoğlu, 2005, s.309-310).

Taraftarlık, taraf olma, yeni bir takıma karşı eğilim gösterme, onu destekleme, o takımın davranışlarına taraf olma, sempati duyma olarak açıklanabilir. Bir taraftar için tuttuğu takımın işlevi, bir referans grubu olarak görülmekte ve onun başarısı, kendisi için bir tür güven ve iftihar duygusunun kaynağı olmaktadır (Acet, 2006, s.31).

Spor ile ilgili yapılan incelemeler, taraftarlığın iki işlevi olduğunu ortaya koymuştur. Bunlardan birincisi, kişide bir yere ait olma duygusu uyandırması, diğeri ise fanatik kelimesinin çağrıştırdığı, başka ortamlarda yapıldığında toplum tarafından kabul edilmeyecek davranışların taraftarlık adı altında çıkış yolu bulmasıdır (Arıkan, A.N. 2000, s.89).

Taraftar, yağmurda, çamurda, karda, fırtınada takımını desteklemek için gelen, bilet kuyruklarında bekleyen; maç saatine kadar tribünlerde üşüyen, bağıran, ağlayan, sevinen, kızan, şarkı söyleyen, hoplayan, zıplayan, kısacası maçın bir başka gerçekliğidir. Tek istediği takımının gol atması, maçta yenik düşmemesi. O tuttuğu takımla bütünleşmiştir. Sevinci, üzüntüsü, kaygısı, mutluluğu takımı ve takımının başarısıdır. Takımı başarılı olduğunda o başarılı olmuştur, takımı yenik düştüğünde o yıkılmıştır . Bu olgu pek çok sosyo-kültürel yönü ile ülke insanının karakteristik yapısına son derece uygun bir davranış şeklinin sonucu oluşan bir gerçektir (Pulur, Kaynak, Orhan, 2004, s.243).

Kişi, hatta toplum ünlü bir takımla veya sporcuyla özdeşleşmektedir. Tuttuğu takımın veya sporcunun başarısıyla sevinmekte, yenilince veya kaybedince üzülmektedir. Özdeşleşme, kişinin bir başkasının davranış sistemini derunî bir şekilde içinden benimseyip kendisine mal etmesinin yanı sıra, özümsediği bir örneğe göre, kendi ruh, düşünce ve davranış yapısını yeniden organize etmesidir (Pulur, Kaynak, Orhan, 2004, s.243).

Spor izleyicilerini doğrudan ve dolaylı izleyici olarak ikiye ayırabiliriz. Bazıları doğrudan izleyicidirler, karşılaşmaları izlemek için salonlara, stadyumlara giderler. Büyük çoğunluğu bunun için belli bir para öder. Bazıları ise karşılaşmaları televizyondan, radyodan, internetten, gazetelerden takip eder. Bunlar bu iş için ya doğrudan para öderler (şifreli kanal izleyicileri gibi) ya da aldıkları gazeteler vs. yoluyla dolaylı para öderler. Bazıları ise bunun için hiç para ödemez, ancak, izledikleri medya organları reklamlardan sağladığı gelirle onlar üzerinden dolaylı para kazanır. Kazanılan bu dolaylı para iyi değerlendirilmelidir. (Arslanoğlu, 2005, s.310). Futbol takımı taraftarlığının psikolojik ve sosyal nedenlerle ortaya çıktığı söylenebilir. Her toplumda bireylerin çeşitli gereksinimleri vardır. Bireyler bunları dürtü ve güdüleriyle davranışlara dönüştürürler ve bir ihtiyaçtan doğan doyuma ulaşırlar, işte takım taraftarlığının temelinde de bu yatmaktadır (Yıldız, Fişekçioğlu, Çağlayan, Tekin, Şirin, Akyüz, 2007, s.146).

Taraftarlar çeşit çeşittir. Hemen aklımıza geliyor işte; sözde ya da yalaka taraftar, açık renkli taraftar, koyu taraftar, fanatik ya da cengaver, yani savaşkan taraftar. Bağış erten’e göre stadda, sokakta omuz omuza duranlar arasında bile farklılıklar vardır. Erten, taraftarlık biçimleri’ni karşıtlarıyla birlikte, şöyle sıralıyor. Lafzi taraftar- harbi taraftar. İlki, laf olsun diye takım tutar, ötekisi ise kendini tuttuğu takımla özdeşleştirir. Konjonktürel taraftar-ezeli taraftar; sahta ya da gerçek taraftarlık söz konusudur bu kez. Teorik taraftar-pratik taraftar ayrımında ise pratik taraftar, futbolu bilen teorik taraftardan farklı olarak aynı zamanda arsa, halı saha olsun farketmez , bizzat futbol da oynayandır (Ünsal, 2005, s.198).

Bir de küresel taraftar-yerel taraftarlık söz konusu. Yerel taraftar, Süper Lig’inden alt liglere Türkiye’ye bakar. Küresel’i ise, sadece Süper Lig’e değil, Avrupa ve dünya futboluna da odaklanır, çeşitli ülkelerde sempati duyduğu takımları önemser. Dijital(sanal) taraftar-gerçek taraftar’a gelince, kimileri ağırlığı internette gezinmeye verir, hatta yalnızca bilgisayar üzerinden futbola takılır, kimileri ise sanal teknik direktörlükler ya da bilgi bankacılığına soyunanlardan, izlediği maçlara odaklanır. Teşhirci taraftar- mahcup taraftar ayrımında ölçüt şu; Her ikisi de futbolu aynı ölçüde sever ama biri gösterir, diğeri gizler. Erten taraftar çeşitlemesini daha ileriye götürüyor: Karamsar- iyimser, katlımcı- seyirci, avam- havas (elit), mozaik- mermer( kayıtsız şartsız tutan- eleştirilere açık olan), ve politik- apolitik taraftarlar (Ünsal, 2005, s.198).



2.5. Sporda Özdeşleşme Kavramı

Gelişmekte olan çocuk ve gencin, toplumda yer ve rol alabilmek için benliğine örnek alacağı idendifikasyon (özdeşleşme) objesini, en yakınları (anne, baba, dede, teyze, hala, komşu vb.) arasından seçer. Bu obje bir ya da birkaç kişi olabilir. Onların davranış kalıplarını benimser. Özdeşleştiği kişiye benzemeye özendiği zaman, olayları özdeşleştiği kişinin gözüyle görmek istediğinde, onu "anlamakta", kendine yararlı bir amaç bulmaktadır ki, buna Özdeşleşme denir. Bu düzen, çocukluk ve gençlik çağındaki toplumsallaşma sürecinde önemli rol oynar (Köknel, 1985, s.48).

Özdeşleşme daha çok 12-18 yaşları arasında kesinlik kazanır”.Çocuk geliştikçe özdeşleşme objesi daha uzaklarda aranmaya başlanır. Kitle iletişim araçlarının da etkisiyle daha çabuklaşan Öğretmen, antrenör, spor yıldızları, futbolcular, şampiyonlar, spor takımları, sanatçılar, oyuncular, şarkıcılar, din, mezhep, tarikat, ideoloji, politika liderleri vb. gibi kişilerle özdeşleşme başlar” (Erkal, Güven, Ayan, 1998, s.147 ).

Özdeşleşme, sosyal bir hayale ulaşmak için şarttır. Özdeşleşilen objenin yaşamakta olan bir kimse olması şart değildir. Bir roman kahramanı veya çoktan vefat eden tarihî bir şahsiyet, bir şampiyon ve cansız resimle de özdeşleşme olabilir (Doksat, 1980, s.41).

Özdeşleşme, genellikle olumlu bir çağrışım sağlamakla beraber, sporcunun, taraftarın Özdeşleştiği kişi, küme ve değerler olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir.Örneğin; çetelerin oluşması, taraftar kavgaları, sportif karşılaşmalarda meydana gelen olaylar, yenilgi sonrası intiharlar şeklinde olumsuz kültürel bozulmalara neden olabileceği gibi, kişinin Özdeşleştiği sanatçının veya sporcunun davranışlarını aynen kendine örnek alması (küpe takan bir erkek sanatçıyı, saçını uzatan bir futbolcuyu, serbest giyinen bayan sanatçıları vb.) sonucu, kişiler üzerinde kültürel bir deformasyon oluşturabilmektedir (Acet, 2006, s.36).

2.5.1.Kişi-Kişi Özdeşleşmesi:

Bir kişinin, bir sporcuyla özdeşleşmesi, özellikle gençlik çağında daha kolay olmaktadır. Bu yaştaki çoğu genç beğendiği bir sporcunun posterini odasına, dolabına asar, onun gibi hareket eder, davranışları ve giyimiyle ona benzemeye çalışır. Genç, kendini, beğendiği sporcunun bir parçası olarak görür ve onunla bütünleşir. Derin bir şekilde içinde benimseyip mal etmesinin yanı sıra ruh, düşünce ve davranış yapısını da organize eder. Öyle ki, kişi, örnek aldığı sporcuyu âdeta içinde hissederek özümler. O sporcunun aynısı gibi görünmeye (saç stiliyle, giyimiyle ve konuşmasıyla) çaba gösterir. Özdeşleştiği sporcunun her şeyini kutsallaştırmak ister. Özdeşleştiği sporcu sahada darbe aldığı zaman kendisi darbe almış gibi tepki gösterir, özdeşleştiği sporcu sahada hata yaptığı zaman onu mazur gösterecek bahaneler bulur ya da hatasını görmezlikten gelir. Sporcu hastalandığı zaman üzüntü duyar ve ah çeker (Erkal, Güven, Ayan, 1998, s.150).


2.5.2.Kişi-Küme (Takım) Özdeşleşmesi:

Kişi, hatta toplum, ünlü bir takımla ya da sporcuyla özdeşleşebiliyor, kişi, tuttuğu takımın ya da sporcunun başarısıyla seviniyor, yenilince üzülüyor” . Tuttuğu takımlar, kişi için bir tür güven ve iftihar duygusunun kaynağı oluyor. Sporcunun uyandırdığı heyecan, kişiye, hayal kırıklıklarından, tatminsizliklerinden ve monotonluklarından kaçmak ve kurtulmak imkânı sağlamaktadır. Bir takımla özdeşleşmenin mahiyeti ve şiddeti, halkın hayatında olduğu kadar organize sporlar için de birleştirici bir rol oynar (Erkal, Güven, Ayan, 1998, s.150-151).

Kişinin özdeşleştiği objeler başarısızlığa uğradığı zaman da, tersine kişisel bir kayıp duygusu içerisinde bulunabiliyor. Bu da, kişinin ruh sağlığıyla yakından ilgili bir durumdur(Güven,1992,s.78,Voight, 1998,s.58).Örneğin, futbol maçlarını seyredenlerin çoğunluğu gençlerden oluşmakladır. Gençlerde, bir spor takımının taraftan olmak, bir sporcuya bağlanmak ve tuttuğu takım uğruna kendi kişiliklerini bir kenara bırakmak gibi eğilimler son derece belirgin olarak görülür (Hoffer, 1988, s.22).

2.5.3.Küme-Küme Özdeşleşmesi:

Bir sosyolojik grubun/birimin, bir başka sporcu grubuyla bütünleşmesi, özdeşleşmesi; söz konusu taraftar grubunun, kümesinin bir futbol, basketbol vb. takım ile özdeşleşmesi. Karadenizlilerin Trabzonlularla bölgesel özdeşleşmesi; Fenerbahçelilerin kendi takımlarıyla, parfüm, kravat, kalem, poster kullanarak özdeşleşmesi ve futbol takımlarının muhabir yazarları ile medyada taraftarı takımla özdeşleştirecek yazılar, küme-küme özdeşleşmesinde katalizör görevi görmektedir (Güven,1992; Özbaydar, 1983, s.77)



2.5.4.Kişi-Kültürel Sportif İmge Özdeşleşmesi:

Bu tür özdeşleşme, bir kişinin herhangi bir sportif, ulusal, yöresel, evrensel simge ile özdeşleşerek sportif alana katılımıdır. Örneğin; özdeşleşme sürecini değişik çevrelerde olumlu biçimde tamamlayamayan kişi, özellikle genç veya taraftar olarak bu süreci yeniden yaşar. Kişi, tuttuğu kulüp, taktığı rozet, taşıdığı renkler, forma, arma, millî marş, bayrak, ulusal basın fikri, attığı sloganlar, şarkılar ve sözlerle bir gruba bağlı olmanın güvenini duyar. O grubu benimseyerek kişiliğini "hiç" olmaktan kurtarır. Kendisini grubun bir üyesi olarak görüp toplumda rolü ve yeri olduğuna inanır. Tuttuğu takımların kültürel ve sportif imgeleriyle özdeşleşir (Köknel, 1986, s.15).



2.6. Futbol Taraftarı

Bir karşılaşmayı, yarışmayı izleyen kimseye taraftar denir( Savaş, 1995,s. 320). Başka bir tanımda ise çıkarı aynı olan ve bir spor yarışmasında aynı tepkiyi gösteren, daha önce organize edilmemiş insan grubuna taraftar denmektedir. Seyirci; oyun gösteri veya spor müsabakalarını, olayın meydana geldiği yerde bulunarak gören kişidir (Arıkan, 2000, s.52).

Guttmann‘a göre, spor seyircisi spor olayını yerinde (canlı) ya da film ya da televizyon gibi görsel medya yoluyla izleyen bir kişidir. Guttmann, sosyal roller açısından, sporu gazetelerden, radyodan ve ya dergiden izleyen kişilerle, sahadan ya da televizyondan izleyen kişilerin kesinlikle benzer olduğu, fakat bir spor olayını tam olarak deneyimleyenler arasında bir yere kavramsal bir çizgi çekilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

Taraftar, kollektif bir kimlik içinde kazanmanın ya da zaferin güzelliğini, kaybetmenin acısını yaşamaktadır. Takım tutmak psikolojisinin ya da toplumsal gerçeğin altında bu yatmaktadır. Kazanmak ve kaybetmek gerçeği ile birlikte seyircide kendine güven, haz duymak, hırslanmak, kıskanmak gibi duygular yaşam deneyine girmektedir. Böylelikle, günümüz sanayileşmiş ve kentleşmiş toplumlarında spor en önemli ve en etkin kitle kültür kurumlarından biri haline gelmekte ve geniş yığınların katıldığı bir olgu kimliğine dönüşmektedir (Köknel, 1986, s.17).

Taraftar olmanın temelinde yatan temel nokta, bir kümeye üye olma, güven duyma ve koruma gibi mekanizmalardır. Spor izleyicisi olmak bireyi belli bir süre günlük kaygı ve sıkıntıdan arındırırken sahte doyumun da öznel koşullarını oluşturmaktadır. Ayrıca taraftar, spor alanlarının devleriyle kendisini özdeşleştirme, erkeklik gösterme olanaklarının kısıtlı olduğu bir ortamda onların gücünde övünç payı çıkararak kendisini yüceltmektedir (İnan, 2007, s.28).

Voigt bazı yazarlardan seçerek derlediği kaynaklardan yola çıkarak seyircilerin davranışları su şekilde sıralanmıştır. Bunlar;

a- Zayıf olana duyulan sempati

b- Yüksek bir tonda bağırmak, coşku ve tezahüratta bulunmak,

c-Oyuncuların hareketleriyle kendinden geçmek,

d-Sansasyonel yaklaşım ve ilkellik hırsı,

e-Oyuncularla alay etme isteği,

f -Taraftarlarda ani hava değişimi ve kaypaklık (Voigt, 1998, s.202-224)

Opaschowski ise Almanya da 2000 kişi üzerinde yaptığı bir çalışmada araştırmaya katılan kişilerin spor karşılaşmalarını izleme nedenleri olarak şunları tespit etmiştir.

a-Haz duymak,

b-Gerilim yaşamak,

c-Aynı düşüncede olan insanlarla beraber olma



2.6.1. Futbol Taraftarlarının Özellikleri

Futbol seyirlik bir spor olması ve kitleleri peşinden sürüklemesi özelliği ile diğer branşlardan farklılık göstermektedir. Psiko-sosyal açıdan bakıldığında seyircilerin günlük hayatlarının dışına çıkarak farklı kimliklerle bu faaliyetlere katıldığı gözlenmektedir. Futbol karşılaşmaları, özellikle kalabalıkların içinde kişiliğin kaybolması ve çeşitli dış uyarıcıların etkisiyle arzu edilen ya da edilmeyen toplu olayların meydana geldiği bir ortam olmaktadır. (Karagözlüoğlu, Ay, 1999, s.34).

Futbol taraftarı sosyolojik açıdan incelediğinde, “ Geçici teşkilatsız insan birikimi” şeklinde ifade edilmektedir. Bu birikim ne cemiyettir nede menfaat birliğidir. O geçici teşkilatsız bir topluluktan ibarettir. Yani böyle insan topluluğu, muayyen bir maksat ve sebeple veya sebepsiz olarak bir araya gelip bir süre sonra dağılırlar. Camii cemaati, sinema ve tiyatro seyircileri, spor taraftarı bu gibi topluluklardandır. Bunlar belli bir teşkilatlanmaya sahip olmadıkları gibi, üyeleri arasında karşılıklı bir ilişkide yoktur. Futbol taraftarlarını ele aldığımızda, ne cemaat, ne cemiyet, ne de tam olarak teşkilatlanmış gruplar olarak değerlendirilmemektedir. Geçici teşkilatlanmış grup olarak incelenmektedir (Taşğın 2000, s.26).

Teşkilatsız topluluklar, toplantı devamlılığı kısa olan ve gerçek bütünlüğü bulunmayan sosyal gruplar olarak tanımlanmaktadır. Sokakta biriken bir meraklılar kalabalığı, bir maçın seyircileri, konferans dinleyicileri, trafik ışığından geçmek için yığılanlar, vapurdaki insanlar, geçici gerçek bütünlüğü olmayan gruplardır. Fakat bu gruplarında tamamen tesadüf ve sebepsiz yere olmadığı kesindir (Bozdemir, 1998, s.57).


2.7. Taraftar Tipleri

Sportif anlam bakımından taraftarlık: spor kulüplerinin faaliyetlerini maddi ve manevi destekleyen, kulübün hizmetlerini belirli bir ücret karşılığında satın alan her türlü zorluğa rağmen takımına destek olmak için yurt içi veya dışı deplasmanlara giden kulübün esas pazarını oluşturan halk kitlesine denir (Şahin, 2002, s.45).

Spor taraftarları arasında bir gruplandırmaya gidilmiş, taraftarlarının tepki ve davranış özelliklerine göre değişik tipler arasında yer aldıkları tespit edilmiştir. Değişik yapıdaki taraftar bir araya gelerek bu tiplerin oluşmasında oldukça Önemli bir rol oynanmışlardır (Taşgın, 2000, s.18).

Bu taraftar tiplerini şu şekilde sıralayabiliriz:


2.7.1. Fanatikler

Çoğu zaman yanlarında kesici aletler, taş zincir, sopa gibi alet bulunduran, her zaman kavgaya hazır ve genellikle maç öncesi geceyi stadyum kapısında veya çevresinde geçiren, aynı semtin ve çevredeki gençlerin oluşturduğu gruplardır. Bu gruplar, bulundukları tribünde her zaman sivrilen ve hakimiyeti elinde bulundurmak isteyen, yönetici ve polislerin yakından tanıdığı kişilerden oluşur (Dever, 2010, s.207).

Fanatizm futbol içerisinde zaman zaman olumlu, zaman zaman da olumsuz anlamlar içermektedir. Yani fanatiklik, bir taraftan bir takıma ölesiye sevmeyi ve ona çok sıkı bağlı olmayı sosyal bir onay çerçevesinde ifade ederken, öte yandan şiddeti içeren aşırı davranışları sosyal olarak kabul edilemez bir çerçevede ifade eder (Taştan, 2009, s.40).

Futbol fanatiklerinin sergiledikleri belli başlı davranışları şu şekilde sıralayabiliriz:

• Kazanmak için her yolu meşru görürler.

• Kalpleri, yalnız kulübünün rengi ve ismi için çarpar.

• Oyuna bakmazlar; galibiyete, neticeye bakarlar.

• Tuttukları takım gol atınca, avazı çıkana kadar bağırmaya, içinde zapt etmeye çalıştığı heyecanı ses halinde dışarıya taşırmaya başlarlar.

• Gol yedikleri zaman yukarıdaki ruh halinin tam tersi bir hal alırlar. Önce, acaba diye bir tereddüt, inanmak istemeyiş, sonra hakikat önünde boyun eğiş, sinirlerin adeta yükselmesi ve sağa sola sataşmaya başlarlar (Abaç, 1935, s. 84).

• Bu kimselerde, genelde kendini kanıtlama üzerine kurulu bir kültürde gergin, asabi ve saldırgan bir ruh hakimdir.

• Tespih, zincir gibi aksesuarlar da kendileri için vazgeçilmez parçalarıdır

• Sohbetleri genellikle maç, kavga ya da cinsellik üzerine yoğunlaşır. Kulaktan dolma bilgilerden, gazete haberlerinden edinilen kırık dökük malzemeyle, siyasi ekonomik ya da sosyal konularda konuşmak, kendi deyimleriyle “geyik muhabbeti” yapmak makbul dur.

• Kimseyi ‘takmama’, ‘kafasına göre takılma’, ‘asilik’ gibi ferdi özellikler taşıyan ‘delikanlı’, sosyal ve ideolojik dürtülerini ise ‘taraftarlık’ zihniyetiyle tamamlar.

• Fanatik bir taraftar psikolojisi vardır. Taraftarlık, futbol takımı, arkadaş grubu, aynı mahallenin, aynı caddenin çocuğu olma, aynı işi yapma (örneğin; minibüsçü, taksici vs) gibi çeşitli yapıların herhangi birinde ya da hepsinde kendini gösterir (Acet, 2006, s.47).


2.7.2. Doyumsuzlar

Hiçbir sonuçtan ve başarılı gelişmeden tatmin olmazlar. Tutukları takım o sene bütün kupaları kazansa da sezonun son maçındaki bir yenilgi yüzünden teknik direktörü, yönetimi ve sporcuları eleştirebilirler. Karşılaşma esnasında topun sürekli olarak kendi takım sporcuları tarafından oynanmasını isterler. Devamlı olarak, kendi takımlarının, rakip takımdan iyi olmasını ve galip gelmelerini isterler (Dever, 2010, 208).



2.7.3. Sabırsızlar

Genellikle karşılaşma saatinden önce stadyuma gelirler. Her şeyin bir an önce olup bitmesini isterler, ancak maç başlayana kadar sıkıntıdan ne yapacaklarını şaşırırlar. Bu tür taraftarlar, bir an önce karşılaşmanın başlamasın ve başladıktan hemen sonra, ilk dakikalardan itibaren takımlarının öne geçmelerini beklerler ve bunun için tezahüratlarıyla mesaj vermeye çalışırlar (Dever, 2010, s.208)



2.7.4. Mekancılar

Her karşılaşmada sahanın aynı yerinde oturmayı severler. Bulundukları yer görüş açısı bakımından çok elverişli olmasa da, onlar başka yerde maç seyretmekten hoşlanmazlar. “Eğer bunların sevdikleri yerler doluysa, oturanların en arkasında maçı ayakta izlemeyi tercih ederler” (Taşğın, 2000, s.23).


2.7.5. Deplasmancılar

En büyük mutlulukları deplasmana gitmektir. Takımlarının kendi sahasındaki maçları zaten kaçırmazlar. Deplasman maçlarını kaçırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Bu tür taraftarlar maddi yönden sıkıştıkları zaman kollarındaki saatleri satarak tuttukları takımın deplasmandaki maçlarına gidebilmektedirler. Bu taraftar tipine, amiyane tabirle ‘hasta’ denmektedir. Bu taraftar tipi, takımını kendi kişiliklerinin bir parçası olarak görür. Takımları galip geldiğinde kendileri galip gelmiş gibi olurlar (Erkal, ve arkadaşları, 1998, s.59).



2.7.6. Takımla Şahlananlar

Spor sahalarına saatler önce girseler de, tuttukları takım sahaya çıkıncaya kadar sakin otururlar. Tezahüratlara pek katılmazlar. Ancak takımlarının sahaya çıkmalarıyla birlikte kendilerini kaybederler. Bu tür taraftarlar, karşılaşma boyunca takımlarını desteklemeye ve tezahürat yapmaya çalışırlar. Takımlarının yenik duruma düşmeleri, onları bu tezahüratlarından alıkoymaz. Çünkü karşılaşma bitimine kadar takımlarının öne geçmesini beklerler ve yalnız bırakmazlar.



2.7.7. Uğura İnananlar

Her ayrıntının, tuttukları takımın lehine ve aleyhine olabileceğini düşünürler. İçlerinde, maça giderken dua almak için otobüste, trende yer verenlere rastlanır. Yanında oturanla yer değiştirenler, takımları penaltı atarken gözlerini kapatanlar ve sırtlarını sahaya dönenler de vardır (Yazıcı, 1991, s.45.) Bu taraftar tipi, takımları arka arkaya birkaç mağlubiyet aldığı zaman veya takımının topları direkten döndüğü zaman, kendi takımlarına büyü yapıldığını ve kurşun dökmek gerektiğini düşünürler.



2.7.8. Bilmişler

Bunların hepsi kendilerine göre birer teknik direktördür. Kimin iyi oynayıp oynamadığı, taktik hatalar ve oyuncu değişiklikleri konusunda uzmandırlar (Taşğın, 2000, s.24) Bu tip taraftar, karşılaşma başlamadan önce takımın nasıl kurulması gerektiğini, oyuncu değişikliği yapılırken hangi oyuncunun oyuna girmesi gerektiğini etrafındakilere anlatmaya çalışırlar. Teknik yönetimin oynatmış olduğu takım yenildiği takdirde, kendilerinin kurdukları takımının yenilmeyeceği iddiasında bulunurlar.

Bu taraftar tipi, antrenörün, bir hafta boyunca takıma antrenman yaptırırken kimlerin çalıştığını ve iyi performans gösterdiğini, kimlerin sakat ya da cezalı olduğunu en iyi bilen kişi olduğunu düşünmez. Bunlar için başarı sadece galip gelmektir. Bunlar sürekli ‘benim yaptığım takım olsaydı yenilmezdik’ ya da ‘berabere kalmazdık ‘ diye tuttururlar. Ancak unutulmaması gerekir ki Jup Derwall’in ifadesiyle; taraftarın yaptığı takım asla yenilmez, çünkü hiçbir zaman sahaya çıkmaz (Afyon, 1994, s.43).


Yüklə 1,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin