Osmanltlar'da hazinedar adıyla değişik işlerde çalışan başka görevliler de vardı. Siyahî harem ağalarından harem masraflarına bakana "hazinedar ağa"; padişahı giydirmek, yatırmak, yemeğinin hazırlanmasına nezaret etmek, oda kapısında nöbet beklemek gibi özel görevlerde bulunan cariyelere de "hazinedar usta" denilmekteydi.
BİBLİYOGRAFYA :
Müsned, III, 475; Müslim. "Zekât", 73; Utbî, Târih-i Yemînî(trc. Cerbâzekânî, nşr. Ca'fer-i -Şiar), Tahran 1345 hş., s. 19, 22, 123; Gerdizi, Zeynü7-ahfcâr(nşr. Abdiilhay Habîbî), Tahran 1347 hş., s. 156, 160, 199; a.e. (nşr. Ganî-Fey-yâz). Tahran 1324 hş., s. 147, 158, 220, 241, 245, 247, 251, 259, 281, 339, 361, 519, 611; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (KÖymen), s. 102, 276-277; Râvendî. Râhatü's-sudûr (Ateş), I, 160, 215,221-222; İbn Memmâtî. Kavânînü'd-deoâvîn (nşr. Azîz Suryal Atiya), Kahire 1411/ 1991, s. 306; Ahbârü'd-devleÜ's-Selcûktyye (Lugai), s. 67, 69, 88; İbnü'1-Esîr, el-Kâmil{trc. AhmedAğırakça), İstanbul 1987, VIII, 20-21; a.e. (trc. Abdüikerim Özaydın),X, 333,377,418,464; XI, 34, 46, 70, 86, 114; Bündârî. Zübdetü'n-Wusra(Burslan),s.32-33, 100, 147, 171, 173, 243-245, 247; İbn Bîbî. el-Evâmirü'l-'alâlyye, s. 57-59, 70, 144, 180, 247, 250, 261, 330, 569, 584, 591, 597; Reşîdûddin. Câmİ'u 't-teuâ-rîh (nşr. Behmen Kerimî), Tahran 1368 hş., II, 1091-1093; Eflâkî, Menâkıbü'l-''arifin, s. 375, 707, 727, 789, 805, 937; Muhammed b. Hindû-şah Nahcivânî. Destûrü'l-kâtib (nşr. Abdüikerim Alioglu Alizâde). Moskova 1964,1, 298, 368; Ni-zâmeddîn-i Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal). Ankara 1987, s. 243, 247, 249; Kalkaşendî, Şubhıt'l-a'şâ, 1, 135-136, 139; III, 481; IV, 20-21, 186, 191; V, 92, 457, 462, 463; Bâ-bür, Ve/cây('(Arat).l-II, bk. İndeks (Veli Hazin); Handmîr. Habîbû's-siyer, Tahran 1333 hş., III,
185-187; Nâsırüddİn Münşî-İ Kirmânî. Nesâ'i-mü'l-esljâr (nşr. Celâleddin Hüseyn-i Urmevî). Tahran 1959, s. 80; Hasan b. Abdülmü'min el-Hûyî, Ğunyetü'l-kâtib ve münyetü't-tâtib (nşr. Adnan Sadık Erzi), Ankara 1963, s. 6; Seyfeddin b. Nizâm Ukaylî. Âşârü'l-vüzerâ* (nşr Celâleddin Hüseyn-i Urmevî). Tahran 1337, s. 337-338; Necmeddin Ebü'r-Recâ Kummî. Târihu'i-vüzerâ^ (nşr. M. Taki Dânişpejûh], Tahran 1363 hş., s. 95; Bayur. Hindistan Tarihi, I, 341; Spuler. İran Moğollan, s. 322, 325; Osman Turan. Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1958, s. 174; a.mlf., "Selçuklu Devri Vakfiyeleri III. Celâleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri", TTK Belleten, sy. 45(1948), s. 22, 26; M. C. Şehabeddin Tekindağ. Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, İstanbul 1961, s. 131, 137; Mafizullah Kabir. The Buıuayhid Dynasty ofBaghdad, Calcutta 1964, s. 123; Hasan el-Bâ-şâ, el-Fünûnü'l-Islâmiyye ue'l-ue?a'if'a!e'l-âşâ-ri'l-'Arabiyye, Kahire, ts. (Dârü'n-Nehdati'1-Ara-biyye). I, 211-213,453-460; E. Levİ-Provençat, Histoire de l'Espagne musulmane, Paris 1967,
III, 30-32; Uzunçarşılı, Medhal, s. 262, 340-341, 347-348, 396-397; Erdoğan Mercii. Fars Atabegleri: Salgurlular, Ankara 1975, s. 127; a.mlf.. Kirman Selçukluları, Ankara 1989, s. 201; a.mlf., "Muhtacoğulları", Prof. Dr. Fikret Işıltan'a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995, s. 82; Barthold. Türkistan, s. 292; Reşat Genç, Karahantı Devlet Teşkilâtı, İstanbul 1981, s. 235, 255, 257, 262-265, 339; Ramazan Şeşen. Satâhaddîn Deorinde Eyyûbtler Devleti, İstanbul 1983, s. 117; Mehmet Altay Köymen. SüyüA: Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1984, II, 46; Celal Yeniçeri. İslâm'da Devlet Bütçesi, İstanbul 1984, s. 76-77; Abdüikerim Abduh Hatâmile. el-Binyetü't-İdâriyye li'd-devteti'l-'Abbâsiyye, Amman 1406/1985, s.60vd.;Sertoğlu, Tarih Lügati, s. 147-148; V. Gordlevski. Anadolu Selçuklu Tarihi (trc. Azer Yaran). Ankara 1988; K. Yaşar Kopraman. Mısır Memiüklerİ Tarihi, Ankara 1989, s. 24, 26, 45; Hasan-ı Enverî. Işttlâhât-t Dîuânî Devre-İ Gazne-ut ve Setcûkİ, Tahran 2535 şş., s. 33,95-96; Ab-dülhay el-Kettânî. et-Terâtîbü'l-idâriyye (Özel). I, 205, 298-299; il, 37, 171-172, 199-201,207; Mehmet Aykaç, Abbasî Devleti'nin İlk Dönemi İdarî Teşkilâtında Divânlar (132-232/750-647), Ankara 1997, s. 158, 165 vd.; Güler Nuhoğlu. Beyhaki Tarihi'ne Göre Gaznelılerde Devlet Teşkilâtı ve Kültür (doktora tezi, 1995. İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 203-205; Pakalın. I, 785-786; C. E. Bosvvorth. "Khâzin", EP (İng).
IV, 1181-1182; D. P. Little, "Khaznadâr", a.e., IV, 1186-1187; İsmail Cerrahoğlu. "Abdullah b. Mes'ûd", DİA, 1, 114. m
İKİ Erdoğan Merçil
r
HAZIM
~l
(bk. ABDURRAHMAN el-HÂZİNÎ).
L J
r
HAZIRE
~l
L
Vakıf binalarının yanında
zamanla teşekkül eden
küçük mezarlık
(bk. MEZARLIK).
r
L_
r
L
r
HAZIRI
(bk. DELLÂLÜLKÜTÜB).
HAZR
(bk. HARAM).
HAZREC (Benî Hazrec)
~l
J
J
J
Medine'de
ensarın mensup olduğu Kahtânî asıllı
meşhur iki Arap kabilesinden bîrî.
L j
Kabilenin Kahtân'a kadar uzanan şeceresi şöyledir: Hazrec b. Harise b. Sa'lebe b. Amr Müzeykıyâ b. Âmir Mâüssemâ b. Harise b. İmruülkays b. Sa'lebe b. Mazin b. Ezd b. Gavs b. Nebt b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Yeşcüb b. Ya'rub b. Kah-tân. Evs ile Hazrec, Harise b. Sa'lebe'nin iki oğlu olup anneleri Kayle'den dolayı Araplar arasında Benî Kayle (Kayleoğu Narı) adıyla da meşhurdurlar. Hazrec kabilesi Hazrec'İn Cüşem, Avf. Haris, Amr ve Kâ'b adlı beş oğlu ile giderek çoğalıp güç kazanmıştır. Belli başlı kolları şunlardır: Neccâr, Sâide, Amr b. Avf, Kavâkıl, Sevâd. Züreyk, Tezîd, Selime, Beyâda, Hublâ. Hazrec, Evs'ten daha kalabalık ve daha meşhur olduğu için başlangıçta Araplar bu kabilelerin ikisine birden Hazrec diyorlardı. Câhiliye döneminde Hazrec'İn ilâhı meşhur Menât İdi. Hazrecliler. hac sırasında vakfe ve son tavafın ardından Mü-şellel'de bulunan bu tanrının tapmağına gelir ve saçlarını onun putunun önünde tıraş eder, ancak bu şekilde haclarının tamam olacağına inanırlardı. Ayrıca sa'yin yapıldığı Safa ile Merve yerine Müşellel ile Kudeyd'i kutsal mahal sayıyorlardı.
Hazrec'İn ecdadı, vaktiyle Yemen'de yaşarken arim* selinden sonra muhtemelen V. yüzyılda Amr Müzeykıyâ b. Âmir'in önderliğinde Tihâme'ye, oradan da Arabistan'ın kuzeyine göç etti ve Evs ile birlikte Hz. Peygamber'in hicretinden sonra Medine ismini alacak olan Yesrib ve civarına yerleşti. Bu sıralarda Yesrib'de Benî Kaynukâ', Benî Nadîr ve Benî Kurayza'-dan oluşan yahudi kabileleri vardı ve bunlar şehrin hâkim unsurunu teşkil ediyor, siyasî ve ekonomik gücü ellerinde bulunduruyordu. Medine'de yahudilere tâbi olarak yaşamaya başlayan Hazrec ve Evs kabileleri onların siyasî ve ekonomik baskı-
143
HA2REC (Benî Hazrec)
larına, hatta zulüm ve haksızlıklarına mâruz kalıyorlardı. Fidyevn adlı bir yahudi asilzadesi, evlenecek Hazredi ve Evsli kızların ilk geceyi kendi yanında geçirmelerini şart koşmuştu. Hazrec ve Evs bu karara bir süre korku içinde boyun eğdiler. Ancak Hazrec reislerinden Mâlik b. Aclân, kız kardeşinin düğün gecesinde gelinle birlikte kadın kılığına bürünerek Fidyevn'in konağına girdi ve onu öldürmeye muvaffak oldu. Arkasından da Gas-sânîler'den ve müttefik Arap kabilelerinden sağladığı destek sayesinde yahudi-lerden birçok kimseyi öldürdü, böylece Hazrec ve Evs yahudilere karşı bağımsızlıklarını kazandılar. Kaynaklarda 492'de meydana geldiği belirtilen bu hadisenin ardından hâkimiyet Hazrec ve Evs'in eline geçti. Ancak kısa bir süre sonra yahu-dilerin kışkırtmasıyla bu iki kardeş kabile birbirine düştü. Bu sırada sayıca daha az olan Evs Kurayza ve Nadîr, Hazrec de Kay-nukâ' yahudileriyle ittifak kurmuşlardı. Hazrec ile Evs arasındaki bu düşmanlığın 120 yıl devam ettiği ve Arap tarihinde iki kabile arasında bu kadar uzun süren ve birçok çarpışmaya yol açan başka bir husumetin bilinmediği söylenir. Hazrec ile Evs arasında cereyan eden belli başlı savaşlar şunlardır: Sümeyr, Kâ'b b. Amr, Serâre, Dîk, Fâri', Birinci Ficâr, İkinci Fıcâr, Rubey" ve Buâs. Bunların en kanlısı olan Buâs hicretten beş yıl önce vuku bulmuş ve Evsliler Nadîr ile Kurayza'nın yardımıyla kalabalık Hazrec kabilesini mağlûp etmişlerdi.
Nübüvvetin 11. yılına rastlayan hac mevsiminde Akabe'de Hz. Peygamber ile görüşerek müslüman olan altı Hazredi yurtlarına döndükleri zaman kabilelerine İslâm'dan bahsettiler ve yıllardan beri birçok aile yuvasını söndüren Hazrec-Evs düşmanlığının bu yeni din sayesinde sona erebileceğini söylediler. Birinci Akabe Biat'na on, ertesi yıl yapılan İkinci Akabe Biatı'na ise altmış iki Hazredi katıldı. Hazrecliler. Evsliler'den sayı itibariyle fazla oldukları gibi üstlendikleri görevler açısından da onlardan önde bulunuyorlardı. Hz. Peygamber hicret edinceye kadar Yesrib'deki müslümanlann bir disiplin İçinde hayatlarını sürdürebilmeleri İçin seçilen ve "havâriyyûn" denilen on iki na-kibden dokuzu Hazredi idi. Hicretten sonra Evs ile Hazrec arasındaki ezelî düşmanlık gerçekten sona erdi. Kur'ân-ı Kerîm'-de bu konuya temas eden âyetin meali şöyledir: "Hepiniz toptan Allah'ın ipine
sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de O kalplerinizi -İslâm'a ısındırıp- birleştirmişti. Siz de O'nun bu nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında İken sizi oradan 0 kurtarmıştı..." (Âl-i İmrân 3/103). Böylece Evs1-le birlikte ensar diye anılma şerefine lâyık görülen Hazrec, Resûl-i Ekrem'in bütün gazvelerinde önemli görevler ifa etti. Bedir Gazvesi'ne katılan 305 sahâbî-den yetmiş dördü muhacir, altmış biri Evsli, 170'İ ise Hazredi ensar idi. Hz. Peygamber gerek bu gazvede gerekse diğerlerinde Hazrec için ayrı bir sancak açmıştı. Kaynaklarda, Hazrec ile Evs'in Câhiliye döneminde sahip oldukları kırmızı ve yeşil renkli sancakları İslâm döneminde de kullandıkları belirtilmektedir.
Hazrec kabilesi, hicretten Resûlullah'ın vefatına kadar İslâm'a büyük hizmetler yapmıştır. Resûl-i Ekrem'in yerine bir halef bırakmadan vefatı üzerine kabilenin ileri gelenleri, İslâm'a yaptıkları bu hizmetlerden dolayı aralarından Sa'd b. Ubâde'yi halifeliğe aday gösterdiler. Ancak Sakifetü Benî Sâide'de gelişen olaylardan sonra Hz. Ebû Bekir'e biat edilince her ne kadar Sa'd b. Ubâde buna katıl-madıysa da kabilenin ileri gelenleri Ebû Bekir'i halife tanıdıklarını açıkladılar. Daha sonraki dönemlerde Hazrediler'in birçoğu önemli mevkilerde bulunmuştur. Yezîd b Muâviye devrinde Harre Vak'ası'n-da (63/683} onlardan da öldürülenler olmuştur. Bazı Hazrecliler Emevîler ve Abbasîler döneminde hadis ilmiyle uğraşmış, kadılık ve sancaktarlık gibi görevlere getirilmişlerdir. Hazrec'in bazı aileleri İslâm fetihlerinin hemen ardından Mısır'a, Kuzey Afrika ülkelerine ve Endülüs'e yerleşmişler, bunlardan özellikle Abdullah b. Revâha'nın torunları uzun süre Endülüs'te itibar görmüş ve eşraftan sayılmışlardır. Hazrec kabilesine mensup ünlü sahâbîlerden bazıları şunlardır: Ebû Eyyûb el-Ensâri, Enes b. Mâlik, Hassan b. Sabit, Kâ'b b. Mâlik, Abdullah b. Revâ-ha. Obey b. Kâ'b, Ebû Talha el-Ensârî, Berâ b. Âzib. Sabit b. Kays b. Şemmâs, Ebü'd-Derdâ, Ebû Saîd el-Hudrî. Ebû Ka-tâde, Sa'd b. Ubâde, Ebû Dücâne, Harise b. Sürâka, Hârice b. Zeyd, Zeyd b. Sabit. Sa'd b. Rebî*. Ubâde b. Sâmit. Abdullah b. Amr b. Haram, Abbas b. Ubâde, Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe, Amr b. Cemûh, Amr b. Hazm. Daha sonraki asırlarda da Hazrecî nisbesiyle meşhur olan birçok kişi vardır.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn İshak, es-Sîre, s. 29, 288, 295; İbnü'l-Kelbî. Kltâbû'l-Eşnâm, s. 29, 30, 36; Vâkıdî. et-Meğazî, bk. İndeks; İbn Sa"d, et-Jabakât, bk. İndeks; İbn Kuteybe, e/-Macân7(Ukkâşe), s. 109-110; Belâzürî. Ensâb, I, bk. İndeks; Haberi, Târih (Ebü'1-Fazl), bk. İndeks; İbn Dûreyd. el-lştilfâk', s. 218;Makdisî, el-Bed' üe't-târitj, IV, 120-121; İbn Hazm. Cemhere, s. 332, 346-366, 471-472; Bekrî. Mu'cem, I, 260; II, 637; III, 757; IV, 1217; Sem'ânî, el-Ensâb, V, 109-111; Kalkaşendî. fii-hâyetü'l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 60; İbn Haldun, et-*!ber, II, 288-295; Himyerî, er-Rau-zü'l-miıtâr, bk. İndeks; Semhûdî, Vefâ'ü't-uefâ* (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1971, 1-11, 168-183, 190-218, 220-233; a.mlf.. Hulâ-şatü'l-uefâ3, Cidde 1403/1983, s. 151-159; M. Beyyûmî Mehrân, Dirâsât fi târîhi't-'Arabi'l-ka-dim, Riyad 1400/1980, s. 475-482; Kehhâle. Mu'cemö kabâ'iti'l-'Arab, Beyrut 1402/1982, I, 342-343; F. Krenkovv. "Hazrec", KV/1, s. 415-416; W. Montgomery Watt, "al-Klıazradj", E/2(Fr.),IV, 1220. rri
İKİ Ahmet Önkal
F HAZRECÎ, Abdullah b. Osman ""
Genellikle aruz ve kafiyeye dair
el-Hazreciyye adlı kasidenin nâzımı
olarak kabul edilen edip ve şair
(bk. el-HAZREClYYE).
HAZRECÎ, AH b. Hasan
L
Muvaffakuddîn Ebü'l-Hasen Alî
b. el-Hasen b. Ebî Bekr
el-Hazrecî ez-Zebîdî
(ö. 812/1410)
Yemen tarihçisi.
J
Hazrec kabilesine mensup olup sahabeden Kays b. Sa'd b. Ubâde el-Ensârî1-nin soyundandır. İbn Vehhâs ve İbnü'n-Nakkâş künyeleriyle de tanınır. Vefat ettiğinde yaşının yetmişin üzerinde olduğu bilindiğine göre VİN. {XIV.) yüzyılın ortalarında dünyaya geldiği, nisbesinden de doğduğu yerin Zebîd olduğu anlaşılmaktadır. Ailesinin Yemen'deki Resûlîler hanedanına mensup hükümdarlar nezdin-de seçkin bir yeri vardı. Bağdatlı İsmail Paşa, Hazrecfnin isim zincirini diğer kaynaklardan farklı olarak Ali b. Hasan b. Muhammed b. İsmail el-Hazrecî en-Nes-sâbe eş-Şâfiî Ebü'l-Hasan ez-Zebîdî Mu-vaffakuddin el-ma'rûf bi'bni Vehhâs el-Müftî bi-Zebîd el-Yemen şeklinde vermektedir (Hediyyetü'l-'ârifîn, I, 728). Bu ibareden Hazrecî'nin Zebîd müftülüğü yaptığı da anlaşılmaktadır. el-Melikü'l-Eş-ref İsmail'e nisbet edilen ei-'Ascedü'l-mesbûk'te Hazrecrnin adı "fakih" sıfatı ile birlikte verilmekte, bu duram onun
144
HAZRECÎ, Ali b. Hasan
Zebîd müftüsü oluşuna açıklık getirmektedir. Hazrecî için Şemseddin, Müeyye-düddin ve Ebü'l-Abbas lakap ve künyeleri de kullanılmaktadır (Ahhvardt. Vli, 457; Brockelmann, GALSuppL, II, 238).
C. E. Bosworth, Sehâvî'nined-Dav'ü'J-Mmfindeki ibareyi yanlış anlayarak Se-hâvfnin Hazrecî ile görüştüğünü söylerse de (El* ilng.l, IV, 1188) bu mümkün değildir. Çünkü Sehâvî. Hazrecî'nin ölümünden on dokuz yıl sonra 831 "de (1428) doğmuştur. Hazrecî ile Zebîd'de görüşen İbn Hacer'dir (krş. ed-Dau'ü'l-lâmf, V, 210). İbn Hacer onun edebiyatla da İlgilendiğini, fakat daha çok tarihçi olarak tanındığını bildirir (İnbâ}ü'l-ğumr, V, 190).
Eserleri. Hazrecî'nin eserleri Yemen tarihiyle ilgili olup başlıcaları şunlardır: 1. el-'llküdü'I-lü'lü'iyye fî tûrîhi'd* devleti'r-Resûliyy e. Hazrecî yıllara ve devletlere göre düzenlediği bu eserini, Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin kardeşi ve Eyyû-bîler'in Yemen şubesinin kurucusu Turan Şah ile birlikte 1174 yılına doğru Ye-men'e gelen Resûlîler hanedanının başlangıcından el-Melikü'1-Eşref İsmail'in 18 Rebîülevvel 803"te (6 Kasım 1400) ölümüne kadar getirir. Her yılda meydana gelen olaylarla birlikte o yıl içinde vefat edenler de kaydedilmiştir. Derleme bir eser olan el^Uküdü'l-ltflü'iyye'nm birinci bölümünde Câhiliye devrinde ve İslâmî dönemde Himyerîler ve Gassânîler'in tarihine kısaca yer verilmiştir. Bu bölümde Me'rib şeddinin yapılışından ve arim seliyle şeddin yıkılmasından bahseden müellif Resûlîler'in Yemen'e ilk girişlerine de temas etmiştir. İkinci bölümde, el-Me-likü'l-Mansûr Nûreddin Ömer b. Resûl'ün 630'da (1233) Yemen'de Mansûrîler Dev-leti'ni kurmasından bahsedilmekte ve 630-803 (1233-1400) yılları arasındaki olaylar anlatılmaktadır. el-Melikü'1-Eş-ref'in ölümüyle biten eserde müellif fa-kihlerin hayatına ve yargı işlerine geniş yer vermiştir. Kâtib Çelebi'nin Târihu âli resûi min mülûki'l-Yemen adıyla kaydettiği bu eseri [Keşfü'z-zunûn, I, 282) Sehâvî el-Melikü'l-Eşrefe nisbet etmektedir (ed-Dav'üUâmf, II, 299). H. C. Kay'e göre kitabın üçte ikisi, es-Sîretü'1-Mu-zafferiyye ile el-Melikü'l-Hâtemî'nin eJ-tİkdü'ş-şemîn"ı ve Cenedî'nin es-Sü-iûk'ünden yapılan nakillerden ibarettir. Asıl metni ve İngilizce çevirisi beş cilt olarak yayımlanan eserin tercümesi giriş, cetveller, haritalar ve indeks ilâvesiyle Sir James VVilliam Redhouse tarafından gerçekleştirilmiş (The Pearl-Strings; A History of the Resûtiyy Dynasty of Yemen,
l-lll, Leiden-Londorı 1906-1918) Arapça metni Muhammed Besyûnî Asel neşre hazırlamıştır. Eser 1964'te ofset olarak Bağdatta yayımlanmış, daha sonra da San'a'dakİ Merkezü'd-dİrâsât ve'l-buhûs el-Yemenî tarafından Muhammed b. Ali el-Ekva' el-Havâlî'nin tashihleriyle bastırılmıştır (Beyrut 1403). 2. Tırözü aç16-mi'z-zemen fî tabaköti a'yâni'I-Yemen (Dârü'l-kütübi'I-Mısriyye, Teymûriyye, Tarih, nr. 783; British Museum, Suppl., nr. 6711. Hazredinin el-Melikü'l-Eşref in İsteği üzerine hazırladığı bu eser Cenedî'nin es-Sülûk'üne zeyil mahiyetindedir. Kitabın ilk bölümünde Yemen'den bahsedilmekte ve tarih ilminin önemi üzerinde durulmaktadır. Müellif daha sonra Hule-fâ-yi Râşidîn, Emevîler ve Abbasîler hakkında bilgi vermektedir. Eserin ikinci bölümü ileri gelen bazı Yemenliler'in hal tercümesine ayrılmıştır. Bu bölümün sonunda Sultan Kayıtbay devri tarihçilerinden birinin eserinden nakilde bulunulmuş, daha sonra Mu'tasım-Billâh'a kadar halifelerin isimleri verilmiştir. H. C. Kay'e göre hal tercümelerinin çoğu, Hz. Peygam-ber'in sîretiyle ilgili mukaddime ile birlikte Cenedfden iktibas edilmiştir. 3. el-cİk-dü'1-fâhirü'l-hasen min tabakâti acyâ-ni ehli'l-Yemen. 800 (1398) yılında telif edilen eserin günümüze sadece ikinci ve üçüncü cüzleri ulaşmıştır (Câmiatü'd-düveii'l-Arabiyye, Ma'hedü'l-mahtûtâti'l-Arabiyye, nr. 337). Müellif, muhtemelen bu eseri Tırâzü cflâmi'z-zemen'e tekmile olarak düşünmüştür. Sehâvî eserin devletlere göre tertip edildiğini söylemektedir {ed-Dau'ü'l-lâmi1, V, 210). Mevcut kısım, on yedinci bölüm olan "Bâ-bü'z-zâi'l-mu'ceme"den başlar, otuzuncu bölüme kadar devam eder. Bu bölümde meşhur bazı kadınların hal tercümeleri alfabetik olarak verilmektedir. Kitabın 801'de (1399) istinsah edilen 232 varak-lık bir nüshası da San'a'da el-Câmiu'i-ke-bîr'deki Garbiye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (Tarih, nr. 136). 4. el-%scedü'l-mesbûk fî men tevelle'l-Yemen mine''1-mülûk. Sehâvî tarafından el-Meli-kü'l-Eşref Ebü'l-Abbas b. Abbas'a (ö. 803/ 1401) nisbet edilen (ed-Datfü'l-lâmf, II, 299) bu eserin adı, el-cAscedü'Imesbûk ve'z-zebercedü'1-mohkûk fî men veli-ye'1-Yemen mine'l-mülûk, el-^Asce-dü'l-mesbûk fî târihi devleti'l-İslâm ve tabakâti'l-hulefâ3 ve '1-mülûk gibi değişik şekillerde verilmektedir. Bağdatlı İsmail Paşa da eseri el-Melikü'1-Eşrefe nisbet etmiştir{hâhu'1-meknû.n, II, 101). Kitabın yalnızca, Aden ve San'a hüküm-
darları ile Zebîd şehrine yerleşmiş olanlardan bahseden dört ve beşinci bölümlerini teşkil eden bir kısmı günümüze kadar gelmiştir (el-Mektebetü'1-beledİyye bi'l-İskenderlyye, Tarih, nr. 89; Medine Mahmudiye Ktp., Tarih, nr. 255}. 5. el-Ki-fâye ve'l-iclâm iî men veliye'İ-Yemen ve sekenehâ fi'1-îslâm. Devletlere göre düzenlenen bu kitap tertip ve üslûp yönünden el-Ascedü'I-mesbûk'e benzer. Yazma nüshaları Dârü'l-kütübi'l-Mısriy-ye (nr. 2206), Bİbliotheque Nationale (nr. 5832|, Vatikan Kütüphanesi (Or.,nr. 1022), Bankipûr Oriental Public Library (nr. 1097) ve British Museum'da (Or., nr. 6941, DL 37) bulunan eserin ilk beş bölümünü Râ-zî Dağfûr neşretmiştir {Mecelletü'd-Dirâ-sâti't-Tûnisiyye, sy. 107 11979). s. 3-162; sy. 108, s. 2-23). Eserde el-Melikü'l-Hâtemî'nin el-'İkdü'ş-şemîn, Ebü'l-Hasan el-Yemenî'nin eJ-Mü/id fî ahbâri Zebîd, Şerif İdrîs b. Ali b. Abdullah'ın Kenzü'l-ahbâr fî ma'rifeti's-siyer ve'1-ahbâr adlı kitaplarından iktibaslar bulunmaktadır. Nûrî Hammûdî el-Kaysî bu derleme eserin Hazrecî'ye ait olmadığını belirtir.
Muhammed b. Ali Asîrî, Ebü'l-Hasan el-Hazrecî ve âsâruhü't-târîhiyye adlı bir doktora tezi hazırlamıştır (Câmiatü'l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye, KülÜyetü'l-ulûmi'l-ictimâiyye, Tarih, nr. 1406).
BİBLİYOGRAFYA :
Ali b. Hasan el-Hazrecî. el-'üküdü't-lü'lü'iy-ye fi târîhİ'd-deuleti'r-Resûliyye; The Pearl-Strings, A History of the Resül'ıyy Dynasty of Yemen (tre I. W. Redhouse, nşr. Muhammed Besyûnî Asel], Leiden-London 1906,1,3-41; İbn Hacer. İnbâ'ü'l-ğumr, V, 190;Sehâvî, etf-Dav'ü't-lâ-mi', II, 299; V, 210; a.mlf.. et-i'lân bi't-teubîh, 5. 160,227;Keşfü'z-zunûn, I, 282; İbnü'l-İmâd. Şezerât, VII, 97; Ahlwardt, Verzeichnis, VII, 457; H. C. Kay, Yaman: Its Early Medieval History, London 1892, s. XV-XVI1I; Brockelmann. GAL, II, 184; SuppL, II, 238; îzâhu'l-meknûn, II, 101; Hediyyetü'l-'ârifın, 1, 728; Ziriklî. el-A'tâm, IV, 274; Kehhâle, Mu'cemü 't-mCfelllfîn. VII, 61-62; F. Rosenthal. A History of Müslim Historlogra-phy. Leiden 1968, s. 312, 443, 485-486; Ey-men Fuâd Seyyid, Meşâdiru tarihi'l-Yemen fı'l-'aşri'l-'isiâmi. Kahire 1974, s. 161-165; Abdül-vehhâb İbrahim Ebû Süleyman, Kiiâbetü't-bah-şİ'l-'itmî, Cidde 1403/1983, s. 612-613; Sâlihiy-ye. et-Mu'cemü'Ş'Şâmil,]],273-274;G.R.Smith, "The Ayyübids and Rasülids -the Transfer of Power in. 7ıfı/13ıh Century Yemen", IC, XLIII (1969), s. 175-188; Nûrî Hammûdî el-Kaysî. "el-'Ascedü'l-mesbûk fî men tevelle'l-Yemen mine'l-mülûk ve nisbetüh li'1-yazrecî", Mecet-letüVAmb, V/5, Riyad 1971, s. 439-452; Şâkir Mahmûd Abdülmün'im, "Nazra fi muşannefâti ve mevâridi'l-Hazrecîmü:'errihu'l-Yemen", el-Mü.'errihu'l''Arabi,XXV]l, Bağdad 1986, s. 110-114; C. E. Bosworth. "al-KiıazradJL", E/2(ing.}. IV, 1188. i-l
«I Cevatİzgi
145
el-HAZRECİYYE
L
cl-HAZRECIYYE
(~4>-jj*H)
Genellikle Abdullah b. Osman el-Hazrecî'ye
(ö. 627/1230)
ait olduğu kabul edilen
aruz ve kafiyeye dair kaside.
J
Adını yazarının nisbesinden alır. Halîl b. Ahmed'in ortaya koyduğu aruz sistemiyle kafiye hakkındaki bilgilerin muhtasar olarak nazmedildiği tavîl bahrindeki doksan altı beyittik kasideye tef ile, bahir, daire vb. aruz terimleri için birtakım remizlerin kullanılmış olmasından dolayı müellifi tarafından er-Râmizetü'ş-şâfi-ye fî Hlmeyi'1-hrûz ve'1-köfiye adı verilmiştir (İbnü'd-Demâmînî, naşirin önsözü, s. 4). Fakat daha çok el-Kaşîdetü'l-Hazreciyye diye tanınan manzume müellifin vatanına nisbetle el-Kaşîdetü'l-Endelüsiyye [a.g.e., a.y.), revîsi maksûr elif olduğu için el-Kaşîdetü'1-makşûre veya sadece er-Râmize adlarıyla da bilinir. Müellifi tartışmalı olan kaside. C. Br ockelmann ile P. Smoor tarafından Ebû Muhammed Ziyâeddin Abdullah b. Osman el-Ensârî el-Hazrecî'ye nisbet edilmektedir (GAL, 1. 380; SuppL, 1, 545; EP |İng.|, IV, 1187). Ancak kasidenin sarihlerinden Bedreddin İbnü'd-Demâmînî başta olmak üzere {et-'Uyûn, s. 13) Kâtib Çelebi, Bağdatlı İsmail Paşa ve Kehhâle gibi birçok kişi el-Hazreciyye'rim müellifinin. cAıûzü'l-Endelüsî adlı bir risalesi bulunan ve Ebü'l-Ceyş el-Ensârî diye bilinen Ebû Muhammed Ziyâeddin Abdullah b. Muhammed el-Ensârî el-Mağribî olduğunu kaydetmektedir (Keşfü'z-zu-nûn, II, 1135; Hediyyetü'l-'arifin, I, 460; Mu'cemü't-rntfelüfîn, VI, 111. 117). Gerek Kâtib Çelebi gerekse Brockelmann, İ4rû-zü'l-Hazrecî ile (et-Kaşîdetü'l-Hazrecİy-ye) 'Arûzü'l-EndelüsTyi iki ayrı eser olarak ele almaktadır (Keşfü'z-zunün, II, 1135, 1337; GAL, I. 378, 380; SuppL, I, 544, 545). Nihad M. Çetin de aruza dair pratik amaçlı eser yazanlar arasında Ebü'l-Ceyş el-Ensârî ile Hazrecfyi (Abdullah b. Osman) farklı kişiler olarak anmaktadır (DİA, lll. 429). Öte yandan kasidenin diğer bir sarihi Ebü'l-Kâsım Fettûh b. îsâ ez-Zemmûrî İle ona dayanan Rene Bas-sefye göre manzume. Ebü'l-Hasan Ziyâeddin Ali b. Muhammed (b. Yûsuf b. Afîf) es-Saîdî el-Hazrecî'ye aittir (El, IV, 939). Ancak Ebü'l-Hasan'ın biyografisini yazanlardan İbnü'1-Kâdî, el-Mevâcidü '1-Haz-reciyye adındaki divanı dışında onun aruzla ilgili herhangi bir eserinden söz
etmemektedir (Dürretü'l-hicâl, 111, 213-214).
Doğulu ve Batılı âlimlerin dikkatini çeken el-Hazreciyye üzerine birçok şerh yazılmış ve Batı dillerine tercüme edilmiştir. Kasideyi eski tarihli bir nüshasına dayanarak ilk defa Ph. Guadagnoli neşretmiş [Breeues Arabicae linguage iristi-tutiones, Roma 1642. s. 286-329). daha
sonra Basset tarafından önsöz ve açıklamalarla birlikte Fransızca tercümesi La Khazradjiyah adıyla gerçekleştirilmiştir (Cezayir 1902). Basset'nin bu neşri metin üzerinde yanlış değerlendirmeler ve baskı hatalarıyla doludur (krş. El2 |İng.|, IV, 1187-1188).
Dostları ilə paylaş: |