1GİRİŞ
Araştırmanın kapsamını Bişkek-Kırgızistan’da yaşayan kamu ve özel kuruluşlarda birlikte çalışan Kırgızistan ve Türkiye vatandaşlarının toplumsal değerlerinin belirlenmesi, her iki ülke vatandaşlarının kültürel etkileşim ve benzerlik düzeylerinin tespit edilmesi oluşturmaktadır.
Bu kapsamda çalışmanın kapsamını aynı işyerini ve kurum kültürünü paylaşan, ortak üretim sürecinde bulunan Kırgızistan ve Türkiye vatandaşları oluşturmaktadır.
1.2ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ
Aynı toplumda yaşayan kişiler arasındaki kültürel etkileşim ve benzerliğin oluşması için gerekli temel faktörü değerler oluşturmaktadır. Toplumsal değerler toplumu oluşturan fertlerin birlikteliğini tesis eden temel unsurdur. Her toplumun süregelen işleyişi ve özsel dayanışması, en alt düzeyde de olsa kişilerarası değer ve norm gövdesinin paylaşılmasını gerektirmektedir. Kişilerin çoğunluğu bir habitus içinde paylaşılan bu değer dizisine gönüllü olarak uyarlar (Bourdieu, 1977: 52).
Kişilerin davranışları arasında büyük farklar bulunmasına karşın ideal davranış örüntülerine yönelik ortaklaşa bir anlayış vardır. Bu ortak değerler, somut olarak ifade edilmese dahi, kişilerin üzerinde anlaştığı genelleşmiş anlamlar sağlar ve kültürel etkileşimin temel faktörleri olarak işlev görürler.
Bu çalışmanın temel amacı ve önemini de Türkiye ve Orta Asya Türk Halkları arasında ‘kültürel etkileşim düzeyini’ tespit etmek oluşturmaktadır.
1.3ARAŞTIRMANIN KURAMSAL TEMELLERİ VE HEDEFLERİ
Bu çalışmada, bütünleşme veya entegrasyon çerçevesinde geliştirilen “kültürel entegrasyon”dan hareketle etkileşim incelenmektedir. Burada daha büyük bir bütün içinde, tek bir parçada birleşme anlamında anlaşılabilecek “bütünleşme” veya “entegrasyon” yerine, parçaların birbirini karşılıklı olarak etkilemesi göz önünde bulundurularak, “etkileşim” kavramı tercih edilmiştir. Kırgızistan içindeki Türkiye ve Kırgızistan’dan gelen kişilerden oluşan araştırma evreni açısından söz konusu durum, bir bütün içinde birleşmekten ziyade, etkileşim ile yakınlaşma olarak ifade edilebilir. Bu farklı durum göz önünde bulundurularak, bu araştırmada bütünleşme (entegrasyon) çalışmalarının yöntemi esas alınmış ve modele eklemeler yapılmıştır.
Bütünleşme/Entegrasyon kavramı Latince integre (eksiği tamamlama, ilave) kökünden gelmektedir. Entegrasyon dağılan bir bütünün parçalarının yeniden birleştirilmesi ve bir merkezde toplanması demektir. Bu kavram II. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal, kültürel ve siyasal birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır.
Bütünleşme kavramı çoğu zaman ‘dayanışma’, ‘birlik’, ‘denge’ ve ‘düzen’ sözcükleriyle aynı anlamda kullanılmıştır. Toplumsal düzenin tesis edilmesi ve toplumsal dengenin sağlanmasını amaç edinen işlevselcilik esasında gelişen bu kavram, ancak sosyo-kültürel olayların statik yönü ile birlikte dinamik yönü de içine alındığı takdirde bir anlam ifade etmektedir (Arslanoğlu 1996: 39).
Özellikle Durkheim’ın (1858-1917) sosyal uyum, sosyal çözülme ve ilerleme konusundaki görüşleri entegrasyon alanındaki çalışmalara temel oluşturmuştur. Entegrasyon konusuyla ilgilenen Weber (1864-1920) ise konuya, dahil etme (inclusion) ve dışlama (exclusion) bağlamında yaklaşmıştır. Ancak günümüzdeki entegrasyon ve sistem entegrasyonu çalışmalarını önemli ölçüde etkileyen daha çok Parsons’un (1902-1979) sosyal düzen konusundaki düşünceleri oluşturmaktadır. Sosyal düzen konusu üzerine odaklanan Parsons, toplumsal sistemin alt sistemlerini belirlemiş ve bir bütün olarak sistemler arasındaki denge üzerinde yoğunlaşmıştır (Şahin 2010:106).
Konuya ilişkin makro ve mikro bakış açısını birleştiren ve entegrasyon konusundaki çalışmalara önemli bir katkı sağlayan sistem entegrasyonu ve sosyal entegrasyon ayrımını yapan Lockwood (1964), günümüzdeki entegrasyon çalışmalarını etkilemiştir. Özellikle Habermas (1984), Esser (2000) gibi entegrasyon konusunda önemli çalışmaları olan bilim adamlarını etkileyen Lockwood’un sistem ve sosyal entegrasyon konusundaki ayrımı, entegrasyonun farklı boyutlarının ön plana çıkarıldığı çalışmalarda ele alınmıştır (Şahin 2010:106). Bu bağlamda, Husserl ve Esser sosyal entegrasyon alanını dört boyutta incelemektedir:
-
Kültürleşme (acculturation),
-
Sosyal-ekonomik-politik konum (placement),
-
Etkileşim (interaction),
-
Kimlik (identity).
Bu bakış açısına göre, sosyal entegrasyon bu dört boyuta ve bunlar arasındaki etkileşime bağlıdır. Bu dört boyut ise kısaca şu şekilde tanımlanabilir. Kültürleşme, gelenekler, dil gibi çeşitli konularda yeni toplumun kültürü ile etnik kültürün etkileşimidir. Sosyal-ekonomik-politik konum, topluma yeni katılan bireyin sosyal, ekonomik ve politik konumlanması ve haklarını içermektedir. Etkileşim, topluma yeni katılan üyelerin kendi toplumu ve yeni toplumun üyeleri ile olan etkileşimlerini içermektedir. Kimlik ise, kişinin toplumsal yaşam içinde kendisini nereye ait hissettiği bağlamında ele alınmakta ve kişi tarafından duygusal anlamda oluşturulduğu için de sosyal kimlik kavramına yakın bir anlam taşımaktadır. Esser’e göre bu dört boyutun gerçekleşme biçimine göre entegrasyonun dört farklı biçimi ortaya çıkmaktadır. Bunlar, etnik kültüre uyumun baskın olduğu durum “segrasyon”, yeni kültüre uyumun baskın olduğu durum “asimilasyon”, her iki kültüre de uyumun olduğu “çoklu entegrasyon” ve her iki kültürün de reddedildiği durum “marjinalleşme”dir. Esser’e göre, sosyal entegrasyon daha çok asimilasyon ve segrasyon şeklinde görülmektedir (Şahin 2010:107).
Sosyal entegrasyonun boyutlarından biri olan, antropolojik, sosyolojik ve psikolojik çalışmalarda ele alınan kültürleşme, özellikle son dönemlerde göç çalışmalarında incelenmeye başlanmıştır. İki farklı toplumun üyeleri bir araya geldiği zaman kültürel alanda yaşanan değişimleri içeren kültürleşme iki boyutta ele alınmaktadır. Bunlardan ‘tek boyutlu kültürleşme’de göçmenin sadece kendi kültürünü devam ettirmesi ya da sadece yeni kültüre uyum sağlaması söz konusudur, iki boyutlu kültürleşme’de ise göçmenin her iki kültüre ait unsurları bir arada devam ettirmesini içeren bir yapı vardır. Bu bağlamda bazı çalışmalarda kültürleşme konusunda bu iki farklı düşünce, tek boyutlu model ve iki boyutlu model olarak teorileştirilmiştir (Berry 1992,1997). Göçmenlerin kültürel entegrasyonu konusunda çok sayıda araştırma yapılmış ve sonuçları Esser’in çalışmasındakine benzer olarak, segrasyon, asimilasyon, entegrasyon ve marjinalleşme bağlamında yorumlanmıştır (Andriessen 2002 v.d.) .
Toplumun anlamlı bütünleşmesi daha çok kültürel bütünleşmesine bağlıdır. Kültürel bütünleşmenin yokluğu bunun derecesine göre toplumu karışıklık içine sokar. Bütünleşme olmayınca toplumdaki kişiler, sosyal modelleri ve sosyal rolleri doğru olarak yerine getiremezler ve toplum denge durumunu tesis edemez. Burada kültürel bütünleşme, toplumdaki insanların tam bir benzerliğe ulaşmaları demek değildir. Bütünleşme bir ayniyet ya da benzerlik işinden çok, bir yapı ve fonksiyon işidir (Arslanoğlu 1996: 40).
Bu çalışmada kullanılan “etkileşim” kavramı, ilişki içindeki parçaların karşılıklı olarak birbirlerine üzerinde oluşturdukları tesiri ifade etmektedir. Bu kavram, “bütünleşme” veya “entegrasyon” kavramlarından farklı olarak karşılıklılığı ve iki veya daha çok parçanın kendi varlıklarını koruyarak, birbirlerinin karşılıklı etkisi altındaki değişimlerini tanımlamak için kullanılmaktadır.
Aynı kuruluş içinde çalışan kişiler açısından bakıldığında, iki farklı ülke vatandaşlarından bileşenler olarak söz edilebilir. Aynı ortamda, ortak işler yaparak, ortak işlevler esasında bir araya gelen insanlar arasındaki kültürel etkileşimin artması beklenir. Böylelikle etkileşim, örgüt içindeki bileşenler arasında, ortak örgüt kültürü çerçevesinde bir bütünleşme yaratabilir. Bu çalışmanın kapsamını ise, kültürden ziyade, bireyler arasında değerler itibariyle yakınlaşmanın olup olmadığının tespiti oluşturmaktadır. Burada tespiti hedeflenen durum aynı örgüt içinde farklı sosyalleşme süreçlerinden geçen bireyler arasındaki yakınlık ve etkileşimdir. Ancak bütünleşmede olduğu gibi burada da bir yapı içinde ve fonksiyonlara bakılarak yakınlık ve etkileşim saptanacaktır.
Niceliksel veri toplama yöntemi ile gerçekleştirilen çalışmada aynı işyerini paylaşan Kırgızistan ve Türkiye vatandaşları arasındaki kültürel etkileşim düzeyi ve bunu etkileyen faktörler incelenmiştir. Araştırmanın alt problemleri şunlardır;
-
Türkiye’den gelen çalışanların işyerlerinde diğer çalışanlarla ortak yönelimleri nelerdir?
-
Kırgızistan vatandaşı çalışanların işyerinde diğer çalışanlarla ortak yönelimleri nelerdir?
-
Tüm çalışanlarda ortaya çıkacak ortak yönelimlerin seviyesi ne orandadır?
-
Tüm çalışanlarda ortaya çıkacak farklı yönelimler ne durumdadır?
-
Türkiye vatandaşlarının Kırgızistan ile ilgili genel bilgileri ne durumdadır?
-
Kırgızistan vatandaşlarının Türkiye ile ilgili genel bilgileri ne durumdadır?
Kültürel etkileşimi arttıran faktörler olarak şunlar sıralanabilir:
Kültürel etkileşimin en önemli unsuru, insanların ortak işlevleri (fonksiyonları) paylaşmalarıdır. İşleri birlikte yapan insanlar, birlikte bir iş başarmanın değerli olduğuna inanırlar. Burada esas olan kişilerin gönüllülük dereceleridir. Bu noktada güdülenme, toplumun takdiri, uğrunda çalışılan değer ve hedeflerin yüceliğinin belirlediği ‘birlikte iş yapma’ kültürel etkileşimin oluşmasında oldukça belirleyici olmaktadır.
Aile içinde karşılıklı sevgi, saygı, dayanışma, sadakat ve işbölümü esastır. Aile üyelerinin, ailenin hayatiyeti için önemli farklı fonksiyonları yerine getirmeleri; işbölümü ve farklılaşma içinde olmaları, üyelerinin her birinin ailenin devamı ve birliği için taşıdığı sorumluluğu duyabilmeleri ve sorumlukları yerine getirebilmeleri aile kurumunun güçlü olmasını sağlayacaktır. Bu değerlere sahip ailenin oluşturduğu toplum da bütünleşmiş ve güçlü olacaktır.
Kültürün genç kuşaklara naklinde önemli araç olan dilin kültürel ve nesiller arası kopukluğa yol açmaması da etkileşimin yardımcı faktörleri arasında değerlendirilebilir.
İnsanların çoğunluğu kendiliklerinden ortak değerlere uyarlar. Ortak değerler üzerinde anlaşma, bütün normlar üzerinde topyekûn bir uzlaşmayı gerektirmez. Bir toplumun üyeleri arasında geniş bir hareket çeşitliliği vardır. Ancak yine de o ideal modellere ortak katılma vardır. Bu modellerden birçoğu kapalı olarak ‘sadakat’, ‘demokrasi’, ‘kardeşlik’, ‘ilerleme’ ve ‘özgürlük’ terimleriyle formüle edilebilir. Bunlar insanların üzerinde anlaştıkları genel fikirleri beslerler ve kültürel etkileşimin başlıca faktörleri olarak ortaya çıkarlar (Çobanoğlu 1987:2).
Yukarıda en genel hatlarıyla aktarılan konu ile ilgili literatür aracılığıyla değerlendirmelere gidilecek olan, temel hedef olarak da Türk Dünyasının kültürel yakınlığının saptanarak, etkileşimi arttıracak unsurların/faktörlerin analizi hedeflenmiş bulunan bu araştırmada, söz konusu analiz faktörleri şu alt başlıklarda belirlenmiş durumdadır:
-
Aile hayatı ile ilgili ortak anlayışlar / değerler,
-
İş hayatı, ahlakı ile ilgili ortak anlayışlar / değerler,
-
Ülke yönetimi (siyasal sistem/devlet yönetimi) ile ilgili ortak anlayışlar / değerler,
-
Manevi alandaki (gelenek, görenekler ve dini inançlar) ortak anlayışlar / değerler,
-
Sosyal hayat, eğitim ve genel kültür ile ilgili ortak anlayışlar / değerler,
Bu kapsamda araştırmada söz konusu beş ayrı faktör üzerinden elde edilecek bulgular aracılığıyla, Türk Dünyasının ‘ortak yaşam dünyası’nın1 ufukları belirlenmiş olacaktır. Araştırmanın temel hedefinin bu ufuk’lardır.
Dostları ilə paylaş: |