2- Garanik Yalanı (Şeytan Ayetleri)
Vahiy ve nübüvvete olan doğru inanışı sarsmak amacıyla uydurulan yalan olaylardan bir diğeri ise garanik yahut günümüzde şeytan ayetleri olarak bilinen yalanlardır. Olayı şöyle anlatmaktadırlar:
"Allah Resulü (s.a.a) sürekli olarak kavmiyle arasının açılmasından rahatsızdı ve Kureyşle yeniden birlik içerisinde olmak istiyordu. Gene bir gün Kâbe'nin kenarında oturmakta ve bu konu hakkında düşünmekteydi. O esnada Peygamber'e Necm süresi nazil oldu ve Peygamber nazil olduğu gibi okumaktaydı: "Battığı zaman yıldıza andolsun; arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır, Kendiliğinden konuşmaz da, şüphesiz o Ona indirilen vahiyden başka değildir ve güçlü olan ona öğretti…" Necm suresinin bu ayetlerini okuyordu, öyle ki şu ayete geldi: "Siz de gördünüz değil mi Lat ve Uzza'yı Ve üçüncü (put) olan Menât'ı?..." 1 Resulullah (s.a.a) tam bu ayeti okuduğu sırada, şeytan Peygamber'in farkına varmayacağı bir şekilde diline şöyle getirtti: "İşte bunlar yüce garaniklerdir 2ve yardım ancak onlardan umulur."
Allah Resulü, farkında olmadan bunları söyledikten sonra diğer ayete devam etti. Peygamber'in putları öven bu sözlerini duyan müşrikler de sevinerek, Müslümanlarla barışmak, onlarla kardeş olmak istediler. Sevinçleriyle bu olayı çok olumlu ve kendileri açısından faydalı bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirdiler. Bu haber Habeşistan'a ulaştı. Kureyş'in zulüm ve baskılarından dolayı oraya göç eden Müslümanlar bu haberi aldıktan sonra Mekke'ye geri dönüp, Mekke müşrikleri ile kardeşçe ve barış içinde yaşamlarını sürdürdüler. Peygamber (s.a.a) herkesten daha fazla bu durumdan ve anlaşmadan memnun kalmıştı. Akşamüstü eve dönünce Cebrail gelip kendisine Necm suresini okumasını istedi. Allah Resulü (s.a.a) sureyi baştan okuyup sözü edilen cümlelere gelince birden bire Cebrail kendisine bağırdı ve "Sus bu dilinde dolaştırdığın da nedir?" dedi. Bu sırada Peygamber (s.a.a) hatasını fark etti ve işin içinde bir hilenin olduğunu ve şeytanın kendi cümlelerini ona telkin ettiğini anlamış oldu! Resulullah çok üzülmüştü, nasıl böyle bir hata yaptığını bir türlü anlayamıyordu, öyle ki artık canından ve her şeyden bıkmıştı, şöyle diyordu: "Neydi ben yaptım, Allah'a yalan isnad ettim ve onun söylemediği bir şeyi söyledim, bu ne acı verici bir durum." 1
Konu ile ilgili zikredilen bazı rivayetlere göre ise Hz. Muhammed (s.a.a) Cebrail'e şöyle dedi: "Bu iki ayeti bana okumam için söyleyen, aynen sana benziyordu." Cebrail de şöyle cevap verdi: "Hayır, Allah'a sığınırım, böyle bir şey asla olmamıştır." Bundan sonra Hz. Resulullah'ın üzüntüsü kat kat arttı ve kederi öldürücü bir hal aldı. Öyle ki dediklerine göre bu durum karşısında yüce Allah şu ayetleri indirdi:
"Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın." 1
Bu ayetler Peygamber'in (s.a.a) üzüntüsünü daha da bir arttırdı, tüm benliğini sürekli bir üzüntü, keder ve gam sarmıştı, sonunda yüce Allah lütufta bulunarak Peygamber'i (s.a.a) rahatlatmak için şu ayetleri indirdi:
"(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (lâfız ve mana bakımından) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." 2
Bu ayetin nüzulünden sonra Hz. Muhammed (s.a.a) rahatladı ve üzüntüsü geçti." 3
Bu gibi saçma ve uydurma yalan haberleri hiçbir araştırmacı İslam âlimi kabul etmemiş ve hepsi bu hikâyeyi bir saptırma olarak nitelemişlerdir. Kadı İyaz bu hususta şöyle diyor: "Bu hadis hiçbir Sihah'ta nakledilmemiştir, güvenilir ve sika olan bir tek ravi bu hadisi nakletmemiştir. Zaten rivayetin sağlam ve muttasıl bir senedi de bulunmamaktadır. Yalnızca yüzeysel düşünen bazı müfessirler ile doğruyu yanlıştan, sahihi sahih olmayandan ayırt edemeyen ve her türlü tuhaf haberleri toplama merakı olan bazı tarih yazarları bu hikâyeyi nakledip elden ele dolaştırmışlardır. Evet, Kadı Bekir b. Ala ne kadarda doğru söylemiştir; maalesef Müslümanlar böylesi ilginç haberleri toplama merakı olanlar yüzünden, senedi zayıf ve metni saçma sapan olan bir uydurma hikâye ile karşı karşıya kalmışlardır." 1
Ebu Bekr b. Arabî diyor ki: "Taberi'nin bu hususta rivayet ettiklerinin tümü batıldır ve asla esası yoktur." 2 Muhammed b. İshak bu hususta bir risale yazmış ve söylenenlerin tümünü yalanlayıp bu rivayetlerin hepsinin zındıkların uydurması olduğunu söylemiştir. 3 Üstat Muhammed Heykel bu efsane hakkında detaylı bir araştırmada bulunmuş ve açık bir dille bu efsanenin yalan ve çelişkilerle dolu olduğunu ispatlamıştır. 4
Bu uydurma hikâyenin baştan sona bir yalan ve çelişki yumağı olduğunu ispatlamaya çalışmak bile gerekmez; çünkü her okuyucu biraz dikkat ederse olayın iç yüzünü ve gerçek amacını rahatlıkla anlayabilir. İlginç olan ise bu hikâyeyi uyduranların çok amatörce hareket etmiş olmasıdır, çünkü sure şu şekilde başlamaktadır:
"Battığı zaman yıldıza andolsun; arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır, kendiliğinden konuşmaz da, şüphesiz o Ona indirilen vahiyden başka değildir ve güçlü olan Ona öğretti…"5 Bu ayetler Peygamber'in yanlış ve kendi isteğine göre konuşmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır, ayrıca Peygamber'in tüm söylediklerinin vahiy olduğu buyrulmuştur.
"Kuran ancak kendisine indirilen vahiyden başka değildir." Eğer şeytanın Resulullah'a telkinde bulunabileceği kabul edilirse, bu Allah'ın sözünün inkâr edilmesi demektir. Şeytan hiçbir zaman Allah'ın istediğine karşı galip gelemez. "Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır." 1
"Allah, Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, azizdir." 2 Aziz, başkasının hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ona galip gelemeyeceği kimseye denir, zayıf olan İblis nasıl olur da güçlü olan Allah'a galip gelebilir?
Kuran-ı Kerim'e baktığımızda şeytanın inanan müminlere galip gelemeyeceği ve onları kandırmasının mümkün olamayacağı anlaşılmaktadır, yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnızca Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde hiçbir hâkimiyeti yoktur." 3
"Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır."4 Şeytanın kendisi şöyle diyor: "Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz." 5
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, şeytan hiçbir zaman Peygamber efendimize galip gelemez, nasıl olur da iblis gibi zavallı, güçsüz biri yaratılmışların en üstününü yenebilir? Ayrıca bizzat yüce Allah'ın kendisi Kuran'ı koruyacağı güvencesini vermiştir.
"Hiç şüphesiz o Zikr'i (Kuran'ı) biz indirdik ve Onun koruyucusu da elbette biziz."6
"Ona ne önden ve ne de ardından batıl yaklaşamaz. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir." 1
Bu ayetler Kuran-ı Kerim'in zaman içerisinde oluşacak her türlü değiştirme, bozma, tahrif ve çalkantılardan korunacağını bildirmektedir. Hiç kimse hiçbir zaman Kuran üzerinde ne bir ekleme ve ne de bir eksiltme yapamaz, peki nasıl oluyor da şeytan, Kuran'ın indiği anda müdahalede bulunup, ekleme yapabilir? Diğer taraftan, tüm Müslümanların kabul ettiği kesin inançlardan biri de; peygamberlerin vahyi alma, anlama ve aktarma aşamalarında masum oldukları ve hiçbir şekilde hata yapmadıklarıdır. Peygamber (s.a.a) yüce Yaratıcının özel lütuf ve inayetine mazhardır:
"Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin."2
Allah hiçbir zaman onu kendi haline bırakmamıştır, yardımını ondan esirgememiştir ve şeytanlara yenilmesine izin vermemiştir.
Öte yandan Hz. Resulullah (s.a.a) bir Arap'tı ve Arapçayı en güzel/fasih şekilde anlayan-konuşandır. Kelime ve cümleler arası ilişki, bağ ve uyuma herkesten daha fazla vakıf idi. Peygamber'in şirk içerikli cümleler ile daha sonra gelen aşağıdaki ayetler arasındaki farkı idrak edemediğini söylemek çok mantıksızcadır. İddia edilen şeytanî cümlelerin peşi sıra şu ilâhî ayetleri okumaktayız:
"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Hâlbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir." 1
Bu ayette müşriklere hitaben; putları hakkındaki inançlarının esassız olduğu, bir zan ve kuruntudan öteye gitmediği belirtilirken, nasıl oluyor da bundan önce telkin edildiği söylenen cümlelerde putlar övülüyor, onların şefaatinden bahsediliyor ve Peygamber bu çelişkiyi fark edemiyor? Surenin sonuna kadarki ayetlerde işlenen ana tema, Kureyş'in inanç ve düşüncelerinin yerilmesi, eleştirilmesi ve önemsiz nitelendirilmesidir. Böylece her akıllı ve olaya ön yargısız yaklaşan herkes bu uydurmaların ne kadar açık bir yalan olduğunu anlamıştır.
Ehli hadis, yukarıda bahsettiğimiz garanik efsanesini doğru kabul etmişlerdir ve onlara göre bu olayı onaylayan iki de ayet bulunmaktadır, hâlbuki o iki ayetin bu olayla yakından uzaktan hiçbir alâkası bulunmamaktadır. Şimdi bu ayetleri inceleyelim:
1- "Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder." 2
Aslında bu ayet şu gerçekleri bizlere anlatma gayesindedir: Her şeriat sahibi tüm çalışmalarının istenilen sonucu vermesini, istek ve hedeflerinin gerçekleşmesini, tevhit bayrağının dalgalanıp, kelimetullahın yeryüzünde hâkim olmasını arzular. Elbette şeytan bu yüce hedeflerin gerçekleşmesini engellemek için sürekli bir telâş ve çaba içerisindedir. "Şeytan onun bu temennisine vesvese vermek ister."3 Fakat "Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir."1 Ayrıca, "Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır." 2
Demek ki; şeytan bu yolda her ne kadar telkinde bulunur, çaba gösterir ve engel teşkil etmeye çalışırsa çalışsın sonunda yüce Allah onun tüm çalışmalarını boşa çıkarır. "Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!" 3 Şeytanın tüm çabaları kum misali Hakk dalgası karşısında savrulup, dağılmaya mahkûmdur. "Ama Allah, şeytanın karıştırdığını giderir ve Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hâkimdir." 4
2- "Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi ve eğer Biz seni tesbit etmemiş olsa idik, az kaldı onlara biraz meyil edecek idin. Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın." 5
Bu tesbit ayeti, (Ehl-i hadisin düşündüğünün aksine) Peygamber'in ismet makamını ispatlamaktadır. Eğer peygamberlerin "ismet makamı" yani Allah'ın özel lütuf ve teveccühü olmasaydı karamsar ve kötü düşünceli insanlara eğilimi söz konusu olabilirdi. Kendi kötü hedefleri doğrultusunda gerekli ortamı hazırlamasında, tağutiler öylesine geniş bir güç ve nüfuza sahiptirler ki, en özel insanların dahi bu gücün etkisinde kalması ve onlara eğilim göstermesi mümkündür. Salih kulları şeytanın vesvese ve hilelerinden kurtarıp, güvencede tutan ancak onları kuşatmış olan özel ilâhî lütuflardır. İşte tesbit ayeti de böyle bir kayma ve eğilimin olmadığını açıkça beyan etmektedir.
Muhammed Hüseyin Heykel diyor ki: "Bu hususta tesbit ayetini delil olarak getirmek, tam tersi bir sonucu peşi sıra getirecektir; zira ayet sapmanın oluştuğundan söz etmemektedir bilakis Peygamber'in sebatı ve onun ilâhî teveccühe mazhariyetini vurgulamaktadır. Bahsi geçen temenna (Hacc,52) ayetinin ise garanik yalanı ile hiçbir bağlantısı yoktur." 1
Dostları ilə paylaş: |