Kuran & İtret ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri İtretim; Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetce benden sonra asla sapmazsınız. Hz. Muhammed (s a. a) Muhammed Hadi marifet kur’ÂN İLİmleri



Yüklə 1,21 Mb.
səhifə31/53
tarix31.10.2017
ölçüsü1,21 Mb.
#23316
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   53

Arap Hattının Oluşması


Hicaz bölgesinde çok eskiden yazı ve hat sanatına dair bir eser veya kanıt bulunmamaktadır. Araplar, İslam'dan kısa bir süre önce hat ile tanışmışlardı, Hicaz Araplarının arasında hat ve yazının yaygın olmamasının tek sebebi onların Bedevî yaşam tarzlarıydı. Devamlı göç ve hareket halindeydiler veya savaş, talan ve vurgunlarla meşgul idiler. Bu tür uğraşılar onları, medeniyet sahibi olmanın göstergesi olan yazı ve hatla tanışmaktan alıkoydu. Ticaretle uğraşan ve bu yüzden Şam ve Irak'a giden çok az bir grup oradakilerden etkilenerek onlardan hat ve yazı sanatını öğrendiler. Bu küçük grup böylece Nibtî ve Süryanî hatlarıyla tanıştılar. Bu iki yazı türü İslamî fetihlerden sonra da yaygın bir şekilde kullanılıyordu.

Nibtî yazısından bugün de var olan 'Nash', Süryanî yazısından da 'Hiyrî' yazım şekli olarak bilinen 'Kufî' hattı ortaya çıktı. Bu yazı ilk olarak Küfe şehrinin yakınlarında bulunan eski bir Arap şehri olan "Hiyre" şehrinde türediğinden bu isimle adlandırıldı. Süryanî hattındaki bu gelişmeler ve değişmeler bu şehirde baş gösterdi. Küfe şehri inşa edilip Arap medeniyeti bu şehre intikal ettikten ve hat gelişimini bu şehirde devam ettiğinden ismi Kufî hattı olarak değişti ve bu adla tarihe geçti. Bu hat türü uzun bir zaman Araplar arasında yaygın ve geçerliydi.

Daha sonraları "Nash" hattına dönüşen Nibtî hattını Araplar Şam'a yaptıkları ticarî seferler sırasında "Huran'dan" öğrendiler, ama Hiyri veya Kufî hattını da Irak'tan aldılar. Araplar ilk dönemlerde iki yazıyı da normal yazışmalarında ve mektuplarında ve daha sonraları Kuran ve hadis gibi metinlerde kullandılar.

Kufî hattının "Süryanî" hattının değişmiş ve gelişmiş şekli olduğunun delillerinden biri de şudur: Araplar kitap ya da Rahman kelimesini elifsiz yazıyorlardı, Süryanî hattın bir özelliği de kelimelerde uzun elifin kullanılmamasıdır.

İslam'ın zuhur ettiği yıllarda yazı ve yazma Araplar arasında yaygın değildi. Sayıları yirmiye ulaşmayan çok az kimse sadece yazı yazmasını biliyorlardı. Peygamber (s.a.a) vahiy kâtipleri olarak bunları görevlendirdi, Müslümanlara okuma yazmayı öğretmeye teşvik etti, böylece her gün okuma yazma bilenlerin sayısı arttı.

Nash ve Kufî hattı Müslümanlar arasında yayıldı, Müslümanlar bu iki hattı geliştirmek, güzelleştirmek ve değiştirmek için çok çaba sarf ettiler. Hicrî dördüncü yüzyılın başında İbn-i Mıkle'nin Nash hattında yaptığı değişiklikler ve tezyinler sonuncunda bu hat mükemmellik ve zarafetinin doruğuna ulaştı.

Kufî hattı Nash hattının aksine zaman aşımıyla gerilemeye başladı. Bu hat yaklaşık olarak iki asır varlığını sürdürdü ve sonraları artık kullanılmamaya başlandı. Daha sonraki dönemlerde Mushaflar güzel Nash hattıyla yazıldı.1

Mushaf'ta Noktayı Kullanan İlk Kişi


Arapların Süryanî ve Nibtilerden aldığı hat noktasızdı. Süryanîce bugün bile noktasız yazılmaktadır. Araplar iktibas ettikleri yazıyı hicrî birinci yüzyılın ortalarına kadar noktasız kullanıyorlardı, birinci asrın ortalarından sonra hattın gelişim sürecinde yeni bir dönem başladı. Bu dönemde noktaları ve sesli harflerini belirleyen işaretler kullanılmaya başlandı.

Haccac b. Yusuf Sakafi, Abdulmelik b. Mervan tarafından Irak'a vali olarak atandığı (h:75–84) yıllarda halk yazılarında noktalama işaretlerini kullanmaya başladı ve noktalı harfleri noktasız harflerden ayırt ettiler. Bu iş İmam Ali'nin (a.s) talebelerinden olan Ebu Esved Ed-Dueli'nin iki talebesi Yahya b. Yamur ve Nasr b. Asım tarafından gerçekleştirildi. Bu işi yapmalarının nedeni ise her geçen gün "Mevalilerin"1 sayılarının artmasıydı.2 O dönemlerde İslam ülkesinde Arap olmayanlar çoğalmıştı, anadilleri Arapça olmayan bu insanlar Arapçayı telâffuz ettiklerinde bazen hataya düşüyorlardı, bu yüzden Kuran'ı okuduklarında harekeleri yanlış koyduklarından dolayı rahatsız edici manalar ortaya çıkıyordu.

Ebu Ahmed Askeri 3 bu konu hakkında şöyle diyor: "Halk Abdulmelik b. Mervan dönemine kadar geçen kırk küsur yıl içerisinde Osmanî Kuran'la haşir neşir olmuştu, sonraları Kuran kıraatinde önemli değişmeler yaşandı ve bu değişiklikler daha çok Irak'ta gözlemleniyordu. Haccac b. Yusuf bu konudaki endişelerini etrafındakilere söyledi ve onlardan benzer harfler için ayırıcı noktalama işaretleri koymalarını istedi. Bu işi ilk yapanın da Nasr b. Asım olduğu söylenmektedir.1 Üstat Zerkani de, harflere noktalama işareti koyan ilk kişilerin Ebu Esved Ed-Dueli'nin talebeleri olan Yahya b. Yamur ve Nasr b. Asım olduğunu söylemektedir.2

Harake ve İrab Şekli


Arap hattında başlangıçta nokta olmadığı gibi hareke ve irabta bulunmamaktaydı. Kufî ve Süryanî hattan alınma eski Nash hattıyla yazılan Mushaflarda kelimenin harekesini ve irabını belirleyecek hiçbir işaret yoktu, İslam'ın ilk yıllarında Müslümanların çoğu ayetleri ezberlediklerinden bu bir engel teşkil etmiyordu. Hafızların Arap ve Kuran'ın da Arapça olması Müslümanların işini kolaylaştırıyordu, dolayısıyla Arap olan Müslümanlar Kuran'ı doğru olarak okuyabiliyorlardı. Bu, Kuran'ı yanlışlardan ve hatalardan koruyordu. Müslümanlar Kuran'a büyük bir önem verdiklerini, bunu Peygamber (s.a.a) zamanında yaşayan büyüklerinden öğrendiklerini ve Kuran'ın doğru olarak yazıp ezberleme imkânına sahip olduklarını unutmamak gerekir.

Lâkin hicrî birinci yüzyılın sonlarında Arap olmayan ve Arapça bilmeyen toplumların da Müslüman olmasıyla noktalama ve hareke işaretlerine büyük ölçüde ihtiyaç duyuldu. "Acem" ya da "Mevali" denilen bu yeni Müslümanların Kuran'ı sahih okumaları için mutlaka hareke ve irab konulmalıydı. Meselâ her Arap "Ketebe Rabbukum ala nefsihi er-rahme" (Rabininiz merhamet etmeyi kendisine yazdı) 1 ve "kutibe aleykum es-siyam" (Oruç size de farz olarak yazıldı) 2 gibi ayetlerdeki ketebe ve kutibe kelimelerini doğru okuyorlardı, ama Arap olmayanlar malûm ve meçhul kiplerini birbirlerinden ayıramıyorlardı, bu yüzden de anlam bozuklukları ortaya çıkıyordu.

Nitekim İmam Ali'nin (a.s) öğrencisi Ebu'l-Esved, birisinin Kuran okurken ; "İnnellahe beriun minel müşrikine ve rasuluhu" 3 ayetindeki "resuluhu" kelimesini "resulihi" şeklinde okuduğunu gördü. "Rasuluhu" olarak okunduğunda ayetin anlamı "Allah ve Resulü müşriklerden beridir" ama ayet "Resulihi" şeklinde okunursa "Allah müşriklerden ve Resulünden beridir" anlamına gelir. Böylesi bir yanlışı/hatayı duyan Ebu Esved şöyle dedi: "Durumun bu aşamaya varacağını hiç düşünmemiştim." Bunun üzerine Küfe valisi olan Ziyad b. Ebih'e giderek olayı ona anlattı. İbn-i Ziyad daha önce Ebu Esved'ten bu meseleye bir çare bulmasını istemişti, ama Ebu Esved, İbn-i Ziyad gibi zalim bir yöneticiyle işbirliği yapmak istemiyordu,4 fakat yukarıdaki yanlışlığı gördükten sonra kabul etti ve İbn-i Ziyad'a şöyle dedi: "Benden istediğini yapmaya hazırım." Ebu Esved söylediklerini iyice yazabilmesi için bir kâtip istedi, "Abdı Kays" kabilesinden bir kâtibi emrine verdiler ama Ebu Esved onu beğenmedi, daha becerikli olan bir kâtibi kendisine verdiler, Ebu Esved bu yeni kâtibi kabul etti.

Ebu Esved o kâtibe dedi ki: "Ağzımı açarak harfi telâffuz ettiğim zaman harfin üzerine bir nokta koy (fethe işareti), ağzımı toplayarak telâffuz edersem harfin önüne nokta koy (zamme işareti), bir harfi kesreli okursam altına bir nokta koy."1

İbn-i Eyaz, Ebu Esved'in sözlerinin devamında şunları söylediğini yazmaktadır: Eğer herhangi bir harfi burundan okursam (ğunne) o harfi iki nokta ile belirle. Kâtip de denilenleri yaptı."2

Daha sonra herkes bu işaret, noktalar ve harekeleri kullanmaya başladılar. Bazen de noktalar Mushaf hattının yazılmış olduğu renkten farklı bir renkle yazıldı, çoğunlukla kırmızı renk kullanıldı. Nasr b. Asım Mushaf'taki noktasız harfleri noktalı harflerden ayırt etmek için noktalama tekniğini kullandıktan sonra, noktanın harfe mi yoksa harekeye mi ait olduğunun belirlenmesi için hareke noktaları renkli yazıldı; zira farklı renklerin kullanılması yanlışlıkların önünü almaktaydı.

Corci Zeydan bu özelliklere sahip bir Mushaf'ı Mısır'ın Daru'l-Kutub'unda görmüş ve bunun hakkında şunları söylemiştir: "Bu Mushaf önceleri Kahire yakınlarında bulunan Amr b. As camisinde korunmaktaydı. Büyük harfler siyah, noktalama ise kırmızı renkle yapılmıştı. Ebu Esved'in belirlediği şekilde harfin üstündeki nokta fethe işareti, altındaki nokta kesre ve önündeki nokta ise zemme işaretini gösteriyordu."3

Endülüs'te Mushafları dört renkle yazıyorlardı. Siyah renk yazılar için, kırmızı renk harekeleri belirleyen noktalar için, sarı renk hemzeler için ve yeşil renk de bağlaç görevini yapan elifler için kullanılıyordu.1



Yüklə 1,21 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin