1- Daha Ziyâde Allah'ın Zâtıyla İlgili İsimleri Allah
Allah, bütün ilâhî sıfatlan kendisinde toplayan Zata delâlet eden alem (has isim) dir. Diğer bütün isim ve sıfatlar kendisine râcî olur,291Allah hafz-ı celîline isnâd edilirler, yani O'nu tavsif ederler. Halbuki bu lafız herhangi bir mevsûfun sıfatı olmaz. Ayrıca Allah bir âyetinde "Hiç sen O'nun bir odasını bilir misin? "(Meryem, 65) buyurarak, benzersiz ve misilsiz olduğunu ifade buyurduğu gibi, Allah lafzının özel isim olduğunu da beyan etmiş oluyor.292 Hak Tanrı'dan başka bir şeye "Allah" isminin verildiğine dair hiç bir bilgi yoktur. Aynı şekilde müşrik arapla-rın tapmış oldukları hiç bir ilâh bu isimle anılmamıştır.293
Allah kelimesinin çeşitli asıllardan geldiği öne sürülürse de,294 bunlar içerisinde "el-ilâh" in hemzesi düşürülerek "Allah" haline geldiği şeklindeki görüş ağırlık kazanmaktadır. Nitekim ilâh kelimesi çokça geçtiği halde "el-ilâh" kelimesi Kur'ân'da hiç geçmemektedir. Allah kelimesi için bir takım kökler ileri sürülmektedir. Ezcümle "elehe", ibadet etmek; "eli-he" şaşırmak, hayret etmek, "lâh" gizlenmek, perdelenmek, "vitâh" yönelip sığınmak kelimeleri bunlardan bazılarıdır.295
"Allah" lafzı bütün Kur'ân'da 2697 defa varid olmuştur. Bu lafız ilk defa beşinci sûre olan -nüzule göre- Fatiha sûresinde zikredilmiştir.296 Kur'ân'ın Allah hakkındaki beyanı, tamamıyla Allah'ın birliği, yüceliği, ulûhiyette tekliği, kemâlinin tam olarak teyîdi hususunda temerküz eder.297 Şu halde Allah, bütün varlıkların derin saygıyla kendisine boyun eğmeleri gereken o malûm ilâhtır.298
İlâh
Tanrı, mâbûd mânâsına gelen bu isim, ibadet etmeyi ifade eden "elehe, ye'lehu" veya "tefa'uî" şekli olan "teellehe" den gelir.299 Ibn Fâris, "İlah, Allah Tealâdır. Mabud olduğu için böyle isimlendirilmiştir" der.300 Kur'ân'da bu kökten hiç fiil gelmemiş olması dikkati çeker. Marife şeklinde "el-ilah" kelimesi de hiç varid olmamıştır. İlâh kelimesi gerçek Tanrı için kullanılmakla birlikte, Kur'ân'da müşriklerden naklen şirk tanrıları için de kullanılır. Fakat esas Tanrı birdir. O da Allah'tır. Allah'tan başka tapılacak Tanrı yoktur.301
Rabb
Kur'ân'da ilk inen âyetlerde en çok kullanılan isim Rabb is (Alâk, 1-5; Müddessir. 1-7; Müzemmil, 9-10; Kalem, 6-8; Fatiha, 1). adetâ müşrik arapların, Cenab-ı Hakk'ın tanıdıkları ve ikrar ettikleri "rubûbiyet" sıfatlarından onlara yaklaşarak, üzerlerinde bunca hakkı bulunan Allah'ı bırakıp da, hiç hakkı bulunmayan hayalî şeylere tapmanın mânâsız ve haksızlığına dikkatlerini çekerek, vicdanlarını uyandırmak ister.
Çünkü Rabb kelimesi, yaratma, büyütüp yetiştirme, terbiye etme, yağmur indirip rızık verme, sahib ve mâlik olma, görüp gözetme, tedbîr etme, nimet verme, ululuk ve efendilik mânâlarını bünyesinde toplayan, şefkat, sevgi ve merhamet neticesinde tezahür eden bir vasıftır.302 Rabb kelimesi, fail için kullanılan bir masdardır. Kur'ân nazil olduğu sırada bu kelime Arapçada "itaat olunan efendi, her hangi bir durumu düzelten kimse, bir şeyin mâliki" mânâlarını ifade ediyordu. İslâm'da ise, benzeri olmayan efendi, verdiği nimetleriyle mahlu-kâtı, ıslah eden, yaratma ve emretmenin sahibi manasınadır.303 Rabb kelimesi aslında "terbiye" den gelir. Terbiye ise bir şeyi, kemâline ulaştırıncaya kadar yavaş yavaş geliştirmektir.304 Bir baba, bir mürebbî çocuğu yetiştirirken nasıl onun ihtiyaçlarını giderir, bütün hallerini görür gözetir, yanlış hallerini düzeltir, merhamet ve şefkatle bilmediklerini öğretirse,305 yaratıkların rabbı yüce Allah da bütün bunları ziyadesiyle mahlûkatına bez-letmiştir.
Rabb kelimesinin mutlak ve marife olarak kullanılışı sadece Allah içindir. Fakat Kur'ân'da "er-Rabb" şeklinde hiç varid olmamış olması dikkat çekicidir. Allah'tan gayrisi için ise, muzaaf olarak kullanılması caizdir. Bu kelime Allah lafz-ı celâlinden sonra Kur'ân'da Cenab-ı Hakk'ın en çok kullanılan ismidir (970 defa). İlk vahiyden itibaren "Rabb" kelimesi Kur'ân'da en çok, Rabbüke, Rabbühüm, şeklinde zamirlere yahut da Rab-bü's-semâvâti ve'1-ardı, Rabbü'l-âlemîn, Rabbü'1-arş gibi mühim varlık ve kavramlara izafe edilmek suretiyle kullanılır. Rabb vasfının her defasında muzâf olarak kullanılmasından şu neticeyi çıkarabiliriz: Kur'ân bu vasfı ulûhiyetin mahluklar alemiyle nis-betlerini ve münâsebetlerini göstermeye vesile yapmaktadır. Zira Allah lafzı muzâf olarak kullanılmadığından, bu zarurî ihtiyâç böylece giderilmiştir.
Kur'ân'da dualar en çok bu isimle yapılır. İnsan yaratıcısına, sahib ve mâlikine, O'nun şefkat, merhamet ve sevgisine iltica ederek, O'na bütün dileklerini "Rabb" ismiyle açar. ibadet de, işte böyle rubûbiyette tek olan Rabba yapılır. "(O) göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunan şeylerin Rabbıdtr, O halde O'na kulluk et ve O'na kullukta sabret. Hiç O'nun bir adaşı olduğunu bilir misin ?"(Meryem. 65).306
Ehad, El-Vâhid
Ehad kısaca "tek", vahid ise "bir" olarak terceme edilebilir.307 el-Vâhid, şeriki ve adîdi olmayan, el-Ahad ise şebih ve nazîri olmayan demektir.308 el-Ahad, tek, biricik anlamını taşır. İlk anda aynı manâya geldikleri sanılan el-Ahad ve el-Vâhid isimleri arasında, çeşitli ince farklar vardır. Kullanıldıkları yerler farklıdır.309 Sanki İhlâs suresinde el-Ahad'den önceki "/em ye-lid ve iem yûled" bir nevî bu isminin tefsiridir. Yani hiçbir şey ondan teferrû' etmemiştir demektir. Teferrû ve tecezzî hudus alâmetidir, böylesi ilâh olamaz demektir. Selbî sıfatlara delâlet eder.310 Kur'ân'da bir defa geçer (ihlâs, i).
el-Vâhid, sayı olarak değil de şerîki olmamak bakımından Allah'ın bir olduğunu ifade eden isimdir. Vâhid, kabile içinde misli olmayan kimseye denir. Münferid demektir.311 Bu vasıf Kur'ân'da otuz defa geçmiştir. 22 sinde Allah'ın sıfatı olarak gelir. Bu kökten fiil, tevhid ve çekimlerinin Kur'ân'da gelmeyişi dikkat çekicidir.312 Allah'ın birliğini İfade eden bu isimler Kur'ân'da ulûhiyet meselesinin mühim mefhumlarıdır.313
Dostları ilə paylaş: |