B. EL-ESMAU'L-HÜSNA (ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİ)
Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ı tanıtıcı ikinci büyük tezahür de Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin bulunduğu âyetlerdir. "Allah (O) Allah'tır ki kendisinden başka hiç bir tanrı yoktur. En güzel isimler O'nundur." (Taha, 8). "De ki, "İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırsanız nihayet en güzel isimler O'nundur" (isrâ, ııo). Kur'ân'da Allah'ın yüze yakın ismi geçer. Aynı konuda Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den rivayet ettiği hadiste Allah'ın doksandokuz ismi zikredilir.262 Kur'ân'da varid olan isimlerle, bu hadis-i şerifte varid olan isimler arasında bazı küçük farklar vardır. Biz Kur'ân'da olanlar üzerinde duracağız. Cenab-ı Hakk'ın fiilleriyle ortaya koymuş olduğu eserleri, nasıl O'nun güzel isimlerine delâlet ediyorsa, bu isimler de Cenab-ı Hakk'ın her biri bir kemâl ifade eden sıfatlarına delâlet etmektedir. Sıfatlar da zata delâlet ederler. Kur'ân'da bu vasıflara sıfat denilmeyip de isim denilmesi, bu kelimelerin vasıflıkta o derece ileri olduklarını ve sanki isim haline geldiklerini hatıra getirir.263 Ayrıca bu lafız farkı, bazı değişik görüşler ileri sürülmesine sebeb olmuştur. Meselâ, Gazzatî, isimle sıfatın ayrı şeyler olduğunu, ismin değişmeyeceğini; fakat sıfatın farklı olabileceğini öne sürerek, kötü mânâlar hatıra getirmedikçe, iyi sıfatların Allah için -Kur'ân'da geçmese de- kullanılabileceğini iddia etmiştir.264 Biz sıfatların nihayet isimleştiği kanâatına vardığımız için, sıfatı isim yerinde kullandık.
İsim, bir şeyin kendisiyle bilindiği addır.265 Bir şeyin ismi o «rjn alâmetidir.266 O halde Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarını ifade den isimler vardır. Bunlar pek çoktur, sayılarla sınırlandırılamazlar. Zaten araplar çokluğu ifade için yetmiş, yetmişyedi, doksanyedi defa şeklinde ifade tarzları kullanırlar.267
Allah'ın isimlerinin çokluğu O'nun birliğine bir zarar vermez. Bir varlığın bir çok sıfatlarının bulunabileceği herkesçe takdir edilecek bir husustur. Meselâ, Ali isimli bir şahıs, uzun boylu sarı saçlı, zeki ve benzeri sıfatlarla nitelendirilebilir. Allah'ın sıfatları ezelîdir. Sıfatların ezelî oluşundan taaddüd lâzım geleceğini zanneden mutezile, Allah'ın sıfatlarını nefyetmişler-dir. Halbuki Allah ezelden beri sıfatlarıyla birlikte vardır. Sıfatlar zattan ne ayrıdır, ne de gayrıdır. Meselâ bir kimsenin eli ondan ayrı değildir, tamamen o kimsenin kendi de değildir. Fıkıh fakihin ne aynıdır ne de gayrıdır.268 Elbette en yüce sıfatlar Allah'a mahsustur (Nahi, 60). Biz Allah'ın zatını, hakikat ve kün-hünü bilemeyeceğimiz için, O'nu eserleri ve eserlerin delâlet ettikleri sıfatlarıyla tanınz. Nasıl ki bir kitap okuyan kimse, kitabın muhtevasına göre, yazarı hakkında bir fikir edinir, onun kültürü, ihatası, ihtisası, edebî yönü vb. hususlarda bir çok sıfatlarını tanıyabilirse; aynı şekilde bu muhteşem kâinat denilen eseri dikkatle müşahede eden bir kimse de, onu yaratanın bir çok yüce sıfatlarını anlar269 Zat sıfatsız olmaz. Zâtı sıfatlarından, sıfatları zâttan ayrı düşünmek, hakikati olmayan zihnî bir farz ve hayalden öteye geçmez. Sıfatlan olmayan bir tanrı, matematik faraziyeler gibi, gerçekte varlığı olmayan, ancak zihinde farz olunan ma'dûm bir tanrıdır.270 Kemâl sıfatlarından mü-cerred, emri ve nehyi olmayan, bir ulûhiyet manasızdır, varlığı ile yokluğu müsavidir.271 Ulûhiyet düşüncesi bir sıfat düşüncesidir. Zihinlerimizin müessir zata teveccühüne sebeb olan ve bizde O'na dair bir marifet yönü ifade etmek üzere bir takım zihnî tasavvurlar ve mefhumlar husule getiren bütün sıfatlar lisânı şekiller giyerek272 bize Cenab-ı Hakk'ı tanıtmaktadırlar. Yoksa Allah'ın sıfatları yaratıklarınkine benzemez. Allah'ın zatını bilemediğimiz gibi, sıfatlarının keyfiyetini de bilemeyiz. Bizde de bazı mahlûk sıfatların bulunması Allah'takilerle mümâselet manasına gelmez. O'nun sıfatlarını ifade eden isimleri kendi Zât'ına mahsustur. "Zatına benzer bir şey yoktur. O işitendir, görendir" (Şûrâ, ıi) Allah'a isim vermeden, O'nu insanların kullandığı kelimelerden biriyle adlandırmadan, O'nun varlığını tasdik etmek mümkin değildir.273 "Biz Allah'ı bu isimlerle bil-mesek O'nun hakkında ne bilebiliriz ki? isimler reddedilirse netice tam bir ta'ttî ve inkâra varmaktan başka bir şey olmaz. Allah'a isim vermek istemeyenler bile, yine de O'nu ifade için "İlk sebeb, yüce varlık, mutlak varlık, varlığın esası " gibi isimler kullanmak zorunda kalmışlardır. "274
İşte insanlarda ve bütün varlıklarda cüzî sıfatlar ve hatta varlıklarda görülen tezahürler Yüce Mukaddes Varlığın sıfatlarının zuhur yerleridir. Mümkin varlıkta bir hayat varsa, Vâcib Zâtın varlığına bir ayna olmuştur. Eğer bir ilim varsa, O Yüce Zâtın ilmine aynadır. Eğer onda bir kudret varsa, o yüce Zâtın kudretine bir aynadır.275Bu varlıklar çok cihetten, zıddiyet itibariyle de Allah'ın sıfatlarına ayna görevi yaparlar. Karanlığın ışığı gösterdiği gibi, insan fakrıyla, ihtiyacıyla, Allah'ın gınasına, yok oluşuyla da O'nun bekasına aynalık eder.276 "Nefsini bilen Rabbı-m bilir" sözünün bir mânâsı da budur. "Cenab-ı Hakk'ın yaratıklarındaki esrara daha çok vakıf olan kimsenin, Allah'ın isimleri hakkındaki bilgisi de daha çok olur. "277
Sûfiyye mizacına göre, varlıklar içerisinde Cenab-ı Hakk'a, en mükemmel tecellî mazharı, insan-ı kâmildir; Cenab-ı Hakk insanı bunun için yaratmıştır. Melekler bunu anlayamadılar da ''Yeryüzünde fesat çıkarıp, kan dökecekleri mi yaratacaksın, işte biz Seni takdis ediyoruz" dediler. Halbuki Cenab-ı Hakk'ın Cebbar, Müntakîm gibi isimieri için de mazhar gerekirdi. Meleklerde bu cihet yoktur. Melekler bâtın, insan hem bâtın hem zahir isimlerin tecellîsine278 mazhardır.
İşte bu bakımdan Kur'ân Allah'ı tanıtırken hem isbat yönü ile hem selb ve nefy yönüyle tanıtır. Bir insanı bile bir sıfatla tanıtmak kâfî değildir. Mesela bir kimse için cesurdur demek, onun bir tarafını ifade eder. Ancak onu kemâliyle tanıtmak için her cihetten tanıtmak gerekir. Aynı şekilde Cenab-ı Hakk'ı hem lütuf, rahmet, hem de celâl sıfatlarıyla tanıtmalı ki, bu tanıtma tam bir tanıtma olsun. Bundan dolayı el-esmâü'1-hüsnâ (Allah'ın güzel isimleri), Cenab-ı Hakk'ı çeşitli yönleriyle tanıtan sıfatlardır.279 Selbî yön için bize Kur'ân, umûmî bir prensip verir. "O'nun benzen bir şey yoktur" (Şm-a, m. Allah'ın zatını bilme ve künhüne erme çabasındaki vehimlere karşı, bu prensibi her ihtiyaç halinde kullanırız.280 Allah'ın ne olmadığını gösteren, O'nu noksanlık ve şirk şaibelerinden tenzîh eden sıfatlara selbî sıfatlar diyoruz. Çünkü çirkinlik ve eksiklik nefyedilmeden kemâl sabit olmaz.281 Bununla beraber Allah'ın sıfatları mevzuunda Kur'ân'da isbât yönü hâkimdir.
Kur'ân, zihnî ve teorik sıfatlar zikretmez; ulûhiyeti, nihayetsiz taraflarını ortaya koyan canlı örneklerle insana tanıtır. Beşerî ifade de bulunan lafızları istiare eder. Bu ilâhî isimler vesilesiyle insan, her türlü yaşayışında ulûhiyetle arasında bir bağ kurma imkânına kavuşur.282 İnsan bu isimleri tanıdıkça, Allah'a olan şevk ve incizâbı artar. Onun ulûhiyete, her hamd ve övgüyle lâyık subûtî ve selbî namütenahi kemâl sıfatlarını tanıyarak283 en yüksek seviyede bir marifetullah gerçekleştirir. Bu isimlerle insan, içinde bulunduğu her haline uygun olan Cenab-ı Hakk'ın bir ismini bularak, onunla Allah'a yakarır, dua eder. Zatı tenzîh, ancak bu isimleri kavlî teşbihle imkân dairesine girer.284
Allah'ın bu isimleri ve sıfatları aynı zamanda insanlar için bir ahlâk örneğidirler. İnsanlar bu isim ve sıfatları kendi vüs'-atleri dahilinde canlandırarak "Allah'ın ahlakıyla ahlâklanmayı" kendilerine gaye bilirler.285
Allah'ın isimlerinin tevkîfî veya ıstılahı olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Tevkîfî taraftarlarınca, şer'î naslarda vârid olmayan isimler Allah'a isbat olunmaz. Diğerlerince naks-ı îhâm etmeyen bir manâya delâlet eden isimlerin, Allah için kullanılması caizdir.286 îsbât, tekyîf ve temsilsiz; tenzih, tahrif ve ta'tîlsiz olur. Cumhurun görüşü budur. Gazzalî, Allah'a yakışan bir sıfat vermeyi kabul, isim vermeyi ise sadece şer'î naslara bağlı görür. "Bir insana bile kendiliğimizden ad koyamazsak, nasıl olur da Allah için bu cür'eti gösterebiliriz? Biz, -din kullanmamış olsa bile- Allah'ın yüceliğine yakışan, sadece medih ifade eden sıfatları kullanabiliriz, kadîm ve mevcûd sıfatlan gibi."287
" En güzel isimler Allah'ındır, O halde O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde eğri (ve aykırı) yola gidenleri bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezasına uğratılacaklardır" (Araf, ıso). Bu âyetten Allah'ın isimlerinde ilhâdı, müfes-sirler, Rahman, Allah gibi değişik isimlerle Allah'ın yâd edilişini farklı varlıklar gibi telâkkî etmeye kalkışmak, şirk itîkad ederek çağırmak veya dua etmek, Allah'ın güzel isimlerinden bazılarını aradan çıkarmak, müşriklerin Allah'ın isimlerini tahrif ederek, Allah'ın isminden müennes şekilde putlarına Lât, Uzzâ, Menâtı türetmek suretiyle isimler vermeleri, Allah için caiz olmayan naks ve fesat vehmettiren isimler kullanmak, tevkîfî olmayanlara sapmak, şuna buna ilah, ilahe, mabûd, mabude, yaratıcı demek gibi vecihlerfe izah ettiler.288 Çünkü bu isimler en güzel manâlara delâlet ederler
Allah ismi, isbat ve nefiy yoluyla, bütün kemâl ve ulûhiyet sıfatlarını kendinde toplayan Cenab-ı Hakk'ın bir has (özel) ismidir.
İnsanlar mefhumları ancak, tahlîl veya terkîb yaparak öğrenebilirler. Cenab-ı Hakk'ın güzel isimlerini de biz, burada önce Zâta taalluk eden mânâda olanlarını ele alacak, sonra, yakın mânâda olanlarını bir araya getirmek suretiyle, başlıklar halinde, kısa kısa işlemeye çalışacağız. Ulûhiyetin isimlerini bile taksim etmek beşerî vüs'ate zor gelmektedir. Ne kadar iyi tasnif etmeye çalışsak, yine de bazı açıklar kalmakta ve diğer başlıklarla tedahüller olmaktadır. Çünkü isimler bazan, birden fazla manâlar taşımaktadır. Mümkin mertebe bu tedahülleri biz burada asgarîye indirmeye çalıştık. L. Gardet de "Kur'ân'm düzenini bozmadan, Allah ile ilgili konulan tasnif etmek halâ güçtür" der.289 Şimdi burada isimler konusunda verdiğimiz, giriş mahiyetindeki umûmî bilgiden sonra, Kur'ân'da ulûhiyeti tanıtıcı mühim bir rüknü teşkil eden, ve ulûhiyetin sıfatlarına delâlet eden isimler mevzuuna geçebiliriz.290
Dostları ilə paylaş: |