Kur'AN'da ulûHlyyet


Fâtıru's-Semâvâtü Ve'l-Ard



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə31/59
tarix07.01.2019
ölçüsü2,97 Mb.
#91458
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   59

36. Fâtıru's-Semâvâtü Ve'l-Ard

“Gökleri ve yeri Yaratan” demektir. Ancak Fâtır ile Hâlık arasında ince bir fark vardır. el-Hattâbî “ilk defa yaratmaya başlayan” anlamını veriyor 1437 ve “De ki: Sizi ilk defa yaratan (fatara-kum) sizi tekrar diriltecektir1438 âyetini de, verdiği mânâya şahid getirir. el-Halîmî:

Gök­lerin ve yerin bitişikliğini ayıran” diye tanımlayarak el-Hattâbî'yi tevid eder; “O kâfirler görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik idi, biz onu ayırdık” 1439 âyeti ile iştişhad eder, ve devam ederek der ki:

Şu halde gök bir duhândan ibaretti, ona güzel bir şekil verdi., “gecesini karanlık yapıp, gündüzünü aydınlattı1440. Yer ise, elverişli hale getirilmemişti, onu da tesviye etti “suyunu ondan çıkardı ve otlaklar meydana getirdi1441. İbn 'Abbâs'dan naklolunan bir tefsire göre, Fatır'da “ilkin yaratmaya başlayan” mânâsı vardır.1442 Anlaşılan fatr, ibda' (yoktan var etme) dan sonraki ilk safhadır.

Ftr maddesi Kur'ân'da fazla zikrolunmamıştır (20 defa). Fatara (ya­rattı) fiilinin faili, her defasında Allah'tır; mef'ûl ise gökler, yer ve insan­lardır 1443. Fıtratollâh, Allah'ın insanları, üzerine ya­rattığı hilkattir 1444. Fâtıru's-semâvâti ve'l-ard vasfı, ilkin 43. sıradaki Fâtır sûresinde geçer 1445. Bu vasıf ayrıca 1446 âyetlerinde geçer. Bu maddeden olan sıfat, isim, fiil şekillerinin ta­mamı, mekkî âyetlere inhisar eder. 1447

37. El-Ganî

Ganî, “zengin olmak, ihtiyacı olmamak” anlamlarına gelen gına masdarından sıfattır. Allah hakkında:

“Kendi nezdinde bulunan ve malik olduğu şeylerle Kâmil olan, başkasına ihtiyacı olmayan” Müstağni demektir!.1448

Bu maddeden “iğna etmek” fiili Allah'a izafe olunur. İsim şekli hiç kullanılmaz. el-Ganî vasfı ilk defa 43. sıradaki Fâtır sûresinde yer alır 1449. Bazan eliflâmlı, bazan eliflâmsız olarak zikrolunur. Gösterdiği kul­lanılış özellikleri:



a) Bazı âyetlerde münferid olarak varid olmuştur. Bu hem mekkî, hem medenî âyetlerde bulunur. “Odur Ganî1450 âyetinde görüldüğü üzere mutlak olarak zikrolunduğu gibi, “Eğer nankörlük ederseniz, (bilinki) Allah sizden Müstağnidir1451 âyetinde görüldüğü üzere mütemmim (tümleç) de alabilir. 47,38'de de mutlaktır. “Allah, âlemlerden Müstağnî­dir” tabiri, iki medenî âyette varid olur 1452.

b) Bir âyette zû'r-rahme vasfına iktiran etmiştir.

Rabbin Ganîdir, Rahmet ve ihsan sahibidir1453.



c) Yalnız bir mekkî âyette “Ganî Kerîm” şekli vardır 1454.

d) Yalnız bir medenî âyette “Ganî Halîm” terkibi bulunur 1455.

e) En çok “Ganî Hamîd” terkibi varid olmuştur. 4 mekkî 1456 altı medenî âyette 1457.

Ganî vasfı tek başına, bilhassa Allah'ın bütün varlıklardan Müstağnî olduğunu bildirir. Bunun iktiran ettiği öbür ilâhî vasıflar ise, Cenab-ı Al­lah'ın, mahlûklarla münasebette olan başka cihetlerini aynı anda telkin etmek suretiyle, Allah'ın tam istiğnası ile birlikte mahlûklara, özellikle beşeriyete karşı ilgisiz, ihtimamsız olmadığını belirtmektedir. Allah “Rah­met Sahibi Ganî'dir; her ganî, böyle olmayabilir. “Hamdolunan Ganî”dir; zira mahlûklarına, onları hamde götüren lütuflarda bulunur. Aynı özellik, “Ganî Kerîm” terkibi için de geçerlidir.

İstiska (yağmur namazı) duasında: diye geçer

(Mânâsı: Allah'ım, Hak Mabûd Sensin. Senden başka tanrı yoktur. Ganiyy-i mutlak yalnız Sensin. Bizler Sana muhtacız. Bize yağmur gönder...”1458.

Allah, mahlûklardan istiğnasını göstermeye büyük önem vermiştir. Maddî istiğnası zaten bellidir. İbadetler bakımından istiğnasını belirtmek ise, daha barizdir. Bir çok âyet bunu beyan eder. Onun rızası için kesi­len “kurbanlık hayvanların ne etleri, ne kanları Allâh'a ulaşmaz; Ona an­cak sizden takva ulaşır1459.

Bir çok inanç sisteminde, tanrıların in­sanlara muhtaç durumda düşünüldüğünü hatırlarsak, bu ilâhî hususiye­tin önemini daha iyi anlarız:

“Sümerlerde tanrılar insanı, kendilerine ta­pınsın ve kendilerini beslesin diye yaratırlar” 1460

“Kelt ve Cermenlerde kesilen kurbanlar tanrıların beslenmesine yarıyordu” 1461

“Vedizm'de, kurban tanrıların nafakasıdır; kurbanlar ise tanrıları yaratırlar” 1462

Eski Mısır'da Şintoizm'de de bu tür inançlar görülür. 1463 Allah'ın kurbanlara ihtiyacı olmadığı gibi öbür ibadetlere de ihtiyacı yoktur. Bundan ötürü Gani vasfı, Allah'ın insanların faydaları için koyduğu ibadet ve hayır emirlerini takib eder. Bu vasıf, istidrâk fonksiyonunu yerine getirerek, bunları emretmekle esas faydanın o emirleri uygulayan insanlara dönece­ğini, yoksa Allah'ın “her şeyden Müstağni” olduğunu hatırlatır. Mahlûklara olduğu gibi, Allâh'a minnet etmeye meyyal insan bencilliği düşünü­lürse, bu ikazın çok yerinde olduğu anlaşılır. Meselâ: 3/97'de hae iba­deti; 2,263'de 2,267'de muhtaçlara yardım 14,8'de Allah'ı tanıma ve Ona şükür gerektiği, keza 31,12'de şükür emirlerinden sonra O'nun “Ganî” vasfı hatırlatılarak Onun tam istiğna sahibi olduğu ikazı yapılmıştır. “Ey insanlar! Siz Allâh'a muhtaçsınız. Ganî Hamîd ise ancak Allah'tır”. 1464



38. Şekûr

Şâkir, şükr masdarından ism-i fail, şekûr ise ism-i failin mübalağa ve tekerrür belirten sigasıdır. Şükr “yapılan ihsanı bilmek ve yaymak­tır.” 1465 Allah'ın sıfatı olarak Şekûr:

“Kulların az amellerine karşı çok mü­kâfat veren, ecirlerini kat kat artıran olarak tanımlanır. 1466

“Allah'ın kul­larına şükrü:

Onları bağışlaması, amellerinin karşılığını vermesi ve on­ları öğmesidir.” 1467 el-Hattâbî, bunlara ilâveten: “Kullarından az şükre razı olan” unsurunu da katar ve der ki:

“Allah'ın Şekûr olarak sena edil­mesinin mânâsı, muhtemelen mahlûkları ona itaate teşvik etmektir, bu itaat ister az, ister çok olsun; ta ki insanlar amelin çoğunu yapmak kendilerine ağır geldiğinde, azını da küçümseyerek terk etmesinler” 1468 el-Cubbâî (ö. 321/933) gibi bazı Mu'tezilîler bu vasfı açıkça “Mecaz” sayar ve derler ki:

Allah, mutî'lerin taatlerinden dolayı mükâfatlarını verdisinden tevessüan bunu şükür saymıştır. Çünkü hakikatte şükür:

Mün'imin verdi­ği nimeti itiraf etmektir.1469

Şekûr veya Şâkir vasfının Kur'ân'da Allah'ı tavsif ettiği muhtevalar yukarıda nakledilen tarifleri doğrulamaktadır. Meselâ: 35,30'da “ecirleri­ni tastamam vermek ve fazlından artırmak. Onun Gafur Şekûr olduğuna” bina edilmiştir. 42,23'de Allah “İyilik yapanın iyiliğini artıracağını” bildir­mektedir. 2,158'de, farz olandan daha fazla ibadeti gönüllü olarak yapan­ların, bunun karşılığını görecek olmaları. Onun “Şâkir 'Alîm” olduğuna bağlanmaktadır. “Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, onu sizin için kat kat yapar ve sizin günahlarınızı örter. Allah Şekûr, Halîm'dir1470.

Şkr, Kur'ân'da nisbeten çok kullanılan maddelerdendir. Şükr fiili­nin hedefi bütün Kur'ân'da istisnasız olarak Allah'tır. Ancak bir âyette Allah'tan sonra ana-babaya da şükredilmesi emrolunmaktadır 1471. Şükr vasfı, kul için büyük bir değer ifade eder. İlâhî senaya mazhar olan “şükredenler” bu makamı belirtir. Şükür vazifesini iyi bir şekilde yapan kullar oldukça azdır 1472, Allah, kendi lehlerine olarak insanlardan şük­retmelerini ister. “Şükreden, sadece kendi lehine olarak şükreder, her kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Allah Müstağnidir, Hamîddir”1473, Şükrün hedefi malûm olduğundan, ekseriya şükrü bildiren âyetler mütemmim (tümleç) almazlar: “Umulur ki şükredersiniz (zımnen: -Allah'a)”, “hâlâ şükretmez misiniz (- Allah'a)” “Ne az şükredersiniz!” gibi.

Şâkir ve Şekûr vasıflan bazan insanlar için de kullanılır (16, 1.21; 76,3; 14,5; 34,13 vb).

Şekûr

Bu vasıf ilk deîa 43. sıradaki Fâtır sûresinde gelir. (35,30). Bütün Kur'ân'da üç âyette geçer. Üç mekkî âyette de “Gafur Şekûr” terkibi ile gelir (35,30.34; 42,23). Gafur vasfına iktiran etmesi, onun şükrünün ne şekilde olacağına dair bir imayı ihtiva etmektedir. Yalnız bir medenî âyet­te “Şekûr Halîm” terkibi vardır (64,17).



Şâkir

Bütün Kur'ân'da yalnız iki âyette Allah'ı tavsif eder. Bunların her iki-, si de medenî devirdedir. Her iki âyette de “Şâkir 'Alîm” şeklinde vârid ol­muştur (2,158; 4,147). 'Alîm ismine iktiran etmesiyle, kulun yaptığı her iyiliği O'nun bildiği ve mükafatını ödeyeceği, te'minat altına alınmış gibi­dir. Şu halde Allah'ın Şekûr veya Şâkir vasfının, yanlış anlaşılmaması için, bu isimler, hiç bir âyette yalnız başına gelmemiş, delâletlerini vuzuha kavuşturan, bir başka ilâhî isme iktiran etmiştir. Diğer taraftan Allah Teâlâ, bir tenezzül ifâdesi olarak, kendisini böylece tavsif etmekle, kullarına olan ihtimamını göstermektedir. 1474




Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin