PKK Lideri Abdullah Öcalan, bağımsız doktorların da içerisinde bulunduğu bir sağlık heyetinin kendisini detaylı muayeneden geçirmesi ve Kürt sorununun çözümünde önemli güvenceler verilmesi gerektiğini belirtti. Öcalan, Kenan Evren, Mehmet Ağar ve Eski Mit Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş'in önerilerinin bile diyalog için önemli olduğunu söyledi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan avukatları ile 4 Nisan günü haftalık olağan görüşmesini gerçekleştirdi. Görüşmede, sağlığına ilişkin hazırlanan raporlardan çok, asıl tehdidin 'siyasi' olduğunu belirten Öcalan, "Ya şöyle ya böyle davranacaksın, ya bizim istediğimiz gibi konuşursun ya da biz seni öldürürüz, yok ederiz mesajıdır önemli olan. Burada bu mesaj vardır" dedi.
Kendisini Türkiye'ye teslim eden uluslararası güçlerin, kendisini tasfiye etmek istediklerini belirtti. Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliği'nde bulunduğu esnada, bir tabanca verilerek elçilikten çıkarılmak istendiğini dile getiren Öcalan, "Normalde bir lider, benim yerimde olsa bu tür durumlarda kendini korumak için çatışmaya girer, silahını çeker ve kendini silahla korumaya çalışırdı. Ben komployu bildiğim için yanıma tabanca almadım, binadan da çıkmadım. Kendimi adeta koyuverdim. Bana, "Güney Afrika" falan diyorlardı, "Seni Hollanda'ya götüreceğiz" diyorlardı. Ben yalan söylediklerini kesin biliyordum. Çünkü beni oraya götüren uçak, NATO uçağıydı. Bu komployu gördükten sonra da dedim ki, bu komployu boşa çıkarmak ve boyutlarını öğrenmek için de olsa yaşamam lazım, dedim" diye belirtti.
'Yunanistan'ın rolü çok önemli'
Türkiye'nin bu durumu 'gözü kara karşıladığını' ifade eden Öcalan, Türkiye ve Yunanistan'ın o dönemki tutumuna ilişkin şunları söyledi:
"Meseleyi anlamıyorlardı. Herkesle anlaşma içerisine giriyorlardı. 90 devlet ile ilişkideydi ve onlarla anlaşıyorlardı. Yunanistan'la da anlaşmışlardı. Kıbrıs ve Ege adalarıyla ilgili Yunanistan'a, 'siz bize Avrupa'da engel çıkarmayın biz de Kıbrıs'ta Ege'de size kolaylık sağlarız, size karışmayız' demişlerdi. Kıbrıs konusunda verilen tavizlerin sebebi budur. Yunanistan'ın komplodaki rolü çok önemlidir. Yunanistan bir AB üyesidir, kendi hukukunu dolayısıyla AB hukukunu çiğnemiştir."
Yunanistan aleyhine dava açılmasını isteyen Öcalan, bu davayı 'püf noktası' şeklinde değerlendirerek, "Daha önce hazırladığım bir savunmam vardı Yunanistan'la ilgili. Fırsatım olursa onu daha da genişleteceğim. Bu dava, bu açıdan da çok önemlidir. Komploda yer alan aslında Yunan Hükümeti ve burjuvazisidir, Yunan halkı değildir. Yunan burjuvazisi ve bir kısım elit kesim, hiçbir zaman Yunan halkının menfaatini düşünmemiştir. Tabi işin gerisinde İngiltere ve esas itibariyle de ABD vardır" diye konuştu.
'Özeleştiri yetmez, daha fazla gerekli'
Türkiye'nin, PKK'yi zayıflatma veya bitirme amacı ile geçmişte KDP ve YNK ile işbirliği yaptığı ve bunun 'komplonun özü' olduğu belirlemesinde bulunan Öcalan, devamla şunları söyledi:
"Şimdi bu konuda Genelkurmay Başkanı da özeleştirisini veriyor. Sadece özeleştiri yetmez, daha fazlasını yapmalılar. Türkiye bize karşı Talabani ve Barzani'yi sürekli destekledi. Bu tarzla bizi bitirmeye çalışıyorlardı ve bitireceklerini sanıyorlardı. Bu şekilde Barzani'yi kendi ajanları yapmak istiyorlardı. Fakat Barzani ikili davranıyordu; hem Türkiye ile ilişkileniyordu hem de bizimle ilişkileri vardı. Barzani şimdi Kürt Devlet Başkanı'dır, Talabani de Irak Cumhurbaşkanı'dır. Bunun karşısında Türkiye adeta şoke olmuştur. Bu nedenle özeleştiri yapıyorlar."
'Kimsenin kuklası olmasınlar'
Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının, kendilerini bitirmeye endeksli olduğunu hatırlatan Öcalan, "Birkaç yüz adamı bizden koparmakla, birkaç gerillamızı teslim almakla ve öldürmekle bunu sağlayacaklarını düşünüyorlardı. Ama 90'ların başından itibaren ABD'nin Kuzey Irak'ta yapmak istediklerini Türkiye anlayamıyordu. Ankara Anlaşması'yla bizi tasfiye karşılığında Güney'e desteklerini sundular, onlara birçok imkan verdiler. Şimdi de 800 kişinin gelip Irak'ta siyaset yapması isteniyor. Bununla Amerikan çizgisine çekmek istiyorlar. Ben Amerika ile ilişki kurulmasın demiyorum, ilişki kurulabilir, kurulsun da fakat kimsenin kuklası olmasınlar diyorum" diye kaydetti.
'Çıkmazdan sorumlu olan ortaya çıkarılsın'
Türkiye'nin sorunun esası yerine 'birkaç PKK'liyi öldürmek, teslim almakla uğraştığını' söyleyen Öcalan, devletin Kuzey Irak politikaları ile çıkmaza girdiğini belirterek, "Bu duruma gelinmesinde kim sorumludur? Kim Türkiye'nin menfaatine daha çok zarar vermiştir?" sorularını sordu.
Sorumlunun ortaya çıkarılmasını isteyen Öcalan, "Ben sorumluluğumu biliyorum, kabul ediyorum ama kim daha çok zarar verdi? Kim hain, kim değil ortaya çıkarılsın. Asıl, Türkiye'yi bu şekilde ABD'ye bağımlı hale getirenler Türkiye'ye ihanet etmiştir" dedi.
'Bize hakim olmaya çalışıyorlardı'
ABD ve İsrail'in '90'lı yıllardan itibaren Türkiye ile ilişkilerinin geliştiğini ve birçok taviz karşılığında Türkiye'ye 'müthiş yardımlarda' bulunduklarını ifade eden PKK Lideri Öcalan, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in 'ABD tarafından bize yeşil ışık yakıldı' şeklindeki sözlerini hatırlattı.
Bu güçlerin bir taraftan PKK'yi yok etmeye yönelik olarak Türkiye'ye yardım ettikleri, diğer taraftan ise İngiltere'nin 'PKK'yi kendi çizgisine çekmeye çalıştığını' kaydeden Abdullah Öcalan, "Melik Fırat'la İngilizlerin derin ilişkileri vardı. Şemdin Sakık üzerinden bize hakim olmaya çalışıyordu. Tabi Tilki Selim de vardı, Selim Çürükkaya. Şemdin o dönem bizi müthiş zorluyordu. 33 asker olayı da bir provokasyon eylemiydi. Şemdin ile Melik Fırat arasında o dönem kenetlenmiş bir ilişki vardı. Ben bunu 1992'de Şam'da fark ettim" diye belirtti.
'Talabani ve Barzani sallantıda'
İran, Suriye ve Türkiye'de Kürtlerin kendisine bağlı oldukları ve Irak'ta da bu yöne doğru bir gidişin yaşandığı tespitini yapan Öcalan, şunları ifade etti:
"Orada PÇDK daha da güçlenecektir. Talabani ve Barzani'nin şimdiki durumu biraz sallantıdadır, geçicidirler. Orada eninde sonunda halkımız bize yönelecektir. Her tarafta önderliğimi kabul ediyorlar, bana bağlılıklarını gösteriyorlar. Benim aslında öyle önderlik, mevki, makam gibi bir sevdam da yoktur, önemli olan Kürt sorununun demokratik tarzda çözümüdür. 50 yıldır, 60 yıldır büyük devletler ve Ortadoğu'daki devletler birlikte Kürt halkını ellerinde tutuyorlardı. Ben Kürt halkını onların ellerinden aldığım için bana çok kızgınlar. Çünkü biz özgücümüze dayanıyoruz. Biz kimse için politika yapmadık, kimsenin kuklası olmadık."
'Nakşilik AKP eliyle toplumu dönüştürüyor'
Barzanilerin İsrail ile ilişkilerinin uzun süredir devam ettiğini ve 1946'da Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin asıl gücünü oluşturduklarını ifade eden Öcalan, Barzanilerin 1700'lü yıllarda Nakşibendiliğe geçtiklerini hatırlattı. Öcalan, daha sonra 'Kürt liderliğine oynayan' Barzanilerin benimsediği Nakşiliğin, dinden çok siyaset olduğu tanımlamasını yaptı.
Cumhuriyet'in Nakşiliğin gücünü kırarak gerilettiğini dile getiren Öcalan, Nakşiliğin bugün AK Parti'de eli ile iktidarda olduğuna dikkat çekti.
AK Parti eliyle toplumun dönüştürüldüğünü ve Kürtleri de yanlarına almak istediklerini kaydeden Öcalan, şunları söyledi:
"AKP'deki bazı Kürt milletvekilleri eliyle Kürtleri yanlarına çekiyorlar. Mesela Mir Dengir Fırat, çok tecrübelidir. Almanya ile bağlantıları var. Almanya'da ve diğer bazı yerlerde çok örgütlüdürler. Bunu şimdi daha iyi fark ediyorum. Melik Fırat da bu işleri çok iyi biliyor. İngiltere bunların bu gücünü çok iyi biliyor. KDP de Nakşidir. ABD, bunları destekliyor."
'Ulus devletin çözüm olmadığı ortada'
ABD'nin Ortadoğu'da klasik ulus-devlet modellerini ve yöneticilerini yıkarak, yerlerine liberal demokrat liderleri getirmek istediğini belirten Öcalan, Afganistan'da Afgan ulusçuluğunu öne çıkaran Taliban'ın tasfiye edilerek yerine Hamid Karzai'nin getirilmesi, yine Irak'ta eski ulus-devlet yönetiminin yıkılması ve Saddam'ın idam edilmesi ardından Nuri El Maliki'nin iktidara gelmesi örneklerini verdi.
İran Devlet Başkanı Ahmedi Necat'ın 'Amerikan ajanı' olduğunu kaydeden Öcalan, "Yaptıklarıyla, söyledikleriyle, her şeyiyle ABD'nin politikalarına hizmet ediyor, ABD'nin ajanlığını bile geçiyor, ileride bu ortaya çıkacağı görülecektir. İran'a saldırı olursa İran çok karışacak" diye konuştu.
Ortadoğu devletlerinin, ABD'nin Ortadoğu politikalarını dikkate almak zorunda olduklarını vurgulayan Öcalan, "Eski ulus-devlet anlayışıyla sorunların çözülemeyeceği çok açıktır, ortadadır" dedi.
'KCK sistemine ak kara anlayışı yok'
Bu nedenle geçen hafta önerdiği Komalya Civaka Kurdistan (Kürdistan Toplum Birliği) modeline bir kez daha değinen PKK Lideri Abdullah Öcalan, sistemi şöyle açıkladı:
"KCK sistemi, demokratik toplumsal diyalektik bir sistemdir. Kürtler bulunduğu her parçada, o devletlerle demokratik bir diyalog ve yöntem geliştirirler. Bunlar birbirlerinin karşıtı gibi ak ve kara değildir. Ben Sovyet sosyalizmini bu açıdan eleştiriyorum. Çünkü bu sistemde, Sovyet sosyalizminde her şeyi ak ve kara görme anlayışı hakimdi. Fakat benim öngördüğüm toplumsal diyalektikte mesela Kürtler ve bulundukları devletler birbirlerinin yanında yaşarlar, birbirleriyle mücadele ederler fakat birbirlerini ak ve kara gibi görüp imha etmezler. Özellikle Kürtler, demokratik ulus anlayışıyla mücadele yürütürler. Bu nedenle KCK, tüm Kürtleri temsil eder. Ve her parçada Kürtler adına politika üretir. KCK, İran'la, Suriye'yle, Türkiye'yle hatta Irak'la Kürtler adına görüşmeler yapabilir ve onlarla demokratik diyalogu geliştirir."
'Türk halkı soykırımcı olmamıştır'
Türkiye'nin Kürt sorunu konusunda çözümü artık dışarıda aramaması gerektiğini vurgulayan Öcalan, Türkiye'de bir ulus faşizmi anlayışının hakim olduğunu ve bu eğilimin esas olarak 1906 yılında etkili olmaya başladıklarını ifade etti. Öcalan, 'Kızıl Elmacılar' olarak tanımladığı bu güçlerin Türk halkından ayrı değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Türk halkı hiçbir zaman soykırımcı olmamıştır. Türk halkının bunlarla bir ilgisi yoktur" diye kaydetti.
'3 ses önemli'
Kenan Evren'in açıklamalarında 'biz hata ettik' ve 'aşırı milliyetçilik zararlıdır' şeklindeki ifadelerinin 2 önemli husus olduğunu dile getiren Öcalan, Mehmet Ağar'ın da neo-ittihatçılardan uzak durmaya çalıştığına işaret etti.
Mevcut durumunda devletten 3 ses çıktığını söyleyen Öcalan, "Birincisi 'aşırı milliyetçilik zararlıdır' diyen Evren; ikincisi, 'düz ovada-bayırda siyaset yapılsın' diyen Ağar; üçüncüsü, tehlikeleri dile getiren eski MİT Müşteşarı Öneş'in sesi. Bu 3 ses de önemlidir. Bu 3 sesin belirttiği çerçevede bir diyalogun ve çözümün geliştirilmesi önemlidir" diye belirtti.
AK Parti ve CHP'nin de iktidar konusunda anlaştığı değerlendirmesini yapan Öcalan,
"AKP ile CHP arasında kesin bir anlaşma vardır. Bu anlaşma gereğince, iktidar mümkün olduğunca ya onda olacak ya da diğerinde olacak. AKP ve CHP, savaş kışkırtıcılığını yapıyorlar. Türkiye'nin etrafında yapılan politikalar da her 2 partiden birisine toplumu mecbur etmektedir" dedi.
Bu partiler dışında, Türkiye'de 2 siyasi anlayışın var olduğunu kaydeden Öcalan, bunlardan ilkinin ulus faşizmine dayanan ve içerisinde Doğu Perinçek'in de bulunduğu 'neo-ittihatçılar olduğunu söyledi. Öcalan, Perinçek'in 'objektif olarak Amerikan ajanlığı yaptığını' ifade etti.
İkinci siyasi anlayışın ise, kendilerinin savunduğu 'demokratik ulus anlayışı' olduğunu bildiren Öcalan, bu anlayışın toplumun çok geniş kesimlerine hitap ettiğini ve demokratik dönüşümü esas aldığını ifade etti. Öcalan, "Türkiye'ye bir Chavez lazımdır. Yeterlidir demiyorum ama Türkiye'de bir Chavez olsaydı umut olurdu" değerlendirmesinde bulundu.
Kürtler ile ilgili güncel gelişmelere de değinen Öcalan, şunları ifade etti:
"Bölgeye 500 bin kişilik ordu yığmışlar. Bölgeyi ekonomik açıdan kendilerine bağlamışlar, bölge ekonomik sömürge haline getirilmiştir. Yine bölgede kültürel soykırım vardır. Binlerce çocuk, ana okullarıyla annelerinden kopartılmakta, Kürtçe'den uzaklaştırılmakta, böylece Kürtçe silinip süpürülmektedir. Yine çok tehlikeli bir gelişme yaşanıyor. Bölgenin tarihi-kültürel zenginlikleri barajlarla sular altında bırakılarak yok ediliyor. Bunlarla ilgili yasalar çıkarılıyor. Bahsetmiştim, yeni bir iskân kanunu var. Dersim İskân Kanunu genelleştiriliyor. Bunlar önemli konulardır."
'Önemli güvenceler verilmesi lazım'
DTP'ye yönelik baskılara da dikkat çeken Öcalan, DTP yönetiminin tasfiye edilmek istendiğinin çok açık olduğunu söyledi.
Bağımsız doktorların da içerisinde bulunduğu bir heyetin kendisini detaylı muayeneden geçirmesi ve Kürt sorununun çözümünde önemli güvenceler verilmesi gerektiğini kaydeden Öcalan, hükümete, sivil ve resmi kurumlara şu çağrıda bulundu:
"Hükümete sesleniyorum, diyalog yolunu açsınlar. TÜSİAD'a da sesleniyorum; Türkiye'nin bu sorunu çözmek için adım atmasını sağlayın, inisiyatif alın. Türkiye, Kürt sorununda artık çözümü dışarıda, başka yerlerde aramasın. Bize karşı tehlikeli yollara girmesin. İran'la bu konuda anlaşmaktan vazgeçmesi lazım. Şimdi de Suriye ile ilişkiler kurulmaya çalışılıyor, bu çok tehlikelidir, yetkililere sesleniyorum, derhal bundan vazgeçilmelidir. Bunlar çok tehlikeli oyunların içine giriyorlar, farkında bile değiller. Eğer sorunu çözmek için direk benimle görüşmek isterlerse biz bunu konuşuruz. Evren'in söylediği çerçevede bile olsa diyalog önemlidir. Evren'in çizdiği çerçeve en azından diyalog için elverişlidir. Mehmet Ağar'ın Benelüks modeli yetersiz de olsa diyalog için iyidir. MİT Müsteşarının çizdiği çerçeve diyalog için iyidir. Bunları bile gözetseler, uygulasalar diyalog için önemlidir."
|