Harim konusunda Hanefî mezhebindeki hâkim görüşler, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nm "Kitâbü'ş-Şerike" bölümünde şirket-i ibâha çerçevesinde on bir madde halinde kanunlaştırılmıştır. Buna göre kuyuların hariminin yarı çapı 40 arşın {md. 1281), pınarlannki 500 arşın (md. 1282), sürekli temizlenen büyük nehirlerin harimi her iki yakadan nehrin genişliğinin yarısı kadar (md. 1283), üzeri açık kanallannki her iki taraftan 500'er arşın (md. 1285), sahipsiz araziye devlet başkanının izniyle dikilen ağaçlarınki 5 arşın (md. 1289) olarak tayin edilmiş ve harimin sahibinin mülkü olduğu ve başkalarının burada tasarrufuna İzin verilmeyeceği (md. 1286) ifade edilmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki fıkıh literatüründe bir hayli ayrıntı ile ele alınan harim anlayışı, fakihlerin hem mevât araziyi ihyayı teşvik etme, bu arazide yapılan tarım faaliyetini ve tesisleri daha verimli kılma,
190
hem de böyle bir imkânın suistimalini önleme gayretlerini birlikte yansıtır. Köy. nehir, yol gibi kamu malları etrafında hukuken koruma altına alınan ve fertlerin özel tasarruf ve ihyasına kapatılan bir tampon bölgenin oluşturulması ve mevât arazide açılan kuyu ve yapılan evler için belirli bir koruma alanı ihdas edilmesi böyle bir anlayışın ürünüdür. Öte yandan fakihlerin ifadelerinden, mevât arazide İhya sebebiyle bir yeri temellük eden kimseye o yerin harimi üzerinde de aynı güçte bir mülkiyet hakkı tanınmadığı, o kimsenin şahsına değil ihya edilen yere bağlı olarak irtifak hakkı türü bir İhtisas ve tasarruf hakkı kabul edildiği söylenebilir. Nitekim Nevevfnin, harimin asıldan ayrı olarak akde konu olamayacağını belirtmesi de böyle bir anlam taşır [Rauza-tü'Mâlibîn, IV, 348).
Harim. esasen mevât arazinin ihyası sonunda İhya eden kişiye bu ihya sebebiyle çevredeki mevât arazi üzerinde tanınan bir imtiyaz mahiyetinde olduğundan başkalarının mülk arazileri için bir sınırlama teşkil etmez. Meselâ bir kimsenin kendi mülkünde kazdığı kuyunun harimi olmaz {Mecelle, md. 1291). Bu çerçevede kalmak kaydıyla, yabancı kişilerin bir kimsenin hariminde ihya sayılabilecek veya hak sahibinin faydalanmasına zarar verebilecek bir tasarrufta bulunmasına da izin verilmez.
Süyûtî, "Helâller ve haramlar açıktır. Bunların arasında insanların çoğunun bilmediği şüpheli şeyler vardır..." (Buhâ-rî, "îmân", 39, "Büyûc", 2; Müslim, "Mü-sâkât", 107-108; Ebû Dâvûd, "Büyü01, 3; Tirmizî,"Büyûc", 1; İbn Mâce, "Fiten", 14) mealindeki hadise dayanarak. "Harimin hükmü harimi olduğu şeyin hükmü gibidir" kuralını koymuş ve bu bağlamda şu meseleleri zikretmiştir: 1. Bir kimsenin mülkiyetinde bulunan nesnenin harimi kendisine ait olup başkası tarafından İhya yoluyla mülk edinilemez. 2. Mescidin hariminin hükmü mescidin hükmü gibidir; içinde İtikâfa girmek veya imama uymak caiz iken alışveriş yapmak veya cünüp olarak oturmak caiz değildir (el-Eşbâh ve'n-nezâ% s. 139).
Bazı fakihlerin harim kavramını fıkhın diğer alanlarına uygulayıp onu bilinen terim anlamının dışında kullandıkları da görülür. Bedreddin ez-Zerkeşî'ye göre vacip, haram ve mekruhun da harimi vardır. Buna göre haramı kuşatan şeyler haramın, vacibi tamamlayan şeyler vacibin harimi olarak değerlendirilmektedir. Me-
selâ hayızlı bir kadınla ilişkide bulunmak haram olduğu gibi diz kapağı ile göbeği arasından faydalanmak da haramdır; çünkü bu bölge avret mahallinin harimi-dir. Mubaha ise kapsamı çok geniş olduğu için harim tayin edilmemiştir. Mâliki fakihlerinden bir kısmı namaz kılan kimsenin önünden bir başkasının geçişine izin verilmeyen mesafeyi namazını bitirene kadar o kimsenin harimi olarak nitelendirir. Mâlikî fakihi İbn Arafe yaklaşık 20 arşın mesafeyi, Ebû Bekir İbnü'l-Arabî ise kıyam, rükû ve secde yapmak için yeterli olacak mesafeyi namaz kılan kimsenin harimi kabul eder.
BİBLİYOGRAFYA :
Lİsânü'l-'Arab, "hrm" md.; Dârimî, "Büyü1", 82; Buhârî. "îmân", 39, "'Büyü'", 2; Müslim, "Müsâkât", 107-108; İbn Mâce, "Fiten", 14, "Rühûn", 22, 23; Ebü Dâvûd, "Akzıye", 32, "Büyü", 3; Tirmizî. "Büyûc", 1; Ebû Yûsuf, el-Harâc, s. 100, 108-110; Ebû Ubeyd. el-Emuâl (nşr. Muhammed Amâre). Kahire 1409/1989, s. 384-385; Kudâme b. Ca'fer. el-Harâc fZebîdî), s. 249-250; İbn Zencûye. el-Emuâl (nşr. Şâkir Zîb Feyyaz). Riyad 1406/1986, II, 653-659; Mâverdî. el-Ahkâmü's-suttânİyye, s. 179-180, 182-183, 184, 188; Ebû Ya'lâ. el-Ahkâmü's-sultâniyye, s. 212, 216, 217-218, 220-221, 222, 225-226; Kâsânî, Bedâ'i', VI, 195; Abdullah b. Yûsuf ez-Zeylaî. Naşbü'r-râye, |baskı yeri yok| 1393/1973 (el-Mektebetü'1-İslâmiyye). IV, 291-293; İbn Kudâme. el-Muğnt, VI, 180-183; Nevevî, Rauzatü't-İâtibîn, Beyrut 1992, İV, 348-349; Osman b. Ali ez-Zeylaî. Tebyînû't-hakâ'ik, Bulak 1315, VI, 36-38; Süyûtî. et-Eşbâh ue'n-nezâ'ir. Kahire, ts. (Dâru İhyâi Kütübi'i-Arabiy-ye). s. 139; Muhammed b. Ahmed er-Remlî, Nİ-hayetü't-muhtâc, Beyrut 1404/1984, V, 332-337; Şirbînî. Muğnİ't-muhtâc, II, 363-364; Bu-hûtî. Keşşâfü'l-kınâ', I, 39, 376; IV, 192; el-Fe-tâua'l-Hİndiyye, V, 387-388; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî. et-Haraşt 'ala Muhtasarı Sldî Halîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), VII, 67-68; Desû-kî. Haşiye caie'ş-Şerhi'l-keblr, Beyrut, ts. (Dâ-rü'İ-Fikr), I, 35, 246, 281; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, I, 128, 428; V, 279-281; Ali Haydar, Dürerü'l-hükkam, III, 557-566; Mecelle, md. 1281-1291; Bilmen. Kamus*, VII, 57, 192-194; Zühaylî. el-Ftkhü'l-İslâmi, V, 546-548, 564-570; Zerkeşî. el-Menşûr fi'l-kauâ'id, Kuveyt
1982, II, 46; Muhammed b. Ali es-Semîh. Müt-kiyyetü'l-'arz /ı'ş-şeri'ad"Ws/âmiyye, Riyad
1983, s. 127-134; Cevâd Ali, el-Mufaşşal, VII, 152-153; Türk Hukuk Lügati (nşr. Türk Hukuk Kurumu). Ankara 1991, s. 119; Pakalın. 1, 749; Ed., "Harim", £P(İng.]. III, 209; "İhyâJü'l-me-vât", Mu.F, II, 244-245; "Harım", a.e., XVII, 212-221. rri
İKİ Salim Öğüt
r * * ~ı
HARIMI
Sultan II. Bayezid'in oğlu Şehzade Korkut'un mahlası
L J
HARIR
(bk. İPEK).
L J
P HARÎRÎ
Ebû Muhammed Kasım b. Alî
b. Muhammed el-Harîrî
(ö. 516/1122)
Makamât yazarı ve dil âlimi.
L J
446 (1054) yılı civarında Basra yakınındaki Meşan kasabasının Benî Haram mahallesinde doğdu. Bundan dolayı Basrî nisbesi yanında Harâmî nisbesiyle de anılır. Rebîatü'l-Feres kabilesindendir. Ailesi ve kendisi ipek ticaretiyle meşgul olduğu için İbnü'l-Harîrîveya daha çok Harîrî nisbesiyle tanınmıştır (Yâkût, XVI, 261; İbn Halllkân, IV, 67).
İlk tahsilini Basra'da Ebû Temmâm Muhammed b. Hasan el-Mukrî. Ebü'l-Kâsim Hüseyin b. Ahmed el-Bâkıllânî gibi âlimlerden gören Harîrî, Bağdat'a giderek Ebü'l-Hasan Ali b. Faddâl el-Mücâşiî'den nahiv ve edebiyat, Ebû Nasr İbnü's-Sab-bâğ ile Ebû İshak İbrahim b. Mi eş-Şîrâ-zTden fıkıh, Ebû Hakîm Abdullah b. İbrahim el-Habrîden ferâiz ve hesap okudu. Bazı kaynaklar, nahiv âlimi Ebü'l-Kâsım el-Kasabânfyi onun ilk hocaları arasında sayıyorsa da (Yâküt, XVI, 261; Fîrûzâbâ-dî, s. 173; SüyÛtî, II, 257| adı geçen âlim Harîrî doğmadan iki yıl önce vefat etmiştir. Bu yanılgı, Harîrfnin "Basra şeyhi" olarak tanınan Kasabanı için "şeyhimiz" ve "eş-şeyh el-imâm" şeklindeki ifadelerinden (Dürretü'l-ğauuâş, s. 18, 47, 58, 65)
kaynaklanmış olmalıdır.
İslâmî ilimlerle sarf, nahiv, aruz - kafiye. şiir, ahbâr ve ensâbın yaygın olduğu Basra kültür muhitinde yetişip çeşitli alanlarda otorite sayılan hocalardan çok iyi bir öğrenim gören Harîri aynı zamanda güçlü bir zekâ ve hafızaya sahipti. Okuduğu ilimlere vukufunu el-Makamât'ta ve özellikle bu eserin yirmi dördüncü makâ-mesinde (el-Makâmetü'l-katüyye) nahiv bilmecelerinin, otuz ikinci makâmede (el-Makâmetü't-taybiyye) fıkhın ince meselelerinin ve on beşinci makâmede (el-Maka-metü'l-faraziyye) ferâiz meselelerinin çözümünde görmek mümkündür. Fakat Harîrî en çok edebiyatla meşgul olmuştur.
Harîrî Basra'da istihbarat âmiri {sâhi-bü'l-haber) olarak görev yapmış. Önce tahsil maksadıyla, daha sonra da çeşitli se-
beplerle gidip geldiği Bağdat'taki birçok önemli kimseyle temas kurmuştur.
Mert. faziletli, dürüst ve iffetli bir kişiliğe sahip olan Harîri ipek ticareti yapması, geniş bir hurma bahçesine sahip olması (bazı kaynaklara göre 18.000 hurma ağacı; İbnü'l-Kıftî, III, 25; İbn Halllkân. IV, 67), ayrıca bir resmî görevi bulunması sebebiyle müreffeh bir hayat yaşamış, yardım severliğiyle tanınmış. el-Makâ-mât'möa cimrilere şiddetle hücum etmiştir. Kısa boylu olması yanında son derece çirkin bir yüze sahipti. Kendisi de çirkinliğinin farkında olmalı ki bir gün mes-cidde görüşmek için yanına gelen bir kişi, bu kadar çirkin bir kimsenin Harîrî olup olmadığında tereddüt ederek birkaç defa yaklaşıp uzaklaşmış, durumu anlayan Harîrî, "Muaydî'nin adını duyman onu görmenden daha hayırlıdır" anlamındaki Arap atasözünü hatırlatarak adamı yanına çağırmıştır. "Ayın aldattığı ilk gece yolcusu sen olmadığın gibi mezbeledeki yeşilliğin aldatıp hayran bıraktığı ilk otlak arayıcısı da sen değilsin. Haydi git, benden başkasını ara. Zira ben Muaydî gibi bir adamım; adımı duy, fakat beni görme" anlamında bir kıta okumuş, bunun üzerine adam mahcup bir vaziyette oradan uzaklaşmıştır.
Harîrî. 6 Receb 516 (10 Eylül 1122) tarihinde Basra'da vefat etti. Basra kadılığı yapan Ziyâüüslâm Ubeydullah ile Nec-meddin Abdullah adlarında iki oğlunun bulunduğu bilinmektedir.
Eserleri. Harîrî'nin günümüze ulaşan başlıca eserleri şunlardır: 1. el-Makâ-mat*. Toplumdaki eksiklik ve çelişkilere dikkat çekmek amacıyla, Ebû Zeyd es-Se-rûcî adlı hayalî kahraman adına uydurulmuş maceraların râvi rolündeki Haris b. Hemmâm'ın dilinden akıcı bir üslûpla anlatıldığı nazım -nesir karışımı bir eserdir. Birçok yazma nüshası bulunan el-Makö-mât Paris (1819, İ822), Londra 11897-1898), Bulak (1266/1849), Kahire (1267/ 1850), İstanbul (1288/1871) ve Beyrut'ta (İ290/1873. 1965} defalarca basılmış; Türkçe. Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca ve Latince'ye tercümeleri yapılmıştır. 2. Dürretü'l-ğavvâş fî evhâmi'l-havâş. Edip ve yazarların konuşmalarında ve yazılarında yaptıkları 222 kadar dil yanlışını tashih maksadıyla yazdığı bir eserdir. Müellif bu yanlışları âyet. hadis, mesel ve şiirlerden şâhidler getirerek düzeltmiştir. Eser A. l.SilvestredeSacyJPa-ris 1828-1829; Kahire 1273), Thorbecke (Leipzig 1871; Bulak 1292) ve Şehâbed-din el-Hafâcfnin yazdığı şerhle birlikte Ahmed Fâris eş-Şidyâk (İstanbul 1299) tarafından yayımlanmış, ilmî neşrini ise Muhammed Ebü'1-Fazl İbrahim gerçekleştirmiştir (Kahire 1975). Dürretü'l-ğavvâş üzerine yazılan şerhlerin en meşhurları Şehâbeddin el-Hafâcî'nin Şerha Dür-reti'I-ğavvâş'ı ile (İstanbul 1299) Ebü's-Senâ Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsrnin Keşfü't-turre hni'I-ğurre fî şerhi Dürre-fi'/-ğawâş'ıdır(Dımaşk 1301). Ebû Mu-
191
HARIRI
hammed İbn Berrîve Muhammed b. Abdullah b. Zafer'in Dürretü'l-ğavvâş'a yazdıkları haşiyeler Ahmed Tâhâ Hasâ-neyn Sultan tarafından birleştirilerek Ha-vöşî İbn Benî ve İbn Zafer 'aid Dürre-ti'l-ğavvâş fî evhâmi'l-havâş li'l-Ha-riri adıyla neşredilmiştir (Kahire 1411/ 1990|- Ayrıca Cevâlîki de eser üzerine bir zeyil yazmıştır. Dürretü'l-ğavvâş, Ab-dülhafız Fergalî Ali el-Karanî tarafından tahkik edilerek Şehâbeddin el-HafâcTnin şerhi, İbn Berrîve İbn Zafer'in haşiyeleri, Cevâlîki'nin zeyli ile beraber Dürretü 7-ğavvâş, şerhuhâ ve havâşîhâ ve tek-miletühâ adıyla yayımlanmıştır (Beyrut 1417/1996; bk. DİA, VII, 439). La'lî Ahmed Efendi eseri Tutıfetü'l-havâs fî ter-cemeti Dürreti'l-gavvâs adıyla Türkçe'ye çevirmiştir (Osmanlı Müellifleri, li, 51-52; diğer şerhleri için bk. Keşfü'z-zu-nün, I. 741-742; Gülle, s. 199-200). 3. Mülhatü'l-i'iâb. Gramere dair manzum bir eserdir (nşr. L. Pinto, Paris 1885; Fransızca tercümesiyle, Paris 1904; Kahire 1296/1878, 1340/1921, 1345/1926, 1353/ 1934; Beyrut 1312/1894). Ali Hasan Ali Ab-dülhamîd'in tahkikiyle yayımlanan eser (Amman 1988), müellifi tarafından Şer-hu M.ülhati'1-frâb adıyla şerhedilmiş. birkaç defa basılan bu şerhi (Bulak 1292-1293; Kahire İ302) Ahmed Muhammed Kasım tahkik ederek neşretmiştir (Kahire 1982; Medine 1991). Muhammed b. Muhammed b. Ömer Bahrak el-Had-ramî'nin şerhi ise Tuhfetü'I-ahbâb ve turfetü'l-aşhâb hlâ Mülhati'1-Frâb başlığını taşımaktadır (Kahire İ296/1878, 1300/1882, 1306/1888, 1308/1890; diğer şerhleri için bk. Keşfü'z-zunûn, II, 1817-1818; Gülie, s. 207-208). 4. er-Risâletü's-sîniyye. S. er-Risâletü'ş-şîniyye. İçinde sîn ve şîn harfleri bulunan kelimelerin seçilmesiyle oluşturulan bu iki risale el-Makâmât'm Kahire baskısının (1326) sonuna eklenmiştir. 6. el-Fark beyne'd-dâd ve'z-za3 (nşr. Thorbecke, Leipzig 1871).
Harîrî'nin kaynaklarda adlan geçen diğer eserleri de şunlardır: Dîvân, Dîvâ-nü'r-resâ'il, Şudûru zamâni'l-fütur ve füturu zamâni'ş-şudur fi't-târih ve Tevşîhu'l-beyân.
BİBLİYOGRAFYA :
Harîrî, Makâmât (nşr. Yûsuf Bikâî), Beyrut, ts. (Dârü'l-Kitâbi'İ-Lübnânî). naşirin mukaddimesi, s. 5-12; a.e. (trc. Sabri Sevsevil), İstanbul 1952, mütercimin önsözü, s. 3; a.mlf.. Dürre-tü'l-ğauüâş (nşr. Abdülhafîz Fergalî-Ali el-Ca-renî], Beyrut 1417/1996; Şerîşî, Şerhu Makâ-mâti't-Hanrî {nşr. M. Ebü'l-Fazl), Beyrut 1413/ 1992, naşirin mukaddimesi, I, 3-19; a.e. (nşr. M Abdülmün'im Hafâcî), Beyrut, ts. (el-Mekte-
192
betü's-Sekâfiyye), naşirin mukaddimesi, I, 3-4; Sem'ânî, el-Ensâb, IV, 121; Kemâleddin el-En-bârî. Nüzhetû't-etibbâ' (nşr. M. Ebü'l-Fazl), Kahire 1386/1967, s. 379-381; Yâkût, Mu'cemü'i-ûdebâ\ XVI, 261-293; İbnü'l-Kıftî. İnbâhü'r-ru-uât, III, 23-27; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 63-68; Fîrûzâbâdî. el-Bülğa fi terâcimi elmmeti'n-nahv ve'l-luğa (nşr. Muhammed el-Mısrî), Kuveyt 1407/1987, s. 173; Abdürrahîm b. Ahmed el-Abbâsî, Me'âhidü't-tenşîş (nşr. M. Muhylddin Abdülhamîd), Kahire 1367/1947, III. 271-277; Ebü'l-Fİdâ, el-Muhtaşar, II, 235-236; Abdülbâki b. Abdülmecîd el-Yemânî, işâretü't-ta'yîn fi te-râcimi'n-nühât ve'l-luğauiyyîn (nşr. Abdülmecîd Diyâb), Riyad 1406/1986, s. 263-265; Ze-hebî, A'iâmü'n-nübelâ', XIX, 460-465; Ahmed b. Aybek ed-Dimyâtî, el-Müstefâd min Zeyli Târihi Bağdâd (Hatîb, Târthu Bağdâd içinde), XIX, 379-382; İbnü'l-Verdî, Tetimmetü'l-Muh-taşar fî ahbâri'l-beşer (nşr. Ahmed Rıfat el-Bed-râvî), Beyrut 1389/1970, II, 47-49; İbn Fazlullah el-Ömerî. Mesâlik, XII, 27-36; Yâfiî. Mir'âtû'l-cenân, III, 213-221; Sûbkî. Jabakât (Tanâhî), VII, 266-270; İsnevî. Tabakâtü'ş-Şâfı'iyye, I, 429-432; İbn Kesîr. el-Bidâye, XII, 191-193; Süyûti. Buğyetü 't-vu'ât, II, 257-259; Taşköpri-zâde, Miftâhu's-sa'âde, I, 223-225; Keşfü'z-zunûn, I, 507,741-742; II, 1787-1791, 1817-1818; Abdülkâdir el-Bağdâdî. Hizânetû't-edeb.Vl, 462-464; Osmanlı Müellifleri, I. 246, 310; II, 51-52, 299. 428; Serkîs. Mu'cem, I, 533, 748-750; Brockelmann, GAL, I, 325-329; SuppL, II, 486; Hediyyetü'l-'âripn, I, 827-828; C, Zeydân, Âdâb (Dayf), III, 40-4];Butrusel-Bustânî, üdebâ'ü'l-'Arab. Beyrut 1979, II, 426-437; Şevki Dayf, Tânhu'i-edeb, V, 472-478; a.mlf., el-Fen ve me-zâhibûh, Kahire, ts. (Dârü'l-Maârif), s. 292-304; Ömer Ferruh, Târîhu'l-edeb, III, 238-250; Yûsuf Es'ad Dâğır, Meşâdİrü'd-dirâsâti'l-edebiyye, Beyrut 1983,1, 243-245; M. Kürd Ali, Künûzü'l-ecdâd, Dımaşk 1404/1984, s. 269-277; Reşîd Yûsuf Atâullah. Târihu'l-âdâbi't-'Arabiyye(nşr. Ali NecîbAtvî), Beyrut 1985, s. 329-333; Hannâ el-Fâhûrî, et-Mûcez fi'l-edebî't-'Arabî ve târîhih, Beyrut 1985, II, 184-189, 205-217; Abdülhâdî el-Fazlî, Fihristü'l-kûtûbi'n-nahviyyeti'l-mat-fcûra,Zerka[Ürdün| 1407/1986, s. 54, 125, 199; M. Rıdvan ed-Dâye. A'lâmü'l-edebi'l-'Abbâsİ. Beyrut 1407/1987, s. 190-193; Abdülvehhâb Re-bf Mahmûd Hasan, et-Türâşü 'n-nahoî H'l-Harî-rî, Kahire 1408/1988, tür.yer.; Cezzâr, Medâhi-lü't-mü'ellifın. I, 354; Sâlihtyye. el-Mu'cemü'ş-şâmil. I, 148; II, 177-181; Sıtkı Gülle, el-Harİrî: Hayatı, Arap Dil ue Edebiyatına Dair Çatışmaları (doktora tezi, 1995), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; L. Delatre, "al-Hariri, sa vie et ses ecrİts", Revue on'entale et algenenne, IV (i853). s. 317-329, 400-453; a.mlf., "al Hariri, sa vie et ses ecrits", Reoue de l'orient, VI (1857). 1 -24; M. Ebü'l-Fazl. "el-Harîrî ve Makâmâtüh", Mecelletü'l-Bahşi'l-'ilmî ve't-türâşi'I-İstâmî, I, Mekke 1398, s. 115-124; Nevzat Âşık, "el-HemezânîveMakâmâtı", DÜİFD, sy. I (1983). s. 67-96; a.mlf., "Hicrî IV. Asırdan Sonra Makâmât Yazanlar", a.e., sy. 2 (1985), s. 57-62; Bedrettin Aytaç, "Abbasî Devrinde Nesir ve el-Harîrî", DTCFD,XXXV/\ (1991). s. 1-14; D. S. Margoliouth. "Harın", İA, V/l, s. 237-238; a.mlf. - [Ch. Pellat], "al-Hariri", El2 (İng }. III, 221-222; Mahmûd Fehmî Hicâzî. "Makâmâ-tü-1-Harirî". Tl, Vll, 87-101. r->
İRİ Hulusi Kılıç
HARÎRİYYE
Rifâiyye tarikatının Ebü'l-Hasan Ali el-Harîrî'ye
(ö. 645/1247) nisbet edilen kolu
{bk. RİFÂİYYE).
L_ J
r „ „ . -ı
HARIRIZADE
(1850-1882)
Tibyânü vesâ'ili'l-hakâ^ik adlı eseriyle tanınan sûfî müellif.
İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mehmed Kemâleddin olup Rifâî şeyhlerinden Sey-yid Abdurrahman el-Harîrî'nin oğludur. Soyu. Rifâiyye tarikatının pîri Ahmed er-Rifâî'nin torunlarından ve tarikatın Harî-riyye kolunun kurucusu Ebü'l-Hasan Ali el-Harîrî'ye |ö. 645/12481 ulaşır. Hayatı hakkında bilinenler, tasavvuf ve tarikatlar tarihine dair şimdiye kadar yazılmış en geniş eser olma niteliğini taşıyan Tibyânü vesâ*iH'l-hakâ*ik adlı eserinde verdiği bilgilere dayanmaktadır.
İlk öğreniminden sonra rüşdiyeye devam eden Harîrîzâde özel olarak Arapça, mantık ve belagat dersleri aldı. On yedi yaşında İken babası vefat edince bir süre ticaretle meşgul oldu. Ancak daha sonra tekrar ilme yönelerek Allâme Şâkir Efen-di'nin Şahîh-i Buharı derslerine devam etti. 1869 yılında akrabalarını ziyaret için gittiği Halep'te dört ay kaldıktan sonra Şeyh Abdüllatif Buhârî ile birlikte İstanbul'a döndü ve onu evinde misafir ederek kendisinden Hanefî fıkhına dair bazı metinleri okudu, hadis dersleri aldı; ayrıca Şeyh Kasım el-Mağribî'nin hadis derslerine devam etti.
Harîrîzâde, 1872 yılında İstanbul'a gelen son dönem Melâmîliğinin pîri Muhammed Nûrü'l-Arabî"yi Boyacıköyü'n-deki evinde misafir ederek kendisine intisap etti. Ondan Muhyİddİn İbnü'I-Ara-bî'nin Fuşûşü'l-hikem ve er-Risâletü'l-ahadiyye'sini. İbnü'l-Fârız'ın et-TâHy-yetü'}-kübrâ's\n\ okudu ve hilâfetnâme aldı. 1873'te mürşidini ziyaret etmek için gittiği Üsküp'ten dönerken Selânik'e uğrayarak Şeyh Ali Rızâ Efendi ve Şeyh Edib Lutfi efendilerle görüştü. Ali Rızâ Efen-di'den Ramazâniyye, Edib Lutfi Efendi'-den de Sinâniyye hilâfetnâmesi aldı. Ertesi yıl Mısır'a giderek bir süre orada kaldı. 1875 yılında Edirne'ye gidip döndükten sonra bir daha İstanbul'dan ayrılma-
cfc Fâtih Kütüphanesi'nde kısa bir dönem Siren hâfiz-ı kütüblük görevi dışında res-ffl bir görevi bulunmayan Harîrîzâde, Hırkaişerif semtindeki evinde eser telifi veirşadla meşgul oldu. Meşhur eseri Tibyânü vesâ'ili'I-hakâ'ik'ı tamamladıktan üç yıl sonra 2 Zilkade 1299 (15 Eylül 1882) tarihinde vefat etti. Eyüp'teki Şeyh Hasib Efendi Rifâî Dergâhı hazîresine defnedildi.
Tasavvufun yaşandığı bir ortamda büyüyen ve on beş yaşında babasından Ri-fâiyye'nin Harîriyyeve Halvetiyye'nin Bek-riyye kolu ile Hafneviyye, Şeyh Abdüllatif Buhârî'den Kâdiriyye. Şeyh Şerefeddin Edirnevî'den Sezâiyye icazetlerini alan Harîrîzâde 200'e yakın tarikatın bazılarına rivayet yoluyla, bazılarına ise bizzat intisap ederek icazet almıştır. Ancak onun asıl tasavvufî şahsiyetini belirleyen kişi. Melâmî pîri olmasının yanı sıra Bektaşîliğe de ruhen nisbeti bulunan Mu-hammed Nûrü'l-Arabî'dir. Osmanlı Müellifleri sah\b\ Bursalı Mehmed Tâhir Ha-rîrîzâde'nin en tanınmış mürididir.
Eserleri. Harîrîzâde tasavvufa dair Arapça ve Türkçe kırka yakın eser telif etmiştir. A) Arapça Eserleri. 1. Tibyânü ve-sâlİi'Lhakâ'ik* fî beyânı selâsili't-ta-râ*ik. 400'den fazla kaynak kullanarak telif ettiği üç büyük ciltten oluşan eser bir tarikatlar ansiklopedisi mahiyetinde olup tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (Fâtih (İbrahim Efendi], nr. 430-432). 2. Cevâhirü mü-lûki'l-hîiyye fî bevâhiri sülûki'ş-Şâze-liyye (Süleymaniye Ktp., Şâzelî Tekkesi, nr. 57, müellif hattı). Ebü'l-Hasan eş-Şâ-zelî'nin hayatı ve Şâzeliyye tarikatının
esaslarına dairdir. 3. Esrârü'l-ma'în fî şerhi esmâ'i'l-erba'în (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3034). 4. Feyzü'l-muğnî min hadîsi men talebem (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898) Eserde ilâhî aşk ve muhabbetullah konuları incelenmiştir. 5. Ziyâ'ü'1-bedr şerhu Hizbi'1-bahr (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2662). Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî'-nin Hizbü'1-bahr adlı hizbinin şerhidir.
6. Şalâtü'l-ithâf bi-Şerhi Şalâti's-Sak-kâf (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr 940, müellif hattı). Şeyh İbn Ebü'l-Hasan Sak-kâf'ın okuduğu salâtü selâmın şerhidir.
7. Reşhâtü'l-esnâ calâ teveccühâti'l-esmâ* (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 290). Sebcu teveccühâi ve cem\ı tevessülât adlı evradın şerhidir.
8. el-Mevridü'l-hâş bi'l-havâş fî tefsiri sureti'l'İhlöş. Yakup Çiçek tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1996). 9. Şerhu beyti Mevlânâ Câmî (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898/4, müellif hattı). Abdurrahman-ı Câmî'nin, "Kâinatta her şey vehim veya hayal veya aynadaki akisler veya gölgelerdir" anlamındaki Arapça beytinin şerhidir. 10. Seyrü'l-esmâ* ve sırrü'l-müsemmâ (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898/1, müellif hattı). Rifâiyye tarikatında uygulanan on iki esmanın şerhidir.
B) Türkçe Eserleri. 1. Fecrü'1-esmâ ve subhu'l-müsemmû (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3159). Tasavvuftaki zikir usullerinden esmâ-i seb'anın şerhidir. 2. Rûşen-i Dilnüvâz (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr, 2753). Mahmud Şebüsterî'nin Gülşen-i Râz adlı eserinin şerhidir. 3. Fashu Düni'l-ağ-lâ şerhu devri'1-a'lâ (Süleymaniye Ktp.,
HARÎRÎZÂDE
Tırnovalı, nr. 964). İbnü'l-Arabî'nin Dev-rü'l-aHâ adlı virdinin şerhidir. 4. Hakî-katü't-tanka (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898/4, müellif hattı). Abdülganî en-Nablusî'nin bir mektubunun bazı ilâvelerle birlikte tercümesidir, s. Hadî-katü'l-hakîka (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898/2, müellif hattı). Fahred-din Irâki'nin Farsça bir risalesinin tercüme ve şerhidir. 6. îmdâd fi'1-mebde' ve'l-meâd (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2906). Hasan Sezâî Efen-di'nin mebde ve meâdla alâkalı sözlerinin şerhidir. 7. İrfânü'l-âşıkîn ala Bur-hâni's-sâlikîn (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2706). Muhammed Nûrü'l-Arabî'nin NazarU't-tâlibîn bur-hanü's-sâlikîn adlı eserinin tercümesidir. 8. Kenzü'1-feyz (Süİeymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2631, müellif hattı), l^savvufî ve itikadı konulara dairdir. 9. Medâr-j Vâhıdiyyet ve Merkezi Ahadiyyet (Süleymaniye Ktp., Şâzelî Tekkesi, nr. 27/3; Tırnovalı, nr. 898/6). Sey-rü sülük makamlarının anlatıldığı bu risale Osman Türer tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır {EAÜİFD, sy. 9 11990), s. 321-328). 10. Şerhu Evrâdi'l-üsbûiyye (İÜ Ktp., TY, nr. 263/1). İbnü'l-Arabî'ye ait evradın Muhammed Nûrü'l-Arabî tarafından yapılan Arapça şerhinin tercümesidir. 11. Şerhu Virdi's-settâr (İstanbul 1287). Halvetiyye tarikatının pîr-i sânîsi Yahyâ-yı Şirvânrnin Virdü's-settör adlı virdinin şerhidir. 12. Tarfetü'l-müstersile ale't-tuhfeti'l-mürsele (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 317). Seyyid Muhammed b. Fazlullah Hindî'nin Tuhfetü'l-mürsele adlı eserinin tercüme ve şerhidir. 13. Mededü'Î-Bekri min seyyidi'l-Bekrî (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4680, müellif hattı). Şeyh Şemseddin Mustafa el-Bekrî'nin menkıbelerine dairdir.
BİBLİYOGRAFYA :
Harîrîzâde. Tibyân, I, vr. 81a, 29O'b. 292b, 293a, 299*;ll,vr. 129°; İM, vr. 304*b; a.mlf..e/-Meoridü 'l-hâş bi'l-haoâş ft tefsiri sûretİ'l-İhlâş (nşr. Yakup Çiçek), İstanbul 1996, naşirin girişi; Bursalı Mehmed Tâhir, Kibâr-ı Meşâyihten On İki Zâtın Terâcim-İ Ahuâli, İstanbul 1316, s. 52, 53; Osmanlı Müellifleri, I, 155; Hüseyin Vas-saf, Serme, III, 84, 85; Abdülbaki |Gölpınarh|. Melâmilik ue Melâmiler, İstanbul 1931, s. 326; Muallim Vahyi, Bursalı TahirBey, İstanbul 1335, s. 123; Tomar-Melâmilik, s. 86; Yakup Çiçek, Harîrîzâde Mehmed Kemaleddİn : Hayatı-Eserlerİ ve Tibyânü vesâüi'lhakâik fî beyâni selâsili't-tarâik Mufıtevası-Kaynakları (öğretim üyeliği tezi, i982).MÜİF;a.mlf.. "Harîrîzâde Mehmed Kemaleddin Efendi", MÜİFD, sy. 7-10 (1995], s. 407-484. r-ı
İRİ Yakup Çiçek
193
HARİS b. ABDÜKÜLÂL
F HARİS b. ABDÜKÜLÂL
el-Hâris b. Abdikülâl b. Nasr el-Himyerî
Dostları ilə paylaş: |