HARTMANN, Martin
ca bir ekte de Aşağı Mısır'ın batısındaki önemli bedevî kabilelerinin listesi verilmiştir. 8. Der islamische Orient (I-III, Berlin-Leipzig 1900-1910). Eserde genel olarak güncel konular ele alınmakta olup ciltlerin alt başlıkları şu şekildedir; Be-richte und Forschungen (I. Berlin 1900). Çeşitli konuları ele alan makalelerden oluşmaktadır; bunlar arasında Özellikle "islam und Arabisch" ve "China und der islam" başlıklı yazılar önemlidir. Die ara-bisehe Frage. Mit einem Versuche der Archâologie Jemens (II, Leipzig 1909). Müellif burada. Arabistan'ın İlkçağ'dan başlayarak kendi zamanına kadarki tarihini dil. din. toplum ve siyasî gelişmelerle birlikte ele almıştır. Unpolitische Briefe aus der Türkeİ (III. Leipzig 1910). Hartmann bu kitabını. 15 Ekim-31 Aralık 1909 tarihleri arasında Türkiye'de iken tuttuğu notlara dayanarak yazmıştır. Eser o dönemde Osmanlı Devleti'nde gelişen sosyal ve politik olayları, özellikle Jön Türk hareketini ele almakta, ayrıca halk inançları, âdetler, dinî bayramlar gibi çeşitli konulara da temas etmektedir. Kitabın önemli bir yanı da Hartmann'ın tanıştığı kişiler ve edebiyatçılar hakkında açıklamalar yapmasıdır. Ancak muhteva açısından zengin olmakla birlikte konuların sistematik biçimde incelenmemesi sebebiyle dağınık bir bilgi yığını görünümündedir. Bu eserin tek cilt halinde tıpkıbasımı da yapılmıştır (Amsterdam 1976). 9. Die arabisehen Handschriften der Sammlung Haupt. Mit Einleitung und Beschreibung (Halle 1904; tıpkıbasım: Beitra'ge 2ur ErschlieBung der arabisehen Handschriften in deutschen Bi-btiotheken |nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt am Main 1987,1, 175-220). Külliyat. Kur-'an ilimleri, hadis, kelâm, fıkıh, irşad, felsefe, gramer kitapları ve çeşitli eserler (şiir, astronomi, gizli ilimler, halk hikâyeleri (başlıkları altında toplam 288 kitabı tanıtan Rudolph Haupt Sahaf-Yayıne-vi'nin kütüphanesinde bulunan Arap harfli yazmalar katalogudur; sonunda bir de yazarlar indeksi yer almaktadır. 10. Die arabisehen Handschriften der Sammlung Martin Hartmann (Halle 1906; tıpkıbasım: Beitra'ge zurErschlifiung der arabisehen Handschnften in deutschen Bibtiotheken [nşr. Fuat Sezgin], Frankfurt am Main 1987, [, 21-249). Hartmann'ın kendi el yazmalarının katalogudur. Önsözünde, çoğunu 1877-1887 yılları arasında Beyrut'ta bulunduğu sırada Osmanlı topraklarında elde ettiğini söylediği kitapları külliyat, Kur'an ilimleri-hadis.
249
HARTMANN, Martin
kelâm, fıkıh, irşad-tasavvuf, felsefe-ast-ronomi-astroloji, gramer-belagat, tarih-coğrafya, şiir, edep, hikâyeler-halk kitapları, Dürzi kitapları, hiristiyan dinî kitapları ve Latince'den çevrilen bir kitap olmak üzere gruplandırmış ve bunların bir kısmının muhtevası hakkında bilgi vermiştir. 11. Chinesisch Turkestan. Ge-schichte, Verwaltung, Geistesleben und Wirtschaft (Halle 1908). Çin Türkis-tam'nm (Doğu Türkistan) tarihi, yönetim şekli, dinî hayatı ve ekonomisi üzerine bir çalışmadır. 12. Der islam. Geschichte-Glaube-Recht. Ein Handbuch (Leipzig 1909)- Kitabın birinci bölümünde Câ-hiliye dönemi, Hz. Muhammed'in hayatı ve İslâm hakkında kısaca bilgi verildikten sonra ilk halifeler zamanındaki İslâm toplumu anlatılmıştır. Akaid ve fıkha ayrılan ikinci bölümde özellikle Şafiîlik göz önünde tutularak geniş biçimde özel hukuk ve kamu hukuku konulan ele alınmış, sonuç bölümünde ise İsiâm toplumu ve İslâm'ın yayılışı hakkında bilgi verilmiştir. 13. Die Frau im islam. Vortrag (Halle 1909). İslâm'da kadın konusunu işlemektedir. 14. Fünf Vortrage über den islam (Leipzig 1912). Beş ayrı konferans metninden oluşan eser geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmektedir. İlk üç bölüm genel İslâm tarihi, son iki bölüm, yakın döneme kadar görülen İslâmî devlet şekilleri ile Hartmann'm yaşadığı dönemdeki İslâm âleminin durumu üzerinedir. 15. İslam, Mission, Politik (Leipzig 1912). İslâm'ın misyonu ve siyasî görüşünü konu edinmiştir. 16. Reisebriefe aus Syrien (Berlin 1913). Hartmann'm, Mart 1913*-te Frankfurter Zeitung için muhabirlik yapmak üzere gittiği Hayfa. Şam. Beyrut. Hama. Trablusşam, Lazkiye. Humus ve Halep şehirlerinde edindiği intihaların ve bu gazeteye yazdığı haberlerin kitap-laştınlmasından oluşmuştur. 17. Die Literatür der neuen Türkei (Leipzig 1917). Son dönem Osmanlı edebî eserlerini tanıtmaktadır. 18. Dichter der neuen Türkei (Berlin 1919). Çeşitli dergilerde yazdığı son dönem Osmanlı şairlerini ele alan makalelerden oluşmuştur. 19. Zur Geschichte des islam in China (Leipzig 1921) Hartmann'm ölümünden sonra basılan bu eserde İslâm'ın Çin'e girişi ve yayılışının tarihi anlatılmaktadır. Hartmann bunların yanı sıra, başta Die Welt des Islams olmak üzere Zeitschriit der Morgenlandischen Gesellschaft, Ohentalische Literatür-Zeitung, Mit-teilungen des Seminars für Orienta-lische Sprachen ve Zeitschriit des D.
250
Palastina-Vereins gibi ilmî dergilerde ve çeşitli gazetelerde pek çok makale yayımlamış ve birçok ülkede tebliğler sunmuştur.
BİBLİYOGRAFYA :
Martin Hartmann, Die arabiscfte Frage, MU einem Versuche der Archâoİogie Jemens, Leipzig 1909, s. 106 vd., 108, 110, 559; a.mlf.. Reisebriefe aus Syrien, Berlin 1913, s. 102; a.mlf., "Aus der neueren osmanischen Dich-tung", MSOS, XIX (19161, s. 129; G. Pfann-müller, Handbuch der Islam-Literatur, Berlin-Leipzig 1923. s. 406-407; C. H. BecKer. İslam-studien, Leipzig 1932, II, 481-490; a.mlf.. "Martin Hartmann", isi, X (1920). s. 228-233; J. Fück, Die Arabischen Studien in Europa bis in den Anfang des 20. Jahrhunderts, Leipzig 1955, s. 269-273; R. Paret, TheStudy of Arabic and islam at German (Jniuersİtİes, Wiesbaden 1968, s. 17; Necip el-Akiki. el-Müs-tesribün. Kahire 1960, II, 394-395; Bibliogra-phie derDeutschsprachigen Arabİstik und Is-lamkunde (ed. Fuat Sezgin), Frankfurt am Main 1992, XIV, 309-319; L. Hanisch. Islam-kunde und lsiamwissenschaft in Deutschen Kaiserreich - Der Briefuıechsel zwischen Cari Heinrich Becker und Martin Hartmann: 1900-1918, Leiden 1992;a.mlf.. "Berichtüber den Nachlafe Martin Hartmanns 0851-1918}", WI, 32(1993), s. 113-114; L. B.. "Martin Hartmann", RMM, II (1910). s. 530-531 ;0. Kampfme-yer. "Martin Hartmann", Wl, VI/3-4 (1918). s. 67-71; G. Jâschke. "Islamforschung der Ge-genvvart, Martin Hartmann zum Gedâchtnis", a.e.,XXUI/3-4(l94l).s. 111-121; M. Kramer. "Arabistik and Arabistti: The Passions of Martin Hartmann". MES, XXV/3 (1989), s. 283-
30°- m
İKİ Hilal Görgün
HARTMANN, Richard
(1881-1965)
Alman şarkiyatçısı.
L J
Almanya'nın Neunkirchen şehrinde bir Protestan papazının oğlu olarak dünyaya geldi. 1899-1904 yıllan arasında Tü-bingen'de Protestan ilahiyatı Öğrenimi gördü. Ardından Berlin'e gidip Doğu Dilleri Semineri'nde, öğrenciliği sırasında okuduğu İbrânîce'ye ek olarak Arapça ile Türkçe'yi de öğrendi ve şarkiyat çalışmalarına yöneldi. 1905'te hocası Christian Friedrich Seybold ile birlikte Cezayir'de toplanan XIV. Şarkiyatçılar Kongresi'ne katıldı; ertesi yıl Kudüs Derneği'nin burslusu olarak altı ay süreyle Filistin'de kaldı. Dönüşünde Tübingen Oniversitesi'ne kütüphane memuru tayin edildi. 1907'-de aynı üniversiteye sunduğu "Halîl ez-Zâhirî'nin Zübdetü Keşfi'l-memâlik adlı eserinde yer alan Filistin ve Suriye hakkındaki coğrafî bilgiler" konulu teziyle doktor, 1914'teKielÜniversitesi'nde ver-
diği "Kuşeyrî*ye göre tasavvur konusundaki teziyle doçent oldu. 1919 yılında Leipzig Öniversitesi'nde profesörlük kadrosuna tayin edildi ve daha sonra Königs-berg (1922), Heidelberg (1926), Göttin-gen (1930) ve Berlin (1936) üniversitelerinde hocalık yaptı. 1951 yılında Berlin Humboldt Üniversitesi'nden emekli oldu; 5 Şubat 1965 tarihinde Berlin'de öldü.
Aslında ilgi alanı geniş bir kültür tarihçisi olan Hartmann'ı yaptığı Protestan ilahiyatı tahsili tasavvufa yöneltmişse de daha çok döneminin hâkim ideolojisini teşkil eden milliyetçilik akımı, bunun İslâm dünyasındaki etki ve yansımaları, Filistin'in Ortaçağ ve daha sonraki dönemlerine ait tarihi gibi konularla ilgilenmiştir. Şarkiyatçılığı seçmesinde iyi bir filolog olan hocası Seybold'un önemli etkisi bulunan Hartmann. filoloji alanında kazandığı yetkinliği kültür tarihi çalışmalarına başarıyla yansıtmıştır. Onun hem çalıştığı konularda hem de bunları ele alış ve ifade ediş şeklinde tahsilinin esasını oluşturan Protestan ilâhiyatçılığı ön plandadır. Özellikle doktora ve doçentlik tezlerinde işlediği konuların, daha çok Protestanların kendilerine yakın hissettikleri İslâm kültür coğrafyasına ait alanlarda yoğunlaşması dikkat çekicidir.
Hartmann. Ortaçağ İslâm tarih ve coğrafyasını siyasî, fikrî ve içtimaî boyutlarıyla derinlemesine incelerken daha geç dönemleri, özellikle Osmanlı Devleti'ni. yeni Türkiye'yi ve Osmanlı sonrası Arap dünyasını anlamayı hedeflemiş, ilâhiyatçı ve kültür tarihçisi Ernst Troeltsch'ün de etkisiyle bir taraftan kültür tarihi araştırmalarını tasavvuf eksenine oturturken, diğer taraftan o zamana kadar şarkiyatçılarda görülmeyen bir biçimde ağırlıklı olarak Türkler'in Müslümanlığı kabul etmesinden sonra İslâm dünyasında meydana gelen olayları incelemiştir. Muhtemelen bu olaylarla Germenler'in Avrupa'ya gelişlerinden sonra ortaya çıkan olay-
lar arasında önemli benzerlikler gördüğü için şarkiyatçıların o güne kadar ele almadığı konulara eğilen Hartmann, bu çalışmalarıyla şarkiyat araştırmalarına önemli katkılarda bulunmuştur. Onun XX. yüzyılın başında yaşanan gelişmeleri daha çok Türkiye açısından değerlendirmesi de dikkat çekicidir. Özellikle Arap milliyetçiliği ve bunun ortaya çıkmasını hazırlayan şartlar Hartmann'ın ilgilendiği konuların başında gelmektedir.
Araştırmalarda bulunmak üzere iki defa Türkiye'ye giden ve İkinci ziyaretinin İzlenimlerini 1928'de seyahat hâtıraları şeklinde yayımlayan Hartmann'ın faaliyetleri hocalığından ve araştırmacılığından ibaret değildir; ayrıca Avrupa'daki şarkiyat çalışmalarında da önemli görevler üstlenmiştir. Bunların başlıcaları şunlardır: 1910 yılından itibaren The Ency-clopaedia of Islam'm 1913 yılında tamamlanan İlk cildinin yayım kurulu üyeliği. 1928 yılından itibaren Orientalische Literaturzeitung'un yayım kurulu üyeliği ve 193S (XXXVIII. cilt) yılından 1961 yılına (LV!. cilt) kadar aynı derginin yöneticiliği, 1947-1956 yılları arasında Insti-tut für Orientforschung'un müdürlüğü. Bu enstitü tarafından yürütülen birçok araştırma ile elliden fazla eserin yayımı onun müdürlüğü sırasında gerçekleşmiştir.
Eserleri. Die geographîschen Nach-richten über Palâstina und Syrien in Halil az-Zöhiris Zubdat kasf al-ma-mâlik (Kirchhain 1907); DerFelsendom in Jerusalem und seine Geschicte (Strazburg 1909); Das Sufitum nach al-Kuschain (Glückstadt-Hamburg 1914); Al-Kuschairis Darstellung des Süfî-(ums (Berlin 1914); Palâstina unterden Arabern 632-1516 (Leipzig 1915); Die arabische Frage und das Türkische Reich (Halle 1918); Die Welt des islam einst und heute{Leipzig 1927); Die Kri-sis des islam (Leipzig 1928); im neuen Anatolien - Reİseeindrücke, (Leipzig 1928); Zu dem Kitâb al-iuşül wa'l-ghâ-yât des Abü'l-'Alâ* al-Ma'am (Berlin 1944); Beitrâge zur Arabisiik, Semi-tistik und Islamwissenschaft (Leipzig 1944, Helmuth Scheel ite birlikte editörlüğünü yaptı); Die Religion des islam. Eine Einführung (Berlin 1944; Darms-tadt 1987); islam und Nationalismus (Berlin 1948); Zur Vorgeschichte des 'abbâsidischen Schein-Chalifates von Kaiio {Berlin 1950; sayısı 500'ü geçen diğer eserleri için bk. Giesecke'nin çalışmaları).
BİBLİYOGRAFYA :
H. H. Gİesecke. Richard Hartmann: Bibtio-graphie. Festgabe zum 70. Geburtstag, Leip-zig 1951, ayrıca bk. H. Grapow'un girişi; a.mlf.. "Nachtrâge zur Richard Hartmann Bibliogra-phie anlâfilich seines 80. Geburtstages am 8. Juni 1961", Mitteitungen des Instituts für Ori-entforschung, IX, Leipzig 1963, s. 139-143; Ne-cîb el-Akikî, el-Müsteşrikün, Kahire 1986, II, 445-446; Fuat Sezgin. Bibliographie der Deutsch-sprachigen Arabistik und Islamkunde, Frankfurt 1992, XIV, 320-327; A. Diethch, "Richard Hartmann: 1881-1965", Jahrbuch der Akade-mte der Wİssenschaften, Göttingen 1965, s. 74-82; H. L. Gottschalk, "Richard Hartmann: 8. Juni 1881 bis 5. Februar 1965", Af.O, XXI (1966), s. 257-258; Hans Robert Roemer. "Richard Hartmann in Memoriam: 1881-1965", ZDMG, CXV1I(1967), s. 1-10. rTI
İM Turgut Akpınar
HARTUM
Sudan Cumhuriyeti'nin başşehri.
Etiyopya dağlarından doğan Bahrülez-rak ile (Mavi NÜ) Afrika'nın ekvatoral bölgelerinden gelen Bahrülebyaz'ın (Beyaz Nil) birleşerek asıl Nil nehrini meydana getirdikleri yerde kurulmuştur. Deniz seviyesinden 381 m. yükseklikte ve Kahi-re'ye 1616 km.. Kızıldeniz'deki Port Sudan'a ise 664 km. uzaklıktadır. Adı, Sudan lehçelerinden Eski Nûbe, Dînâ ve Be-ce'de "kavşak, kavuşma yeri" anlamına gelmektedir. Orta Sudan'daki diğer şehirlere göre daha yeni olmasına ve Şehî-nâb, Sûbâ, Karrî gibi eski medeniyet merkezlerinin bulunduğu bir bölgede kurulduğu halde uzun yıllar sadece bir köy görünümünde kalmasına rağmen bugün Sudan Cumhuriyeti'ndeki yedi bölge, on yedi müdüriyetin merkezi ve ülkenin başşehridir. Çevresinde yer alan merkezlerden Nübye'deki Sûbâ hıristiyan Alve Dev-leti'nin başşehri ve aynı zamanda müs-lümanların Sudan'da devlet kurmadan önce yerleştikleri en önemli şehirdi. Alve Devleti 1504'te yıkıldığı zaman buranın kalıntılarından derlenen malzemeler, Mısır askerleri tarafından kamp kurdukları Hartum'a taşınarak yeni binalar yapıldı. Karrî, Abdellâb Sultanlığının başşehri, Sennâr Sultanlığı'nın kuruluşu sırasında önemli bir yere sahip bulunan Halfâye-tü'İ-mülûk İse (Halfâye) dinî bir merkezdi.
Hartum hakkındaki İlk yazılı bilgiler. XVIII. yüzyılın sonlarında Muhammed Ved Dayfallah tarafından kaleme alınan Taba-katü'l-evliya* ve'ş-şâlihîn fi's-Sûdân adlı eserde bulunmaktadır. Bu bilgilerden anlaşıldığına göre şehrin kuruluşu.
HARTUM
XVII. yüzyılın sonlarında bazı âlimlerin Tû-tî adasından ayrılıp Bahrülebyaz ile Bah-rülezrak'ın birleştiği yerde Kur'an ve fıkıh öğretimi için dinî bir cemaat oluşturarak zamanla o kesimin iskânında büyük bir rol oynamalarına kadar uzanmaktadır.
Hartum, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın 1821'de Sudan'ı ele geçirip Mısır'a ilhak etmesiyle dolaylı biçimde Osmanlı topraklarına katıldı ve valinin buraya yönetici tayin ettiği Çerkez Osman Bey tarafından idare merkezi haline getirildi (1824). Afrika'da askerî iradeyle kurulan bu ilk şehirde Önceleri bir ordugâh havası vardı. Daha sonra Osmanlı idaresinin bölgeye yayılmasının ardından eyaletin başşehri oldu ve özellikle vali Hurşid Paşa zamanında (1826-1838) büyük gelişme gösterdi. Hurşid Paşa. resmî binalarla bir cami inşa ettirdiği gibi sazlardan yapılan evlerin yerine tuğladan ev yapma tekniğini de getirdi. 1829 yılında şehirde devlet daireleriyle camiden başka 800 askerin kaldığı bir kışla, bir hastahane ve otuz kadar ev bulunuyordu; nüfusu da 4000 ile S000 arasındaydı. 1831'de Doğu Afrika'nın en önemli stratejik noktası. 1834'te ise dört eyalete ayrılan Sudan'ın başşehri oldu ve Kavalaiı Mehmed Ali Paşa tarafından ziyaret edildi. Mısır yönetiminin valileri buraya Nil nehrinden daha kolay faydalanabilmek için iskeleler, ticarî malların konulduğu depolar ve bir gemi tamirhanesiyle 18S0'de tuğladan bir saray inşa ettirdiler. 1860-1870 yılları arasında şehir çok genişledi ve ev sayısı 3000'e ulaştı. 1860'ta telgraf hattı döşendi; 1862'de ticaret odası kuruldu. Saray 1871 -1876 yıllarında İngiliz asıllı Mısır Valisi Gordon Paşa tarafından taştan yaptırıldı; 1873'te 270 yataklı bir hastahane daha açıldı. 1873-1876 yıllan arasında ikinci ve 1880'de üçüncü cami inşa edildi. O yıllarda şehirde bir Katolik kilisesi, iki tuğla çarşı. Yunanlı tüccarların işlettikleri ve içinde ithal mallarını muhafaza ettikleri depolar ve sadece yerli halkın alışverişe geldiği küçük bir pazar vardı. Mısır tarafından teknik eğitim alanlarında Avrupa'ya gönderilen öğrenciler arasında dört Sudanlı öğrenci bulunuyordu. Nü nehri boyunca konsoloslukların gemileri ve her biri birer topla donatılmış ticaret vapurları gidip geliyordu. Sarayın ve Katolik kilisesinin bahçeleri pompalarla sulanıyordu.
Afrika'nın sömürgecilik döneminde ikili şehirleşmeye verilebilecek en güzel örneklerden biri Hartum'dur. Zira bir ta-
251
HARTUM
rafta yabancı bir gücün kurduğu Hartum, diğer tarafta yerli halkın ve kendi idarecilerinin oturduğu başka bir şehir Om-durman (Ümmüdürmân) vardı. Hartum'un bir sömürge başşehri olarak Mısır ordusunun eline geçtiği andan itibaren büyümesi, ticaret ve köle kervanlarının buradan geçmesi ve konaklaması sonucunda gerçekleşti. Köle ticareti için uygun hale getirilen şehir ayrıca Mısır Hidivliği'nin sürgün yeriydi.
Halkın çoğunluğu. Nil vadisindekiler hariç göçebe olarak Sahra tarafındaki dağınık köylerde yaşıyordu. 1840'ta 20.000 olan nüfus 1843'te 13.000'e kadar düşmüş, 1853'te ise 30.000'i aşmıştı. Kolera salgını 1856 yılında burada çok etkili olduğundan valilik dahi kuzeydeki Şendi'ye (Shendi) taşındı. 1862'de30.000'e. 1870'-te 20.000'e düşen nüfus 1883'te50.000'i geçiyor ve bunun üçte ikisini kölelikten gelenler oluşturuyordu. 1956'da 93.000 olan Hartum'un nüfusu 1973'te800.0O0'e ve 1993"te de (Omdurman'la birlikte) 2,5 milyona ulaşmıştır. XIX. yüzyılda şehir halkı Sudanlı yerlilerin yanında Mısırlı müslümanlar, Kiptiler, daha çok hamallık yapan Nübyeliler, satılmayı bekleyen köleler ve onları pazarlayan Habeşliler. Ni-lotlar, Dârf urlular'la Türkler ve diğer Osmanlılar (asker Çerkezler, Arnavutlar, Ermeniler), küçük bir Avrupa toplumu, az sayıda yahudi. Suriyeliler ve Cezayir'in Fransa tarafından işgali üzerine buraya
göç eden Cezayirliler'den oluşuyordu. Hıristiyan nüfusun çoğunluğu Yunanlı idi ve köle ticareti yapmak için gelmişlerdi. Afrika'nın içlerinde bulunan 6000 civarındaki köle tüccarı bura ile bağlantılı çalıştığından vali Gordon Paşa bu ticareti yasaklamak istediyse de başaramadı. Zira XIX. yüzyılın ikinci yansında Batı Afrika'dan toplanan kölelerin Atlas Okyanusu üzerinden pazarlanması yasaklanınca köle tacirleri bunları Hartum'da satmaya başladılar. Özellikle bu ticaret sebebiyle 1850'li yıllarda çok sayıda Avrupalı tacir buraya yerleşti ve şehir milletlerarası köle ticareti trafiğinin en yoğun olduğu merkez haline geldi. Func Devleti zamanında (1504-1821) yılda Mısır'a 1500 köle gönderilirken bu rakam Mısır Hidivliği'nin ilk yıllarında 5000'e yükseldi; burada satılan kölelerin sayısı 1838'de 12.000'e. 1840 ile 1860 arasında da yıllık 40.000 ile 60.000'e ulaştı.
Şehirdeki yabancıları oluşturan seyyahlar, âlimler, askerî hastahanede görevli Mısırlı ve Avrupalı doktorlarla Mısırlı, Yunanlı. Maltalı, İtalyan, Fransız tacirleri ve maceraperestler. 1840 yılından itibaren fildişi ve köle ticareti üzerindeki devletin tekeli kaldırıldıktan sonra akın etmeye başladılar. İlk defa 1829 yılında Fransa, ardından Avusturya, İngiltere, Almanya, İtalya buraya konsoloslarını gönderirken İran'ı ve Amerika Birleşik Devletleri'ni ise iki Kıptî temsil ediyordu. 184O'lı yıllarda
önce Cizvitler, onların ardından Fransis-kenler gelerek Sudanlılar'ı hıristiyanlaş-tırmaya başladılar. Mısırlı valinin yaptırdığı büyük caminin yanına 1856 yılında Katolik kilisesi inşa edildi. Bu kilisenin İtalyan mimarı daha sonra Mehdî'nin yerine geçen Abdullah'ın sarayının da mimarıydı. Ayrıca Mısır Kıptîleri'nin de oturduğu mahallede bir kiliseleri vardı. Misyonerler, okulda önce Avrupalılar'ın çocuklarını ve köle pazarından aldıkları bazı siyah çocukları eğitmeye başladılar. 1878 yılında Hartum Limanı'nda çalışan 200 işçiye bu okulda teknik eğitim verildi.
İngiliz Charles George Gordon 1874'te ilk defa Sudan'ın Ekvator bölgesine vali tayin edildi ve 1876'da görevini bırakmasına rağmen 1877'de Mısır'ın Sudan genel valiliğine getirildi: fakat sağlığının bozulması üzerine 1880'de görevinden ayrılarak İngiltere'ye döndü. 1884'te İmam Muhammed Ahmed el-Mehdî, 50.000 kişilik bir ordu ile Sudan'ın kurtuluş savaşını başlattığında Gordon (Paşa) tekrar genel valiliğe getirildi, önce Sudan halkının Mehdî'nin etrafında bu kadar fazla toplanabileceğine ve kendi emrindeki Sudan asıllı askerlerin karşı tarafa geçeceğine inanmıyordu. Daha sonra şehri elinde tutamayacağını anladı; ancak burası Mısır için büyük önem taşıdığından ve İdaresi altındaki 20.000 Mısır askeriyle 10.000'den fazla Sudanlı hıristiyan ve 30.000 Mısırlı sivil halkın geleceği kendisine bağlı olduğundan bırakmak istemedi ve bizzat savaşa katıldı. Bu kadar kalabalık nüfusu Hartum'dan boşaltabilmek için yüzlerce gemi ve binlerce deve lâzımdı; ayrıca İngiltere ve Mısır da onu orada tutmak istiyordu. Emrinde 7-8000 civarında iki alay düzenli askerle başı bozuklar bulunuyordu. Birinci alaydaki askerlerin tamamı ile subayların çoğu Sudan yerlilerindendi ve ilk silâh bırakanlar bunlar oldu; diğer alaydakiler ise daha çok Mısırlı askerlerdi. Hartum 26 Ocak 1885'te düştü. Gordon Paşa aynı gece öldürüldü. Şehrin düşmesi tam bir katliama dönüştü ve bu durum, sabah güneş doğduğunda Mehdî'nin hayatta kalanlara eman vermesine kadar altı saat sürdü ve toplam 4000 asker kılıçtan geçirildi. Sivil halktan ve kölelerden de birçoğu ya öldü veya yaralandı. Kadınlar câriye muamelesi yapılıp savaşa katılanlara taksim edildi: sağ kalan erkekler ise esir kamplarına konuldu. Hartum'un düşmesinde, gıyaplarında ihanetle suçlanarak en fazla töhmet altında bırakılan askerî yetkililer Miralay Hasan Efendi Benhasa-
vîile Ferah Paşa idi. Bunlar savaş sonunda esir düştüler ve Mehdfnın var olduğunu ileri sürdüğü hazinelerin yerini söy-leyemeyen Ferah Paşa üç gün sonra idam edilirken Miralay Hasan Efendi tutulduğu esir kampından yirmi ay sonra kaçtı ve Mısır'da çıkarıldığı askerî mahkemede suçsuzluğunu kanıtladı.
Metıdî Hartum'u aldıktan sonra idare merkezini Omdurman'da kurdu; ancak Hartum'a dokunmadı ve eşlerinden birinin buralı olması, etrafındaki reislerin bazılarının da burada ikamet etmesi sebebiyle eski başşehirle ilişkisini kesmedi. MehdTnin bir yıl sonra ölmesi üzerine yerine halife olarak bıraktığı Bakkara Arap reisi Abdullah et-Teâyişî, Hartum'daki binaları yıktırarak malzemeleriyle Om-durman'a ilk askerî ve idarî binaları yaptırdı. Halkın çoğunluğunu Sudan'ın değişik bölgelerinden gelenler, geriye kalanı da Mısırlılar. Hintliler, Mekkeliler, Suriyeli Araplar, İtalyanlar ve Yunanlılar oluşturuyordu. Şehrin merkezi aynı zamanda cuma namazına tahsis edildiği için buraya müslüman olmayanların girmesi yasaktı.
2 Eylül 1898'de İngiliz Generali Lord Kitchener kumandasındaki İngiliz-Mısır ortak ordusu Hartum önlerine geldi ve Kereri'de vuku bulan çarpışmada Halife Abdullah'ın mağlûp ve katledilmesi üzerine Mehdî Devleti yıkıldı. İngilizler, elle-
rindeki yeni makineli tüfeklerle 10.000 Sudanlı'yı Öldürdüler ve bu başarıları sayesinde Mısır Hidivliği üzerinde baskı kurarak Sudan'ı birlikte yönetiyorlarmış görünümü altında kendi sömürgeleri haline getirdiler (1899). Hartum yeniden başşehir oldu; tek katlı valilik binasının yerine üç katlı yenisi yapılırken belli bir plan üzerine de idarî binalar ve kışlalar kuruldu.
Sudan'da büyük cami geleneği yoktu; ibadethane olarak ağırlık bölgede çok tanınan dervişlerin açtıkları zaviyelerde veya onların vefatından sonra adlarına yapılan türbelerde (kubâb) İdi. Mısır-Osmanlı idaresi Hartum'u köy yapısından şehir haline dönüştürürken büyük camiler inşa etmeye başladı. 190l'de Hidiv Abbas Hilmi tarafından taştan güzel bir cami daha yaptırıldı. İngilizler de 1912'de bir Anglikan katedralini ibadete açtılar: bundan böyle şehirde Rum, Kıptî ve Katolik kiliseleriyle Amerikan misyonerlerinin kilisesi vardı. Bütün sömürgelerde olduğu gibi burada da Avrupahlar'a itaat ve hizmet edecek her meslekten insan yetiştirmek için Lord Kitchener tarafından Gor-don Koleji adıyla bir okul açıldı (1903); şehre 1906'da elektrik ve 1909'da su temin eden şebekeler kuruldu. Böylece ikinci defa yabancı nüfuzu altında yeniden şehirleşmeye başlayan Hartum, esasen iki Nİl'in birleştiği noktada Sudan'ın birçok bölgesini birbirine bağladığından tabii kavşak durumunu yeniden elde etti.
t Ocak 1956'da Sudan bağımsızlığını kazanınca Hartum yine başşehir olarak kaldı ve o tarihten itibaren Arap dünyası ile Afrika ülkeleri arasında özellikle İslâm kültürü açısından bir köprü vazifesi görmeye başladı. 29 Ağustos 1967 tarihinde IV. Arap Zirvesi burada toplandı. Yönetim kolaylığı sağlayabilmek için Sudan'ın büyük idarî birimlere bölünmesi üzerine başşehir de yeni bir şekil aldı ve Hartum, Omdurman ve sanayi kesiminin bulunduğu el-Hartûmbahrî (Kuzey Hartum) yerleşim merkezleri birleştirilerek resmî adı Mu'temediyyetülhartûm olan ve el-Hartûmülkübrâ (Büyük Hartum) veya el-Âsımetülmüsellese (üçlü başşehir) gibi isimlerle de tanınan büyük bir il haline getirildi; yerleşim merkezleri Nil üzerine kurulan köprülerle birbirine bağlandı. Sudan'ın olduğu gibi Hartum'un da nüfusunun % 90'dan fazlasını müslümanlar, geriye kalanın çoğunluğunu hıristiyanlar meydana getirir. İslâm cemaatlerinin en Önemlilerini Hâtmiyye. Kâdiriyye, Sem-mâniyye. Tlcâniyye ve Burhâniyye gibi
Dostları ilə paylaş: |