manifesto
farklı bir dünya düzeni için
Yazar: George Monbiot
Çeviren: Pınar Şengözer Şiraz
Editör: Arzu Taşçıoğlu
Deniz Vural
Dizi: Dünya Politikası 3
ISBN: 975-8723-15-4
Boyut: 15 cm. x 21,5 cm.
Sayfa: 232
Fiyat: 15 YTL
plan b yayınları
Dünyayı bir avuç insan yönetiyor; savaş, barış, borç, büyüme, ticaret dengesi gibi kararları onlar veriyor. Küresel boyutta demokrasi sağlanmadığı sürece, bizler karanlıkta kalıyoruz. George Monbiot ışığı nasıl yakacağımızı gösteriyor.
Mevcut dünya düzenini değiştirip, şirketler ve hükümetlerin iktidarına son vererek dünya halkının demokratik iktidarını başlatmayı amaçlayan manifesto; Baskı Çağı’nı sona erdirip Rıza Çağı’nı başlatmaya yönelik cesur bir girişim.
Bir dünya parlamentosu çerçevesinde farklı bir dünya düzeni tasarlayan Monbiot, IMF ve Dünya Bankası’nın kapatılması, yıllar önce Keynes’in planladığı Ulus-lararası Kliring Birliği’nin kurulması gibi çeşitli öneriler getiriyor ve Üçüncü Dünya’nın borç sorununa çözüm bulmaya çalışıyor.
Detaylı bilgi için: Hatice G. Sarı (212) 251 40 23 -24 E-posta: gsari@planb.com.tr
Manifesto ile ilgili her türlü bilgi ve görsel malzemeye şu İnternet adresinden ulaşabilirsiniz: www.planb.com.tr/manifesto
Basında Yazılanlar:
“Monbiot’nun nefis bir üslupla, zekice yazdıklarının en etkileyici yanı, protestonun ötesine geçip dünya politikası ve dünya ticaretinin sorunlarına gerçekçi, etkileyici çözümler arıyor olması.”
The Times
“Manifesto çok sağlam bir kitap. Cesur üslubu için Monbiot’yu kutlamak gerek. Beyinlerimizi yeni olasılıklara ve tartışma alanlarına açmayı hedefleyen hayranlık duyulacak bir çalışma.”
Daily Telegraph
“Bu kitap, bu kadar ilgi çekmeyi hak ediyor; uzun zamandır ihmal edilen ya da kasıtlı olarak saklanan sorunları gün ışına çıkarıyor.”
Financial Times
“Son derece önemli bir kitap. Monbiot, Amerikan gücünün kaynaklarıyla ilgili ayrıntılı bir analiz yaparak mevcut dünya düzenini kökten değiştirecek bir öneriler paketi sunuyor.”
The Guardian
“Açık, şık, radikal ve yaratıcı. Manifesto, hem mevcut durumu sorgulamaya davet ediyor hem de bu durumu değiştirmek için insana ilham veriyor.”
The Scotsman
“Bu berrak ve akıcı manifesto, küreselleşme tartışmasını yeni bir düzeye taşımayı harika bir şekilde başarıyor.”
Birmingham Post
“Monbiot’nun kitabı, çağdaş düşünceye çarpıcı bir katkı.”
John Gray, Independent
“Bu kitap devrimci bir coşkuyla ışık saçıyor.”
Sunday Herald
“Monbiot’nun enerjik ve insanı bağlayan bir üslubu var. Küresel adaletle ve yoksulların çıkarlarıyla ilgilenen herkes bunun büyüleyici bir kitap olduğunu düşünecek.”
U magazine
George Monbiot
Çevreci, eylemci, akademisyen ve gazeteci olan Monbiot, Oxford’da çevre politikaları üzerine ders veriyor ve Guardian gazetesinde köşe yazısı yazıyor. 1995 yılında, çevre konusundaki başarılı çalışmaları nedeniyle kendisine Birleşmiş Milletler Global 500 ödülü verildi.
“Bilime olan şaşırtıcı hakimiyeti ve insanlara duyduğu bitmek bilmez inancıyla George Monbiot, sosyal değişim hakkında, gözlerini dört açarak yazıyor. Onun yazdıklarını asla kaçırmam.”
Naomi Klein
Yedi ülkede istenmeyen adam ilan edilmiş, Endonezya’da gıyaben ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış, Afrika, Asya ve Amerika kıtalarında yedi yıl süren araştırma gezileri sırasında komaya girmiş, polisten dayak yemiş…
… bugünse Oxford’da ders veriyor, Guardian gazetesi için yazdığı köşe yazıları internet üzerinden tüm dünyada okunuyor, web sitesinin ayda 250 bin ziyaretçisi var ve yazdığı kitaplar “çok satan” listelerinin başında yer alıyor.
Kitapları:
The Age of Consent: A Manifesto for a New World Order (Manifesto: Farklı Bir Dünya Düzeni İçin), Heat, Captive State,Poisoned Arrows, Amazon Watershed, No Man’s Land.
Ödülleri:
Lloyds Senaryo Ödülü (“The Norwegian” adlı film senaryosu ile)
Sony Ödülü (radyo programı ile)
Sir Peter Kent Ödülü
OneWorld Basın Ödülü
Birleşmiş Milletler Global 500 ödülü
Kitaptan Alıntılar:
“Eğer birçoklarının yaptığı gibi, Dünya Parlamentosu fikrine dehşetle karşılık veriyorsanız, sizi, tepkinizi dikkatle incelemeye davet ediyorum. Bunun nedeni, böyle bir kurumun yabancı ve aşırı derecede güçlü olabileceğine inanmanız mı? Yoksa gerçekten dünya işlerinde Brükselli bir vatandaşın, Kinşasa’lı bir vatandaştan daha fazla söz hakkına sahip olmayacağı fikrini kaldıramamanız mı? Etiyopyalıların İtalyanlarla aynı sayıda (ve nüfusları arttıkça daha fazla) temsilci seçecekleri mi? Meksika halkının, toplu halde İspanya halkından iki buçuk kat daha güçlü olacağı ve Hintlilerin İngiltere halkından 17 kat daha fazla oy kullanacakları mı? Diğer bir deyişle, dünyayı birkaç ülke yönetirken belirlenmiş olan güç akışının tersine çevrileceği mi? Bu parlamentonun demokrasiyi tehdit edebileceğinden mi korkuyorsunuz, yoksa aslında demokrasiyi harekete geçireceğinden mi?”
“Temsilciler için yüksek maaşı savunanlar, ‘en iyi’ adaylara çekici gelmesi için bunun gerekli olduğunu ve ek kazanç sağlamaya ihtiyaçları olmayacağı için başarılı adayları yozlaşmaya karşı koruyacağını iddia ederler. Ancak bence, ‘en iyi’ adaylar, temsil ettikleri varsayılan insanlar için kendi çıkarlarından vazgeçmeye hazır olan erkek ve kadınlardır. Yüksek maaş açgözlü insanları cezp eder. Eğer parlamento üyelerine daha az maaş ödenirse, sadece kişisel kazancıyla ilgilenen insanlar büyük ihtimalle parlamentodan uzak duracaklardır. Politik sınıflardaki çoğu insanın yaptığı gibi, onların ortadan kaybolmasından yakınacağımıza, onlardan temelli kurtulmayı dilemeliyiz.”
“Birçok insan gibi ben de geçmişte mücadele ettiğimiz sorunlar için, tembellik edip kısaca ‘küreselleşme’ ve onlarla mücadele ederken kullanmamız gereken yöntemler için de kısaca ‘enternasyonalizm’ terimlerini kullandım. Nesiller boyunca, her iki terim de muhalif hareketler arasında geçerliliklerini kazandılar. Küreselleşme, sermayenin ulusal kontrollerden kaçışı anlamına gelirken enternasyonalizm de sınıf çıkarları ulusal sınırları aşan vatandaşların ortak eylemi anlamına gelir oldu. Ancak belki de bu terimleri, hamilerinden kurtarmamızın zamanı geldi. Bazı açılardan dünya bir küreselleşme açığından ve bir enternasyonalizm fazlasından mustarip.”
“Bush’un sürekli ima ettiği gibi, askeri maceralara girişmek için hiçbir müttefike ihtiyacı yok. Yine de 2002’nin sonunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin diğer üyelerinin son derece sinir bozucu ve zaman zaman küçültücü incelemelerine teslim olmayı seçti. Bunu yaptı; çünkü vatandaşlarını Irak’a karşı önerdiği savaşta haklı olduğuna ikna etmek istedi. abd’deki kamuoyu araştırmaları (ülke halkı, birbiri ardına gelen hükümetlerin yoğun çabalarına rağmen, genel olarak uygar ve insancıl kalmayı başarmıştır) Amerikalıların bm’nin onayını almış bir savaşa daha sıcak bakacaklarını gösterdi. Amerikalılar, dış siyaseti tamamen kaba kuvvete dayalı bir ülkenin vatandaşları olarak görünmek istemediler. Bununla birlikte 2003’ün olayları konseyin sınırlı ahlaki iktidar kaynaklarının tükendiğini ortaya koyuyor.”
“En radikal Avrupalı ya da Kuzey Amerikalı eylemcilerin bile kalbinde, ‘Sarı Tehlike’ye, yani dünya görüşümüzü paylaşmayan başka ülke halkları korkusuna ait tortuların pusu kurduğundan ve fazlasıyla güçlendiğinden şüpheleniyorum. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aşırı gücünden hayıflanabiliriz; ama aynı zamanda, kalbimizin derinliklerinde, hükümetlerimizin, dünyayı taleplerine boyun eğdirmesinden gizli gizli memnuniyet duymuyor muyuz? Zengin dünyada hangimiz, hükümetimizin diğerleri üstünde uyguladığı güçten, kamu harcaması, güvenli barınma ve gıda maddeleri aracılığıyla faydalandığımızın farkında değil? Hiçbir istila korkusuna kapılmamıza gerek olmadığına hükmeden dünya güçlerine hangimiz gizliden gizliye şükretmiyor? Diğer bir deyişle, hangimiz, sömürge ekonomisinin meyveleri olmadığı takdirde, hayatta kalma umutlarımızı tehlikeye atacak kadar baskıcı olacak yönetici sınıflarımızın ekonomik hakimiyetini kırma gerekliliğinden bizi, mevcut güç dağılımının kurtardığını göremiyoruz? Hükümetimizin diğer ulusların itaatini talep etme gücü sayesinde, tecavüzlerimizin fetihle cezalandırılamayacağını bilmenin, bizi bu uluslara yönelik muameleye kayıtsız bıraktığını hangimiz göremiyoruz? Hangimiz içten içe oligarşi taraftarı değiliz?”
“Sonuç olarak, Dünya Bankası ve IMF’yi kontrol edenler, yoksulların borçtan kurtulmalarına yardım edermiş gibi yapmaktan uzun zaman önce vazgeçtiler; artık doğal kaynaklarını yurtdışına taşıyarak borçların ödenmesini sağlamaya çalışıyorlar. Dünya ekonomisinin icra memuru haline geldiler, yani faturalarınızı ödemediğinizde televizyonunuzu götüren insanların küresel eşdeğeri oldular.”
“Bağlılıklarımız bizi kolay manipüle edilir hale getirmiştir. ı. Dünya Savaşı’nda, birkaç düzine aristokrat, sekiz milyon insanı ulusları uğruna ölüme gönderdi. Düşman orduların çıkarları aynıydı. Askerler, birbirleriyle savaşmak yerine generallerini devirip savaşı başlatan sınıfı yok etseler, kendileri için daha iyi yapmış olurlardı; ancak ulusal kimlikleri sınıf çıkarlarının önüne geçti. Yeni mutasyon bizleri milliyetçiliği terk etmeye zorlayacak, tıpkı eski çağlarda baronluğu ve klanı terk ettiğimiz gibi. Bizleri birbirimizden ayıran bağlılıkların mantıksızlığını kabul etmeye mecbur kılacak. Tarihte ilk kez, kendimizi bir tür olarak göreceğiz.”
“Bugün herhangi bir ulusal öneme sahip bir sorunun ulusal sınırda kaldığını düşünmek zor. Dünya Ticaret Örgütü yetkisini öyle bir genişletti ki kararlarıyla, gıda etiketlemesinden demiryolu tarifelerine kadar her şeyi yönetebiliyor. Dünya Bankası ve ımf, yoksul ülkelere bazı durumlarda okullarına hangi marka bilgisayar almaları gerektiğini söyleyecek kadar nüfuz ettiler. Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararlar barış içinde mi yaşadığımızın, yoksa sürekli olarak teröre ve savaşa mı maruz kaldığımızın belirlenmesine yardım edecek. İklim değişikliği, finansal spekülasyon, borç ve devlet müdahalesinin kaldırılması, yaşadığımız her yerde bize ulaşıyor. Demokrasi dışında her şey küreselleştiği için, dünyanın egemenleri bize başvurmadan kendi işlerine bakabiliyorlar. Dolayısıyla hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde aldıkları kararların birçoğu (belki de çoğu) çoğunluğun çıkarlarıyla çelişiyor ve sadece egemen azınlığın çıkarlarını yansıtıyor.”
Dostları ilə paylaş: |