Mardin
Dünü bugün, dünden getirdiklerini gönlünden; geçmişten geleceğe sunan, tarihi tarihle özümsetmek, yaşayıp yaşatabilmek ayrıcalığı nedeniyle, tarihin en eski Hıristiyan topluluğu Süryanilerin köklü kültürü ve çeşitli uygarlıkların izleriyle bezenen Mardin’de engin hoşgörü şehrin ötesine ulaşmaktadır. Ezanların Çanlarla kardeşçe ve birlikte yankılandığı bu medeniyetler şehrini görmek istemez misiniz.
Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgede, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Mezopotamya, Paleolitik ve Neolitik dönemden itibaren iskan görmüştür. Mardin ili ve civarında yapılan araştırmalarda, tespit edilmiştir. Daha sonraki dönem olan ve kent devletlerinin kurulduğu; yazının, takvimin ve çarkın ortaya çıktığı Uruk Dönemi (İ.Ö. 3500-3000) Mardin İlinde yapılan Girnavaz Kazısında ve çevre yerleşmelerde açığa çıkarılmıştır. Mardin ili Dargeçit ilçesinde yapılan yüzey araştırmasında ise tespit edilen Boncuklu Tarla, önemli bir Neolitik dönem yerleşmesidir. Yazılı kaynakların ortaya çıkması ile Mardin Bölgesi hakkında bilgiler artmıştır. Akad Kralı Naramsin’e ait, Diyarbakır Pir Hüseyin’de bulunan yazıta göre; kral yaptığı seferde, Mardin üzerinden olan ve daha sonra Romalılar tarafından da kullanılan antik yolu kullanmış olmalıdır. Yukarı Habur Bölgesi’nde yer alan Tell Brak, Tell Leilan ve Mardin sınırının hemen güneyinde Mardin’den de görülen Tell Mozan yerleşmelerinde bulunan yazılı kaynaklar, bu dönemde Mardin Bölgesi hakkında bilgi vermektedir. Bu dönem için Mardin bölgesi Subartu Ülkesi olarak gösterilmekte ve Hurrili halklar yaşamaktadır.
Eski Assur-Eski Babil dönemi boyunca Kuzey Mezopotamya’daki Mari Sarayı’nda bulunmuş olan tabletlerde de Mardin bölgesi anlatılmıştır. Mardin’in yaklaşık 50 km. güneyindeki Tell Leilan’da açığa çıkan metinlere göre Şamsi Adad’ın oğulları, Işme-Dagan ve Yasmah-Addu, Ması/Masius-Tur Abdin kuzeyindeki bölgelerde hareket etmişlerdir. Bu döneme ait buluntular Mardin Girnavaz kazısından buluntularla desteklenmektedir.
İ.Ö. 1600’lerde kurulan Mitanni Devleti’ne ait buluntular da Mardin çevresi yerleşmelerde ortaya çıkmıştır. Mitanni Devletinin başkenti olan Waşukkani’nin yeri henüz tespit edilememiştir ancak bölgemizin içinde veya çevresinde olduğu düşünülmektedir. Bu dönemde (İ.Ö. 1370) Hititlere ait Boğazköy metinlerinde de bugün Tur Abdin olarak bilinen dağlar Kaşyari Dağı olarak ilk kez karşımıza çıkmakta ve bölgenin tarihi coğrafyasını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Daha sonraki Mezopotamya kaynakları da Kaşyari Dağı hakkında bizleri aydınlatmaktadır ve (İ.Ö. 669-629) Assurbanipal devrine kadar Kaşyari adının geçtiği belgeler bulunmaktadır.
Daha sonra ki Assur dönemi metinlerinde de bölge tarihi hakkında bilgiler vardır. Bunlardan en önemlisi II. Assurnasirpal’in (İ.Ö.884-858) bölgeye yaptığı seferde, Matiate’yi (bugünkü Midyat) aldığından bahsettiği metindir. Bu dönemde bölgeye yapılan seferlerde izlenen yolların bir kısmı Mardin bölgesinden geçmektedir. Bu yollardan bir tanesi Assur’dan çıkıp Midyat, Savur üzerinden Diyarbakır’a giden yol, diğeri de Assur’dan Nusaybin’e gelen, buradan ikiye ayrılan yoldur. Bu yoldan biri Çağçağ Nehri boyunca Midyat’a devam etmekte, diğeri de Nusaybin’den Mardin vadisine devam edip Savur’a gitmektedir. Assur’dan gelip Nusaybin’den geçen ve Mezopotamya ovasında devam eden ve bugün İpek Yolu olarak bilinen yol da o dönemde kullanılmış olmalıdır. Bu dönemi anlatan tabletler Nusaybin ilçesinde Girnevaz kazısında bulunmuş ve müzemizde sergilenmektedir.
Mardin bölgesi Assur’dan sonra Pers, Hellenistik, Roma, Bizans, Araplar, Artuklu, Selçuklu, Osmanlı Dönemi'ne ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Mardin'de Bizanslar 640 yılında Hz.Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasiler'in hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zapt edişleri 895 yılına rastlar.
Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağlamışlardır. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i de zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla İpek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar. Mervaniler Devleti, Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i 1105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır. Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz.16.yüzyılın başında Akkoyunlular'ı egemenliğine alan Şah İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmalamaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder. Mardin kesin olarak Osmanlıların eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim zamanındadır. (1517) 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte Mardin il statüsüne kavuşmuştur.
‘MARDİN ADI’
“Mardin” isminin ortaya çıkışıyla ilgili çok şey anlatır. Bunların pek çoğu bilimsel tespitlere dayanmasa da halk ağzında ve birçok metinde farklı hikayelerle karşımıza çıkar. Bunlardan bazıları şu şekildedir;
“…İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar pek çok tarih ve coğrafya kaynaklarında ve sözlüklerde Maridin olarak tespit edilmiş – “Maridin” kelimesi “Marid” kelimesinin çoğuludur diye kitaplara geçmiş. Marid ise, edip karşı gelen, çetin manalarına gelir; aynı zamanda Süryani dilinde de “Kale” manasında kullanılmaktadır. Yakut’un iddiasına göre Mardin adını almasının hikayesi şöyle: Bu kaleyi inşa eden zat, çok uğraşmasına rağmen ele geçirmek istediği iki kaleyi ele geçiremeyince şair Zübba: “Marid çetin çıktı, Ablak da izzetli…” demişti. Bu söz, kralın çok hoşuna gitmiş ve çetinlik, yücelik ve güç ifade eden bu Marid kelimesini, inşa ettiği bütün kale ve korunaklara vererek “bir tane değil, benim birçok çetin ve alınamaz kalelerim var” manasında buraya Maridin demişti. İşte bu nedenle o tarihte eski şehri oluşturan ve çevresinde bulunan iç içe kale ve korunakların hepsine ayrıca bu isim de kullanılıyordu. Nitekim o zaman Aramice deniyordu, yani kaleler… Araplar da bu isme işaret olarak o kelimeyi Maridun ve Maridin şeklinde kullandılar. Aramice Arapça’da kullanılan bu iki kelime, çok eski zamanlara dayanan ve İslam’dan çok önce de birbirine yakın lehçelerde kullanılmış. Mesela Augost Dergisinde “Miridé”, Ortlios elyazmasında “Maride” ve Ptolomée’de “Mardé” şeklinde kullanılmıştır. (Mardin Tarihi, Dr. Hasan Kamil Şümeysani, sy. 19-20)
“A. Dupre ve J. Von Hammer, Mardin’e MARDE denildiğini, bu Marde adını eski Yunan coğrafyacılarının da kullandıklarını belirterek, bu kelimenin orijinin “SAVAŞÇI BİR KAVİM OLAN MARDE”lerle ilgili olduğunu, Hammer’e göse ise, MARDE’lerin İran hükümdarlarından Arşedir (226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır.
Din, adındaki bir İranlı zahidin, Mardin’in bulunduğu dağın tepesine yerleştiği orada ibadetle vakit geçirdiği, zamanla şöhretinin Horasan’a ve Doğu’nun diğer ülkelerine yayıldığını, bir gün, Heraklius tarafından gönderilen bir kumandanın, buraya gelerek zahidle, önce dostluk kurup, sonra da, onu öldürdüğünü, buraya bir kale inşa ettirdiğini, daha sonra kızının da bunun karşısına bir kale yaptırdığını “DİN” öldü manasına gelen Arapça “METE-DİN”den de, Mardin kelimesin türetildiğini ve bunun bir halk rivayeti olduğunu belirtir.
Onun, Mardin’in kuruluşuna dair naklettiği uzun rivayetin enteresan bir tarafı da, Mardin ve Kal’ıt Mara kalelerinin birlikte kurulduğu keyfiyetidir.
Süryani kaynaklarına dayanarak vücuda getirilen diğer bir makalede, İran’lı Şehzade yerine İ. S. 309’da Mardin’e Şah Buhari adındaki bir İranlı Kumandan gelir. Oniki sene kadar oturur, bu mahallin imari ile uğraşır. Onun bu çalışması uzun yıllar devam eder, sonra halk bir veba salgını neticesinde tamamen ölür. Süryani kaynaklarından faydalanıldığı belirtilen makalede, İranlı Zahid ve Romalı Kumandan hikayesi bu olaydan yüzyıl sonra cereyan etmiş gibi gösterilmiştir.
Romalı kumandan burada bir büyük kale yaptırmıştır, denilmektedir. Her iki rivayet incelendiğinde, bunlardan Mardin’in Romalılardan önce, İranlılar tarafından iskan edilmiş olduğu ifadesi ortaya çıkar. Şah Buhari denilen zat, Meşhur Sasani Hükümdarı 2. Şapur (309-379) olmalıdır. Şapur kelimesi orta Farsça’da ŞAHPUR’dan gelmekte olup “Şehzade” anlamını taşır. Romalılara karşı giriştiği uzun savaşlar esnasında 2. ŞAPUR, Nusaybin’ ve İmparator 2. Costantinus (337-34) tarafından tahkim ettirilen Amid (Diyarbakır)’i zaptetmiş, bütün yukarı Mezopotamya’nın doğu, yarısını eline geçirmiştir. Bu arada Mardin’i de ele geçirmesi tabiidir.
Diğer taraftan VI. Yy. ortalarında Mardin’in Romalı bir kumandan tarafından tahkim ettirilip burada bir de kale yaptırması, Justinianus (527-565) zamanında bu havalide girişilen faaliyetlerle ilgili olsa gerektir.
Yine Süryaniler, Mardin’in halk arasındaki telaffuzunun Merdin olduğunu, bunun da Süryani dilinde KALE anlamına gelen MARDO’nun çoğulu olduğunu bildirerek bu havalide bulunan dört meşhur kaleyi sayarlar. Bunlardan ilk ikisi “MARDİN” ve “KAL’IT-MARA” kaleleri, diğer ikisi de Mardin’in bir saat kadar güneydoğusundaki DEYR-İLZA’FARAN manastırının gerisindeki sırtlarda bulunan iki kaledir. Kanaatimizce bu, MARDİN kelimesi ile ilgili izah tarzlarının en mantıklısı olmalıdır.”
|
A-Mardin İlinin Jeolojik Yapısı:
Mardin 8891 km², yüzölçümü ile 36 55 – 38 51 Kuzey Enlemleri ve 39 56 – 42 54 Doğu Boylamları arasında yer alır. Mardin İl topraklarının % 4.8 ini kaplayan dağlar doğu-batı istikametinde uzanır ve ovadan ortalama 600 metre yükseklikte çok geniş bir kütle oluşturur. Yükselti bazı kesimlerde 1000 metre üzerine çıkar. Mardin’in yüzölçümü 8.891 km², yüksekliği ise 1.082 metredir Dağlar genellikle çıplaktır. Büyük bölümü kalkerli olduğundan çatlaklar ve yarıklar oluşmuştur. Yüzey suları çatlaklardan dibe çekilmekte ve ovalara yakın platolarda yüzeye çıkmaktadır. Killi ve kireçli yapılı topraklarda Mardin, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin'in yükseklerinde meşe ağaçlarına rastlanır. Dağların kalkerli kesimleri Hızla aşınarak platolara dönüşmüştür.Bu platolar yer yer yüzeye çıkan lavlarla kaplıdır. Mardin'de Gümüş Çayı. Çağçağ suyu ve Savur Çayı yanı sıra Seyhan Deresi ve Yeşilli Gülzar Deresi bulunmaktadır. Dicle ve Fırat nehirlerinin kolları il topraklarında koridor oluşturmuştur. Dicle Vadisi ile Kızıltepe, Mardin ve Nusaybin Ovaları mevcuttur.
B-Mardin İlinin İklim Yapısı:
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kara/akdeniz iklim türü hâkimdir; doğusu kara ikliminin, batısı ise daha çok akdeniz ikliminin etkisindedir. Yıllık yağış miktarı kuzeyden güneye doğru azalmaktadır. Toros Dağları dış eteklerinde ve yüksek yerlerde yıllık ortalama yağış 1200–1300 mm. iken, alçak bölgelerde 300 mm.ye kadar düşmektedir. Bölgede ortalama buharlaşma 1500–2500 mm. arasında, yıllık ortalama sıcaklık 12º-18º arasında değişmektedir. Nem oranı yaz ve kış ayları arasında büyük farklılık göstermektedir; yıllık ortalama nem oranı % 42’den (Şırnak) % 65’e (Savur) kadar değişmektedir. Yaz ayları ile sınırlı olmayan uzun ve kurak bir dönem vardır, hatta çok nadir de olsa bu süre 10 aya kadar çıkmaktadır. Bölgede en sıcak ay ağustos, en soğuk ay ocak ayıdır.
Mardin’in iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır, kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı kış aylarının soğuk geçmesine yol açmaktadır. Bir yanda güneydeki çöl ikliminin etkisi altında olması diğer yandan kuzeyindeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle Mardin’in kuzeyinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özellikleri görülür. Ancak Derik, Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi yörede mikro iklim özelliklerinin hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Meteorolojik verilere göre Mardin’de yağışlar en fazla mart ayında düşmektedir; en yüksek sıcaklık ortalama 42,5 ºC ile temmuz ayında, en düşük sıcaklığın ortalama-14,0ºC ile şubat ayında olduğu tespit edilmiştir. En yüksek nem oranı % 76,1 ile ocak ayında ölçülmüştür. Mardin’de yıllık ortalama güneşlenme süresi 3000 saatten fazla olup 3250 saate yaklaşan alanlar bulunmaktadır; yıl boyunca günde 8-9 saat güneşlenme süresi devam etmektedir. Fotosentez için gerekli olan (en az +5 ºC) sıcaklık Mardin’de 294-332 gün arasında değişmektedir; bu durum yılda 2–3 ürün almayı mümkün kılmaktadır.
Mardin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle Bölümü'nde yer alan bir ildir. Suriye ile sınır komşusudur.Mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergâhında olup, ilde beş han ve bir kervansaray mevcuttur.
Mardin ismi hakkında değişik rivayetler vardır. Kelimenin Farsça, Yunanca, Arapça veya Süryanice olduğu söylenmektedir.[kaynak belirtilmeli]
Konu başlıkları
1 Coğrafya
-
2 Ekonomi
-
3 Nüfus
-
4 Yönetim
-
5 Altyapı
-
5.1 Ulaşım
-
5.2 Sağlık
-
5.3 Eğitim
-
6 Kültür ve sanat
-
6.1 Etkinlikler
-
6.2 Müzeler
-
6.3 Manastırlar ve kiliseler
-
6.4 Kaleler
-
6.5 Camii ve medreseler
-
6.6 El sanatları
-
6.7 Spor
-
7 Yapılar
-
8 Fotoğraf galerisi
-
9 Ayrıca bakınız
-
10 Kaynakça
-
11 Dış bağlantılar
Coğrafya
Konum
Mardin ili Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle Bölümü'nde yer alır. Suriye ile sınır komşusudur. Güneyinde Suriye, batısında Şanlıurfa ili, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman illeri, kuzeydoğusunda Siirt ili ve doğusunda Şırnak ili bulunur.
İklim
İl genelinde karasal iklim özellikleri görülmektedir. Kış ayları soğuk geçmektedir. Yaz aylarında güneyden gelen çöl iklimi etkisi altında olduğu için kurak geçer.İlde ölçülen en yüksek sıcaklık 42,5 (31 Temmuz 2000) ilde ayrıca Türkiye sıcaklık rekoru kırılmıştır(48,8 Mardin,Kızıltepe) ilde ölçülen en düşük sıcaklık -14,0 (22 şubat 1985) ayrıca bölge ilkbahar yaz gibi çöllerden gelen toz taşınımı etkisi altına girer. Derik, Nusaybin ve Savur ilçelerinde Akdeniz iklimi özellikleri de görülür. Ortalama en yüksek sıcaklık 35.3° derece ile Temmuz ayında, ortalama en düşük sıcaklık 0.7° derece ile Ocak ayında görülür.[2]
Mardin, Güneydoğu Anadolu'nun değişik bir yapılaşma gösteren ilginç yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları'nın (Masius) güney yamaçlarında, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m genişliğinde bir alana kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında, Mardin evleri bir-biri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma, kente özgün bir görünüm kazandırmaktadır. Çevrenin ağaçlıklı görünümüyle kale eteğinden başlayarak ovaya doğru teraslar biçiminde inene ak evler, ilginç bir çelişki yaratmaktadır. Ortaçağ mimarisinin günümüzde de sürdüren bu yapılaşma "Kuzey Suriye mimarisine sıkı sıkıya bağlı olan Şanlıurfa ve kuzey etkileriyle karışık Diyarbakır'ın şehircilik strüktüründen (yapısından) tamamıyla farklı olarak, bir kapalı bölge karakteri göstermektedir.
Mardin, Anadolu ev mimarisinde, Orta Anadolu’nun Niğde, Kayseri şehirlerde daha yaygın olarak da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde örneklenen, “Kuzey Suriye ile benzeşen” diye tanımlanan taş mimarinin görüldüğü önemli şehirlerden biridir. Gerçekten de bölgede çok sayıda ocağı olan sarı kalker taşı, yapı üretimine egemen olmuş, ahşaba, kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımları dışında yer verilmemiştir. Böylece taş, süslemeden, taşıyıcı sisteme kadar her yapı elemanını belirlemiştir. Bu mimarinin biçimlenmesindeki etkenlerden bir diğeri bölgenin iklimidir. Ayrıca mimaride önemli bir yere sahip eyvan, revak gibi yarı açık mekanlar, özellikle batı güneşine karşı gölgede kalabilecek biçimde yönlendirilmiştir .
Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
MARDİN EVLERİNDE KULLANILAN MALZEME
Mardin, Güneydoğu Anadolu’nun değişik bir yapılaşma gösteren yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları’nın (Masius) güney eteklerinde doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m. genişliğinde bir alanda kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında, Mardin evleri birbiri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan bu üst üste yapılaşma, kente özgün bir görünüm kazandırmakta ve ağaçlıklı görünümüyle kale eteğinden başlayarak ovaya basamak biçiminde inen ak evler, ilginç bir çelişki yaratmaktadır.
Ortaçağ mimarisini günümüzde sürdüren bu yapılaşma “Kuzey Suriye mimarisine sınır olan Urfa ve Kuzey etkileriyle karışık Diyarbakır’ın şehircilik strüktüründen (yapısında farklı olarak, bir kapalı bölge karakteri göstermektedir”).
Mardin evlerinde kullanılan malzeme taştır. Ancak kullanılan bu taş normal taştan farklı olarak adlandırılan açık renkli sarımsı yapıdadır. Bu taşların en büyük özelliği kesilebilmesinden dolayı rahat bir şekilde işlenebilir özellikte olması zengin süsleme elde edilmesini sağlamıştır. Kolay işlenen ve ocaktan çıkartılan bir süre sonra sertleşen bu kireçli oluşum Mardin yapılarının her devrinde aynı rahatlıkla halen kullanılmaktadır. Bu evlerde herhangi bir sıva malzemesi kullanılmaz. Belirli zamanda taşların temizlenmesi amacıyla, taş kırıntıları kum haline getirilerek ve bu kum ile duvar temizlenir. Duvarların örülme işleminde ise kireç ile karıştırılan bu kumdan harç elde edilir. Bu harç ile duvar örülür. Mardin’de ahşap malzemenin kullanılmamış olması ağzından değil, Mardinlilerin taşçı geleneğine sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. O kadar yerleşmiştir ki bugün bile beton yapılar yadırganmaktadır .
MARDİN EVLERİNİN MİMARİ PLAN AÇISINDAN İNCELENMESİ
Mardin evleri kalenin eteklerinden ovaya doğru birbiri üzerine yükselen teraslar halinde, tepenin güney yamacına yerleşmişlerdir. Yeri volkanik bir bölgedir. Tarihsel geleneği günümüzde sürdüren yapılaşma özgün bir mimari gelişmiştir. Mardin’deki tüm yapıların ön avlu cepheye bakmaktadır. Mezopotamya ovasına açılan kapılar tepenin eğimi üzerinde kuruldukları için en az iki katlıdır. Hiçbir evin gölgesi birbirinin üzerine düşmemektedir.Güneş ışınlarının aksine düzenlenen daracık sokaklar iklim şartlarına göre yazın kavuruculuğunda gölgede kalıp insanları sıcaktan korur. Bu evlerde kullanılan taşlar sıcak ve soğukta daha da sertleşir. Taşların özelliklerinden dolayı yazları serin kışları sıcak olur. Kat tavanının meydana getirilişinde çapraz tonozlar kullanılır. Tavanlar iki veya dört tonozlu şekilde olur. Daha önce en az iki katlı olduğunu söylemiştik, alt kattan üst kat genellikle günümüzde kullanılmamakla beraber; ahır, alt kiler vb. amaçlarla kullanılmıştır. Giriş kapısından alt katın avlusuna girilir. Alt kattan üst taştan yapılan bir merdiven ile çıkılır.
Eski Mardin evleri harem ve selamlık denilen iki bölümden oluşur. Erkeğin konuklarını ağırladığı oda vardır. Taş işçiliği açısından bu oda genelde evin özen gösterilmiş odasıdır. Bu bölümde kahve ocağı vardır. Ayrıca ev sakinlerinin ikamet ettikleri yer vardır. Büyük evler genelde olup L tipi olanlar da vardır. Harem bölümünün odalarında işlevsel bir ayrım gözetilmemiştir odalarda yemek yenilip, yatılıp ve oturulabilir durumdadır.
Günümüzde odalardan biri konuk odası düzenlenmiştir. Odalar avluya bakan revaklı yanlarında sıralanmıştır. Yazları kesme taş döşemeli eyvanda oturulur, geceleri yatılır. İklim nedeniyle kapı ve pencereler küçük tutulmuştur. Mardin evlerinde mimariye uygun olarak trabzanlar taşından yapılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |