Materyallerden kaynaklanan sorunlar



Yüklə 28,96 Kb.
tarix05.09.2018
ölçüsü28,96 Kb.
#77051

DİN KÜLTÜRÜNÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİNİN ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞILAN

TEMEL SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KONUSUNDA TEBLİĞ

GİRİŞ

Biz bu tebliğimizde sınıf ayrımı yapmaksızın (bize göre) sorunu tespit edip çözüm yolunu/yollarını göstermekle yetineceğiz. Başlıklar halinde sıralamak gerekirse;



  1. MATERYALLERDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR

  • SORUN = Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Dersinde kullanılan materyaller ders kitabı, yardımcı kitap, K.Kerim, projeksiyon. Başka bir şey yok. Projeksiyonla kullanılan materyaller ise bizler tarafından temin edilen internet kaynaklı sunumlar. Projeksiyon cihazları genellikle arızalı. Görüntüsü kalitesiz. Sınıfın karanlık olması gerekiyor ve her sınıfta da bu şart sağlanamıyor.

  • ÇÖZÜM= Halbuki diğer derslerin soru bankaları var. Bu önemli bir konu. Kabul etsek de etmesekte çocuklarımız/öğrencilerimiz bir yarış içerisindeler. Sınav yarışı. Artık bu yarışta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları da soruluyor. Ancak hala-özellikle- 8. Sınıflar için, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi soru bankası mahiyetinde MEB kaynaklı bir materyal yok.

  • ÇÖZÜM = Akıllı tahtaların yaygınlaşması gerekiyor.

  • ÇÖZÜM = Yardımcı kitaplarda, işlenen konu ile alakalı, hikaye, menkıbe, kıssadan hisse, fıkra mahiyetinde pasajlar olmalı. Zira bir ders boyunca anlatmak istediğinizi, bir küçük hikayeyle daha kolay ve daha net anlatabilirsiniz.

  • ÇÖZÜM = Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Dersliği kurulmalı her okulda. Bu dersliğin tefrişatı da Din Kültürü konseptine uygun olmalı. Bu sayede haftada sadece 2 saat girilen bu ders, ilginç ve hatırda kalır hale gelecektir. Bu da öğrenmede çok önemli bir etken olan “hazır bulunuşluluk”u sağlayacaktır.

  • ÇÖZÜM = Her okulda mescitler, Kâbe maketleri, cami maketleri olmalıdır. Sökülüp takılabilen. Adeta Fen Bilgisi derslerindeki –insanın iç organlarını gösteren- maket insan gibi. Bu sayede öğrencinin hem işitsel hem de görsel hafızasına hitap edilerek öğrenme sağlanacaktır.



  • Artık öğrenciler teknolojinin her türlüsüne ulaşmakta ve kullanmaktadırlar. O yüzden sınıf ortamının da en azından bu seviyede olması gerekir. Aksi takdirde sıkılma, dikkatte dağılma durumu gerçekleşmektedir.



  1. ÖĞRENCİDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR



  • SORUN = Dersin işlenişini sekteye uğratan öğrenciler. Bu öğrencilerin dersi bölmeleri için görünürde bir sebep olmasına gerek yok. Konunun eğlenceli ya da sıkıcı olması farketmiyor. Ya da konunun ihtiyaç olup olmaması da farketmiyor. Öğrenci dersi, başka öğrenci ile sesli sesli konuşarak, başka işlerle uğraşarak, ders dinleyen arkadaşını rahatsız ederek, tuhaf tuhaf sesler çıkararak, sırayı devirerek…vs. gibi davranışlarla bölüyor. Ve bunu yapmaktan asla vazgeçmiyor. “böyle yaparak dersi bölüyorsun” denildiğinde “özür dilerim” diyor ama 5 dk.sonra aynı hareketi tekrar yapıyor. Neden yaptığı sorulduğunda ise cevap vermiyor. Basit bir konu gibi görünse de aslında en önemli konu. Çünkü ders ortamı bölüyor. Ders ortamının her şeyden önce sesten izole edilmesi gerekir. Yani gürültüden. Özellikle sözel derslerde.

  • ÇÖZÜM = Bu tip öğrencilerle ders-sınıf-rehberlik öğretmenleri konuşmalı, sorunlar tespit edilmeli; sorunun çözümüne yönelik okula düşen görevler öğretmenler ve idarece yapılmalıdır. Aileye düşen görev varsa, bunu da aile derhal ve samimiyetle yapmalıdır. Çünkü çocuk onların çocuğudur ve öğretmenin harcadığı emek kadar onlarda emek harcamalıdırlar.Dersi sekteye uğratmak gibi “basit” bir kabahat dahi olsa ve eğer bu davranış sürekli olarak yapılmaya devam ediliyorsa bu tip öğrencilerle yukarıda bahsedildiği gibi konuşulmalı, üzerine vazife düşenler vazifelerini yapmalı hala davranış olumlu yönde gelişmiyorsa o öğrenci disipline sevk edilmeli ve gereken idari ceza verilmelidir. Ancak bu sayede diğer öğrenciler eylem - sonuç mantığı kurabilirler ve varsa; bu tür davranışlarından vazgeçerler ya da bu tür davranışlarını dizginlerler.

  • SORUN= Öğretmene, derse ve diğer öğrencilere karşı saygısızlık. Öğretmeni, dersi ve diğer öğrencileri kale almayan, sanki yokmuş gibi davranan, daha da korkuncu onlara saygısızlık yapmayı meziyet gibi gören öğrencilere daha fazla rastlanır oldu. Bu tarz öğrenciler ise bulundukları sınıfın havasını neredeyse komple değiştirmektedir. Özellikle 7 ve 8nci sınıflarda.

  • ÇÖZÜM = Tabiiki öğrencinin böyle davranmasına sebep olan bir çok neden olabilir. Biyolojik-fizyolojik-ailesel-ekonomik sebepler gibi. Normal hayat döngüsünde bu gibi sıkıntılarla karşılaşmak olağandır. Hayat pek çok sıkıntılarla doludur ve sıkıntılarımız başkalarını kırmaya, incitmeye, onların haklarını çalmaya gerekçe olamaz. Yani bu gerekçelere sığınarak; öğrenci olduğunu unutmak,kimsenin lüksü olmamalıdır. Tüm olumlu yaklaşımlara rağmen yukarıda bahsedilen davranışları sergileyenlere mutlak suretle yaptırım uygulanmalıdır. Zira onların bu halleri diğer öğrencilere de sirayet etmektedir. Bu durumda da dersi dinlemek isteyen öğrencilerin eğitim hakkı alınmış olmaktadır. Bunu engellemenin yolu kararlı ve tutarlı bir idarî tutumdur. Disiplinsiz eğitim-öğretim olmaz. Okullarda da bunu sağlayacak kanunî merciler “Disiplin Kurullarıdır”.



  1. SORUNLAR__SORUN'>ÇEVRE-AİLE-MEDYADAN KAYNAKLANAN SORUNLAR

  • SORUN = Eğitim sadece öğretmenin kaldırması gereken bir yük değildir. Bu yük öğretmen-öğrenci-aile tarafından elbirliği ile kaldırılabilir ancak. Salt tek tarafa ya da 2 tarafa yüklenildiğinde TAMAMEN kaldırılamayacak bir yüktür bu. Ancak, ne yazık ki, pek çok aile çocuklarını okula kaydettirmekte ve veli toplantıları hariç okula hiç uğramamaktadırlar. Hatta çocuğunun kaçıncı sınıfta okuduğunu bilmeyen velilerin de var olduğu kulağımıza gelmektedir.Ara sıra “günde kaç saat internete takılıyorsunuz, bilgisayar oyunu oynuyorsunuz” gibilerden sorduğumuzda, “3-4 saat” cevabını aldığım öğrencilerim oldu. “Bir gününüz nasıl geçiyor? Saat ve eylem olarak belirtiniz” diye yaptığım bir sohbettegördüm ki;tüm derslere ayrılan vakit 90 dakikayı geçmiyor. (Bu süreye ödev yapmak dâhil.) Bu ve benzeri örnekleri arttırmak mümkün. Buradan çıkan sonuç ise özellikle başarısız öğrencilerde ailelerin çocuğun eğitimine-öğretimine katkı sağlamamaları. Başka bir ifade ile yükün altına elini sokmamaları.

  • ÇÖZÜM = Öğrencilerimiz -genel olarak- saat 15:00 den ertesi gün 08:00 kadar aileleriyle birlikteler. Yani evlerindeler. Bu zaman diliminde kontrol ebeveynlerde olmalı ve çocuklarının eğitimi-öğretimi-istikballeri için hassas davranmaları gerekiyor. Kısacası derse yönlendirmeleri gerekiyor.

  • SORUN = Herkesin bir dünya görüşü-inancı vardır. Buna hepimiz saygı göstermekteyiz. Ancak hayatında “dine” az yer veren ya da hiç yer vermeyen bir ailenin, Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi dersine karşı olan tutumu öğrenciyi de etkilemektedir. Hazır bulunuşluluk oluşmadığı için hatta önyargı olduğu için öğrenci derse karşı isteksiz olmaktadır. Bu da öğrenmeyi etkilemektedir.

  • ÇÖZÜM = Müfredatta yer alan konuyu öğrencinin öğrenmesi esastır. Bunu hayatında uygular ya da uygulamaz. Ama o konuyu/dersi öğrenmek ve geçer bir not almak asgari sorumluluğudur. Yok saymak gibi bir lüksü yoktur. Yukarıda anlatılmak isteneni aile çocuğuna söylemeli, en azından “Evladım! Sonuçta derstir ve sen öğrenmek zorundasın” diyebilmelidir.

  • SORUN = Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisinde anlatılanlarla, okul dışında yaşanılanların örtüşmemesi. Bu durum öğrenciyi bir ikileme götürmekte ve aklını karıştırmaktadır. Mesela alkol örneği. Derste bunun haram olduğundan bahsediyoruz. Ayet ve hadislerle delillerimizi sunuyoruz. Alkol kullanıp sıkıntı yaşayan var mı çevrenizde diye sorular soruyoruz ve öğrencilerden pek çok örnek dinliyoruz. Buna rağmen öğrencinin ailesinde ya da yakın çevresinde alkol kullanılıyorsa bizim dediğimiz -tabiri caizse- havada kalıyor.

  • SORUN = Din gibi, insanların hem bu dünya hem de ahiret hayatını kurtarmanın yollarını gösteren, kişiyi ahlaken üst seviyelere çıkarmayı hedefleyen bir sistemin bazı medya organları tarafından basit ya da gereksizmiş gibi gösterilmesi de yaşanan problemlerden biridir. Bu durum da öğrencinin derse karşı isteksiz olmasını tetikleyen faktörlerdendir.

  • ÇÖZÜM = Örneğin derste “yalan söylemenin ne kadar yanlış ve günah olduğunu” işliyoruz. Ama öğrenciler arasında çok popüler olan bir televizyon dizisindeki söylenen yalanlar, bizlerin anlattıklarının boşa gitmesine neden oluyor. Kişilerin inançlarına saygı göstermek 7 den 70’ e hepimizin vazifesidir. Herkes bu konuda hassas davranmalıdır. Dini hassasiyeti olan aileler, çocuklarına bu tür yazılı,sözlü,görsel yayınları izlettirmemeli, neden izlememesi gerektiğini anlatmalıdırlar.



  1. ÖĞRETMENDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR

  • SORUN = Öğretmenler, kendi meslek alanlarıyla ilgili sürekli olarak kendilerini geliştirmeli, sahip oldukları bilgileri yeni nesillere aktarmada uzman olmalıdırlar. Eğitim-öğretim hususunda pekçok yöntem ve teknikler vardır. Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi öğretmeni de kendi branşında işine en çok yarayan tekniği iyi bilmeli ve iyi kullanmalıdır. Yapılandırmacı eğitim modelinde takrir metodu istenmeyen bir metot olarak kabul edildiği bir gerçektir. Ancak din eğitimi ve öğretiminde asırlardır uygulanan metot ise takrir, soru sorup merak uyandırma ve ardından cevabı söyleme metotlarıdır. Hal böyle iken; öğretmene başka başka metotlar uygulatmayı dikte etmek öncelikle öğretmenin işini zorlaştırmada; diğer metotları uygulamaya çalışırken adeta bocalamasına zemin hazırlamaktadır.

  • ÇÖZÜM = Öğrencilerin iyi bir dinleyici olmaları gerekmektedir. Bu ise birinci sınıftan itibaren kazandırılması gereken bir meziyettir. Burada özellikle sınıf öğretmenlerine büyük görev düşmektedir. Zira bunu öğrenememiş öğrenciler nedeniyle ders sık sık bölünmekte; konsantrasyon bozulmakta ve ders işlenememektedir. İyi bir dinleyici olmak, gerek eğitim-öğretimde gerekse sosyal hayatta insanda olması gereken bir özelliktir zaten.



  • SORUN = Öğretmenlerin her şubeden bir sınıfta derse girme zorunlulukları bir sorundur.

  • ÇÖZÜM= Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Dersi 4 den 8 e kadar her sınıfta vardır. 4ncı sınıf öğrencisi ile 7 ve 8nci sınıf öğrencisi tamamen bir birinden farklı öğrencilerdir. Sonuçta bizler insanız. Herkesin tabiatı farklı, karakteri farklı. Bu sebeple özellikle somut düşünme yeteneği olan 4ncü ve belki de 5nci sınıflara somut düşünmeye göre ders anlatabilen öğretmenler girmeli. 6-7 ve 8nci sınıflara ise soyut anlatabilen öğretmenler girmeli.

  • SORUN = Öğrencilerin “dinî terimleri” bilmemeleri. Yani din dilini bilmemeleri. Tek bir kelime ile anlatılan bir konuyu, sırf öğrenci o kelimeyi bilmiyor diye uzun uzun anlatıyoruz ve çocuk o an bu kelimeyi öğreniyor ya da öğrendiğini zannediyor. Ancak bir sonraki hafta o kelimeyi ilk defa duymuş gibi davranıyor. Çünkü unuttu.

  • ÇÖZÜM= İlk önce "din dili" denen kavramların öğretilmesi gerekir. İlköğretimde, öğrencinin din dilini, dini kavramları anlamalarını kolaylaştırmak için; konuyu öğrencinin temel tecrübeleri ve somut deneyimleri ile bağdaştırmamız gerekir. Eğer bu kavramlar zamanında öğretilmezse, anlattıklarımızı öğrenciler kolaylıkla anlayamayacaklar ve bizim anlattığımız havada kalacaktır.

  • SORU/SORUN= Bazı öğretmen arkadaşlardan ve idarecilerden duyduğumuz şeylerden biri de “kendinizi sevdirin” sözü. Hiç anlam vermediğim konulardan biri de bu. Acaba bu kendini sevdiren öğretmenler ne yapıyorlar ya da ne yapmıyorlar ki kendilerini sevdirebilmişler. İnsanlık aleminin en güzel örneği-en mükemmel insanı olan sevgili peygamberimizi bile bu hayatta sevmeyenler vardı.

Sınıfta konuşarak dersi bölen öğrenciye daha fazla dersi bölme imkanı vererek mi, sürekli olarak kitap defter getirmeyen öğrenciye “olsun, bir daha ki haftaya getirsin” demekle mi, ödevini yapmayan öğrenciyi görmezden gelerek mi? Yazılıdan önce “öğretmenim! herkese 5 puan fazla verir misiniz” diye soranlara “5 puan az, 10 puan vereceğim” demekle mi, sınavlardan 20 - 20 almış olan öğrencinin sözlüsüne 95 - 100 vererek mi sevdireceğiz bütün sınıfa kendimizi? Bunları yaptık diyelim. Gürültü ortamı varken nasıl ders işleyeceksin? Kitabını-defterini getirmeyen öğrenciye verdiğiniz tavizi gören kitap-defterini getiren öğrencilerin, daha sonraki haftalarda da kitabını-defterini getirmeye devam edeceklerini nerden bileceksin? Yazılılardan hiç 45 in üstüne çıkamayanlara 95 – 100 puan sözlü notu verdiğinde; yazılılardan hep yüksek not alıp sözlüsüne 100 verdiğin çalışkan öğrenciye bunu nasıl açıklayacaksın? Bir tarafı kazanayım derken öbür tarafı incitmekten nasıl kurtulacaksın? Ne yaparsak yapalım illaki sizi sevmeyen, sizden hoşlanmayan ya da size sinir olanlar çıkacaktır.

O yüzden “öğretmen kendini sevdirmelidir” sözünün önemini yadsımamakla birlikte; yegâne şartmış gibi öne sürülmesine karşıyım. Yapılması gereken –herkesin de gayet iyi bildiği gibi- adil olmaktır. Sizin bir duruşunuzun olması lazım ki öğrenci “ben böyle yaparsam öğretmen şöyle tepki verir” diyebilmelidir. Birileri sizi sevsin diye taviz vermek bir metot olamaz.



AYRICA

  • Değişen hayat şartları, teknolojik gelişmeler, ilgi ve ihtiyaçlardaki farklılaşmalar bir gerçektir. Bu durumda da son zamanlarda “öğrenciyi” merkeze alan ve öğrenciye göre eğitim modelleri geliştiren anlayışlar ortaya çıkmış ve yeni yeni sistemler, yöntem ve teknikler geliştirilmiştir. Bu ise aynı sınıf ortamında ne kadar farklı öğrenci var ise o kadar farklı öğretme tekniği uygulamak anlamına gelir ki bu; teorikte kabul görmüş ama pratikte uygulanamayan bir sistemdir.Burada şuna dikkat etmek gerekmez miydi?

Eğer siz öğrenciyi merkeze alır ; eğitim sistemi, yöntem ve tekniklerini öğrenciye göre uyarlarsanız; sürekli olarak değişen dünyada öğrencinin beklentileri, ihtiyaçları, öncelikleri değişeceği için sistemi sürekli olarak değiştirirsiniz.

Ancak siz merkeze “eğitimi” alırsanız ve yöntem ve tekniklerde -çok ama çok gerekmedikçe- değişiklik yapmazsanız o zaman öğrenci –kısacası- kendini eğitim sistemine uyarlamak zorunda kalacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki mükemmel eğitim sistemi diye bir şey yoktur. Sürekli olarak uygulanan eğitim sistemleri eksikleri olsa bile başarılı olmaktadır.



  • TEOG Sınavı’nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinden, ekseriyetle metin yorumlama tarzı soruların çıkması direkt olarak olmasa bile dolaylı olarak öğrencilerin derse olan katılımını/ilgisini azalttığı kanısındayız. Şöyleki; öğrenci,“nasıl olsa sorular çoğunlukla metin yorumlama tarzı çıkıyor. Dolayısıyla terimleri bilmesem de olur” diyor. Teog sınavında daha fazla bilgi sorusu sorulmalıdır. Zaten birkaç yıl içerisinde bilgi sorularının ağırlıklı; metin yorumlama sorularının az olacağı düşüncesindeyiz.



  • TEOG Sınavı’nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin katsayısının 2’ye düşürülmesi de derse olan ilgili azaltmış olabilir.



  • Ayda bir kez bütün öğretmenler toplanarak eğitim-öğretime yönelik tecrübeler, başarılar, tavsiyeler, gelişmeler, değişiklikler ve varsa problemler paylaşılmalı.

Ramazan UZUN s. Ahmet GÖÇ

DİKAB ÖĞRT. DİKAB ÖĞRT.
Yüklə 28,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin