BİBLİYOGRAFYA :
Cevdet Çağdaş, Kıbrıs'ta Türk Devri Eserleri, Lefkoşe 1965; Vergi Bedevi. Kıbrıs Tarihi, Lefkoşe 1966, s. 153-154; Oktay Aslanapa. Kıbrıs'la Türk Eserleri, İstanbul 1975, s. 30, 33-35; Halil Fikret Alasya, Kıbrıs Tarihi ue Kıbrıs'ta Türk Eserleri, Ankara 1977, s. 197-201; Kıbrıs'ta Türk Eserleri (Kıbrıs Türk Federe Devleti Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü yayını), Lefkoşe 1982, s. 22-23, plan 25; Abdülhay el-Kettânî. et-Terâtîbü'l-ldâriyye (özel). II, 128-129; Semavi Eyice, "Kıbrıs'ın Tarihi ve Türk Eserlerine Dair", ölçü, sy. 2, İstanbul 1957, s. 29-32; a.mlf.. "Kıbrıs'ın Tarihi ve Türk Eserleri", TTOK Belleteni, XLIV/323 (1974), s. 9, 11-12; Fikret Çuhadaroğlu - Filiz Oğuz, "Kıbrıs'ta Türk Eserleri", Rötöue ue Restorasyon Dergisi, sy. 2, Ankara 1975, s. 8, 14, 31-35,
69- m
İRİ M. Baha Tanman
r HALACÎLER "
Halaç Türkleri tarafından kurulan ve 1202-1531 yıllan arasında
Leknevtî, Delhi ve Mâlvâ'da hüküm süren üç İslâm hanedanı.
L J
1. Leknevtî (Gûr-Cennetâbâd) Halacîleri
(1202-1227). Aşağı Ganj ve Brahmaput-ra nehirlerini, Bengal ve Bihâr'ı içine alan Leknevtî Sultanlığı Muhammed Bahtiyar Halacî tarafından kurulmuştur. Bölgede hükümran olan Halacîler, Kuzey Hindistan'da Esam'a kadar akın yapabilen ilk Türk grubudur. Hanedanın kurucusu Muhammed Bahtiyar, aslen Afganistan'da Sîstan İle Gazne arasındaki Germsîr1-de sakin Halacîler'e mensuptu. Muham-
med Bahtiyar orduya girdikten sonra Aşağı Ganj kıyılarına akınlara başlamış ve bu faaliyetleri sonunda önemli miktarda ganimete sahip olmuştur. Onun şöhretini duyan Halacîler kısa bir süre içinde etrafında toplanmaya başladılar ve ünü Delhi'ye kadar ulaştı. Gurlular'm Türk asıllı kumandanı Kutbüddin Aybeg, Muhammed Bahtiyâr'ı huzuruna davet ederek onunla görüştü. 1193'te Bihâr Halacîler tarafından ele geçirildi. Brah-manlar'ın kontrolündeki Uddandapûr, ciddi bir mukavemet göstermeden Muhammed Bahtiyâr'ın akıncıları tarafından zaptedildi. Manastırlardaki yazma eserler (özellikle matematikle ilgili olanlar) İslâm âlimlerinin istifadesi için Delhi'ye gönderildi. Bu arada Nadyâ (bugünkü Nabadvip) seferi için hazırlıklar yapıldı ve Muhammed Bahtiyar, Hindu Sena hanedanının tarihî başşehri Leknevtî'yi ele geçirdi; kendisi de Leknevtî'yi başşehir yaparak Devkût, Nadyâ, Bang'ı içine alan Halacî hanedanının temellerini attı (1202). 1205te 10.000 kişi ile Kâm-rûp ve Tibet seferine çıkan Muhammed Halacî bir sonuç alamadan büyük kayıplarla geri döndü; Devkût'a geldiğinde maiyetinde sadece 200 kişi kalmıştı. Bu olay halk tarafından iyi karşılanmadığı gibi sultanın da gururu kırıldı. Muhammed Bahtiyâr'ın ölüm şekliyle ilgili iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilkine göre başarısızlıkla neticelenen seferden döndükten sonra kederinden hastalanarak ölmüş, diğerine göre ise Ali Merdân adlı bir emîr tarafından öldürülmüştür (1206)- Yerine kumandanların desteğini alan İzzeddin Muhammed geçti. İzzed-din'in 1211'de ölümü üzerine Alâeddin unvanı ile Ali Halacî hükümdar oldu. Kendisine rakip gördüğü, daha çok İzzeddin Muhammed'e yakın kumandanları tevkif ettirdi ve çeşitli bahanelerle ortadan kaldırdı. Bir müddet sonra da halktan aşın vergi toplamaya başladı. Zamanla aklî dengesi bozuldu. Gazne, Horasan ve İrak'ı kendi hakimiyetindeki topraklar olarak kabul edip oralara emirnameler göndermeye başladı. Bunun üzerine Halacî kumandanları Alâeddin Ali'yi ortadan kaldırdılar (1213).
Leknevtî Halacîleri'nin son hükümdarı Gıyâseddin Halacî"dir. Âdil ve cömert bir hükümdar olan Gıyâseddin, Ganj ve Brah-maputra nehirlerinin su baskınlarına karşı büyük bir set yaptırdı. Gıyâseddin iç işlerini yoluna koyduktan sonra racalara karşı gazalara başladı. Kâmrûp ve Bang üzerine yürüdüğünde Delhi Sultanı
HALACÎLER
Şemseddin İltutmış'a bağlı kuvvetlerin (Şemsîler-Şemsiyye) Bihâr ve Bengal'i istilâ ettikleri haberini aldı. Seferi yarıda keserek Leknevtîye döndü. Şemsî şehzadesi Muhammed ve Melik İzzeddin. Halacîler'in başşehre dönmesinin zaman alacağını düşünerek Leknevtî'yi hemen kuşatmaya başladılar ve şehri ele geçirip Leknevtî Halacîleri'ne son verdiler (1227). Bengal Şemsî topraklarına katılarak Delhi'ye bağlandı, Gıyâseddin'in oğlu Bilge Melik, az sayıdaki Halacî kuvvetleriyle 1230'da ayaklanma teşebbüsünde bulunduysa da Şemsîler tekrar bölgeyi istilâ ettiler. İltutrnış, Leknevtî'-de güvenliği sağladıktan sonra Melik Ca-ni'yi vali tayin etti. Leknevtî Halacîleri, Bihâr ve Bengal'de saltanat sürmüş ilk müslüman Türk hanedanıdır.
2. Delhi Halacîleri {1290-1320). Halacîler en geniş sınırlara bu dönemde sahip oldular. Pencap, Sind ve Ganj boylan, Mâlvâ, Gucerât. Dekken ve Güney Hindistan Delhi'den gönderilen valilerce yönetilmiş ve böylece Halacîler kudretlerinin zirvesine çıkmışlardır.
Delhi Halacîleri'nin kurucusu ve ilk hükümdarı Celâleddin Fîrûz Şah'tır. Yuğruş unvanlı bir kumandanın oğlu olan Celâleddin, Delhi'de hüküm süren Memlûk sultanlarından Muizzüddin Keykubad'a karşı bir darbe yaparak tahtı ele geçirdi ve Keykubad'ı öldürttü (1290). Celâleddin Fîrûz Şah'ın Hindu racalarına karşı düzenlediği harekât başarısızlıkla sonuçlandı. 1292'de kuzeybatı sınırlarındaki Sind ve Pencap Moğol istilâsına mâruz kaldı. Hülâgû Han ailesinden olduğu rivayet edilen Abdullah Han Halacîler tarafından mağlûp edildi. Celâleddin Fîrûz Şah bu savaşta esir alınan Moğollar'ı Delhi'ye getirtti. Algu Han ve bazı ileri gelenler İslâmiyet'i kabul ederek Moğolpûr adı verilen kasabada iskân edildiler. Celâ-leddin'in yeğeni ve damadı olan Karra ve Eved (Ûdh) Valisi Alâeddin Muhammed hazırladığı bir komplo İle onu öldürttü {17 Ramazan 695/19 Temmuz 1296). Celâleddin Fîrûz Şah'ın hanımı Melike-i Cihan. Mültan'daki veliaht Erkli Han'ı çağıracağı yerde Celâleddin'in diğer oğlu İbrahim'i Rükneddin unvanı ile tahta çıkarttı. Bu sırada Erkli Han da Mültan'-dan Delhi'ye doğru hareket etmişti. Beş ay sonra durumu daha da güçlenen Alâeddin Muhammed Erkli Han'dan önce Delhi'ye girdi ve hükümdar ailesi tevkif edildi, birçok kişi öldürüldü.
20 Ekim 1296'da Delhi'de tahta oturan Alâeddin Muhammed Şah, Delhi
227
HALACÎLER
Memlûk sultanlarından Kutbüddin Ay-beg, Şemseddin İltutmış ve Gıyâseddin Balaban Han gibi büyük sultanlar arasında zikredilmektedir. Alâeddin Muham-med, beş yıl süren başarılı bir askeri harekâttan sonra Gucerât, Ranthambhor, Çitor, Mândû, Sıvana ve Calor'u topraklarına kattı. Aynı şekilde Güney Hindistan'da Devâgirî (Deogiri. Devletâbad). Telinga-na, Dvârasamudra ve Madura gibi vilâyetler Delhi Halacîleri'nin üstünlüğünü kabul ederek vergiye bağlandılar. 1297-1308 yılları arasında Çağatay akınlarını önlemeye muvaffak olan Alâeddin Mu-hammed Şah, toprak İlhak etme yerine yıllık vergi ve ganimet temini yolunu seçerek içtimaî, İktisadî ve askerî reformları İle haklı bir şöhret kazanmıştır. 6 Ocak 1316'da ölen Alâeddin Muham-med Şah'tan sonra yerine Melik Kâfur Hezârdînârî kendi nüfuzu ile Şehâbeddin Ömer'i tahta geçirdiyse de bunun saltanatı uzun sürmedi. Alâeddin'in üçüncü oğlu Kutbüddin Mübarek Şah, kendisini öldürmek için gelen saray muhafızlarını ikna ederek Melik Kâfûr'u öldürttü. Mübarek Şah önce nâib olarak hüküm sürdü; 14 Nisan 1316'da küçük kardeşini hapse attırarak Kutbüddin lakabı ile tahta çıktı. Mübarek Şah babasının sert idare tarzını değiştirdi. Ülkede istikrarı sağladı ve "halîfetullah" unvanını aldı. Alâeddin Muhammed'in vergiye bağladığı Marata (Marhata) ülkesini doğrudan Delhi Sultanlığfna kattı (1318); Devâgirî şehrinin adını da Kutbâbâd olarak değiştirdi. Ancak bir süre sonra bir suikast neticesinde öldürülünce eski Hindu müh-tedi Hüsrev Han, Nâsırüddin HüsrevŞah unvanıyla tahta çıktı (Nisan 1320). Bunun üzerine Türk kumandanları Mültan ve Dipalpûr Valisi Melik Gazi Tuğluk'u yardıma çağırdılar. Lahravat'ta cereyan eden savaşta Hüsrev Şah'ın ordusu bozguna uğratıldı; kendisi de bir müddet sonra yakalanarak öldürüldü. Halacî ailesinden erkek fert kalmadığı İçin Melik Gazi, Gıyâseddin Tuğluk unvanıyla tahta geçti. Böylece Delhi Halacîleri'nin yerini Tuğluklular almış oldu (Eylül 1320).
3. Mâlvâ Halacîlerİ (1436-1531). Afgan
asıllı Dilâver Han Gûrrnin Mâlvâ'da kurduğu devletin yıkılması üzerine, Delhi Halacîlerİ ile aynı kabileye mensup olan 1. Mahmud tarafından kurulmuştur. Bu sultanlık Gucerât, Bundelhund, Gond-vana, Handeş ve Racpûtana ile komşu idi. Başşehirleri Dhâr ve Mândû'dur. I. Mahmud Gucerât sultanı ile epeyce uğraştı. Bu arada Lûdîler'e karşı sefer yaparak Delhi'de Tuğlukâbâd Önlerine kadar ilerlediyse de bir sonuç elde edemedi. Ancak topraklarını kuzey, güney ve doğu istikametinde genişletti. 1468'-de Çanderi ülkesi de Mâlvâ Halacîlerİ tarafından istilâ edildi. I. Mahmud Şah'ın şöhreti Hindistan dışına da yayıldı ve Mısır'daki Abbasî halifesinden hükümdarlık menşuru aldı. Onun zamanı Mâlvâ'nın en parlak dönemini teşkil eder. I. Mah-mud'un 1 Haziran 1469'da ölümü üzerine yerine oğlu Abdülkâdir Gıyâs Şah geçti. 1500 yılına kadar saltanat süren Gıyâs (Gıyâseddin} Şah da komşuları ile iyi geçinme siyaseti takip etti. Daha sonra idareyi büyük ölçüde oğlu Nasır (Nâsırüddin) Şah'a bıraktı. Nasır Şah da babasını çekilmeye zorlayıp yerine kendisi geçti (1500-1511). Mândû'da hâkimiyeti sağladıktan sonra kardeşlerini ortadan kaldırarak annesini hapsetti. Nasır Şah. Ha-lacîler'i uzun zamandan beri meşgul eden Çanderi meselesini halletmeye çalıştı. Son Halacî sultanı 2 Mayıs 1511'de tahta çıkan Alâeddin II. Mahmud'dur. Alâeddin de kendisine rakip gördüğü kardeşlerini te'dib etti. Mândû'da duruma hâkim olurken yardımını istemiş olduğu Racpûtlar'dan Madnî Ray ile arası açıldı. Çanderi'deki Behçet Han'ın ayaklanması ile uğraştığı bir sırada Gucerât Sultanı II. Muzaffer Mâlvâ'ya saldırdı; 1514'ten sonra da Racpûtlar'a dayanarak Halacî ümerâsına ve halkına zulüm yapmaya başladı. Alâeddin II. Mahmud Şah, Hindu nüfuzunun artmasından çekindiği için düşmanı olan Gucerât'a sığınmaya mecbur kaldı. N. Muzaffer tahtı ele geçirmesi için ona yardım etti. 1531'e doğru İl. Mahmud tekrar güçsüz
bir duruma düşmüştü. Bundan faydalanan Gucerât Sultanı Bahadır Şah Mân-dû'yu ele geçirdi (2 Mart 1531). Mahmud ve oğullan esir edilerek Çampaner'e gönderildi ve burada muhafızlar tarafından öldürüldü. Böylece Mâlvâ Halacîlerİ de ortadan kalkmış oldu.
Halacîler üç asırlık hâkimiyetleri döneminde Hindistan'da kültür, sanat ve edebiyat alanında derin izler bıraktılar. Âlimleri ve din adamlarını himaye ettiler. Emîr Hüsrev-i Dihlevî, Nizâmeddin Evliya, Ziyâeddin Berenîgibi müellif ve şeyhler Halacîler devrinde yaşamışlardır.
BİBLİYOGRAFYA :
M. A. Ahmad, Political History and Insti-tions of the Early Turkish Empire of Delhi: 1206-1290, Lahore 1948; Bayur, Hindistan Tarihi, 1, 301-318; K. S. Lal. History of the Khal-jis, Allahabad 1950; T. W. Haig. Turks and Af-ghans, Delhi 1965, s. 91-126, 353-371; a.mlf.. "Halacî", İA, V/l, s. 107-109; a.mlf., "Malva", a.e., VII, 266-267; U. N. Day, MedieualMatua. A Potiticaland CulttıralHistory, 1401-1562, Delhi 1971; Enver Konukçu. Kalaç Sultanlığı. Delhi'de Türklerin İkinci Hakimiyet Devresi 1290-1320 (doçentlik tezi, 1977), Atatürk üniversitesi Ed.Fak.; a.mlf., "Delhi Türk Sultanlığı Hizmetindeki Halaç Beyleri (1201-1290)", EFAD, sy. 7(1976), s. 181-193; Bosworth,/s/âmDeu/et(e-ri Tarihi, s. 231, 252-253; a.mlf.. "Muhammad Bakhtiyar £hal0", £/2(İng.|, VII, 433; A. B. M. Habibullah, "Jalaluddin Kbalji", CHIn., I, 311-325; Banarsi Prasad Saksena, "Alauddin Ktjal-ji", a.e., I, 326-425; a.mlf., "Qutbuddin Muba-rak Kbalji", a.e, I, 428-444; Muhammad Ha-bib, "Nasiruddin Kbusrau Kban", a.e.. I, 445-449; Abdurrashid. "The Origin of the Khatji Sultans of Delhi", Indian Historical Quarterly, II (1938). s. 297-303; Hameed ed-Dİn, "The iShalji of Malva and the Sultans of Delhi", Journal of the Indian History, XL (1962), s. 766-767; S. Moinul Haq, "&h.aldjis\ EP [Ing).
IV, 920-924; Abdus Subhan, "Lakh.nawtr, a.e.,
V, 637-639. r-|
İRİ Enver Konukçu
HALAÇ ^
Bir Türk aşireti.
L * J
Türkler arasında Kalaç diye anılan Ha-laçlar, IX. yüzyıldan itibaren İslâm coğrafyacıları ve tarihçilerinin eserlerinde "Halac" (Hile £İ*J1). "Halaciyye" (Hılciy-ys i^dLiU)) imlâsı ile kaydedilmektedir. Kâşgarlı Mahmud, kabile hakkında bilgi verirken Yirmi İkiler'in onlara Türkçe "aç kal" anlamında Kal-Aç dediklerini ve sonradan bunun Halaç'a döndüğünü söyler [Dİuânü lugâti't-Tûrk Tercümesi, IH, 415). J. Marquart, VI. yüzyıla ait bir Süryânî kaynağındaki Türk menşeli Kho-las'ın Halaç olabileceğini Öne sürmektedir (Erâniahr, s. 251-254). Hârizmî,
X. yüzyılın sonlarında yazdığı eserinde Ha-laçlar'ın dahil bulunduğu zümreye işaret etmekte, bunların Eftalitler'in bakiyesi olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Kuşanlar'dan sonra Akhunlar (Eftalitler) Mâverâünnehir'den Afganistan içlerine kadar uzanmışlar, daha sonra Kuzey Hindistan'ı ele geçirmişlerdi. Mes'ûdî Halaçlar'ın (Harluc) Türk kavminden olduklarını [Mürûcü'z-zeheb, II, 124), İs-tahrî de çok eski tarihlerden beri Hindis-tan-Sicistan arasında yaşadıklarını ve şekil, kıyafet, dil bakımından Türk olduklarını söyler [Mesâlik, s. 245). İbn Hur-dâzbih onlan. Orta Asya steplerinde Kar-luklar'a yakın bir yerde yaşayan bir Türk kabilesi şeklinde tanıtırken (el-Mesâlik ue'l'memâtik, s. 28,31) X. yüzyılda yazılan Hudûdü'J-'dtem'de Gazne ve yöresiyle Belh, Tohâristan, Büst ve Cûzcân'-da koyun sürülerine ve meralara sahip birçok Halaç aşiretinin yaşadığı kaydedilmektedir (s. 111). Bu bilgilerden, Halaçlar'ın büyük bir bölümünün X. yüzyıldan çok önce Ceyhun nehrinin batı ve güneyine geçerek İran'ın doğu, Afganistan'ın güney kısımlarına dağıldıkları anlaşılmaktadır. İslâm orduları bu Türk boyu ile İran'ın içlerine ve Kuzey Hindistan'a doğru ilerlerken karşılaşmışlardı. Emevî-ler'in Sîstan valisi Abdülazîz b. Abdullah'ın Büst ve Kabil'e karşı düzenlediği seferde görev alan Türkler muhtemelen Halaçlar'a mensuptu. Saffâriler'in kurucusu Ya'küb b. Leys de Kabil seferinden Sistan'a dönerken yolda rastladığı Halaç-lar'ı öldürüp sürülerine el koymuştu.
Sebük Tekin, İshak b. Alp Tegin zamanında Halaçlar'ın isyanını bastırmış, Gaz-ne'de idareyi ele alınca da ordusunun önemli bir kısmını onlardan oluşturmuştu; nitekim onun ve oğlu Mahmûd-ı Gaz-nevfnin Sâmânîler'le mücadelesinde Ha-laçlar'ın da yer aldıkları görülür. Hindistan'daki ilk fetihler sırasında Gazneli ordusunda bulunan Halaçlar büyük yararlıklar gösterdiler ve çeşitli İktâlar elde ederek oraya yerleştiler. Mahmûd-ı Gaz-nevî Karahanlılar'la mücadele ederken de ordusunda Halaç askerleri bulunuyordu. Fakat yerine geçen Mesud ile Halaç reislerinin arası Dandanakan yenilgisinden sonra açılmış ve Bû Ali Kûtvâl Halaç bölgesine giderek onları tenkil etmiştir.
Gurlular'ın Afganistan'da Gazneliler'in yerini almalarından sonra Halaçlar bu yeni hanedanla dostluk kurdular. Muiz-züddin (Şehâbeddin) Muhammed ordusuna memlûk temin ederken onlardan da faydalandı. Sencer'in Gurlu Alâeddin Ci-
hansûz'u esir ettiği savaşta (547/1152) Halaçlar da çarpışmıştı. XII. yüzyılın sonlarında tahta çıkan Gurlu hükümdarları Halaç emirlerinden güç almışlardı. Delhi Türk Sultanlığı kurulduktan sonra bu emirler yönetimde söz sahibi oldular. Moğol istilâsı sırasında Afganistan'daki Halaçlar da Hindistan'a göç ettiler. Hâ-rizmşahlar Gurlu hâkimiyetine son verince Halaçlar onların tâbiiyetine girdiler ve Hârizmşah Alâeddin Muhammed Se-merkant'ı Moğollar'a karşı savunurken ordusunda görev yaptılar. Hârizmşah Alâeddin Muhammed Moğollar'a yenilince Horasan ve Mâverâünnehir'den kaçanlarla Gur, Germsîr, Gazne dolaylarında ve Hilmend boylarında yaşayan Halaçlar Pe-şâver'de Melik Seyfeddin Uğrak'ın etrafında toplandılar. Germsîr Halaçlan'na mensup Muhammed Bahtiyar Halacî de bunlar arasındaydı. Gazne ve Delhi'de memlûk olamayan Muhammed Bahtiyar burada uç bölgelerindeki valilerin emrine girdi ve kendisine geniş topraklar iktâ edildi, önce Bihâr'ı ele geçiren Bahtiyar. Delhi Sultanlığı'nın kurucusu ve İlk hükümdarı Kutbüddin Aybeg ile görüşerek Bengal üzerine yanındaki çok az Halaç ile o zamana kadar hiçbir Türk liderinin gerçekleştiremediği akınlar yaptı ve bu geniş ülkeyi fethederek Leknevtî Halacîleri Sultanlığı'nı (1202-1227) kurdu. Halaçlar, Hindistan'da bu devletten başka Delhi Halacîleri (1290-1320) ve Mâlvâ Halacîleri (1436-1531) adlarıyla iki sultanlık daha kurmuşlardır.
Halaçlar'ın Moğol istilâsından sonra Orta ve Batı İran'a, Kuzey Azerbaycan'a ve Anadolu'ya giderek yerleştikleri tahmin edilmektedir; çünkü buralarda, hatta Kırım'da dahi Halaç adını taşıyan köyler vardır. İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han'ı âsi Çağatay Prensi Yasâ-vur'a karşı destekleyen Herat Meliki Gi-yâseddin Kert'in ordusunda Halaçlar da yer almıştı. Celâyirliler'den Hüseyin b. Üveys devrinde (1356-1374) Batı İran'da bulunan Emîr Ahmed bir Halaç kabilesinin reisiydi. Timur zamanında (1370-1405) Sâve, Kum ve Kâşân'da Halaçlar yaşıyordu. XVII. yüzyılda İran'da Mugan'-daki Türk aşiretleri arasında Halaçlar'ın da yer aldığı bilinmektedir. Bugünkü Halaçlar İran'ın Kum eyaletinde oturmakta ve bu bölgeye Halacistan denilmektedir. Afganistan'da yaşayan ve Peştuca konuşan Galzaylar ile (Gılzaylar) Halaçlar'ın etnik kökenlerinin aynı olup olmadığı konusu uzun süre tartışılmış, ancak kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.
HALASI-KUN, Tİbor
BİBLİYOGRAFYA :
Divânü lugâti't-Tûrk Tercümesi, III, 415; İbn Hurdâzbih. et-Mesâlik ue'l-memâiik, s. 28, 31; İstahrî, Mesâtİk (de Goeie). s. 245, 253, 281; Mes'ûdî, Mürûcü'z-zeheb (Abdülhamîd), II, 124; Hudûdü'l-'âlem (Minorsky). s. 111, 347-348; Hârizmî, MefâtîtıuVulûm(nşr. G. van Vlo-ten), Leİden 1895, s. 119-120; Târîh-i Sîstân (nşr. Bahâr). Tahran 1314 hş., s. 246, 359; Cûz-cânî. Tabakât-ı Nâştrl, I, 346, 373, 399, 406-407, 418, 422, 424, 431-438, 450, 452-453, 476; J. Marquart, ErânSahr, Berlin 1901 -> (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1994, s. 251-254; Bayur, Hindistan Tarihi, I-III, bk. İndeks; Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş (İstanbul 1942), İstanbul 1970, s. 149-153, 170-171, 177, 311, 363; Barthold. Türkistan, s. 436, 474; Enver konukçu, Kalaç Sultanlığı, Delhi'de Türklerin İkinci Hakimiyet Devresi: 1290-1320 (doçentliktezi, 1977), Atatürk üniversitesi Ed. Fak.; V. Minorsky, "The Turkish Dİalect of theEhalaj", BSOAS,X.( 1940-42), s. 417-437; Emel Esin. "Butan-ı tfalaç", TM, XVII (1972). s. 25-67; M. Fuad Köprülü, "Halaç", İA, V/l, s. 109-116; C. E. Bosvvorth, "Ktıaladİ'1, £P(İng.). IV, 917-918. m
IAI Enver Konukçu
HALASI-KUN, Tİbor ""
(1914-1991)
Macar Türkologu.
L J
Zagreb'de doğdu. 1931 -1936yılları arasında Budapeşte Oniversitesi'nde öğrenim gördü ve Gyula NĞmeth'in yönetiminde hazırladığı "Gennadios török hit-vallâsa" adlı teziyle doktor unvanı aldı. 193Tde Budapeşte Üniversitesi'nin Türk Filolojisi Enstitüsü'ne asistan olarak girdi ve 1942-1952 yıllan arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakül-tesi'nde Hungaroloji profesörlüğü yaptı. 19S2'de Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek Columbia Üniversitesi'nde Türkoloji öğretim üyesi, 1959 yılında da aynı üniversitenin Yakın Doğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü başkanı oldu. 1982'de bu üniversiteden emekliye ayrıldı; 19 Ekim 1991'de NevvYork'ta öldü.
HALASl-KUN, Tibor
1973 yılında Cumhuriyet'in ellinci yıldönümü münasebetiyle Türk hükümetinin şeref belgesi ve 1984'te Amerikan Türk Dostları Derneği'nin şeref ödülü verdiği Halası-Kun Macar Bilimler Akade-misi'nin, Türk "farili Kurumu'nun, Türk Dil Kurumu'nun ve Institute of Turkish Studies'in (Washington) şeref üyesi İdi. Doğumunun 70. yılında eski öğrencileri ve meslektaşları onun için Turks, Hun-garians and Kipchaks (A Festschrift in Honor ofTibor Halasi-Kun) adlı bir armağan kitabı yayımladılar {JTS, VIiı, Har-vard 1984). 1956-1957 akademik yılında Princeton Üniversitesi'nde misafir profesör sıfatıyla ders veren Halasi-Kun, 1932'den 1984'e kadar Türkiye'ye ve Türkler'in yaşadığı çeşitli ülkelere pek çok araştırma seyahati yapmış, ayrıca Türkiye'de on yıllık öğretim üyeliğinin yanında Alman Arkeoloji Enstitüsü'nde (İstanbul) araştırmacı (1938-1939) ve kendi kurduğu Amerikan İlmî Araştırmalar Enstitüsü'nde (Ankara) başkan (1963-1968) olarak bulunmuştur.
Halasi-Kun, Türkiye'deki öğretim üyeliği sırasında Ankara'da edebî ve ilmî Macar eserlerinin Türkçe'ye çevrilmesi çalışmalarına katılmış, 1944-19S7 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığının yayımladığı Macar Klasikleri Serisi'nde on bir kitabın yayımına katkıda bulunmuştur. 1946'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hungaroloji Enstitüsü yayınlarını başlatmış, 1950'de Hasan Eren ile birlikte 60. doğum yılı armağanı olarak M. Fuad Köprülü'ye sundukları Türk Dili ve Tarihi Hakkında Araştırmalar dergisinin I. cildini neşret-miştir. Daha sonra İstanbul arşivlerinde bulunan defterlerin değerlendirilmesi yolundaki çalışmalara katılan Halasi-Kun, özellikle Temes (Temeş) ve Szeged (Sege-din) sancaklarıyla ilgili kaynak ve belgelerin işlenmesine yardımcı olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleştikten sonra da 1962 yılından başlayarak Columbia Üniversitesi'nde Publications in Near and Mİddle East Studies dizisini yönetmiş, Halil İnalcık ile birlikte Archi-vum Ottomanicum dergisini çıkarmaya başlamış (1969) ve daha sonra Peter Golden ile birlikte Archivum Eurasiae MedüAevi dergisini kurmuştur (1975).
Eserleri. Halasi-Kun. Arap harfleriyle yazılmış bir Kıpçakça sözlüğün tıpkıbasımı (aş. bk.). A. H. Kuipers. B. Geiger, K. H. Menges ile birlikte yazdıkları Peoples and Languages oi the Caucosus (The Hague 1959} ve hocası NĞmethten İngi-
230
lizce'ye çevirdiği Turkish Giammar (The Hague 1962) ile Turkish Reader lor Beginners'in (The Hague 1964) dışında kitap yayımlamamış, çalışmalarının tamamı ilmî dergi ve bazı büyük ansiklopedilerde makale ve madde olarak çıkmıştır. 1939 yılında İstanbul'da bularak La langue des Kiptchaks d'apres un ma-nuscrit arab d'Istanboul adıyla Macar Bilimler Akademisi'nin Bibliotheca Ori-entalis Hungarica dizisinde tıpkıbasımını yayımladığı et-Tuhfetü'z-zekiyye îi'l-lugati't-Türkiyye başlıklı eser (Buda-pest 1942) XIV. yüzyıldan kalma Kıpçakça bir sözlüktür. Halasi-Kun başlangıçta eseri Fransızca'ya çevirmiş, ancak adı geçen dizide yayımlanması düşünülen bu çeviri II. Dünya Savaşı yüzünden çıkarılamamıştır. Hayatının son yıllarında yaptığı İngilizce çeviri ise yine aynı dizide çıkacaktır. Halasi-Kun, Besim Atalay'ın bu yazmayı daha sonra neşretmesi üzerine (1945) "Philologica I" (DTCFD, V [1947], s. 1-37) ve "Philologica II" (a.g.e., VII11949|. s. 415-465) başlıklı yazılarında neşirle ilgili düşüncelerini açıklamış, ayrıca 1970 ve 1980'li yıllarda yine et-Tuhfe-tü'z-zekiyye ile ilgili başka makaleler de kaleme almıştır. Halasi-Kun'un aynı yıl İstanbul'da bulduğu diğer bir önemli yazma da branşı olmadığı için üzerinde çalışmadığı, daha sonra arkadaşı Lajos Ligeti tarafından yayımlanan (1962) bir Moğolca sözlüktür. Halasi-Kun'un Beyrut'ta bulduğu üçüncü bir yazma eser ise Yemen Resûlî Sultanı Efdalü'l-Abbas (1363-1377) adına yazılmış altı dilli bir sözlüktür. Bu sözlükte yaklaşık 1800 Arapça kelime ile bunların Farsça. Türk-Çe (Kıpçak-Oğuz), Rumca (Bizans), Ermenice (Kilikya) ve Moğolca (İlhanlı) karşılıkları yer almaktadır. Halasi - Kun'un Moğolca uzmanı Lajos Ligeti, Ermenice uzmanı Edmond Schütz ve Rumca uzmanı Peter B. Golden'in yardımlarıyla neşre hazırladığı eser, The Rasülid Hexaglot: 14th Century Vocabularİes in Arabic, Persian, Turkic, Greek, Armenİan and Mongolian adı altında Archivum Eurasiae Medii Aevfnin VIII. cildi olarak basılmaktadır.
Halasi-Kun'un çalışmalarının en önemlilerinin başında "Gennadios török hitval-lâsa" adlı doktora tezi gelir {Körösi Cso-ma-Anzhiuum, 1 (ekcilt, Budapest 1936j, s. 139-247; İngilizce'si: "The Turkish Con-fession of Gennadios", Archioum Otto-manicum, XII 11987-1992], s. 5-103). Fâtih Sultan Mehmed'in emriyle İstanbul patriği Gennadios Skolarios'un hıristiyan itikadnâmesinden Türkçe'ye yapılan çe-
virinin Grek harfleriyle yazılmış metnini (Arap harfleriyle yazılanı kayıptır) Türkoloji açısından inceleyen eser, XV. yüzyıl Anadolu Türkçesi'nin belli başlı yapı ve ses Özelliklerini ortaya koyması bakımından büyük değer taşımaktadır. AJexan-dri Csoma de Körös'ün anısına çıkarılan hâtıra kitabında yayımladığı "Monu-ments de la langue tatare de Kazan" adlı makalesi de {Analecta Orientalia mem. Alexandri Csoma de Körös dicata. {Bibliotheca OrientaUs Hungarica, V, Budapest 1942-1947, s. 138-155]) Kazan Türk-çesi açısından önemlidir. Bu çalışma ayrıca Türkçe olarak "Kazan Türkçesi'ne Ait Dil Yadigârları: Phiiologica IH" {DTCFD, VII |1949], s. 690-740) adıyla yayımlanmıştır (eserlerinin listesi İçin bk. Schütz, AOH, XLVIl/l-2 11994|, s. 12-14; JTS, VIII ]1984].s.VU-IX).
Dostları ilə paylaş: |