BİBLİYOGRAFYA :
ö. Schütz, in memoriam Halasi-Kun Tibor (1914-1991), Keletkutatâs 1992, s. 3-10; "in Memoriam Tibor Halasi-Kun Jan. 19.1914-Oct. 19.1991", AOH, XLVD/l-2 (1994), s. 5-14; JTS, VH1( 1984). s. I-IX (Halasi-Kun özel sayısı); "Tibor Halasi-Kun", MESA Bultetin, XXV (1991), s. 311-312; Gustav Bayerle, "Tibor Halasi-Kun, 1914-1991", TSAB, XVII/2 (1993). s. 147-157. |—,
İmi Hasan Eren
HALDÛNÎYYE
Tunus'ta meşhur mütefekkir
İbn Haldun'un adına nisbetle kurulan
bir kültür cemiyeti.
22 Aralık 1896'da kuruluş kanunu tasdik edilen el-Cem'iyyetü'1-Haldûniyye 15 Mayıs 189Tde faaliyete başlamıştır. Cemiyetin kurucuları Tunuslu Hayreddin Paşa'nın teşkil ettiği, Fransız liseleri tarzında eğitim veren Sâdıki Koleji ile Zey-tûne Medresesi mezunlarıdır. Hayreddin Paşa, geleneksel İslâmî eğitime yeni bir yön vererek yabancı dillerle modern ilimlerin öğretiminin birlikte yapılmasını istiyordu. Bu gayeyi gerçekleştirmek için kurulan el-Cem'iyyetü'l-Haldûniyye fizik, kimya, zooloji, botanik, ekonomi, coğrafya, siyaset, Fransızca, modern edebiyat, tarih, hukuk gibi çeşitli alanlarla ilgili olarak basit seviyede düzenlediği dersler sayesinde halkı aydınlatmaya çalışmıştır. 1898 yılından itibaren Haldûniyye'de düzenlenen modern öğrenim Zeytûne Medresesi'nde de uygulanmaya başlanmıştır. Bunda, 12 Kasım 1898 tarihli bir kararname İle Fransız himaye idaresinin, Tunuslu memurların seçiminde Haldû-
niyye diploması sahiplerine öncelik tanımasının da etkisi olduğu söylenebilir.
Cemiyet, faaliyetini sürdürebilmek için başta muhafazakâr görüş sahipleri olmak üzere birçok güçlükle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca malî imkânların kısıtlı olması yüzünden ders ve konferansların düzenlenmesi, kütüphane için kitap temini, ilmî deneyler için de laboratuvar malzemesi satın alınması gibi hususlarda da zorluklarla karşılaşılmıştır. I. Dünya Savaşı'na kadar Haldû-niyye'de modern Arapça ile verilen eğitim çeşitli ilim dallarındaki öğrenciler kadar yetişkinlere de faydalı olmuştur.
Cemiyetin idare heyeti bir başkan ve seçimle gelen on bir üyeden oluşmaktaydı. Cemiyetin son başkanı, Zeytûne'-de yetişmiş ve modern fikirleri benimsemiş bir kişi olan Şeyh Muhammed Fâzıl İbnÂşûr'dur (ö. 1970). 1945'te başkan olan Şeyh Muhammed'in görevi Tunus'ta eğitim reformunun yapıldığı ve cemiyetin klasik şekline son verildiği 1958 yılına kadar sürmüştür. İbn Âşûr, Haldûniyye'-ye benzer başka teşekküllerin de kurulmasına öncülük yaparak cemiyetin hedeflerini yenileştirmeye ve genişletmeye çalışmıştır. Gösterdiği faaliyetlerden biri Arapça eğitimin yaygınlaştırılması, Arap ülkeleri üniversitelerine gidecek öğrencileri hazırlayacak bir Arapça programının ihdasıdır. Diğer bir faaliyeti de İslâm kültürünü yeniden canlandırmak için konferanslar düzenleyerek İslâm dünyası üzerinde etkili yeni gerçekleri de dikkate alan bir İslâm araştırmaları ens-
titüsü kurmasıdır. İbn Âşûr'un üçüncü önemli faaliyeti ise hukuk eğitimini modernleştirmek, Tunus adliyesine hâkim ve avukat yetiştirmek üzere 1946'da Arap Hukuk Enstitüsü'nü faaliyete geçirmesidir. Aynı yıl felsefe kısmı öğrencilerini olgunluk imtihanına hazırlamak, İslâm felsefesinin önemli cereyanlarını tanıtmak amacıyla bir de felsefe enstitüsü kurmuştur.
el-Cem'İyyetü'l-Haldûniyye, kuruluşundan itibaren pedagojik gelişmeye uygun olarak öğrenciler yetiştirmek, yetişkin kimselerin de genel kültürlerini arttırmak ve yeni bilgilerle donatmak hususunda büyük hizmetlerde bulunmuştur. Zamanla özel bir cemiyet olmaktan çıkarak çeşitli kültür faaliyetlerinde bulunan Haldûniyye âdeta bir millî kültür enstitüsüne dönüşmüştür.
BİBLİYOGRAFYA :
Mohamed Lasram. üne association en Tuni-sie: La Khaldounia, Tunus 1906; M. Fâzıl İbn Âşûr. et-Hareketü'l-edebİyye ve'l-fikriyye fî Tûnis, Kahire 1956, s. 41-80; Mongi Sayadi, ai-Jam'iyya ai-Khaldûnİyya 1896-1958, Tunus 1974; a.mlf.. "al-Khaldüniyya", £7?(Fr), IV, 957; Ahmed Abdesselâm - Nebil ben Khelil. Sa-diki et les sadikiens, Tunus 1975, s. 87-89; J. O. Voli. İslam Continuity and Change in the Modern World, Essex 1982, s. 100; Ahmed Hâlid, Edvâ' mine'i-bVeti't-Tûnisiyye 'ale't-Tâhiri'l-HaddâduenidâlücİİTunus 1985, s. 14-17;K. J. Perkins, Historical Dictionary of Tunisia, London 1989, s. 75; Atillâ Çetin, "Tunus'ta Bir Eğitim Kurumu: Sadıkî Koleji {!875)", Prof.Dr. BekirKütükoğlu'na Armağan, İstanbul 1991, s. 395-404; E. Amar, "La Khaldounia", RMM, 111(1907), s. 352-363. ı—ı
İKİ Atilla Çetin
HALEBÎ, İbrahim b. Muhammed
HALEBÎ, Burhâneddin
(bk. SİBT İBNÜ'l-ACEMÎ).
L J
HALEBÎ, İbrahim b. Muhammed
İbrâhîm b. Muhammed
b. İbrâhîm el-Halebî
(ö. 956/1549)
Osmanlı âlîmi, fakih.
L J
Halep'te doğdu. Doksan yaşlarında vefat ettiği göz önüne alınırsa 86O'lı (1456) yıllarda doğduğu söylenebilir. Süyûtî ve şarkiyatçılardan Joseph Schacht isminin başına Burhâneddin lakabını eklerler; ancak Osmanlı kaynaklan ve Halebî'nin kendisi bu lakabı zikretmez. Halebî temel eğitimini doğduğu şehirde gördü ve Şam'da da bazı âlimlerden ders aldı. Halep'te bir süre imam olarak görev yapmasının ardından IX. (XV.) yüzyılın sonlarına doğru Kahire'ye gitti. Kahire'de tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat başta olmak üzere İslâmî ilimleri tahsil etti. Süyûtî gibi devrin ileri gelen âlimlerinden ders okudu. 906 (1500) yılı civarında İstanbul'a giderek orada yerleşti. Çeşitli camilerde imamlık yaptıktan sonra Fâtih Camii'ne imam oldu. Ardından Sadî Çe-lebi'nin Fatih'te yaptırdığı dârülkurrâya müderris olarak tayin edilen Halebî bu görevde iken vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi. Kabrinin bulunduğu parsel 1971 yılında yol yapımı sebebiyle ortadan kaldırılmıştır (DİA, X, 449). Son derece mütevazi bir hayat süren Halebî yumuşak huyluluğu ve nezaketiyle tanınmıştır. Hemen hemen bütün zamanını ibadete ve ilme adamış, özellikle fıkıh, tefsir, kıraat ve hadiste otorite kabul edilmiştir.
Halebfnin bazı risaleleri bilhassa Muh-yiddin İbnü'l-Arabî'ye karşı çok sert ve ağır İthamlarla doludur. Şeriatı, kendi tabiriyle "İbnü'l-Arabî'nin tahrifinden ve şeytanî görüşlerinden" korumak amacıyla yazdığı eserlerde onu yalancılıkla, aptallıkla, Kur'an'ın mânasını değiştirme ve Allah düşmanı olmakla suçlamaktan çekinmemiştir. Yaşadığı dönemde gerek devlet erkânı içinde gerekse ulemâ arasında İbnü'l-Arabrnin birçok taraftarı bulunmasına rağmen Halebî'nin tenkitlerinde bu derece ileri gitmesi onun ilmî cesareti ve kendine olan güveniyle açıklanabilir.
231
HALEBÎ, İbrahim b. Muhammed
Eserleri. Halebî yirmiye yakın eser kaleme almış olup risalelerinin çoğu kendi zamanında tartışma konusu edilen meselelerle ilgilidir. 1. Mültefta 'J-ebftur*. Kudûrî'nin el-Muhtaşar'ı ile el-Muhtâr, Kenzü'd-dekâ'ik ve el-Vikaye gibi Hanefî fıkhının meşhur metinlerine dayanan kitap Halebî'nin en tanınmış eseridir. 17.000'den fazla fıkhî meseleyi ihtiva eden Mülteka'l-ebhur Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuş, aynı zamanda kadıların ve müftülerin başvuru kaynaklarından birini teşkil etmiştir. Molla Hüsrev'in Dürerü'1-hük-kâm'\ ile birlikte Osmanlı Devleti'nin yarı resmî hukuk külliyatı niteliğini taşıyan eser birçok defa basılmış olup (meselâ İstanbul 1252. 1258, 1264, 1288; Bulak 1263; Bombay 1278) üzerine elliden fazla şerh yazılmıştır. I. M. d'Ohsson, Tab-leau general de l'Empire ottoman (Paris 1787-1820) adlı eserinde Osmanlı hukuk düzeniyle İlgili açıklamaları bu kitaba dayandırmıştır. 2. Ğunyetü'1-müte-mellî fî şerhi Münyeti'I-muşaîlî. Sedî-düddin KâşgarVnin (ö. 705/1305) Mün-yetü'l-muşalfi* adlı eserine yazdığı şerhtir. Taharet ve namaz konularını Hanefî fıkhına göre ayrıntılı biçimde ele alan kitap uzun süre medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Birçok defa basılan eser (Leknev 1222, 1323; İstanbul 1253. 1256. 1295, 1300, 1325; Lahor 1310, 1314) Haleb'i kebîr diye tanınır. 3. Muhtaşa-ru Ğunyeü'l-mütemeliî. Halebî şağîr adıyla bilinir. Birçok baskısı gerçekleştirilen eserin (İstanbul 1242, 1268. 1286, 1312, İ316, 1317; Lahor 1889) GÜzelhi-sârî tarafından Hilyetü'n-nâcî adıyla yapılan haşiyesi defalarca basılmıştır. Kitap İbrahim Babadâğî(Kazan 1860) ve Hasan Ege (İstanbul 1970) tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. 4. Ni'metü'z-ze-rîh fî nuşreti'ş-şerîh (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2880). İbnü'l-Arabî'ye ve özellikle onun Fuşuşü'l-hikem'mde yer alan görüşlerine karşı yazılmıştır. Fuşûş'tan nakillerde bulunduktan sonra bunları ağır bir dille tenkit eden Halebî. vahdet-i vücûd nazariyesi üzerinde durarak tev-hid meselesinde iki grubun -vahdet-i vü-cûdcular ve Mu'tezile- mübalağalı hareket edip şirke düştüklerini iddia eder. İb-nü'1-Arabf nin kader ve İrade konularında yanlış düşünüp Ehl-i sünnet ve'l-ce-maat'in görüşlerine hücum ettiğini ifade eden Halebî bu hücumlara cevap verir. s. er-Rahş ve'1-vakş li-müstehilli'r-rakş (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 245/ 7, Tekelioğlu, nr. 900/3, vr. 30-38; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr 429. vr. 65-72). SÛ-
232
filerin semâ ve raksla (devran) meşgul olup bunları dinden kabul etmelerine karşı yazılmış bir risaledir. Halebfye göre semâ ve raks gerçek tasavvufta yeri olmayan çirkin şeylerdir. Bunları dinden sayanlar Allah'a iftira etmektedirler. Daha önceki âlimlerin görüşlerine de yer veren müellif raksın haram kılındığı hususunda icmâ bulunduğunu, bunu helâl kabul edenin küfre düşeceğini, aynı şekilde semâm da haram olduğunu ileri sürer. Yüksek sesle zikir yapılmasına da karşı çıkan Halebî bazı Hanbelîler'İn bunu mekruh, Hanefîler'in ise haram saydığını naklederek kendisi bunu bid'at-ı seyyieye örnek gösterir. 6. el-Kıyâm 'inde zikri vilâdeti Resûliîlâh (Süleymaniye Ktp-, Hacı Mahmud Efendi, nr. 4474. 3 varak). Mevlid merasiminin bid'at olup olmadığına temas etmeyen müellif, mevlid sırasında Hz. Peygamber'in doğumuyla ilgili bölüm okunduğunda ayağa kalkılmasına karşı çıkarak bunun bir tazim olduğunu, Allah'tan başkasına tazimin ise secde, rükû ve kıyam şekillerinde yapılması durumunda bunların sırasıyla haram, tahrîmen mekruh ve tenzî-hen mekruh olacağını söyler. 7. Risale fi'r-red *alâ men i'tekade İslâme Âzer (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 245/ 6). Hz. İbrahim'in babası Âzer'in, daha sonra da Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in İman üzere ölüp ölmedikleri konusundadır. Halebî, bazı âyet ve hadislere dayanarak bunların iman üzere ölmediklerini belirtir. 8. Şerhu'l-ebyât (Süleymaniye Ktp., Giresun, nr. 109/8). Şairi bilinmeyen üç beyte yazdığı bu şerhte tasavvufa karşı orta bir yol takip eden Halebî, şeriat ve hakikatin birbirine mez-cedilerek ılımlı bir yol tutulması gerektiğini, hakikatsiz şeriatın faydasız, şeriat-sız hakikatin ise değersiz ve boş olduğunu söyler. 9. el-Hilyetü'ş-şerîfe (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1543/5; Pertev Paşa, nr. 603). Hz. Peygamber'in şemailine, faziletlerine ve davranışlarına dairdir. 10. Nazmü sîreti'n-nebî ve şerhuh (Kahire Müzesi, nr B 22.242). Resûl-i Ekrem'in hayatını anlatan altmış üç beyitten ve bunların şerhinden ibaret olup Halebî'nin şiir kabiliyetini göstermesi bakımından önemlidir.
Halebî"nin diğer eserleri de şunlardır: Tesfîhü'1-ğabî fî tenzihi (tebifetî) Ibn 'Arabî (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr 1437/13; Lâleli, nr. 2452/2; Fâtih, nr. 2880/2); Risale fî hakkı ebevey ne-biyyinâ hleyhi's-selâm (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2061/2); Muh-taşarü'l-Cevâhiri'l- mudıyye fî taba-
kati'l-Hanefiyye (Süleymaniye Ktp., Şe-hid Ali Paşa, nr. 1941; Esad Efendi, nr. 605/1, 3699/49); Muhtaşaru Fetâvâyı Tatarhâniyye (el-Müntehab mine'l-Fetâ-ua't-Tatarhântyye, el-Feoâ'idü 'l-münte-habe mine'iFetâua't-Tatarhâniyye) (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 284; diğer nüshaları için bk. DİA, XII, 447); Rİ-sâletü'l-himmeşa (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2070/4; Osman Huldî, nr. 27/35); Risale fi'1-mesh (GAL SuppL, II, 643); Kitâbü Fuşûii'l-erbaHn (Süieymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 241); Şerhu'l-kaşîde (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1441/4); Tarikat hle'l-Hidöye (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 446/5); Ta'lîkât ıale'l-İşlâh ve'1-îzâh (Süleymaniye Ktp.. Düğümlü Baba, nr. 446/2).
İbrahim b. Mûsâ el-Halebî'nin Dürre-tü'1-muvahhidîn ve dirretü'l-mülhidîn (Köprülü Ktp., nr. 720) adlı eseri Brockel-mann tarafından yanlışlıkla İbrahim el-Haiebrye(G4Z., II, 571), Haiebîşağirve Halebî kebîr de İbrahim b. Mustafa el-Halebî'ye (GAL SuppL, II, 428) nisbet edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
Süyûtî. et-Tehâddüş bi-ni'metillâh jnşr. E. M. Sartain). Cambridge 1970, s. 70; Taşköprizâ-de. eş-Şekâ'ik, s. 499-500; Mecdî. Şekâik Tercümesi, s. 492-493; Peçuylu İbrahim, Târih, II, 35; Gazzî, el-Kevâkibü's-sa'ire. I!, 77; İbnü'l-İmâd, Şezerât, VIII, 308-309; Sicill-i Osmânl, I, 94; Hammer. HEO, VI, 240; Râgıb et-Tabbâh, I'lâmü'n-nübelâ' bi-târîhi Halebİ'ş-şehbâ', Halep 1342/1924, V, 569;Serkîs, Mu'cem, I, 13; Brockelmann, GAL, II, 571; SuppL, II, 428, 643; Hediyyeta't-'ârifîn, 1, 27; Kehhâle. Mu'cemû'l-mü'ellirtn, I, 80; Şükrü Selim Has. A Study of İbrahim al-Halabi ıvith Special Re/erence to the Multaqa (doktora tezi, 198!), üniversity of Edin-burg; a.mlf., "The Use of Multaqa'l-Abhur in the Ottoman Madrasas and in Legal Scholar-ship", Osm./\r,VII.VII[(1988),s. 393-418; Ahmet Özel, Hanen Ftkih Âlimleri, Ankara 1990, s. 114-115; Sâlihiyye, el-Mı/cernü'ş-şâmil, 1, 16-17; Kâmûsü.'1-a'lâm, I, 568;J.Schacht, "al-Ha-Iabr,£/2(bg.),II, 90. rrı
İRİ Şükrü Selim Has
F HALEBÎ, NÛreddİn ""
Ebü'l-Ferec Nûrüddîn Alî b. Burhâniddîn
İbrâhîm b. Ahmed el-Halebî
(Ö. 1044/1635)
es-Sîretü 7-Ha/ebiyye
adlı eseriyle tanınan müellif,
. Şafiî fakihi. .
975'te (1567-68) Kahire'de doğdu. Uzun yıllar Şemseddin er-RemlTnin derslerine devam etti. Muhammed el-Bekrî. Nûreddin ez-Zeyyâdî, Şehâbeddin Ah-
med b. Kasım el-Abbâdî gibi Şafiî âlimlerinden hadis rivayet etmiş, kendisinden de Şehâbeddin el-Acemî ve Nûreddin eş-Şebrâmellisî rivayette bulunmuşlardır, /mam Şafiî'nin kabri yakınındaki Sâlihiy-ye Medresesi'nde müderrislik yapan Ha-lebî ilmiyle âmil, güzel ahlâklı ve çalışkan birkimse olup hayatımilim öğrenmek ve öğretmekle geçirmiştir. 29 Şaban 1044'-te (17 Şubat 1635) vefat etti ve Mücavirin Kabristanı'na defnedildi.
Eserleri. Fıkıh, tef s ir. hadis. Arap dili ve edebiyatı, tarih ve tasavvuf sahalarında temayüz eden Halebî çoğu haşiye, şerh ve telhis olmak üzere kırktan fazla eser yazmış olup bunların başhcalan şunlardır: 1. es-Sîretü'l-Halebiyye {İnşâ-nû'l-'uyûn fi sîreti'l-emîni'l-me'mûn). Halebî, Ebü'l-Mevâhib Muhammed b. Muhammed es-Sıddîki'nin işaretiyle kaleme alıp 1043'te (1633) tamamladığı bu eserini, İbn Seyyidünnâs'm 'Uyûnü'l-eşer'i ile Şemseddin eş-Şâmî'nin es-Sî-retü'ş-Şâmiyye'smi ihtisar ederek meydana getirmiştir. Ayrıca esere Muhammed b. Saîd el-Bûsîrrnin el-Hemziyye fi'1-medfâhi'n-nebeviyye ve el-Kevâ-kibü'd-dürriyye fî medhi hayii'î-be-riyye adlı eserleri, İbn Seyyidünnâs'm Büşra'l-Iebîb bi-zikra'1-Habîb adlı divanı ve Takıyyüddin es-Sübkî'nin et-Tâ'iy-ye'sinden de bazı ilâvelerde bulunmuştur {Keşfü'z-zunûn, \, 180; Ahlwardt, IX, 170). Kitapta Hz. Peygamberin soyu, doğumu, annesinin ve dedesi Abdül-müttalib'in vefatları, amcası Ebû Tâ-lib'in yanında kaldığı dönem, peygamber olması, ilk müslümanlar, Hz. Hamza ve Hz. Ömer'in müslüman oluşu, Habeşistan'a hicret, Tâif seferi, isrâ ve mi'rac, Medine'ye hicret, Resûl-i Ekrem'in katıldığı gazveler, çeşitli hükümdarlara gönderdiği davet mektupları, Veda haccı, Hz. Peygamber'in yakınları, şairleri, müezzinleri ve aşere-i mübeşşere hakkında bilgi verilmektedir. Eser, Resûl-i Ekrem'in doğumundan ölümüne kadar cereyan eden olayların kronolojisiyle son bulmaktadır. es-Sîretü'l-Halebiyye diğer siyer kitaplarından farklı bir yönü bulunmayan, konulan iyi tasnif edilmemiş derleme bir eserdir. Bununla birlikte İslâm dünyasında büyük ilgi görmüş, ihtisar ve tercüme edilmiş, ayrıca manzum hale getirilmiştir. Çeşitli baskılan yapılan kitap (Kahire 1280, 1304, 1308; Bulak 1292) Muhammed Altuncî tarafından bazı ilâvelerle birlikte yayımlanmış-tir(Dımaşk 1409/1989). Bennâdiye meşhur olan Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed ed-DimyâÜ eseri Muhtaşarü's-Sî-
reti'l-Halebiyye {DİA, V, 458), Ahmed b. Ebû Bekir el-Arîfî el-Bathîşî Hulâşa-tü'l-eşer fî sîreti seyyidi'l-beşer, Ab-dürrezzâk el-Miştînî de Risale fî âli'l-beyt (Brockelmann, GAL, II, 395; SuppL, II, 418) adlarıyla ihtisar etmişlerdir, es-Sîretü'l-Halebiyye, Ebû Bekir b. Mah-mûd el-Ömerî tarafından bir cüz halinde nazmedilmişse de tamamlanamamıştır (Kehhâle, III, 75). Mütercim Âsim Efen-di'nin Terceme-i Siyerü '1-Halebî adıyla Türkçe'ye çevirdiği (Kahire 1248) ve yanlışlıkla Nûreddin el-Halebî'ye nisbet ettiği kitabın asıl müellifi İbrahim b. Mustafa el-Halebî el-Mudari olup bu eser Naz-mü's-Sîre adını taşımaktadır (Murâdî, I, 39). Z. Hayrü'l-kelâm 'ale'l-besmele
ve'1-hamdele (Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Teymur, Tefsir, nr. 402). Zekeriyyâ el-En-sârî'nin Şerhu'l-besmele'sine şerhtir. 3. Haşiye hlâ Menheci'1-Kâdî Zekeriyyâ. Nevevî'nin Şafiî fıkhına dair Minhâ-cü't-tâlibîn adlı eserine Zekeriyyâ el-En-sârfnin yazdığı şerhe haşiye olarak kaleme alınan eserin bir nüshası Bibliotheque Nationale'de kayıtlıdır (MS. Ar, nr. 1015-1016; ayrıca bk. Brockelmann, GAL, I, 498; SuppL, I, 682). 4. en-Naşîhatü'l-(ale-viyye fî beyânı hüsni't-tarîkati's-sâde-ti'1-Ahmediyye. Seyyid Ahmed el-Bede-vî'nin (ö. 675/1276) hayatı, kerametleri ve kurduğu Ahmediyye tarikatı hakkındaki bu eserin (M, V/l, s. 123} Süleymaniye (Hacı Mahmud Efendi, nr. 2799; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2126/2) ve İskenderiye (Tasavvuf, nr. 50) kütüphanelerinde nüshaları bulunmaktadır. S. 'İkdü'l-mer-cân tîmâ yetehllak bi'l-cân. Bedreddin Muhammed eş-Şiblî'nin cinlere da\rÂkâ-mü'1-mercân fî ahkâmi'1-cân adlı eserinin muhtasarıdır (nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1408/1988). 6. el-Ferâ'idü'l-'ukü-di'l-hleviyye fî halli elfâzi Şeihi'î-Ez-heriyye (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3472). Hâlid b. Abdullah el-Ezherfninel-Mukaddimetü'l-Ezheriyye fî 'ilmi'l-'Arabiyye'sine yapılan şerhin şerhidir. 7. Buğyetü zevi'l-ahlâm bi-ahbâri men ferece kürbühû bi-rü'yeti'1-Muştafâ fi'l-menâm (Kahire 1303).
Halebfnin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Hasenâtü'l-vecenâti'n-nevâzir mine'l-vücûh ve'n-nezâîr, Duhânü't-tebağ, Haşiye hlâ Şerhi'l-Minhâc, Şerh b/â Şerhi'1-Katr, Metâli'u'l-büdûr fi'l-cemc beyne'l-Katr ve'ş-Şüzûr (İbn Hİşâm'ın Katrü'n-nedâ adlı eseri ve meşhur nahiv kitabı Şüzûrü'z-zeheb ile ilgili bir çalışmadır), et-Tırâzü'1-menküş fî evşâfi'l-Hubûş, el-Câmi*u'l-ezher limâ teferraka min
HALEF
mülahi'ş-Şeyhi'l-ekber, el-Letâ3if min 'Avânfi'l-ma'ârii, el-Mehâsinü 's-seniy-ye mine'r-Risâleti'l-Kuşeyriyye.
BİBLİYOGRAFYA :
Halebî, İnsânü'l-'uyûn, mukaddime, I, 3-5; Muhibbi, Hulâşatü'l-eşer, İli, 122-124; Keşfü'?-zunün. I, 141, 180; II, 1352; Murâdî. Silkü'd-dürer. I, 39; Ahlwardt, Verzeichnis, IX, 170; Abdülhay el-Kettânî, Fihrisü't-fehâris, I, 344-345; Serkîs, Mu'cem, I, 786-787; Brockelmann. GAL, 1, 498; II, 395; SuppL, I, 682; II, 418; a.mlf., "Halebî", lA, V/l, s. 123; îzâhu'i-mek-nûn, I, 402, 441; II, 82, 123, 440, 497; Hediy-yetü'l-'ârifîn, !, 755-756; Kehhâle. Mu'cemü'l-mü'eiurın, II!, 75; VII, 3; Ziriklî. el-A'lâm (Fet-hullah). I, 240; IV, 251-252; Abdülvehhâb İbrahim Ebû Süleyman, Kitâbetü'l-bahşi'l-Hlmt, Cidde 1403/1983, s. 572; Ömer Ferruh, Me'âlimü't-edebİ'l-'Arabî, Beyrut 1406/1986, 11. 479-485; Kâmûsü'l-a'lâm, III, 1975; M. Fuad Köprülü. "Âsim". İA, I, 672; J. W. Fück. "al-Halabi", E!2 (İng), III, 90; Tayyar Af ti kulaç, "Bennâ, Ahmed b. Muhammed", DİA, V, 458. rri
İMİ Cevat İzgi
HALEBÎ CAMİİ ^
Edirne'de Ayasofya adıyla da tanınan
eski bir Bizans kilisesinden
dönüştürülmüş cami
(bk. AYASOFYA CAMİİ).
HALEF
Bir İslâm hukuku terimi.
Sözlükte "bir şeyin yerine geçen şey, bedel" ve selefin karşıtı olarak "sonraki nesil veya kişi" anlamlarına gelir. Arapça'da halef ve half kelimeleri bazı dilcilere göre aynı anlamı ifade etmektedir; ancak dil âlimlerinin bir kısmı iyi nesil veya kişiler için halef, kötü nesiller İçin de half kelimesinin kullanıldığını belirtmektedir. Bazılarına göre ise halef kelimesi genel olup hem iyi hem kötü nesil için, half sadece kötü nesil için kullanılır. Kur'ân-ı Kerîm'de (el-Arâf 7/169; Meryem 19/59) ve hadiste (Müslim, "Fezâ'i-lü'ş-şahâbe", 212) hayırsız nesil half kelimesiyle ifade edilmiştir. Diğer taraftan kaynaklarda halefin "bedel" (Buhârî, "Zekât", 27; Müslim, "Zekât", 57) ve "nesil" (Hatîb et-Tebrîzî, I, 82) anlamında yer aldığı görülmektedir.
Halef İslâm hukuk literatüründe asıl karşıtı olarak kullanılmaktadır. Teyemmüm abdest ve guslün, kaza edanın, vekil müvekkilin halefidir. Kazası olmayan bayram ve cenaze namazlarının halefi yoktur. Cuma namazı ile öğle namazından hangisinin asıl. hangisinin halef olduğu tartışmalıdır. Halefi olan namazlar-
233
HALEF
da su bulunduğu takdirde mazeretsiz teyemmüm caiz değilken halefi olmayan namazlarda abdest alınması gecikmeye sebep olacak ve namazın edâ imkânını ortadan kaldıracaksa bu durum özel bir mazeret olarak değerlendirilir ve su bulunduğu halde teyemmüm caiz olur.
"Aslın îfâsı kabil olmadığı halde bedeli îfâ olunur" {Mecelle, md. 53} kaidesinde bedel "halef anlamında kullanılmıştır (Ali Haydar, I, 121). Buna göre gasbedi-len mal telef olduğu takdirde tazminat olarak onun halefi kabul edilen misli veya kıymeti ödenir. Vekâlet akdiyle iş gören kişi müvekkilin halefidir. Öte yandan vekil tarafından satın alınan bir malın müvekkilin mülkiyetine girmesi hususunda müvekkil onun halefidir. Kerhî ve Kâdîhân'ın da aralarında bulunduğu bazı âlimlere göre satın alınan mal önce vekilin mülkiyetine girer, daha sonra müvekkilin mülkiyetine intikal eder. Ebû Tâ-hir ed-Debbâs, Şemsüleimme es-Serahsî ve Burhâneddin el-Merginânî gibi bazı âlimlere göre ise satın alınan mal halefi-yet yoluyla doğrudan müvekkilin mülkiyetine geçer.
Son zamanlarda Batı hukuku ile yakın temas halinde olan İslâm hukukçularının bu hukuktaki şahsî, aynî ve küllî, cüz*î halefiyet terimlerini kullandıkları, bunları İslâm hukuku açısından değerlendirdikleri, Türk hukukunda da bu terimlerin önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Şahsî halefiyet, hukukî bir münasebette bir kimsenin diğer bir şahsın yerine geçmesi, onun yerine kaim olmasıdır. Meselâ kefil olarak borç ödeyen bir kişi ödediği miktar nisbetinde alacaklının halefi olur. Aynî halefiyet ise mülk veya hukuk bütünlüğü teşkil eden mallardan birinin hukukî vasıflarını o malın yerine kaim olan diğer bir mala nisbet etmektir. Buna ikame prensibi de denir. Borçlunun mülkü olan bir gayri menkul trampa yoluyla mübadele edilirse bu yeni mal, alacağın teminatı bakımından eski gayri menkulün yerine kaim olur.
Küllî halefiyet, mirasta olduğu gibi bir mamelekin tamamının bir başkasına intikal etmesidir. Türk hukukunda miras bırakanın mallan, alacak ve borçları bir bütün halinde mirasçıya intikal ederken İslâm miras hukuku sistematiğine göre ölünün cenaze giderleri, borçları ve kanunî sınır içindeki vasiyetleri çıkarıldıktan sonra kalan mal varlığı /niras olarak değerlendirildiği için borçlar mirasçıya intikal etmez. Buna rağmen mirasçının ölünün borçlarını ödeyerek terekeye sa-
234
hip olma hakkı vardır. Cüz*î haiefıyet ise belirli bir malın başkasına intikal etmesidir. Miras hukukuna göre kendisine muayyen bir mal vasiyet edilen kişi cüz"î haleftir. Eğer muayyen bir mal değil de mirasın tamamından üçte bir, dörtte bir gibi bir hisse vasiyet edilmişse küllî halef olur. Küllî halefiyet miras ve vasiyet tarzında olurken cüz"î halefiyet vasiyet yanında akidle de olur.
BİBLİYOGRAFYA :
Tehzibü'l-luğa, VII, 393-400; Cevheri. eş-Şı-hah, IV. 1354; LisânüVArab, "hlf" md.; Ebü'l-Bekâ, et-Kütliyyât, s. 427-428; Tâcü'l-'arus, "hJfB md.; Türk Hukuk Lügati, Ankara 1991, s. 115; Buharı, "Zekât", 27; Müslim. "Zekât", 57, "Fezâ^ilü'ş-şahâbe", 212; Merginânî, el-Hi-dâye, İstanbul 1986,1, 27; III, 138; Nevevî.Şer-hu Müslim, VII, 95; XVI, 86; Hatîb et-Tebrîzî, Mişkâtü't-meşâbîh (nşr. M. Nâsırüddin el-Elbâ-nî), Dımaşk 1380/1961,1,82; Zeylaî, Tebytnü7-hakâ'ik, Bulak 1313,1,42-43; Kâdîzâde, Netâ'i-cü'l-efkâr (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-kadîr (Bulak| içinde), VI, 17-18; Bâbertî. el-'Inâye {a.e. içinde), I, 123; VI, 18; Aynî, 'Ümdetü-l-kârî. Kahire 1392/1972, VII, 243; İbnül-Hümâm. Fethu'l-fcadîr(Bulak). 1, 96; Ali el-Kârî. Mirkmü'l-mefâ-tîh, Kahire, ts. (Dâru İhyâTt-türâs). I, 248; Jbn Abidîn, Reddü'i-muhtâr (Kahire), I, 229, 232; Mecelle, md. 53; Ali Haydar, Dürerü'l-hükkâm, I, 121; Senhûrî, Meşâdirü'l-hak, I, 62; V. 7. 8, 12, 61-62, 120; Zerkâ, el-Fıkhü'l-İslâmî, I, 249-251; a.m\f.^erhu'l'kauâ'idi'l-ftkhiyye, Beyrut 1403/1983, s. 227; Hilmi Ergüney. Türk Hukukunda Lügat ve Istılahlar, İstanbul 1973, s. 135; Kenan Tbnçomağ. Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 1976,1, 727-728, 1065; M. Ebû Zehre. Ahkâmü't-terikât oe'1-meüâriş, Kahire, ts. (Dâ-rü'l-Fikrî'l-Arabî), s. 57; a.mlf., el-Milkîyye oe nazariyyetüVakd, Kahire 1977, s. 110-111; Ergun özsunay. Medenî Hukuka Giriş, İstanbul 1978, s. 287-288; Fahiman Tekil. Borçlar Hu-kuku, İstanbul 1981, s. 196-197; Karaman. İslâm Hukuku, II, 319-321; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, IV, 76-77; Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, Ankara 1986, s. 236; Zahit İmre - Hasan Erman, Miras Hukuku, İstanbul 1989. s. 8-9; Halef el-Cübûit, "el-Aşl ve'1-ljalef cinde'l-uşû-liyyîn", Meceltetü'l-Bahşi'l-Hlmî ue't-türâşi'l-İslâmî, V, Mekke 1402/1982, s. 93-99; Ahmet Özel, "Asıl", DİA, !II, 473; Ali Bardakoğlu. "Bedel", a.e., V, 300. m
Dostları ilə paylaş: |