VII. DÖNEM 2009 TOPLU GÖRÜŞME TALEPLERİ I.KISIM
GENEL TALEPLER
I. BÖLÜM TOPLU SÖZLEŞME VE GREV HAKKI
İnsan hakları ve özgürlükleriyle ilgili hemen hemen bütün evrensel belgelerde kamu çalışanlarının sendikal haklarına da yer verilmiştir. Temel haklar içerisinde yer alan sendikal haklar; “özgür biçimde örgütlenme”, “toplu sözleşme” ve “grev” hakkını kapsamaktadır.
Teşkilatlanma ve Kolektif Müzakere Hakkı Prensiplerinin Uygulanmasına dair 98 no’lu ILO Sözleşmesi, 8-8-1951 günlü 5834 sayılı yasayla uygun bulunmuş ve 14.08.1951 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin toplu pazarlık hakkını düzenleyen 4. maddesi uyarınca, tüm çalışanların toplu sözleşme hakkı vardır.
Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun öngördüğü toplu görüşme sistemi, kamu görevlilerinin sorunlarına çözüm getiremediği gibi esasen bu görüşmeler sonucunda varılan kararların hayata geçirilmemesi durumunda uygulanacak bir yaptırım da içermemektedir.
Kamu çalışanlarının toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hak taleplerinin hukuki dayanağını, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmünü içeren Anayasa’nın 07/05/2004 tarih 5170 sayılı Kanunun 7.maddesiyle değişik 90. maddesi oluşturmaktadır. Anayasanın bu hükmü kapsamında değerlendirilmesi gereken İLO Sözleşmeleri ile Avrupa Sosyal Şartı’nın konuyla ilgili hükümleri incelendiğinde kamu çalışanlarının toplu sözleşme ve grev hakkından yoksun bırakılmaları en yalın biçimiyle hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Anayasanın çalışma hukuku ve hayatına ilişkin hükümleri incelendiğinde, işçilere tanınan toplu sözleşme ve grev hakkının kamu çalışanlarına (kamu görevlilerine) tanınmamasının kendi içinde tutarsızlık oluşturduğu açıkça görülmektedir. Anayasanın “Sendika Kurma Hakkı” başlıklı 51 inci maddesinde sendika kurma hakkı yönüyle işçiler ve kamu çalışanları arasında bir ayırım yapılmaksızın “çalışanlar” ifadesine yer verilirken toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının düzenlendiği 53 üncü ve 54. üncü maddelerinde ise işçiler ve kamu çalışanları arasında ayırım yapılarak toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı sadece işçilere tanınmış kamu çalışanlar bu haktan yoksun bırakılmıştır. Bir başka ifadeyle, kamu çalışanları açısından sendika ve sendikal hak terminolojisinde karşılığı bulunmayacak şekilde grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendika kurulması öngörülmüştür. Sendika kavramının öncül gerekliliği olan toplu sözleşme hakkının ikamesi olarak kamu çalışanlarına sunulan toplu görüşme sürecine ilişkin gerek Anayasal gerek yasal düzenlemeler incelendiğinde ve bu hükümler kapsamında gerçekleştirilen geçmiş dönem toplu görüşmelerinin sonuçları irdelendiğinde bu sürecin örgütlülükten gelen gücün hak ve kazanım elde etmeye dönüştürülmesi yönüyle itibari bir değer ifade etmediği görülecektir. Daha açık bir ifadeyle, kamu çalışanları açısından temennilerin kamu işvereni açısından da vaatlerin dile getirildiği yuvarlak masa toplantısı niteliğindeki toplu görüşme uygulaması toplu sözleşme hakkının ikamesi olmaktan dahi uzak olup örgütlü toplum ve sendika kavramlarının uluslar arası alandaki karşılıklarına uygun olarak kamu çalışanları açısından gerçekleştirilebilmesi için ivedilikle ve kararlılıkla toplu sözleşme hakkının hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, çalışanların, taleplerine duyarsız kalan işveren üzerinde baskı uygulamasında ve yasal sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla kazanım ve haklar elde etmesinde temel araçlardan biri olan grev hakkından kamu çalışanlarının yoksun bırakılmasına ilişkin olarak günümüze değin ortaya konan gerekçeler ipe un sermekten öte bir anlam içermemektedir. Şüphesiz kamu hizmetlerinin herhangi bir nedenle kesintiyle uğraması veya bu hizmeti sunmakla görevli olanların hizmet sunmaktan imtina etme hakkına sahip kılınmaları gerek hizmetten yararlanan bireyler gerekse hizmeti sunmakla sorumlu kamu otoritesi açısından kolay kabul edilebilir bir durum değildir. Ancak, hizmetin kesintiyle uğramasını engellemek adına hizmeti sunanların haklarında kısıtlamaya gitmek demokratik hukuk devleti anlayışıyla örtüşmediği gibi örgütlenme ve çalışma hukukuna ilişkin evrensel nitelikte ilke ve değerlerle de örtüşmemektedir. Kamu çalışanlarının, hak ve taleplerinin karşılanmasında kamu otoritesinin bu sıfattan kaynaklanan güce dayalı takdiri değerlendirmesine mahkum edilmesi çalışan ve işveren ilişkilerine ilişkin demokratik iletişim sürecine de uygun değildir. Kamu otoritesince konulan kurallara aykırı davranması halinde kamu çalışanı sıfatını kaybetmek yaptırımıyla muhatap kılınan kamu çalışanlarının, taleplerinin karşılanmaması halinde kamu işvereni üzerinde baskı uygulayacak ve sendikal terminolojiye uygun bir araca (grev hakkına) sahip olmaması günümüz demokratik devlet anlayışı yanında örgütlenme hakkıyla da çelişmektedir.
Bu itibarla, bu toplu görüşme sürecinde öncül sorunumuz ve talebimiz, toplu görüşme sürecini sona erdiren ve sendika kavramının doğal eklentileri olan toplu sözleşme ve grev hakkının kamu çalışanlarına sağlanması için gereken Anayasal ve yasal değişikliklerin ivedilikle hayata geçirilmesidir. Bu anlamda, bu yıl son toplu görüşme sürecini gerçekleştireceğimiz inanç ve düşüncesiyle bu talebimiz dışındaki taleplerin esasen teferruat niteliğinde olduğunu da hatırlatmakta fayda görüyoruz.
II. BÖLÜM MALİ HAKLARA İLİŞKİN TALEPLERİMİZ
1- MAAŞ KATSAYISI
Maaş katsayısında yapılacak artışın, enflasyon oranı yanında bir önceki yıla ait ekonomik büyüme oranı eklenmek suretiyle belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, halen 0,051448 olan maaş katsayısının 2009 yılı için, enflasyon oranı (tahmini yıllık enflasyon oranı)+2008 yılı büyüme oranı şeklinde belirlenmesi ve bu belirleme sonucunda belirlenen maaş katsayısının (ilk altı ay ve ikinci altı şeklinde dilimlere bölünmeksizin) Ocak ayından itibaren geçerli kılınması gerekmektedir. Maaş katsayısındaki artışın belirlenmesinde kullanılan tahmini enflasyon rakamının aşılması halinde bu durumun gerçekleştiği aydan geçerli olmak üzere maaş katsayısında enflasyon farkı kadar artış sağlanmalıdır.
GEREKÇE
Kamu çalışanlarının maaşlarında ve diğer ödemelerinde yapılan artışların genel itibariyle enflasyona karşı koruma esasıyla belirlendiği, artış oranlarının belirlenmesinde ise enflasyon artışına ilişkin tahmini oranların esas alınarak tahmin edilen enflasyonun gerçekleşen enflasyonun altında kalması halinde oluşan fark kadar artış yapılarak enflasyon baskısının giderilmeye çalışıldığı bilinen bir durumdur. İyi niyetli ancak yetersiz bu uygulamaya bağlı olarak kamu çalışanlarının ekonomik büyümeden pay alamadıkları diğer bir ifadeyle refah artışı yönüyle kazanım elde edemedikleri de tartışmasız bir gerçekliktir. Bu itibarla, toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin öncül talebimiz gerçekleşinceye kadar; katsayı artışında (enflasyon oranı+büyüme oranı) bileşeninin esas alınması kamu çalışanlarının insan onuruna yaraşır bir yaşam standardı elde etmeleri için gerekli geliri elde etmelerine katkı sağlayacaktır.
Bu itibarla, 2008 yılı sonu itibariyle gerçekleşmesi öngörülen enflasyon oranının 10,76 olarak açıklanmış olması ve aynı yıla ait büyüme rakamının da %5 civarında olacağı dikkate alındığında 2009 yılı için kamu çalışanlarının aylıklarının hesaplanmasına esas katsayının belirlenmesinde yıl sonu enflasyon beklentisi doğrultusunda yapılacak artışa ek olarak 2008 yılı büyüme oranı kadar da artış sağlanmalıdır. Kamu çalışanlarına ekonomik büyümeden pay verilmesi sonucunu doğuracak bu yaklaşımın hayata geçirilmesi sosyal devlet ilkesi yönüyle olumlu olmak yanında kamu çalışanlarının serbest piyasa ekonomisinin insan merkezli olmayan ilkelerine karşı da korunmaları sonucunu doğuracaktır. Diğer taraftan, özellikle 2001 yılındaki ekonomik kriz sonrasında kamu çalışanlarının hayatlarını idame ettirmek adına yapmak zorunda oldukları giderlerden dahi tasarruf yapmak zorunda kaldıkları, yasal olarak vaat edilen ve süreç içerisinde kendilerine ödenmesi öngörülen görev tazminatı başta olmak üzere bir çok mali haktan yararlandırılmayarak hak kayıplarıyla karşı karşıya bırakıldıkları diğer bir ifadeyle reel gelir artışı yönüyle sağlanması gerekenin gerisinde kaldıkları da bilinen bir durumdur. Bu çerçevede, gerek geçmiş dönem kayıplarının telafisi gerekse günümüz ekonomik verileriyle örtüşür bir gelir düzeyine sahip olunması açısından kamu çalışanlarının maaşlarında 2009 yılı için yapılacak artışın yukarıda belirtilen çerçevede gerçekleştirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
2009 yılı için maaş katsayısında yapılacak artışın ilk altı ve ikinci altı ay şeklinde dilimlere ayrılmaksızın Ocak ayından geçerli olmak üzere uygulanması ve artışa esas alınan enflasyon oranının aşılması halinde ise bu artıştan kaynaklanan farkın artışın gerçekleştiği aydan itibaren (veya aydan geçerli olmak üzere) yansıtılması enflasyona karşı gerçek anlamda koruma oluşturacaktır. Bir başka ifadeyle zararın giderilmesi yaklaşımı yerine zarara karşı korunma yaklaşımının hayata geçirilmesi daha uygun olacaktır.
2- TABAN AYLIĞI; Kamu çalışanlarının bütünü için 681 YTL tutarında olan taban aylığı, çalışanlar arasındaki maaş farklılığının giderilmesinde (makasın daraltılmasında) kullanılabilecek en uygun araç konumundadır. Maaş katsayısında yapılan artışların, ilgillerin unvan, görev, kadro, görev yapılan kurumla ilişkilendirilen değişkenlere bağlı olarak farklı miktarlarda maaşlara yansıması ve yüksek maaş alan kamu çalışanları ile düşük maaş alan kamu çalışanları arasında bu duruma bağlı olarak ele geçen net miktar yönüyle eşitsizlik oluşması nedeniyle maaş katsayısında yapılan artış dışında taban aylıkta 2009 yılı için enflasyon ve büyüme oranı yanında 30 YTL tutarında bir artış sağlanmalıdır.
GEREKÇE
Kamu çalışanlarının bütünü için ortak miktar olarak belirlenen taban aylığındaki artış özellikle düşük maaş almakta olan çalışanları açısından emeklilik döneminde alacakları maaş yönüyle önem arz etmektedir. Bu nedenle, bu kalemde yapılacak artış sosyal devlet ilkesinin somut uygulama alanı açısında olumlu bir yaklaşım anlamına gelmektedir.
Görev tazminatından yararlandırılmayan ve bu yönüyle geçmiş beş yıllık dönemde azımsanmayacak bir kayıpla karşı karşıya bırakılan, 2001 ekonomik krizi sonrasında enflasyon baskısına karşı koruma altına alınmayan, orta gelir grubunda yer alanlara ait harcama kalemlerinde gerçekleşen fiyat artışları yönüyle reel gelir artışı yakalayamayan kamu çalışanlarının süregelen gelir kaybının telafi edilmesi açısından bu artışın gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
3- EK ÖDEME:
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede 5793 sayılı Kanunla yapılan değişikle (Temmuz ayı itibariyle 136 YTL tutarında olan) denge tazminatı kaldırılmış ve kamu çalışanlarına ek ödeme niteliğinde olmak ve en yüksek devlet memuru aylığının %200’ünü geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca belirlenen miktarda ödeme yapılabileceği öngörülmüştür. Söz konusu düzenlemenin içeriğinde ek ödemeye ilişkin alt sınır belirlenmemiş sadece üst sınır (bugün itibariyle 977 YTL) belirlenmiştir.
Düzenlemenin niteliği ve amacı, kamuoyuna eşit işe eşit ücret ilkesinin hayata geçirilmesi olarak ifade edilmiş ve önümüzdeki üç yıllık süreçte kamu çalışanları arasındaki maaş farklılıklarının giderilmesi ve düşük gelirli kamu çalışanlarının gelirlerinde artış sağlanacağı da dile getirilmiştir. Bu çerçevede;
a) Ağustos ayından itibaren bu kapsamda kamu çalışanlarına yapılacak ek ödemeye ilişkin oranları belirlemek amaçlı Bakanlar Kurulu kararında son kez Temmuz ayında ödemesi gerçekleştirilen 136 YTL tutarındaki denge tazminatının korunması amacıyla bütün kamu çalışanları için %28’lik oranın temel değer alınması ve ek ödeme olarak kamu çalışanlarına ödenecek miktarı belirleyecek ek ödeme oranlarının %28’in üzerine 100 YTL ilave yapılmak ve bu kapsamda yapılacak aylık ödemenin 15/08/2008 itibarıyla en düşük 236 YTL olacak şekilde belirlenmesi, 2009 yılının 1. ayında da ilave en az 100 YTL daha ek ödeme yapılması,
b) Temmuz 2009 itibariyle en az 100 YTL daha artış yapılmasına imkan sağlayacak şekilde ek ödeme oranlarında artış sağlanması,
GEREKÇE
375 sayılı Kanun Hükmünde kararnamede yapılan değişikle ek ödemesi bulunmayan kamu görevlilerine ödenen ve 2008 yılı Temmuz ayı itibariyle 136 YTL tutarında olan denge tazminatı kaldırılarak kamu görevlilerine çeşitli kriterler esas alınmak ve oranları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmek kaydıyla en yüksek Devlet memuru aylığının %200”ünü geçmemek üzere ek ödeme yapılması öngörülmüştür. Yapılan düzenlemenin amacı, düşük gelir elde kamu görevlilerinin gelirlerinde artış sağlanması ve benzer görevleri yürüten kamu görevlileri arasındaki maaş farklılığının giderilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
Ağustos 2008 itibariyle uygulamaya girecek olan ek ödeme uygulaması kapsamında olmak 136 YTL tutarındaki denge tazminatı korunmak ve en düşük maaş grubunda yer alan kamu çalışanlarına bu kapsamda yapılacak ödemenin 1/1/2009 tarihi itibariyle 336 YTL’den az olmayacak şekilde belirleme yapılması gerekmektedir. Temmuz 2009 itibariyle de ek ödeme kapsamında yapılan en düşük ödemenin 436 YTL olmasının sağlanarak gerek düşük gelirli kamu çalışanlarının maaşlarının arttırılması gerekse kamu çalışanları arasındaki maaş farklılıklarının giderilmesi yönüyle vaat edilen ve beklenilen adımlar atılmış olacaktır. Bunun altındaki belirlemeler düzenleme için öngörülen amacın gerçekleştirilmesine ilişkin samimiyetin sorgulanmasına neden olacaktır.
4- TOPLU GÖRÜŞME PRİMİ;
Sendikalılık ödeneğinin isminin Toplu Görüşme (Sözleşme) Primi olarak belirlenmesi ve 2007 yılı toplu görüşmelerinde 10 YTL’ye çıkarılması konusunda uzlaşılmış olmasına karşın halen 5 YTL tutarında olan söz konusu ödemenin 500 gösterge rakamıyla aylıklara uygulanan katsayının çarpımıyla bulunacak tutarda (500*0,051448= 25,724 YTL olarak )ödenmesi,
GEREKÇE
Demokratik ve sivil toplumun oluşması ve varlığını sürdürmesinde öncül role sahip olan sendikaların, güçlenmesi ve çalışanlar tarafından aidiyet duygusu yönüyle desteklenmesi şüphesiz ki sadece çalışanlar ve sendikalar açısından değil bizatihi devlet açısından istendik ve önemli bir durumdur. Bu açıdan, ülkemizde kamu görevlilerine sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkının açıklanması zor bir gecikmeyle verilmiş olmasından kaynaklanan olumsuzlukların en aza indirilmesi, kamu çalışanları arasında örgütlenme bilincinin artırılması, halen %55,1 gibi oldukça düşük bir düzeyde olan sendikalı kamu çalışanı oranının artmasıyla gerçekleşecek sosyal sorumluluk kaygısı ve siyasal bilinçlenme dürtüsü kaynaklı olumlu yaklaşımların elde edilmesi için kamu çalışanlarının salt sendika üyesi olmanın sağladığı mali haklara sahip kılınması gerekmektedir.
Bu itibarla, sendika üyesi kamu görevlilerine ödenmekte olan ve bir önceki yıl 10 YTL’ye çıkarılması kararlaştırılmasına karşın halen 5 YTL olarak ödenmekte olan tazminatın, aylığın hesaplanmasına esas katsayıyla 500 gösterge rakamının çarpımıyla bulunacak miktar olarak ödenmesinin sağlanması ve söz konusu ödentinin adının toplu görüşme primi olarak değiştirilmesinin yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Bugün itibariyle, gerek kamuoyu gerekse konuyla ilgili yetkililerin söz konusu ödeneğin sendika üyesi kamu çalışanlarına değil üyesi oldukları sendikalara yapıldığı yönündeki yanlış kanaatlerinin giderilmesi anlamında isim değişikliğine ilişkin önerimizin mutlak surette değerlendirmeye alınmasını ve toplu görüşme priminin sendikalara değil sendika üyesi kamu çalışanlarına yapılan bir ödeme olduğunun özellikle vurgulanmasını istiyoruz.
5- GELİR VERGİSİ ORANLARI (VERGİ YÜKÜ):
Kamu çalışanlarının özellikle ikinci altı aylık dönem içerisinde gelir kaybına neden olan gelir vergisi oranları ve gelir dilimleri itibariyle oluşan mağduriyetin giderilmesine yönelik olarak Gelir Vergisi Kanunu’nun konuyla ilgili 103 üncü maddesine – 1/1/2006 tarihinden önceki uygulamanın dayanağını teşkil eden ve ücret gelirlerine uygulanacak gelir vergisi oranlarının 5 puan indirilmesini öngören düzenlemenin hayata geçirilmesine imkan sağlayacak şekilde- "ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde, yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları 5 puan indirilmek suretiyle uygulanır." ifadesi eklenmek suretiyle gelir vergisi oranlarının ücretliler için 5 puan indirilmesi,
GEREKÇE
Gelir Vergisi Kanunun 103 üncü maddesinde yer alan bugünkü düzenlemeye göre gelir vergisi oranları ve gelir dilimlerine aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.
-
Gelir dilimi
|
Vergi oranı (%)
|
Toplam vergi miktarı
|
7.800 YTL’ye kadar
|
15
|
1.170
|
7.801 – 19.800 YTL
|
20
|
3.570
|
19.801 – 44.700 YTL
|
27
|
10.293
|
44.701 YTL ve fazlası
|
35
|
|
Bu vergi oranları ve gelir dilimleri itibariyle, kamu çalışanlarının büyük bölümü yılın ikinci altı aylık döneminde %20’lik gelir vergisi oranı grubuna dahil olmaktadır. Bu durum, maaşlarında yapılan artışın reel artış olmaması sonucunu doğurmaktadır. Diğer taraftan, ücretlilerin gelir vergisi matrahlarına dahil edilen gelir kalemlerinin farklı olması yönüyle özellikle sözleşmeli ve kadro karşılığı sözleşmeli statüde görev yapan kamu çalışanları açısından mağduriyetler oluşturmaktadır.
Gelir vergisi oranlarına ilişkin olarak yapılacak değişikliğin vergi kaybı yönüyle kamu maliyesi açısından yük oluşturmamasının mutlak surette dikkate alınması gerçeği kabul edilmekle birlikte ücretler üzerindeki gelir vergisi yükü kamu çalışanları açısından mağduriyet oluşturacak durumdadır. 5776 sayılı Kanunla yapılan değişiklik çerçevesinde sporculara ödenen ücretlerden alınan gelir vergisi oranlarının oldukça düşük oranlara çekildiği dikkate alındığında gelir yönüyle sporcularla kıyaslanması dahi mümkün olmayan kamu çalışanlarının gelir vergisi yükünün hafifletilmesi talebinin makul ve karşılanabilir bir talep olarak değerlendirilmesi gerekir.
Kaldı ki, 2005 yılı sonuna kadar ücretlere ilişkin gelir vergisi oranlarının 5 puan indirim yapılmak suretiyle uygulandığı dikkate alındığında vergi yükünün hafifletilmesine ilişkin talebin karşılanamaz bir talep olmadığı da tartışmasızdır.
6- FAZLA MESAİ ÜCRETİ
En düşük fazla mesai ücretinin 2,5 YTL’ye çıkarılması ve daha yüksek miktardaki fazla mesai ücretlerinde de bu artışa paralel artış sağlanması,
7- NÖBET ÜCRETİ
Nöbet ücretinin en düşük 2,5 YTL’ye çıkarılması,
8- EK DERS ÜCRETİ
Ek ders ücretine ilişkin gösterge rakamlarının gündüz öğretimi için 140’dan 200’e gece öğretimi için 150’den 220’ye çıkarılması,
9- HARCIRAH UNSURLARI
Harcırah ödenmesine esas günlük yevmiye tutarının belirlenmesinde gösterge sistemine geçilerek bu kapsamda günlük yevmiyenin 800 gösterge rakamıyla aylık katsayının çarpımıyla bulunacak tutar olarak tespitine yönelik düzenleme yapılması,
III. BÖLÜM
SOSYAL HAK VE YARDIMLARA İLİŞKİN TALEPLERİMİZ
1- AİLE YARDIMI
Halen 1500 olarak uygulanmakta olan aile yardımının ödenmesine esas gösterge rakamının 2350’ye yükseltilmesi,
GEREKÇE
Bugün itibariyle çalışmayan eş için yapılan yaklaşık 78 YTL tutarındaki yardımın, günümüz piyasa verileri ve ekonomik tabloları açısından yetersiz olduğu tartışmasızdır. Anayasamızda devletin temel nitelikleri arasında sosyal devlet ilkesine yer verildiği ve ailenin korunmasının devletin temel görevlerinden biri olarak belirlendiği dikkate alındığında çalışmayan eşler için ödenmesi öngörülen miktarın arttırılması gerektiği değerlendirilmektedir. 78 YTL tutarındaki miktarın gün olarak karşılığı 2,5 YTL gibi oldukça komik bir rakamdır. Günlük karşılığın 4 YTL gibi bir miktara çıkarılması bu yardımla ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine daha çok katkı sağlayacaktır.
Son yıllarda kamu kurumlarının personel istihdamında azalma olduğu gibi özel sektör kesiminde de istihdam sayısı yönüyle benzer bir düşüş yaşanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, çalışmayan eş kavramının büyük oranda çalışma imkanı bulamayan eş şeklinde değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Bu itibarla, istihdam zorluğundan kaynaklanan nedenlerle çalışma hayatının içerisinde yer alamayan eşler için kamu çalışanlarına yapılacak mali desteğin bu durum gözetilerek arttırılarak belirlenmesi yerinde olacaktır.
Diğer taraftan, yine Anayasamızda Devlete bireyleri sosyal güvenlik şemsiyesi altına alma sorumluluğu yüklenmiştir. Bu yönüyle, aile yardımı olarak ödenecek miktarın çalışmayan eşlerin isteğe bağlı sigortalılık kapsamında prim ödeyerek sosyal güvenlik şemsiyesine dahil olmalarına imkanı verecek nitelikte olması kapsamında söz konusu artış talebinin makul ve karşılanabilir olduğu değerlendirilmektedir.
2- ÇOCUK YARDIMI:
Halen 250 olarak uygulanmakta olan çocuk yardımı gösterge rakamının 500’e çıkarılması ve söz konusu yardımın ödenmesinde uygulanan iki çocuk sınırlamasının kaldırılması, çocuk yardımının devlet bursundan yararlanan çocuklar için de ödenmesi,
GEREKÇE
Çocuk yardımıyla ilgili halen süregelen ve 657 sayılı Kanunun 202 inci maddesine dayanan uygulamada, yardıma esas alınacak çocuk sayısına ilişkin sınırlama izahtan varestedir. Ülkemizin demografik verileri incelendiğinde nüfus artış hızında küçümsenmeyecek oranda bir düşüşün söz konusu olduğu ve orta vadede genç nüfus ağırlığının kaybedilerek yaşlı bir nüfusa sahip olacağımız açıktır. Nüfus hızına ilişkin artış verilerinin ekonomiden savunmaya kadar bir çok alanda etkili olduğu göz önüne alındığında yanlış uygulana gelen aile planlaması anlayışına bağlı olarak ilerleyen süreçte ülkemizin istenmeyen risklerle karşı karşıya kalacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle, çocuk sahibi olmaktan korkan aile sayısındaki artışa bağlı olarak ülkemizin gerek bölge gerekse dünya ölçeği yönüyle önemli avantajlarından biri olan genç nüfus niteliğini kaybettiğini görmekteyiz. Bu nedenle, çocuk sahibi olmak konusunda yüksek maliyetli projeler uygulama zorunluluğu altında kalmadan gereken tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Genel itibariyle düşük ve orta gelir düzeyine sahip kamu çalışanları açısından da gelir seviyesinin düşüklüğüne bağlı olarak çocuk sahibi olmaktan kaçınmak yönünde tercihlerin söz konusu olduğu görülmektedir. Bugün itibarıyla, en fazla iki olmak ve 0-6 yaş grubu için iki kat olarak uygulanmak kaydıyla çocuk yardımı adı altında yapılan ödemenin aylık 13 YTL (günlük 43 YKR) olduğu göz önüne alındığında kamu çalışanlarının çocuk sahibi olmaya ilişkin çekincelerinin mali kaygılara dayandığını söylemek yanlış olmasa gerek.
Bu nedenle, kamu çalışanlarının çocuk sahibi olmaya ilişkin çekincelerinin ortadan kaldırılması ve bu surette ülkemizin demografik veriler yönüyle gelecek dönem içerisinde yaşayacağı riskin en aza indirilmesi kapsamında çocuk sahibi olmak (veya çocuk sayısının artması) konusunda tercihte bulunmalarını sağlamak açısından çocuk yardımına esas katsayının makul sayılabilecek bir düzeyde artırılmasının ve bu yardımdan yararlanacak çocuk sayısına ilişkin sınırlamanın kaldırılmasının uzun vadede maliyet oluşturmaktan çok kamu maliyesi açısından tasarruf oluşturacağı da bütün kesimlerce kabul edilmesi gerekli bir gerçekliktir.
3- YİYECEK YARDIMI:
Yiyecek yardımından yararlandırma için öngörülen en az 50 personel bulunma şartının kaldırılarak tüm kamu çalışanlarına nakden olmak kaydıyla aylık 55 YTL tutarında yiyecek yardımı verilmesi,
GEREKÇE
Dayanağını 657 sayılı Devlet memurları Kanunu’nun 212 nci maddesinin oluşturduğu yiyecek yardımına ilişkin usul ve esaslar bilindiği gibi Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliğiyle düzenlenmiştir. Anılan Yönetmelik kapsamında yiyecek yardımının hangi hallerde ve ne şekilde gerçekleştirileceği hüküm altına alınmış ve bu kapsamda yiyecek yardımının yemek servisi şeklinde gerçekleştirilmesi ve yemek servisi uygulamasının da yiyecek yardımından yararlanacak personel sayısının 50’den fazla olması şartlarına yer verilmiştir. Bu hükümler nedeniyle, yiyecek yardımından yararlanabilen kamu çalışanlarının sayısı oldukça azalmakta ve bu yönüyle kamu çalışanları arasından bu yardımdan kaynaklanan bir adaletsizlik oluşmaktadır.
Bugün itibarıyla, yiyecek yardımından genel olarak merkez teşkilatı birimleri ile taşra teşkilatının ana birimlerinde görev yapan kamu çalışanları yararlanmakta taşra teşkilatının daha az personelin görev yaptığı birimlerinde hizmet gören kamu çalışanları ise yiyecek yardımından ve yemek servisi uygulamasından faydalanamamaktadır. (Örneğin, hastanede görevli hemşire yiyecek yardımından faydalanabilirken sağlık ocağında görevli hemşire ise kendi bütçesinden karşılamak suretiyle mesai saati içerisindeki yemek ihtiyacını karşılamaktadır.) Kamu çalışanının kendi iradesiyle etki etmesinin mümkün olmadığı birimde görevli personel sayısı esas alınarak yiyecek yardımından yararlanma uygulamasından vazgeçilerek kamu çalışanlarının bütünün yiyecek yardımından faydalanmasına imkan sağlayacak şekilde mevzuat değişikliğine gidilmesi ve yiyecek yardımının öncelikle nakden ödenmesinin yukarıda sözü edilen olumsuzlukları ortadan kaldıracağı öngörülmektedir.
4- GİYECEK YARDIMI:
Görev ve makam tazminatından yararlananlar hariç olmak üzere kamu çalışanlarının bütününe, nakden ödenmek kaydıyla giyecek yardımı verilmesi,
GEREKÇE
Dayanağını 657 sayılı Devlet memurları Kanunu’nun 211 inci maddesinin oluşturduğu giyecek yardımına ilişkin usul ve esaslar bilindiği gibi Memurlara Yapılacak Giyecek Yardımı Yönetmeliğiyle düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmelikte giyecek yardımından yararlanabilecek personelin kapsamı oldukça daraltıldığı gibi günümüzün gerekleriyle ve bireylerin tercihleri yönüyle uyuşmayacak bir biçimde giyecek yardımının ayni olarak gerçekleştirilmesi şeklinde bir uygulama öngörülmüştür. Uygulamanın bu şekli, sosyal yardım olarak öngörülen giyecek yardımının kamu çalışanları arasında açıklanması zor bir ayırım yapılması sonucu doğurmak yanında yardımdan çok bir dayatmayla karşı karşıya kalınması sonucunu doğurmaktadır. Bir taraftan, serbest piyasa ekonomisi ilkelerini hayata geçirmeye çalışırken diğer yandan kamu çalışanlarına giyecek yardımı konusunda tercih hakkı kullanma imkanı verilmemesi kendi içerisinde çelişki oluşturmaktadır.
Günümüzde henüz okul çağına gelmemiş çocuklarımızın dahi kendi giyeceklerini tercih etmek konusunda davranış geliştirdikleri göz önüne alındığında kamu hizmeti gibi yüksek sorumluluk gerektiren bir hizmeti yürüten kamu çalışanlarına giyeceğe ilişkin tercih hakkı verilmemesi insani değerler yönüyle açıklanabilir değildir.
Bu nedenle, kanun koyucu tarafından kamu çalışanlarına sosyal yardım olarak sağlanan giyecek yardımından yararlanacak kamu çalışanlarının kapsamının genişletilmesi ve söz konusu yardımın mutlak surette nakdi olarak ödenmesinin sağlanması gerekmektedir.
5- DOĞUM YARDIMI
Bugün itibariyle uygulanmakta olan doğum yardımı ödeneğine esas 2500 gösterge rakamının 10.000’e çıkarılması,
GEREKÇE
Bugün itibariyle doğum yardımı olarak kamu çalışanlarına 129 YTL tutarında olduğu göz önüne alındığında yapılan yardım miktarının doğumun ortaya çıkardığı sair masrafları karşılamaktan uzak olduğu açıktır. Kaldı ki, doğum sonrasında belirli süre görev yapma imkanı olmayan kadın memurlar açısından bu olaya bağlı olarak özellikle fiilen yapılan görev karşılığı ödenen ücretler yönüyle kayıplar yaşandığı tartışmasızdır. Benzer durum eşi doğum yapan erkek memurlar için de söz konusudur. Doğuma ilişkin tıbbi hizmetlerin karşılığı ücretlerin kamu tarafından karşılandığı göz önüne alındığında söz konusu yardımın tıbbi hizmet ve ihtiyaçlar dışındaki giderler için öngörüldüğü tartışmasızdır. Bu itibarla günümüz verileri açısından 129 YTL tutarındaki yardımın tıbbi hizmet ve ihtiyaçlar haricindeki giderleri (ulaşım, ikram, karşılanmayan tıbbi malzeme, yenidoğan için gereken ihtiyaçları) karşılamaya yetmediği/yetmeyeceği öngörülmektedir.
Diğer taraftan, işçi statüsünde görev yapanlara belirli süreyle emzirme ödeneği verildiği kamu çalışanları içinse bu tür bir ödemenin öngörülmediği dikkate alındığında aynı olay için istihdam türü itibariyle farklı ad ve miktarlarda yardım yapılması da anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. Farklı uygulamadan kaynaklanan bu adaletsizliğin giderilmesine yönelik olarak doğum yardımı ödeneğinde artış yapılması gerekmektedir.
6- ÖLÜM YARDIMI
Ölüm yardımı ödeneğinin, en yüksek devlet memuru aylığının memurun kendisi için dört katına eş ve çocukları için iki katına çıkarılması,
7- ULAŞIM GİDERİ
Servis hizmeti sunulmayan ve toplu taşıma hizmeti bulunan yerleşim alanlarında görev yapan kamu çalışanlarına günlük 3 YTL esas alınmak ve iş günü sayısı esas alınmak suretiyle aylık ulaşım gideri yardımı ödenmesi,
8- SOSYAL HAKLARA İLİŞKİN DİĞER TALEPLERİMİZ
a) Tedavi yolluk ve giderlerinin ödenmesinde ödenek şartının kaldırılması,
b) Tedavi, ilaç, ortez ve protez giderlerinden katılım payı alınması uygulamasına son verilmesi,
c) Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kreş ve gündüz bakımevleri açılması, bu imkanın sağlanamadığı kurumlarda görev yapan kamu çalışanlarına kreş ve gündüz bakımevi giderinin karşılanmasına ilişkin sosyal yardım yapılması,
d) İlaç temininde anlaşmalı eczane uygulamasına son verilmesi,
e) Özel sağlık kuruluşlarından yararlanma durumunda fark ücreti uygulamasının kamu çalışanlarının gelir seviyesiyle orantılı olacak şekilde düzenlenmesi,
f) Kamu konutlarında sıra tahsisli konut sayısının arttırılması, kullanılmayan görev tahsisli konutların başkaca bir işleme gerek kalmaksızın sıra tahsisli olarak kullandırılması,
g) Öğretim yılına hazırlık ödeneğinin ayırım yapılmaksızın tüm eğitim çalışanlarına ve bir maaş tutarında ödenmesi,
h) Kalkınmada öncelikli yörelerde ve Büyükşehir statüsündeki yerleşim alanlarında görev yapan kamu çalışanlarına ilave özel hizmet tazminatı ödenmesi,
ı) KEY Hesaplarının tasfiyesine ve hak sahiplerine ödenmesinde yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için Sosyal Güvenlik Kurumu’nun koordinesinde gerekli çalışmaların ivedilikle yapılması,
i) Kamu çalışanlarının yardımlaşma veya biriktirme sandıklarına zorunlu üye olmasına yönelik hüküm ve uygulamalarda değişiklik yapılması, söz konusu sandıkların üyelerinin mevcut ve kazanılmış haklarına zarar gelmeksizin tasfiyesine ilişkin çalışma yapılması,
j) Sağlık raporuna dayalı izinlerde 7 günden sonra özel hizmet tazminatından kesinti yapılması uygulamasının sona erdirilmesi,
k) Doğal afet nedeniyle zarara uğrayan kamu çalışanlarına doğal afet tazminatı ödenmesi,
l) Sağlık açısından risk oluşturan görevleri yürüten kamu çalışanlarına koruyucu gıda yardımı yapılması,
m) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerden idarenin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde ayırım yapılmaksızın bütün kamu çalışanlarının yararlanmasına imkan sağlayan idari düzenlemenin fiili olarak uygulanmasının sağlanması,
Dostları ilə paylaş: |