Mezhep, mezhepler



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə17/48
tarix07.04.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#47039
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   48

KERRAMİYE

Ebu Abdullah Muhammed bin Kerram el-Sicistanî (ö.255/869 Kudüs) tarafından kurulan inanç akımı. Allah'a cisimlik atfettiği için Mücessime'den sayılan Muhammed bin Kerram, İslâm'ın inanç ve ibadet esaslarını kendine özgü bir biçimde yorumlayarak düşüncelerini sistemleştirdi. Mezhep tarihçilerince İslâm dışı mezhepler arasında değerlendirilen Kerramiye Nişabur, Herat, Şurin ve Afşin yörelerinde izleyici buldu.

Kerramiye'nin İslam dışı mezhepler arasında değerlendirilmesine neden olan görüşlerinin başlıcaları Allah hakkındaki inançları ile ilgilidir. Muhammed bin Kerram'a göre Allah'ın bir cismi, sınırı, altında bir sonu ve yönü vardır. Allah'ın zatı bir cevherdir. Arş, Allah'ın mekanıdır. Allah, yaratılmışlar için bir yerdir (mahal). Allah'ın kelamı, iradesi, görülen ve duyuları şeyleri idrak etmesi Allah'ta sonradan ortaya çıkan (hâdis) arazlardır. Evrende, ancak Allah'ın zatında arazlar ortaya çıktıktan sonra cisim ve arazlar oluşabilir. Varlığın ortaya çıkmasına neden olacak Allah'a özgü arazlardan birisi iradedir. Varlığın nedeni olan diğer bir araz da Allah'ın ortaya çıkacak varlığa "Ol" demesidir. Bu söz harflerden oluşmaktadır ve her harf de Allah'ta sonradan olan bir arazdır. Görmesi (basar) ve duyması (sem') de yine Allah'a ait arazlardandır. Allah'ın zatı ezelde bu arazlardan boş olsa da gelecekte bu arazlardan uzak kalamaz. Bu nedenle evreni oluşturan cisimlerin yok olması düşünülemez. Allah, ne şekilde olursa olsun, varolan bir cismi yeniden yok edemez.

Kerramiye inançlarına göre nübüvvet (peygamberlik) ve risalet (elçilik) nebi ve resulde doğuştan varolan niteliklerdir. Kendisinde varolan bu niteliği işleten kişiyi Allah'ın peygamber olarak göndermesi gerekir. Nebi ve resuller adalet niteliklerini (güvenilirlik) yok eden, bir cezayı gerektirici bütün günahlardan korunmuşlardır (masumiyet). Fakat bundan aşağı olan, bir cezayı gerektirmeyen günahlardan korunmuş değildirler. Bir peygamber peygamberliğini ilan ettiği zaman, sözünde doğru olup olmadığı araştırılmadan inanılmalıdır. Kendisine bir peygamberin tebliği ulaşmayan kişiler Allah'ın varlığını ve birliğini, insanlara peygamber göndermesi gerektiğini, iyilik ve kötülüğü aklıyla bulmak ve inanmak zorundadırlar.

Sadece diliyle kelime-i tevhidi söyleyen kişinin mü'min olduğunu söyleyen Muhammed bin Kerram'a göre iman için kalbin tasdikine ve amele gerek yoktur. "La ilahe illallah" diyen kişi, kalbinde küfür taşısa bile mü'mindir. İki yerde, aynı anda iki halife bulunabilir. Bunlara uyanların tam olarak itaat etmeleri zorunludur. Yolculuk sırasında kılınması gereken namaz için bilinen kurallara uymak gerekli değildir; iki kere tekbir getirmek yeterlidir. Gözle görülen pislikler namaz için engel değildir. Buna karşılık cünüplük gibi gözle görülmeyen pisliklerden arınmak gerekir. Ölünün yıkanması ve onun için namaz kılınması da gerekmez. Ölü için gereken yalnızca kefenlenmesi ve gömülmesidir. Farz olan ibadetler için niyet gerekmez. Kişinin İslam'a girmiş olması, farz ibadet ve görevler için niyet anlamını taşır. Ama fazladan yapılan ibadetler (nafile) için niyet gereklidir.

Mezhepler tarihçilerine göre Kerramiye daha sonra on ki kola ayrılmıştır. Bunlardan el-Şehristani'nin andığı en tanınmış altısı el-Abidiye, el-Tuniye, el-Zerriniye, el-İshakiye, e-Vahidiye ve el-Heysemiye'dir. Abdülkahir el-Bağdadi ise Kerramiye'nin bütün kollarını Hakaikiye, Taraikiye ve İshakiye adlarını taşıyan üç ana kol içinde değerlendirir.176



MÜŞEBBİHE

Allah'ı yaratıklarına benzeten fırkaya verilen isim. Cehm b. Safvan (öl. 128/746) Allah'ın sıfatlarını inkâr edip tatile saptıktan sonra buna bir tepki olarak Allah'ı insanlara benzetme hareketi başlamıştır.

Abdu'l-Kahir el-Bağdadî (öl. 429/1037). Müşebbihe'yi iki kısma ayırır. Biri; Allah'ın zatını O'nun dışındakilere benzetmiştir. Öteki ise; O'nun sıfatlarını, O'nun dışındakilerinin sıfatlarına benzetmiştir (el-Bağdadî, el-Farku Beyne'l-Fırak, Beyrut (t.y.), s. 225). Allah'ın zatını insanlara benzetenler, Şia'nın gulat fırkalarıdır. Bunlardan Abdullah b. Sebe' Hz. Ali'yi ilâh olarak vasıflandırmıştır. Müşebbihe'nin bir çok fırkaları vardır. En meşhurları ise, Hişâmiyye fırkasıdır. Müşebbihe denildiğinde ilk akla gelen bu fırkadır. Bu fırkanın ilk kurucusu Hişâm b. el-Hakem'dir. Daha sonra gelen Hişâm b. Sâlim el-Cevâlikî de aynı yolu izlemiştir. Her iki Hişâm da Gulât-ı Şiâ'dandır.177

Hişâm b. el-Hakem, Mutezilî Ebu'l-Hüzeyl ile aralarında geçen bir tartışmada Allah'ın cisim olup boyutlarının bulunduğunu, boyunun kendi karışıyla yedi karış olduğunu iddia etmiştir.178

Gulat-ı Şiâ'dan olan Hişâm, Peygamber(s.a.s.)'in "Kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" "Senin benim yanımda durumun, Hârun'un Mûsâ'nın yanındaki durumu gibidir. Ne var ki benden sonra peygamber yoktur". "Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır" gibi sözleriyle Hz. Ali'yi kendisinden sonra halife tayin ettiğini iddia etmiştir. Ayrıca Hz. Ali'nin masum olduğunu, yanılma ve bilgisizlikten, gafletten tamamen uzak bulunduğunu ileri sürmüştür.179

Allah'ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzetenler ise, Mutezile'den Basralı ekolden bazı kimselerdir ki bunlar, Allah'ın iradesinin insanların iradesi gibi olduğunu, Allah'ın konuşmasının da insanların konuşması gibi ve aynı nitelikleri taşıdığını söylemişlerdir.180

Müşebbihe fırkaları genelde gulat-ı şîa denilen aşırı şiîler arasında çıkmıştır.

Bu inanlarıyla Müşebbihe'nin sapık bir fırka olduğu açıktır. Gerçek Müşebbihe Allah'ın zat ya da sıfatlarını yaratıkların zat ve sıfatlarına benzetip bunların aynı niteliklere sahip olduğunu söyleyen fırka olmakla birlikte; bir takım mütâlaalarla ban fırkalar diğerlerini Müşebbihe olmakla şuçlamışlardır. Meselâ, Mutezile, Ehl-; Sünnet mensuplarını âhirette Allah'ın görüleceğini söylemeleri ve Allah'ın sıfatlarını kabul etmeleri sebebiyle Müşebbihe olmakla suçlamışlardır. Onlara göre Allah'ın görüleceğini söylemek, aynı zamanda Allah'ın cisim olduğunu, belli bir mekânda ve belli bir yönde olduğunu söylemekle eş anlamlıdır ve bu sebeple de Allah'ın görüleceğini söyleyenler hem Müşebbihe ve hem de Mücessimedirler.181

Yine Mutezile'nin etkisinde kalan ban Kelâm ehli ile onlara tabi olanlar, Allah'ın yukarıda olduğunu; arşının üzerinde istivâ ettiğini kabul eden ve nüzûlünün olduğunu söyleyenleri "teşbih" ile itham etmişlerdir. Meselâ, Zahid el-Kevserî, bu tür endişelerle İbnu Kuteybe ve bemerlerini Müşebbihe olmakla suçlamıştır.182 Yine Fahruddin er-Râzî (öl. 606 h.) Kur'ân'da Allah hakkında kullanılan yed, vech gibi haberî sıfatlarını te'vil etmemenin kişiyi Mücessime'ye sürükleyeceğini söylemektedir.183 Oysa Selef-i Salihin'in bu sıfatları te'vil etmedikleri bir vakıadır.

Bu nedenle teşbih ile itham edilen kişilerin gerçekten Müşebbihe olup olmadıklarını iyi tahkik etmek gerekir.

Yüce Allah, kendisine benzer hiç bir şeyin olamayacağını Kur'ân'da ifade etmektedir: "O'na benzer hiç bir şey yoktur. O, işitendir, görendir" (eş-Şûrâ, 42/11). Yaratıklarından hiç bir şey O'na benzemez. O da yaratıklarına benzemez. Allah'ın zatı yaratıklarına benzemediği gibi, sıfatları da yaratıklarına benzemez. Allah, hayat, ilim, kudret, semi', basar vs. gibi subûtî sıfatlarla muttasıftır. İnsanlarda da hayat, ilim, kudret, semi' ve basar gibi sıfatlar vardır. Ancak Allah'ın sıfatlarıyla insanların sıfatları arasında sadece isimlendirme yönüyle bir benzerlik vardır. Mahiyet açısından bir benzerlik asla söz konusu değildir. Allah'ın hayatı vardır ama bizim hayatımıza benzemez; kudreti vardır ama bizim kudretimize benzemez; ilmi vardır ama bizim ilmimize benzemez. O'nun sıfatlarında kemal vardır; bizim sıfatlarımızda yoktur. O'nun sıfatları ezelî ve ebedîdir; ama bizim sıfatlarımız böyle değildir. O'nun sıfatları için bir sınır sözkonusu değildir; ama bizim sıfatlarımız sınırlıdır.184


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin