Milliyetçilik sosyolojisi



Yüklə 1,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə37/75
tarix04.01.2023
ölçüsü1,37 Mb.
#121965
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   75
5321-Milli Kimlik-Anthony D.Smith-Bahadir Sina Shener-1994-291s

Pologne'da (Polonya Hükümeti) Rousseau millî bireyliğin ve 
bu bireyliğin terbiye ve milletin gelenek ve âdetlerinin ko­
runması yoluyla idamesinin önemi üzerinde ısrarla durmuştur; 
"vatanı ne duvarlar ne de insanlar yapar; vatanı vatan yapan 
yasalar, gelenekler, alışkanlıklar, hükümet, anayasa, bütün 
bunlardan doğan varolma biçimidir. Vatan, devletin bireylerle 
ilişkilerine gömülüdür: Bu ilişki değiştiğinde veya yok ol­
duğunda, vatan ortadan kalkar"
4 0
Cenevre cumhuriyetine 
yürekten bağlı olan Rousseau için klasik antikitenin kent 
devletleri millî dayanışma modellerini oluşturmaktaydı. Ahlâkî 
ve siyasî tutkuları bakımından hiç de yanlız sayılmazdı. J a -
koben vatanperver (patriote) önderlerin çoğu kendilerini ve 
ifa ettikleri rolleri son dönem Romalı ve Spartalılara ben­
zetmekteydiler; Cato, Brutus, Scavola, Phocion, Socrates ve 
Timoleon onların kahramanları, polis'in sivil kültleri ideal 
dinleriydi.
41 
Ama aynı dönemde (1760-1800) son derece farklı bir görüşe 
açılan koşut bir eğilim sözkonusuydu. Yeni-klasik hareketin 
değerli addettiği "tarih", temelde sivil ve siyasîydi. Bu, klasik 
antikitenin, bir kere daha modern Avrupa'da ama bu kez çok 
daha yüksek bir safhada gerçekleştirilmekte olan bir uygarlık 
düzlemi olarak okunmasından kaynaklanmaktaydı. Bu evrensel 
bir tarihti ama kurucuları kent-devletler ile onların sivil da­
yanışma ve vatanseverlikleriydi. Klasik model ile onun modern 
40 Rousseau (1924-34.X, 337-8), Cobban'da zikredilmektedir (1964);karşılaştırın 
Cohler (1970). 
41 Rousseau'nun Cenevre'ye duyduğu bağlılık hakkında Kohn (1967a, 238-45) ve 
Baron'a (1960, 24-8) bakın. Fransız Devrimi'ndeki Yunan-Roma modelleri 
konusunda Rosenblum'a (1967, bölüm 2) ve Herbert'e (1972) bakın. 
142 


gerçekleşmesi arasında, daha barbar, kırsal (feodal) bir top­
lumla malul bir geri çekilme evresi sözkonusuydu. Avrupa'nın 
köken ve gelişimini son derece farklı bir bakıştan okumayı 
ilham eden kaynak tam da klasik ile modern evreler arasında 
kalan "Ortaçağ"ın bu kırsal toplumuydu. 
Ortaçağ literatürü aracılığıyla Avrupa'nın bu kırsal geçmişine 
geri dönüş, "Literary medievalism" (edebî Ortaçağcılık), en 
başından itibaren (milliyetçiliğe) çok daha fazla bağlıydı. 
Araştırma yöntemleri ve edebî verileri bakımından, bir top­
luluğun tarih ve kültürünün erken dönemlerinin gerçekten 
mevcut olduğu gibi yeniden kurulabilmesi için özgül halkların 
ve muhitlerin yazılı tarihlerine bağımlıydı. Hareket esas olarak 
Britanya'da kadim Britanya şiir kültü, Ossian ve Edda ile, şiirde 
başladı ve çok geçmeden 1770'lerde Moser, Herder ve genç 
Goethe'nin Sturm und Drang* döneminde Ortaçağ Alman 
Romantik kültünün belirtilerini ortaya koydukları Almanya'ya 
yayıldı. İlkinde Gotik katedraller, Ortaçağ minyatürleri, vitray, 
Hıristiyan romansları, şövalye ve aristokratik soy kütükleri 
bir kez daha boy gösterdi. Her yeni peydahlanan milletin 
entellektüelleri tarafından "yeniden keşfedildiği" ve her bir 
milletin harcını oluşturan değer ve kültürün ve biricik "de­
hasının" ifadeleri olarak görüldüğü için, edebî Ortaçağcılık 
kültünün, her bir milletin etnik arkaplanına dair yeni yeni 
filizlenmekte olan bilincini dolayısıyla etnik milliyetçiliğini 
güçlendirici bir etkisi oldu.
4 2 
Yeni klasik ve Ortaçağcı gelişmelere açık olmakla birlikte 
İngiltere ile Fransa en azından bir süre için yollarını ayırma 
eğilimi gösterdiler. İngiltere, "doğanın şairi" Homer'e olduğu 
(*) Sturm und Dang (Fırtına ve Şiddet): 18. yüzyıl sonlannda Almanya'da Aydınlanma 
akılcılığına karşı doğayı, duyguyu ve bireyi yücelten romantik edebî akım. En 
yetkin temsilcileri Goethe ile Schiller'dir. Sturm und Drang, Alman milliyetçi­
liğinin manevî kaynaklan arasında yeralmıştır. -ç.n. 
42 Alman Gotik uyanışı hakkında Robson-Scott'a (1965) bakın. 
143 


kadar Shakespare, Spenser ve Milton'a da çok şey borçlu olan 
bir ebedî Ortaçağcılığa doğru çok daha hızla seyirtirken Fransa 
gerek siyaset gerekse sanat alanında güçlü bir tarihsel klasizm 
hareketi ortaya koydu.
4 3 
Başlarda Devrim'in etkisi yüzünden Fransız törel drama 
ve tarihî gerçeği yansıtma tutkusu, ilhamını, her şehirde klasik 
zaferinin işaretleri olarak mimari ve oyma eserler bırakan 
Napoleon'un muzaffer ordularının izinde bütün Avrupa'yı 
baştan ayağa saran klasik heroik vatanserverliğe dair oku­
malarından aldı. Ama çok geçmeden, klasik mabedlerin, 
kemerlerin, ticaret hanlarının yanıbaşmda, memlekete daha. 
yakın gelen bir geçmişi anlatan, Fransız topluluğun tarihinin 
daha eski dönemlerini hatırlatan başka anıtlar yükselmeye-
başladı. Ortaçağ savaşlarının ve millî kahramanların hatıra-
larıyla yüklü Gotik kiliseler, kemerli kabirler ve meclis binaları 
milletin kollektif belleğinin lacunae'sını (boşluk) doldurdu. 
Küçük çocuklara Sokrates, Cato ve Brutus'tan daha fazla 
saymasalar bile, Arthur ve Vercingetorix'e, Siegfried ve 
Lemminkainen'e, Alexander Nevsky ve Stefan Dusan'a hür­
mette kusur etmemeleri öğretildi. Zira Ortaçağ dönemi, etnik 
kahramanların bu altın çağı, millî dehanın ilhamını kendi etnik 
topluluğunun altın çağı ile şiirsel peysazajından alan su gö­
türmez şaşaasını Avrupa'nın her köşesinde birbiri ardına 
sergilediği milliyetçiliğin yeni dil ve ideolojisinin payandasını 
oluşturan tarihselci tahayyüle daha bir yanıt veriyormuş gibi 
görünüyordu. Ortaçağcı edebî tarihselcilik, millî farklılık 
kültünü, hattâ Avrupa nüfusunun en dibindeki topluluklara 
ve kültürel kategorilere kadar yaydı. 
Elbette bu toplulukları harekete geçiren, millî statü ta-
43 "Doğanın şiiri" konusunda Macmillan'a (1986, bölüm 3); İngiliz edebî Ortaçağcılığı 
için Newman'a (1987, bölüm 5) ve sanattaki Fransız ile İngiliz eğilimleri arasındaki 
belli zıtlıklar konusunda A.D. Smith'e bakın. 
144 


leplerine yolaçan edebî Ortaçağcılık değildi. Bu süreçte, 
rasyonel devletlerin uzak diyarlar üzerindeki, pazar ilişki­
lerinin geçim ekonomisi üzerindeki etkilerine dek, hiç de 
daha az önemli olmayan daha pek çok etken işe karışmıştı. 
Ama Ortaçağcı edebî tarihselcilik, yerliliğin seferber edildiği 
demotik etniler için kavramlar, semboller ve bir dil sunduğu 
gibi; Batılı "devrimlerin" dönüşümlerince biçimlendirildikleri 
nispette etninin mensuplarının kendi emellerini de ona ba­
karak idrak edecekleri bir ayna görevi görüyordu. Kendilerini 
burada, "kendine mahsus bir deha" ve ayırdedici kültürü olan 
eşsiz, biricik bir topluluk olarak okuyabilir ve aksi takdirde 
otantik haliyle yaşaması mümkün olmayabileceği için özerklik 
talep eden "millî karakter"i tanıyabilirlerdi. Yine her kültürel 
topluluğun mensupları millî birliğin neden hakiki millî 
kimliğin "gerçekleşmesi" için özsel olduğunu ve neden 
topluluğun "sahici kendi"sini sadece tarihî bir yurtta bula­
bileceğini ve yurttaşları için otarşi ve dayanışma tesis ede­
bileceğini burada keşfedebilirlerdi. Bu, edebî Ortaçağcılığın 
beslenmesinde ve bütün Avrupa'ya yayılmasında bunca katkıda 
bulunduğu tarihselci ufkundan kolayca çıkartılabilecek bir 
dil ve sembolizmdi.
4 4 
Birleşik Devletlerle Latin Amerika'daki eğitimli sınıfları 
zaten harekete geçirmiş olan bu dil ve sembolizm önce Doğu 
Avrupa'ya sonra Orta Doğu ve Asya'ya, nihayetinde de Afrika'ya 
hızla yayıldı. Sürat, nüfuz alanı ve yoğunluğu bakımından 
epey değişkenlik arzetmekle birlikte her durumda belirgin 
bir kültürel sıranın izlendiğini görmek mümkündür. Önce 
"millî karakter"e ve bunun özgürce gelişme için zorunlu 
olduğuna dair bir ilginin uyanışı sözkonusudur. Bunu hemen 
"millî deha"nın kendi tarihî gelişim yasalarına göre açıklandığı 
tarihselciliğin uyanışı takip eder. Bu durum iki kültürel 
44 Bu "dil" için Berlin'e (1976) bakın. 
145 


örüntünün ortaya çıkmasına sebep olur. "Yeni-klasik" diye­
bileceğimiz birincisi ilhamını, Avrupa dışı özgün klasik 
kaynakları dolayımlayan Batı rasyonalizmi ve aydınlanma­
sından alır. Bu Batılı yeni-klasizm çoğu zaman cumhuriyetçilik 
ve onun meziyetleriyle el ele gider. Bu arada yerel halkın yerli 
geçmişi ya da Ortaçağ (veya soy) mirasına karşı bir ilginin 
arttığı görülür. Zaman zaman bu yerlicilik veya Ortaçağcılık 
Batılı yeni-klasizme karşı bir denge oluşturur; zaman zaman 
da Wilhelm Almanya'sında ve Meiji Japonya'sında görüldüğü 
gibi propagandasını tekil ideolojik rejimlerin yaptığı "resmî" 
bir milliyetçilik halinde Batılı yeni klasizmle bağdaşır. Böyle 
bir terkibin mümkünlüğü, bu kültürel örüntülerin ne denli 
esnek ve akışkan olduğunu gösterir. Çünkü gerek yeni-klasizm 
gerekse Ortaçağcılık (veya yerlicilik), şimdiki halde yaşan­
makta olan kollektif bir yeniden doğuş için örnek teşkil 
edebilecek yüceltilmiş bir altın çağ ile kahramanca bir geçmiş 
özlemi içindeki daha geniş bir romantizmin türleridir. Ne var 
ki aydınlanma ile Ortaçağ romantizmi arasındaki zıtlık aynı 
zamanda, milletlerin oluşumundaki iki etnik temel ve rota 
arasında bulunan, radikal olarak farklı iki millet kavramını 
doğuran daha derin bir kültürel ve toplumsal ayrışmayı 
yansıtır.
4 5 

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin