Romen halkının, diğer bazı Doğu Avrupa halkları gibi, kendi işini kendisinin yapması beklenmedi, sabırsızlanıldı. Tarihsel süreç zorlandı. Gelişmelerin kronolojik seyri iyi değerlendirildiğinde birçok ip ucu görmek mümkün. Malta Zirvesinde Güney Amerika ABD'nin insafına terkedildi, bu ABD'nin doğrudan Romanya ile ilgilenmemesinin karşılığı olsa gerek. Bir kaç gün sonra Kiev'de Gorbaçov'la Mitterrand görüştüler. Ardından Temeşvar'da ilk patlama oldu ve Fransız politikacıları başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, koro halinde Romen halkını ayaklanmaya çağırdılar. Tass Ajansı dünyayı haber yağmuruna tuttu, çoğunun sınırsız abartmalar ve keyfi yakıştırmalar olduğu sonradan anlaşıldı. Bu haberler enine boyuna şişirilerek tıpkı naklen futbol maçı veriliyormuş gibi bir çok televizyon kanalı ve radyo, özellikle Fransız, aracılığıyla naklen Romen halkına aktarıldı. Çavuşesku'yu destekleme mitinginde patlayan el bombaları, firar etmeden etti ilan edilmesi, 60(237)ile 120 bin arasında değişen ölü haberleri vb. Yani Romen halkı kendi iç dinamiği ile, muhalefetin insiyatifi sonucu sokağa dökülmedi. Batılıların fitneliği ile potansiyel hoşnutsuzluğun önü açıldı, teşvik ve kışkırtma ile olaylar alevlendirilip genelleştirildi. Ayrıca Fransızların doğaldan müdahale teklifleri, "gönüllü tugaylar" gönderme önerileri, Kızıl Orduya müdahale davetleri vb. kısacası birleşimi iyi hesaplanmış bir "tesadüfler" yığını. Ve iktidara oturtulan Konsey ki bileşimi ve kökeni daha şimdiden polemik konusu olmaya başladı. Acaba Sovyet-Fransız ittifakının altında neler yatıyor? Gorbaçov'un sınıf arkadaşının Konsey Başkanlığına getirilmesi, Fransız yanlısı Petra Roman'ın Başbakan oluşu işbirliği ve bölüşümün dozunu gösteriyor.