Biz, Ekim'den beri, ne 20. Kongre öncesini apaydınlık, ne de 20. Kongre sonrasını bir anda kapkaranlık gördük. Öncesi de bir süreçti, sonrası da bir süreç olarak yaşandı. Kruşçevlerin ortaya çıkışında, Çelik Bilgin'e katılıyorum, "Stalin döneminin objektif sorumluluğu" vardı. Tarih hiçbir zaman bir nokta operasyonu değildir ve her zaman bir süreçtir. Bu tarihin diyalektik kavranışıdır. Ama bu kadarı hiç yeterli değil; tarihte her zaman belli süreçler, nitelik olarak farklı yeni süreçleri hazırlarlar. Birinden diğerine geçiş düz bir çizgi halinde ve nicelik değişimi olarak değil, fakat bir "sıçrama”, bir "kopma" olarak ve nitelik değişimi şeklinde yaşanır. Hep ileriye doğru da değil, bazen geriye doğru yaşanır. Bu değişimleri işaretleyen olaylar ve tarihler vardır. Nitekim, T. Kurtuluş'un o çok sevdiğim ifadesi, aktardığım kadarıyla bitmiyor; yine de tarihte belli başlangıç noktaları saptamak olanaklıdır ve gereklidir, diye devam ediyor. Tartıştığı soruna ilişkin olarak Türkiye'de 1946’yı, Polonya’da 1989'u bir dönemeç, bir yeni başlangıç sayıyor.