Marksist-Leninistler ve devrimciler ise, işgali bağımsız bir ülkenin devlet bağımsızlığına ve egemenliğine karşı girişilmiş emperyalist, hegemonyacı bir saldırı olarak değerlendirirlerken, öte yandan, A. Dubçek taraftarlarının da sosyalizmin değil, kapitalist dünyanın çıkarlarını savunan bir revizyonist klik olduğunu ortaya koydular.
"Prag Baharı" denilen reformların savunucuları ne yapmak istiyorlardı? Gerçekten bunların programı diğer "reel sosyalist" ülkelerde izlenen programdan farklı mıydı? Sovyetler Birliği neden işgale gereksinim duymuştu? vb. sorular aydınlatılmadan sorunların temeline inmek olanaklı değil. 20 yıl sonra bu olayın değerlendirilmesi bazı kimseler için anlamsız gelebilir. Fakat dün olduğu gibi bugün de bu olayın değerlendirilmesi, diğer şeyler bir yana, revizyonizmin trajik tarihini ortaya koymak, bugün "yeni düşünce tarzı", Perestroyka, Glasnost adı ile gündeme getirilen Gorbaçov çizgisini anlamak bakımından önem taşıyor. Bu işgal dün olduğu gibi, bugün de S. Birliği'nin resmi politikası olarak savunuluyor, ama öte yandan, "Prag Baharı" programı neredeyse kelimesi kelimesine alınarak, başta S. Birliği olmak üzere bütün revizyonist ülkelerde uygulamaya konuluyor, konulmaya çalışılıyor. Son olarak, Varşova Paktı toplantısına katılmak üzere Prag'a giden S. Birliği Başbakanı N. Rijkov işgali savundu. Aynı şekilde Gorbaçov'un Polonya gezisi sırasında, "sosyalizmin insancıllaştırılması"ndan sözetmesi, Rijkov'un açıklamasına göre son parti konferansında "güleryüzlü sosyalizmi" savunduğunu söylemesi, revizyonizmin trajik çıkmazını bütün boyutları ile ortaya koyuyor.(190)