Ekim'in modern revizyonizm sorununa verdiği önemle aslında akademik ve tarihsel bir tartışmayı davet ettiği iddiasına gelince, söz konusu olanın akademik ve tarihsel değil, son derece politik ve güncel, bir o ölçüde de temel bir tartışma olduğuna T. Kurtuluş'un 28 sayılık toplam yayını bile tanıklık edebilir. "Parti birliğini tek fikirli bir din birliği” ile karıştırmadığımıza ise H .Yurtsever emin olabilir. Sosyalizmin bu alandaki olumsuz tecrübeleri konusunda biz yeterince açığız.
***
Bu tartışmayı daha "rahat" platformlarda sürdürme olanağı bulabileceğimizi sanıyorum. T. Kurtuluş'un hazin olarak nitelediği "Gorbaçov öyküsü"nü bir ara başlık olarak ve kronolojik gelişmesi içinde sunmak istiyordum. Yazının toplamının yeterli fikir verdiği inancıyla bundan vazgeçiyorum. H. Yurtsever’in "Sosyalizm Üzerine Tezler"ini okurlarımıza ayrıca sunuyoruz. Birlik hedefi ve ayrılıkları anlama(312)ve giderme perspektifi içinde. Bunları ayrıca tartışma olanağı bulabileceğimizi umuyorum.
T. Kurtuluş'la aramızda yapay ve abartılmış değil, gerçek ve ciddi ayrılıklar var. Ama aramızdaki mesafenin yakın geçmişe göre daha da kısaldığına ilişkin görüşümü tekrarlıyorum.
Modern revizyonizm boş bir söz kalıbıdır, bundan birlik-ayrılık ilkesi çıkmaz, diyordu H. Yurtsever. Bu sözlere son olarak Lenin'den, modern revizyonizmin özünü ve klasik biçimini oluşturan II. Enternasyonal revizyonizmine ilişkin iki parçayla cevap vereceğim.
İlki, klasik revizyonizmin toplumsal köklerine ilişkin olarak daha önce aktarılan sözlerin sonuç bölümünü oluşturuyor:
"Bu olayın ekonomik kökleri kavranmadıkça, siyasal ve toplumsal önemi değerlendirilmedikçe, komünist hareketin ve önümüzdeki toplumsal devrimin pratik sorunlarının çözümüne doğru bir tek adım bile atılamaz" (Emperyalizm, s. 15)
İkincisini, Y. Küçük, daha önce "Daha Temiz Daha Az” başlıklı ve başlığıyla bile son derece anlamlı bir yazısında aktarmıştı (sayı: 4, s. 47):
"Oportünizmden kararlı bir biçimde kopmadan ve oportünizmin kaçınılmaz fiyaskosunu kitlelere anlatmadan, artık, sosyalizmin amaçları gerçekleştirilemez. Ve işçilerin gerçek enternasyonalist birliği kurulamaz."
"STALİN PORTRELERİ’NİN HER YERDE GÖRÜLMEYE BAŞLANMASI TESADÜF DEĞİL"
SBKP Üyesi Nina Andreyeva ile Le Figaro'nun yaptığı röportajdan:
Le Figaro: SBKP "Platformu" ve Merkez Komitesi son genel toplantısı Gorbaçov için birer zafer midirler ?
Nina Nadreyeva: Sosyalizme bir ihanettir, sosyal demokrasiye doğru kocaman bir adım. Ve sosyal-demokrasi sorunları asla çözmedi.
Le Figaro: Sosyalizm o kadarıyla çözebildi mi ?
N. Andreyeva: Büyük oranda evet. Ve şüphesiz hepsini çözmüş olurdu; eğer sapma ve çarpıtmalar olmasaydı. Sonun başlangıcı, ekonomiye kapitalist öğeler sokan ve tarımı tahrip eden Kruşçev'le başladı. Yılların sürecinde olağanüstü planla aygıtı kırıldı.
Le Figaro: Çok particiliğe geçiş aynı şekilde sosyalizme bir ihanet midir ?
N. Andreyeva: Bu bir burjuva düşüncesidir. Şaşırmamak gerekir. Zira burjuvazi, Sovyetler Birliği'nde, yeniden bir sınıfa dönüştü. Ülkemizde 150 bin milyoner var,(317)hatta bazıları mülti-milyoner. Ve her sınıf gibi burjuvazi de politikasını yasallaştırmanın yolunu arıyor. Bu şu anda çok particiliğin yürürlüğe konması ile yapılmaya çalışılıyor.
Le Figaro: Çok particiliğe geçişi isteyenler yalnız milyonerler değildirler ki...
N. Andreyeva: Doğacak bütün partiler SBKP'ne muhalif partiler olacaklardır.
Sosyal-demokratlar, devrimden 72 yıl sonra geri gelen "kadet'ler”,hepsi. 1917'de özel mülkiyetten kollektif mülkiyete geçişimiz proletarya diktatörlüğünü gerektirdi. Şimdi ise tam tersi bir değişime tanık oluyoruz.
Le Figaro: Ya Gorbaçov'un rolü...
N. Andreyeva: Basittir. Kişisel iktidarını güçlendirmek sözkonusu. Burjuva demokrasisine doğru ilerleme kılıfı altında SSCB başkanlığı makamını tesis ediyor. Aynı zamanda SBKP başkanı da olmak istiyor ve tanık olduğumuz aynı şey "Tüm iktidar partili kitlelere" diyor. Ama gerçekte merkez komitesi küçültülerek, iğdiş edilerek, tıpkı yüksek sovyet gibi demagojik palavraların atıldığı bir organa indirgenecek.
Le Figaro: Tüm bunlara rağmen SSCB'de durum Doğu-Avrupa'daki gelişmelere göre daha geri planda...
N. Andreyeva: Bu sosyalist kampın, Varşova paktının dağılması demektir. Hiç kuşku yok ki bu doğu-batı arasında bir güç dengesizliği yaratıyor. Eğer taraflardan biri diğerinin aleyhine güçlenirse, kim bize intikamcılığın yeniden baş kaldırmayacağını garanti edebilir? Ekonomik baskılar, siyasi diktalar ve hatta belki de askeri diktalar nasıl öngörülmez?
Tek bir çıkış yolu vardır. Planlı ekonomiyi parçalamamak, özel mülkiyeti yasallaştırmamak, uğursuz bölgesel otonomi ilkesini ekonomiye sokuşturmamak gerekir. Tersine, leninist ilkeleri yeniden ileri sürerek, kesin itaatla, demokratik merkeziyetçilik sayesinde komünist partisini demokratikleştirmek gerekir.
Le Figaro: Sizin savunduğunuz parti çizgisi ile(318)reformcuların önerdikleri çizgi arasında pek büyük bir benzerlik yok. Partide bir bölünmeden korkmuyor musunuz?
N. Andreyeva: Bölünme önceden var, ve toplumdaki bölünmeyi yansıtıyor. 1987'den bu yana kapitalizmin restorasyonundan yana olanlarla sosyalizmin ideallerini savunanlar var.
Gorbaçov, klasik sağcı tavırlarda ısrar ediyor. O bir oportünist, bir revizyonist, bir dönektir.
Politbüro'da onunla beraber sadece üç kişi var. Yakovlev, KP uluslararası ilişkiler sorumlusu, Şevernadze, Dışişleri Bakanı ve Medvedev, ideolojinin patronu...
Le Figaro: Ama yine de Stalin'in cinayetlerinin teşhirini kabul etmeyi başardılar.
N. Andreyeva: Pazar ekonomisi yanlısı karşı-devrimcilerin elinde bulunan basın Stalin hakkında sadece olumsuz olanı yansıtıyor. Yerme, çarpıtma ve abartmalarla...
Le Figaro: Ama büyük tarihi kurbanlar, Kamanevler, Buharinler -ki onurları iade edildi, sabotajcı değildiler.
N. Andreyeva: Onlar asla şiddetin kurbanları olmamalıydılar. Onlar ne ajan oldular ne de sabotajcı ama ülke için bir ölüm-kalım anında politik düşman oldular.
Le Figaro: Ama halkın tamamı korku içinde yaşadı..
N. Andreyeva: Abartıyorsunuz.İşçiler korkmuyorlardı. Rahatlardı. Korkanlar hırsızlar ve bozgunculardı. Bürosuna general girilip sıradan asker olarak çıkılabilirdi.
Le Figaro: Sizin aileniz Stalinizmden acı çekti mi ?
N. Andreyeva: Hayır. Ben bir işçi-köylü ailesinden doğdum ve hiç bir zaman rahatsız olmadık. Dayım Cronstadt'da deniz eriydi. Beyimin babası 10 yıl cezaevinde yattı. NKVD (eski KGB)'liydi. Stalin'e karşı bir suikast hazırlamakla suçlandı. Ama onuru Kruşçev'in XX. Kongresinden önce iade edildi.
Le Figaro: Stalinizmin en büyük eleştirmenlerinden Alexandre Soljenistsyne tamamen affedildi ve SSCB'ye(319)dönebilecektir. Ne düşünüyorsunuz ?
N. Andreyeva: Soljenitsyne bir yurtsever değil, bir anti-sovyetiktir. Onun sanatsal yeteneklerine inkar etmek sözkonusu değil, ama maharetini kendi vatanına karşı mücadele için kullanıyor. Geri dönerse, iyi, o da sosyalist vatanlarına kara çalan anti-sovyetiklerin saflarına güç katmış olur.
Le Figaro: Sovyet basınının bir bölümü sizi düzenli olarak yahudi düşmanlığı ile suçluyor.Doğru mu ?
N. Andreyeva: Irk veya milliyet kanıtları temeline dayanan her türlü baskıya karşıyım.
Yahudilerin artık siyasi mülteci statüleri yoktur ve ona bağlı ayrıcalıklarını kaybediyorlar. Dolayısıyla bu statükoyu yeniden elde etmelerine yarayacak bir yahudi düşmanlığı ortamını suni olarak yaratmayı deniyorlar.
Le Figaro: Ya Pamiat'ın yahudi düşmanı gösterileri ? Bu panrus örgütü kendini muhafazakarlara yakın olduğunu iddia ediyor.
N. Andreyeva: Pamiat üyelerinin yahudi düşmanı girişimleri hakkındaki iddialardan sonra bir dava görüldü. Ve o sloganları atan kişilerin Pamiat'la ilişkileri olmadığı kanıtlandı. Üstelik çoğu yahudi kökenliydiler.
Le Figaro: Son bir kelime. Ülkeniz için nasıl bir gelecek?
N. Andreyeva: Halk disiplinsizliğe ve anarşiye tahammül etmiyor. İşçiler gittikçe acı çekiyorlar, bozuk bir familyanın esirleri olmaktan artık bıkmışlar. Stalin'in portreleri her yerde görülmeye başlanıyorsa, bu bir tesadüfün eseri değildir. Zavallı Rusya’dan bir süper güç yapan O idi; ve şimdi her yerde daha fazla demokrasi için çağrılar yapıldığına tanık oluyoruz. Ama demokrasi gevezelik değildir. Disiplindir, uygarlıktır, sorumluluktur. Yoksa anarşiye dönüşür.
DEMOKRATİK ALMANYA CUMHURİYETİ: MARKSİZM-LENiNİZME İHANET İFLAS ETTİ
Dieter Ilius
II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın Sovyet işgalindeki bölgesinde, anti-faşist demokratik bir değişim oldu ve batılı iktidarların eliyle Almanya bölününce, Haziran 1952'de yapılan SED (Sosyalist Birlik Partisi) 2. Parti Konferansında sosyalizme geçmek kararı alındı.
1951'den 1955'e kadar olan birinci beş yıllık plan döneminde sanayi üretimi iki misline çıkarıldı, ağır sanayinin inşasına girişildi ve ekonomik dengesizlikler azaltıldı.
Sosyalist inşaya girişilmesi kararı, aynı zamanda sınıf mücadelesinin keskinleşmesi ve gittikçe artan bürokratik hatalarla bağıntılıydı. İşçiler ve diğer emekçiler içindeki çelişkiler ikna yoluyla çözülmek yerine, çoğu kez tepeden inme kararnamelere başvuruldu.(321)
17 Haziran 1953
Haziran 1953'te yaklaşık 270 işyerinde 300-400 bin işçi iş standardındaki yüzde 10’luk bir artışa karşı greve gitti. Bu, bürokratik keyfiliklere karşı haklı bir işçi protestosuydu. Bununla birlikte haklı işçi protestolarıyla ajan ve faşist unsurların karşı-devrimci eylemleri birbirine karıştı. Sovyet panzerleri duruma müdahale ettiler.
Daha sonra SED içinde, 17 Haziran olaylarının değerlendirilmesi etrafında şiddetli ve hararetli tartışmalar oldu. Alınan ilk tavırların birinde şöyle dendi: "Eğer işçi kitleler partiyi anlayamıyorlarsa, bu partinin suçudur, işçilerin değil." (SED Dökümanları, Cilt: 4, s.4 ) Ama buna tamamiyle zıt bir şekilde, SED'nin 1954 yılında yapılan IV. Kongresinde, Walter Ulbricht, herhangi bir ciddi ve somut özeleştiri yapmaksızın 17 Haziran olaylarını kabaca bir "faşist darbe" olarak damgaladı.
İlkeli bir eleştiri özeleştiri yoluyla işçi sınıfını bürokratizmin tüm gelişimine ve Batı Alman emperyalizminin gerici girişimlerine karşı harekete geçirmek yerine, Ulbricht grubu, çok geçmeden SBKP'nin Kruşcev önderliği altında izlenen revizyonist yoluna girdi.
SBKP’nin XX. Kongresi
1982 Haziranında toplanan MLPD'nin Kuruluş Kongresi'nde karara bağlanan temel programında kısaca şöyle deniyor: SBKP'nin 1956 Şubatında yapılan XX. Kongresinde soysuzlaşmış bir bürokrasi iktidarı ele geçirdikten ve modern revizyonizmin açık propagandasından sonra, bürokratik tekelci bir biçim içerisinde kapitalizm adım adım restore edildi...(Sovyet yönetimi -ç ) komünist partileri içindeki revizyonist yardakçılarının yardımıyla Doğu Alman(322)ya'yı ve eski sosyalist kamp ülkelerinin çoğunu kapitalizm yolunu tutmaya zorladı."
SED Merkez Komitesinin, SBKP XX. Kongresinin açılışına gönderdiği bir selamlama mesajında şöyle deniyordu: “Yaşasın Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in yenilmez öğretisi!” ( SED Dokümanları, Cilt:6, s.34 )
Kısa bir süre sonra, Kruşcev'in Stalin'e karşı iftiracı gizli konuşmasından yalnızca 7 gün sonra, Walter Ulbricht, SED Merkez Organı Neues Deutschland ( Yeni Almanya )'da ilan etti: “Stalin Marksizm-Leninizmin bir klasiği değildir.”
W. Ulbricht daha sonra XX. Parti Kongresi'nin Çizgisi üzerine şunları yazdı: “XX. Parti Kongresi'nde bu dönem için tayin edici teorik sorunlar üzerine derinlemesine çalışıldı. Böylece bizim partimize ve dünya işçi sınıfına yol gösterildi. ( W. Ulbricht, “Alman İşçi HareketiTarihi”, Cilt:6, s.321)
Böylece Stalin eleştirisinin arkasına sığınarak, onun tarafından savunulan devrimci ilkelere ihanet edildi. Bu ihanet diğer şeylerin yanısıra barışçıl yoldan sosyalizme geçiş teorisinde tam ifadesini buldu. Ve bu, 24-30 Mart 1956'da SED'nin 3. Parti Konferansı'nda kutsandı. Otto Grotwohl kritik sorunları da kapsayan konuşmasında diğer şeylerin yanısıra şunları söyledi: "Şimdi yoldaşlar,kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinin geliştirilmesi için barışçıl parlamenter bir yol var mıdır sorusunu sorarlarsa, şöyle cevap verebiliriz: Böyle bir yol vardır. Parlamento, burjuva demokrasisinin bir organı olmaktan gerçek halk istemlerinin bir aracına dönüştürülebilir.” (SED'nin 3. Parti Konferansı Protokolü, s. 647)
Bunu izleyen yıllarda kapitalizm adım adım restore edildi. Ancak bu özel mülkiyete dayalı bir kapitalizm değil, bürokratik bir kapitalizm idi. Partide, devlette, ekonomide söz sahibi olan bürokratlar bu sistemde üretim araçlarının kollektif sahipleri oldular ve toplumsal olarak üretilen değerler üzerinde pay aldılar. Üretim araçlarının kollektif mülkiyeti çevresine girebilmek için kariyer sahibi olmada, SED üyeliği temel(323)koşuldu. Bu gerçeklerin çok çeşitli görünümleri ve sonuçları Demokratik Almanya Cumhuriyetinde çalışan insanlarca iyi bilinir. Bundan dolayı son dönemki tüm gösterilerde parti yöneticilerinin imtiyazlarının kaldırılması talebi yükseltiliyor.
Daha sonraki yıllarda, SED yönetimi, SBKP'nin sistemleşen revizyonist çizgisini ve her yeni gelişmeyi olduğu gibi benimsedi.
Böylelikle 1961'deki XXII. Parti Kongresi'nde Kruşçev '"bütün halkın partisi ve devleti teorisi'"ni geliştirdi.
Bütün halkın devleti teorisi çok önceleri Friedrich Engels tarafından revizyonist bir teori olarak eleştirilmişti. Lenin açık olarak şöyle diyordu: "Marks'ın devlet teorisinin özünü yalnızca, tek bir sınıfın diktatörlüğünün sadece genel olarak her sınıflı toplum için değil, sadece burjuvaziyi alaşağı etmiş olan proletarya için değil, fakat aynı zamanda kapitalizmi sınıfsız toplumdan, komünizmden ayıran tüm tarihsel dönem için de gerekli olduğunu anlayanlar, yalnızca onlar kavramışlardır.” (Lenin, Toplu Eserler, C. 25)
SED'nin Merkez Komitesi tarafından yayınlanan Alman İşçi Hareketi Tarihi'nde SBKP'nin programı üzerine tek bir eleştiri bile olmaksızın şöyle deniyor: "Bu program... her şeyden önce ... proletarya diktatörlüğü devletinin nasıl ve niçin bütün halkın devletine dönüşeceği sorusuna bir açıklık getiriyor.” (Bölüm XV, s. 14)
Doğu Almanya için, sözü edilen bu halk devletine geçiş geleceğe ertelendi. Ve işçi-köylü devletinin yavaş yavaş gelişmesi proletarya diktatörlüğünün halk devletine dönüşmesinin yolunu açtı, (aynı yer, s.126-127)(324)
Marksizm-Leninizmin belirli kavramlarının biçimsel korunumu
Bu, revizyonist Doğu Almanya'nın özel politik koşullarına uydurulmasıydı. 1976’da X. Parti Kongresi'nde kabul edilen ve bugün de hala geçerliliğini koruyan SED Programında proletarya diktatörlüğünden biçimsel olarak sözedilir. Bundan dolayı,bugün bile bazı gerçek komünistler Honecker ve Ulbricht'in yönetimi altındaki SED'nin, SBKP'nin yönetiminden farklı olarak Marksizm-Leninizme bağlı olduklarını düşünüyorlar.
Mamafih, Marksizm-Leninizmin belirli kavramlarının biçimsel olarak korunması SED yönetimine, Proletarya diktatörlüğünün yokedilişinin ve soysuzlaşmış bürokrasiden oluşan yeni burjuvazinin gerçek diktatörlüğünün yalnızca daha iyi gizlenmesine hizmet etti. Böylece 1968'de, Demokratik Almanya Cumhuriyet Anayasasında daha önce varolan grev hakkı kaldırıldı.
Revizyonist kamptaki son gelişmeler gösteriyor ki, dünya komünizmi bu kamburun yarattığı haksız ama çok ağır yüklerden çok geçmeden kurtulacaktır. Bu ülkeleri hala sosyalist sanan kesimlerde bir dönem için bir kargaşa, umutsuzluk ve bunalıma yol açsa bile, orta ve uzun vadede, bu gelişmeler, tarihsel sahnenin netleşmesini, çok şeyin yerli yerine oturmasını ve bu ortamda yeni ve güçlü bir komünist dirilişin yaşanmasını kolaylaştıracaktır. Sosyalizm iddiasındaki revizyonist kampın, dünya devrim sürecinin sürekli olarak ürettiği sosyalizm güç ve potansiyelini sürekli olarak bozan, dağıtan, güçten düşüren, kapitalist düzenin çerçevesine ve burjuva ideolojisinin etki alanına sokan güçlü bir mihrak olarak rol oynadığı unutulmamalı. Dolayısıyla, son gelişmeler temelinde dünya burjuvazisinin güç kazanması, sevinci ve iyimserliği kısa dönemli bir sonuçtur. Revizyonist kamptaki çözülme ve dağılmanın asıl tarihsel etkisi, dünya komünist ve işçi hareketinin büyük bir engelden kurtulması olacaktır.