إِنَّ رَحْمَتِي سَبَقَتْ غَضَبِي, سَبَقَتْ رَحْمَتِي غَضَبِي
-
“Rahmetim gazabımı sindirir, dindirir, önüne geçer, ona engel olur.” 15
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ YAKINLIĞI:
Acaba bu adam kimi kıramaz. Bunun en sevdiği kimdir. Biraz şahsi bir şey ama Rahmetli büyüğümün çevresine bazen öfkelendiği olurdu. Birileri bir şekilde onu öfkelendirirlerdi. Hemen bana koşarlar, şuanda Efendi Hazretleri şöyledir, ne olur bir şeyler yap ve ben onun affına sığınarak, onun bana tanıdığı müsamaha ile onun boynuna sarılıverirdim. Her şey hallolurdu, biterdi. Bunları kendi şahsımdan bahsetmek için değil daha çarpıcı bir örnek olsun diye söylüyorum. Onun için işte öğretmen böylesine öğrencisiyle yakın olmalıdır, iç içe olmalıdır, hatırını kırmayacak bir aşk ve şevkle onu doldurmalıdır ki ona dokunduğu zaman her şey bitmelidir. Benim için dediği zaman her şey hallolmalıdır. İşte Yüce Allah burada Peygamberine bu olayı aksettirmektedir. Bu durumu ona yansıtmaktadır ve bize de bu yöndeki oluşumu anlatmaktadır. Rabbin için sabret, sabırlı ol Ey Muhammet.
RİSÂLET VE SABIR:
Şu halde risalet sabırsız yürütülecek bir meslek değildir. Çünkü risalet dost ile düşmanı ayırt etme mesleğinin adıdır. Allah dostları ile Allah’a düşman olanların arasına kırmızı bir hat çekmektir. Bunu yapacak kişi de peygamberdir. Bunu yaparken de çok büyük tehlikelerle karşılaşacaktır. Evlerdeki aileleri ayıracaktır. Evlatlar arasında, ana baba arasındaki ilişkilerde giriş yapacak, onları da birbirinden ayırt edecektir. Çünkü her ananın babanın ailesiyle evladıyla birlikte aynı kategoride yer aldığı söylenemez. Birisi gâvurdur. Birisi müslümandır. Baba gâvurdur, evlat müslümandır. Ya da tam tersi baba müslümandır, evlat gâvurdur. Aynı şekilde eşler, bunun örnekleri bu kitapta oldukça çoktur. Peygamber bu ayrım, bu temyiz görevinde yer almıştır.
PEYGAMBERİN TEMYİZİ:
لِيَمِيزَ الله الخبيث مِنَ الطيب 16 de Peygamber huccetttir. Ayırım işini Peygamber yapacaktır. Bunu yaparken de bütün şamarları o yiyecektir. Hani ayırmaya çalışırken araya girenler hep tokat yerler. Geçen birisi ölmüş ya. Ayırıyorum derken adamı vurmuşlar. Bu işte ölüm de vardır. Kolay değildir. Peygamber bu işlemleri yaparken su-i kasıtlara maruz kalacaktır. Sövmeye, kötü muameleye maruz kalacaktır. Bunu Yüce Allah başından Peygamberine belirterek sabret, benim için sabret, benim hoşnutluğum için sabret, benim sana vereceğim sevap için, benim senin için hazırladığım vesile makamı için, bütün bunları sana hazırladım. Benim içine bütün bunlar dâhildir. Benim için lafzının içindedir. Ne kadar güzellikler varsa li nin içindedir. Niçin sabredeyim? Benim için sabret.
NEDENSİZ İŞ OLMAZ:
O halde niçinsiz bir iş olmaz. Nedensiz eylem olmaz, iş yapılmaz. Niçin yapacağım ben bunu. Benim için, tamam, Ya Rabbi. Ey Allah’ın Kulları; siz de eğer bir başsanız; âmir iseniz, öğretmen iseniz emriniz altında birileri varsa bir iş yaptırırken bir neden ortaya koyacaksınız. Kuru kuruya iş yaptırılmaz. Emrediyorum yapacaksın işte o kadar. Bu böyle olmaz. Busistem ilahi sisteme aykırıdır. Mefulün lieclih vardır. Faili mutlak Allah’tır, eylemi vardır. Bunun bir nedeni olmalıdır. Nedeni, niçini olmalıdır. Buna arap dilinde meful denir. Bu olacak ve bunun cevabını vereceksin, ortaya koyacaksın. O eylemi şunun için yap, tamam bir maksat göster ve bu maksatta o kişinin maksadı olmalıdır. Talebi, matlubu olmalıdır, arzu ettiği bir şey olmalıdır. Herkese arzu ettiği şeyi vaat edeceksin. Kimisine mantar vaat edersin. Çocuksa mantardan anlamaz, mantar tabancası diye söyleyeceksin. Büyükse yemeğe, içmeye düşkünse mantar alıvereceğim sana dersin, saçaklı olanlardan diyeceksin. Öteki etli butluysa sana butlulardan alacağım diyeceksin. Bunun için yap. Bak sana bir kilo bir şey var. Öteki bunlardan anlamaz. Sana ilim bahislerinden bir ilim öğreteceğim. İşte şöyle bir ilim. Peygamber bir gün mescide giriyordu. Sahabesinin bir tanesinin kulağına eğildi. Bak bana unutturma sana Kur’an’dan en büyük sûreyi öğreteceğim dedi. O da onunla mest oldu. Onun arzusu oydu. Herkese arzu ettiği şeyden vereceksin. Gâvur, bela ister. Mümin saadet ister. Herkese istediğini verir Yüce Allah. Bak ne diyor.
فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مّنَ السماء إِن كَانَ هذا هُوَ الحق مِنْ عِندِكَ
-
“ Hani onlar: Ey Allah’ım, eğer şu Kur’an senin katından inmiş hak (Kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir, demişlerdi .”17
Ey Rabbimiz, إِن كَانَ gidiyor değişik ifadeler vardır. Ey Allah’ım aslında inandığından değil, o bunu Peygamber’i zeklenme( Kastamonu ifadesiyle) alay için söylüyor. Peygamber böyle söylediği için, eğer bu adamın dediği haksa ( Peygamberimizi gösteriyorlar ) bizim tepemize taş yağacakmış, hadi yağdır bakalım. İstiyor görüyorsunuz. Ne isterse Yüce Allah onu veriyor. Madem istiyorsunuz vereyim dedi ve tepelerine yağdırıverdi.
ŞAKA DA OLSA KAHIR YÖNÜNDE İSTEKTE BULUNMAYIN:
Onun için şakadan da olsa sakın Allah’ın kulları kahır yönüyle istekte bulunmayın, tepenize iniverir. Allah kahretsin demeyin. Allah iyiliğini versin de. Kızman bile güzel olsun, fayda versin. Ateşin bile faydalı olsun. Ateşi yerinde kullanırsan faydalı olur. Öfke ateştir, onu güzel yerde kullanmalısın. Yıkıcılık da yok edicilik de değil. Beddua etmeyelim, başımıza geliverir. Oğlunuza, kızınıza, kardeşinize geberesin demeyin. Böyle söylemeyin, yoksa tutuverir. Bu sefer de istediniz verdim der. Sakın Allah’tan kötü şeyler istemeyin. Bu işin şakası yok, Rabbinizle alay etmeyin. Baban mı deden mi zannettin sen onu, kalın kafalı, Rabbine doğru dürüst seslen. Yoksa eğri davranan eğri davranıştan kurtulamaz. Evet, sabırlı ol. Rabbin için sabret. Sabırsız ana baba da olamazsın. Sabırsız eş de olamazsın. Sabırsız idareci, kapıcı da olamazsın. Velhasıl bu dünya sabırla ancak yaşanır. Sabredemeyen adamın bu dünyada işi yoktur. Kendisini uçurumlardan atanları görmüyor musunuz? İpe verenleri görmüyor musunuz? İşte bunlar sabırsız kişilerdir. Sabırsızlığın sonu budur. Onun için beşikten itibaren sabrı öğretmelisiniz. Hemen eh diyesiye çocuğun ağzına memeyi sıkıştırmayın. Ağlasın biraz, bağırsın. Bağırmakla ölmez. Alışsın biraz hemen istediğini vermeyin. Ondan sonra çıt kırıldım olur. Büyüyünce toplumun başına bela olur. Diyesiye ister. Olmayınca da bağırır, vurur kırar. Buna sen sebep olmuş olursun. Kendin de buna dâhilsin. Canın bir şey isteyesiye ona hemen verme. Bak deminden beri canım su istiyor. Şimdi hemen vermeyeceksin. Biraz bekledik şimdi içeceğim.
NEFİS VE İSTEKLERİ:
Nefis böyle dediğim hemen olsun der. Tanrılık taslamaya pek meraklıdır, âmiredir, emmaredir. Çok emretmeye meraklıdır. Sen de onun kulu olursan vay haline. Nefsinin kulu olmak ne kadar kötüdür. O senin kölen olmalıdır. Sen onun kölesi değil. Sen ona emretmelisin, o sana değil. İşte insanın iç âlemindeki çatışması budur ve bu geleceği belirler. Bu senin sonunu belirler. Senin gerçek kimliğin nefsinle gösterdiğin çatışmadaki dürüstlüktür, yiğitliktir. Buna göre senin adın oluşur. Eğer ona haksız davranırsan bu sefer de zalim olursun. Eğer onun her dediğini yaparsan yalama olursun, onun kölesi olursun. Adaletle davranacaksın. İtidal üzere olacaksın ki adam olacaksın. Demek ki sabırsız yürünmez. Rabbin için sabret. Bunları söyledik, şimdi Arabî müfessirimizin beyanı üzere ifade edelim. ولوجه الله bu mefulu lieclih olduğundan. Allah’ın yüzü suyu hürmetine, benim yüzü suyu hürmetine, benim hatırım için demektir. Yüz kelimesi bize de geçmiştir. Falanın yüzü hakkı için, yüzü suyu hürmetine diye kullanırız. Yani Allah’ın rızası için, vechi için anlamındadır. لوجه الله Allah rızası anlamında denmiştir ama başka anlamı da vardır. Hatırla Ey Muhammed beni göreceğin günü hatırla. Size yüzümü göstereceğim. Beni göreceksiniz. Hani demiştin ya ümmetine şu ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz.
تَوَلُّوْاْ فَثَمَّ وَجْهُ الله فَأَيْنَمَا
-
“ Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır.”18
إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ كَمَا تَرَوْنَ هَذَا الْقَمَرَ
-
“Rabbinizin yüzünü göreceksiniz19.
Rabbinizi göreceksiniz. Vecih Allah’ın bir sıfatıdır. Rıza gibi, rıza da, vecih de onun sıfatıdır. Allah’ın yüzü hatırına, görmeye can attığın yüzü hatırına, cemali hatırına sabret Ey Muhammet. فاستعمل الصبر veya sabrı kullan. Sabır yetenektir, Allah’ın insana sunduğu bir nimettir. İnsanda sabır denen bir mekanizma vardır. Sabrı kullan, sabır mekanizmanı kullan. على أوامره Allah’ın emirlerine karşı, çünkü Allah’ın emirleri bitmez, tükenmez.
YAĞMUR GİBİ EMİRLER:
Yaşadığın süre içerisinde hep evamir yağmur gibi yağar. Sağında emir vardır, solunda, önünde, ardında, elinde, ayağında gözünde kulağında hep emirler vardır. Gözüne, kulağına ait olan Allah’ın emirleri vardır. Bunların hepsine evamir denir. Evamir-i sübhaniyeye karşı sabırlı ol. Çünkü bu mütevalidir, devamlıdır. Bir kere değil, iki kere değil, beş kere değil.
Rahmetli babam söylerdi. Eyyamcı, keyif ehlinden, berduş tipinden bir adam vardı derdi. Bir gün baktım ne güzel namaza başlamış. Başına tekkeyi giymiş, güzelcene molla olmuş. Tebrik ettik. Ya napalım artık böyle dönmek lazım, halini değiştirmek lazım demiş. Bu yaşa geldik artık efendi demiş. Rabbe şükürler olsun. Bundan sonra böyle geçti o kötü haller demiş. Bir gün baktım ne namaz, ne niyaz eski hamam, eski tas olmuş. Ne oldu demişler. Yahu biteceği yok ki demiş. Her gün beş vakit, arka arkaya boyuna geliyor. Attım gitti demiş. نعوذ باللّه Allah’ın emirleri, böyle atılmaz, satılmaz devamlı gelir. İşte bu emirlerin altında yaşarsan altın gibi olursun vallahi. Yani bu hayat emirlerle doludur. Yemek yerken, kapıdan çıkarken, girerken Allah’ın emirleri vardır. Hemen onu hatırlayacaksın. Bu emirleri bilerek ve emirler doğrultusunda hareket ederek, emirber olarak yaşamak ne güzeldir. Hatırlamak en güzelidir. Her yaptığı şeyde neden, niçin? İşte şu buyruk için. Bu buyruktan maksat nedir? لوجه الله dır. Allah rızasıdır. Onun mukaddes yüzünü görmek için bunlara katlanıyorum. Sabır bir diğer yönüyle katlanmaktır.
SABRIN İKİ YÖNÜ:
Sabrın iki yönü vardır. Bir negatif olanlara karşı sağlam bir duruştur. Negatif olanlara karşı pozitif bir direnç gösterme olayıdır. İkinci katlanma olayı ise sevap cihetiyledir. İnsan şükrettiğinden ziyade, sabrından sevap alır. Kat kattır sabrın sevabı. Ne kadar kat olduğunu bilemem. Onun katlarını Allah bilir. Ama bilesin ki şükrün karşılığından sabrın ecri çok daha fazladır. Onun için sabır yönü ile ecir almaya bakınız. Sevabınız çok olur. Çünkü akıllı tacirler en çok gelir getirici yerlerde iş görürler. Akılsız tacirler de çok çaba sarfederler ama aldıkları çok az bir şeydir. Genelde ayıplamak gibi olmasın. Hamallar biraz aklı geri kişilerdir. Ama hamal da lazım tabi ki. Ama adam daha akıllı olsa şura da yapsa orda yüz kazanacak. Ama burada bekleyip duruyor, onun bunun yükünü taşıyor, alacağı da beş on kuruştur, mangırdır. Ama orada öyle bir iş var ki onun yaptığının onda biridir. Ama on katını kazanıyor. Genelde onların biraz zekâları düşüktür. Onun için senin pisliklerini temizler, yükünü taşır. Onlar olmasaydı, zeki olsaydı senin yükünü kimse taşımazdı. Onlara hep ihtiyaç var. Hamdolsun âlemlerin Rabbi Allah’a diyeceksin. Ben bunu sırtımda nasıl taşıyacaktım, bak bu adam evime kadar getirdi. Teşekkür edeceksin, adamı memnun edeceksin. On katını ver. Dokuzu da benden olsun de. Daha iyisini mi bulacaksın. Bak muhtaç adam, bir de yükünü taşıyıverdi.
Ama tabi ki yanlış anlamayın, onların içinde de velâyet ehli vardır, veliler vardır. Nefsine hakaret olsun diye, nefsinin terbiyesi için hamallık yapanlar vardır. Onlar bizden daha akıllıdır. Biz genel yapıdan söz ediyoruz. İşin müstesnalarından söz etmiyoruz. Her zaman müstesnaları vardır. Sabır mekanizmasını kullan. على أوامره Onun emirlerine ونواهيه ve yasaklarına karşı sabır mekanizmanı kullan. Yüce Allah sabrı ortaya koy diyor. Vermiş ki kullanmamızı istiyor. Olmasaydı, vermeseydi niye kullan desin. Vermiş, o halde hepimiz de sabretme yeteneği vardır. Ama yeteneğin geliştirilmesi gerekir. Eğer öğretilmez geliştirilmezse odun gibi kala kalır, bir işe yaramaz. Nasıl ki çocuğun resim yapma yeteneği vardır, ama öğretmen onu geliştirir. Müzik yeteneği vardır, geliştirilmesi lazımdır. Terbiye edilmesi gerekir. Terbiye olmadan bir işe yaramaz. İşte sabır da böyledir. Sabırlı bir erin yanında o erleşme eşiğinde olan çocuk, o beşikten gelip, o eşikten geçme yönünde, arzusu varsa bir erin yanında nasıl sabredilir onu öğrenmesi lazımdır. Çünkü onlar hep belalara, musibetlere maruz kalırlar. Onu canlı canlı izleyecek. Ne yapıyor bu adam, nasıl karşılık veriyor görmesi lazım. Demek ki insanın sabrı, emirler var; Allahın emirlerini tutma konusunda ve sebat edecek, bu sebat anlamınadır. Yani nasıl su içecek, nasıl yemek yiyecek, nasıl konuşacak, nasıl yürüyecek bütün bunların emirleri vardır. Bunları hiç düşünmeden yaşayan adamlar var, merkep gibi, hayvan gibi yaşıyanlar var. Merkebin, öküzün bir kitabı yoktur. Kendine göre yaşar, gider. Ona hayvan denir.
KİTABÎ İNSAN:
Ama insan öyle değildir. İnsana bir kitap gönderildi. İnsan kitabi olmalıdır. İnsanın düsturu olmalıdır. Kaideye disipline uymalıdır. Öyle olmazsa biyolojik bir organizma olarak kalakalır. Hayavan gurubundadır. Ondan ayrılmak için, insan olmak için bu kitabı okumalıdır. Düsturlarınca yol almalıdır. İşte bunun için de sabır lazım. Bu iş sabırsız yürümez. Bu bir sükse değil, bu bir heves değil, hobi değildir. Bu bir özümsenmesi gereken bir yaşamdır. Sindirilmesi gereken, gıpta edinilmesi gereken, ülkü edinilmesi gereken bir yaşamdır, idealdir. Ölünceye kadar, sonsuza kadar, Allah ömür verecek olsa sonsuza kadar böyle yaşayacağım demelidir. Böyle bir azimdir. Bu da tabi dediğimiz gibi takdiri gerektirir. Her baba yiğit böyle olmaz. İnsanların çoğu kendi nefsine, hevasına uyarak hareket eder. Disiplini bilmez. Yolda nasıl yürüyeceğini bilmez. İnsanlar bugün nereye bakması gerektiğini, nerede gözünü yumması gerektiğini bilmiyor. Okumuyorlar. Dolayısıyla da sabır denilen cevherden yararlanmayı bilmiyorlar. Sabır bir madendir, cevherdir. Bu madeni güzel işletmek lazımdır. İşte burada فاستعمل الصبر sabrı işle diyor. Onu faal konuma getir. Şurada durmakla senin işine yaramaz. Altının, elmasın olmuş, bunları işler hale getirmedikçe sana bir yararı dokunmaz. عليه وكل مصبور Evet فاستعمل الصبر على أوامره ‘ e atıftır. عليه وكل مصبور Üzerinde sabrolunması gereken, yani üzerinde durulması gereken şeyde sebat etme konusunda kullan. ومصبور عنه ve kendisinden uzak durulması gereken konuda sabrı kullan. Bir üzerinde olman gereken, namaz üzerinde olman gereken bir şeydir. Zina, hırsızlık kaçınman gereken bir şeydir. Birincisi emirleri ikincisi nehiyleri yukarıdakinin bir değişik ifadesidir. Ama anlaşılması zor olan bir ifadedir. Demek ki üzerinde durulması gereken, olman gereken, şu işin üzerinde dur diyor. على على gidiyor Allah. عَلَى صَلَوَاتِهِمْ َ gibi. Bu üzerinde durman gereken şeylerdir. عن ile geldi mi o zaman uzak durmak anlamına gelir. Bütün yasaklar uzak durulması gereken şeylerdir. Üzerine üzerine gitmen gereken şeyler var. Kendisinden tamamen kaçman gereken şeyler var. İşte bu ikisinde de sabır lazımdır. Birisinin üzerinde durmak, devam üzere olmak, aynı yönde hareket etmek zor, ötekinde de kaçmak zor. Ne zamana kadar kaçacaksın. Hadi içiver, hadi içiver, hadi kendinden geçiver. Hadi felekten bir gün çalalım seninle, ne reziller ne ahlaksızlar, ne şeytanlar var. Herkesi kendiniz gibi mi zannediyorsunuz. Çevrenizde ne tehlikeli bölgeler var. Ne tehlikeli şeytanlar var. Adı Hasandır, Hüseyin’dir, Ahmet’tir. İşte bunlardan uzak durmak lazımdır. Bu adam tehlikeli diyeceksin, tekin değildir. Bu beni mutlaka kötü bir şeye götürür. Geçen beni yaktı zaten ikincisine müsaade etmeyeceğim diyeceksin. Uzak duracaksın. Adını bile anmayacaksın. Defolup gitsin. Çünkü dokunduğunu yakıyor. Kardeşlerim demek ki bu yönde sabır esastır.
EMMARE NEFİS HARAMA DÜŞKÜNDÜR:
Tabi ki haramlar nefis için çok cazibedardır. İlginçtir, ilgi çekicidir, tatlıdır. Nefs için, emmare nefis için, levvame nefis için bunlar ilk etapta tatlıdır. Ama tabi ki haramın yüzü tatlı; içi berbattır, zehirlidir, öldürücüdür, yıkıcıdır. Bunun için haram işleyen insanların fizik yapıları da zaman içerisinde eğrilme büğrülme yönünden dengesini kaybeder. Kemikler, eklemler, sinir sistemleri, beyin, hafıza, hayal gücü hepsi yerli yerinden oynar. Düzgünlüğünü kaybeder. Neden? Çünkü haram bu, zehirdir. En basiti sigaradır. Arkası gelir. Gerisini siz söyleyin. Bunlar hiç insan bedenini düzgün bırakır mı? Sağlıklı bırakır mı? Yüce Allah onları niçin haram etmiş? Sizin iyiliğiniz için, sizi sevdiği için. E niye yaratmış? Hocam bunlar hiç olmasaydı ne iyi olurdu? Avucunu yalardın. Nerden biliyorsun iyi olacağını? Senin içinde çift duygu vardır. Allah seni imtihan için yarattı. Burası üç günlük yer, senin ebedi yerin değil ki. Ama hayat ebedi olsaydı haklı olurdun. Üç günlük, imtihan için bütün bunlar, bu zıtlıklar. Bunun için göster bakalım efeliğini. Hadi dirayetini göster. Allah hodri meydan diyor. Çık bakalım. Nefsinle bir kapış, göreyim seni. Mağlup mu düşeceksin, galip mi geleceksin. Mağlup düşersen bittin. Düşüklerin arasına gidersin. Galip gelirsen, oradan seni gözetliyor devamlı izliyor, benim için diyor, benim için şunu alaşağı et. Bak o zaman seni sarmalayacağım, seni öpeceğim, sana madalya vereceğim, takdir edeceğim. Bazen böyle filimler vardır adam işte vuruyor, kırıyor, meydana çıkıyor güreşiyor; diyor ki adam şimdi orada morali yüksek olsun. Sevdiğini de götürelim ona gösteriverelim. Şimdi ondan utanacak. Yenildiği zaman karşısına çıkamayacak. Arada onu gösteriveriyorlar. Bak bak bunun için yap hiç olmazsa, bizim için yapmıyorsan bunun için yap. Ondan sonra O bir çığlık atıyor. Bunun üzerine adam dehşet, on kat güç geliyor. Elbette sevdik destek oldu mu insan bambaşka olur. Onun için Allah, ben varım diyor, korkmayın. Benimlesiniz bendensiniz diyor.
وَكُونُواْ مَعَ الصادقين
-
“ Doğrularla beraber olun .”20
وَإِنَّ الله لَمَعَ المحسنين
-
“Allah muhsinlerle beraberdir.”21
فَإِذَا نُقِرَ فِى الناقور Buraya kadar efendim dış açılımda dünyadaki pozisyon dile getirildi. Peygamber bir şekilde yüklendi, takviye edildi, moral yüklendi. Ne yüklendi derseniz. Vahiy, moral, sevgi yüklendi. Bütün pozitif değerleri yüklendi. Bunun yanında biz âmirlerin de, buna dâhil olduğunu, mürşitlerin ve öğretmenlerin de bu konumda olduğunu belirterek bu sıfatlara dikkat edilmesi gerektiğini söyledik. Yüce Allah’ın şanındandır. Anlatır anlatır ve hemen işin sonunu getirir. Son nedir? İnsanların bazıları vardır ki güzellikten anlamazlar. Onlara güzel güzel söylersin, anlatırsın bir şekilde orada anlamaz adam. Bunlara biraz sertelmen lazımdır, sert görünmen lazımdır. Bazen orada geçici olarak kıracak bir şeyler olması lazım. Hemen alacaksın çatır çatır şöyle, onun faydası vardır. Onlar kırılmaktan korkarlar. Bir kere vuracaksın. Çığlık atacaksın, korkarlar. Yani inzar edeceksin, korkutacaksın.
SON SÖZ ETKİLİ OLUR:
Hani derler ya; ya nasıl elde ettin bu hatunu. İki kardeş evlenmiş. Birisinin hanımı onu hiç dinlemezmiş. Adamı yur yıkar, ayağının altında tepelermiş. Diğerinin ki ise kul köle, son derece sevgili saygılıymış. Nasıl elde ettin bunu demiş. Bir kedi gitti demiş. Bir kedi harcadık. Orda miyavlıyormuş, kafasını şöyle koparıvermiş. O şey caiz mi hocam diye mollalığın tutarsa bir ömür efendi. Bir insan için bir kedi tabi ki telef edilir. Eğer bir insanı kazanacaksan bir kediyi tabi harcarsın. Çünkü onlar bizim için yaratıldı. Biz onlar için yaratılmadık. Onlar bize hizmet edecek. Hallettik demiş, atıverdim şuraya başka bir şey söylemedim demiş. İşte böyle kelle koparmaktan anlayan tabiatlar vardır. O anlar onu. Bu bunu koparınca beni de koparır diyecek ve böylece kendisine çeki düzen verecek. Şimdi Yüce Allah bu hallerden, bu keyfiyetlerden, bu güzel tabiatlardan, giriş çıkışlardan anlamayanlara sonlarını anlatıyor. Hemen sözü sona getiriyor. Yıkımdan söz edecek. Evlerinin nasıl yıkılacağını anlatacak. Bu yerlerin bu göklerin ebedi olmadığını, bir gün tepelerine bunları tepe tepe yıkacağını anlatacak.
İKİ NEFHA:
İşte burada şimdi ki ayet böylesine bir ifadedir. فَإِذَا نُقِرَ فِى الناقور Nagur; نفخ في الصور demektir. Nagura nakredilince; Sura üfürülünce, sura üfürüldüğünde; Sur, İsrafil (a.s) sahip olduğu bir güçtür. Bir nesnedir. Öyle bir güç, öyle bir alet ki en basit şekli savaşlarda ki öttürülen borazandır, borudur. Yani bu âleme yansıdığı zaman üfürülme ile müthiş bir sesin çıkartıldığı alettir. İsrafil (a.s)’inde böyle bir naguru böyle bir suru var. Ondan alarak ordular, insanlar özellikle savaşlarda, cem halinde tehlikeyi haber vermek için öttürürler. Toplumlarda değişik isimleri var. Değişik aletlerden kullanılmıştır. Hayvan boynuzlarından, ağaç kovuklarından türlü türlü şekillerde acayip bir ses çıkar. İnce bir şeyden başlar gittikçe genişler ve acayip bir ses çıkar. Bu tehlike anında cem olmayı ifade eder. Onların kesintili ve devamlı ötmesiyle mesaj verilir. Bunları askere gidenler bilirler. Onların yat borusu, kalk borusu, içtima borusu vardır. Tehlike haber verilirken öttürme sesi değişir. Ona göre asker bunu bilir ve ona göre tavır takınır. İşte buradan alınmadır. Bu Yüce Allah’ın surunun askerleri olan meleklerinin başkumandanı olan İsrafil (a.s) ve bu sistem insanoğluna da böylece yansımıştır. Sura üfürüldüğünde bunun nasıl bir şey olduğunu biz bilmiyoruz sadece iman ediyoruz. Bu nedir, nedendir, altından mıdır, gümüşten midir, şundan mı bundan mı biz bunları bilemiyoruz. Ancak onu sadece İsrafil (a.s) üfleyebiliyor. Başka hiç bir varlığın nefesi yetmiyor. Öttüremez onu. Çünkü o, öttüğü anda o bütün varlıklarla alakadardır. Vücudumuzdaki zerrelerin de bağı vardır, onunla ilişkisi vardır. O ses harekete geçtiği anda mesajı alır. Ölün dediği anlama geldiği zaman hepsi birden ölüp gidiyor. Kalkın anlamına geliyorsa mesaj hepsi birden kalkıyorlar. Yıkılın deyince yıkılıp gidiyorlar. Bu artık nedir bilmiyorum, nasıl bir güçtür. Yerlerin göklerin bağı var o sura, bağlantısı var. وهي النفخة الأولى Bu ilk nefhadır. İlk nefha yıkım, ölüm nefhasıdır. وقيل الثانية Buradaki surun üflenmesi ikinci üfürüşte denmiştir. Müfessirlerce böyle de yorumlanmıştır. الله أَعْلَمُ Müfessirimiz biricisini seçmiştir. Birinci görüş demek ki daha güçlü olmuş oluyor.
Sura üfürüldüğünde, gâvurun burada nefesi kesiliyor. Artık bahanesi yok. Şimdi kıyametin geleceğini inkâr edebilen insan bulabilir misiniz? Bulamazsınız. Ama eski zamanlarda vardı. Filozoflar bile bu âlemler böyle gelmiş böyle gider diyorlardı. Ama şimdi bunu kimse diyemiyor ve kıyamet kelimesi artık gazetecilerin diline bile düşmüştür. Kıyamet provası mı, kıyamet başlangıcı mı, kıyamet geliyorum diyor. Olanları, hadiseleri gördükleri zaman bu dünyanın artık gidişinin çok kolay olabileceğini söylüyorlar. Görüyorsunuz artık itiraz etmiyorlar. Depremler, denizlerden gelen hareketler, yeraltından gelen hareketler ve daha ötesi gökten doğru gelecek hareketler her zaman ha geldi ha gelecek. İşte bir kuyruklu yıldız yine dünyamıza çarpacak mı çarpmayacak mı? İnsanlar titreyip duruyorlar. Ha gene atlattık diyorlar. Ama bir dahakine acaba atlatabilecek misin, bilmiyoruz diyorlar. Devamlı risk altında, çünkü onu insanlar idare etmiyor. Gökyüzünde milyarlarca böyle yıldızlar vardır. Şu halde hiçbir yer tekin değil, sakin değildir. Biz diken üstünde oturuyoruz. İnsan bunu bilmelidir. Ha şimdi batacak, ha biraz sonra batacak. Ama batacak, bunu bilmelisin. Altında ateş doludur. Bunu biliyorsun. Nereye gidecek bu ateş. Yukarı bacaları var. Buraya geliyor. Başka yere gitmiyor. Kazan o. Bu senin için başkası için değil. Gücünüz yetiyorsa, beğenmiyorsanız, çekip gidin o zaman diyor bu Kur’an’da. Beğenmiyorsanız dünyamdan gidin diyor. Gideceğiniz yerler de benim diyor. Ne yaparsın? Hadi gidin diyor kovuyor. Gücünü yetiyorsa çekip gidin diyor. Al arabanı git diyor. Ama şimdiye kadar giden hep geri döndü. Kimisi yandı havada, kalan sağlarda geri döndü. Kalan sağlar bizimdir dediler kabul ettiler. Ötesi yok. Adamlar hala içecek bir damla su bulamadı. Çakıl getiriyorlar. Altın gümüş de gelmedi. Hepsi burada.
Dostları ilə paylaş: |