Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə28/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   83

HALİFE NEDİR


Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’inde, Bakara Sûresi 30. âyette “Meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Melekler de, ‘Biz seni tesbih ve hamd ettiğimiz halde kan dökecek ve fesat çıkaracak kimse mi yaratacaksın’ demişlerdi. Allah da ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim. ’ buyurdu.” denilmektedir.

İşte, ister peygamberlerden sonra toplumları, saadet ve mutluluk içersinde yaşayabilmeleri için vârisleri olsun, isterse, mürşîd-i Kâmillerin dünyada görevlerini tamamlayıp Âhirete intikal ettiklerinde yerine halifeler yaratılıp, Cenâb-ı Hakk’ın tâlimatıyla saadet ve mutluluklar sağlayacaklardır. İşte bunlar halifedirler.

Peygamberimiz bir hadisinde “Peygamberlerin vârisleri, ilmiyle âmil olan âlimlerdir” buyurmuştur. Görüldüğü gibi hitap meleklere yapılmaktadır. Bir Mürşîd-i Kâmilin etrafındaki bütün ihvânlar melektirler. Meleklerde nefis yoktur. Şu halde nefis yoksa neden Cenâb-ı Hakk’ın ben yeryüzünde bir halife yaratacağım sözüne itiraz etmişlerdir. Görüldüğü gibi lâtif olan meleklerden değil kesâfete bürünmüş olan ihvân durumundaki meleklerden bahsetmektedir. Çünkü melekler Rableri tarafından ne emredilmişse onun dışında hiçbir şey yapamazlar. İnsan vücûdunda göz kuvveleri yalnız görme fiilini, kulak duyma fiillerini ifâ eder. Onun için bir sâlik de Hakk’a küllî teslim olmuşsa, Rabbinin melekleridir. Onların içersinden günü gelince elbette bir halife yaratılacaktır. Fakat uzun seneler lâyıkıyle melekleşememiş ve ‘Rabbim her şeyi daha iyi bilir’ diyemeyenler, ‘Kan dökecek ve fesat çıkaracak bir kimse mi yaratacaksın’ diyeceklerdir.

Aslında manevî olarak onların sözleri de doğrudur. Çünkü halifenin görevi kan dökmek ve fesat çıkarmaktır. Zira görev gereği cehâlet ve gayriyet kanını akıtmaktır. Ayniyete duhûl ettiğinde eski emmâre duyguları veya arkadaşları, onu aralarından ayrıldığını görünce dedikodu yapacaklardır. Dolayısıyla da fesat çıkarmış olacaktır. İşte Cenâb-ı Hakk da ‘Sizlerin bilmediklerini ben bilirim’ diyerek halife tayin edeceği kişiyi çok iyi bilir ve Âdemiyetini bulmuş o hâlifeye allemel esmâyı yani âlemlerin isimlerini özel olarak öğreterek yetiştirmiştir. Bu âlemlerin esmâsı, merâtib-i İlâhiyedeki zâhir olan makâmların ilmi değildir. Çünkü İnsan-ı Kâmiller bir sâlike bütün merâtibi tahsil ettirir. Fakat Ahadiyete gelince burasını hiçbir kimse telkîn edemez. Ancak o mertebeyi Resûlullah efendimiz telkîn edebilir. Bazı dar görüşlüler, “Resûlullah’ın vârisi benim Mürşîd-i Kâmilimdir. O da bana bu altı Makâmı telkîn etti. Ben de altı günde yaratıldım ve Cenâb-ı Hakk’ın altı günde yarattım dediği, bu âlemi biliyorum” diyerek ilmî bir mütalaada bulunuyor. Maalesef aldanıyor.

Efendisinin onun peygamberi ve vârisi oluşu doğrudur. Fakat kişinin bu merâtib-i İlâhiye sonunda kendisinin Muhammediyyûn olmasıyla, mânen, bizzat Makâm-ı Mahmûd sahibi Resûlullah efendimiz, âlemlerin esmâsını bizzat kişinin kendinde vehbî olarak sırlarını göstermesidir. Yoksa kelâm olarak söylemek değildir. Bu da kişinin kesbî ilim sahibi olduğunu fakat vehbî ilim sahibi olmadığını gösterir. İşte Cenâb-ı Hakk evvelâ Âdem’e değil de meleklere ‘Allemel esmâyı okuyun’ diye emir buyurdu. Melekler de “Bize öğretilmeyeni biz bilemeyiz”dediler. Bilinmesi gerekli esmâlar ilimden ibaret olsa idi, bütün melek durumunda olan ihvânlara o ilim öğretilirdi. Demek ki o değildir. Pir Hazretleri Niyazi-i Mısrî’nin divanını şerh ederken bir hikaye anlatır. Zâtın birisi rüyasında kendini, Hz. İbrahim (A.S.) ile Hz. Âdem (A.S.)’in kabirlerinin arasında görür. Kabirden bu zâta “Allemel esmâyı oku” diye bir nidâ gelir. Bu zât da 99 Esmâ-ül Hüsnâ’yı okur. Fakat üç defa daha bu hitap tekrar eder. Eksik ya da yanlış okuduğunu düşünerek Esmâ-ül Hüsnâ’yı her seferinde daha itinalı okur. Buna rağmen hitap ‘Olmadı’ diye tekrarlanır.”Zürrâ, tâcir, haris isimlerini okumadın” denir. Burada Hakk ticaret yapar mı ziraat yapar mı sorusu akla gelir. Gerçekten de Hakk’ın kudreti olmazsa hiçbir şey olmaz. Onun için hakîkat-i insaniyye, Hz. Muhammed (A.S.)Efendimizin ilm-i Zâtiyesidir. Buna binaen, Âdem’e ‘Sen oku’ diye hitap edildi. O da hemen okuyuverdi. Çünkü zâhir ve bâtın yönüyle allemel esmâya vâkıftı. O yüzden “Âdem sizin ulunuzdur, O’na secde edin” denildi. Melekler tereddütsüz secde ettiler fakat İblis secde etmedi. Bu secde yere kapanarak yapılan secde değil, tâzim ve tâbi olma secdesidir. Cenâb-ı Hakk İblis’e secde etmemesinin sebebini sorduğunda İblis “Ben ateşten yaratıldım, Âdem ise topraktan yaratıldı. Ben ondan yüceyim” dedi. Yani O’ndaki Hakk'ın hilâfet sırrını göremedi. Yoksa her varlık Hakk’ın varlığı ile vardır. Cenâb-ı Hakk bütün varlıklarda, tafsilât-ı Muhammediyyesiyle tecellî edip durmaktadır. Bu tecellîler başka, hilâfet sırrını taşımak başka şeydir. Onun için de huzurdan kovulanlardan oldu.

Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Hazretleri “İblis, ef’âl ve sıfat kemâlâtına sahip olduğu halde onlara ayrı ayrı vücûd vermesi nedeniyle, ef’âlin sıfattan sıfatın da vücûddan tecellî ettiğini bilemediği için, Âdem’in ayrı bir varlığı var zannı ile ‘Ya Rabbi, ben senden başkasına secde etmem. Bana ne emredersen yaparım, fakat senden ayrı olan bu Âdem’e secde etmemi emretme’ dedi. Halbuki Âdem’in varlığının, Cenâb-ı Hakk’ın varlığı olduğunu bilemedi.” demektedir.

Günümüzde de, Âdem’i ayrı, Hakk’ı ayrı mütalaa edenler hem Rablerini cahil, bilgisiz yerine koymaktalar, hem de halîfe olarak yaratılan kişinin varlığını kendisine nisbet etmekten mütevellit dâimî şirkte olduklarının farkında değildirler. Cenâb-ı Hakk böyle düşünenlere iz’ân versin, hidâyet ihsân etsin.

“Cenâb-ı Hakk her kime hilâfet vermişse, ona sayısız hikmetler ihsân edecektir.” âyetinden, halîfe mazharından tecellî edenin kendisinin olduğu anlaşılmaktadır. Bunu bilmek ve kabullenmek istemeyenler helâk olmuşlardır. Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Sûresi 247. âyetinde Musa (A.S.)’ dan sonra Cenâb-ı Hakk’ın Tâlut isminde birini kavmin başına padişah olarak gönderdiği, Tâlut fakir ve toplumda nüfûzlu bir kişi olmadığı için o toplum tarafından beğenilmediği, başlarına lider olarak kabul etmedikleri anlatılır. Cenâb-ı Hakk da lider olduğunun ispatının Musa ve Harun’ un emanet olarak bıraktığı levhaların sandukasının O’nda bulunması olduğunu söyler. Rablerinin bu ikazına bazıları inandı bazıları inanmadı. Musa (A.S.) on levha ile Rabbinden gelmişti. Rabbi “Bunun yedi levhasını ümmetine tâlim et. Diğerlerini öğretmeye kalkışırsan ümmetin onları kaldıramayacakları için seni inkâr ederler” dedi. O da bu insan vücûdundaki yedi sıfat-ı subûtiye sırlarını tâlim etti. Sanduka ise vücûd sandukasıdır. Bu sırlara vâkıf olan Tâlut’a tâbi olup inananlar, O’nunla birlikte yola çıktılar. Bir nehre geldiklerinde Tâlut “ Allah sizleri imtihan edecek. Kim bu nehirden içerse benden değildir, kim içmezse bendendir. Ancak eli ile alıp az bir miktar içenler müstesna “ demiştir. Askerlerin pek azı müstesna, çoğu kana kana içmişlerdir. İçenler güç ve kuvvetten düştükleri için, nehri geçememişler ve karşıdaki düşman olan Calut'la da muharebe edememişlerdir. Çok az sayıda asker, sudan içmemiş ve ‘Allah sabredenlerle beraberdir’ diyerek, daha güçlü ve kuvvetli olarak Calut'un karşısına çıkmışlardır. Tabiat suyu olan pozitif ilimden kana kana içip satırlardan öte sadırlara geçemeyenler, nefs-i emmâre padişahı olan Câlut'un karşısına çıkma gücünü kendilerinde bulamayacaklardır. Nefis suyunu içmekle imtihanı kaybetmişlerdir. Az miktarda içip sabrederek Câlut'un ordularının karşısına çıkanların arasında Davut (A.S.) da vardı. Davut (A.S.) Câlut'un karşısına çıkarıldı. Onu mağlup ederek öldürdü. Cenâb-ı Hakk da âyet-i kerimesinde “Davud'a padişahlık ve peygamberlik ihsân ettik.” buyurmaktadır.

Görüldüğü gibi, gerek peygamberlerden sonra gelen halifelere gerekse İnsan-ı Kâmillerden sonra gelen halifelere itirazlar hep devam edegelmiştir. Aslında hepsi aynıdır. Bizler bunları göz önünde bulundurarak, kişilere nisbet etmeden, Ahmet veya Mehmet mazharından halifenin Cenâb-ı Hakk olduğunun bilinci ile ona tâbi olalım. İnsan-ı asliyyemizi bulalım ve ihtilaflarla daha bu dünyada Cehennemimizi yaşamayalım. Tam teslimiyet ve inançla mutluluk ve saadeti yakalayıp yaşamımıza geçirmeyi Cenâb-ı Hakk cümlemize ihsân eylesin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin