Muhabbetname


HAK VE HAKÎKATİ DUYMAK VE GÖRMEK NASIL OLUR



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə27/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   83

HAK VE HAKÎKATİ DUYMAK VE GÖRMEK NASIL OLUR


Bir insan, Âdem ve âleme bakarken, Allah’ın kendisine bahşettiği iki gözün, iki kulağın ve bir ağzın Tevhîdini yaparak bakmalıdır. Cenâb-ı Allah insana iki göz vermiş. Biriyle Allah’ın Vahdâniyyetini, diğeriyle de, Allah’ın kesretteki Tafsilât-ı Muhammediyyesini şühûd etsin diye. Allah’ın Zât yüzü olan mutlakiyetine yalnız îmân edilip teslim olunmalıdır. Allah nasıldır, nerededir, mekanı var mıdır. diye düşünülmemelidir. Zira Allah’ın Resûlü “Allah’ın zâtını düşünmeyiniz.” demiştir. Diğer gözümüzle de Allah’ın kesret yüzü olan Tafsilât-ı Muhammediyye’den, sıfatları yönü ile tecellî edişini, esmâ alarak fiilleriyle zuhûra gelip âsârını bizlere gösterdiğini tahsil ederek görüp, yaşamaya çalışmalıyız. Cenâb-ı Allah’ın kemâlât tecellîsi, İnsan-ı Kâmillerde zuhûr ettiği için de, bilmediğimizi onlardan sorup öğrenmeli, onlardaki kemâlâtın Allah’ın kemâlâtı olduğunu hiç unutmadan, sevgide, saygıda, hizmet ve teslimiyette kusur etmeden, bunları şahsa değil, Hakk’a yapmış olduğumuzu bilmeliyiz. Hasan Fehmi Hazretleri:

Söyler kelâm bakar sana, görmez gözü hiç mâsivâ



Vermiş gönlünü Hakk’tan yana, hep gördüğü dîdar olur”

Demek suretiyle Hakk mürşidinden sohbet edenin Hakk olduğunu bizlere bildirmiştir.

Allah insanlara iki de kulak vermiştir. Sağ kulakla Hakk’ın, sol kulakla da, halkın sedâsını duysun ve ‘Hakk’ ile ‘halkın’ ayrı olmadığının idrâkini Tevhîd yapsın diyedir. Zira halktan tecellî eden Hakk olduğuna göre her neye bakarsa vech-i Rahmanı görecek, her neyi kulağı duydu ise mağzı Kur’ân’ı dinleyecektir. Bizler, fiziksel bedenlerin idrâkinden öteye, sîret vücûdların mevcûdunu göremediğimiz için, bütün Allah’ın tecellî mazharlarından Hakk’ın Kur’ân sedâsını duymamız mümkün olmuyor. Hacivat’la Karagöz’ün bir gölge olduğunu, onların ses ve hareketlerinin görünmeyen bir sanatkâr tarafından icra edildiğini nasıl biliyorsak, Âdem ve âlemde de bu ses ve hareketlerin, Allah tarafından mazharların isti’dâdları nisbetinde yapıldığını bilmemiz gerekmektedir. İşte bu halk ve Hakk’ın Tevhîdini zevk etmemiz, bizlerin kemâlâtı olacaktır.

Cenâb-ı Allah insanoğlunu yaratırken bütün a’zalarını melekleri vasıtası ile yaratmış, yalnız burnunu bizzât kendisi yaratmıştır. Çünkü burun Zâtı remzetmektedir. Onun için, burnun iki deliğinin rumuzâtı, Allah’ın celâl ve cemâl tecellîlerinin kokusunu idrâk ve bilinçlerinde Tevhîd yaparak, kendi gönül laboratuvarında rapor yaptıktan sonra, dilleriyle her şeyi yerli yerinde başkalarına anlatabilmeleridir. Zira Allah iki kulağı ile duyduğunu, iki gözü ile gördüğünü, kalbinin tasdikini ifade etsin diye bir de ağız yaratmıştır. İki kulak ve iki göz ile bu Tafsilât-ı Muhammediyye’de, Cenâb-ı Hakk’ın bütün tecellîlerinin Tevhîd idraki, zamanla insanda yaşama dönüşecektir. Allah insana iki de el vermiştir. Hakk’ın güç ve kuvvetinin bu ellerden fiilleriyle tecellî ettiğini bilecek ve bu idrâki ile bütün işlerini yapmaya başlayınca, Hakk ve hakîkatten ayrılmayacaktır.

Çünkü fiillerin fâili Allah’tır. Zira Allah ve Resûl’ünün yolunda gidenler sağcılar olup kitabı sağ tarafından verilenlerdir. Allah ve Resûl’ünü inkâr edenler ise solcular olup kitabı sol tarafından verilenlerdir. Sağ elimiz, Allah’ın emirlerini, iyilik, güzellik, insan için faydalı her şeyi yapmayı remzetmekte, sol elimiz de, Allah’ın yasakladığı, insanlığa faydasız olan işleri remzetmektedir. Tevhîdde sağ, kul mazharından Cenâb-ı Hakk’ın bütün fiil ve işleri yaptığını zevk etmek, sol ise kul mazharından tecellî eden her türlü fiil ve işleri, o kişinin kendisine nisbet etmesi anlamına gelir.

Onun için, sağ tarafımızda Cennet, sol tarafımızda Cehennem vardır denmesi rumuzâttandır. İki ayağımızın da mevcûdiyeti, Hakk ve halk diye vasıflandırdığımız Tevhîd yolunun vuslatını bizlere ikaz etmektedir. Sağ ayağımız Hakk yolunu, sol ayağımız da, halk yolu olan nefse hizmet yolunu remzetmektedir. Bizler bu sıfat ve a’zalarımızın Hakk ve halk yönlerinin idrâki ile Tevhîd yolunda ilerleyip yaşama geçebilirsek, işte o zaman kendi varlığımız diye bildiğimiz Hakk’ın, halk sıfatlarında kendi kendisini seyretmesi zuhûr edecektir. Halk dediğimiz Hakk’ın zuhûra gelmesinden ibaret olup ayrı değildir. Yoksa, Allah ayrı, bizler ayrı olarak bir idraka sahip olmamız, bizleri nefsimizin yolunda hizmet ettirecektir. Cenâb-ı Allah’ın “Hiçbir yere sığmadım mü’min kulumun kalbine sığdım” demesi, mü’min kullardaki, Cenâb-ı Hakk’ın kemâlât tecellîsinin idrâkinden ibaret olduğu anlaşılmış oluyor. Allah hepimize bu idrakları nasîb etsin.


HAKÎKATA VUSLAT


İnsanoğlu esfel-i sâfilin olan bu dünya âlemine bir imtihan için gönderilmiştir. Kendi insan-ı asliyyesini bilmek ve görmek için Kur’ân-ı Kerîm’in Enbiya Sûresinin 7. âyetindeki “Fes’elu ehlez zikri in küntüm la ta’lemun” “Siz Allah’ı bilmiyorsanız ehline gidip öğrenin” emrine tâbi olmaları lâzımdır. Maddî cisimlerin mahlûku mahlûk olarak gördüğümüz, beş duygumuza hitap eden bu fiiller âleminden, sîret âlemi olan letâfet âlemine geçebilmek için mutlaka bir İnsan-ı Kâmilden bunun tahsilini yapmak lâzımdır. Bütün fiillerin fâilini, mazharlara nisbet eden sâlik bu tahsilden sonra hiçbir varlığın kendine ait fiilinin olmadığını, bütün fiillerin fâilinin Allah olduğunun bilincine erecektir. Bu bilince eren sâlik, fiillerin sıfattan ve sıfatın da vücûdu olmadığı için Vücûdullah olarak, yalnız fiiller penceresinden üç tecellîyi de görmesiyle, melekût âlemi olan letâfet âlemine intikal etmiş olacaktır. Çünkü bu letâfet âlemi beş duygu ile algılanmaz. Yalnız zevk edilir. Fiiller âleminde maddî varlıklar, şeriat kuralları dahilinde hareket ederler.

Melekût âlemi olan gözle görülmeyen letâfet âleme geçerken, fiillerin sıfatlardan tecellî edişinin tefekkürü ve zaman, mekan ve ihvân durumuna göre ayrı şe’n ve tecellîde bilinip görülmesi, onu ahlâk ve edep güzelliği ile tarîkat seviyesi olan ilim ve irfâniyetteki ayrıcalığa yükseltecektir. Tarîkat düzeyindeki kişi neyin, neden, nasıl, ne şekilde oluştuğunu araştırmağa başlar. Yoksa günümüzdeki kadiri, rufai, nakşi gibi tarîkatlar değildir. İnsan-ı Kâmilin üfürdüğü rûh ef’âlin, sıfatın ve vücûdun sahibinin Allah olduğunu bilmekten ibarettir.”Allah, Âdem’i kendi sûreti üzerine yaratmıştır” Hadis-i Şerifi bizlere Allah’ın Hüviyyet ve Eniyyeti ile Âdem denen bu varlıkta kemâlâtıyla açığa çıktığını gösteriyor. Âdem sûreti deyince yanlış anlamayalım. Allah’ın sûreti sıfatlarıdır. Yani kemâl sıfatlarını insan varlığından açığa çıkarmıştır. Tabii ki burada sözü edilen insan, insan görünümünde olanlar değil, sûret ve sîrette insanlığını bulan İnsan-ı Kâmillerdir. Lâtif olan Melekût âleminin ef’âl, sıfat ve vücûd zevki insanda tecellî edince, her varlıkta tecellî edenin Cenâb-ı Hakk olduğu bilinci ile özde ihtilaf ve dargınlıklar kalmaz. Çünkü varlıkların hiçbir güç ve kuvveti olmadığı gibi hükmü de yoktur. Onlar yalnız Cenâb-ı Hakk’ın birer âletidirler. Cenâb-ı Hakk o varlıkları nerede kullanırsa orada görev yapmak mecburiyetindedirler. Bu Melekût âleminde, her varlığından görünen ve bilinen Cenâb-ı Hakk olduğu bilinci ile hareket ederler. İnsan, rûh itibariyle lâtif âlem olan Melekut âleminde yaşar ve zevkiyâb olur.

Bundan sonra kişi yoluna devamla, esmâ ve sıfatlar âlemi olan Mârifet âlemine intikal eder. Burada sâlik her gördüğü sıfatın esmâsını görür ve esmâlardan da müsemmayı görerek manevî sûretlerin mânâlarının zâhirde ortaya çıkışını seyreder. Cemalullah ile zevklenir. Hangi mazhardan nasıl zuhûra geldiğini yedibin hassas terazisiyle tartar ve ona göre tavır takınırlar. Her şeyi yerinde görür ve uygularlar. Bu âlemde vahdetin kesreti vardır. Yalnız tek olan Allah bilincinin kendi özünde sayısız tecellî ve mânâlar vardır. Şunu anlar ki bütün âlemde fâil-i mutlak olan tek Allah’tır.

Hiçbir varlığın bağımsız, kendine ait vücûdu yoktur. Sıfat ve esmâ âleminin mânâlarını teşkil eden bu Mârifet âleminde, çokluk müşâhedesi kaybolduğu için, artık tek olan Cenâb-ı Hakk’ın Vahdaniyet irfâniyeti başlamıştır. Kişi bu yerde çok dikkat etmesi gereklidir. Bu zevke sahip olan sâlikte, ilhamlar başlamıştır. İlhamlar iki yerden geldiği için çok dikkat etmek lâzımdır. 1- Nefisten 2- Rûhtan gelir. Kişi Cenâb-ı Hakk’tan başka O’nun dışında, bir varlık görüyorsa hala şirkten kurtulmamıştır. Bu gizli şirk hâlidir. Onun için kişi nefsini bilicidir. Bu yerde zaman zaman çok yükseklerden de sâlik haber alabilir. Fakat bunlara aldanmamalıdır. Dâima nefsini dinlemeli ve tam teslimiyet göstermelidir. Buradaki ayak kaymalarından ve yanılgılardan kolayca kurtularak vuslatında dâim olmalıdır. Lâhut âlemi, mârifet âleminden sonra gelen Zât âlemidir. Kişi burada Zâtıyla yaşadığı için ‘yalnız ben varım’ bilincinin kişide zuhûrudur.

Allah’ın Resulü “Allah’ın Zâtı üzerinde tefekkür etmeyiniz” buyurmuşlardır. Çünkü Allah’ın Zâtının yanında başka bir varlık yok ki onu tefekkür etsin. Ayrıca tefekkür sıfatla yapılacağı için, sıfatın Zâtı ihâta etmesi imkânsızdır. Onun için böyle buyurmuşlardır. Bu saydığımız nasut âlemi ( varlıklar âlemi) ayrı, melekût âlemi (lâtif veya sîret âlemi) ayrı, mârifet âlemi (ceberrut âlem veya esmâ ve sıfat âlemi) ayrı, lâhut âlemi (Zât âlemi) ayrı değildir. Bunlar anlaşılması için, sözde dört yönünün iç içe izâhından ve zevkinden ibarettir. Kişi insan-ı asliyyesini bu dört mertebede kâmilinden alacağı tahsilden sonra anlayacaktır. O zaman “Allah ayrı ben ayrı değilmişim. Cenâb-ı Hakk, bende zuhûra gelenmiş”diyecektir. Bu kemâlâta sahip olunca kendi diye bildiği varlığın da, kendisinin olmadığını o varlığın da Hakk’a ait olduğunu, bir âlet olarak kullanıldığını zevk etmek hakîkatin ta kendisiymiş diyecektir. Cenâb-ı Hakk bizleri bu esfel-i sâfilin olan dünya bataklığından, İnsan-ı Kâmilin himmetiyle kurtarsın. Maddî vücûdumuzdan, daha bu âlemde geçerek rûh âlemine, oradan rûhun dört mertebede tecellî ederek, sıfat ve esmânın mânevî zuhûrâtının mârifet zevkine, oradan da Zât âleminin zevk ve yaşamını cümlemize nasîb ve müyesser etsin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin