3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə23/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   72

16.01.2012 Tarihli Toplantı




  • Anayasa Uzlaşma Komisyonu

  • Açılma Saati: 11.00

  • -----0-----

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bugünkü Komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya Beyefendi, Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart Beyefendi, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan ve ben, Milliyetçi Hareket Partisinden Oktay Öztürk.

  • Anayasa konusu üzerine sizleri dinleyeceğiz. Prensibimiz, biz sadece dinlemedeyiz, nötrüz. Sizler düşüncelerinizi ifade edeceksiniz. Kırk dakikalık bir süremiz var. Eğer bunun sonunda beş on dakikayı bize ayırırsanız belki müphem kalmış noktaların açıklanmasını arkadaşlarımız isteyebilir. Onun dışında söyleyecek bir şeyimiz yok.

  • Buyurun efendim, söz sizde.

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ HAKAN TAHMAZ – Öncelikle, bizi davet ettiğiniz için Komisyonunuza teşekkür ederiz.

  • Türkiye Barış Meclisi sözcülerinden Hakan Tahmaz, yine Barış Meclisimizden Ayşe Aydoğan ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Sezai Temelli ile birlikte sizlere görüşlerimizi, önerilerimizi sunacağız.

  • Biz, anayasa konusu Türkiye'nin gündemine 2007 yılının sonunda ilk seçimlerden sonra, Hükûmet oluşturulduktan sonra Türkiye’de bir dizi çalışma yaptık. Sunduğumuz dosyamızda da bu çalışmalarımız var. Türkiye'nin yaklaşık yirmi ilinde konferans, 2008 yılında, 2009 yılında ve 2010 yılında yirmi yerinde sadece anayasa üzerinde konferanslar düzenledik ve bu konferanslarda siyasetin, ekonomik ve sosyal politikanın değişik isimlerini dinledik ve daha sonra Ankara’da yaptığımız iki gün süren konferanstaki sonuçları da biz sizinle paylaşacağız, tabii ki bugünkü siyasal durumu da. Bu açıdan kendimizi sadece çalışma alanımız olan bir konuyla sınırladık. Sunuşumuzun esası Türkiye'nin toplumsal barışını sağlamak. Biz yurttaş inisiyatifi olarak bildirgemizde de dosyamıza koyduğumuz nasıl bir programatik zemine sahip olduğumuzu ifade ediyoruz. Sadece toplumsal barış, çatışma sorunlarının ya da anlaşamama durumlarının ortadan kaldırılmasıyla sınırlı bir sunuş yapacağız diğer konularla da bağlantısını kurarak.

  • Aslında, Türkiye'nin, cumhuriyetin kuruluşunun neredeyse 90’ıncı yılına yaklaştığımız, 12 Eylül Anayasası’nın, 82 Anayasası’nın 30’uncu yılında Türkiye'nin yeni bir anayasa yapma girişiminde bulunmuş olmasının büyük bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle temennimiz Türkiye Barış Meclisi olarak bu fırsatın Türkiye açısından, Meclis açısından, Meclis olarak ve Komisyonunuz açısından iyi değerlendirilip hayırlı sonuçlara vesile olmasını arzu ederiz. Umarız ki küçük siyasal hesaplara bu büyük beklenti, bu büyük proje heder edilmez diye düşünüyoruz.

  • Öncelikle barış konusunda, sorunların demokratik çözümü konusunda anayasanın nasıl bir içeriğe sahip olmasından önce anayasanın bugünkü yapım sürecine ilişkin bazı problemlere sadece dikkat çekmek istiyoruz. Sizlerin de bildiği gibi Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi 12 Eylülün ürünü olan bir seçim sisteminden, 12 Eylül’de yapılmamış ama 12 Eylül ürünü olan seçim sistemiyle oluşmuş, temsilde adalet sorunun çok yoğun tartışıldığı ve sorunlu olduğu bir Meclis. Keza, son seçimlerde 9 tane seçilmiş Meclis üyesinin Parlamento görevi yargı eliyle engellenmiş durumda, yapılamıyor durumda. Bunun yarattığı bir dizi problemlerle Türkiye hem uğraşıyor hem tartışıyor. Komisyonumuzun çalışma alanına doğrudan girmese de bunun çözümü için Komisyon, Anayasa Uzlaşma Komisyonu inisiyatif almalı, Meclisi bu konuda zorlamalıdır diye düşünüyorum hem temsilde adalet sorununun giderilmesi hem seçilmişlerin Meclise gelmesi için, sizin görev alanınıza girmediğini biliyoruz, sınırlı bir iş ama ciddi bir problem diye düşünüyoruz.

  • İkincisi, siyasal süreç açısından, günlük gazetelere baktığımız zaman gerek siyasal operasyonlar gerek askerî operasyonlar, tutuklamalar, gözaltılar, yargılanmalar Türkiye’de düşünceleri ifade etme konusunda ciddi bir kaygının, sorunun varlığını ortaya çıkartmış durumda. Bu toplumun önemli bir kesiminde bu kaygının olduğu bir yerde bunları giderme doğrultusunda adım atmadan herhangi bir anayasa yapmanın katılımcı, demokratik kanalları genişletici olabilmesinin oldukça zor hatta mucizevi bir şey olduğu kanaatindeyiz.

  • Özellikle bir konunun altını çizmek istiyoruz. Salı günleri Meclis televizyonuna, gazetelere ya da televizyonlara baktığımızda Türkiye siyasal atmosferinin nasıl bir ortamda anayasa yapmaya çalıştığını görüyoruz. Siyasi liderlerin Mecliste yapmış olduğu toplantılarda bizim için –biraz sonra değineceğim- özellikle nefret söylemini toplumda körükleyen söylemlerin çok yoğun bir biçimde olmuş olmasının siyasi atmosferi zehirlediğini düşünüyorum. Bu açıdan, öncelikle Komisyonumuzun bu sorunu, bu büyük projenin akamete uğramaması için Meclis içerisinde ciddi bir inisiyatif alması gerektiğini ve anayasa yapmak için var olmayan siyasal ortamın oluşması için inisiyatif geliştirmesi gerekiyor. Bunun için yapılabilecek birkaç şeyden birisi bizim, Türkiye Barış Meclisi buradan sizin kanalınızla Meclise dört siyasi partinin hızla bir araya gelip öncelikle ölümlerin, cenazelerin, siyasi tutuklanmaların, yargılanmaların toplumda yarattığı atmosferi giderecek, gerilimi giderecek adımlar atmalı. Bunun için bir dizi yasal değişikliklerin anayasa tartışmaları başlamadan yapılması gerekir. Tek tek buradan maddelere girmeyeceğim ama Terörle Mücadele Kanunu’nun Meclisteki seçilmişlerin çalışmalarına engel olan hâlinin ya da düşünce özgürlüğü sınırlarını tamamen flulaştıran uygulamalarını ortadan kaldırıcı tutum alınması gerekir ve bazı maddelerinden, Ceza Yasası’nda, muhakeme usul yasalarında değişiklikler yapılmalı. Özellikle de siyasilerin yargılanma aracı hâline gelmiş olan özel yetkili mahkemelerin artık böyle yeni bir Türkiye yaratmanın eşiğinde olduğumuz iddiasıyla çeliştiğini ve bunun için, bunun kalkması için inisiyatif alınması gerektiğini düşünüyoruz. Tekrar altını çizmek istiyorum, bunun sadece sizin çalışma alanınızla sınırlı olmadığını, Meclisin yapması gerekir ama Komisyonumuz inanıyoruz ki buna… Yani ölümlerin olduğu, siyasal, toplumsal gerilimin geliştiği, nefret söyleminin siyasette egemen olduğu koşullarda demokratik, katılımcı bir anayasa yapmanın toplumsal koşullarının olmadığını düşünüyoruz. Bunun her salı günü, her çarşamba günü gazetelere vatandaşlar baktığında, şahsen kendimiz de daha fazla umudumuzun kırıldığının altını çizmek istiyorum. Bu açıdan, Türkiye eğer yeni bir Türkiye olma yolunda ilerleyecekse cenazelerin gelmediği, siyasi operasyonların artık son bulduğu, Meclisteki temsil sorununu aşacak ve daha da çok bu… Çok değerli görüşmeler yapıyorsunuz, bizi de davet ettiniz, tabii ki bunlar anayasa yapımında çok önemlidir ancak mesela bunun Meclis çalışmalarına nasıl yansıyacağına dair bir muğlaklık var, bir keyfîyetlik var. Burada bir noktanın altını çizmek istiyoruz, 12 Eylül referandumunda yaşadığımız sürecin toplumda bir kırılmaya yol açtığını, Sayın Başkanın da içinde yer aldığı bir dizi görüşmeler sonucunda -haklı, haksız eleştiriler, biz bunlara girmiyoruz ama- toplumun bir kesimi, önemli bir kesimi, nüfusumuzun önemli bir kesimi “Böyle anayasa yapılmaz, böyle anayasayla Türkiye bir yere gidemez.” diyorsa aynı tarzı, aynı yöntemleri yani “Biz yaparız, olur.” tarzıyla bu işin, köklü bir anayasa yapılmasının imkânlarının olmadığının altını çizmek istiyoruz. Bu açıdan, öncelikle Meclisin anayasanın yapım sürecine ilişkin hızla inisiyatif alması gerekir.

  • Şimdi, bunun altını tekrar çizdikten sonra bizce, Türkiye Barış Meclisinin, dosyamızda da mevcut olduğu gibi, hangi anlayışla anayasa yapılırsa toplumsal barışın ve sorunlarımızın demokratik katılımına hizmet eder, bunlara ilişkin görüş ve önerilerimizi ifade etmek istiyoruz.

  • Bir kez, Türkiye'nin sıfır kilometre bir anayasaya ihtiyacı olduğu kanaatindeyiz. Bundan kastettiğimiz şudur: Bildiğiniz gibi, yanlış bilmiyorsak –çok sık değiştiği için- 17 kez Meclis eliyle değişmiş bir 12 Eylül Anayasası’yla karşı karşıyayız ancak bu Anayasa’nın değişikliklerinin hiçbirisinin veya toplamının 12 Eylül Anayasası’nın ruhunun değişmesine yol açmadığını… Bugün, 12 Eylül Anayasası kurumlarıyla, kurallarıyla, kültürüyle, politik görüşleriyle ortada durduğunu düşünüyoruz. O açıdan, bugüne kadar yapılmış anayasa değişiklikleri de dâhil olmak üzere yeni bir anayasa yapılması gerektiğini düşünüyoruz, bunun gerekçeleri de var. İkincisi, Anayasa’da tartışılamaz maddelerin de tartışılması gerektiği kanaatindeyiz. Yeniden yazımına ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz, toplumsal barış için yeniden… Bunun nedenlerinden bir tanesi, yurttaşlık tanımının, Anayasa’daki vatandaşlık tanımının herhangi bir etnik, dinsel, cinsel ya da siyasal kimliğe bağlı olmaksızın Türkiye vatandaşlığı üzerinden yapılmasının doğru olduğunu, Anayasa’nın değiştirilmez maddelerinin aslında bir siyasal kimlik, etnik kimlik tarif ettiğini düşünüyoruz. Bu nedenle mutlaka yeniden yazılması gerektiğini… Tabii ki bu maddelerin yeniden yazılması, her birinin tek tek gözden geçirilmesi anlamında söylediğimiz gibi ortadan kaldırılmasını içeren bir şey değildir. Etnik kimlikten arındırılmış bir anayasanın, ayrımcılıktan arındırılmış bir anayasa olmasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan, Anayasa’mızın ruhuna işlemiş olan esas felsefesinin sorgulanmadan, 12 Eylül Anayasası’nın da kurucu felsefesi olan cumhuriyetin kuruluş felsefesi sorgulanmadan, tartışmaya açılmadan 21’inci yüzyılın Türkiye’sine uygun bir anayasa yapılabilmesinin mümkün olmadığını ya da bugünkü toplumdaki çatışma hâlini, toplumsal, siyasal gerilim hâlini ortadan kaldıracak bir anayasa olamayacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, anayasanın barış ve çözüm için militarizmden arındırılmış, milliyetçilikten arındırılmış, ayrımcılıktan arındırılmış bir anayasa olmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz ve bu çerçevede anayasanın militarist organlardan, askerî vesayet altına alınan militarist organlardan arındırılması gerekir. Örnek verecek olursak Millî Güvenlik Kurulunun bugünkü hâliyle devamının vesayet ve militarizm vurgusunun öne geçtiğini, çıkarttığını düşünüyoruz. Keza, başka organlar için de bunu söyleyebiliriz. İkincisi, 12 Eylül Anayasası, devlet organları arasında yani yargı, yasama, yürütmenin arasındaki temel ayrımın gittikçe özellikle son süreçte de gittikçe yürütmeyi güçlendiren bir tarzda geliştiğini düşünüyoruz. Bunun yeniden evrensel ölçeklerde, buranın altını çiziyoruz, dünyanın ortakça kabul ettiği evrensel ölçekte güçler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

  • Anayasa yapımında Türkiye insanın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ifade edilen hiçbir siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik haklardan hiçbir gerekçeyle, hiçbir nedenle mahrum bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası normların, uluslararası çeşitli kabul edilmiş normların Türkiye’de anayasa yapımı için kırmızı çizgi olabileceğini düşünüyoruz. Bunun içerisinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var, Avrupa Sözleşmesi var, değişik, Türkiye'nin de taraf olduğu veya çekince koyduğu çeşitli belgelerin ifadesi var. Az önce de söylediğim, Türklük vurgusu yerine Türkiye vatandaşlığı vurgusu, ulusal vurgu yerine insanlığın ortak değerleri üzerine vurguyu anayasada öne çıkartmalıyız düşüncesindeyiz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hakan Bey, diğer arkadaşlarımız da konuşacaklar mı?

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ HAKAN TAHMAZ – Onlar daha sınırlı konuşacaklar.

  • Son birkaç şey, nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlara yaşamın her alanında, toplumsal yaşamın her alanında mutlaka pozitif ayrımcılığı uygulayan anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Keza, anayasal, siyasal, sosyal eşitlik ilkesinin üzerine oturmalıdır. Siyasal eşitlikle sosyal eşitlik paralel yürütülmelidir.

  • Başta da ifade ettiğim gibi, anayasanın Türkiye'nin barışını sağlaması için idari yapıda değişikliğe yol açacak bir yöntemle yazılması gerektiği kanaatindeyiz. Bildiğiniz gibi, merkezî bir yönetim anlayışıyla Türkiye, her şeyi Ankara’dan çözen, her şeye Ankara’dan karar veren bir merkezî yönetim anlayışına sahip bir cumhuriyete sahibiz. Bunun ademimerkeziyetçi, bölgesel, yerel yönetimleri güçlendirici bir tarzda yeniden yapılandırılması, tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, aynı zamanda bugün Türkiye'nin en büyük, en kadim sorunları olan Kürt sorununun çözümünde de Türkiye’ye büyük bir fırsat verecektir diye düşünüyoruz ve bölgesel yönetimin bu kanayan yarayı durdurmaya tarzda güçlendirerek geliştirilmesi gerekir.

  • Tabii ki anayasanın resmî dilin Türkçenin olmasının dışında bölgesel ve yerel dilleri kamusal alan da dâhil olmak üzere kullanılmasını, eğitim ve öğretiminin bölgesel düzeyde yapılması için bölgesel yönetimlere yetki veren ya da onları uygulayabilecek bir koşulların yaratılması gerekir diye düşünüyoruz.

  • Son bir konu da Türkiye barışı açısından yaşadığımız süreci, Türkiye'nin yaşadığı yakın ve uzun tarihi açısından Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşmesini sağlayacak bir süreci Türkiye’ye sokabilmek için anayasada mutlaka geçmişle yüzleşme konusu ele alınmalıdır. Türkiye'nin tarihinde sürekli tartıştığımız faili meçhuller, cinayetler, katliamlar çeşitli ifadelerle tanımlanabilecek insanlık suçlarının bilince çıkartılması bir kin duygusuyla, bir hesap sorma duygusuyla değil toplumsal bilince çıkartma, toplumsal değişime yol açabilmesi için mutlaka bir anayasada gerçeklerle yüzleşme konusu yer almalıdır diye düşünüyorum.

  • Burada ifade etmeye çalıştığım görüşleri şöyle toparlayabiliriz: Biz, yeni bir anayasa olacaksa Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temel Sözleşmesine aykırı hiçbir unsuru içermemelidir, askerî vesayet dâhil tüm vesayet ilişkilerini kurumlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalıdır, aşırı milliyetçi bir vurguyla idari yapı yerine yerinden yönetimi esas alan, hesap verilebilir bir idari yapı oluşturulmalı, ayrımcılık, nefret söylemi, bütün Avrupa’nın yeniden tartıştığı nefret söylemi anayasal bir suç hâline getirilmeli ve güçlerin ayrılığı ilkesi de yeniden tanımlanmalıdır diye düşünüyoruz. Türkiye’yi yeni bir anayasaya ve sorunsuz bir ülkeye doğru gitmek için tabii ki sadece anayasa yeterli değildir ama bunun kapısını bu çalışma, bu süreç başlatabilir diye düşünüyorum.

  • Teşekkür ediyorum.

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ AYŞE AYDOĞAN – Ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

  • Barış Meclisi aktivisti Ayşe Aydoğan.

  • Türkiye Barış Meclisi faaliyetlerini toplumsal çatışmanın şiddet dışı yöntemlerle çözülmesiyle sınırlandırmakla beraber, ülkemizdeki diğer kesimlerin ve kadınların sorunlarına çözüm için çaba sarf etmektedir.

  • Otuz yıldır bir Türkiye’de çatışma ortamı vardır. Bu çatışma ortamında binlerce gencimizi kaybettik ne yazık ki ve hâlâ devam eden ölümler, her gün cenazeler gelmeye devam ediyor. Bundan ne yazık ki en çok kadınlar etkilenmekte, anne olarak etkilenmekte, eş olarak, kız kardeş olarak, sevgili olarak etkilenmektedir ve en çok onların yüreği yanıyor. Bu gözyaşının dinmesi için, cenazelerin artık ağıtlarla, yarısı Türk Bayrağı’na sarılı, yarısı dağlarda bırakılmış vaziyette, ölümlerin önüne geçmek için anayasal bir ne gerekiyorsa bu çatışma ortamının sonlandırılması için anayasada ne gerekiyorsa yapılacağından bu Meclisten bir beklentimiz var ve bundan da bir kuşku duymak istemiyorum açıkçası, bir anne olarak, bir kadın olarak artık bu ölümlere son verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

  • Bir de Türkiye’de ikinci çatışma alanı kadın-erkek arasında. Ülkemizde ne yazık ki günde 5 tane kadın öldürülüyor. Bu ölümlerin de önüne geçmek için anayasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar tüm eşitlik, demokrasi ve özgürlük alanlarından eşit olarak yararlanamıyor. Bunun için de pozitif ayrımcılık ilkesinin mutlaka uygulanması gerekiyor. Parlamento dâhil seçimle veya atamayla gelen bütün birimlerde eşitlik ilkesinin gündeme getirilmesi gerekiyor. Erkek egemen sistemin değişip dönüşmesi için gerekli yasal güvencenin verilmesi gerekiyor. Kadının aileden bağımsız bir birey olarak görülmesi için yasanın düzenlenmesi gerekiyor. Yine maalesef hem özel kurumlarda hem kamu kurumlarında ciddi bir kadın-erkek ayrımı var, bunların da önüne geçecek maddelerin anayasada ya da ceza yasalarında o değiştirilmesi gereken anayasal düzenlemenin sağlanması gerekiyor.

  • Ben teşekkür ediyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz de teşekkür ediyoruz.

  • Sezai Bey…

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ SEZAİ TEMELLİ – Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

  • Bu Komisyon çalışmalarını, bu anayasa çalışmalarını çok değerli bulduğumu belirtmek istiyorum. 12 Eylülü yaşamış birisi olarak bugün burada bulunup Anayasa Komisyonuna hitap etmek gerçekten çok değerli benim için. Bunun, bu çalışmaların bu topraklara barış getirmesini umuyorum. Umarım bu çalışmalar sonunda böyle bir anayasa yapılabilir. Bu umuda karşılık, umutvarlığımızı karamsarlığa dönüştürecek bazı şeyler var. Bir iki noktayla çok vaktinizi almadan onlara vurgu yapmak istiyorum.

  • Her şeyden önce maalesef süreç içinde yapısal sorunlar, çözümsüz diyaloglar ve hepsinden önemlisi barışa uzak duruşu nedeniyle yeni olmaktan çok sanki yeniden bir anayasa yazılıyormuş imajı bize veriyor. Bu bizi kaygılandırıyor bunu belirtmek isterim. Unutmamak gerekiyor, bugün anlamlı olan tek demokrasi barışı en önemli değer kabul eden demokrasidir. Eğer içinde barış olmayan, barış inşa edememiş bir noktadan hareket ediyorsak demokrasimizin de eksikli olacağını, tam olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla, bugün barış en önemli değer olarak kabul edilmelidir.

  • Son otuz yıl çok şiddetli çarpışmaların, savaşın olduğu bir dönemdi Türkiye için ama biraz daha perspektifi genişletirseniz bu topraklar yüz yıldır barışa hasret diyebiliriz. Balkan Savaşı’ndan başlayan o altüst oluşlar, Ermeni tehciri, 6-7 Eylül olayları, varlık vergisi, 12 Mart, 12 Eylül, bütün bunları Diyarbakır Cezaevi ve son olarak Uludere, bütün bu tarihi okuduğunuzda bu toprakların kadim halkları barışa hasrettir. Dolayısıyla, artık barışı inşa etme zamanı, barışı var etme zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Bu yüz yıllık hasrete bir son verme anıyla karşı karşıyayızdır umarım. Churchill’in deyimiyle “Her iktidar kendi şiddet kullanımının barış ve adalet getirdiğini düşünür.” Bu şiddeti kullanmanın, şiddete meşruiyet kazandırmanın bir yöntemi, bir yolu. Bugün de hem kendi ülkemizde hem bölgede kim ki savaş ilan eder, kim ki bu savaşı sürdürür arka planında bir barış ve adalet söylemi vardır. Artık bu sahte, samimi olmayan barış ve adalet söylemine de bir son vermek gerekiyor. Samimi bir barış, samimi bir adalet için her şeyden önce gerçekçi bir barışı inşa etmek gerekir. Küresel savaş politikalarıyla birlikte artık düşük yoğunluklu savaş yüksek yoğunluklu polis müdahaleleriyle kesişmektedir. Bugün, buna yargının yol açtığı şiddet sarmalını da artık Türkiye için ekleyebiliriz. Bugün uygulanan yargıdaki süreçleri de buna eklediğimizde karşımıza çıkan bir eşitsizliğe vurgu yapmak istiyorum. Güç eşitsizliği hukuk önünde eşitlik sağlanmasını imkânsız kılmaktadır. Bu denli eşitsizliğin ve savaşın hüküm sürdüğü bir zaman aralığında yurttaşları arasında büyük bir mutabakatın adı olan anayasa nasıl yapılabilir? Ufak bir formül belki de başlangıç için büyük bir adım oluşturabilir. Farklı görüşlerin ve yaşamların geçerliliği kabul edilebilirse bu savaş ve bu yapı çökebilir. Bitiriyorum.

  • Yeni anayasa her cümlesinde, her kelimesinde, her harfinde, özetle her hücresinde barışı solumalıdır. Barışın hâkim olmadığı hiçbir metin artık bu topraklarda okunmamalı, yazılmamalıdır. Anayasa yapmak, salt hukuki bir gereksinimi gidermeye, bir yasa maddesi yazmaya indirgenmemeli, bir yasak savunması hâline dönüşmemelidir. Anayasa, halkların, toplumun, tüm bireylerin hiçbir ayrımcılığa tutulmaksızın ve hatta günümüzde küresel ölçekte tüm insanlığın sorunlarını ortaklaştırılabilen bir yerden hareketle eşitlikçi bir yaşamı savunan, bunun sürmesini garanti altına alan bir anlayışla, yurttaşların eliyle yazılmalıdır. Bunun olabilmesi için de sivil, siyasal ve sosyal hakların eşitlikçi bir yaşamın sağlanabilmesi adına yüz yıllık savaşın sonunu getirebilmek yolunda barışı tartışmasız ön koşul hâline getirmeliyiz.

  • Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz de teşekkür ediyoruz.

  • Atilla Bey, var mı sorunuz?

  • ATİLLA KART (Konya) – Açıklamalarınız için öncelikle teşekkür ediyorum.

  • Getirdiğiniz notları da inceledim, açıklamalarınızda da o konuda ilave yapmak gerektiği kanısıyla şu soruyu özellikle sormak istiyorum: Bölgesel yönetim kavramı, bunu biraz daha açabilir miyiz, yani onu biraz daha somutlaştırabilir miyiz? Tabii, şunu hemen ilave ediyorum, burada bizler sizi dinleyici konumdayız ve sizler her türlü düşüncenizi özgürce ifade edebilirsiniz, bunu özellikle ifade etmek gereğini duyuyorum.

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ HAKAN TAHMAZ – Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Biz, anayasaya ilişkin önerilerimizi bir anayasa hukukçusu ya da uzmanı. sıfatıyla sunmadığımız için herhangi bir madde önerisi doğrudan yazmadık. Bir zemin fikrî öneriyoruz. Şimdi, bizim bölgesel ve yerel yönetimleri güçlendirme, onların… Buradaki temel kalkış noktamız şu: Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda bir merkezî yönetim anlayışıyla kurulmuş, sokak isimleri, mahalle isimleri dahi son döneme kadar, hâlâ da öyle, son tahlilde kaymakamın, atanmışların onayıyla ancak değişebiliyor. Bu zihniyetin değişmesi gerektiği kanaatindeyiz. Kültürel –altını çizmek istiyorum- inançsal

  • kültürel -altını çizmek istiyorum- inançsal, sosyal hür türlü zenginliği seçilmişler kanalıyla o bölgesel yönetim üzerinden ya da yerel yönetim -nasıl anlarsanız- hani onun formülü illa bir bölgesel model- ikisini bir kullandık. Bu açıdan, bizim açımızdan, biz bir siyasi partinin yandaşı değiliz, farklı farklı siyasi görüşlerde insanlarla birlikteyiz ama ortadaki tartışılan önerilerin değerlendirilmesi kanaatindeyiz. Türkiye Barış Meclisi, “demokratik özerklik” diye ifade edilen önerilere yaklaşımı, Türkiye'nin yaklaşımını sorunlu görüyor yani baştan bir tartışma ortamını dinamitleyen tarzda yaklaşım olduğu için, reddeden yaklaşım olduğu için. Hâlbuki bunun da tartışılabilir olduğunu düşünüyoruz, bunun da çözümü kolaylaştırıcı ama bir model olarak, Barış Meclisinin bir modeli olarak. Evet, “demokratik özerklik” denen kavram içerisinde değil de, artık, yerel yönetimlerin, özellikle Avrupa Birliği süreciyle ilgili, uyum süreciyle ilgili yerellerin güçlendirilmesi de dâhil olmak üzere siyasal, toplumsal, kültürel, sosyal, yerel yönetimlerin, seçilmişlerin, yerel seçilmişler eliyle yönetimin, halkın doğrudan seçim sürecine katılması ve denetime katılması, denetim yapabilmesi, seçtiklerinin denetime katılması açısından bir model olarak değerlendirilmesi gerektiğini, tartışılması gerektiğini ve bu zihniyetin -özellikle altını çizeyim- kuruluş zihniyetinin felsefesinin değişmesine ihtiyaç olduğu… Artık, Türkiye'nin seksen bir ili Ankara’dan yönetilemiyor, bunu siyasetçilerimiz de sık sık, özellikle muhalefet olduklarında -siyaset yapmış oluyorum ama- dile getiriyorlar fakat yasal düzenlemeler gündeme geldiğinde bunu yapmıyorlar, kastettiğimiz bu. Biz bunun hem siyasal hem sosyal hem inançsal zenginliklerimizin toplumsal yaşamda karşılık bulması açısından bir model olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Peki, teşekkür ediyoruz.

  • Sadece bir iki noktanın altını çizmek istiyorum, beklentilerinizde sukutuhayale uğramayasınız diye. Bizim görevimiz, en geniş şekliyle, herkesin, -zaman zaman tarif ettiği şekilde- toplumun bütün katmanlarının arzu ve istekleri doğrultusunda, katılımıyla bir anayasa yapmak. Tabii ki yeni bir devlet kurmuyoruz, onun için “yeni bir anayasa” tabirini yadırgıyoruz. Gelecekte teknolojinin ortaya koyabileceği ihtiyaçları da karşılayacak şekilde, düşünce alanlarının genişliğini de içerisine alacak şekilde bir anayasaya taraftarız. Şurada da hayırlı bir sonuca ulaşacağımıza inanıyoruz çünkü bu Meclis yüzde 95’in üzerinde bir temsil yeteneğine sahip bir Meclis. Bizim sıkıntılarımız, inşallah insanlarımız “Sadece bizim bildiklerimiz doğrudur, başkaları doğruyu düşünemez.” düşüncesinden vazgeçebilirlerse ortak bir paydayı daha kolay oluştururuz temennisini taşıyoruz diyelim. İnşallah diğer alanlarda da… Biz sadece anayasa yapmakla görevlendirilmişiz ama diğer alanlara duyarsızız anlamında bir sonuç çıkmasın çünkü biz aynı zamanda bu Meclisin üyesiyiz. Tabii ki bu düşüncelerden kaynaklanmak suretiyle, beslenmek suretiyle oradaki görevimizi yerine getirirken de elbette ki bize en azından hassasiyetlerimizi oluşturma noktasında katkı sağlayacaktır ama biz sınırlı bir görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Ceza Kanunu’muzda da, Ticaret Kanunu’muzda da, Medeni Kanun’umuzda da birçok eksiklikler var. İnşallah, Anayasa noktasında duyarlılığı ortaya koyanlar o noktada da duyarlılıklarını devam ettirirler diyoruz. Hepimizi mutlu kılabilecek bir ortamın oluşmasını sağlamış oluruz.

    Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin