3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə24/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   72

  • Katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Şüphesiz ki bu düşünceleriniz havuza aktarılıyor. Biz sadece dinlemekle kalmıyoruz, görüşleriniz kayda da geçiyor. O havuza alınacak, orada ayrıca alt komisyonlarda, teknik komisyonlarda değerlendirmeye tabi tutulacak. İnşallah, bir anayasada siz de nefesinizin geçtiğini görürsünüz.

  • Çok çok teşekkür ediyoruz efendim.

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ HAKAN TAHMAZ – Bir cümle…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Buyurun efendim .

  • TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ TEMSİLCİSİ HAKAN TAHMAZ – Evet, yeni devlet kurmuyoruz, toplumu dönüştürmek için devleti de dönüştürmemiz gerekir.

  • Kapanma Saati: 11.35



  • İKİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati: 11.51



  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Arkadaşlar, hoş geldiniz.

  • Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği… Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 3 no.lu alt komisyonun…

  • Sayın Atilla Kart, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili, Sayın Ahmet İyimaya, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili, ben Oktay Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili, Altan Tan Bey, Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili.

  • Anayasa’yla ilgili olarak görüşlerinizi dinleyeceğiz. Prensip olarak biz nötr durumdayız sadece sizi dinleyeceğiz. Burada bütün düşüncelerinizi alabildiğine bir serbestlik içerisinde ifade etme imkânına sahipsiniz. Bu düşünceleriniz kayda geçiyor, ayrıca biz de dinliyoruz. Konuyla ilgili olarak sizlerin buradaki varlığı ve ifade ettiğiniz düşüncelerle ilgili olarak biz herhangi bir yorumda bulunmuyoruz, dışarıya bir açıklama yapmıyoruz, tamamen kayıtlarla sınırlı olarak kalıyor.

  • Kırk dakikalık bir zaman aralığını kullanacaksınız.

  • Bugüne kadar genellikle uygulamamızda şunu yaptık: Son on dakikayı birlikte değerlendiriyoruz. Arkadaşlarımızın, belki açıklanmasında, biraz daha açıklanmasında yarar gördükleri bazı noktalar olabiliyor, onların izahını istiyorlar. Bu şekliyle devam ettiriyoruz.

  • Söz sizde, buyurun efendim.

  • SPOD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEDEF ÇAKMAK – İlk başta, tekrardan, geç kaldığımız için özür dileriz, güvenliğin bu kadar vakit alacağını tahmin etmemiştik.

  • Kendimizi de tanıtarak başlayalım tabii. Ben, Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sedef Çakmak. Arkadaşlarım, yine, Yönetim Kurulundan Cihan ve Erdal Demirdağ.

  • Size bugün -derneğimizin Anayasa görüşlerini zaten Meclise ilettik ve Meclisin web sitesinde de yayınlandı- biraz daha kendimizden bahsetmek ve yaptığımız çalışmalardan biraz daha bahsetmek istiyoruz.

  • Öncelikle, derneği tanıtarak başlayalım. Derneğimiz çok yeni bir dernek aslında, Eylül 2011 zamanında kuruldu fakat dernek, uzun yıllardır LGBT hareketinin ve sivil toplumun içinde olan aktivistler ve hak savunucuları tarafından kurulmuştur. Bünyemizde, Uluslararası Af Örgütünden de arkadaşlar vardır, Helsinki Yurttaşlar Derneğinde de arkadaşlar vardır, sivil toplumun farklı alanlarında çalışan arkadaşlar da bünyemizde kurulmuştur. Hangi amaçla kurulmuştur? “SPOD”, kısaca “SPOD” derneğimizin ismi. Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin toplumda ve hukuksal alanda yaşadıkları sorunlar sebebiyle bu sorunları çözmek gayretiyle lobicilik çalışmaları, akademik veri toplamalar ve meslek eğitimleri düzenlemektedir. Temel olarak çalışma alanlarımızı bu amaç içerisinde kurmuş olduk. Aynı zamanda SPOD, Türkiye LGBT derneklerini bir çatı altında toplayan Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonunun da bir üyesidir. Bu Gökkuşağı Koalisyonu şu anda Türkiye’de yasal olan 5 tane LGBT dernek tarafından ve onun dışında da inisiyatif olarak faaliyet gösteren oluşumlar tarafından oluşturulmuştur.

  • Nasıl bir Anayasa çalışması yürütüyoruz? Biz Anayasa çalışmalarında demokratik bir yöntemi ve toplumun bütün katmanlarını içine alan bir kesimle bir Anayasa çalışmasının yürütülmesinin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bu sebepten dolayı kendi görüşlerimizi oluştururken de kendi tabanımızdaki, kendi camiamızdaki insanlardan görüşlerini bildirebilmeleri için, yani insanlar bireysel olarak kendi görüşlerini sunabilsinler diye çeşitli paneller düzenliyoruz. Bunun yanı sıra, çeşitli farklı platformlarla da YAP gibi, Anayasa Kadın Platformu gibi çeşitli platformlarla da birlikte çalışıyoruz yani bu sadece LGBT bireylerini kapsayan bir çalışma değil, bütün sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek ortak olarak çalışmalar yürütüyoruz. Bu süreçte tabii ki amacımız hem “LGBT” diye kısalttığımız, lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireyleri Anayasa konusunda bilinçlendirmek, bu konuda fikirlerini söylemelerini teşvik etmek amacıyla -dediğim gibi- paneller düzenliyoruz. Bunun dışında başka çalışmalarımız olacaktır insanların bireysel fikirlerini sunabilmeleri açısından.

  • Bunun dışında bir tane de kardeş örgütümüz var, ondan bahsetmek isterim size. “LİSTAG” isminde “LGBT Aileleri İstanbul Grubu” olarak geçen bir grubumuz var. Bu grup da 2008 yılında, 2007’nin sonlarında 2008’in başında kuruldu. Bu grup, çocukları, eşcinsel, biseksüel, trans olan anne babaların kurduğu, kendi inisiyatifleriyle kurmuş olduğu bir gruptur çünkü tahmin ederseniz -az sonra biraz daha ayrıntılı olarak bahsedeceğim- hani LGBT bireylerinin toplumda yaşadıkları sorunlardan. LGBT bireyler sorun yaşarken aynı zamanda aileler de çok ciddi sorunlar yaşıyorlar yani hem dışlanma korkusu hem “El âlem ne der?” hem “Benim çocuğum acaba hasta mı? Nerede hata yaptım yetiştirirken?” tarzında, çok farklı tarzda endişeleri olabiliyor ailelerin. Bu sebepten dolayı bu LİSTAG grubunun -sırf ebeveynlerden oluşan bir gruptur, aile yakınları tarafından kurulmuştur- bu amaçla ailelere ulaşıp LGBT konularında kendi deneyimlerini paylaşarak daha doğru ve bilimsel bilgiye ulaşma konusunda da rol gösterici bir rol oynamaktadırlar.

  • Tabii, şimdi, çok çeşitli kavramlar kullanıyoruz belki. Bu kavramlara az birazcık değinmek istiyorum hemen. Derneğimizin de isminde geçen “cinsiyet kimliği” ve “cinsel yönelim” isimli kavramlar.

  • Cinsel yönelim, bir bireyin başka bir bireye duyduğu cinsel ya da duygusal ilgiyi ifade etmektedir. Bu ilgi hem karşı cinse olabilir -kendi cinsine de olabilir- hem karşı cinse hem kendi cinsine de olabilir. Cinsiyet kimliği ise

  • Cinsiyet kimliği ise biraz daha farklı bir tanımdır. Biliyorsunuz, insanlar doğduklarında bir biyolojik kimliklerle doğarlar ya kadın olurlar ya da erkek olurlar, bazen hani interseks bireyler de vardır hermafrodit ama onlar da hani çeşitli ameliyatlarla kadın ya da erkek olarak biyolojik bir cinsiyete sahip olurlar.

  • Cinsiyet kimliği ise kişi kendi biyolojik cinsiyetinden farklı bir ruhta hissedebilir. Yani hani beden olarak erkek bedenindedir fakat ruhiyet olarak kendisini kadın olarak hissetmektedir. Biz, buna, kişinin kendisini ait hissettiği kimliğe, cinsiyet kimliği diyoruz. Bu, özellikle trans bireyler, travesti ve transeksüel bireyler için geçerli olan bir şeydir. Şimdi dedim, cinsel yönüyle birisinin başka birisine cinsel ya da duygusal ilgi duymasıdır, bu kavramlar özellikle dört tane kavramla açıklanıyor: Lezbiyen (kadın eş cinsel), gey (erkek eş cinsel), biseksüel, bir de buraya eklememişiz ama “heteroseksüel” diye bir kavramımız da vardır.

  • Lezbiyen: Bir kadının başka bir kadına ilgi duymasıdır.

  • Gey: Erkek eş cinsel, bir erkeğin başka bir erkeğe ilgi duymasıdır.

  • Biseksüel: Kadın ya da erkeğin her iki cinse birden ilgi duymasıdır.

  • Heteroseksüel dediğimiz de şu anda kurulu düzende, egemen düzende yer alan hani kadın ve erkeklerin arasındaki ilişkidir.

  • Trans Birey: Cinsiyet kimliğinde anlattığım gibi, kendi biyolojik cinsiyeti ne olursa olsun kendisini farklı bir kimliğe sahip hisseden bireylerdir.

  • Tahmin edersiniz ki çok çeşitli sorunlar yaşanıyor bu konularda. Yani hem toplumsal hayatta karşılaşılan ön yargılar hem anayasal güvencenin yoksunluğu çünkü biliyorsunuz Anayasa’da “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibareleri geçmiyor. Yani eşitlik maddemiz var ama ne yazık ki her hâkim de o eşitlik maddesini, oradaki “ve benzeri”ni buna yormuyor. Bu sebepten dolayı temelde çok sorunlar yaşanabiliyor.

  • Geçen sene bize gelmiş olan raporlamalardan biz 2007 yılından beri düzenli olarak LGBT bireylerin yaşadıkları hak ihlalleri üzerine raporlama yapmaktayız. Bu tabii ki ulaşabildiğimiz bireyler çünkü tahmin edersiniz ki Türkiye’de her birey açık olarak yaşayamamaktadır ama sadece bize gelen raporlarda 2011 yılında 30 tane LGBT bireyin öldürüldüğünü raporladık ve dediğim gibi, bu sadece bizim ulaşabildiğimiz rakamlar. Tahmin ediyoruz ki bu rakamlar ne yazık ki daha yüksektir ve bu öldürülmeler de genellikle İngilizcede “overkill” denilen hani 15 bıçak darbesi, 40 bıçak darbesi tarzında bir nefretle birlikte işlenen cinayetler. Yani gerçekten korkunç cinayetlerle karşılaşılabiliyor.

  • Bunun yanı sıra, 2010 yılında trans bireylerle, 133 trans bireyle İstanbul’da yapmış olduğumuz bir bilimsel araştırma vardı. Bu araştırmada aldığımız bulgulardan bir tanesi de trans bireylerin yüzde 38,8’inin intihar girişiminde bulunmayı düşündüğünü ve yüzde 84’ünün de bu girişime teşebbüs ettiğini görüyoruz. Dünya ortalaması yüzde 3 ile 5 arasında değişirken Türkiye’de bu rakamın bu kadar yüksek olması oldukça tabii, düşündürücüdür. Bunun dışında 2007 yılında eş cinsel ve biseksüel bireylerle, İstanbul’da 330 bireyle yaptığımız bir araştırmada da LGBT bireylerin yüzde 23’ü en az bir kez fiziksel şiddete, yüzde 87’si sosyal şiddete -bu, aşağılama, hakaret etme, dışlanma, görmezden gelme, hizmet vermeyi reddetme tarzında şiddetleri içeriyor- yüzde 50’si de sözlü şiddete maruz kaldığını ifade ediyor. Yani görebileceğiniz üzere, çok ciddi şiddete maruz kalan bir gruptan bahsediyoruz.

  • Bunun yanı sıra, tabii ki ekonomik, sosyal ve haklar çerçevesinde çalışma hakkı ihlalleri de çok yoğun olarak yaşanıyor. Özellikle trans bireylerin, yani Türkiye’de kimliğinizi gizleyebilirseniz LGBT camiasında biraz daha kolay iş bulabiliyorsunuz ama kimliğinizi gizleyemediğiniz noktada, özellikle trans bireyler için kimliği gizlemek pek mümkün olmuyor, çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, bunları oldukça genişletmek mümkün ama bu noktada anayasa yapım süreci içerisinde görüşleriniz var mı?

  • SPOD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEDEF ÇAKMAK – Tabii.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bizi daha ziyade orası ilgilendiriyor çünkü eminim ki siz bunu, özetin de özeti yaparak ifade ediyorsunuz, daha geniş konuşabilirsiniz, daha geniş anlatabilirsiniz ama anayasa yapım süreci içerisinde burada olmasını istediğiniz veya burada katkı sağlayabilecek düşünceleriniz var ise özellikle onları almak isteriz.

  • SPOD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEDEF ÇAKMAK – Haklısınız.

  • Yani açıkçası anayasal talepleriniz tabii sorunlarla çok bağlantılı olduğu için bir ön giriş yapmak istemiştim ama eğer kısa kesmemi istiyorsunuz, tabii ki.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Diğerine vakit kalmaz diye endişeleniyorum.

  • SPOD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEDEF ÇAKMAK – O zaman slaytları daha hızlı bir şekilde...

  • Yani gördüğünüz gibi çok ceşitli... Eğitim hakkı ihlalleri de yani, tam da sizin söylediğiniz gibi, oldukça geniş bir perspektiften büyük bir grubun ekonomik ve sosyal hakları ciddi ihlallerle karşılaşıyor ve bu ancak anayasal güvenceyle bir koruma altına alınabilecek bir şeydir. Aynı şekilde sağlık hakkı ihlalleri. Şuradaki bir-iki noktayı da söylemek isterim, trans bireylerin yüzde 79,3’ünün sosyal güvencesi yok, yüzde 19’u hasta olduğunda hastaneye bile gidemiyor. Yani bunlar hep o dışlanma korkusuyla ya da şiddete uğrama korkusuyla olan şeylerdir.

  • Bunun yanı sıra, askerlikte de çeşitli sorunlar yaşanılıyor. Bildiğiniz gibi, eş cinsellik bir hastalık olarak kullanılmıyor. Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından bir hastalık olarak tanımlanmaktan 70’li yıllarda çıkarılmıştır fakat askerlik hâlâ orada özellikle hâlâ eş cinselliği bir hastalık olarak tanımlanmakta ve bunun üstüne çok farklı şekillerde taleplerde bulunmaktadır. Yani bir kişinin eş cinsel olduğunu anlayabilmek amacıyla çünkü biliyorsunuz eş cinseller orduya giremiyor, çok çeşitli testlere maruz kalabiliyorlar. Yani bu hani ilişki sırasında fotoğraf çektirmekten tutun da aile bireyini yanında getirip “Evet, benim çocuğum eş cinseldir.” dedirtmeye kadar çok çeşitli tarzda sorunlar yaratabiliyor. Bu sebepten dolayı tabii ki devlete bağlı bir kurum olarak ordudaki bu ihlallerin de giderilmesi için çalışmalar yapılmalı.

  • Tamam, şimdi anayasa mevzusuna hemen kısaca gelelim.

  • Dediğim gibi, biz zaten taleplerimizi size ilettik, bu Meclisin web sitesinde de yayınlandı, bir de hep birlikte bir üzerinden geçelim istedik.

  • Yeni anayasa LGBT yurttaşların da anayasası olmalıdır. Konuşmama başlamadan önce söylediğim gibi, ne yazık ki LGBT bireylerin anayasal güvencesi yok. Yani eşitlik maddesinin bunu kapsadığı söylense de bu, ne yazık ki açık açık belirtilmediği için her hâkim buna göre beyanatta bulunmuyor. Bu sebepten dolayı LGBT bireylerin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli her türlü ayrımcılığa karşı mücadele edebilmeleri açısından bir anayasal güvencenin konulmasının biz çok önemli olduğuna inanıyoruz.

  • Yeni anayasa uluslararası insan hakları sözleşmelerini temel almalıdır. Burada da saydığımız gibi, 1999 tarihli Amsterdam Anlaşması, 2078 sayılı Avrupa Konseyi Direktifi, 2007 Yogyakarta İlkeleri -bu, özellikle insanlara tavsiye olsun amacıyla verilmiş ilkeler- Türkiye'nin 2011 yılında ilk imzacı ülke olduğu, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin sözleşmeler. Yani bu tarz uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve özellikle Türkiye'nin taraf olduğu bu sözleşmelere uygun bir şekilde ve bunları temel alan bir anayasanın yapılması taraftarıyız.

  • Arjantin, Belçika, Kanada, İzlanda, Hollanda gibi çeşitli ülkeler de LGBT yurttaşları eşit yurttaşlar olarak tanımakta ve toplumun çoğunluğuna hâlihazırda sunulan hak ve özgürlükleri LGBT bireylere de sunabilmektedir. Biz bunu Türkiye’de de hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.

  • Yeni anayasa ön yargılara değil gerçeklere dayalı olmalıdır. Az önce de söylediğim gibi, eş cinsellik bir hastalık değildir ve uluslararası güvenilir kurumlarda da bunun bilimsel bir veri olmadığı zaten söylenmektedir; Amerikan Psikiyatri Derneği, Psikoloji Birliği, Dünya Sağlık Örgütü gibi. Bu sebepten dolayı TSK’nın eş cinselliği hâlâ psikoseksüel bozukluk tanımlamaya devam etmesi, yani Amerikan Psikiyatri Birliğinin şeyini referans alır ama Amerikan Psikiyatri Derneği bunu değiştirmiş olmasına rağmen TSK güncellemeye gitmemiştir, 70’li yıllarda kalmıştır. Bu da çok ciddi bir sorundur.

  • Yeni anayasa hazırlık sürecinde toplumun hiçbir kesimi dışarıda bırakılmamalıdır. Dediğim gibi, biz, kendi camiamızı da zaten teşvik ediyoruz, insanlar bireysel fikirlerini özgürce söyleyebilsinler diye. Bunun yanı sıra, anayasa yazım sürecinin başından sonuna dek zamanındalık, kapsayıcılık ve şeffaflık ilkelerine uygun olarak yürütülüp, süreç içerisinde de STK’lardan alınan görüşlere dair bir gerekçeli geri bildirim mekanizmasının kurulmasının gerçekten önemli olduğuna inanıyoruz.

  • Anayasa süreci ve içeriğine yönelik taleplerimizden bir tanesi de söylediğim gibi, LGBT nüfusu yaygın kanının aksine hiç de az değildir. Ne yazık ki Türkiye’de böyle bir istatistiksel çalışma mümkün olmuyor çünkü bu slaytta gördüğünüz çalışmalar üniversiteler tarafından yapılan çalışmalardır ve üniversiteler... Türkiye’de böyle bir olanak olmadığı için Türkiye’deki istatistiksel bilgileri şu anda bilemiyoruz ama birkaç tane örnek verdik ve bunun üç aşağı beş yukarı Türkiye için de geçerli olabileceğini düşünüyoruz çünkü cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği doğuştan gelen bir özellik olduğu için, sonradan sosyal şartlarla ya da herhangi bir başka şeylerle değişmediği için o sebepten dolayı üç aşağı beş yukarı bütün toplumlarda aynı görülme oranı vardır diye düşünülüyor.

  • Yeni anayasanın hazırlık sürecine katılımının ve özgürce görüş ifade etmenin önündeki tüm hukuki ve idari engeller kaldırılmalı. Burada yapacağımız, deminden beri bahsettiğim gibi, evet yasal düzenlemelerin yapılmasının, hâlihazırdaki kısıtlayıcı hükümlerinin kaldırılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan şeylerde, var olan kısıtlamaların da bu sürece bir sekte vurduğunu ve insanların özgürce fikirlerini açıklayamadığını düşünüyoruz. Bunun ortadan kaldırılmasını diliyoruz.

  • Yeni anayasa bireyin hak ve özgürlüklerini korumalıdır. Devlet bütün vatandaşlarına eşit mesafede ulaşmalıdır. Bu, sanırım çoğu sivil toplum kuruluşunun zaten istediği, talep ettiği bir şey.

  • Temel hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu yapılamayacağı ya da referandum gibi çoğunlukçu yöntemlerle kısıtlanamayacağı da açıkça belirtilmelidir çünkü demokratik toplumlarda azınlık olan grupların bile haklarının korunmasının bütün yurttaşların, vatandaşların eşit şekilde haklarının korunmasının gerekliliğini biliyoruz.

  • Yeni anayasada devletin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleri korunmalı ancak tüm bu öğeler evrensel anlamlarıyla tanınmalıdır.

  • Her türlü dine, inanca, inançsızlığa eşit mesafede olunmalı, anayasal demokrasiye gönderme yapılmalı ve cinsiyetler arası eşitlik idealine dayalı olmalıdırlar. Yani kadın-erkek eşitliğinin yanı sıra LGBT bireylere de eşit vatandaşlar olarak yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeri geldiğinde pozitif ayrımcılık uygulanmasını fakat bu pozitif ayrımcılığın da koruyup kollamak şeklinde değil de mevcut koşulları daha iyileştirip insanları eşit vatandaş seviyesine getirebilmek amacıyla kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Yeni anayasa sosyal hakları birey temelli olarak güvence altına almalıdır. Tahmin edersiniz ki LGBT bireyler klasik aile kavramı içerisinde yer alan bireyler değildir, çoğunlukla yalnız bireylerdir ve yaşlandıklarında ne yapacakları sorusu da, nerede barınacaklar, nasıl yaşayacaklar sorusu da ciddi bir sorundur. Bu sebepten dolayı biz yeni anayasanın aileden ziyade bireyin hakkına odaklanan bir şekilde yapılanmasını talep ediyoruz.

  • Yeni anayasanın eşitliği düzenleyen maddesinde “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibareleri açıkça yer almalıdır. Bu da baştan beri söylediğim gibi, eşitlik maddesi gerçekten güzel bir madde, oradaki “ve benzeri” aslında bunu kapsıyor ama bu, yoruma çok açık olduğu için çeşitli hukuki alanlarda sorunlar da yaşanabiliyor ve biz bu ibarelerin eklenmesiyle LGBT bireylerin haklarının hukuki alanda daha iyi korunabileceğine, daha adil bir şekilde yargılamanın sürebileceğine inanıyoruz.

  • En son olarak da genel ahlak gibi soyut kavramları içermemeli. Genel ahlak bizim çok mustarip olduğumuz bir kavram ne yazık ki. Biliyorsunuzdur belki, çeşitli dernekler -Lambda İstanbul LGBT Dayanışma Derneği gibi- bu genel ahlak kavramıyla kapatılma talebiyle karşı karşıya kalmıştı. Sonunda o hukuki mücadeleyi vererek kapatılma kararı bozulmuştu ama yine de bu genel ahlak LGBT bireyler ve onların haklarını savunan dernekler için çok ciddi bir Demokles kılıcı diyebilirim açıkçası ve muğlak da bir kavram olduğu için açıkçası tabii yani çünkü ahlak, biliyorsunuz herkesten herkese değişebilen bir kavram ve hukukun daha açık bir şekilde yazması gerekir yoksa böyle muğlak olduğunda herkes kendi ahlak anlayışına göre yargılamaları yapınca ciddi, adaletsiz yargılamalar da ortaya çıkabiliyor.

  • Özel hayatın dokunulmazlığını garanti altına almalıdır. Bu da yine genel ahlakla da bağlantılı olabiliyor. Yani genel ahlak sebebiyle LGBT bireylerin özel hayatı daha kolay ihlal edilebiliyor. Bu sebepten dolayı bu maddede yer alan genel ahlak kavramının da sorgulanması gerekiyor.

  • Aynı zamanda kişilerin kendi cinsel yönelimini ya da cinsiyet kimliğini açıklamak zorunda bırakılmamaları da gerekiyor. Yani bu dediğim gibi, askerlikte mesela bırakılmak zorunda kalıyorsunuz, bu, hani özel hayatın dokunulmazlığının ciddi bir ihlalidir. Hele bir de ilişki sırasında fotoğraf istenmesi hani o da ciddi bir ihlalidir.

  • Bağımsız Ulusal İnsan Hakları Kurumu, biz bu Kurumun kurulmasına çok önem veriyoruz fakat bunun anayasal özerk bir kurum olarak, anayasal bir temele dayanarak kurulmasını, görev alanıyla yetkilerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini de içermesini ve kurumun yürütülmesi ve denetlenmesi sürecinde LGBT STK’ların, sivil toplum örgütlerinin de bunun dışında diğer STK’ların da katılımının önemli olduğuna inanıyoruz ancak bu şekilde daha demokratik bir yapıya ulaşabiliriz.

  • Yeni anayasa sığınmacı, mülteci ve göçmenleri de gören bir anayasa olmalıdır. Dediğimiz gibi, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan bütün bireylerin haklarını gözeten çağdaş, demokratik bir Türkiye isteğindeyiz.

  • Benim sunmak istediklerim, söylemek istediklerim bu kadar. Sizin sorularınız varsa ya da arkadaşlarımın eklemek isteği bir şey varsa seve seve...

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çok teşekkür ediyoruz.

  • İlave edeceğiniz hususlar var mı efendim?

  • SPOD TEMSİLCİSİ ERDAL DEMİRDAĞ – Yeterince ayrıntılı. Sizin sorunuz varsa...

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Buyurun.

  • ATİLLA KART (Konya) – Sunuşunuz için teşekkür ediyorum.

  • Şunu sormak istiyorum: Tabii, kendi camianıza yönelik olarak Anayasa’nın 10’uncu maddesiyle ilgili bir düzenlemeyi talep ettiğiniz açık. 10’uncu madde dışında da özel olarak ifade etmek istediğiniz, vurgu yapmak istediğiniz bir madde var mı, onu öğrenmek istiyorum ben.

  • SPOD TEMSİLCİSİ ERDAL DEMİRDAĞ – Ben onu cevaplayabilirim, şöyle: Temel hak ve özgürlükler bölümünde sınırlandırıcı bazı hükümler var orada. “Kamu düzeni, genel ahlak vesaire...” diye devam ediyor. O anlamda, o bölümler içerisindeki, o “genel ahlak” ifadesinin hakikaten tanımlanması gerekiyor ya gerekçesinde bu açıklanmalı ya da hakikaten kaldırılsın. Yani yoksa aleyhimizde, temel haklar ve özgürlükler aleyhinde sürekli kısıtlayıcı olarak kullanılıyor. Yani bu bizim için çok önemli bir mevzu.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, çok teşekkür ediyoruz. Bu görüşleriniz, düşünceleriniz kayda geçmiştir. İnşallah sonuçta da ortaya çıkan metin sizi de tatmin eder, herkes gibi. Evet, buraya kadar geldiniz, istifade ettik, çok çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.

  • SPOD YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEDEF ÇAKMAK – Biz teşekkür ederiz, sağ olun.

  • Kapanma Saati: 12.21



  • ÜÇÜNCÜ OTURUM

  • Açılma Saati: 14.06

  • -----0-----

  • BAŞKAN – Efendim, hoş geldiniz.

  • Anayasa Uzlaşma Komisyonunun 3 no.lu alt komisyonu.

  • Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart Beyefendi, Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya, ben Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Oktay Öztürk, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan Bey.

  • Sizleri bugün dinleyeceğiz. Süremiz kırk dakika, istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz, paylaşarak da kullanabilirsiniz. Sadece teamül şu bugüne kadar: Sürenin sonunda bir beş dakika veya on dakika birlikte değerlendirmemize fırsat verirseniz belki müphem kalan noktaların açıklanması için arkadaşlarımız talepte bulunabilirler.

  • Konuşmalarımızın hepsi kayıt altına alınıyor. Bunlar aynı zamanda, bizim havuz diye tabir ettiğimiz, bütün gelen düşüncelerin ortaklaşa bulunduğu bir zemine aktarılıyor. Daha sonra onları biz değerlendirmeye alacağız. Burada düşüncelerinizi istediğiniz rahatlık içerisinde ifade etme imkânına sahipsiniz. Biz nötr durumdayız, sadece sizi dinleyeceğiz.

  • Buyurun efendim.

  • YARSAV GENEL SEKRETERİ LEYLA KÖKSAL TARHAN – Biz YARSAV adına katıldık. Öncelikle Komisyonu saygıyla selamlıyoruz.

  • Başkanımızın da selamını iletiyoruz, rahatsızlığı nedeniyle kendisi gelemedi.

  • Bir metin hazırladık, öncelikle onu okumak istiyoruz, sabrınıza sığınarak.

  • Bugün tartışmasız tüm toplum tarafından kabul edildiği gibi, 1982 Anayasası bir darbe anayasasıdır. Birey-devlet ilişkisinde devleti kutsayan yapısı, toplumu devlete tabi kılan hiyerarşik modeli, farklılıkları ve çeşitliliği tehlike olarak gören tek tipçi yapısı ve hak ve özgürlükleri otoriteye feda etmesi gibi özellikleriyle çağdaş demokrasi standartlarından uzak olduğu kadar toplumun yapısına ve ihtiyaçlarına da ters düşmektedir. Bu nedenle kaldırılıp yerine demokratik, özgürlükçü, insan hak ve onurunu esas alan, hak ve özgürlük eksenli bir anayasa yapımı zorunluluktur.

  • Temsili demokrasinin merkezinde parlamento yer almaktadır. Demokratik meşruiyet sahibi bir anayasa, kurucu irade olarak toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, anayasa metninin yazımı ise parlamento tarafından yapılır. Dolayısıyla, demokrasinin en temel unsuru olan halk egemenliğinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılan bir davete Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetine saygımız gereği icabet etmeme nezaketsizliği gösteremeyeceğimiz için burada bulunmaktayız.

  • Ancak öncelikle gözetilmesi gereken husus şudur: Hiçbir siyasi partinin topluma anayasa dayatma hakkı bulunmamaktadır. Anayasalar ülkenin tüm sorunlarını çözen sihirli metinler olmamakla birlikte, toplumları için gerçek bir konsensüsün kristalize olmuş hâllerini yansıtan toplumsal barışın mimari projeleridir. Dolayısıyla, gerçek anlamda bir toplum sözleşmesi niteliği taşıyabilecek bir anayasa için öncelikle toplumun tüm kesimlerinin özgür iradelerini ortaya koyabileceği bir ortamın oluşturulması hayati önem taşımaktadır.

  • Şu anda ise siyasi iktidar kaynaklı bir gerilim ve kutuplaşma ortamında bulunuyoruz. Bu ortamın toplum sözleşmesi anlamında anayasa yapma koşullarının bulunmadığını düşünüyoruz. Otoriter bir zihniyetin ve bu zihniyetin uygulamalarının başta yargı olmak üzere tüm kurumlarda ve toplumun önemli bir kısmında yarattığı travma gittikçe artan dozda devam etmekteyken evrensel saygınlığa sahip bir anayasa yapmak mümkün değildir. Anayasa yapım sürecinin yol emniyeti bulunmamaktadır. Özel yetkili mahkemelerin yol çevirmeleri ve tutuklamaları kimsenin bu yola girmemesi sonucunu doğurmaktadır.

  • Başta Cumhurbaşkanının görev süresi, Genelkurmay Başkanının yargılanacağı yer olmak üzere en temel konularda bile anlaşamıyoruz. Konuşurken sağa sola bakmadan yapamıyoruz ve bu durum sağlıklı bir hâle işaret etmemektedir. En yeni ve sade hukuksal metinler dahi birbirine taban tabana zıt yorumlarla, başta hukukçular olmak üzere medya ve nihayetinde toplumu ortadan ikiye bölmektedir. Derin etnik ve kültürel çatlaklar yaşayan bir toplum olarak bir tutkala ihtiyacımız var ve bu mutlaka demokrasinin oydaşmacı, müzakereci versiyonu olmalıdır. Çünkü biliyoruz ki çoğunluk egemenliği demokrasiden ziyade çoğunluk diktatörlüğü ve sonrasında mutlaka iç kargaşadır. Çoğunlukçu anlayış üzerinden kurulan tahakkümün demokrasi ambalajı toplumsal bilinci de kör etmektedir.

  • Özellikle bu anlayışın yeni Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki uygulamalarını yakıcı bir şekilde yaşamaktayız. Demokratik meşruiyet, yalnızca seçimle elde edilen ve keyfi olarak kullanılacak bir değer değildir. Yargıda yaşanan son bir yılı anlatmak en az bir yıl sürer. Sürgün kararnameleri, hiçbir kıstasa dayanmayan terfi ve taltifler, temelsiz ve intikam, gözdağı amaçlı soruşturmalar ve sonrasında verilen ölçüsüz ve insafsız cezalar. Yargı mensuplarına yapılanlara bakan toplum kendisini nasıl güvende görebilecektir? Göreceli de olsa güvencesi olduğu kabul edilen kendi meslek kamuoyumuz bile derin bir sessizliğe gömülmüş, konuşmaktan, en tabii haklarını aramaktan çekinir vaziyette iken toplumdan bir şey beklemek fazla hayalcilik olur sanırım.

  • Ayrıca zaman zaman kentsel dönüşüm, hidroelektrik, nükleer santral inşaatı gibi olaylarda barınma hakkı, çevre hakkı için mücadele eden halka, sosyal ve ekonomik hakları için mücadele eden emekçilere, eğitim ve öğrenim hakkı için mücadele eden öğrencilere yöneltilen şiddet ve ötekileştirme hareketleri kendi vatandaşını düşman gören bir zihniyetin eseridir.

  • Yine muhalif sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve diğer örgütlerin hedef alındığı, düşüncenin, şiirin, karikatürün terör silahı sayıldığı, kitapların bombadan daha tehlikeli görüldüğüne yönelik ifadeler toplumdaki gerilim ve kutuplaşmanın daha da artmasına yol açmaktadır. Toplumsal uzlaşma belgesi olan özgürlükçü, demokratik bir anayasanın böyle gerilimli bir ortamda yapılması mümkün görülmemektedir.

  • Eğer gerçekten toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla demokratik yeni bir anayasa inşa edilmek isteniyorsa süreç aceleye getirilmemelidir. Bu nedenle bir yandan yeni anayasa çalışmaları sürerken diğer taraftan bu sürece katkı sağlayabilecek mevzuat değişiklikleri yoluyla toplumda çeşitli gerilimlere ve kutuplaşmalara yol açan, demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması demokratik ve katılımcı bir anayasa yapma sürecinin gereğidir.

  • Demokratik, şeffaf ve özgür bir ortamın oluşması için yasal düzenlemelerde yer alan ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve basın özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklere ilişkin ağır tehdit içeren hükümlerin ortadan kaldırılması öncelikli bir sorundur.

  • Bu bağlamda, Türk Ceza Kanunu’nun örneğin 215, 288, 301, 305 ve 318’inci maddeleri gibi, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesi gibi. Basın Kanunu'ndaki ifade özgürlüğü önünde engel teşkil eden, adil yargılanma hakkını ihlal eden maddeler kaldırılmalıdır.

  • Demokratik hukuk devletlerinde siyaset kendi kurum ve araçlarıyla yapılmalıdır. Siyaset dışı olması hatta onu dengeleme adına frenlemesi gereken yargının siyasi bir aparata dönüştürülerek siyasi yaşamı dizayn etme aracı hâline getirilmesi ve devletin ideolojik aygıtı olarak kurgulanması demokratik toplum düzenini raydan çıkarır. Bu bağlamda, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, kendisini Türkiye başsavcılığı veya mahkemesi olarak görme eğilimine sahip olanların uygulamalarına da bakıldığında, iktidar savaşının bir aracı ve temel hak ve özgürlükler yönünden de ciddi bir tehdit kaynağına dönüştüğünden derhâl kaldırılmalı, olağanüstü kovuşturma ve soruşturma usulleri ile adil yargılanma hakkını hiçe sayan bu kuruma artık son verilmelidir.

  • Çağdaş toplum örgütlü toplumdur. Örgütlenme özgürlüğü, çoğulcu ve demokratik toplumun sosyal ve siyasal yaşamının asli unsurlarından ve olmazsa olmazıdır. Ancak bu alandaki uluslararası sözleşmelerin varlığına rağmen hâlâ yasalarda var olan yasaklayıcı hükümler dolayısıyla demokrasinin fidanlığı olan sivil toplum örgütleri engellenmekte, işlevsizleştirilmekte hatta kapatılmaktadır. Nitekim, derneğimiz de kuruluşundan itibaren uzunca bir süre idare tarafından açılan kapatma ve fesih davalarıyla uğraşmak zorunda kalmış, yine geçtiğimiz yıl içinde; yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin gerçek anlamda sağlanabilmesi ve mesleki sorunlarla mücadelenin en etkin biçimde yapılabilmesi amacıyla kurulan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası birkaç ay sonra mahkeme kararıyla kapatılmıştır. Adalet beklentisi içinde yargı organlarına başvuran bireylere, her koşulda ve ülkenin her yerinde, gerçek anlamda adalet dağıtmakla görevli yargıç ve savcılar, hak arama özgürlüğünü kullanamaz, kendi haklarını örgütlü bir biçimde arayamaz hâle getirilmişlerdir. Örgütlenme özgürlüğüne ağır tehdit içeren yasal düzenlemeler bir an önce kaldırılmalıdır.

  • Ülkemizde seçimlerde uygulanan yüzde 10 barajı dolayısıyla Parlamento toplumdaki bütün siyasi görüş ve partilerin temsiline imkân vermemektedir. Haziran 2011 seçiminde yüzde 10’luk seçim barajının yarattığı temsil açığı minimum düzeyde gerçekleşmiş olsa dahi, işlemeyen parti içi demokrasi sorunu meşruiyet açığı yaratmaya devam etmektedir. Bu nedenle, en azından ilkelerin oluşturulması ve sürecin meclis dışında kalan partilere de temsil imkânı verilmelidir. Ayrıca, yeni anayasa yapım sürecinde ilkelerin belirlenmesi yalnızca Anayasa Uzlaşma Komisyonuna bırakılmamalı, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının eşit şartlar altında ve aktif olarak karar alma sürecine dâhil edildiği bir mekanizma oluşturulmalıdır. Aksi takdirde, herkesin önerisini vermesi yolunda çağrı yapıp tüm önerileri topladıktan sonra bir metin ortaya çıkarmak, sonuçta üzerinde uzlaşılan değil, bir iradenin uygun gördüğü metnin ortaya çıkarılması anlamındadır.

  • Günümüzde siyaset, 1982 Anayasası'nın kabulünden sonra Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan Siyasi Partiler Yasası ve seçim yasaları gibi 12 Eylül döneminden kalan yasalarla yapılmakta, demokrasinin vazgeçilmezi olarak nitelenen siyasi partilerin her türlü faaliyetleri genel olarak bu yasalarla düzenlenmektedir. Bu nedenle, yeni anayasa yapım sürecinin sürükleyici aktörü konumundaki siyasi partilerin parti içi demokrasi ortamını sağlayabilme adına Siyasi Partiler ve seçim yasalarında değişiklikler yapılarak antidemokratik hükümlerden arındırılması gerekmektedir. Demokratik hukuk devletinin korunması ve güçlenmesi için siyasetin 12 Eylül kuralları ve anlayışından arındırılmadan, çağdaş demokratik değerler esas alınarak yapılmadan ortaya konulacak anayasa yine yeni bir 12 Eylül anayasası görünümü taşıyacaktır.

  • Açık konuşmak gerekirse, bu koşullarda yapılacak bir anayasa yeni elitlerin tasavvur ettikleri devlet ve toplum düzenine uygun formülasyonlar içeren bir metin olmaya adaydır.

  • 2010 yılında gerçekleştirilen ve henüz bir yılını dolduran anayasa değişikliği sonrasında ideallerindeki devleti yaratmak adına tüm toplumun güven bunalımına düşürülerek halkı denetleme, gözetleme, röntgenleme ve bu yolla anayasal kurumlar başta olmak üzere tüm toplumun sindirilmesi ve susturulması suretiyle hukuka güven duygusu azaltılarak korku toplumu yaratıldığı ve demokrasinin olmazsa olmazı çok sesliliğin yok edildiği olgusu apaçık ortadayken, samimi olmayan ve sadece kendi amaçlarını gerçekleştirme niyetiyle kurallar icat etme işinin toplum sözleşmesi niteliğindeki anayasa yapımıyla uzaktan bir alakası bulunmadığından, YARSAV olarak bu aşamada bu tür bir araçsallığa alet olmak istemediğimizi ifade ediyoruz.

  • Ancak siyasi iktidar tarafından bahsettiğimiz sorunların çözülmesi için irade ortaya konularak demokratik ve özgürlükçü bir iklimin oluşturulmasının ardından yeni anayasa yapımı sürecine katkı sağlayacağımızı, bu konuda çalışmaktan ve fedakârlıktan kaçınmayacağımızı, nihayetinde esasa ilişkin anayasa görüşümüzün Türkiye Büyük Millet Meclisine ve kamuoyuna sunulacağını bildiririz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ediyoruz.

  • En azından, anayasa yapım sürecine bakış açınızı öğrenmiş oluyoruz, teşekkür ediyoruz.

  • Görüş bildirmek isteyen var mı efendim? Daha süremiz var.

  • BÜLENT YÜCETÜRK – Burada, tabii, bizim öncelikli olarak gördüğümüz şey, Türkiye’deki sorunların kaynağı Anayasa’ymış gibi görülüyor ve gösteriliyor ve çokça da telaffuz ediliyorsa, bizim değerlendirmemiz, genel olarak sorunların Anayasa’dan kaynaklanmadığını, genel olarak yasaların uygulanmasından, yasaları yorumlayan uygulayıcıların yorumlarının farklılaşmasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu nedenle, Anayasa’dan önce Türkiye’deki mevcut düzenlemelerin, gerçekten olması gereken çağdaş, medeni, evrensel ilkelere göre yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu kapsamda, özellikle Terörle Mücadele Yasası, Basın Yasası, Ceza Kanunu’ndaki düşünceyi açıklama ve düşünceyi, örgütlenme özgürlüğü açısından sınırlayıcı hükümlerin değiştirilmesini, ancak bu değişikliklerle beraber anayasada yapılması gereken ortamın sağlanacağını düşünüyoruz. Şu anda, ülkenin, bu kutuplaşmanın içerisinden sağlıklı bir anayasa yapacağına inanmıyoruz.

  • Teşekkür ediyoruz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sizin ilave edeceğiniz…

  • YARSAV YÖNETİM KURULU ÜYESİ DEFNE BÜLBÜL – Ben de arkadaşlarıma katılıyorum. Şu anda demokratik bir ortam yok Türkiye’de yeni bir anayasa için. Bu ortam olmadığı için de insanların kendilerini ifade etme olanaklarının bile sınırlı olduğu, kitapların yasaklandığı, yasak olmayan kitapların terör örgütü üyeliklerine delil sayıldığı, iddianamelerin bulunduğu bir ortamda, biz insanların kendilerini rahatça ifade edemeyeceklerini, bunun da anayasa yapımı için gerekli koşulları oluşturmadığını düşünüyoruz.

  • Bu endişemiz giderildiği takdirde, uygun demokratik bir ortam karşılandığı takdirde biz her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız. Değerlendirmelerimizi de bilahare sunarız.

  • Teşekkür ederim.

  • YARSAV GENEL SEKRETERİ LEYLA KÖKSAL TARHAN – Metni okudum, metindeki tamamen bizim derneğimizin görüşüdür. Gerçekten sağlıklı bir anayasanın yol haritasını çizmek istedik, beklentilerimizi dile getirdik. Bedenleri içeride olmayan insanların ruhları içeride aslında. Yani toplum olarak bir tutsaklığa mahkûm edilmiş durumdayız. Bilmiyorum, daha önce kim söyledi ama kabul gören bir sözcük. Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin yolundaki engeller temizlenmeden sağlıklı bir anayasanın ortaya çıkacağına da inanmıyoruz. Söylediğimiz gibi, elitlerin metni olacak sonuçta. Sonuçta yine rahatsızlıklar devam edecek. Kaldı ki anayasa, hak ve özgürlükleri veren bir metin değildir, bunları güvence altına alan bir metindir. İnsan olarak doğduğumuz andan itibaren biz hak ve özgürlüklerimizle doğarız ve devlet bizim için vardır, biz devlet için değil. Yani biz devletin oyuncağı, elemanları değiliz, devlet bizim için var olan ve bizim doğuştan sahip olduğumuz hak ve özgürlükleri güvence altına alan bir kurumdur. Ama bugün o hâle geldik ki vatandaşlarını tehdit olarak gören bir devlet yapısı içerisindeyiz. Biz gerçekten devletin asli unsuru olduğumuz kabul edilene kadar bu konuda mücadele edeceğiz yani bunu da söylüyoruz. Bunun yol haritasını da size sunduk, katkılarınızı bekliyoruz. Bu Mecliste yapılacak. Çünkü halkın iradesi buraya yansıdı ve halk temsil etti, bizim hak ve özgürlüklerimiz güvence altına alınsın, biz sokakta özgürce dolaşalım, görüşlerimizi özgürce söyleyelim, korkmayalım. Şimdi, sindirilmiş, korkan… Telefonla konuşurken bile “Senin telefonun dinleniyor mu, dinleniyor, değil mi? Bunları da konuşmayalım.” diyen insanlar topluluğu hâline geldik. Gerçekten, siz hepinizi de yaşıyorsunuz, biliyorsunuz. Bunları bir kez de yüksek sesle dile getirmek istedim.

  • Saygılar sunuyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Atilla Bey…

  • ATİLLİ KART (Konya) – Ben öncelikle açıklamalarınız için teşekkür ediyorum.

  • Tabii, takdir edersiniz ki bizler burada Uzlaşma Komisyonu üyesi olarak düşüncelerimizi ifade etmek durumunda değiliz, daha çok dinleyici konumundayız, nötr konumdayız. Değerlendirmelerimizi ilerleyen aşamalarda yapacağız.

  • Bu anlayış içinde de ben değerlendirmenizi elbette saygıyla karşılıyorum. Şu kadarını ifade etmek istiyorum, bu süreçte arkadaşlarımın izniyle bunu ifade etmek istiyorum: Anayasa yapımı sürecinde söylediğiniz katkılara esas itibarıyla tamamen katıldığımı ifade etmek istiyorum. Buradaki temel sorun, en önemli sorun, o nefret söylemi çerçevesinde gelişen, giderek tırmanan bir süreç. Bunu daha evvelki görüşmelere katılan bir gayrimüslim vatandaşımız çok güzel ifade etmişti. Şunu demişti: “Yani ben Türk Yahudisiyim.” demişti, “Bir Polonya Yahudisiyle çıkarlarım çeliştiği zaman ben ülkemin çıkarlarını korurum.” demişti ve içini doldurarak söylemişti. “Varlık vergisi, vesair bunlar geride kaldı, bunlar şu andaki öncelikli konularımız değil ama ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak nefret söyleminden, antisemitizmden endişeleniyorum.” demişti. Maalesef, bu Türkiye’nin bir gerçeği hâline geldi. O noktada, ben, şunu en azından sizin görüşünüze açmak istiyorum: Tabii, o vatandaşımızın ifade ettiği gibi, artık pek çok vatandaşımız için Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesi yetmiyor, bu anlamda bir anayasal teminat gerekiyor. Bunu nasıl formüle edebiliriz? En azından bu noktada bir katkı ifade edebilir misiniz, bunu değerlendirebilir misiniz? Onu değerlendirmenize sunmak istiyorum.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

  • Bir defa, kendi açınızdan anlamlı bir süreç kritiği yaptınız, teşekkürler. Fakat şu belli reform ve devrim tarihlerine bakıldığı zaman, genellikle büyük çözümler ve büyük yapılar, Fransız Devrimi vesaire olsun kriz dönemlerinde doğuyor, stable süreçler üretmeniz çok zor. Fakat YARSAV, Demokratik Yargı Birliği gibi bu alanın en anlamlı NGO’larından, bilhassa bol atıf yaptığınız anayasal ilkeler konusunda kurul olarak katkı sağlamanızı bekleriz çünkü yüksünmeye… Çünkü bir meşruiyet genişlemesi olarak görmeyin bunu, gelecekte kurulacak olan hukuka bir katkı olarak görün. Takdir sizin.

  • Saygılar sunuyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Altan Bey…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Benim bu aşamada bir sorum yok.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, bir protest yapı var, bunu da doğal karşılıyoruz ama her şeye rağmen, biz düşüncelerinizi ifade ederken bu tepkilerinizi onun içerisine yerleştirmenizi isterdik. Yani hem hâli tasvir ederdiniz ama hem de kıymetli fikirlerinizden müstefit olmayı da beklerdik. Takdir sizin. Buraya kadar geldiniz, katkıda bulundunuz. Bu söylediklerinizden bile istifade edeceğimizi ifade etmek istiyorum.

  • Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun efendim.

  • YARSAV GENEL SEKRETERİ LEYLA KÖKSAL TARHAN – Bizim taleplerimizin içinde tepkimizi göstermemiz değil, tepkimizin içinde taleplerimizi dile getirmemiz, tersine bir şeyde. Aslında o metin nasıl bir anayasa istediğimizin de ifadesidir.

  • BÜLENT YÜCETÜRK – Yani buradaki anayasaya bakış açımız aslında şu: Anayasaların çok kısa metinler olması lazım ve özlü metinler olması lazım. Bizim ülkemizde ise kanun yapar gibi anayasa yapılır. Biz özlü bir anayasa yapmakla sorun aslında çözümlenmiş olmayacak. Sorun, bizim uygulamadaki yasalarımızdan kaynaklanıyor, öncelikle bunların halledilmesi lazım. Yani bunlar halledilirse Anayasa’nın değiştirilmesinin çok da büyük bir ihtiyaç olmadığını düşünüyorum yani bu Anayasa’ya rağmen bunu söylüyorum. Yani ben on sekiz yıldır bu mesleğin içerisindeyim. Sizler de değerli bir hukukçusunuz. Benim arkadaşlarım sizin yanınızda staj yapmışlardı, oradan da biliyorum. Çok zengin, büyük bir kütüphanesi olan önemli bir insan…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – 25 bin tane kitabı olan bir kütüphane.

  • BÜLENT YÜCETÜRK – Oradan biliyorum. Büronuza da gelip gitmiştim yani yirmi yıl önce.

  • Şimdi, siz de bunu kabul edersiniz ki birçok şeyi anayasaya koymaya gerek yok yani. Yani bugün Türkiye’de hani üzerinden tartışılıyor. Bugün, işte bizim içimizde yaşayan etnik kimlikler, işte Kürtler falan filan, işte etnik kimlikler, mezhepsel, dini inanç grupları, bunların sorunlarını halletmek için illa da Anayasa’da birtakım değişiklikler yapılmasına gerek yok. Bu anlamda, Atilla Bey’in söylediği yani antisemitizm yasasının Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmeyip de anayasaya taşınmasında da… Belki anayasanın temel değiştirilmesi gereken şeyi, belki Anayasa’nın giriş metnidir. Bu giriş metniyle bir tanımlama yapılabilir. Bu tanımlamanın içerisinde Türkiye’deki bütün unsurlar kendilerini orada ifade edebilirler, belki bu yapılabilir ama bunun üzerinde de tabii böyle bir somutlaşma olduğu zaman da biz de görüşlerimizi söyleriz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, yani bu değerli fikirleri almak için benim bir müdahale etmem gerekiyormuş değil mi.

  • Çok teşekkür ederiz, sağ olun.

  • Kapanma Saati: 14.30



  • DÖRDÜNCÜ OTURUM

  • 16 Ocak 2012 Pazartesi

  • Açılma Saati: 15.04

  • ____0____

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hoş geldiniz.

  • Anayasa Uzlaşma Komisyonunun 3 no.lu alt komisyonu üyelerimiz: Sayın Atilla Kart Bey, Cumhuriyet Halk Partisi; Sayın Ahmet İyimaya Bey, Adalet ve Kalkınma Partisi; ben Oktay Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi; Sayın Altan Tan Bey, Barış ve Demokrasi Partisi temsilcisi.

  • Biz, sizin görüşlerinizi alacağız. Buradaki ifadeleriniz kayıtlara geçiyor. Süreniz kırk dakika, ancak biraz da geç kalındı, mümkün mertebe o tolerans içerisinde bakacağız. Süreyi paylaşabilirsiniz de, bizim için o süreyi hanginiz kullanırsanız fark etmiyor. Belki sonunda arkadaşlarımızın açıklanmasını isteyeceği bazı müphem noktalar olabilir. Bizim herhangi bir görüş belirtmemiz mümkün değil, sadece nötr vaziyetteyiz.

  • Sizi dinliyoruz, buyurun efendim.

  • BAŞKENT PLATFORMU GENEL SEKRETERİ ERGÜN ALANKUŞ – Teşekkür ediyorum.

  • Başkent Platformu olarak, sivil toplum kuruluşu olarak, biz de yeni yapılacak anayasaya bir katkımız, bir emeğimiz olsun anlayışıyla yeni anayasa konusunda düşüncelerimizi sizlere aktarmak istiyoruz.

  • Yeni anayasa yapma sürecinde olan ülkemizin kısa ve öz anayasa yapacağı konusunda milletimize ve Türkiye Büyük Millet Meclisine inancımız tamdır.

  • Devamında ise diyoruz ki; ülkemizin devamlı gelişmesini sürdürülebilmesi, istikrarın devamına ve dolayısı ile ülkemizin istikrar içinde bulunmasına bağlıdır. Siyasi ve sosyoekonomik yapı, ulusça üzerinde hemfikir olduğumuz temel esaslara bağlı olmasına dayanmaktadır. Bu nedenle, anayasa, bir ulusun bir ulus olarak hemfikir olduğu hukuki bir belgedir. Ulusumuzun son elli yılına baktığımızda, sosyoekonomik kalkınmasının istenilen düzeyde olmasa da sürdüğünü görmekteyiz ama kalkınmanın gerilediği dönemlere de rastlamaktayız. Bu dönemler, aynı zamanda ülkemizin siyasi ve sosyal yapısının istikrarsız olduğu dönemlerdir. Sosyal ve siyasal yapının istikrarsız olduğu dönemlerde ise birtakım kişi ve kurumlar kendilerini vazifeli sayıp "Bu millete demokrasi bol geldi." diyerek darbeler sürecine başlangıç yapmışlardır ve bu devam etmiştir.

  • Halka dayalı millî iradeyi temsil eden, ayrımcılığı ve istikrarsızlığı önleyici bir anayasa yapılmalı. Bu anayasa daha uzun ömürlü olacaktır. Bu da aşamada belirteceğimiz ana esaslara dayanarak şunlar yapılmalıdır diye düşünüyoruz:

  • Türkiye Cumhuriyeti bağımsız olmalıdır. Bir ulusun varlığını sürdürebilmesinin tek ve en önemli şartı bağımsızlığıdır. Ulusumuz tarihsel süreçte devlet olarak varlığını her zaman sürdürmüştür. Ulusumuzun kendi devletinin yönetimi altında yaşaması, başka devletlerin sömürgesi altında yaşamaması, zaman zaman tarih sahnesinden yok olduğu söylenen dönemlerde bile bağımsızlık mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmemiş olması, Atatürk'ün de ifade ettiği veciz sözüyle "Bağımsızlık benim karakterimdir." deyişi, tarih boyunca ulusumuzun en önemli özelliğidir. Yeni dünya düzeninde ulusların birbirleriyle iş birliği içinde bütünleşmeye doğru gittiği, ama bu karşılıklı bağımlılıkların hiçbir ulusun bağımsızlığını yok etmediği görülüyor. Bu, ancak anayasalara konulan özel şartlarla gerçekleştirilebilir.

  • Millet ve toprak bütünlüğü:

  • Anadolu topraklarımızın yüz yıllarca dışarıdan göç almış olması hasebiyle cumhuriyet idaresinin kurulduğu topraklar üzerinde birçok kültürel zenginliğimizin var olduğu bir gerçektir. Dışarıdan gelen etnisiteler ve yerli etnisiteler, pek çok devlette görüldüğü gibi cumhuriyet idaremizde de mevcuttur. Bu topraklar, ülkemizin her karış toprağında yaşayan etnik kökeni farklı vatandaşlarımızın da vatanıdır. Bu anlayış, cumhuriyetimizin ulusal devlet bütünlüğünü tehlikeye atmaz ve vatanımızı bölmeye yol açmaz. Bütünlüğümüzü ulusça kabullenip, problemlerimizi ulusça çözmemiz gerekir. Etnisite özelliğini taşıyan halklara kendi dillerini kullanma ve kültürel özerklik, anayasal bir hak olarak belirtilmelidir. Cumhuriyet idaresi, Osmanlının mirasçısı olması nedeniyle, pek çok etnik grubu içinde barındırmaktadır. Bu etnik gruplar da ulusumuzun asıl unsurlarıdır ve ulusumuzu meydana getirmektedir. Tarih akışı içinde etnik grupların birbiriyle kaynaşması sonucu ortak millî ve manevi değerlerimize sahip olmuşuz. Bu değerlerimizi koruyup devam ettirmeliyiz, bunları asimilasyon olarak görmemeliyiz. Milletleri millet yapan bazı özelliklerin yanı sıra, millî ve manevi değerlerimize sahip çıkmalı, bunlara sıkı sarılmalıyız. Bu değerlerimiz, bizi ulus yapan değerlerdir.

  • Demokrasi ve insan haklarına dayalı bir rejim:

  • Cumhuriyet rejimi çağdaş dünyada en gelişmiş siyasi idare şekli olmuştur. Cumhuriyet, halk idaresi rejimi olması yanında, demokrasi ve insan hakları ile evrensel bir yapıya kavuşturularak ve insan hakları ve bağımsızlıkla birleştirilerek fert ve toplulukların birlikteliğinin devamını sağlamış, fertlerin devletlerine bağlı olmasını, toplumun da bütünleşmesini sağlamıştır. Dolayısı ile yeni anayasa, insan odaklı olmalıdır. Yeni anayasada kişisel hak ve hürriyetler bu anlamda ele alınmalı, yani devlet gerçek bir demokratik cumhuriyet olmalıdır.

  • Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve istikbali, ordusunun mevcudiyetine ve savaş gücüne bağlıdır. Günümüz dünyasında modern savaşlar yüksek teknolojik silahlarla yapılmaktadır. Asıl savunmanın her ülkenin kendi öz gücüne dayandığı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle, devletimiz savunma sanayinde öz gücüne dayanmalı, savunma sanayisini güçlendirmeli; ileri teknolojik ürünleri, silahları ve diğer savaş araçlarını millî olarak üretmeyi hedef edip, takip etmelidir.

  • Ulusumuzun ilelebet yaşaması, ülkemizin gelişmesi güçlü bir silahlı kuvvetler ile mümkündür. Yaşadığımız dünyaya tarihsel süreç içerisinde baktığımızda, esasen milletler yarışı olduğunu görüyoruz. Bu yarışın kazanılması ise çağdaş teknolojiye sahip millî bir ordu ile mümkün olabilir. Bu temel değerlere sahip silahlı kuvvetler de barışın teminatıdır.'

  • Türk Silahlı Kuvvetleri, ulusumuzun istiklal, adalet, eşitlik, hürriyet, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve gelişme ilkelerine sıkı bir şekilde ve içten bağlı kalarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşayacak, yaşatacak anlayışı her alanda anayasal bir zorunluluk olarak görmeli ve “Ordu millet el ele, gönül gönüle ile mümkün olur”u vazife edinmelidir.

  • Genelkurmay Başkanlığının Savunma Bakanlığına bağlı bir kuruluş olması, Askerî Yargıtay ve askerî idari mahkemelerinin kaldırılması gerekmektedir.

  • Devletimizin şekli:

  • Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir cumhuriyettir. Atatürk'ün "En büyük eserim" dediği cumhuriyet idaresi demokrasiyi kapsadığından, değişmemesi lazım gelir. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzur, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı; hedefi sosyal, iktisadi ve kültürel gelişme olan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta da belirtilen temel ilkelere dayanan laik bir hukuk devletidir.

  • Ülkemizde çeşitli marjinal siyasi ve ideolojik anlayışlar Atatürk'ün görüşlerini çarpıtarak kendi totaliter rejimlerini ortaya çıkarmak, ulusumuzun millî ve manevi değerlerini zayıflatmak amaçları ile Atatürkçülük kisvesi altında siyasi ve ideolojik amaçlarını gerçekleştirmek istemektedirler. Atatürk' ün en temel görüşü, ulusumuzu muasır medeniyet seviyesine ulaştırmaktır. Bunun için gerekli çaba sarf edilmelidir. Atatürk'ün bir diğer deyişi ile "Cumhuriyet, kültür demektir". Atatürk milliyetçiliği, kültürel ve muasır medeniyeti yakalamak için siyasi, ekonomik ve kültürel bir anlayışı ifade etmektedir; kafatası milliyetçiliğini değil.

  • Laik anlayış ise asla dinsizlik olarak algılanmamalıdır. Her birey istediğine inanmalı, bunun karşısına herhangi bir engel çıkarılmamalıdır. Herkes istediği şekilde ibadetini yapabilmeli, inançlarından dolayı diğer yurttaşlardan farklı bir muameleye tabi tutulmamalıdır. Bu manada bir laiklik anlayışı hâkim kılınmalıdır.

  • Kimse anasını babasını seçme özgürlüğüne sahip değildir. Anne babasından gelen kimliğini, anayasal yurttaşlık bağı ile bağlı olduğu devletinin bölünmez bütünlüğünü bozacak şekilde kullanmamalıdır. Diğer taraftan, bu yurttaşlarımızın etnik kimliklerini yok edecek anlayış ve uygulamalara asla sapılmamalıdır. Her bireyin etnik kimliğini ve bu kimlikten gelen özelliklerini serbestçe yaşama hakkı olmalıdır. Etnik toplulukların da kendi dillerinde konuşma, yayın yapma özgürlüğü olmalıdır.

  • Cumhuriyete, dolayısıyla da devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes bu devletin asli unsurudur. Üst kimlik olarak Türk’tür ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır.

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara'dır. Değiştirilmemelidir.

  • Millet iradesinin tecellisi neticesinde iş başına gelen yürütme erkinin hukukun üstünlüğüne uygun olarak, yürütme erkine çeşitli yollarla müdahale etmeye çalışan, millî iradeyi zorla ele geçirmek arzusunda olan toplumun hiçbir kesimi, kurum ve kuruluşu, örgütü zorla ele geçirmemeli, geçirmek arzusunda olanlar vatana ihanet suçu ile cezalandırılmalıdır.

  • Eşitlik ilkesinden hareketle, hiçbir kişi inancından, yaşam tarzından, giyim şeklinden dolayı insanlık ve hürriyetinin öğrenim, işe girme, çalışma, sağlık gibi haklarından mahrum edilemez ve ötelenemez. Din ve vicdan özgürlüğü, laikliğin en temel öğesi olan din ve vicdan hürriyetine sahip olmaktır. Bu anlamda, anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri vatanın ve milletin bütünlüğünü bozmak, laik ve demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmak için kullanılamaz.

  • Yukarıda açıklamaya çalıştığımız kısım, anayasada zorunlu olması gereken anlayışlardır. Ancak bundan sonra içerisinde pek çok detayı barındıran açıklamalarda da bulunmaya çalışacağız. 1982 Anayasası pek çok değişikliğe uğradığından, tabiri caizse "yamalı bohçaya" dönmüştür. Başkent Platformu olarak amacımız, önemli gördüğümüz bazı düzenlemeler hakkında görüş belirtmek, komisyona, ilgili sorumlu kişi ve mercilere sunarak görevimizi yerine getirmektir.

  • Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel hayat:

  • Toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve manevi yaşayışı kendi işlevsel sorumluluğu içinde var olmalı, devlet müdahaleci olmamalıdır. Devlet ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek, sosyal, kültürel, manevi gelişmeleri sağlamak amacıyla tedbirler almalı, özellikle millî tarım ve hayvancılık politikalarını ülke menfaati ve millet yararını düşünerek köklü ve sağlıklı bir zemine oturtmalı ve devlet, bu alanlarda faaliyet gösteren kurum, kuruluş ve kişileri teşvik etmelidir.

  • Aile:

  • Aile toplumun temelidir. Eşler saygı ve sevgi bağı ile birbirine bağlı ve eşittirler. Ailenin huzur ve refahını sağlamak, evlenmeyi teşvik edici tedbirler almak, gelecek genç nüfusun devamlılığını sağlayıcı tüm tedbirleri almak, şiddet ve istismara karşı çocukları, kadınları koruyucu, karakterleri geliştirici tedbirleri almalıdır. Sosyal sorumluluk projelerini araştırıp geliştirilmelidir.

  • Türkçe:

  • Türkçenin gelişmesi ve yabancı dillerden korunması, dünyada yaygın bir dil olması için gerekli tedbirler alınması çok önemlidir. Resmî dil Türkçedir. Bütün öğretim kademelerinde eğitim dili Türkçe olmalıdır. Yabancı diller kurslarla öğretilmelidir.

  • Üniversiteler:

  • YÖK kaldırılmalı, yerine üniversiteler arası koordinasyon kurulu oluşturulmalıdır. Üniversal araştırmalarda ve öğretimlerinde bağımsız olmalıdır. Yükseköğrenimin her kademesinde çalışan öğretim üyeleri, görevliler ve araştırmacılar bilimsel çalışmalarda fikir ve kanaatlerini açıklamakta özgür, öğretim faaliyetlerinde ise özerk olmalıdır. Bunlardan dolayı özgürlükleri kısıtlanmamalıdır. Üniversitelere yatırım kadroları yeni akademisyen yetiştirilmesi, bilimsel çalışmalarda üniversiteler arasında iş bölümü yapılmalıdır. Üniversitelerde bazı fakülteler kendi yönetim organlarını kendi aralarında seçmelidir. Rektörler de fakültelerce seçilen delegeler arasından seçilmelidir. Akademik kuruluş olan üniversitelerin ve yükseköğretimin tümü, keyfî ve ideolojik olmayan özerk bir yapıya kavuşturulmalı, yeni anayasa da bu anlayışa uygun olarak yapılmalıdır.

  • Ülkemiz ve yabancı ülkeler:

  • Anadolu’da tarih boyunca kurulan devletler, yakın tarihte özellikle Osmanlı, yeni dönemde de cumhuriyet yönetimi birçok devletle ilişkide bulunmuştur. Bunun nedeni ise Anadolu topraklarının dünya üzerinde stratejik bir öneme sahip olmasındandır. Osmanlının gerileme döneminden itibaren cumhuriyetimizin ekonomisinin kendine yeterli olmayışı, yabancı devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarımızı ülkemiz aleyhine maddi ve manevi kalkınmamızı istismar ettiği dönemler de vardır. Bu nedenle, dış dünyayla olan ilişkilerimiz maddi ve manevi kayıplarımızın istismar edilemeyeceği bir biçimde ele alınmalı; eğitim, öğretim, kültür, ekonomi, iletişim ve savunma gibi alanlar yabancılara terk edilmemelidir. Ülke bütünlüğüne zarar verecek olan birliğimizin ve vatanımızın toprak bütünlüğünün hiçe sayıldığı, kültürel zenginliğimizin zedelendiği anlayışlardan uzak durulmalıdır. Anayasamızda da böyle bir anlayışa yine ihtiyaç duyulmaktadır.

  • Yabancılar ülkemizde üniversite ve yüksekokul açmamalıdır. Yapılacaksa karşılıklı denklik esası uygulanmalıdır. Devletimiz, beyin göçü açığının bulunduğu alanlarda yurt dışında eğitim ve araştırma merkezlerinde öğretim görülmesini teşvik etmeli, yeterli maddi ve manevi desteği sağlamalıdır. Yurt dışından gelmek isteyen öğrenciler için komşularımız ve akrabalık ve tarihsel bağımız olan devletlere öncelik tanınmalıdır.

  • Yabancılar, medya iletişim kanallarına, savunma, eğitim kurumlarına ve sanayide üretimde bulunan kuruluş, tesis ve kurullarına, ülke iletişim ağına hissedar olmamalıdır.

  • İnsan ve devlet arasındaki ilişkiler:

  • Devlet, yoksullar, yaşlılar, özürlüler ve alt gelir grupları için insanlık onuruna yaraşır yaşam koşulları için uygun zemin hazırlamak zorundadır. Bunları yaparken sosyal devlet olma anlayışıyla yapmalı, insanlık onuruna yakışır olmalıdır. Çağdaş dünyada ileri demokrasiyle yönetilen ülkelerde sosyoekonomik tedbirler alınmaktadır. Toplumsal barışı tesis etmekte kullanılan bu yöntem, aynı anlayışla yapılmalıdır.

  • Sendikalar ve emek ilişkisi:

  • Yukarıda bahsettiğimiz insan ve devlet arasındaki ilişkilerde çağdaş dünyamızda ileri demokrasiyle yönetilen ülkelerde sosyoekonomik tedbirler alınmaktadır, toplumsal barışı sağlamaya yönelik gelişmeler gerçekleşmektedir. Bu nedenle, sadece emeğiyle geçimini sağlayan bireyleri de bu anlayışla ele almak lazımdır. İşçi ve işveren sendikalarında mesleki sendikacılık anlayışının hâkim olması ve sendikaların ideolojik anlayıştan çıkarılması sağlanmalıdır. Toplusözleşmeler ve ücretlendirmeler, beraberinde diğer çalışma şartları da ferden veya üyesi bulundukları sendikalar aracılığıyla kararlaştırılmalıdır. Bu uzlaşmalar da millî gelir ve ülke fertleri arasında eşit ve hakkaniyet ilkeleri gözetilerek yapılmalıdır. Sosyal barış ve adalet, ekonomik ve sosyal denge ilkeleri gözetilerek, işçi-işveren sendikalarının bu anlayışa hâkim olarak yapması gerekir. Bu ilkeler anayasada yer almalıdır. Grev ve lokavt eylemlerine başvurmadan önce bir arabulucu sistemin de olması gerekmektedir.

  • Tarihsel yapının ve dokunun korunması:

  • Tarih, kültür, ülkemizdeki tabiat varlıklarının korunması. Tarihsel süreç içerisinde Orta Asya, Orta Doğu, Balkanlar tarihsel kültür mirasımızın birçok eseri olan bölgelerdir. Eserlerin korunması için evrensel ilkelerle bu bölgelerdeki devletlerle ikili anlaşmalar yapılarak tarihsel ve kültürel mirasımızın korunması sağlanmalıdır. Anayasa’da da bu konunun bulunması önemlidir.

  • Siyasi partiler:

  • Siyasi partiler, demokratik cumhuriyet yönetiminde parti içi demokrasinin tabandan başlayıp tavana kadar işlevsel olarak parti içi demokrasi anlayışının hâkim kılınması ile siyasi partilerin bağımsız, çoğulcu bir anlayışla faaliyetlerini serbestçe yürütüp demokratik bir şekilde seçimlere girecek adayların belirlenmesi ve demokratik bir seçim sisteminin zeminini hazırlanması açısından önemlidir. Siyasi partiler, demokratik cumhuriyetin ve siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Yurttaşlar istedikleri partiye girmekte ve kurmakta veya ayrılmakta hür olmalıdır.

  • Siyasi partiler kapatılmamalıdır, ancak cumhuriyet rejimini yıkmaya yönelik ülkenin ve milletin birliğini bozacak ayrımlara yol açan şiddet eylemlerinin bir parti tarafından gerçekleştirilmesi ve partinin odak olması durumunda parti kapatılmalıdır. Ancak bireysel davranışlarda bulunan üyelerin bu davranışlarının tüm partiyi kapsayacak nitelikte olmaması durumunda, partinin kapatılmasına neden olunmamalıdır. Yabancı devletlerden yardım alan, uluslararası kuruluşlardan yardım alan, ülkemizin vatandaşı olmayan gerçek ve tüzel kişilerden yardım alan partiler kapatılmalıdır. Herhangi bir siyasi partinin Anayasa Mahkemesince kapatılmasına karar verilmeden, önce siyasi parti hakkında kapatma kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp oylanmadan kesinlik kazanmamalıdır. Bu ibare de anayasada yer almalıdır.

  • Yeni dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi:

  • Türkiye Büyük Millet Meclisi, temel organ ve kuruluşlar olmak üzere, anayasada sadece görevleri, yetkileri, işleyişi ana esasları ile yer almalı, bu anlamda anayasa kavramsal değil kuramsal olmalıdır.

  • 1982 Anayasası’ndan önce senato meclisi ve millet meclisi vardı. Senato yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer almalıdır. Milletvekilliği ve senatörlüğün seçilmesini sağlayacak yeni yapının oluşması, yeni anayasada da yer almalıdır. Meclisten çıkan kanunların senatörler tarafından incelenip onaylandıktan sonra yasalaşması için Cumhurbaşkanına gönderilmesinin daha iyi olacağı, bunun da anayasaya aykırılığı azaltacağı düşüncesindeyiz.

  • Milletimizin eğitim düzeyinin yükselmesine paralel olarak milletvekillerinin en az lise mezunu, senatörlerin de üniversite mezunu olmaları şartı getirilmelidir.

  • Milletvekilleri yaşının yirmi beş senatörlerin ise otuz olmasının uygun olduğu fikrindeyiz.

  • And içme metninin uzun ve akıcı olmayışından dolayı, öz ve akıcı bir metne dönüştürülmesi zorunluluğu görülmektedir.

  • Cumhurbaşkanlığı:

  • Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin yeniden belirlenmesi bir zarurettir. Ancak yeni sistemin nasıl olacağı açık olmadığından, bu konunun ayrıntılarıyla tartışılıp kararlaştırılması gerekmektedir.

  • Adalet ve emniyet:

  • Adalet ve emniyet insanlar için çok önemlidir. Bir ülkenin vatandaşı iseniz kendinizi emniyette

  • kendinizi emniyette hissettiğiniz oranda o devletin gücüne, varlığına, hukukuna inanırsınız. Aksi hâlde yaşama mecburiyetinden dolayı kendi emniyetinizi sağlamaya yönelik önlemler almaya çalışırsınız. Hatta kendi hukukunuzu kendiniz var edersiniz. Bu da devlete olan güven yerine güvensizliği getirir, beraberinde mafya örgütlenmeleri, terör örgütlenmeleri ve buna benzerler kaos olarak yaşanır. Onun için hukuk ve emniyet çok önemli. Vatandaşların bu hususta adalet ve emniyet içinde olduklarını önce hissetmeleri, daha sonra bilmeleri ve görmeleri şart. Vatandaşların birey, adalet, emniyetleri kesin çizgilerle Anayasa’da yer almalı, insanlara adalet ve emniyet içinde oldukları kanunlar konulduğu gibi pratikte de çok ciddi tedbirlerin alınması hususu beraberinde sorumluların bu kanunları bağlayıcı ve sorumlulukları yaptırımlarla zapt altına alınmalı diye düşünüyoruz.

  • Çok fazla önemsediğimiz millî birlik ve bütünlüğümüz ve dünya barışına da katkı sağlayacağına inandığımız misyonumuzun özeti olan “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışından ötürü yeni Anayasa’nın insan odaklı olmasını istiyoruz. Bizler inanıyoruz, mutlu bireylerden mutlu aileler, mutlu ailelerden mutlu toplumlar, mutlu toplumlardan mutlu devletler, mutlu devletlerden de mutlu bir dünya oluşur.

  • Hepinize teşekkür ederim.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz de teşekkür ediyoruz.

  • Diğer arkadaşlarımızın sözü var mı? İlave etmek istediğiniz…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Neslihan Hanım, beraber aynı dönemde avukatlık yaptık mı?

  • AV. NESLİHAN KOCAKAYA (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Ben 1990 Ankara Hukuk mezunuyum, yirmi bir yıldır meslekteyim, serbest çalışıyorum, Çukurambar’da ofisim var.

  • Bizi kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ediyoruz. Biz de üzerinde epeyi çalıştık. Tabii kendimizi sorumlu hissediyoruz. Öncelikle bu ülkenin vatandaşları olarak ve tabii bir sivil toplum kuruluşunun bir ferdi olarak bir katkımız olacaksa bu çorbada tabii ne mutlu bize.

  • Teşekkür ederim.

  • TÜLAY ERİM ÇÖMEZ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Bizler milletimizi ifade eden bir Anayasa’nın kendi temellerinden çıkan bir Anayasa olması arzusundayız. Bizi ifade edeceğini alıntı anayasalarla değil milletin kendi Anayasası’nı dile getiren bir Anayasa’nın içinde yer almak ve bulunmak arzusundayız. Tüm Türkiye’de yaşayan ve ulusumuza inşallah hayırlı uğurlu olur bu anayasamız. Ümit ediyoruz ki çok güzel şeyler olacak.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Çok teşekkür ediyoruz. İnşallah bu temenniniz gerçekleşir.

  • TÜLAY ERİM ÇÖMEZ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) – Biz teşekkür ederiz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Atilla Bey…

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben öncelikle katkılarınız ve sunuşunuz için teşekkür ediyorum.

  • Platformun yoğunlaştığı belli bir alan var mı? Belli bir konu var mı? Onu merak ettim.

  • ERGÜN ALANKUŞ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Biz şunu düşünüyoruz: Anayasa insan odaklı olmalı. Devleti değil bireyi koruyan, kollayan bir anayasanın olması gerektiğine inanıyoruz ama bu Anayasa’nın da şu yapısına inanıyoruz…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Ben bir katkıda bulunayım yani bu Anayasa ortaya çıkmadan önce bu platform vardı değil mi?

  • ERGÜN ALANKUŞ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Tabii.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - İştigal sahası neydi? Yani olmazsa olmazlarınız neydi? Yanlış mı anladım?

  • ATİLLA KART (Konya) – Tabii tabii. Ağırlıklı çalışma alanınız, faaliyet alanınız. Yani nasıl bir oluşumsunuz, o konuda.

  • ERGÜN ALANKUŞ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Şimdi kısa adı Başkent Platformu olan platformumuz “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışıyla hareket eden, sivil toplum örgütlerini gerçek anlamda görevini yapmaya yani tabela örgütü olmaktan ziyade anayasal olarak vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuz Anayasa’nın kanun ve nizamlar karşısında vatandaşın görev ve yetkilerini bu görev ve yetkilerini kullanması anlamıyla diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte bir yapı içerisinde hareket etmeyi planladık ve Başkent Platformu olarak Ankara’da yirmi beş ilçede bu örgütlenmemizi tamamladık. Yurt dışında Irak Platformumuzu kurduk, Balkanlarda Kosova Platformumuzu kurduk, İsviçre, Avrupa’da Belçika Platformumuzu kurduk. Türk devletlerinde bizim bu platformun amacını örgütleyen orada Birleşmiş Milletler Ödül Komite Başkanı İskender Elçin Bey yürütmekte. Biz bu çalışmaları sivil toplum örgütlerinin diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte bu çalışmalarımızı yürütürken şuna dikkat ettik: Biz kesinlikle hiçbir siyasi partinin, hiçbir örgütün anlayışı içerisinde değil, sivil toplum örgütü olarak bugün Avrupa’da sivil toplum örgütlerinin yapısı ne ise ona baktık ama biz bir de geri döndük tarihimize baktık. Tarihimizde sivil toplum örgütlerinin Osmanlı döneminde çok daha ileri bir düzeyde bir vakıflaşma, bir sivil toplum örgütü olduğunu gördük. Avrupalı bizden örnek almış, biz geri kalmışız. Biz bu anlayışı toplumun tüm kesimlerine yaymak amacıyla bu platformu oluşturduk ve yolumuza bu amaçla devam ediyoruz.

  • AV. NESLİHAN KOCAKAYA (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Bir şey eklemek istiyorum. Biz çok geniş örgütlendik. Bu arada muhtarlarla bir araya geldik. Her bölgede her muhtarla onları bilgilendirerek mesela vatandaşın kanundan kaynaklı birtakım haklarını bilmiyor vatandaş. Sorumluluklarını da bilmiyor tabii. Hani kanunu bilmemek mazeret değil ama haklarını bilmediği zaman bunlardan istifade edemiyor ve dolayısıyla devlete küsüyor. İşte “Devlet bize şu hizmeti getirmiyor, bunu getirmiyor.” Biz aksine vatandaşımızı bilgilendirerek en ufak mesela bir elektrik idaresinde, bir SGK’da bir problemi olduğu zaman vatandaş devleti düşman ilan ediyor, Allah vermesin. Biz onun önüne geçtik. Kendimize bu anlamda bir misyon edindik “insanı yaşat ki devlet yaşasın” hem vatandaş mutlu hem devlet mutlu. Bu maksada hizmet ediyoruz ve en büyük özelliğimiz finansal olarak tamamen kendimizi kendimizin finanse etmemiz, hiçbir şekilde iş adamlarından ya da siyasi partilerden ya da herhangi bir örgütlerden… O nedenle de bizim ismimiz “Başkent Hür ve Sivil Platformu” olarak geçiyor. Bu anlamda gayret gösteriyoruz topluma biraz katkıda bulunmak için.

  • Teşekkür ediyoruz.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Çok teşekkür ediyoruz efendim.

  • ERGÜN ALANKUŞ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Ben aslen Kars Sarıkamışlıyım. Kürt bir annenin babanın çocuğuyum ama ben yaşadığım dönem içerisinde toplum olarak Kürtlerin ve Türklerin, bizim zamanımızda böyle bir ayrım yoktu. Biz bu tarihsel süreç içerisinde millî ve manevi değerlerimizi, ulus olmayı birlikte kazanmışız. Bu yapının bozulmasını isteyen dış güçler, tabiri caizse, iç güçler bunlar bizlerin bu yapısını bozup bizi yok etmeye yönelik hareketlere sahip olduklarına inanıyoruz. Bundan dolayı ben Kürt olmaktan onur duyuyorum ama bu ülkenin de bir ferdiyim, Türklükten de gocunmuyorum. Niye gocunayım? Çünkü bu ulusu meydana getiren asıl değerler Türklerin ve Kürtlerin değerleridir. Yani bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Çok teşekkür ediyoruz. Allah var etsin, sağ olun.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hamşioğulları’nı duydunuz mu? Tarihte kurucu unsur orada. Çıldır tarihinde.

  • ERGÜN ALANKUŞ (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Yok.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sarıkamış biraz daha Çıldır’a göre bu tarafta efendim yani Erzurum yakınında.

  • AV. NESLİHAN KOCAKAYA (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Efendim, bu anlamda ben de Elazığ Harputluyum eşim Diyarbakır Liceli, çok güzel bir evliliğimiz var. O Kürt ben de bir Türküm, bir de kızımız var yarı Türk yarı Kürt olan, onu ikiye bölemeyeceğimiz düşünüyorum. O nedenle de ben bu yani bu bölücülük olaylarına son derece karşıyım yani birbirimize daha sıkı sarılmamız gerektiğini düşünüyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ben de Erzurumluyum Diyarbakır’dan evliyim ama benim eşim Kürt değil tabii. Katkıda bulundunuz, çok teşekkür ediyoruz, sağ olun, Allah var etsin.

  • AV. NESLİHAN KOCAKAYA (BAŞKENT VE ULUSLARARASI BARIŞ KARDEŞLİK PLATFORMU) - Biz teşekkür ederiz.



  • Kapanma Saati: 15.40



















  • Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin