Bakara sûresi


(129-) Rabbenâ veb'as fiyhim Rasûlen minhüm yetlu aleyhim ayatike ve yüallimuhümül Kitabe velHikmete ve yüzekkiyhim* inneKE ENTEl Aziyz'ül Hakkiym



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə41/75
tarix28.10.2017
ölçüsü2,66 Mb.
#17892
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   75

(129-) Rabbenâ veb'as fiyhim Rasûlen minhüm yetlu aleyhim ayatike ve yüallimuhümül Kitabe velHikmete ve yüzekkiyhim* inneKE ENTEl Aziyz'ül Hakkiym;


248

* “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

Yine dualarına devam ediyorlar, Ey Rabbimiz onların içerisinden peygamberlerde çıkar, yani yaptığımız bu işleri başkalarına da izah edelim, ulaştıralım, haberdar edelim ya da bu güce sahip olan kimseleri çıkar, senin Âyetlerini onların üzerine okusunlar. O devre itibarıyla hakikat-i İbrâhîmiyyetin ne olduğunu onlara anlatsınlar daha sonra gelenler de kendi mertebesi itibarıyla Allah’ın Âyetlerini ve neticede Hz. Rasûlülllah (s.a.v) ile de bütün hakikatleri onlara anlatsınlar, bakın burada Hz. Rasûlüllah’a (s.a.v.) bile duası vardır.

Kitabı talim ettirsinler ve hikmeti de talim ettirsinler ve onları temizlesinler, yani bireysel varlıklarını temizlesinler ki kendilerinde Hakk’ın varlığından başka bir varlık yoktur diye bilsinler, muhakkak ki Sen Aziz’sin ve hakkıyla hükmedensin.

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ


(130-) Ve men yarğabu an milleti İbrahîyme illâ men sefihe nefseh* ve lekadıstafeynahu fiyd dünya* ve innehu fiyl ahıreti le mines salihıyn;


* Kendini bilmeyenden başka İbrâhîm’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrâhîm’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.

Ancak kendi nefislerinde sefih olanlar İbrâhîm’in hakikatlerinden yüz çevirir, yani kendi nefsine dönenler oradan yüz çevirirler, Cenâb-ı hakk onu dünyada seçti, o ahirette de salihlerden olacak, ahiret dediği, bir bakıma dünya sonrası ahrettir, bir bakıma kendi nefsinden temizlenme sonrası ahrettir ki; o zaman salâh ehli olunur.

249

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ


(131-) İz kale lehu Rabbuhu eslim, kale eslemtü liRabbil Alemiyn;


* Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.

Rabbi ona, “o vaktide hatırla ki, Rabbi teslim ol” dedi, İbrâhîm (a.s.) da “âlemlerin Rabbine teslim oldum” dedi.

Bu kadar kesin bir biçimde, daha evvelce bu hakikatleri nefsiyle birlikte yaşıyorken artık kendi varlığında Hakk’ın varlığından başka bir şey olmadığını idrak ettiği zaman teslim oldu, işte Muhammediyyet yolunda olan bir dervişin bu âyeti Kerîme’yi en keskin bir şekilde yaşaması gerekiyor ki yol alabilsin, çünkü İbrâhâmiyet mertebesi bunu gerektiriyor.

Âdem (a.s.) dan başlayarak İbrâhîm (a.s.) a kadar gelen süredeki çalışmalar fiziksel, bireysel çalışmalardır, yani nefis teskiyesi, nefsini temizleme kendini bilmeye doğru yönelen çalışmalardır, İbrâhîm (a.s.) mertebesiyle birlikte ve ondan sonraki devreler artık Allah’ı tanıma mertebeleri yani marifetullah’a yönelme, hazerat-ı hamse çalışmalarıdır, işte buradaki teslimiyyet olan “sendeki varlık Benim varlığımdır, Bana artık kendini teslim et” demesidir, sadece elbisesiyle, cesediyle değil bütün varlığıyla teslim olmasıdır, eğer kısmen teslim olmuş olsa yine kendinde benlik meydanda olur, teslim etmediği yönüyle benliktedir, işte burası çok açık ve kesin olarak bir Hakk yolcusunun bu mertebede ne yapması lâzım geldiğini açık anlatıyordur.

İbrâhîm (a.s.) bu emri aldığı zaman hiçbir şekilde itiraz etmeden “hemen teslim oldum” diyordu, ama “âlemlerin Rabbine” yani “Rabbül Erbaba teslim oldum” diyordu, Rabbül has’a teslim oldum demiyordu, daha evvelki mertebeler de kişi Rabbül hasına yönelmekte, yani kişinin kendisini kontrol eden Esmâ-i İlâhiyye’ye yönelmektedir,

250


İbrâhîm (a.s.) mertebesinde ise, kişi kendi varlığını Hakk’a zâten teslim ettiğinden bu Esmâ-i İlâhiyye onun üzerinde tahakkuk etmiş oluyor çünkü varlık Hakk’a teslim edilmiş oluyor ve dolayısıyla o salt bir varlık olarak, cesetsiz bir şuur olarak Hakk’a varlığını teslim etmiş oluyor.

Kişi kendi nefsaniyyetini Hakk’a devrettiği için Cenâb-ı Hakk ona o Esmâ-i İlâhiyyenin hakikatini giydiriyor ve bu mertebe de “hullet” olarak ve “halil” ismini alıyor.

Bir kişinin üzerinde bir elbise varsa ona elbise giydirmezler ama o kimliğini o elbisesini teslim ettikten sonra Cenâb-ı Hakk ona İlâh-î bir kimlik vermeye başlıyor, işte hullet dediği bu dostluk elbisesini giydiriyor, ve ondan sonra ayrı ayrı esmâlar onun üzerinde tesir etmiyor, külli esmâlar yani Rabbül Erbabın mertebesi onda tesirata başlıyor, zâten İbrâhîm (a.s.)ın önceki dönemlerinde çıkan yıldızlara, aya, güneşe, bunlar benim Rabbim değildir, demesin de hep o mertebeye yönelme vardır.

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ

وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ

(132-) Ve vassa Biha İbrahîymu benihi ve Ya'kub* ya beniyye innAllahestafa lekümüdDiyne felâ temutünne illâ ve entüm müslimun;


* İbrâhîm, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.

İbrâhîm ve Yakub çocuklarına vasiyet ettiler.

Demek ki bazı şeylerin sonraki nesillere vasiyet edilmesi gerekiyormuş, yaşamlarında kolaylık sağlansın diye, Ey oğullarım muhakkak Allah sizin için bu dini seçti, sakın ha ölmeyiniz, ölünüz ancak müslüman olarak ölünüz. Hitabı üzerinde çok durulacak bir mevzudur.

251


أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ

إِلَـهَكَ وَإِلَـهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَـهاً وَاحِداً وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ


(133-) Em küntüm şühedae iz hadara Ya'kubel mevtü, iz kale libenihi ma ta'büdune min ba'diy* kalu na'büdü ilaheke ve ilâhe abaike İbrâhîyme ve İsmaıyle ve İshaka ilâhen vahıden* ve nahnü leHU müslimun;


* Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?

Siz niye bunları yanlış olarak yorumluyorsunuz, ölüm anında siz oradamıydınız, onların hallerini gördünüz mü.?

Bizim de bu Âyetten hissemizi alıp müslüman olarak ölmemiz gerekiyor fakat kişiler biz zâten müslümanız ve öyle ölüyoruz diyorlar, o onların Müslümanlığı, bize lâzım olan gerçek müslümanlıktır, gerçek mü’minliktir, gerçek İslâmlık, gerçek İslâm, teslim, salim, Selâm esmâsının icab ettirdiği haldeki bir teslimiyet ve bir güzellikle en az bu mertebe için dünyadan ayrılmamızdır.

Çocukları dediler ki, “senin İlâhına ve İbrâhîm’in ve İsmâîl’in ve İshak’ın tek olan İlâhı’na ibadet edeceğiz” diye söz verdiler, “işte biz bunun için müslümanlarız” dediler, yani dedelerimizin İlâh-ı olan Rabbül Erbaba ibadet edeceğimiz için müslümanlardanız dediler.

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ 252


Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin