(139-) Kul etühaccunena fiyllahi ve HUve Rabbuna ve Rabbüküm* ve lena a'maluna ve leküm a'malüküm* ve nahnü leHU muhlisun;
* Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.”
Mücadelemi ediyorsunuz, Allah hakkında bize delil mi getiriyorsunuz, O hem sizin Rabbinız hem bizim Rabbimiz dir.
Bazı Hıristiyanlar değişik şekilde Allah’ı anlatıp tanıtmaya çalışıyorlar, müslümanlar da Allah Kûr’ân-ı Kerîmde bahsedilen Allah’tır diyorlar, işte bunun üzerinde çekişiyormusunuz O hem sizin Rabbinız, hem bizim Rabbi-mizdir diyor.
Sizin amelleriniz size bizim amellerimiz bize, siz isterseniz beşeriyetinizle yaşayın biz İlâh-î varlıkla yaşayacağız ve hayatımız böyle sürdüreceğiz. İşte biz onun için ihlâs ehliyiz, hâlis muhlis tevhid ehliyiz.
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطَ كَانُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
(140-) Em tekulune inne İbrâhîyme ve İsmâıyle ve İshaka ve Ya'kube velEsbata kânu huden ev nesara* kul eentüm a'lemü emillahu, ve men azlemü mimmen keteme şehadeten ındehu minAllah* ve mAllahu Biğafilin amma ta'melun;
* Yoksa siz, “İbrâhîm de, İsmâîl de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da Yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa
257
Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zâlim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Yoksa siz, muhakkak ki İbrâhîm ve İsmâîl ve İshak ve Yabub ve oğulları Yahudi ve Hıristiyanlar’dı mı diyorsunuz yoksa, onlar yukarıda da anlatıldığı gibi mü’minlerdi müslümanlardı hepsi, Ey Habibim onlara de ki siz Allah’tan daha iyimi biliyorsunuz bu işleri.
Yeryüzünde tek bir din vardır, o da İslâm dini, Âdem (a.s.) dan başlayıp Hz. Rasûlüllah’ta kemâle eren fakat ayrı kitaplar geldiği için onlar ayrı ayrı din zannetmişler, oysa onlar din değil İslâm’ın içinde olan mertebelerdir.
Allah’ın indinde doğruyu gizleyenden daha zâlim kim olabilir, yani “İslâm’a Yahudi, Hıristiyan diyenlerden daha zâlim kim olabilir” deniyor. Mûsâ dini, İsâ dini, terimlerini kullanmak sûretiyle bizim âlimlerimiz de bu suçlamanın altına giriyor. Allah sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
(141-) Tilke ümmetün kad halet* leha ma kesebet ve leküm ma kesebtüm* ve la tüs'elune amma kânu ya'melun;
* Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
Onlar bir ümmetti geçtiler kazandıkları kendine oldu, sizin kazandıklarınız da size oldu. Siz onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz.
258
سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
(142-) Seyekulüssüfehaü minenNasi ma vellahüm an kıbletihimülletiy kânu aleyha* kul Lillahil meşriku velmağrib* yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;
* Birtakım kendini bilmez insânlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
Sefih, kötü kimselerden bazıları dediler ki, kıblenizi siz ne için değiştirsiniz.?
Müslümanlar beş vakit namaz farz olmazdan evvel sabah akşam Kâbe’ye doğru namaz kılyorlardı, sonra namaz farz olunca kıble Kudüs’e döndürüldü fakat Efendimiz (s.a.v) önüne Kâbe’yi alıp Kudüs’e doğru namaza duruyormuş, Medineye hicret edilince bu imkân corafi olarak mümkün olmuyor ama, gönlünden hep kendi kıblesine dönme arzusu geçiyormuş.
Sefih kimselerden maksat Hakkikat-i İlâhiyyeyi idrak edemeyen kimseler, eğer bu hadise olmasaydı insânların bir anda müslüman olmaları mümkün olmayacaktı, evvelâ bir insânın İbrâhîmiyyet mertebesinde yani ef’al mertebesin de kıblesi Kâbe’dir, fakat esmâ mertebesine yükseldiği zaman “Mûseviyyet-kelâmi-ilmi tenzîh” hakika-tini idrak etmesi lâzımdır, buraya geldiğinde onun kıblesi zâhiri olarak her ne kadar Kâ’be olsa da öz hakikati olarak Kudûs’tür, yani Mescidil Aksa ve sıfat mertebesi itibarıyla yine oraya dönülür, çünkü Kudûsü Şerif, Kudûs mukaddes yer demektir, yani İlâhi varlığın kudsû, mukaddes olan halidir, ama ne zamanki bu mertebeleri de aşıyor kişi, ancak o zaman gerçek kıblesine yani Zat mertebesine dönmüş olabiliyor, eğer bu mertebeleri yaşamamış olsa idi Zat mertebesinin hakikatini de idrak edemez idi.
259
Zahir olarak şeriat mertebesin de bu mertebeleri idrak edemediğimizden zannediyoruz ki hakiki müslüman olduk ve yüzümüzü Kâ’be’ye döndük oysa yüzümüz farkında olmadan nefsimize dönüktür.
Onlara şöyle de ki, doğuda batıda Allah’ındır.
O kimi dilerse doğru yol üzere hidÂyet eder, bu meselelere bir ef’al mertebesinden bakmak vardır bir de Zat mertebesinden bakmak vardır.
Bu hususta daha geniş bilgi (Feth Sûresi) isimli kitaımızda mevcuttur dileyen oraya bakabilir.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً وَمَا
جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
(143-) Ve kezâlike cealnaküm ümmeten vesetan litekunu şühedae alenNasi ve yekunerRasûlü aleyküm şehiyda* ve ma cealnel kıbletelletiy künte aleyha illâ lina'leme men yettebi'urRasûle mimmen yenkalibü alâ akıbeyh* ve in kânet lekebiyraten illâ alelleziyne hedAllah* ve ma kânAllahu liyudıy'a iymaneküm* innAllahe BinNasi leRauf'un Rahîym;
* Böylece, sizler insânlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imânınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insânlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
Ve böylece sizi orta ümmet kıldık;
260
Dengeleyici bir ümmet kıldık mânâsına, terazide iki kefe vardır ama orta yeri denge noktasıdır ve aşağı veya yukarı çıkanın ölçüsü oradan belli olur, işte ortayı gözeten veya hüküm veren bir yere sizi koyduk demek isteniyor.
İnsanların üzerine şahit olasınız diye sizi gözönünde olan bir ümmet olarak hâlkettik, Peygamberi (s.a.v) de sizin üzerinize şahit olarak kıldık, Cenâb-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e vermiş olduğu en büyük lütûflardan biri de budur, orta ümmet yapması yani onu şahadet ümmeti yapması, eğer ümmet-i Muhammed en kemâlde bir ümmet olmamış olsaydı Cenâb-ı Hakk bu şahitlik hadisesini onların üzerine yapmazdı.
Geçmiş ümmetlere müslümanlar şahit olacak, çünkü onların mertebelerinden geçtikleri için onların halleri ortaya getirildiği zaman yani yapmış oldukları ibadetler ve amel defterleri ortaya getirildiği zaman, bu doğruydu bu yanlıştı diyerek onların yaptıklarına şahit olacaklar, bilirkişi hükmünde olacak ahirette ümmet-i Muhammed, bilirkişi olması içinde o hadisenin tamamına kişinin vâkıf olması lâzımdır.
Peygambere (s.a.v) kim tabi olacak diye ümmeti imtihan etmek için kıbleyi değiştirdik, bizlerin de, bizden öncekilerin de, bizden sonrakilerin de imtihanı vardır, kişi hakiki tarikatta sırat-ı müstakıym üzere hayatını sürdürüyorsa, ona sen şimdi esmâ mertebesindesin Muhammediyet mertebesi biraz dursun dendiğinde bakalım onu dinleyip itaat edecek mi, bilelim yani fiile ortaya çıksın, Peygamberlerine (s.a.v.) tabi oldular mı olmadılar mı, ahirette biz bilmiyorduk demesinler kendi fiillerini kendileri ortaya koysun bizde bunu görelim.
Bu oldukça zor bir iştir, yani Kâbe’den Kudsü Şerife dönmek zor gelir biraz ancak Allah’ın hidÂyet verdiği kimselere bu kolay gelir, Allah onların imânlarını da ziyadeleştirir.
Muhakkak ki Allah Rauf ve Rahim’dir.
261
قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Dostları ilə paylaş: |