(211-) Sel beniy israiyle kem ateynahüm min Âyetin beyyinetin, ve men yübeddil nı'metAllahi min ba'di ma caethü feinnAllahe şediydül ıkab;
* İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır.
Sor İsrâîloğullarına bakalım, onlara nice, nice Âyetler geldi, açık beyanlar olarak, bu beyanlardan kasıt kitaplar, yani beni İsrâîle nice, nice kitaplar verildi ve nice, nice mucizeler verildi ve bu mucizeler de Âyet hükmünde, biz de o devreyi yaşadığımız süre içerisinde yani beni İsrâîl yani tarikat devresini yaşadığımız devre içerisinde Cenâb-ı Hakk’ın bizlere de yani o mertebede olanlara “nice, nice Âyetler verdik” hükmü geçerli oluyor, ama biz Mûsevi olarak değil o mertebenin gereği oradan geçerken bunlar bize veriliyor, işte Âdem (a.s.) dan başlayan bir seyir içerisinde peygamberlere Cenâb-ı Hakk neler lütfetmiş ise aynı şeyler bize de lütfedilerek bu malzeme ile Hakkikat-i Muhammediyye’ye doğru gidiyoruz, eğer baştaki malze-meleri alıp kullanamazsak, onlardan yararlanamazsak, Hakkikat-i Muhammediyye’ye doğru olan yolculuğumuz yarım kalır, gücümüz yetmez, bilgimiz yetmez, onlardan aldığımız bilgilerle, o bilgileri üstüste koyarak, basamak-larını yükselterek nihayet Hakkikat-i Muhammediyye’ye ulaşmış oluyoruz.
Aksi istikamette kullanıldığı zamanda çok büyük cezası
330
vardır, aslında Allah azab edici değildir, buradaki azab pişmanlık azabı bir bakıma, o kadar büyük lütuflar verildiği halde bu lütuflar yanlış yolda yanlış şekilde kullanıldığı için ebedi menfaatini kaçırması onun için en büyük azabı oluyor.
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
(212-) Züyyine lilleziyne keferul hayatüd dünya ve yesharune minelleziyne amenu* velleziynettekav fevkahüm yevmel kıyameti, vAllahu yerzuku men yeşau Bi ğayri hısab;
* İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar imân edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
Kâfirlere dünya hayatı sevdirildi,
Kahhar esmâsı nefsini ortadan kaldırmak için kendisine verildiği halde, o Kahhar esmâsını nefsaniyetine zarar veren şeyleri kaldırmak için kullanıyor yani tam ters yönde kullanıyor, niçin bunu yapıyor, çünkü kendisine hayal ve vehmi hayatı ters gösteriyor, vehmin aslı zaten yoku var, varı yok göstermek, vehmin bütün sanatı, oyunu bu, âlemlere baktığın zaman bu âlemleri var gösteriyor, Allah’ı yok gösteriyor, yani ötelere atmak sûretiyle yok gösteriyor, tam tersini gösteriyor yani, dünyayı ön plâna aldırarak süslüyor.
Ve onlar imân ehli ile alay ettiler,
Mudil ismi ile zuhurda olanlar Hâdi ismi ile zuhurda olanlarla alay ettiler, Hâdi ismiyle zuhurda olanların dışardaki görüntülerinin daha basit olmasından yani dünyada ziynetlere, süslenmelere pek fazla önem
331
vermediklerinden, fakat ötekiler evlerini barklarını, kendilerini çok süslediklerinden, diğerlerini hakir görmelerinden dolayı mü’minlerle alay ettiler.
Aynı şeyleri kendi nefsimizdede düşünebiliriz, nefsi emmâre Hâdi ismiyle zuhurda olan bizim öz kimliğimizi hakir görmekte o mertebede, işte biz nefsi emmâreyi, levvâmeyi ortadan kaldırdığımızda zaman, bâtıni mânâda yaptığımız çalışmalarla Hâdi esmâsının, Selâm esmâsının açığa çıkmasını temin ettikten sonra artık o hayal ve vehmin bizim üzerimizde yani Mudil esmâsının bizim üzerimizde tesiri kalmadığından, dolayısıyla küfür hali bizde oluşmadığından, küfür ehli olan bizim varlığımızdaki nefsi emmâre yok olduğundan artık üstünlük iddia edecek bir varlıkta kalmaz, ve sekine hasıl olur, sürekli huzur hali olur.
İşte o kimseler yani Hâdi ismini Mudil isminin üstüne geçirmiş olanlar, Rahmân ismini Kahhar, Cebbar isminin üstüne geçirmiş olanlar ve Selâm ismiyle daha ziyade hareket etmiş olanlar işte bunlar ittika ehli, yani sakınanlar olur, o kimseler kıyamet gününde insânı hayal ve vehme götürecek esmâların üstündedir, yani o şekilde yaşayan zuhurların üstündedir, bugüne alırsak, kim ki kendi hakikatinin İlâh-î varlıktan başka bir şey olmadığını idrak etti, işte o zaman onun yani nefsinin daha bu dünyada iken kıyameti kopmuş oldu.
Bir kimsesinin kendi İlâh-î varlığını idrak etmesi ve o şekilde kıyama kalkması yani akılda kıyama kalkması, yoksa kişi bedeniyle kıyama kalksa ne olur, yatsa ne olur, aklı eğer yatıyorsa yani yatay bir bilgi içerisindeyse onun ki ancak cesedinin kıyamı olur, bu da çok bir şey ifade etmez daha sonra yine düşer, işte aklımızda, fikrimizde gerçek benliğimizde kıyam ettiğimiz zaman bu bizim kıyametimiz olmuş oluyor ve daha bu âlemde kıyamet kopmadan bizim kıyametimiz kopuyor, bize göre kıyameti kübra ama genele göre küçük kıyamet oluyor, işte onlar daha bugün burada diğerlerinden üstün oluyor, yani hayal ve vehim ile yaşayanların bu kimseler üstündedirler.
332
Allah kimi dilerse hesapsız rızıklandırır, Esmâ-i İlâhiyyeden neye ihtiyacı varsa o kişinin, o esmâ yönünden onu rızıklandırır, kişide Kahhar ismi nefsini helâk etmeye yetmiyorsa, onun gücünü arttırır.
Cenâb-ı Hakk’ın genel olarak “men” kim’likten maksadı bütün varlık , her varlık bir “men” madde yönden baktığımızda her varlık şey ismini almakta, ve her şeyde de bireysel olmasa da mahalli bir akıl vardır, yani bir kimlik vardır, kendi bünyesi kadar bir şuuru vardır, işte böyle baktığımız da bütün âlemlerdeki varlıklar, “men” hükmündedir, ”men” kelimesindeki “mim” Hakkikati Muhammedi, “nun” Kudret nuru, Hakkikati Muhamme-diden Kudret nuru ile doğan varlık demektir “men” kelimesinin aslı, işte bütün âlem böyle olduğuna göre “men yeşau” demesi, herhangi bir kimse üzerinde dileme değil, bütün âlemde genel olarak dilemesidir, ancak bunlar ef’al, esmâ mertebesi itibarıyla genel dilemesidir, birde bu dileğinin içerisinde özel olarak diledikleri vardır, işte bu Âyet bir bakıma özele hitap ediyor, bir bakıma genele hitap ediyor, senin beşeriyetinle ne kadar çalışman olursa olsun, bununla bir vasıtalandırmadır, yani sebepler hâlkederek çalışmaya yöneltir, bir de çalışmalardan sonra kendi bağışı olan tecelliler ile Zat mertebesinden o kimseleri rızıklandırır.
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْياً بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى
صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ 333
Dostları ilə paylaş: |