Bariş ve demokrasi partiSİ 2014 merkezi YÖnetim büTÇe yasa tasarisi muhalefet şerhi


Üniversite Öğrencilerinin Temel Sorunları Artarak Devam Ediyor



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə18/19
tarix28.07.2018
ölçüsü1,11 Mb.
#61441
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

Üniversite Öğrencilerinin Temel Sorunları Artarak Devam Ediyor

  1. Yoksulluk

  2. Yeterli ve düzenli beslenememe

  3. Ulaşım

  4. Barınma

  5. Devlet Yurtlarının yetersizliği, Özel Yurtların ve kiralık evlerin çok pahalı olması

  6. Gelecek kaygısı

  7. Üniversite öğrencileri üzerindeki idari ve siyasi baskılar

  8. Ötekileştirme ve linç kültürünün sistematik bir şekilde uygulanması

  9. Tutuklu öğrenciler

  10. Üniversitelerin sportif, kültürel ve sanatsal alan ve aktivitelerinin yetersizliği,

  11. Fakülte ve Enstitülerin fiziki donanım yetersizlikleri

  12. Krediler ile öğrencilerin borçlandırılması

  13. Kurumsal ve akademik özerkliğin olmayışı,

  14. Öğrencilerin yönetimde söz sahibi olamaması,

  15. Anadilinde eğitim olmaması

  16. Öğrencilerin yaşadıkları kentlerde birer müşteri olarak görülmesi

  17. Akademik kadroların yetersizliği

  18. Üniversitede verilen eğitimin niteliksizliği

  19. Üniversiteler arasındaki nitel ve nicel eşitsizlikler

  20. Cemaatlere mahkum bırakılma

gibi başlıklar üniversite öğrencilerinin temel sorun alanlarını oluşturmaktadır.

Üniversite Öğrencilerinin Yoksulluğu

Eski MEB Bakanı Ömer Dinçer, 2007-2012 yılları arasında üniversitelerden 327 bin 22 öğrencinin kaydını sildirdiğini, 77 bin 291 öğrencinin kaydını dondurduğunu belirti. 25 Şubat 2011 tarihinden sonra ise herhangi bir sebeple ilişiği kesilen öğrenci sayısının da 106 bin 791 olduğunu bildirmişti.

Üniversite öğrencileri için en son af 2011’de çıkmıştı. Ancak af 25 Şubat 2011 öncesindeki yıllarda üniversitede olanları kapsıyordu. Oysa 25 Şubat 201-25 Mayıs 2012 tarihleri arasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in verdiği bilgilere göre 106 bin 791 öğrenci var. Bu öğrencilerin ilişiklerin kesilmesinin nedeni öğrenim ücretini ödeyememe, maddi imkansızlıklar, sağlık sorunları, kalacak yer sorunu, başarısız olma gibi gerekçeler. Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hanefi Bostan bu sayının bugün 150-200 bin arasında olduğunu belirtiyor.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençler de “ülkenizin en başta gelen sorunları sıralaması”nda yüzde 49 ile yoksulluk geldiği belirtilmektedir.

Yapılan araştırmalara göre öğrencilerin yaklaşık dörtte birinin (%24,8) öğrenimini sürdürmesi için yeterli parayı bulamayabileceğini dile getirdikleri belirtilmektedir.

Bir Üniversite Öğrencisinin Minimum Aylık Masrafı

Devlet Yurtlarının Toplam Kapasitesi 310 bin dir. Açık Öğretim Hariç Lisans ve Ön lisans öğrencilerinin toplam sayısının yaklaşık 1 milyon 900 bin olduğunu düşünürsek KYK’ya bağlı yurtlar mevcut ihtiyacın sadece %16 sını karşılayabilmektedir. Bir buçuk milyondan fazla öğrenci kendi kaderine terk edilmekte, Maddi durumu iyi olmayan yüzbinlerce öğrenci cemaat yurtlarının ağlarına takılmakta ya da üç-beş arkadaş bir araya gelerek bin bir zorlukla ortak bir ev kiralamaktadırlar.

Bir üniversite öğrencisinin ortalama aylık maliyetinin en önemli kalemini barınma oluşturmaktadır. KYK’ye yerleşemeyen bir öğrenci 250 TL (üç öğrenci ortak bir ev tutukları varsayılırsa) KYK’de kalan bir öğrencinin ise ortalama 150 TL barınma masrafı bulunmaktadır. Evde kalan bir öğrencinin ayrıca doğalgaz, elektrik, su, aidat, internet gibi sabit giderlere en az 150 TL ayırmak zorundadır.

Ulaşım masrafı günlük 3 TL’den 90 TL, Beslenme Maliyeti minimum 10 TL hesaplanırsa aylık 300 TL.

Buraya kadar sadece barınma, beslenme ve ulaşım masrafları toplam 700 TL yani asgari ücrete eşit bir maliyet ve bu maliyete eğitim öğretim harcamaları, sportif, kültürel ve sosyal harcamalar dahil değil. Başbakanlık Bursu ise bugün itibari ile 280 TL. Ailelerin gelirleri yardımcı olmaya yetmeyen öğrenciler, ek işlerde çalışmak, beslenmeden ulaşımdan sosyal kültürel ve sportik aktivitelerden vazgeçme vb yöntemleri deniyor buna rağmen masraflarını karşılayamayan öğrenciler ise okulu bırakmak ya da ara vermek zorunda kalıyor.

Öğrencilerin bir kısmının alt ya da düşük düzeyde geliri olan ailelerden gelmeleridir. Bu ailelerin geçim sıkıntısı yaşadıkları bilinen bir olgudur. Bu tür ailelerden gelen öğrenciler, bir taraftan geçimlerini sağlamaya çalışırken, diğer taraftan da harç ödemek zorunda kalmaları, geçimlerini daha da güçleştirirken, eğitim hakkını kullanmalarına da engel oluşturur. Oysa eğitim hakkı, evrensel, bölünemez, devredilemez bir haktır. Başkasına devredilemeyen hak kavramı, söz konusu hakkın kullanımı sırasında karşılaşılan engellerin ortadan kaldırılmasını gerektirir.



Üniversiteyi Kazanmak Büyük Bir başarı fakat onlarca soruna karşı okumak ve tamamlamak çok daha büyük bir başarı

Türkiye’de öğrenciler, üniversitede öğrenim görme fırsatını zorlu bir yarış sonunda elde etmektedir. Üniversiteye girişin önündeki seçme ve eleme süreci, ekonomik, toplumsal, psikolojik pek çok olumsuz etki yaratmakta, yüz binlerce gencin yaşamını neredeyse karartmaktadır. Öğrencinin üniversitede bir eğitim programında okuma olanağını elde etmesi; öğrenci ve ailesi tarafından neredeyse öğrencinin “hayatının kurtulması” olarak algılanmaktadır.

Öte yandan, öğrenciler öğrenimlerini sürdürürken pek çok sorunla yüz yüze kalmaktadır. Nitekim üniversite öğrencilerinin en önemli gördükleri sorunların başında sırasıyla; “ekonomik sorunlar ve temel gereksinimleri karşılayamama”, “öğretim programlarıyla ilgili sorunlar” ve “öğretim elemanlarıyla ilgili sorunlar” gelmektedir. Bu sorunları “çevreye uyum sorunu”, “sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklerin yetersizliği”, “gelecek kaygısı”, “kişisel ve ailevi sorunlar”, “doyumsuzluk”, “fiziksel koşulların yetersizliği”, “demokratik olmayan ortam”, “amaçsızlık”, “entelektüel olmama”, “yönetimsel sorunlar”, “politikayla ilgilenme(me)”, “manevi boşluk” ve “özgüven eksikliği” izlemektedir. Bununla birlikte, üniversite öğrencileri, bazı kesimlerce potansiyel suçlu olarak da görülmektedir. Bu kesimlere göre üniversiteler anarşi yuvası, öğrenciler de anarşisttir. Bu nedenle öğrencilerin her davranışı denetlenmelidir. Özellikle taşra üniversitelerinde okuyan kız öğrenciler sokakta yürürken çeşitli sataşmalara maruz kalmakta, hava karardıktan sonra sokakta dolaşamamaktadırlar.

Bu sorunların yanı sıra üniversitelerin disiplin yönetmelikleri yöneticilerin haksız ve yanlı karar vermelerine neden olmakta; disiplin kurullarını neredeyse dokunulmaz hale getirmekte; mevcut pratikler haksız ceza alan öğrenciye bir üst makama başvurup bu cezayı düzeltme şansı vermemektedir . Öğrenci, eğer kendisine yol gösteren varsa, dava açmak için yeterli olanaklara sahipse ve bu davadan dolayı karşılaşabileceği güçlükleri göze alabiliyorsa, hakkını ancak idari yargıya giderek arayabilmektedir. Ancak davaların kısa sürede sonuçlanmaması nedeniyle öğrencinin bu süreçte yaşadığı kayıpların giderilmesi güçleşmekte veya giderilememektedir.



Üniversite, kamusal ve ücretsiz eğitim hakkıdır

Eğitim, bir hak değil de gereksinim olarak algılanırsa, günlük yaşamdaki diğer gereksinimlerde olduğu gibi, olanaklar ölçüsünde eğitim almak söz konusu olur. Eğitimin hak olarak görülmesi devlete sorumluk yüklerken, gereksinim olarak algılanması bu sorumluluğun ailelere ve bireye devredilmesi anlamına gelir. Gereksinim söylemi; eğitimin özelleştirilmesine, hak söylemi ise eğitimin bir kamusal alan olarak görülmesine neden olur. Eğitim vazgeçilmez bir kamusal alandır. Kamusal alan olan yükseköğretim giderek artan bir oranda özel sektöre ve vakıfl ara bırakılmaktadır (Düzcan ve Zencir, 2004). Bu durum toplumun ekonomik bakımdan dezavantajlı kesimlerinin yükseköğretime erişiminin ve eğitim hakkının kullanılmasının önünde engel olarak görülebilir.

yükseköğretimin paralı olması gerektiğini savunanlar, yükseköğretimde genellikle yüksek ve orta gelir gruplarına mensup ailelerin çocuklarının yararlandığını; bu durumda, düşük gelirli grubun da dahil olduğu bütün vergi mükellefl erinden toplanan vergilerle yükseköğretime sağlanan kamu desteğinden yoksul aile çocuklarının yararlanamadığı; düşük gelirlilerden yüksek gelirlilere doğru zımni bir kaynak aktarımı olduğu; bu nedenle de yükseköğretimde parasız eğitimin adil olmadığı ileri sürülmektedir

Türkiye’de yükseköğretim sisteminde bu neoliberal politikaların egemen kılınması YÖK’ün kurulmasıyla çakışmıştır. Öğrencilerin “müşteri”, yükseköğretim kurumlarının piyasa ilişkileri içinde birer “işletme” olmasına yönelik süreç böylece başlamıştır. Bu yaklaşımla devlet üniversitelerinde öğrencilerden harç alınması uygulamasına başlanmıştır. Bu yaklaşımın ideolojisine ve kendisine, uygulama sürecine yönelik öğrenci eylemleri süregelmiştir. Ancak çeşitli biçimlerde tepkilerini gösteren öğrencilerin, her defasında katı disiplin yönetmelikleri kullanılarak cezalandırılmaları, eğitim sürelerinin uzamasına, eğitimlerinin kesintiye uğramasına ve bazen de engellenmesine yol açmaktadır.



GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI

Gençlik ve Spor Bakanlığına ayrılan bütçeye baktığımız zaman bu ülkede gençliğe verilen önemi de açıkça görmekteyiz. Türkiye nüfusunun %16,6 sı genç iken gençliğe ayrılan bütçe sadece %1 civarındadır.



Rakamlarla Gençliğin durumuna kısaca bakacak olursak;

Türkiye nüfusunun (75 627 384) yüzde 16,6’sı (12 591 641) genç.

18- 22 yaş aralığındaki gençlerde yükseköğretimde net okullaşma oranı sadece yüzde 35.

Genç işsizlik oranı 2012 yılında yüzde 17,5. Tarım-dışı işsizlik oranı ise yüzde 20,8. İşsizlik oranı genç kadınlarda ise yüzde 19,9, tarım-dışı işsizlik oranı ise, genç kadınlarda yüzde 26,1’dir.

Yaşamının herhangi bir döneminde eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya da cinsel şiddet görmüş genç kadınların oranı yüzde 35,3.

Gençler siyasete katılmıyor. Gençlerin yaklaşık yüzde 91’i siyasi partilere üye olmadıklarını ve faaliyetlerine katılmadıkları ifade etmektedirler. Ayrıca gençlerin yüzde 70’inin siyasi partiler haricinde, herhangi bir STK’ya üye olma fikrini de reddettiği görülmektedir.

Yapılan araştırmalar gençliğin siyasete en fazla katıldığı partinin BDP olduğunu göstermektedir. Buna karşılık BDP Gençlik Meclisi üzerindeki devletin baskısı bilinmektedir. Uzun yıllardır gençlik meclislerimizin sağlıklı bir şekilde çalışmasına izin verilmemekte sudan gerekçeler ile gençliğimiz terörize edilerek gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Üniversite gençlerimizin üzerine ise her geçen gün baskılar artmaktadır. Son olarak dün Cumhuriyet Üniversitesindeki Kürt ve sosyalist öğrencilere yönelik faşist saldırılar söz konusudur.

AKP Gençliğin Sorunlarını Çözmekten Uzak

Gençlerin sorunları toplumun sorunlarından bağımsız değildir. Sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi sorunlar gençlerin tutum, davranış ve beklentilerini etkilemektedir. 2014 Bütçesinde gençlerin sorunlarına değinilmediği gibi bu sorunların çözümüne de bütçe ayrılmadığı açıkça görülmektedir.

Türkiye’de gençlerin en önemli sorunlarından biri nitelikli bir eğitimden yoksun olmalarıdır. Ayrıca 15-24 yaş arası gençler, neredeyse zamanlarının tamamını gelecek kaygısıyla bitmek tükenmek bilmeyen merkezi sınavlara hazırlanmak ve bir birleri ile amansız bir rekabet ortamında geçirmektedirler. Kişisel, sosyal ve kültürel sermayelerine neredeyse hiç yatırım yapamamakta bu tür aktivitelere zaman ayıramamaktadırlar.

Gençlerin en önemli sorunlarından biri de işsizlik sorunudur. Yatırımların yetersizliği ve nüfusun hızla artması nedeniyle gençlerin önemli bir kısmı iş bulamamaktadır. Diplomalı işsizlerin oranı her gün artmaktadır. Bu durum özellikle okuyan gençliği rahatsız (tedirgin) etmektedir. Sadece 400 bin atanamayan öğretmen bulunmaktadır.



Gençlerin en önemli sorunlarından biri Devlet baskısının gençler üzerinde giderek artmasıdır. Özellikle Kürt ve Sosyalist gençler ve bu gençlerin örgütlendiği kurum ve kuruluşlar hükümet için ciddi birer tehdit merkezi olarak algılanmakta, sürekli polis şiddeti, tacizi, baskısı uygulatılmaktadır. Özellikle son zamanlarda artan gözaltılar, tutuklamalar bunun en önemli kanıtıdır. Gezi olaylarında polisin gençliğe karşı acımasızlığı yıllardır Kürt gençlerine uygulanmaktaydı ve bu konuda tüm kamuoyu üç maymunları oynamaktaydı.

Gençlerin en önemli sorunlarında biride otoriter rejimlerin gençlik üzerinde kurduğu baskının her geçen gün daha da artmasıdır. Gençlerin nasıl yaşayacaklarına nasıl giyineceklerine kimlerle oturup kimlerle kalkacaklarına kadar varan özgürlük alanlarına bugüne kadar süregelen aile otoritesinin baskısına son zamanlarda artan devlet otoritesi de eklenmektedir.

Gençler üzerinde cemaatlerin baskısı ve suiistimali her geçen gün artmaktadır.

Özellikle Kürdistan’da El Kaide ve uzantıları Kürt gençleri üzerinde kurdukları baskılar. Basında yer alan bilgilere göre Türkiye'de faaliyet gösteren kimi derneklerin Kürt gençlerini Rojava'ya götürerek, savaştırdığı ortaya çıktı. Özellikle Hizbullah çizgisinde başta bölge illeri olmak üzere İstanbul gibi kentlerde farklı isimler altında faaliyet gösteren bu derneklerin çalışmaları içerisinde yer alan gençlerin belli bir süre sonra aileden koptuğu, ABD'nin Afganistan'a saldırısı sonrası bu ülkeye, son dönemlerde ise özellikle Suriye'deki iç savaştan sonra Rojava'ya gönderildiği iddia ediliyor.

Sigara, uyuşturucu, kumar, fuhuş, hırsızlık gibi bir kısmı adli suç kapsamına giren kötü ve zararlı alışkanlıklar da hayati derecede öneme sahip gençlik sorunları arasındadır. BM (Birleşmiş Milletler) Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin Türkiye’de yaptığı araştırmada; uyuşturucuya başlama yaşının düştüğü ve kullanım oranının arttığı belirlenmiştir.

Özellikle Kürdistan’da ve Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde Kürt gençleri siyasetten uzak dursun diye uyuşturucu çetelerine, suç çetelerine göz yumulduğu, Kürt gençlerinin bu tür yollarla yozlaştırıldığı konusunda örtük bir politika izlendiği algısı tüm Kürt kamuoyunda oldukça güçlü bir şekilde bulunmaktadır.

Spor Genel Müdürlüğü

Spor Genel Müdürlüğünün 2014 bütçesi incelendiği zaman olimpiyatlarda ülkemize madalyalar getirecek bir gençliğe yatırım yapılmayacağı açıktır. Kaldı ki Spor Genel Müdürlüğünün Sayıştay raporu incelendiği zaman bütçenin tamamı buraya ayrılsa bile kurumun içine sinmiş rant çevrelerince tüm kaynakların hortumlanacağı da açıkça görülmektedir.






Sayıştay raporu incelendiği zaman AKP’nin neden Sayıştay raporlarını meclise ulaştırmadığı daha net anlaşılmaktadır. Sadece Spor Genel müdürlüğünün Sayıştay Raporu incelendiği zaman yolsuzluk ve usulsüzlüklerin hangi boyutlara ulaştığı açıkça görülmektedir. Sayıştay Raporunda belirtilen yolsuzluk ve usulsüzlüklerden basına yansıyan bilgilerden bir kaçını sıralayacak olursak:

Spor Genel Müdürlüğü’nün tesisleri kiralayanlar, spor tesisi yerine düğün salonu yaptı. Devletin spor tesisinden sağlanan 85 milyon liralık gelirden devlete kuruş pay verilmediği saptandı.

Cumhuriyet’ten Fırat Kozok’un haberine göre; Sayıştay, Vakıflar Genel Müdürlüğü hakkında hazırladığı raporda, tarihi vakıf mallarının nasıl özensiz kullanıldığını gözler önüne serdi. Rapora göre, vakıf taşınmazlarının kira gelirlerinin artışlarında emsal ve rayiç bedel karşılaştırmaları yapılmadı. Yalnızca ÜFE oranlarıyla yapılan artışlar nedeniyle kira bedelleri piyasa değerlerinin altında kaldı. Mevzuatta zorunlu tutulmasına karşın kiradaki taşınmazların sigortalanmadığını belirten Sayıştay, “Bunun doğal sonucu olarak özellikle kiradaki tarihi yapılar ile ahşap yapıların yangın, deprem gibi doğal afetlerde maruz kalacağı risk dikkate alındığında önemli bir noksanlık olduğu görülmüştür” dedi.

AKP Spora Yatırım Yapmıyor

Bir yıllık faaliyet durumu incelendiğinde Spor genel Müdürlüğü’nün Türkiye’de sporun gelişmesi için yeterli alt yapı tesis etmediği ve yatırımları yapmadığı ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de sporcuların sık sık doping skandallarıyla anılması, sporun nefret ve şiddetten arındırılamaması, spor yatırımlarında yapılan usulsüzlükler ve spor yatırımlarının belirli merkezlerde toplanması (bölgeler arası eşitsizlik) ilk etapta göze çarpan başlıca problemlerdir. Bu nedenledir ki Türkiye dünyadaki spor endeksleri sıralamalarında alt sıralarda yer almaktadır. Son olarak Türkiye’nin olimpiyat oyunlarına ev sahipliği adaylığı da sayılan sebeplerden dolayı reddedilmiştir. Bütün bu sebepleri görmezden gelen bakan ve hükümet yetkilileri reddin dini ve kültürel nedenlerle yapıldığını söyleyerek ülkedeki sporun kötü durumunu örtmeye çalışmışlardır.



YÜKSEKÖĞRENİM KREDİ ve YURTLAR KURUMU

2014 Merkezi Yönetim Bütçesinden Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna (KYK) ayrılan pay %1,34 oranındadır.

Öğrencilerin barınma sorunları temel sorun alanlarından birine dönüşmüşken 2014 KYK bütçesi mal ve hizmet alımlarına ayrılan pay sadece %5,93 düzeyindedir.

Üniversite gençliğinin en temel problemi barınma sorunudur.

Üniversiteler her yıl öğrenci kontenjan sayılarını arttırırken barınma sorunu da çığ gibi büyümeye devam etmektedir. Devlet ve KYK, maliyetlerini kısa sürede çıkarabildiği halde yurt üretimini yeterince gerçekleştirmeyerek, öğrencileri cemaatlere ve özel sektöre mahkûm bırakmaktadır. Çoğu ilde (örneğin Tunceli) barınma sorununun KYK yoluyla çözülememesi öğrencilerinin önemli bir kısmının kayıt sildirmesine yol açmakta, yetersiz kapasite öğrencilerin bir kısmını eğitim-öğrenim hakkından mahrum bırakmaktadır. Özellikle yeni açılan üniversitelerde KYK yurtları bulunmadığı gibi özel yurtların da olmaması ve konut yapısının da öğrencilerin ev bulmasına müsait olmaması öğrencilerin kayıtlarını sildirip evlerine dönmelerine neden olmaktadır. Kalabilecek yer bulanlar ise çoğunlukla kötü koşullarda barınmaktadır.

KYK yurtları arasında da nitelik farkı vardır. Yurtların bazıları “4 yıldızlı” iken bazıları tek yıldızlı bile değildir. KYK yurtları arasındaki bu nitelik farkı elbette yurt ücretlerine yansımakta, parası olanın daha iyi koşullarda kalması söz konusu olmaktadır. Bazı üniversiteler ise barınmayı tamamen gelir getiren bir faaliyet olarak görmekte, yüksek ücretli üniversite yurtları yine parası olanların hizmetine sunulmaktadır.

Yoksul ve dar gelirli bir aileden gelen öğrencilerin özel yurtlarda kalması da mümkün değildir. Bu yıl özel yurtların ücretleri iki kat oranında artmıştır. Büyük kentlerde özel yurtlar aylık 600 ile 800 TL’den başlayan fiyatlar talep etmekte, sadece barınma maliyeti yıllık 8000 TL civarında bir bütçeye tekabül etmektedir.

KYK'nın yurtlarında barınan bir öğrenci, genel yurtlarda kalıyor ise aylık 111TL yurt ücreti ödemektedir. Öğrenci başına hafta sonu dâhil 6.70 TL günlük yemek kupon indirimi verilmektedir. Yoksul ve dar gelirli bir öğrenci için barınma ve beslenme çok önemli bir konudur. Kural olarak yurt başvurularında, gelir durumu esasına göre sistemde bir puanlama yapılmakta ve bu puana göre yerleştirme ve öğrencilere yedek numara verilmektedir. Ancak bu yıl yurt başvurularının sonrasında öğrenci beyanlarının araştırılıp araştırılmadığına dair şüpheler bulunmaktadır. Dahası bu eğitim öğretim döneminde yurt başvurularında her bölge müdürlüğünün boş yatak sayısının iki katı oranında öğrenciye yedek numarası verilmiş, yedek numarası olmayan öğrencilere kurumun resmi internet sitesinde yurt sonuçları sorgulamada "yurt kazanamadınız " ibaresi görünmüştür. Bu öğrenciler, yedek numaraları bulunmadığından yurtlarda "misafir öğrenci " olarak bile barındırılamamakta, parası olanlar kiracılığa veya özel yurtlara zorlanmaktadır.

Misafir öğrencilik uygulaması kayıt kabul talimatına aykırı uygulamalara konu olmakta, böylece iktidarın görüşüne yakın öğrencilerin yurtlara kabulü sağlanmaktadır. 2012-2013 öğretim yılında yurtlara kesin kayıt işlemleri yapılmasına rağmen 2013 Mayıs ayının son haftası ve Haziran ayının ilk haftasında bir gecelik resmi olmayan misafirlik ve (prosedür gereği) dilekçelerle kendilerine yakın olan ve cemaat yakınlığı olan öğrenciler seçilerek yaklaşık 2200 kişi usulsüz biçimde yurtlara yerleştirilmiştir.

KYK yurtlarında yer bulamayan yoksul-dar gelirli öğrenciler ise barınma sorununu çözebilmek için cemaat yurtlarına gitmek zorunda kalmaktadır. Böylece yurtlar/barınma ihtiyacı misyonerlik faaliyetlerinin konusunu oluşturmakta, bu tür faaliyetler her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır. Özellikle İslâmi cemaatler yurt-barınma olanakları karşılığı kendi tarikatlarına gençleri kazandırma yarışına girmişlerdir. Misyonerlik faaliyetlerini bizatihi hükümet desteklemekte, ÖSYM’den bu bilgiler cemaatlere aktarılmaktadır.

Dahası KYK yurtları da şeriat/dini kurallarına uyumlulaştırılmaktadır. KYK Yurtları son dönemde haremlik-selamlık uygulama ile gündeme gelmiş bulunmaktadır. 2013 yılı Eylül ayında zaten giriş çıkışları ayrı olan yurtlar, yerleşkeleri itibariyle kadın ve erkek yurtları şeklinde ayrıştırılmış olup buna müsait olmayan kentlerde ise ortak kullanım alanlarının (özellikle yemekhaneler ve kantinlerin) ayrılması istenmektedir. Edindiğimiz bilgilere göre, daha önce kuruma bağlı 347 yurttan 161’i karma olan yurtların, 153 tanesi erkek ve kadın yurdu olarak ayrılmış, sadece Sinop ve 7 ilçedeki yurtta yeni yurt binası bulunamadığı için bu süreç tamamlanamamıştır. Sonuçta henüz ayrıştırılmamış olan sadece 8 yurt kalmış bulunmaktadır.

Bu ayrıştırma sonucu KYK'nın yönetmeliğinde yer alan "OKULA YAKINLIK İLKESİ" de ihlal edilmiş olup büyük kentlerde ters yöndeki okullara gerek kadın gerekse erkek öğrenciler neredeyse 2 saate yakın yolculuk etmek zorunda kalmaktadır. Sadece zaman sorunu değil ek bir maliyet de ortaya çıkmaktadır. Bu zaman külfeti yüzünden bazı öğrenciler yurtlardan kayıtlarını tümden sildirmekte, kiralık ev aramak zorunda kalmaktadır. Ki bu ailelere tekrar maddi bir yük olarak dönmektedir.

Yurtlarda Kuran Kursu dersleri açılması için yöneticiler tarafından baskı uygulanmaktadır. 12 öğrencinin talebi ile yurtlarda Kuran Kursu dersleri başlatılabilmesine, KYK genel müdürlüğünün yazılı talimatı ile başlanmış olup yurtlarda bu kursların yaygınlaştırılmasına uğraşılmaktadır. Edindiğimiz bilgilere göre, 2012-2013 öğretim döneminde 217 yurtta kurs açmak için gerekli sayı sağlanmış olup, kuran kursları düzenlenmiştir. Zaten kısıtlı olan KYK bütçesinden kuran kursları için müftülüğün görevlendirdiği kurs yöneticilerine kaynak aktarılmaktadır.

2012-2013 öğretim yılında KYK genel müdürlüğünün sözlü talimatları ile bölge müdürlüğü ve bölge müdürlüğü olmayan yerlerde yurt müdürlükleri tarafından 347 yurttan 115’inde “Kutlu Doğum Günü” etkinlikleri düzenlenmiştir.

Yurtlarda liderlik, kariyer gelişimi gibi seminerler yapılmaya başlanmış olup bu seminerleri yapanların özel şirket olması olağanlaşmıştır. Yurtlarda bu yıl şiir dinletileri ve konserler adı altında AKP yandaşı kişilere kaynak aktarılmakta, bu kesimlerin ihyası artarak devam ettirilmek istenmektedir.

Ayrıca kız-erkek yurtlarının ayrılması ve sürecinde KYK’nın yurt açılacak binaları kurs açmak amacıyla kiralama süreci de yeni soru işaretleri yaratmaktadır. Yurtlar barınma yerleridir. Dolayısıyla KYK temel olarak öğrencilerin barınma ve yemek ihtiyacının karşılanması gerekmektedir. Bu ihtiyaçların karşılanmasında ciddi sorunlar varken, yeterli derecede yurt dahi yok iken kaynakların asıl amaç dışında bu tür kurslar için kullanılmasının yandaşlara kaynak transferi ve misyonerlikten başka bir amacı yoktur.

Diğer taraftan önemli bir sorun da yurtlara kabul edilme aşamasında yaşanmaktadır. KYK’ya başvuran öğrenciler, güvenlik soruşturmasından geçirilmekte, temel hakları olan gösteri ve yürüyüşlere katılma ya da etnik kimlik vs. gibi nedenlerle yurt ve burs haklarından mahrum bırakılmaktadırlar.

2007-2012 yılları arasında 779 öğrenci yurtlardan atıldı. Devletin güvenlik kuvvetlerine karşı gelmek suçundan 15 öğrenci, Milli birlik ve bütünlük duygularını zedeleyici faaliyette bulunmak suçundan 132 öğrenci, İdeolojik maksatla yazı yazmak, resim yapmak, afiş, poster vb. şeyler yapıştırmak suçundan 5 öğrenci, Yasadışı kuruluş ve örgütlere üye olmak suçundan 60 öğrenci, Aynı cezanın verilmesini gerektiren birden fazla suçu işlemek veya toplu suç işlemeye teşvik etmek suçundan 235 öğrenci.

Örnek Olay: Adnan Menderes Üniversitesi İktisat Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi Deniz Bilgin, hakkında toplatma kararı olmayan “Haftalık Demokratik Ulus Gazetesi”ni 2 Ekim 2012’de otogardan aldığı sırada, gözaltına alındı. İfadesinin ardından serbest bırakılan Bilgin’in kaldığı YURTKUR Nazilli Yurt Müdürlüğü’ne polis gözaltıyla ilgili yazı gönderdi. Yazıyı işleme alan Yurt yönetimi Bilgin hakkında disiplin soruşturması açtı. Savcılığın açtığı soruşturmayı beklemeyen yurt yönetimi, 7 Şubat’ta kararına açıklayarak, Bilgin’e “Yasadışı kuruluş ve örgütlere üye olmak veya bu örgüt ve kuruluşlara yarar sağlayıcı etkinliklerde bulunmak” iddiasıyla süresiz yurttan uzaklaştırma cezası verdi. Bununla da yetinmeyen Yurt yönetimi, Bilgin ile birlikte gözaltına alınan; ancak savcılığın hakkında takipsizlik kararı verdiği Uluslararası İlişkiler Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Şerafettin Akyüz’e de yurttan süresiz uzaklaştırma cezası verdi. Yurt yönetimi, Bilgin ve Akyüz’ün Kredi Yurtlar Kurumu’ndan aldıkları bursları da kesti



Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin