Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə22/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

Aldo Gallotta

fi

F HASAN PAŞA, Cezayirli ^ (bk. CEZAYİRLİ GAZİ HASAN PAŞA).



r ~ı

HASAN PAŞA, Çatalcalı

(ö. 1041/1631)

Osmanlı kaptan-ı deryası.

Çatalcalı bir yeniçerinin oğludur. Önce Çaşnigîr Mehmed Ağa'nın hizmetine gir­di, daha sonra "saraç şakirdi" olarak sa­raçhaneye alındı ve burada Hacı Mustafa Ağa'ya intisap etti. Mustafa Ağa, Dârüs-saâde ağalığına getirilince Hasan Ağa da sırasıyla matbah emini, çavuşbaşı, 1615'-te kapıcıbaşı ve ardından mîrâhûr-ı evvel Oldu. 18 Şevval 1035'te (13 Temmuz 1626) beylerbeyilik pâyesiyle kaptanpaşalığa getirildi.

HASAN PASA, Çatalcalı

1. Ahmed'in kızlarından Fatma Sultan'-la evlenen ve bundan dolayı "damad" sı­fatıyla da anılan Hasan Paşa, kaptan-ı derya olduktan sonra âdet olduğu üzere Donanma-yı Hümâyun'la Akdeniz'e ve Karadeniz'e seyrüseferlerde bulundu. 1627'de Karadeniz sahillerini talan eden ve İstanbul'a kadar gelen Kazaklar üzeri­ne çıktığı seferde Kili'ye kadar gitti. Bu­rada kendisine katılan Özi muhafızı Mur-taza Paşa ile Silistre Valisi Kantemir Mir-za'ya hil'atler giydiren Hasan Paşa, onla­rın getirdiği esirlerden Kazaklar hakkın­da bilgiler aldı. Bu bilgiler doğrultusunda hareket ederek sazlıklarda gizlenen Ka-zaklar'ın üzerine âni bir baskın düzenledi. Bunların çoğunu bertaraf etti, 7-800 kadarını da esir aldı. Özi Kalesi'ni tamir ettiren Hasan Paşa bu başarıları dolayı­sıyla İstanbul'da büyük şenliklerle kar­şılandı.

Kırım hanlığına getirilen Canbek Gi-ray'ı makamına oturtmakla da görevlen­dirilen Hasan Paşa'nın başarılan hırslı ve hasis bir kişi olan bacanağı Topal Receb Paşa'nın kıskançlığına sebep olmuştu. Hatta Özi muhafızı Murtaza Paşa da Ha­san Paşa'nın aleyhine döndü ve sadâre­te onun bazı icraatlarını kötüleyici mek­tuplar gönderdi. Bu muhalefete Çatal-cah'nın kapı kethüdası Konevî Abdülfet-tâh Ağa da katılınca Hasan Paşa görevin­den alındı (13 Rebîülevvel 1040/20 Ekim 1630).

Bu âni azilden dolayı sarsılan Hasan Pa­şa Budin beylerbeyiliğine getirildi, fakat daha görev yerine gitmeden Rumeli'de asker toplamakla görevlendirildi. Ancak Yenişehir'den Tırhala'ya giderken Doğan-köprüsü denilen yerde öldü (3 Muharrem 1041/1 Ağustos 1631). Bazı kaynaklarda Receb Paşa tarafından zehirlendiği öne sürülmektedir. Hasan Paşa'nın naaşı İs­tanbul'a getirilerek Gedikpaşa mahalle­sinde yaptırdığı mektep civarına defne­dildi.

BİBLİYOGRAFYA :

Mehmed b. Mehmed. Târih, Süleymaniye Ktp., Lala İsmail, nr. 300, vr. 40'-^ Peçuylu İbra­him, Târih, II, 152; Kâtib Çelebi. Fez/efce, II, 103, 125, 134; Naîmâ. Târih, II, 429; III, 41-42, 67, 70-73; Sefînetü'l-vüzerâ, s. 28-29; Râmizpaşa-zâde Mehmed İzzet, Harîta-i Kapudânân-t Der­ya, İstanbul 1258, s. 47; Hammer (Atâ Bey). IX, 131-132; Dâyezâde Mehmed Bahâeddİn, Eser-i Bahâİ, TTK Ktp., TY, nr. 38, vr. 24-"; Stctlt-i Osman'ı, II, 132; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IH/2, s. 11; Danişmend, Kronoloji2, V, 188; Ulu-çay, Padişahların Kadınları, s. 51; C. Orhonlu. "Hasan Pagha", El2 (İng.). III, 252.

Kİ Ali İhsan Gencer 335

HASAN PASA, Damacı

r HASAN PAŞA, Damad """

(ö. 1125/1713)

Osmanlı sadrazamı.

L J

Aslen Moralı'dır. 1713 yılında altmış yaşlarında öldüğüne göre XVII. yüzyılın ikinci yarısı başlarında doğduğu tahmin edilebilir. IV. Mehmed'in kızı, II. Mustafa ve III. Ahmed'in kız kardeşi Hatice Sul-tan'la evli olduğundan damad ve bazan da enişte unvanlarıyla anılır. Osmanlı sa­rayına ne zaman girdiği belli değildir. Bir ara, IV. Mehmed devri Dârüssaâde ağa­larından Yûsuf Ağa'nın yazıcılığını yaptı (Râşid. 1!, 24). Daha sonra çuhadarlık ve silâhdarlık görevlerinde bulundu ve II. Süleyman'ın cülusu sırasındaki olaylara katıldı. Yeni padişahı Sofa Köşkü'nden alarak Arz Odası önüne götüren ve bura­da hazırlanan tahta oturtanlardan biri oldu {Silâhdar, Târih, II, 296-297). Bu hiz­metine karşılık 12 Kasım 1687 tarihinde vezirlikle Mısır valiliğine tayin edildi. Bu tayinde Kızlar Ağası Yûsuf Ağa'nın önem­li rolü olmuştur.



1690 yılında Musâhib Mustafa Paşa'-dan dul kalan Hatice Sultan'la evlendi. Mısır valiliği sırasında eski Dârüssaâde ağası ve velinimeti Yûsuf Ağa'nın malla­rını zaptederek kuleleriyle cariyelerini sattığı için gözden düştü. Yeni Dârüsaâ-de Ağası Uzun Süleyman Ağa'nın da mu­halefeti sonucu Mısır valiliğinden alındı. Ardından Sakız muhafızlığında bulunduy­sa da zamanında yeterli yardım alama­yınca bu adanın Venediklilerde işgaline engel olamadı (21 Eylül 1694); Çeşme ve İzmir üzerinden Anadolu'ya geçti. Daha sonra Edirne'ye çağrılarak Edirne Sara-yı'nın kapı arasında gözaltına alındı, fa­kat iki ay kadar sonra serbest bırakıldı. Ardından Azak muhafızlığına gönderildi. 28 Nisan 169S'te rikâb-ı hümâyun kay­makamlığına getirildi; beşinci vezirlikle Kubbealtı'na alındı ve padişah tarafın­dan serâser kürkle taltif edildi.

II. Mustafa'nın 169S-1697 yıllarındaki Avusturya seferleri sırasında Edirne mu­hafızlığı yaptı. Amcazade Hüseyin Paşa'-nın Macaristan seferine Halep beylerbe­yi olarak katıldı; Karlofça barış görüşme­lerinde de bulundu. Seferden dönünce ikinci vezirlikle sadâret kaymakamlı­ğına getirildi. 1703 Edirne Vak'ası sıra­sında hükümet kuvvetlerinin yanında yer aldı; III. Ahmed'in tahta çıkmasında önemli rol oynadı ve ona ilk biat edenler­den biri oldu. 1703 Eylülünde valide sul-

336

tan ve harem halkıyla birlikte İstanbul'a döndü.



8 Receb 1115 (17 Kasım 1703) tarihin­de sadrazamlığa getirilen Hasan Paşa. sadâretinin ilk yıllarında âsi elebaşlarını bertaraf etmek ve III. Ahmed'in otorite­sini sağlamakla uğraştı. Hasmı Dârüssa­âde Ağası Süleyman Ağa'nın şikâyetleri üzerine 28 Cemâziyelevvel 1116'da (28 Eylül 1704) sadrazamlıktan alınarak bir süre İzmit'te mecburi ikamete tâbi tu­tuldu. 15 Eylül 1707'de ikinci defa Mısır; iki yıl sonra da Trablusşam valiliğine ta­yin edildi. 1712 yılı başlarında Anadolu'da eşkıya teftişiyle meşgul oldu ve aynı yıl içinde Anadolu, birkaç ay sonra da Rak-ka beylerbeyiliklerine getirildi. Rebîülâ-hir 1125'te (Mayıs 1713) burada vebadan öldü.

Kaynaklarda cömert, yardım sever, din­dar, cesur ve bilgili bir devlet adamı ola­rak geçen Hasan Paşa{DjlâverzâdeÖmer Efendi, s. 3-5) Naîmâ'nın ünlü tarihiyle de ilgilenmiş ve ondan telife devam et­mesini istemiştir (Naîmâ, VI [ilâve kısım), s. 3-4).

İstanbul'da Üsküdar'da Doğancılar sem­tinde Nasûhî Tekkesi ile bu tekkenin dı­şında bulunan çeşme Hasan Paşa tara­fından yaptırılmıştır. Hasan Paşa'nın ay­rıca Antalya'da Bakras civarında Kara-morta'da cami, imaret ve han gibi bazı eserleri daha vardır.

BİBLİYOGRAFYA :

BA. MD, tır. 115,5.470; nr. 118. s. 497; nr. 119, s. 90, 101. 120, 123, 324, 325; Naîmâ. Târih, VI (ilâve kısım), s. 3-4; Silâhdar, Târih, II, 296-297, 300, 498, 788-790; a.mlf.. Nusret-nâme, l/l, s. 27-33, 110, 115; 1/2, s. 150.209; 1/3, s. 264. 302-303, 307, 348, 354; U/1, s. 43, 47, 175; H/2, s. 184-188, 195-196, 205-215, 237, 255, 282-283, 289, 298; Râşid. Târih, II, 16, 24, 42, 270-272, 275, 282, 283, 318-319, 421, 446-448, 540-542; III, 62, 63, 69, 70, 95-98, 140, 142, 233, 306; D. Kantemir. Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ue Çöküş Tarihi (trc. Özdemir Çobanoğlu], Ankara 1980, III, 318-320,450-451,485,486,489,498-499, 501; Şeyhî. Vekâyiu'l-fuzalâ, 11-111, 434-435; Dilâver-zâde Ömer Efendi, Hadîkatü'l-uüzerâ Zeyli, Freiburg 1969, s, 3-5; Ayvansarayî. Hadîkatü'l-ceuâmi', II, 231, 232; Ferâizcizâde Mehmed Said. Gülşen-i Maarif, İstanbul 1252, II, 1011-1012, 1017, 1054, 1059, 1062, 1066; Hammer, HEO, XII, 315-316, 361-363, 428; XIII, 143, 153, 157-159; XVIII, 183-184; Atâ Bey. Târih, II. 2-3. 75-76; Sicill-İ Osmânî, II, 146-147; Tanı­şık, İstanbul Çeşmeleri, II, 294, 297; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, N/2, a. 273-276; Danişmend, Kronoloji, III, 457, 476; IV, 1,2, 7. 471; V. J. Parry, "Hasan Pasha, Damad", £^(ing.}, III, 252. m

m M. Münir Aktepe

r HASAN PAŞA, EyüplÜ ~"

{ö. 1136/1724)

Bağdat valisi.

Gürcü asıllı olup 16S7yılı dolaylarında doğduğu ve babasının IV. Murad'ın sipa­hilerinden Matlı Mustafa Bey olduğu be­lirtilir. Hayatını ve faaliyetlerini konu alan Abdurrahman es-Süveydî'nin eserinde {Târthu Bağdâd, s. 4-5} ve bazı Osman­lı kaynaklarında ise Rumeli'de Debre na­hiyesinde, babasına timar olarak verilen Katrin adlı biryerde dünyaya geldiği (Çe-lebizâdeÂsım, s. 116) veya Bosnalı oldu­ğu (Ayvansarayî, s. 114) kayıtlıdır. Bağ­dat'ta 1831 yılına kadar sürecek olan Kö­lemen idaresinin temellerini atan Ahmed Paşa'nın babasıdır. Merzifonlu Kara Mus­tafa Paşa'nın hizmetine girerek geldiği İstanbul'da Eyüp semtinde oturduğu için Eyüpiü lakabıyla anıldığı söylenir (Siciil-i Osmânî, II, 149).

Saraya nasıl ve ne zaman girdiği hak­kında herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Enderun'da yetiştiği ve çakırcıbaşılığa getirildiği bilinmektedir. 12 Receb 1106'-da (26 Şubat 1695) kapıcılar kethüdası olan Hasan Ağa'ya. aynı yılın 26 Hazira­nında bu vazifesinin yanı sıra Rumeli beylerbeyi ligi payesi de verildi (Silâhdar, 1/1, s. 10, 35). 1697yılma kadar kaldığı bu görevi esnasında pek çok önemli devlet hizmetinde bulundu. Lippa ve Lugoş kuşatmalarında Rumeli Beylerbe­yi Mahmud Paşa'nın şehid düşmesi üze­rine, Rumeli kuvvetlerine cesaret vere­rek onları yeniden savaşa sokmayı başar­dığı gibi donanmada yer alacak Mısır as­kerlerini getirmek için kara yoluyla Kahi-re'ye gitti. 1107 Şevvalinde (Mayıs 1696) geri döndükten sonra. Azak'ın Ruslar'ın eline geçmesi dolayısıyla Osmanlı hükü­metinin gazabından korkan Kırım hanını yatıştırmak ve korkusunu gidermek, ay­nı zamanda Kırım'ın durumunu yakından görmek için buraya gönderildi. Hanla gö­rüşüp onun fikir ve isteklerini o sırada Edirne'de bulunan padişaha iletti (Rebî-ülâhir 1108/Kasım 1696). 1697 seferinde de yine önemli görevlerde bulundu. Bu başarılı hizmetleri dolayısıyla Zenta boz­gunu sonrası aynı yıl vezirlik rütbesiyle birlikte Niğde sancağı eklenerek Kara­man beylerbeyiliğine tayin edildi. Bosna ve civarındaki mücadelelere katıldı; Kar­lofça barış görüşmeleri sırasında Kili Ka-lesi'nin tamiri ve emniyeti sarsılan Lehis­tan sınırının muhafazası ile görevlendin-

len kuvvetlere serasker oldu. Ardından 1698 Aralığında Halep, beş ay sonra Rak-ka, 1702 Ekiminde Diyar beki r valiliğine getirildi. Bölgedeki karışıklıklar sebebiy­le bu sonuncu görevine Bağdat üzerin­den gitmesi ve yolun güvenliğini sağla­ması istenmişti. Ertesi yıl Şehrizor valili­ğine tayininden kısa bir süre sonra 1116 Muharreminde (Mayıs 1704) Bağdat vali­si oldu.

Vefatına kadar yaklaşık yirmi yıi kaldı­ğı Bağdat valiliği sırasında özellikle böl­gedeki âsi aşiretlerle uğraşıp asayişi te­mine çalıştı. Dicle üzerinde yapılan tica­reti engelleyen ve Bağdat ile Musul ara­sında oturan Arap aşiretlerini, İran sını­rındaki Benî Lâm kabilesini. Semevât ta­raflarındaki âsi Abbas oğlu Selmân'ı. Şemmer ve Âl-i Kaş'am'a tâbi bazı âsi ka­bileleri, Bilbâs ve Baban aşiretlerini sin­dirdi. Basra Valisi Halil Paşa'nın yardımı­na gönderilen kuvvetlere katıldı: Münte-fık şeyhlerinden Megâmis b. Mâni" ve müttefiki olan kabileleri dağıttı. Cevâzir bölgesindeki âsi Araplar') ve Huveyze aşi­retini yola getirdi. Bu arada İran sınırın­daki olayları dikkatle takip ediyordu. Hat­ta İran'a elçi olarak gönderilen Dürrî Ah-med Efendi Bağdat'a geldiğinde onunla görüşüp fikrini almıştı (1720). Hasan Pa­şa, bundan birkaç yıl sonra İran'ın içinde bulunduğu karışıklık üzerine İstanbul'a gönderdiği raporda Afganlı Mahmud Han'ın İsfahan'a girdiğini. İran'ın büyük bir sarsıntı geçirmekte olduğunu, sınır boylarından sefer başlatılabileceğini. İran hududunda yer alan vezirlerin hep bir­den hareket etmeleri halinde bütün İran topraklarının kolayca ele geçirilebileceği­ni bildirdi ve Kirmanşah üzerine yürü­mek için izin istedi. Bu arada Mahmud Han'ın İsfahan'ı zaptını tebrik için 120 ki­şilik bir elçi heyeti gönderdi {Osmanlı-tran-Rus İlişkilerine Ait iki Kaynak, s. 23-24). Nihayet açılan seferde Kirman-şah'ın fethiyle görevlendirildi. 68.000 ki­şilik bir kuvvetle Kirmanşah'a girip bura­yı ele geçirdi (Ekim 1723). Ancak bu sıra­da yaşlı ve hasta olduğundan daha ileri gidemeyerek kışı burada geçirip Heme-dan'm zaptı hazırlıklarına giriştiyse de sefere çikamadan 1136 Cemâziyelevveli sonlarında (Şubat 1724) Kirmanşah'ta ve­fat etti. Cenazesi Bağdat'a götürülerek İmâm-ı Azam Türbesi yanına defnedildi. Çelebizâde Asım, ölüm haberinin İstan­bul'a 23 Cemâziyelâhir perşembe günü (20 Mart) ulaştığını yazar {Târih, s. 115).

Hemedan'ın fethini oğlu ve halefi Ah­med Paşa gerçekleştirmiştir.

Valiliği sırasında adaleti, iyi idaresi ve askerî faaliyetleriyle asayişi temin ettiği gibi Abaza. Çerkez ve Gürcü kölelerle ba­zı İleri gelenlerin çocuklarını sarayında eğiterek kendisine bağlı bir memiük gru­bu oluşturmuş ve bunları önemli görev­lere getirmiştir. Hatta civardaki eyalet ve sancakların bazıları bunlara verilmiş­tir. Meselâ damadı ve kethüdası Musta­fa Basra valiliğine getirilmiş, yine dama­dı Abdurrahman Paşa Kerkük valisi ol­muştur. Onun bu faaliyetleri yerine ge­çen oğlu Ahmed Paşa tarafından da sür­dürülmüş, böylece Bağdat'ta kölemen idaresinin temelleri atılmıştır. Hasan Pa­şa ayrıca bazı imar faaliyetlerinde de bu­lunmuştur. Bağdat'taki birçok cami. mes-cid ve türbe ile civarındaki köprü ve han­ları tamir ettirmiş. Necef ile Kerbelâ ara­sında bir han yaptırmıştır. Yine Bağdat'a giren gıda maddeleri ve odundan haksız olarak alınan vergileri kaldırttığı ve hal­kın hoşnutluğunu sağladığı, İran'daki ka­rışıklıklar sebebiyle eyaleti topraklarına sığınanların iskânına çalıştığı da bilinmek­tedir.

BİBLİYOGRAFYA :

BA.MD, nr. 131, s. 230, 410; nr. 132, s. 257; Nazmîzâde Murtaza Efendi, Gütsen-i Hulefâ, İstanbul 1143, vr. 123b-130»; Defterdar San Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyiât (haz. Abdiil-kadir Özcan], Ankara 1995, s. 525, 630, 830, 842; Silâhdar, Nusretnâme, 1/1, s. 10, 35, 76-77, 91, 132; 1/2, s. 146, 149, 232; 1/3, s. 260, 292, 302, 307, 313, 349; H/1, s. 9, 36, 120; Râ-şid. Târih, II, 422, 536; III, 92, 132; Çelebizâde Asım, Târih, İstanbul 1282, s. 63-64, 79-81, 85, 115-117; Osmanlı-İran-Rus İlişkilerine Ait İki Kaynak (haz. ve trc. H. D. Andreasyan). İstanbul 1974, s. 23-24, 35, 67-68; Ayvansarâyî, Vefe-yât-ı Selâtîn, s. 114-115; Resul Hâvî Efendi, Tâ-rîh-i Deuhatü 'l-oüzerâ ue Zeyl-i Gülşen-i Hule­fâ, Bağdad 1246, vr. 3"-5b; Abdurrahman es-Suveydî, Târihti Bağdad: Hadîkatü'z-zeurâ fi streti'l-uüzerâ" fnşr. Safa Hulûsî). Bağdad 1962; Sabit Bağdat'ta Kölemen Hükümetinin Teşek­külü ile İnkırazına Dair Risaledir, İstanbul 1292, s. 5, 12; Sicitl-i Osmânİ, II, 149; S. H. Longrigg, Four Centuries of Modern Iraq, Ox-fordl925,s. 123-132, 164-165; a.mlf., "Hasan PasJıa", El2 (İng), III, 252; Uzunçarşılı, Os­manlı Tarihi, İV/1, s. 173, 176, 180-181; M. Münir Aktepe, 1720-1724 Osmanh-iran Mü­nasebetleri ue Silahşor Kemani Mustafa Ağa '-ntn Revan Fetihnamesi, İstanbul 1970, s. 6, 13.22,32-33. m

mi Feridun Emecen

HASAN PAŞA, Hadım

(bk. HADIM HASAN PAŞA).

HASAN PASA, Kethüda

HASAN PAŞA, Kethüda ~"

(ö. 1225/1810)

Osmanlı sadrazamı.

L J

111. Ahmed devri vezirlerinden Kazıkçı Hasan Paşa'nın kölelerinden olup Çerkez asıllıdır. Daha sonra Aydın muhassılı Diz-likçi Mehmed Paşa'nın hazine kâtipliğini yaptı. 1770'te patlak veren Mora isyanı sırasında Muhsinzâde Mehmed Paşa'nın mütesellimi olarak Trapoliçe'de bulunu­yordu. İlk askerî başarısını burada gös­terdi ve şehri kuşatan âsilerin püskürtül-mesinde önemli rol oynadı (Enverî. vr. 91a). Ardından Melek Mehmed Paşa'ya in­tisap ederek kethüdası oldu ve uzun yıl­lar onun yanında kaldı. Hatta bu son gö­revinden vezâretle paşa olduğu için ken­disine "Kethüda" (kâhya) lakabı takıldı. 1787-1788 Osmanlı-Rus ve Avusturya mücadelesi sırasında Melek Mehmed Pa­şa'nın Vidin muhafızlığına getirilmesi ha­yatında yeni bir devrenin başlamasına yol açtı. Nitekim mücadelenin en yoğun ol­duğu bu bölgede gösterdiği üstün gay­retler sonucu en yüksek idarî makama terfi ederek onun âmiri olma başarısını dahi yakaladı.



Melek Mehmed Paşa'nın Vidin seras­kerliğine tayini üzerine önce vezâret pâ-yesiyle Vidin Kalesi muhafızı olan Hasan Paşa, Sadrazam ve Serdârıekrem Koca Yûsuf Paşa'nın ordu İle Vidin'e gelmesi sırasında 17 Şevval 1202"de (21 Temmuz 1788) Sivas eyaleti ilâvesiyle Vidin seras­kerliğine getirildi. Bu görevinde Avustur­ya kuvvetlerine karşı büyük başarı kazan­dı. Mehâdiye ve Şebeş'te Avusturya or­dularını üst üste yendi. Özellikle İmpara­tor 11. Joseph'in idaresindeki kuvvetleri mağlûp etmesi, Avusturyalıların mütte­fikleri olan Ruslar'la birleşmelerini engel­lemiş, II. Joseph bu savaşlar sırasında ha­yatını güçlükle kurtarabilmişti. Ancak da­ha sonra Osmanlı orduları Ruslar karşı­sında birbiri ardına başarısızlığa uğradı. Özi'nin düşmesinden sonra 1. Abdülha-mid'in ölümü ile yerine geçen III. Selim'in idareyi bizzat kendi eline almak İsteyip Koca Yûsuf Paşa'yı azletmesi, önceki as­kerî başarıları göz önüne alınan Hasan Pa­şa'ya sadrazamlık yolunu açtı. 13 Rama­zan 1203'te (7 Haziran 1789) Yûsuf Paşa'-dan mührü alan Osman Ağa, Rusçuk'ta ordugâha ulaştığında ağır bir rahatsızlık geçiren Hasan Paşa'ya mührü ve hil'ati hasta yatağında verdiği için yeni sadra­zam sonradan "cenaze" veya "meyyit" la­kabıyla da anılacaktır. Beş ay yirmi altı

337


HASAN PASA, Kethüda

gün süren sadâreti cephede geçen Ha­san Paşa, gerek hastalığı gerekse büyük bir harekâtı tamamıyla planlayıp yürüte­cek kabiliyette bulunmaması yüzünden başarılı olamadı. İleriye sevkettiği Ke­mankeş Mustafa Paşa idaresindeki kuv­vetler ağustos başında Fokşan'da (Focza-ni/Fokschany) yenildiği gibi kendisi de Fok-şan mağlûbiyetinin intikamını almak, Bender ve Akkirman'ı kurtarmak amacıy­la giriştiği harekât sırasında (TSMA, nr. E 1329/29, 32, 34) Rimnik (Rymnik) nehri yakınlarında Martineşti'de (Martinestji) bozguna uğradı. Geri çekilen kuvvetler Boza (Buza) suyunu geçerken büyük za­yiat verdiğinden bu savaş Boza bozgunu olarak anıldı. Bender, Akkirman düştü, ardından Avusturyalılar 8 Ekim'de Bel-grad'ı aldılar. Bunun üzerine Hasan Paşa azledilerek (5 Rebîülevvel 1204/23 Kasım 1789) yerine, İsmail Kalesi kuşatması sı­rasında Ruslar'ı mağlûp eden efsanevî şöhrete sahip Cezayirli Gazi Hasan Paşa getirildi.

Sadrazamlıktan azledilmesinin ardın­dan 19 Aralık'ta malları müsadere edil­meksizin Tırhala sancağı ile Rusçuk mu­hafazasına gönderilen Hasan Paşa'nın an­cak iki ay sonra vezâreti kaldırılarak mal­larına el konuldu (BA, A.RSK. nr. 1589, s. 54) ve Bozcaada'ya sürgüne gönderildi. Eski efendisi Melek Mehmed Paşa'nın sadrazam olması üzerine iki buçuk yıl sü­ren mâzuliyeti sona erdi. Haziran 1792'-de vezir rütbesiyle Silistre valisi oldu. kırk gün sonra Hanya'ya nakledildi. Nisan 1795te Mora'ya, ardından Kandiye ve Ey­lül 1796'da Hanya'ya. Ağustos 1797'de yeniden Mora muhassıllığına getirildi. Bu sırada Fransa'nın Mısır'ı işgali üzerine sa­vaşın Mora'ya sıçramasından korkuldu­ğu için bu görevden alınıp vezâreti kaldı­rılarak önce Yenişehir'de (Tırhala), hemen ardından da 10 Muharrem 1213'te {24 Haziran 1798) dilediği yerde oturmak şar­tıyla emekliye sevkedildi (BA, MAD, nr. 7584, s. 20). On sekiz ay sonra yeniden vezâret pâyesiyle Bender muhafızı oldu, 1802'de tekrar emekli edilip Yenişehir'e gönderildiyse de kısa bir müddet sonra yine Bender'e yollandı. Bu son görevi sı­rasında Ruslar âni bir saldırı ile Bender'i kuşatıp teslim aldıkları gibi kendisini de esir olarak Rusya'ya götürdüler. Kurtul­duktan sonra Yenişehir'e dönen Hasan Paşa'nın özellikle yaşlılık dönemine rast­layan hayli maceralı hayatı burada i 225 (1810) yılı dolaylarında sona erdi.

Kaynaklarda tedbirli, gözü pek, savaş­çı bir kişiliğe sahip olarak tanıtılan Hasan

338

Paşa'nın emir altında İyi bir asker ve kumandan olmakla birlikte karar mercii olarak büyük askerî harekâtı yürütecek ve idare edebilecek yeteneği bulunmadı­ğı belirtilir. Ayrıca bazı hayratı olduğu, Hotin'de bir cami yaptırttığı da bilinmek­tedir.



BİBLİYOGRAFYA :

BA, HH, nr. 1204, 2002, 7917; BA, Ali Emîrî, 111. Selim, nr. 24210; BA, MAD, nr. 7584, s. 12, 20; BA, A.RSK, nr. 1589, s. 54; TSMA, nr. E 1329/23, 24, 26-28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 38, 39, 54, 56, 58; nr. 8210; Enverî, Târih, İÜ Kıp., TY, nr. 5994, vr. 9P-92*; Hadîkatü'l-vüzerâ, s. 40-41; Edîb. Târih ("Teşrifatı Naim Efendi Tarihi" adıyla nşr. A. Berker, TV, 1II/İ5 11949) içinde!, s. 231; Sefernâme-i Serdâr-t Ek­rem Yûsuf Paşa, İÜ Ktp., TY, nr. 3254, vr. 19a", 24ab. 36°-37B, 38Bt, 57b vd.; Abdullah Lebîbâ. Târih-i Lebîbâ, Süleymanİye Ktp., Esad Efendi, nr. 2158, vr. 98'", İli"", 121"b; Vâsıf, Târih, Süleymanİye Ktp., Esad Efendi, nr. 3383, vr. 14b-15a; Nûrî. Târih, İÜ Ktp., TY, nr. 5996, vr. 145°, 262b; Cevdet, Târih, IV, 33, 62-87, 306-307; V, 4-6, 273; VI, 330; VIII, 95-96; Siclü-t Osmânİ, II, 164; Danişmend. Kronoloji, IV, 66, 68-69, 488; Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, İV/1, s. 395, 530-531, 534, 549, 553, 557; İV/2, s. 444-446; E. Kuran, "Kahya (KetJsiıudâ) orDje-nâze Hasan Pagha", £F(İng), IV, 455-456.

IAI Feridun Emecen

HASAN PAŞA, Niksârî

(ö. 827/1424)

Osmanlı veziri ve Arap dili âlimi.

750 (1349) yılı civarında doğduğu tah­min edilmektedir. Kendisine "paşa" laka­bı. Türkmenler'de âdet olduğu üzere ba­basının en büyük oğlu olması sebebiyle

verilmiştir. Babası, I. Murad devri âlim­lerinden Afyonkarahisarlı Kara Hoca diye meşhur Alâeddin Ali Esved'dir. Niksârî nisbesini ya burada doğduğu veya bir süre bu şehirde yaşadığı için almış olma­lıdır.

Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve I. Murad dönemlerinin önemli bir şahsiyeti olan Hasan Paşa, çocukluk yıllarını baba­sının uzun süre müderrislik yaptığı İz­nik'te geçirdi. Burada babasından nahiv dersleri aldıktan sonra Aksaray Zincirli Medresesi'nde müderris olan babasının hocası Cemâleddin Aksarâyî'nin yanına gitti. Âlî Mustafa Efendi'nin Künhü'l-a/ibdr'daki ifadesine göre (vr. 30b) Hasan Paşa, bir süre beraber olduğu talebelik arkadaşı Molla Şemseddin Fenârî'den de istifade etmiştir.

Hasan Paşa, hayatının büyük bir kısmı­nı müderrislik yaparak ve içlerinde Kut-büddin İznikî gibi âlimlerin bulunduğu birçok talebe yetiştirerek geçirdi. Ancak son yıllarında kazaskerlik (826/1422) ve vezirlik gibi bazı görevler üstlendi. Hoca Sâdeddin Efendi, Ankara Savaşı1 na (1402) katılan Osmanlı emirleri arasında Hasan Paşa'nın adını da sayar (Tâcü 't-teuarih, \, 169). Ancak bu bilginin doğruluğu başka kaynaklarla teyit edilememektedir. Bur-sa'da eskiden beri adına bir cami ve med­rese bulunduğuna göre uzun süre bura­da ikamet ettiği ve görev yaptığı söyle­nebilir. Âşıkpaşazâde vezirler hakkında bilgi verirken Hasan Paşa'nın da adını kaydederek onun Bursa'da bir kervansa­ray yaptırdığını ve bunun yan hissesini

Medine vakfına tahsis ettiğini, sonradan oğullarının fakirleştiğini söyler (Târih, s. 190).

Bazı araştırmacılar. Hasan Paşa adına inşa edilen cami ve medresenin Edirne'­de olduğuna işaret ederek iki Hasan Pa-şa'yı birbirine karıştırmışlardır. Ancak kaynaklarda yer alan. "Kara Hasan Paşa mescidi, medresesi ve mektebi eski Gem­lik yolu üzerindeki Deveciler Kabristanı'n-daydı. Burayı yaptıran Molla Alâeddin Ali Esved'in oğlu ulemâdan Kara Hasan Pa-şa'dır" ifadesi (meselâ bk. Ayverdi, s. 297), Edirne'deki Hasan Paşa ile Bursa'-daki Hasan Paşa'nın ayrı kişiler olduğu­nu ortaya koymaktadır. Öte yandan Edir­ne'deki Hasan Paşa'nın mezar taşında "Hasan Paşa İbnü'l-Emîr el-a'zam ve'l-ve-zîr el-ekrem" ibaresi yazılıdır. Halbuki Nik-sârî nisbesini taşıyan Hasan Paşa'nın ba­basının adı Ali'dir.

827'de (1424) vefat eden Hasan Paşa'­nın ölüm tarihi 800 (1397} olarak da kay­dedilmektedir. Kaynaklar, kabrinin Bur-sa'da Deveciler Mezarlığı karşısındaki ken­di medresesinde bulunduğunda birleş­mektedir. İsmail Belîğ Efendi'ye göre bu yer daha sonra sanayi çarşısı olmuş, Ek­rem Hakkı Ayverdi'nin Şemseddin Mıs-rî Efendİ'den naklettiğine göre de yol için ortadan kaldırılmış olup yarım asır evvel mâmur iken bugün hiçbir izi kalma­mıştır.

Hasan Paşa daha çok nahiv sahasında­ki eserleriyle tanınmıştır. Bu alanda kale­me aldığı şerhler Osmanlı medresele­rinde çokça okutulan kitaplar arasında yer alıyordu. Titiz bir ilim adamı olarak ta­nınan ve eserlerini sade bir dille kaleme alan Hasan Paşa, şerhlerinde Basra-Kü­fe dil mektepleri arasındaki ilmî tartış­malara da temas etmiş ve genellikle Bas­ra mektebinin görüşlerini tercih etmiş­tir.

Eserleri. Hasan Paşa'nın kaynaklarda zikredilen beş eserinden üçü günümüze kadar gelmiştir. Bursalı Mehmed Tâhir, bunların dışında ona ait başka eserlerin de bulunduğunu kaydeder (Osmanlı Mü­ellifleri, I, 271-272). 1. el-İftitâh fîşerhi'l-Mişbâf). Mutarrizrnin, Osmanlı medre­selerinde çok okutulan kitaplar arasında yer alan nahivle ilgili el-Mişbâh adlı ese­rinin şerhidir. Hasan Paşa bu eserinde, eJ-Mişbâh'ın diğer şerhlerinde eksik ve müphem bırakılan meselelere açıklık ge­tirmiştir. Ayrıca diğerlerine göre daha derli toplu olan bu şerh üzerine Musli-huddin Mustafa Sürür! ile Keçi Mehmed


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin